Hukuk Genel Kurulu 2019/858 E. , 2022/159 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin dava dışı üçüncü kişi ...’nun geçirmiş olduğu trafik kazasındaki kusursuz sorumluluğu nedeniyle, ...'ye, 'Harici Sulh, İbra, Feragat ve Alacak, Dava ve Dava Haklarının Temliki Sözleşmesi' ile 10.000TL ödeme yaptığını, ...’nun bu sözleşme ve ödemeden önce müvekkili şirket aleyhine, Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/983 E. sayılı dosyasında ve bu dosya ile birleşen Antalya Asliye 4. Hukuk Mahkemesinin 2000/1518 E. sayılı dosyasında tazminat davaları açtığını, anılan sözleşme uyarınca bu hakların tamamının müvekkili şirkete geçtiğini, açılan dosyalarda yargılamanın devam ettiğini ve mahkemenin 17.07.2001 tarihli celsesinde, müvekkil şirketin temlik yoluyla davacı sıfatının reddedildiğini, ara kararda “bu konuda ayrı bir dava açmakta muhtariyetine, dava açılınca birleştirilmesine” karar verildiğini, davalıların dava dışı ...'nun zararlarından ve dolayısıyla müvekkili şirketin rücuen tazminat alacağından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, müvekkilinin sözleşmesel haklarının temini için işbu davanın açıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 26.04.2004 tarihli ıslah dilekçesiyle; 13.10.2000 tarihli temlik sözleşmesi gereğince maluliyet tazminatı talebini 39.950,25TL'ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ...Ş. vekili cevap dilekçesinde; dava dışı ... tarafından müvekkili aleyhine açılan Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/1518 E. sayılı dosyası derdest olduğundan işbu davanın derdestlikten reddinin gerektiğini, anılan dosyada işgöremezlik miktarı henüz tespit edilmediğinden haricen sulh olmak suretiyle temliknameye istinaden rücu edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun sigortalının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; aynı olay ile ilgili olarak Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/983 E. sayılı dosyasında yargılama devam ettiğinden bu davanın derdestlik yönünden ve kazaya karışan 34 LK 958 plakalı araç davacı adına kayıtlı olup, müvekkilinin malik ya da sürücü sıfatı bulunmadığından davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, temlik belgesinin kabulünün mümkün olmadığını, belgenin incelenmesinde de dava dışı ... tarafından hem davacıya hem de başka bir şirkete alacak, dava ve hakların temlik edildiği görüldüğünden davacının da tek başına dava açma ehliyeti bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı ... usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.12.2013 tarihli ve 2012/63 E., 2013/730 K. sayılı kararı ile; davacı Krom Çelik Turizm Sanayi A.Ş.’nin asıl davacı ... tarafından kendisi aleyhine dava açılmış iken davacı ile anlaşıp 10.000TL mukabilinde alacağını temlik aldığını bildirerek bu davayı açtığı, aslında zarar gören mağdur ...'nun işvereni olarak bu talebin şahsına karşı da istendiği, yani davacının temlik aldığını iddia ettiği ilişkide aslında kendisinin de borçlu olduğu, asıl davacının bu olayda seçimlik hakkı olup, ister işverenine, ister sürücüye, ister araç malikine, ister sigorta şirketine karşı bu talepte bulunabileceği gibi, hepsi aleyhine müştereken ve müteselsil sorumluluk esasına göre toplu dava da açabileceği, olayda davacı tüzel kişiliğin üçüncü kişi durumunda olmadığı, aslında asıl alacaklı ...'ya bu olay sebebi ile borçlulardan biri olduğu anlaşıldığından davacının yapmış olduğu 10.000TL’lik ödemenin mahkemece bir borç ödemesi olarak değerlendirildiği, alacağın temliki müessesi burada gerçekleşmemiş olduğundan davacının böyle bir dava açmaya hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.03.2018 tarihli ve 2015/7325 E., 2018/2679 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, trafik kazasında cismani zarara uğrayan dava dışı 3. kişiye maddi ve manevi tazminat ödeyen davacının ödediği bedelin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 88/2. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddeleri gereği ve davacı ile dava dışı zarar gören arasındaki temlik sözleşmesi gereği davalılardan rücuen tazmini istemine ilişkindir.
Davacı şirket adına kayıtlı olan aracın yaptığı kazada yaralanıp zarar gören dava dışı 3. kişi (Eray Encü) tarafından, eldeki davanın taraflarına karşı Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1999/983 Esas- 2002/927 Karar sayılı dosyasında, maluliyet tazminatı- tedavi gideri ve manevi tazminat istemiyle dava açıldığı; bu davanın devamı sırasında, davacımız tarafından Eray Encü adlı kişiye maddi ve manevi tazminat olarak 10.000,00 TL'nin ödendiği ve aralarında 'temlik sözleşmesi' düzenlendiği; anılan davada mahkemeye bu sözleşme sunularak dava hakları ve alacağın davacımıza temlik edildiği bildirildiğinden, mahkeme tarafından, 13.01.2000 tarihli temlik sözleşmesi ile davaya konu alacakların temlik edildiği, temlik alan davacımızın diğer müteselsil sorumlulara (eldeki davanın davalılarına) dava açtığı ve bu suretle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle, karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği görülmektedir.
Haksız fiil sonucu oluşan zarardan aynı ya da farklı sebeplerle sorumlu olan müteselsil sorumlulardan birinin, ödediği bedel oranında alacaklının haklarına halef olduğu ve diğer müteselsil sorumlulara rücu hakkının bulunduğu izahtan uzaktır. Davacı şirket, davalılar ile müteselsilen sorumlu olduğu zarar için ödeme yapıp hak sahibi olan zarar görenin alacak hakkını ve dava haklarını temlik sözleşmesi ile de devraldıktan sonra, zarardan müteselsilen sorumlu olan davalılardan ödediği bedeli rücuen istemektedir.
Davacı ödemesinin dayanağı olan kaza ve davacının ödeme yaptığı tarih itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 51/1. maddesi gereği, haksız fiil sonucu zarar görene karşı farklı sebeplerle (zarar görenin işvereni- araç sürücüsü- trafik sigortacısı) sorumlu olanlar arasında müteselsil sorumluluk hükümlerinin cari olduğu; aynı Kanun'un 51/2. maddesinde, zarardan müteselsil sorumlu olanlar arasındaki içe rücu imkanı ile rücunun sırasının düzenlendiği dikkate alındığında; sadece BK'nun 51. maddesi gereği dahi, davacının davalılara rücu başvurusunda bulunma hakkının doğduğu açıktır.
Diğer yandan, kazada zarar gören Eray Encü'ye maddi ve manevi tazminat ödemesi yapan davacı şirket, bu kişi ile 13.01.2000 tarihli temlik sözleşmesini yapıp bu kişinin kazadan doğan tüm alacak hakları ile açılmış ve açılacak davalardaki tüm talep haklarını devralmış; bu nedenle, eldeki davanın taraflarının davalı konumunda olduğu davada, davanın konusuz kaldığına karar verilmiştir. Davacı ile Eray Encü adlı kişi arasındaki temlik sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK'nun 162 vd. maddelerinde düzenlenen alacağın temliki hükümlerinde, alacağın 3. kişiye devredilebileceği düzenlenmiş olmakla birlikte, Eray Encü ile aralarındaki borç ilişkisini yaptığı ödeme ile sonlandıran davacının 3. kişi konumuna geçtiği ve alacağı temlik alabilecek kişi sıfatını kazandığı da gözetildiğinde, mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçe ve kabulü de yerinde görülmemiştir.
Açıklanan tüm bu nedenler karşısında; davalılar ile birlikte 3. kişinin zararından müteselsilen sorumlu olduğu için bu kişiye ödeme yapan davacı şirketin, ödeme yapmakla diğer müteselsil sorumlulara rücu başvurusunda bulunma hakkını kazandığı da dikkate alınarak; tarafların iddia ve savunmaları üzerinde durulup eksik kalan delillerin toplanması, daha sonra davacı şirket ile zarar gören 3. kişi arasındaki temlik sözleşmesi hükümleri ve BK'nun 51/2. maddesi gereği değerlendirme yapılıp oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme, hatalı gerekçe ve eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.02.2019 tarihli ve 2018/489 E., 2019/69 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ilâve olarak davacı şirketin 10.000TL tutarındaki ödemeyi müteselsil borçlulardan biri olarak borcunu ifa için yaptığı iddiasında olmadığı, tam tersine, bu 10.000TL'yi ...'nun dava haklarını temlik almak için gerçekleştirdiğini ileri sürdüğü, dava dilekçesinde de belirgin bir biçimde 'alacağın temliki' gerekçesine istinat edildiği, dolayısı ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 51. maddesine göre, bir inceleme yapılamayacağı, 30.01.2003 tarihli açıklama dilekçesiyle yapmış oldukları 10.000TL tutarındaki ödemenin ...'nun istediği 500TL manevi tazminat, 500TL tedavi masrafı ve 9.000TL iş göremezlik zararı karşılığı olduğunu açıkladığı, ödemenin borcun ifası amacını güttüğü, davacının müteselsilen borçlu olduğu bir borcu ödediğine göre, isterse, diğer zarar sorumlularından BK'nın 51. maddesine göre rücuen tazminat isteyebileceği, ancak davacının böyle bir isteminin bulunmadığı, davacının, temlik alan olarak, zarar görenin, zarar sorumlularından isteyebileceği tazminatları istediği, ne var ki, davacı ve dava dışı zarar gören arasında bir 'temlik' gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği, temlikten söz edilebilmesi için, temlik alanın temlik edene bir 'bedel' ödemesinin gerektiği, davacının ödediği bir bedel bulunmadığı, ödediği 10.000TL’nin müteselsil borçlulardan biri olarak kendi borcu olduğu, davacının sorumlu olduğu borç için yapmış olduğu ödemeyi alacağı temlik almak için yapmış olduğu ödeme olarak nitelemesinin sonuca etkili olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacı şirketin, dava dışı zarar gören ile imzaladığı 'Harici Sulh, İbra, Feragat Ve Alacak, Dava Ve Dava Haklarının Temliki Sözleşmesi”ne istinaden eldeki rücuen tazminat davasını açma hakkını kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal mevzuatın ve kavramların irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
15. Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 88. maddesi uyarınca; bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur ve birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartları değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılmasını haklı göstermedikçe, işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları oranında zarara katlanırlar.
16. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK’nIn 51. maddesinde;
“Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.
Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.”
şeklinde düzenleme yapılmış iken, aynı Kanun’un 162. maddesinde;
“Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir.
Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile, alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez.”
hükmü getirilmiştir.
17. Bahsi geçen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; kural olarak haksız fiil sonucu oluşan zarardan aynı ya da farklı sebeplerle sorumlu olan müteselsil sorumlulardan birinin, ödediği bedel oranında alacaklının haklarına halef olur ve diğer müteselsil sorumlulara rücu isteminde bulunabilir. Zira, haksız fiil sonucu zarar görene karşı zarar görenin işvereni, sürücüsü, trafik sigortacısı gibi farklı sebeplerle sorumlu olanlar arasındaki ilişkide müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır. Zarardan müteselsil sorumlu olanlar arasındaki içe rücu imkânı ile rücunun sırası ise 51. maddenin 2. fıkrasında yer almaktadır.
18. Diğer yandan; kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece hâlen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Alacağın hukukî muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur. Nitekim aynı hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2019 tarihli ve 2017/11-2630 E., 2019/328 K. sayılı kararında da açıklanmıştır. Ancak, BK’nın 162. maddesinde bazı alacakların temlikine izin verilmemiştir. Devri caiz olmayan alacaklar kanundan, sözleşmeden veya işin niteliğinden doğmaktadır. Devri, sözleşme ile menedilmiş alacaklarda; alacaklı ve borçlu anlaşarak, kısmen veya tamamen belli kişilere karşı veya belli bir süre ile sınırlı olarak alacağın devrini menedebilir. Bu sözleşme, şekle bağlı değildir. Ancak üçüncü şahıslara karşı ileri sürülebilmesi için, devir yasağının yazılı olması ve bu şartın borç senedinde belirtilmiş olması gerekir (Feyzioğlu, F. N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, İstanbul 1977, s. 631, 632). Devri caiz olmayan bir alacak hakkında yapılan temlik işlemi ilke olarak geçersiz olup böyle bir devir sadece borçlu karşısında değil, temlik edenle temlik alan arasında da hüküm ve sonuç doğurmaz. Sözleşmede temlik yasağı bulunması ya da borçlunun rızasına bağlanmış olup, borçlunun rızasının bulunmaması hâlinde alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez.
19. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; araç dava dışı üçüncü kişinin davacı şirket adına kayıtlı olup, uzun süreli kira sözleşmesi ile davalı ...’a devredilmiş, davalı ...’ın sürücüsü diğer davalının trafik sigortacısı olan araçta yolcu olarak bulunan (davalı ... Çağların işçisi) dava dışı üçüncü kişi yaralanmıştır. Kazada yaralanıp zarar gören dava dışı üçüncü kişi tarafından, eldeki davanın taraflarına karşı Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/983 E. ve bu dosya ile birleştirilmesine karar verilen Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 200/1518 E. sayılı dosyalarında, maluliyet tazminatı ile tedavi giderinin tahsili ve manevi tazminat istemiyle dava açılmış, yargılama sırasında davacı tarafından dava dışı üçüncü kişiye maddi ve manevi tazminat olarak 10.000TL'nin ödendiği belirtilerek aralarında 'Harici Sulh, İbra, Feragat Ve Alacak, Dava Ve Dava Haklarının Temliki Sözleşmesi” düzenlenmiş; anılan davada mahkemeye bu sözleşme sunularak dava hakları ve alacağın davacıya temlik edildiği bildirilmiştir. Mahkemece 13.01.2000 tarihli temlik sözleşmesi ile davaya konu alacakların temlik edildiği, temlik alan davacının diğer müteselsil sorumlular sıfatıyla eldeki davanın davalılarına dava açtığından davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği anlaşılmıştır. Bir başka deyişle, eldeki davada davacı şirket, davalılar ile müteselsilen sorumlu olduğu zarar için ödeme yapıp hak sahibi olan zarar görenin alacak hakkını ve dava haklarını temlik sözleşmesi ile de devraldıktan sonra, zarardan müteselsilen sorumlu olan davalılardan ödediği bedelin rücuen tahsilini istemektedir. 13.01.2000 tarihli temlik sözleşmesini yapıp bu kişinin kazadan doğan tüm alacak hakları ile açılmış ve açılacak davalardaki tüm talep haklarını devralmıştır. Somut olayda BK’nın 162. maddesi hükmüne aykırı bir durum olmadığı gibi davalılar ile birlikte üçüncü kişinin zararından müteselsilen sorumlu olduğu için bu kişiye ödeme yapan davacı şirket, ödeme yapmakla diğer müteselsil sorumlulara rücu başvurusunda bulunma hakkını da kazanmıştır.
20. O hâlde; mahkemece tarafların iddia ve savunmaları üzerinde durulup eksik kalan deliller toplanarak davacı şirket ile zarar gören üçüncü kişi arasındaki temlik sözleşmesi hükümleri ile BK'nın 51/2. maddesi gereğince değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın tazminat ödemesi olarak 10.000TL’lik bölümün müteselsil sorumlulara rücu kapsamında incelenmesi gerektiği hâlde mahkemece davanın tümünün alacağın temliki hükümlerine dayandırılmış olmasının doğru olmadığı, temlikin konusunun daha önce dava edilmiş ve bu sözleşmedeki ödeme ile konusuz kalan davadaki talep haklarını içereceği, zarar görenin açtığı ve birleştirilerek görülen davalardaki toplam maddi ve manevi tazminat talebinin 4.060TL, yapılan ödeme miktarının ise 10.000TL olduğu, davacının geçerli bir alacağın temliki bulunmadığı için bu miktarı talep edemeyeceği gibi, bedelin müteselsil sorumluluk hükümleriyle de talep edebilmesinin mümkün olmadığı zira davacının tazminat miktarının altında olmak üzere 10.000TL ödemek suretiyle zarar görenden tüm zararları karşılayan ibraname almış olup bu ibraname ile müteselsil sorumlu olarak borçtan kurtulmasının sonuçlarından diğer müteselsil sorumlular da yararlanacağı, bu yararlanmanın sonucu olarak zarar görenin müteselsil sorumlu davalılardan talep edebileceği bir tazminat bulunmadığından temlik edilebilir bir alacağın varlığından da söz edilemeyeceği, hükmün bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
22. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.02.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı dava dilekçesinde müvekkili şirketin, dava dışı ...’nun geçirmiş olduğu trafik kazasındaki kusursuz sorumluluğu nedeniyle bu kişiye “Harici Sulh, İbra, Feragat ve Alacak Dava ve Dava Haklarının Temliki Sözleşmesi” ile 10.000TL ödendiğini, davalıların ...’nun zararlarından ve dolayısıyla kendilerinin rücuan tazminat alacağından sorumlu olduğunu ve sözleşmesel haklarının temini için bu davanın açıldığını belirterek 10.000TL tazminat talebinde bulunmuş ve 26.04.2004 tarihli dilekçesiyle talebini 39.950,25TL’ye yükseltmiştir.
Dayanılan sözleşmede davacı ve dava dışı şirket temlik alanlar, haksız fiilden zarar gören ... temlik alan olarak adlandırılmış ve sözleşmede; tarfik kazası nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararlar için ...’ye 10.000TL ödemişler (IV/1), zarar gören temlik alanları bu kazadan doğan her türlü zarardan dolayı ibra etmiş (IV/2), temlik alanlara yöneltilebilecek her türlü dava haklarından feragat etmiş (IV/3), Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/983 esas sayılı ve Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/1518 sayılı dosyasından ikame etmiş olduğu davayı temlik alanlardan Krom Çelik Ticaret ve Sanayi A.Ş’ne temlik etmiş (IV/4), ayrıca temlik alanlarca bilinmeyen ve temlik edence veya temlik edenin yakınlarınca açılmış bu sözleşme konusuna ilişkin başkaca davalar varsa bu davalar da temlik alınmış ve varsa bu davalar temlik edence temlik alanlara bildirilecek (IV/5), temlik eden tarafından bu kaza nedeniyle temlik alanlara dava açılamayacak (IV/5) hükümlerine yer verilmiştir.
...’nun açtığı davada dayanılan bu sözleşme hükümleri bu dava konusunun devri (müddeabihin temliki) olarak görülmemiş ve davanın konusuz kaldığı kabul edilmiştir. Davacı haksız fiil müteselsil sorumlusu olarak ödeme yapmış olup, Borçlar Kanunu 51/2. maddede yer alan müteselsil sorumluların aralarındaki iç ilişki kuralına göre davacının diğer müteselsil sorumlulara ödenen miktarla sınırlı olarak ve istenebilecek tazminat miktarını geçmemek üzere rücu dava açması mümkündür.
Dava dilekçesinde davalıların ...’nun zararlarından ve rücuan tazminat alacağından sorumlu olduğu belirtilerek talepte bulunulduğu gibi ıslah da yapılmış olduğundan davacı tarafından hem alacağın temliki hükümlerine hem de müteselsil sorumluların birbirine rücusu kapsamında dava açıldığı açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durumda açılan davanın tazminat ödemesi olarak 10.000TL’lik bölümün müteselsil sorumlulara rücu kapsamında incelenmesi gerekir. Mahkemece bu kapsamda bir değerlendirme yapılmayarak davanın tümüyle alacağın temliki hükümlerine dayalı açıldığının kabul edilmesi doğru olmamıştır. Bu yönden bozma kararı dosya kapsamına uygundur. Esasen bu yönde çoğunluk görüşü ile aramızda görüş farklılığı da bulunmamaktadır.
Görüş farklılığı olan husus bu sözleşmeye dayanılarak 10.000TL dışında kalan tazminat alacağı haklarının, alacağın temliki hükümlerine göre talep edilip edilemeyeceği geçerli bir alacağın temliki bulunup bulunmadığı noktasındadır.
Davacının dayandığı ve yukarıda yer verilen sözleşme hükümlerinde, alacağın temlikinden söz edilmemiş zarar gören veya yakınlarınca bu trafik kazası nedeniyle açılmış veya ileride yine bu kişilerce açılması muhtemel davaların temlikinden söz edilmiştir. Zarar görenlerce davaya konu edilmemiş veya edilmeyecek olan bir tazminat alacağı diliminin temlike konu olduğuna dair bir hüküm bu düzenlemelerde yer almamaktadır. Davanın temliki ifadesi zarar görenlerin davaya konu edip müddeabih hâline getirdiği miktar dışındaki tazminat alacaklarının temliki olarak anlaşılamaz.
Sözleşmenin konusu ve amacı başlığında her türlü talep ve alacak haklarının temlikinden söz edilmiş ise de bu hükümler, tarafların hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği yukarıda yer verilen Sözleşmenin 4. maddesine göre yorumlanmalıdır. Birlikte yorumlandığında zarar görenlerin dava açarak müddeabih hâline getirmediği bir tazminat kalemi veya miktarı bu sözleşme kapsamında temlike konu değildir. Temlikin konusu daha önce dava edilmiş ve bu sözleşmedeki ödeme ile konusuz kalan davadaki talep haklarının temlikidir. Temlike konu miktarlar ise zarar görenin açtığı ve birleştirilerek görülen davalardaki toplam maddi ve manevi tazminat talebi olan 4.060TL’dir. Yapılan ödeme miktarı ise bunun daha üstünde olmak üzere 10.000TL’dir.
Yukarıda da açıklandığı üzere dayanılan sözleşme ile araç maliki olan davacı tarafından bu aracın karıştığı ve sürücüsünün tam kusurlu olduğu trafik kazasında yaralanan ...’ye dava ettiği miktarlar daha az olmasına rağmen meydana gelen tüm zararlarının karşılığı olarak 10.000TL ödenmiş ve bu ödemenin karşılığı olarak da araç malikinin tüm sorumluluğunu kaldıran ibraname alınmıştır. Dava dilekçesinde bu miktar için talepte bulunulmuş ise de ıslah ile talep artırılmış ve rücu kapsamını aşan talepte bulunulmuş ve bu talep de alacağın temliki hükümlerine dayandırılmıştır.
Davacının bu miktarı geçerli bir alacağın temliki bulunmadığı için talep edemeyeceği gibi müteselsil sorumluluk hükümleriyle de talep edebilmesi mümkün değildir. Bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanununda, aksine sözleşme olmadıkça müteselsil borçlulardan birinin kendi fiili ile diğer borçluların vaziyetlerini ağırlaştıramayacağı (BK 144/1), eğer müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan kurtulmuş ise, diğer borçluların ancak hâlin veya borcun mahiyetinin irae ettiği nispette bundan yararlanacakları (BK 145/2) ve alacaklı, diğerlerinin zararına olarak müteselsil borçlulardan birinin vaziyetini iyileştirdiği takdirde bu fiilinin neticelerini şahsen üstleneceği (BK 147/2) düzenlemeleri bulunmaktadır.
Davacı tazminat miktarının altında olmak üzere 10.000TL ödemek suretiyle zarar görenden tüm zararları karşılayan ibraname almış olup bu ibraname ile müteselsil sorumlu olarak borçtan kurtulmasının sonuçlarından diğer müteselsil sorumlular da yararlanacaktır. Zira davalıların bundan yararlanmamasını mümkün kılan hâlin veya borcun mahiyetinin gerektirdiği bir durum yoktur. Bu yararlanmanın sonucu olarak zarar görenin müteselsil sorumlu davalılardan talep edebileceği bir tazminat bulunmadığından temlik edilebilir bir alacağın varlığından da söz edilemeyecektir.
Davacı araç maliki işleten olarak doğan sorumluluğu nedeniyle ödemede bulunmuştur. Bu ödeme ile aldığı ibranameden limitiyle sorumluluğu bulunan zorunlu malî sorumluluk sigortacısı da yararlanacaktır. Zira işletenin ibra edilmesi hâlinde işletenin sorumluluğunu üstlenen sigorta şirketinden de talepte bulunulabilmesi mümkün olmaktan çıkacağından sigorta şirketi yönünden de temlike konu edilebilecek bir alacak kalmamıştır.
Sigorta şirketinin de bu ibradan yararlanacak olması müteselsil sorumlu sürücünün de durumunu ağırlaşırmıştır. Zira bu ibra ile limitle sınırlı olarak zararın sigorta şirketi tarafından karşılanabilmesi mümkün olmaktan çıkmıştır. Zarar gören verdiği bu ibra ile diğerlerinin zararına olarak müteselsil borçlulardan birinin vaziyetini iyileştirdiği için fiilinin neticelerini şahsen üstleneceğinden bu bakımdan da temlik edilebilir bir alacağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davacının, alacağın temliki hükümlerine göre talep edebileceği bir alacağı bulunmadığı görüşünde olduğumdan alacağın temliki hükümlerine göre talepte bulunulabileceği kabul edilerek özel daire kararı gibi bu hususun da bozma nedeni yapılması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
.