Ceza Genel Kurulu 2019/74 E. , 2020/187 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 1699-1357
Nitelikli yağma suçundan sanık ...’nun TCK’nın 149/1-a-h, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Gaziantep 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.12.2017 tarihli ve 190-572 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince 07.06.2018 tarih ve 1699-1357 sayı ile istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.12.2018 tarih ve 3132-7922 sayı ile ;
“Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 25.05.2017 tarihli ve 2017/1184 sayılı iddianamesiyle açılıp Gaziantep 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/190 Esas ve 2017/572 karar sayılı dosyasında yürütülen yargılamada yüklenen suçun gerektirdiği cezanın alt ve üst sınırları bakımından, Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı 14.12.2017 tarihli son oturumda; sanık ...'nun savunmanı bulundurulmaksızın karar verilmek suretiyle, 5271 sayılı CMK'nın 150/3 ve 188/1. maddelerine aykırı davranılmak suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması ve bu hukuka aykırılığın giderilmesi zorunluluğunun düşünülmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.01.2019 tarih ve 72671 sayı ile;
'Yargılamaya ve itiraza konu somut olay incelendiğinde; olay gününde müşteki yolda yalnız yürümekte olduğu sırada önüne geçen üç kişinin müştekiden görüşme yapma bahanesiyle cep telefonunu istedikleri ve müştekinin de verdiği ancak cep telefonunu iade etmeyen sanıklardan müşteki geri istediğinde sanıklardan birinin bıçak çekerek 'Seni şimdi vururum' diye tehditte bulunup telefonla birlikte kaçtıkları, müştekinin şikâyeti ve sanığın benzer suçtan yakalanması üzerine yapılan canlı ve fotoğraf teşhisinden müştekinin sanığı teşhis ettiği diğer iki şahsın kimliğinin belirlenip kamu davasının açılamadığı anlaşılmaktadır. Sanık hakkında açılan kamu davası üzerine yapılan yargılama sonucunda yağma suçundan 10 yıl hapis cezası ile mahkûmiyetine karar verilmiş ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise reddedilmiştir.
İstinaf isteminin reddi kararının temyizi üzerine Yüksek Dairece yapılan incelemede ise, 'Cumhuriyet savcısının esas hakkında görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı 14.12.2017 tarihli son oturumda; savunmanı bulundurulmaksızın karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 150/3 ve 188/1. maddelerine aykırı davranılmak suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması ve bu hukuka aykırılığın giderilmesi zorunluluğunun düşünülmemesi,' gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Sanığın üzerine atılı yağma suçuna kanunen öngörülen ceza miktarının alt ve üst sınırları ile tayin edilen ceza miktarına bakıldığında; sanığa 5271 sayılı CMK'nın 150/3. maddesi uyarınca müdafii atanmasının zorunlu olduğu tartışmasız ise de CMK'nın 188/1. maddesinin Yerel Mahkemenin karar tarihi itibariyle bozma konusu yapılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Zira Yerel Mahkemenin karar tarihi 14.12.2017 tarihinden önce 03.10.2016 tarihli ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 5. maddesiyle CMK'nın 188. maddesine 'müdafiinin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi' ibaresi eklenmiş bilahere de 01.02.2018 tarihli Yasa'nın 5. maddesiyle aynı fıkraya 'veya duruşmayı terk etmesi ibareleri eklenerek mazeretsiz olarak duruşmaya gelmeme veya duruşmayı terketme hâlinde duruşmaya devam olunabileceği hüküm altına alınmıştır. Keza, 25.08.2017 tarihli ve 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile CMK'nın 216/3. maddesinde yapılan değişiklikle 'Bu aşamada zorunlu müdafiinin hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez' şeklinde değişiklik yapılarak müdafiinin duruşmaya mazeretsiz olarak gelmemesi veya mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam edilebileceği ve müdafiinin hazur bulunmamasının hükmün açıklanmasına engel teşkil etmeyeceği yolunda değişiklik yapılmıştır. Temyiz konusu dosya incelendiğinde de; iddia makamının esas hakkında mütalaasını okuduğu ve kararın tefhim edildiği celsenin tarihi 14.12.2017 olup bu celsede yetki belgesiyle duruşmayı takip ettiğini beyan eden sanık müdafii duruşmaya katılmamış, duruşma öncesinde veya sonrasında mazereti olduğuna dair bir dilekçe veya belge de sunmamıştır. Bu durumda yukarıda zikredilen CMK'nın 188 ve 216. maddelerinde bu duruşma tarihinden önce yapılan değişiklikler doğrultusunda duruşmaya devam edilip kararın açıklanmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.01.2019 tarih ve 258-270 sayı ile, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece nitelikli yağma suçundan yargılanan sanık ...'nun müdafisi hazır bulundurulmaksızın hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında nitelikli yağma suçundan açılan kamu davasında, Yerel Mahkemece 01.06.2017 tarihli tensip zaptı ile sanık hakkında CMK'nın 150/3. maddesi gereğince müdafi tayini için Baro Başkanlığına yazı yazılmasına karar verildiği, Gaziantep Barosu Başkanlığına yazılan yazı sonucu da sanık için Av. ...'in müdafi olarak görevlendirildiği,
Sanığın, yetki belgesi bulunduğunu bildiren Av.....’ın huzurunda savunmasının alındığı,
Katılan ... vekilinin ikinci celseye katılamayacağına dair 14.12.2017 tarihli mazeret dilekçesi verdiği,
Yerel Mahkemece, sanık müdafisinin herhangi bir mazeret bildiriminde bulunmaksızın hazır olmadığı 14.12.2017 tarihli celsede, mağdur ... hakkında katılma kararı verilip, Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaada bulunmasının ardından sanık hakkında nitelikli yağma suçundan mahkûmiyet hükmü kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü; ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Savunma, Anayasa'nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.
Savunma hakkı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 11/I, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Antlaşma'nın 14/3-b-d, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi'nin 6/3-b-c maddeleri sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık düzenlemeler getirmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinin 3. fıkrasında, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın müdafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 sayılı CMK'nın “Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma” başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1)150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir” düzenlemesi yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'da savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranılmış, bunun bir sonucu olarak da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı Kanun'un 2. maddesindeki tanıma bakıldığında, Ceza Muhakemesi Kanunu anlamında zorunlu (veya istek üzerine atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
5271 sayılı CMK'nın “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası;
'Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır' şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun'un zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması şart koşulmuş; 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 5. maddesi ile bu fıkraya 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam edilebilir' cümlesi, 24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 96. maddesi ile de 'mazeretsiz olarak' ibaresinden sonra gelmek üzere 'duruşmaya gelmemesi veya' ibaresi eklenmiştir.
Ceza muhakemesinde “derhal uygulama” kuralı geçerlidir. Bu ilke gereğince, bir usul işlemine o sırada yürürlükte bulunan hukuk kuralı uygulanır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, kanun yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler.
5271 sayılı CMK'nın 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesi;
'(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' biçiminde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya 'Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez' cümlesi eklenmiştir.
694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin madde gerekçesinde “Madde ile, 5271 sayılı Kanunun 216 ncı maddesinde yapılan değişiklikle hüküm aşamasına ulaşılmış yargılamalardaki son söz aşamasına zorunlu müdafiin katılmaması durumunda da hüküm verilebileceği kuralı getirilmektedir. Böylece hüküm aşamasına ulaşmış yargılamalarda kanunen duruşmada bulunması zorunlu müdafilerin sebepli veya sebepsiz olarak duruşmadan çekilmesi, duruşmaya katılmaması, azli veya istifası gibi sebeplerle duruşmanın taliki veya yargılamaların uzatılması sonucunun önüne geçilmesi engellenmektedir. Yapılan düzenleme, sanığın esas hakkındaki sorgusu ve savunması zorunlu müdafiin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usul işlemlerinin tamamlandığı dosyalarda sadece hüküm aşamasında müdafiin yokluğu nedeniyle celselerin ertelenmesinin önüne geçeçektir.” açıklamasına yer verilmiştir (Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin, Ankara, 2018, C. 2, s. 2249.).
5271 sayılı CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca zorunlu müdafinin hazır bulunmadığı oturumda hükmün açıklanabilmesi için 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin madde gerekçesin de anlaşılacağı üzere sanığın esas hakkındaki sorgusunun ve savunmasının zorunlu müdafisinin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usuli işlemlerin tamamlanmış olması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği nitelikli yağma suçundan yapılan yargılamada, CMK’nın 188. maddesinin birinci fıkrası gereğince sanık müdafisinin duruşmaların yapıldığı sırada hazır bulunması zorunlu ise de daha sonradan 676 sayılı KHK ile yapılan değişiklikle karar tarihinde sanık müdafisinin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinin bu zorunluluğun istisnası olarak düzenlendiği, somut olayda ise sanık müdafisinin oturumu terk etmesi hâli söz konusu olmayıp karar oturumuna hiç katılmadığı, sanık müdafisinin hazır olmadığı karar oturumunda Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaada bulunduğu, bu haliyle CMK’nın 216. maddesi uyarınca da sanık müdafisinin yokluğunda hükmün açıklanamayacağı, duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık müdafisinin yokluğunda, yeni bir müdafi görevlendirilmeden ya da müdafi temini için oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunduğu ve bu durumun 5271 sayılı CMK'nın 289/1-e maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri olduğu, bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince verilen hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.