Ceza Genel Kurulu 2015/1137 E. , 2018/168 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza
Kasten yaralama suçundan sanık ...'ün 5237 sayılı TCK'nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 62, 53 ve 58/6-7. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.03.2013 gün ve 17-69 sayılı hükmün, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 02.07.2015 gün ve 42068-23413 sayı ile;
'...Suçta kullanılan bıçağın niteliği, hedef alınan vücut bölgeleri, yara yeri ve niteliği ile mağdurun kaçması, tanıklar ... ve ...'ın müdahaleleri üzerine, mani engel oluşması nedeniyle sanığın eylemini tamamlayamadığı dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden suç niteliğinde hataya düşülerek kasten silahla yaralama suçundan hüküm kurulması,
...
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine aykırı olarak sanık müdafii olarak, 5271 sayılı CMK'nun 150/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu müdafinin vekalet ücretinin sanıktan alınmasına karar verilmesi' isabetsizliklerinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş;
Daire Üyeleri M. M. Kaya ve R. Yılmaz; 'Dairemizdeki çoğunluk görüşünce verilen bozma kararındaki, zorunlu müdafilik ücretinin yargılama giderinden sayılmayacağı görüşüne katılmamaktayız.
1) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi aynen şöyledir:
Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir.
Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli gördüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek,
Madde içeriğinden anlaşıldığı gibi, avukat yardımından ücretsiz yararlanabilmek için, bir suç ile itham altında olmak gerekir. Bir suçla itham altında olan bu kişi, yargılama sonunda beraat edebilir. Dolayısıyla maddi olanaksızlıklar yüzünden beraat edecek bu kişiyi, avukatın yardımından mahrum etmemek için avukatlık ücretini devlet karşılamaktadır. Devlet de yargılama sonunda bu giderleri suç ile itham edilen kişiden değil, mahkûm durumuna düşen kişiden tahsil etmektedir.
Şüpheli veya sanık olarak yargılanan kişi, müdafi tutacak maddi olanaklardan yoksun ise veya resen müdafi atanması gerektiren bir kişi ise, atanan müdafinin yardımından, yargılama aşaması boyunca ücretsiz yararlanır. Adaletin gerçekleşmesi ve adil yargılanmanın oluşması için, sanığa bu olanaklar tanınmaktadır. Sanığa bu olanaklar tanınmadığı takdirde, silahların eşitliği kuralı gerçekleşmeyeceğinden, sanık yargılama sonunda, avukat yardımından yararlanamadığını ileri sürüp, savunma hakkının kısıtlandığını iddia edebilir. İleride, ileri sürülebilecek bu iddialara karşı, sanığa bu haklar tanınmıştır.
Devletin sanığa yaptığı bu yardım, maddi olanaklardan yoksun oluşu nedeniyle, ücreti ödeme olanağına sahip bulunmaması, sanığın yaşının küçüklüğü veya isnat edilen cezanın ağırlığı gibi nedenler arasında bir ayrım yapılmamıştır. Sanığın savunmasız kalmaması için, AİHS'ne uyum sağlamak için yargılamaya gölge düşürmemek için, resen müdafi tayin edilmesi cihetine gidilmiştir.
Yargılama süreci devam ettiğinden, sanık sıfatı bulunduğu müddetçe bu kişiden avukatlık ücreti istenemez. Yargılama sonunda kim mahkûm olursa, otopsi giderleri gibi yargılama giderleri ile baro tarafından atanan müdafinin ücreti de mahkûm olan kişiden tahsil edilmelidir.
2) Baro tarafından ödenen müdafi giderlerinin, yargılama gideri sayılıp sayılmayacağı sorunu:
-5320 sayılı Yasanın 13. maddesi
-5271 sayılı Yasanın 324, 325-327. maddeleri
-Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesi ile 8/3 ve 11/7. maddeleri,
Ayrı ayrı incelendiğinde baro tarafından ödenen bu müdafi ücretinin, yargılama sonucunda, yargılama giderleri gibi, mahkûm olan kişilerden tahsil edilmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu yukarıda belirtilen kanun maddelerini yürürlüğe koyarken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uyum sağlamak için, bu kanun ve yönetmelikleri yürürlüğe koymuştur. Baro tarafından görevlendirilen müdafiye ödenen ücret de yargılama giderlerindendir. Yargılama sonunda sanık hakkında beraat kararı verildiğinde, tüm yargılama giderleri, Devlet Hazinesince üstlenilir. Buna karşılık, mahkûmiyet hâlinde, hükmün kesinleşmesi ile bu sefer bütün yargılama giderleri (örneğin otopsi giderleri gibi) resen atanan müdafi ücreti de mahkûm olan hükümlüye yüklenir.
Anayasa Mahkemesi; 5320 sayılı Yasanın 13. maddesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olmadığına karar vermiştir. 12.03.2009 tarih 2007-43 esas, 2009-51 sayılı kararı aynen şöyledir.
'Ceza Muhakemesi Kanununa göre, yargılama sürecinde hüküm kesinleşinceye kadar şüpheli veya sanıktan müdafi ücreti istenmemektedir. Hüküm kesinleştikten sonra ise yargılama giderleri içerisinde, müdafi ücreti istenen şahıs, şüpheli veya sanık değil artık hükümlü sıfatını taşımaktadır.
Düzenleme ile amaçlanan sanığa adil bir şekilde savunma imkânlarının sağlanmasıdır. Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde bu imkân sağlandıktan sonra, yardım kapsamında ödenen ücretin yargılama gideri olarak hükümlüden tahsilinin öngörülmesinin Anayasanın adil yargılanma hakkına aykırılığından söz edilemez.' şeklindedir.
Tüm bu açıklamalar karşısında mahkemenin uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığından, bozma kararında belirtilen zorunlu müdafi ücretinin hazine üzerinde bırakılmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.' görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.07.2015 gün ve 310968 sayı ile;
'...5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 13/1. maddesi 'Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye Bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.' hükmünü,
CMK'nun 325/1. maddesi 'Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.' hükmünü,
Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 90/5. maddesi 'Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.' hükmünü,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3 maddesi, 'Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak' hükmünü, içerdiği görülmektedir.
CMK'nun 150. maddesi, '(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.' hükmünü içerdiği görülmektedir.
Görüldüğü üzere, 5320 sayılı Kanunun 13/1. maddesi sanıklara baro tarafından atanacak müdafiler hakkında bir ayrıma gitmeksizin, bu müdafilere ödenecek ücretlerin yargılama giderlerinden sayılacağını, CMK'nun 325/1. maddesi de mahkûmiyet hâlinde tüm yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verileceğini hüküm altına almıştır. Bu düzenlemelerin olduğu gibi uygulanması Anayasanın 90/5. maddesi gereği iç hukuk kuralına dönüşen ve iç hukukla çelişki hâlinde uygulanması gereken AİHS'nin 6/3-c maddesine aykırılık oluşturacaktır. Zira sanık, avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilecektir. Sanık mahkûm olsa bile bu ücret yukarıda yazılı şartların varlığı hâlinde sanıktan tahsil edilemeyecektir. Ancak bir müdafiin hukuki yardımından yararlanmak mutlak bir hak niteliğinde değildir. AİHS'nin 9/3-c maddesi sanığın bir müdafi atayacak maddi olanaklara sahip olmaması ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülmesi şartı ile resen atanacak bir avukatın hukuki yardımından ücret ödemeksizin yararlanabileceğini belirtmektedir. CMK'nun 150/2. maddesi şüpheli ya da sanığın çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır - dilsiz olması hâlleri ile şüpheli ya da sanığa isnat edilen suçun yasada öngörülen ceza alt sınırının beş yıldan fazla olması hâlini zorunlu müdafilik kapsamına alarak 'adaletin yerine gelmesi için gerekli görülen hâlleri' açıkça belirtmiştir. Bu kapsamda örneğin avukatlık ücretini karşılayacak düzenli bir geliri olmayan çocuklardan bu ücretin istenmesi söz konusu olmayacaktır. Ancak bu ücreti karşılama imkânı olan kişilerden mahkûm olmaları hâlinde müdafilik ücretinin tahsiline karar verilmesinde hem iç hukuk hem de AİHS bakımından hukuka aykırı bir durum oluşmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 'kasten adam öldürmeye teşebbüs' isnadı ile yargılanan sanık ...'ün, CMK'nun 150/3. maddesi gereğince soruşturma ve kovuşturmada bir müdafii ile temsilinde zorunluluk bulunduğu, bu nedenle kendisine baro tarafından bir müdafi atandığı, bu olayda 'adaletin yerine gelmesi için gerekli görülen hâl' koşulunun gerçekleştiği, ancak işçi olduğu ve aylık 500-700 Lira civarında geliri olduğunu beyan eden sanığın, müdafilik ücretini karşılayabilecek ekonomik duruma sahip olması nedeniyle ücretsiz olarak bir avukatın yardımından yararlanabilmenin diğer koşulu olan ekonomik koşulun gerçekleşmediği...' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.10.2015 gün, 23735-27807 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar ..., ... ve ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davalarının düşmesine dair hükümler temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa CMK’nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak atanan müdafiye ödenen ücretin mahkûmiyet hükmü ile birlikte yargılama giderlerine dâhil edilerek sanıktan tahsiline karar verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesine aykırı olup olmadığının tespitine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanığın hükümden sonra ölmesi hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...'ün, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 27.01.2017 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle 'kovuşturmaya yer olmadığına', kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise yerel mahkemece 'davanın düşmesine' karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hâllerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...'ün, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 27.01.2017 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 02.07.2015 gün ve 42068-23413 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.03.2013 gün ve 17-69 sayılı hükmünün, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 27.01.2017 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.