Hukuk Genel Kurulu 2019/593 E. , 2021/1696 K.
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesince verilen ilk derece mahkemesi kararına yönelik davalılar vekillerinin istinaf başvurularının reddine ilişkin karar davalı MPE Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı MPE Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirket nezdinde elektrik teknikeri olarak İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğüne (İSKİ) ait Yenikapı atık su arıtma tesisinde çalışırken 20.08.2013 tarihinde geçirdiği iş kazasında elektrik çarpması sonucu yaralandığını, kazanın aralarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunan davalıların iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaması nedeniyle gerçekleştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000TL maddi ve 300.000TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; ıslah dilekçesi ile maddi tazminat miktarını 148.811,40TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı İSKİ vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili idarenin işçisi olmadığı gibi müvekkilinin haksız fiil sayılacak eylem ve işleminin bulunmadığını, ayrıca asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olmadığını, işin tümüyle devri nedeniyle müvekkilinin ihale makamı olduğunu, davacının diğer davalı şirketin işçisi olarak çalışmakta iken tedbirsiz ve dikkatsiz davranışı sonucu kazaya neden olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı MPE Mühendislik İnşaat Taahhüt Dış Ticaret Anonim Şirketi (MPE Mühendislik Anonim Şirketi) vekili cevap dilekçesinde; tüm iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alındığını, gerekli eğitimlerin verilmiş olduğunu, ancak davacının yüksek gerilime dayanıklı ayakkabı, baret, eldiven vb ekipmanları kullanmadan alüminyum fırça ile elektrikli zemine teması sonucu kendi kusuru ile kazaya sebebiyet verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. İstanbul 7. İş Mahkemesinin 01.11.2017 tarihli ve 2014/258 E., 2017/677 K. sayılı kararı ile; davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu, davacının geçirdiği iş kazası nedeniyle %21,2 oranında malul kaldığı, kazanın meydana gelmesinde davalı İSKİ’nin %20, davalı şirketin %60 ve davacının %20 oranında kusurlu olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda rücu edilebilir gelirlerin mahsubu sonucu karşılanmayan maddi zararın 148.811,40TL olarak hesaplandığı, ayrıca 20.000TL manevi tazminat takdiri gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. İstanbul 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin 22.03.2018 tarihli ve 2018/1157 E., 2018/360 K. sayılı kararı ile; davalı İSKİ vekilinin istinaf başvurusunun süreden reddine ilişkin ek karara yönelik istinaf isteminin bulunmadığı, bu nedenle süresinde yapılmayan istinaf başvurusunun reddi gerektiği, davalı şirketin istinaf başvurusu yönünden ise, davalı şirket vekilinin 13.11.2017 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ edilmesi üzerine 01.12.2017 tarihinde kararı istinaf ettiği, bu durumda kararın tebliği ile işlemeye başlayan iki haftalık süre geçtikten sonra yapılan istinaf başvurusunun süreden reddi gerektiği, öte yandan kamu düzeni açısından maddi ve hukukî durumun incelenmesi neticesinde ilk derece mahkemesi kararında re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık hâllerinden hiçbirinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresi geçmiş olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 352. maddesi uyarınca başvuru taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı MPE Mühendislik Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 25.03.2019 tarihli ve 2018/3887 E., 2019/2290 K. sayılı kararı ile; “…G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece 148.811,40TL maddi, 20.000,00TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
25/10/2017 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde “İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. Davaların yığılması hâlinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır. Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.” düzenlemesine ve 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 345. maddesinde ise “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine 6100 sayılı HMK’nın 321/2 madde ve bendine göre, kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur. (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2. maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun’un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması gerekir.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir. Nitekim davacı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurusuna dair süre tutum dilekçesi ile kararı istinaf ettiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1982 Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK'nın 27’nci maddesinde; 'Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, Açıklama ve ispat hakkını, Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.' düzenlemesi yer almıştır.
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla 'iddia ve savunma hakkı' olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı” dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum 'silahların eşitliği ilkesi' olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir. (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesine ait gerekçeli kararın 13/11/2017 günü davalı MPE Mühendislik AŞ vekilince tebliğ alındığı, 20/11/2017 günü bu vekil tarafından süre tutum dilekçesinin verildiği, 01/12/2017 günü gerekçeli istinaf dilekçesinin ibraz edildiği gözetildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince davalı MPE Mühendislik AŞ vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olmadığı yönünde usulden ret kararının hatalı olduğu anlaşılmaktadır.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş olan davalı vekiline ait istinaf isteminin gerekçelerini içeren 01/12/2017 tarihli dilekçesi incelenmek suretiyle, davalının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde davalı istinaf başvurusunun usulden reddedilmesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davalı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında inceleme ile bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve davalı vekilinin bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozularak dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesinin 14.05.2019 tarihli ve 2019/1064 E., 2019/777 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin iki haftalık istinaf başvuru süresinden sonra gerekçeli istinaf dilekçesini sunduğu, istinaf başvuru süresinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi uyarınca kesin olduğu, bozma kararının kanunun emredici hükümlerine uygun olmadığı, kaldı ki iki haftalık istinaf başvuru süresinin makul bir süre olduğu, davalı şirket vekilinin bu süre içinde gerekçeli istinaf dilekçesini sunmak yerine kararın kendisine tebliğ edilmediğini belirterek süre tutum dilekçesi verdiği, öte yandan ilk derece mahkemesi kararında re'sen gözetilmesi gereken kamu düzenine aykırılık hâllerinden hiçbirisinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresin geçmiş olduğundan HMK’nın 352. maddesi gereğince başvuru talebinin esastan reddine karar verilmiş ve önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı MPE Mühendislik Anonim Şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararının tebliği ile işlemeye başlayan iki haftalık istinaf başvuru süresinden sonra sunulan gerekçeli istinaf dilekçesinin makul sürede verildiğinden bahisle bu dilekçe kapsamında istinaf incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
16. İlk derece mahkemesi kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir.
17. Bölge adliye mahkemeleri yönünden ise aynı hususu düzenleyen HMK’nın 359. maddesine göre kararda; kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları; tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; tarafların iddia ve savunmalarının özeti; ilk derece mahkemesi kararının özeti; ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep; hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi; kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları ile gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması gerekmektedir. HMK’nın 359. maddenin devam eden fıkralarında ise hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK m.360).
18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” düzenlemesine yer verilmiştir.
19. Yukarıda yer verilen kanun hükümlerinden de anlaşılacağı üzere mahkeme kararları için belli biçim koşulları öngörülmüştür. Bu biçim koşulları; yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
20. Diğer taraftan kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olması gerektiği gibi, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde 'zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)' olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
21. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve bununla uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
22. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
23. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesi ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler bulunmaması ile mümkündür.
24. Bunların yanı sıra somut olayda uygulanması gereken HMK’nın 373. maddesinin 3. fıkrasına göre; “Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir”.
25. Gerek ilk derece mahkemesi gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verildikten sonra da ilk karardan farklı bir karar verilmesi de mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de, verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.
26. Ayrıca mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararların bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması, kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
27. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu kararın aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiğinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımlara kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde yer vermelidir.
28. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk kararda aynen “davalı İSKİ ve Davalı MPE Mühendislik...Ltd İşti vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresinin geçmiş olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 352. Maddesi gereğince BAŞVURU TALEBİNİN REDDİNE” karar verilmiş, kararın davalı şirket vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bozulmasına üzerine önceki kararda direnilmiş ve kısa kararda davalıların istinaf başvuru dilekçelerinin süresi geçmiş olduğundan HMK’nın 352. maddesi gereğince başvuru taleb(ler)inin reddi yönünde; gerekçeli direnme kararında ise “…davalı İSKİ ve Davalı MPE Mühendislik...Ltd Şti vekillerinin istinaf başvuru dilekçelerinin süresinin geçmiş olduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 352. Maddesi gereğince BAŞVURU TALEBİNİN ESASTAN REDDİNE” yönünde hüküm kurulmuştur.
29. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararı ile gerekçeli direnme kararının hüküm fıkraları birbirinden farklı olmakla bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün usulüne uygun olarak oluşturulmuş direnme kararının varlığından söz etme olanağı bulunmamaktadır.
30. Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken, HMK’nın 294. ve 359. maddelerine uygun şekilde usulüne uygun hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.
31. Hâl böyle olunca direnme kararı usulden bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı MPE Mühendislik İnşaat Taahhüt ve Dış Ticaret Anonim Şirketi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,16.12.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.