12. Ceza Dairesi 2017/33 E. , 2017/3188 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Dava : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
Hüküm : Davanın kısmen kabulü ile 6.312,83 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine
İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 09/07/2015 gün, 2015/211 - 2015/200 sayılı direnme kararı 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından, direnme hükmünün incelenmesi için Dairemize gönderilmekle; dosya yeniden incelenerek gereği düşünüldü:
Mahkemenin direnme hususundaki görüşleri değerlendirilip, dairemizce verilen 13/04/2015 gün ve 2014/18788-2015/6422 sayılı kararda değişiklik yapılmasını gerektiren herhangi bir nedenin bulunmadığı, konunun Yargıtay Ceza Genel Kurulunca sonuca bağlanmasının daha uygun olacağı anlaşıldığından, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17/04/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Muhalefet Şerhi:
Davacı ... tarafından, hazine aleyhine haksız yere tutuklu kalması nedeniyle açılan tazminat davası sonucunda; İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından;21/11/2013 gün, 2013/177 E-2013/386 K sayılı ilam ile 6.312, 83 TL Maddi, 15.000 TL Manevi tazminata hükmedilmiş , bu karara karşı katılan vekili tarafından süresinde açılan temyiz davası üzerine Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; 13/04/2015 gün, 2014/18788 E-2015/6422 K sayılı karar ile yerel mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın bozulması üzerine, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda; 09/07/2015 gün, 2015/211 E-2015/200 K sayılı karar ile sonuç itibariyle davacının davasının kısmen kabulü ile 6.312, 83 TL Maddi, 15.000 TL Manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair kararda direnilerek, aynı şekilde 6.312, 83 TL Maddi, 15.000 TL Manevi Tazminata hükmedilmiştir.
Bu karara karşı katılan vekili tarafından süresinde açılan temyiz davası üzerine, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 17/04/2017 gün, 2017/33 E-2017/3188 K sayılı karar ile direnme kararının yerinde görülmeyerek dosyanın inceleme yapılması için Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
Yerel mahkemece 6.312, 83 TL Maddi, 15.000 TL Manevi Tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair kararda direnelmesine dair kararın Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine dair karara karşı Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için 466 sayılı Kanunun 1 maddesine paralel hükümler içermekle birlikte oldukça farklı hükümlere de yer veren 5271 sayılı CMK'nın 142 ve 144 Maddelerindeki somut olayımızı ilgilendiren bölümlerdeki koşulların irdelenerek; ceza muhakemesinin amacı, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme ve yargı kararlarından yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
466 Sayılı Kanunun 1 Maddesinin 1 fıkrasının 6 bendinde;
Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen; kişilere bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe tazminat ödenir.
CMK'nın Madde 141 Maddesi; -
(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,…….
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
Madde 144 Maddesinde ise; tazminat isteyemeyecek haller;
(1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:
a) Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler.
b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.
c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.
d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.
e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar.
CMK'nın 141 Maddesinin 1 fıkrasının “d” bendinde, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilere tazminat verileceği belirtilirken, aynı kanunun 144 maddesinin “c” bendinde “Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenlerin tazminat isteyemeceği belirtilmiştir.
Somut olayımızda; davacı hakkında örgüte üye olmak suçundan açılan davada beraat kararı verilmesine karşın, temyiz aşamasında zaman aşımı dolduğu için kamu davasının gerçekleşen zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
İhtilafa konu uyuşmazlıkta özet olarak 'zaman aşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararının CMK'nın 144 maddesinin “c” bendindeki tazminat istenemeyecek haller arasına girip girmeyeceğinin belirlenebilmesi için CMK'nın 141 maddesinin benzer hükümlere yer veren 466 sayılı kanunun 1. maddesi ile kıyaslanarak aradaki farkın tespitinden sonra bu farklı hükümlerin ceza muhakemesi kanununun amacı ve hakkaniyet ilkesi ile irtibatlandırılarak benzer olaylardaki yerleşik yargısal kararlar doğrultusunda somut olayın irdelenmesi gerekmektedir.
466 sayılı Kanunun 1-6 maddesinde 'Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen; ' şahıslara tazminat verilebileceği hükmüne yer verilmiştir.
CMK'nın 141 maddesinin “d” fıkrasında ise 'Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen' şahıslara tazminat verilebileceği hükmüne yer verilmiş, aynı kanunun 144 maddesinin “c” fıkrasında, “Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenlerin” tazminat isteyemeyeceği hükmüne yer verilmiştir,
Yukarıda açıklandığı üzere, 466 sayılı kanunun 1. maddesinin 1 fıkrasının 6 bendinde, tazminat istenebilecek haller tek tek sayılırken, 5271 sayılı CMK'nın 141.maddesinin 1 fıkrasının “d” bendindeki makul süre içerisinde haklarında hüküm verilemeyenler açısından herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı gibi CMK'nın 144 maddesinin 1 fıkrasının “c” bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında zaman aşımı nedeniyle haklarında düşme kararı verilenlerin net bir şekilde belirtilmemesine karşın anılan fıkradaki gibi ibaresinin bütün düşme kararlarını kapsayıp kapsamadığının, ceza muhakemesi kanununun amacına bağlı kalmak kaydıyla Ceza Muhakemesi Kanununun izin verdiği ölçüde yorum kuralları ile bağdaştırmak suretiyle çözümü gerekmektedir.
Ceza usulü, ya da günümüzün deyimi ile ceza muhakemesi hukuku, kişi için öylesine önemlidir ki dünyada ceza usulü kadar hiçbir şey insanları ilgilendirmez. Hatta ceza usulü kusurlu bulunan bir toplumda huzurdan söz edilemez[. Ceza kanunlarına karşı gelmemek insanların elinde olan bir şey olmasına karşın, kimsenin haksız yere takibata uğramayacağından söz etmek olası değildir. Bu hukuk dalının özgürlükler için ne denli önem arz ettiğini Ferri’nin şu sözleri en güzel şekilde açıklamaktadır; “ceza kanunu suçluların, usul kanunu, suçluluğu sabit oluncaya kadar masumların teminatıdır”.
Bu açıklamalardan sonra denilebilir ki devletin cezalandırmak hakkı ile sanığın özgürlüğü arasındaki çatışmayı çözüme ulaştırıp, hükme bağlamak, ceza yargılamasına bırakılmıştır. Görüldüğü üzere devlet, suç işleyenden, iktidar gücünü kullanarak “intikam alma” yerine, bu görevi ulus adına yargılama yapmaya yetkili bir makama, yargıya bırakmıştır. Böylece ortaya çıkacak sonuca hem devlet ve hem de sanık katlanacaktır. Her ne kadar,
İnsanlık, dolayısıyla devlet, üç aşamadan geçerek günümüzün örgütlü toplumu haline gelmiştir. Bunlardan birisi, insanlığın karışıklıklardan usanarak bir düzene kavuşması, düzeni sağladıktan sonra bireysel özgürlüklere ihtiyaç duyması, ilk ikisini sağladıktan sonra ise hem düzeni ve hem de özgürlükleri koruma ihtiyacı hissetmesidir.
Ceza muhakemesi hukuku da tıpkı insanlık gibi üç aşamadan geçmiştir. Dolayısı ile toplum bu alanda ilk önce, suçlunun cezalandırılması safhasını, daha sonra sanığın korunması safhasını ve nihayet de maddi gerçeğin araştırılması safhasını yaşamıştır. Böylece ilk aşamada, belirli bir hukuki düzene kavuşmamış ilkel toplumlarda sanık, peşinen suçlu kabul edilip hemen cezalandırıldığı için, bu aşamada ceza muhakemesi, cezalandırmak için bir vasıta konumundadır. Ceza yargılaması hukukunun amacı “sanığın korunması” olmuştur. İşte bu aşamada, hakimlerin keyfiliğine, sanığı peşinen suçlu görme temayüllerine karşı “sanık, suçlu olduğu hükmen kanıtlanıncaya değin masum sayılır” şeklinde vecizeleştirilen ve uygulamada da “masumluk karinesi” olarak kabul edilen ilke ceza muhakemesi hukukuna girmiştir.
Hem kişilerin, hem de toplumun çıkarlarını korumak, gerçeğe uygunluk demek olan, maddi hakikati araştırmakla mümkün olacaktır. Bu bağlamda şüphesiz, en iyi ceza muhakemesi, maddi gerçeği yüzde yüz yansıtandır. Bu amaçla da ceza muhakemesi kanunları kabul edilmiştir. Bu sebeple Ceza Muhakemesi Hukuku, kişilerin hak ve özgürlüklerini sağlamak üzere kimi şekil ve formaliteler kabul etmiştir. Bu kurallar, genelde yürütme ve yargının bu konudaki yetkilerini sınırlandırdığı için insan hak ve özgürlüklerinin bekçisi olmuştur.
Bunun içindir ki “şekle bağlanmayan adalet cebir ve isdibdattır” denilmiş, “şeklin hukuki emniyeti sağladığı” söylenmiştir.
CMK'nın 141/1 maddesinin “d” bendinde makul süre içerisinde hakkında hüküm verilmeyenlerin, tazminat isteyebilecek kişiler arasında sayılmasına karşın, davacının elinde olmayan nedenlerle üstelik yerel mahkemece beraat kararı verilmesine karşın, temyiz aşamasında zaman aşımı dolduğundan bahisle düşme kararı verildiğinden bahisle tazminat isteyemeyecek kişiler arasında sayılmasının, ceza muhakemesinin yukarıda açıklanan amacına aykırı olacağı gibi aynı kanunun 141/1 maddesine de aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Ayrıca CMK'nın 144 maddesinin 1 fıkrasının “c” bendindeki gibi ibaresinin bütün düşme kararlarını kapsayıcığını kabul etmek; istisnain olarak sanıklar lehine kıyası kabul eden ceza muhakemesi hukukunda, sanıklar aleyhine kıyas yolunu kabul etmek anlamına gelirki, böyle bir kabulün ceza hukukunun olmazsa olmazını teşkil eden hakkaniyet ilkesine de aykırı olacağı açıktır.
Türk öğretisinde çoğunlukla ifade edilenin aksine, maddi gerçeğin araştırılması tek hedefi olmayıp, maddi gerçeklik yanında hukuksal barışın tesisi ve muhafazası, bireyin özgürlük ve haklarının devlet müdahalelerine karşı korunması, infazın güvenceye alınması ve yargılamanın şekli kurallarına uygun biçimde ve hukuka bağlı bir yargılamayı sağlamak gibi hedefleri olan ceza muhakemesi hukukunu, ceza hukukundan soyutlamak mümkün değildir.
Bu durumda CMK'nın 141/1-d, 144/1-c maddelerinin ceza hukukundaki kannunilik ve hakkaniyet ilkeleri ile irtibatlandırılarak; somut olayımızda tazminat koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Benzer bir olayda S.P.K.nun 110/1-b maddesinde örtülü kazanç aktarımı yasağı kapsamına giren fiiller sayılırken “gibi” ifadesi kullanılarak cezai yaptırımın kapsamının geniş tutulması, cezai yaptırıma tabi suçları oluşturan fiilerin önceden açık bir şekilde belirlenmesinin kanunilik ilkesine aykırı olacağından bahisle Anayasa mahkemesinin 23/11/2013 tarih ve 2013/24 E-2013/43 K (Yürürlüğü Durdurma) sayılı kararıyla, madde metninde yer alan ”gibi” ifadesinin yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesinden sonra, anılan ifade metinden çıkarılmıştır.
Ceza Mahukemesi kanununun 144 madesinin “c” fıkrasındaki düşme nedenlerini incelediğimizde; bir kısmının sanıkların elinde olan (şikayetten vazgeçme, uzlaşma), bir kısmının ise sanıklar lehine getirilen müesseseselerden (genel veya özel af) kaynaklanmasına karşın, zaman aşımının gerçekleşmesinde sanığın etkin bir rolünün bulunduğundan bahsedilmesi mümkün değildir. Zira yargılama görevi Devletin yargılama faaliyetini ilgilendiren bir görev olup, davanın zamanında bitirilememesinin ağır sonuçlarının sanığa yükletilmesine çağdaş hiç bir hukuk sisteminin izin vermesi beklenemeyeceği gibi, böyle bir sonucun ceza muhakemesi hukuku ile doğrudan ilgisi bulunan ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan hakkaniyet ilkesine de aykırı olacaktır.
Kanun koyucu adaletin gerçekleştirilmesi için hakkaniyet ilkesini kabul etmiştir (5237 sayılı TCK.nun 3, MK 4/BK 44)
Hakkaniyet adil olmayan kuralın değil, adil olmayan sonuçların değiştirilmesi amacına hizmet eder.
Bir taraftan CMK'nın 141 maddesinin “d” fıkrası ile makul süre içerisinde davası bitirilmeyen kişinin mahkum olması halinde dahi tazminat isteyebileceğine izin verilirken, diğer taraftan CMK'nın 144/1-c maddesinin sanıklar aleyhine hüküm doğuracak şekilde çok dar yorumlanarak elinde olmayan nedenlerle kendisi hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilen sanığın, haksız yere tutuklu kalmasından dolayı tazminat isteyememesinin hakkaniyet ilkesi ile bağdaşması mümkün değildir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere; somut olayımızda davacının elinde olmayan nedenler yüzünden hakkında yerel mahkemece beraat kararı verilmesine karşın, temyiz aşamasında gerçekleşen zaman aşımı nedeniyle davanın esasına girilmeden kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi, TCK'nın 144 maddesinin 1 fıkrasının “c” bendinde sayılan tazminat istenemeyecek haller arasında sayılamayacağından; davacının davasının kısmen kabulü ile 6.312, 83 TL Maddi, 15.000 TL Manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair direnme kararının ONANMASINA, karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece verilen direnme kararının bozulması için Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine ilişkin Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.