12. Ceza Dairesi 2016/12136 E. , 2017/3205 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK'nın 85/1, 62/1, 50/4, 52/4. maddeleri gereğince mahkûmiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hüküm, sanık ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve katılanlar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanığa hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, uygulanan kanun maddesinin “TCK'nın 50/4. maddesi yollamasıyla aynı Kanun'un 50/1-a maddesi” yerine “TCK'nın 50/4. maddesi” olarak gösterilmesi suretiyle CMK'nın 232/6. maddesine, adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle de TCK'nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanun'un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının 4. paragrafının, “Sanığa hükmedilen 2 yıl 6 ay hapis cezasının, TCK'nın 50/4. maddesi yollamasıyla aynı Kanun'un 50/1-a maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmesine, TCK'nın 52/2. maddesi uyarınca, sanığın ekonomik durumu ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurulup, 1 gün karşılığı takdiren 20,00 TL olarak belirlenerek, sanığın neticeten 910 gün karşılığı 18.200,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,” şeklinde değiştirilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 17/04/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Sanık ... hakkında; Aydın 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; 19/03/2015 gün, 2014/959 E-2015/327 K sayılı ilam ile taksirle öldürme suçundan dolayı TCK'nın 85/1, 62/1, 50/4, 52/4. maddeleri uyarınca 18.200 TL Adli Para Cezasına hükmedilmiştir.
Bu karara karşı sanık ile katılan vekili tarafından süresinde açılan temyiz davası üzerine, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 17/04/2017 gün, 2016/12136 E, 2017/3205 K sayılı ilam ile yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet kararının DÜZELTİLEREK ONANMASINA karar verilmiştir.
Sanık ... hakkındaki mahkumiyet kararının düzeltilerek onanmasına dair kararda, sanığın eylemi ile meydana gelen netice arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı hususunda; Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğu ile aramızda görüş ayrılığı doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için TCK'nın 85/1 maddesi ile 2918 sayılı kanunun 36 maddesinin birlikte irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
TCK'nın 22. Maddesi-
(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
TCK'nın 85. maddesi
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, (Değişik ibare: 5328 – 31.3.2005 / m.3) “iki yıldan” altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2918 sayılı Kanunun Madde 36 – (Değişik : 24/5/2013 - 6487/18 md.)
Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin verilmesi yasaktır.
Araçlar, Yönetmelikte sınıfları belirtilen sürücü belgelerine sahip sürücüler ile çok taraflı anlaşmalara göre sürücü belgesi bulunan veya geçerli uluslararası sürücü belgesi olan kişilerce sürülebilir.
Buna göre;
a) Sürücü belgesi olmayanların,
b) Mahkemelerce veya Cumhuriyet savcılıklarınca ya da bu Kanunda belirtilen yetkililerce sürücü belgesi geçici olarak ya da tedbiren geri alınanların,
c) Sürücü belgesi iptal edilenlerin,
araç kullanarak trafiğe çıktıklarının tespiti hâlinde, bu kişilere 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, aracın sürücü belgesiz kişilerce sürülmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden aynı miktarda idari para cezası verilir.
Yargıtay Yüksek 12.Ceza Dairesinin 17/04/2017 tarihli kararına konu edilen eylemde maddi gerçeğin daha iyi anlaşılabilmesi için incelemeye konu Aydın 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/959 E sayılı dosyasının ana hatlarıyla özetlenerek ilgili kanun maddelerinin belirtilmesi gerekmektedir.
Sanık ...'in aracı ile arkadaşı ...'ın evinin önünden alıp piknik için Tralles mevkine gittikten sonra piknik alanında alkol aldıktan sonra geri dönüş yolunda aracın ölen ... tarafından kullanıldığı bir sırada aracın uçurumdan yuvarlanması üzerine kaza esnasında ...'ın vefat ettiği, olay esnasında ölen ...'ın 18 yaşının doldurulmasına 25 gün kaldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için 5237 sayılı TCK.nun 22 ve 85 maddelerindeki koşulların irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde de “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç kural olarak; ancak kastla işlenebilecekken, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.02.2014 gün ve 10-80, 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere taksirin unsurları;
1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin istenmemesi,
4- Hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, 4. bentte yer alan hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması ve 5. bentte bulunan neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezaî yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezaî sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edebilemek için de failin hareketi ile meydana gelen netice arasında nedensellik bağının bulunması ve neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması aranmıştır.
Nedensellik bağı, suçtan failin sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan, maddi, manevi ve hukuka aykırılık unsurlarından maddi unsur içerisinde yer almaktadır. Neticeli tüm suçlar bakımından araştırılması gerekli olan 'nedensellik bağı', ceza hukukunda, bu kavramın mahiyeti gereği, suçun kanuni tanımında neticeye yer verilmiş olması halinde failin fiili ile netice arasında sebep-sonuç ilişkisini kuran bir bağ anlamına gelmektedir. Failin yapmak veya yapmamak şeklindeki eylemi sonucunda dış dünyada bir zarar veya tehlikenin meydana gelmiş olması halinde nedensellik söz konusu olacaktır. Doğaldır ki yapılan her hareket dış dünyada bir veya birden fazla neticeye sebebiyet verebilir, ancak dış dünyada vuku bulan her netice değil suçun kanuni tanımında belirtilmiş olan netice nazara alınacaktır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 7. Bası, s.121; Berrin Akbulut, Türk Ceza Kanunu ile Kabahatler Kanununun Genel Hükümlerinin Yaptırım Hükümleri Dışında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s.235 vd.)
Günümüz modern ceza hukuku anlayışında nedensellik bağının belirlenmiş olması tek başına failin cezalandırılması için yeterli olmayıp ayrıca gerçekleşen neticenin failin eseri olup olmadığının diğer bir ifadeyle ortaya çıkan neticenin belirli bir kişiye objektif olarak isnadının mümkün olup olmadığının tespit edilmesi de gerekmektedir. Olayda öncelikle şart teorisine göre nedensellik bağı ortaya konulmalı, sonrasında gerçekleşen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
TCK’nın 22/2. maddesinde tanımlandığına göre taksir, 'dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
Bir kimsenin taksirli eylemden dolayı sorumlu tutulabilmesi için objektif kriterlere göre öngörülebilir bir sonucun fail tarafından öngörülmeyerek hukuka aykırı sonucun meydana gelmesinin zorunlu olduğu hususunda gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksama mevcut değildir. Ancak yapılan hareketin neticeye yakın olması bir başka deyişle neticenin doğrudan doğruya fail tarafından gerçekleştirilen hareketten kaynaklanması gerekmektedir. Somut olayımızda gerçekleşen neticenin sürücü belgesi olmayan şahısa araç verilmesinden kaynaklanmayıp, sürücü belgesi olmayan şahsın hatalı araç sevkinden kaynaklanmış olması nedeniyle sanığın hareketi ile netice arasındaki illiyet bağının kesildiği, aksine kabulün taksirli suçlara iştiraki mümkün hale getirebileceği, böyle bir kabulün ise herkesin kendi kusurundan sorumlu tutulacağının açıkça belirtildiği TCK'nın 22/5 maddesine aykırı olacağı açıktır. Aksine kabulün, sürücü belgesi bulunmayan kişinin karıştığı kaza sonucunda trafik kurallarına eksiksiz bir şekilde uymasına karşın, sorumlu tutulması anlamına gelebileceği gibi bunun doğal sonucu olarak sürücü belgesi bulunmayan kişi tarafından sevk ve idare edilen araç ile çarpışan ve tam kusurlu olan bir kişinin sırf sürücü belgesi var diye olaydan sorumlu tutulmaması anlamına gelir ki ! böyle bir kabulün TCK'nın 22. maddesinde tanımlanan taksirin ruhuna aykırı olacağı ve ceza hukukunun olmazsa olmazını teşkil eden kanunilik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı sonuçların doğmasına yol açacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
Sürücü belgesi olmayan kişiye araç kullandırmanın cezası 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 36. maddesinde idari para cezası olarak belirlenmiş olup, ödenecek her türlü tazminattan da sorumlu tutulmasının mümkün olmasına karşın, sürücü belgesi olmayan kişiye araç verdi diye aracı kullanan kişinin taksirinden de sorumlu tutulmasına çağdaş hiç bir ceza kanunun izin vermeyeceği açıktır.
Aksi takdirde yaşı küçük çocuğunun masanın üzerinde bulunan otomobil anahtarını alıp velisinin izni olmadan araç kullandığı sırada yaptığı kazadan dolayı, baba ve annenin otomobil anahtarını saklamamak suretiyle dikkat ve özen yükümüne uymamasından cezalandırılması gerekir. Öte yandan kullanması ya da öğrenmesi için ehliyetsiz çocuğuna aracını veren ve yanında bulunmayan babanın ceza sorumluluğunun varlığı kabul edilirse, bu sorumluluk taksir değil, bilinçli taksir sorumluluğudur. Zira öngörülebilen sonuç istenmemesine rağmen dikkat ve özen yükümüne aykırı davranış bilerek gerçekleştirilmekte ve sonuca neden olunmaktadır.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 05/05/2015 gün, 2014/790 E-2015/146 K sayılı ilamında;
“Ticari taksi sürücüsü olan sanık ...’in trafikte seyir halinde iken daha önceden tanıdığı, sürücü belgesi bulunmayan ve ısrarla direksiyona geçmek isteyen sanık...’ın aracı kullanmasına izin verdiği, kendisinin de sağ ön koltuğa oturduğu, bir süre sonra sanık ...’ın meskun mahalde aşırı hız yapması, sevk ve idare hatası nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybederek kaldırıma çıkıp iki kişinin ölümüne ve bir kişinin de yaralanmasına sebep olduğu somut olayda; hakkında verilen mahkumiyet kararı Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen sanık ...’ın sürücü belgesi bulunmadığı halde aracı kullanması ve yerleşim birimleri içinde hızını trafik akışına uydurmayarak direksiyon hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle asli, sanık ...’nin ise ticari taksi şoförü olmasına ve trafikte seyir halindeyken aracın kullanımını diğer sanığa bırakmasında zorunlu bir durum bulunmamasına rağmen dikkatsiz ve tedbirsizce davranarak ehliyetinin olup olmadığını kontrol etmediği ve araç kullanma konusunda yeterli tecrübesi olduğunu bilmediği diğer sanığın etrafta yayaların bulunduğu meskun mahalde aracı kullanmasına müsaade etmesi ve hızlı gitmesine engel olmaması nedeniyle tali kusurlu olduğu, taksirli davranışları ile netice arasında nedensellik bağının da bulunduğu kabul edilmelidir” denilerek sürücü belgesi olmayan kişiye araç verilmesi bu durumunda aracı veren kişinin meydana gelen neticeden sorumlu tutulmasına karar verilmesine karşın, gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel kurulunun gerekse Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin benzer olaylardaki uygulamaları, TCK'nın 22 maddesinde tanımlanan taksirli suçlardaki hukuka aykırılık unsuruna ve buna bağlı olarak ceza hukukunun olmazsa olmazını teşkil eden kanunilik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı olacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerden dolayı Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.