Ceza Genel Kurulu 2017/395 E. , 2018/180 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza
.
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ..., ... ve ...'ün TCK'nun 103/2 , 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis, sanık ... ...'nun TCK'nun 103/2-4, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis, sanık ...'ın TCK'nun 103/2, 31/3 , 62 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 5 ay 10 gün hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar ... ve ...'ın TCK'nun 109/1-3-f-5, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, sanık ... Çulhanoğlu'nun TCK'nun 109/2-3-f, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, sanık ...'ın 109/1-3-f-5, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis, fuhuş suçundan sanık ...'ın TCK'nun 227/1-4, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 3.000 Lira adli para, sanık ... Çulhanoğlu'nun ise 765 sayılı TCK'nun 435/1, 55/3, 59 ve 40. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis ve 271 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.07.2009 gün ve 5-315 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesince 26.06.2012 gün ve 7295-7311 sayı ile;
'...Mağdurenin 06.12.2006 tarihinde kollukta vekili ve sosyal hizmet uzmanı huzurunda alınan ifadesinde; 2005 yılı kış aylarında ilk olarak sanık ...’ın zorla ırzına geçtiğini ve kızlığını bozduğunu, bir süre başka erkeklerle para karşılığı cinsel ilişkiye girmeye zorladığını, daha sonra kendisini sanık ...’a teslim ettiğini, bu sanığın kendisini aldıktan sonra Karakurt ilçesine götürüp burada ikâmet eden kimlik bilgilerini bilmediği Hançer lakaplı şahsın evinde kendisine zorla tecavüz ettiğini, burada Hançer lakaplı şahsın da kendisine tecavüz etmesinden sonra kendisini alarak sanık ...’in evine yerleştirdiğini ve sanık ...’un tanımadığı insanlarla para karşılığı ilişkiye girmeye zorladığını, bu sırada öldürmekle ve hırsızlıkla suçlamakla tehdit ettiğini, son olarak da 15 gün kadar önce ismini Ahmet ya da Hüseyin olarak bildiği bir şahısla ilişkiye girdiğini belirttiği; 07.12.2006 tarihinde kollukta vekili huzurunda alınan ek ifadesinde ise; sanık ...’ın zorla ırzına geçip kızlığını bozduğunu, önceki ifadesinde söylemediği sanık ...’un yanında çalışan sanıklar Ahmet ve Emre’nin de Feridun’a para vererek kendisi ile birden fazla ve zorla cinsel ilişkiye girdiklerini; 11.12.2006 tarihinde Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde; sanık ... ile 5 ay kadar önce rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, sanık ...’ın 2005 yılı Ocak - Şubat aylarında Karakurt kasabasında bir evde zorla ırzına geçip kızlığını bozduğunu ve 5 ay başka erkeklere para karşılığı sattığını, daha sonra sanık ...’a teslim ettiğini, ifade tarihinden bir ay kadar önce sanık ...’in Muratdere mahallesindeki evinde para karşılığında kendi isteğiyle bir kez cinsel ilişkiye girdiğini, sanık ...’un da kendisini birçok kişiye para karşılığı pazarladığını, sanık ... ile hiçbir zaman ilişkiye girmediğini, Alper’in kendisini rızasıyla bir ay kadar alıkoyduğunu, tüm sanıklar hakkındaki şikâyetinden vazgeçtiğini; 14.04.2007 ve 15.04.2007 tarihlerinde kollukta alınan ifadelerinde; 2005 yılından 2006 yılının sonuna kadar sanıklar ...,...,... ve ... ile Hüseyin Koldemir ve ... isimli şahıslarla cinsel ilişkiye girdiğini, çocuğunun babasının bu şahıslardan biri olabileceğini; 08.05.2007 tarihinde duruşmada alınan beyanında; sanık ...’in rızasıyla iki kez ırzına geçtiğini, bir yıl kadar önce ilk olarak sanık ...’ın Karakurt köyünde Hançer lakaplı şahsın evinde kendisine bıçak çekerek zorla ırzına geçtiğini ve kendisini para karşılığı başka şahıslarla ilişkiye girmeye zorladığını, daha sonra da pek çok kez ırzına geçmeye devam ettiğini, sanık ... ile dükkanına gidip gelirken kendisinin tanıştığını, sanık ...’un sanık ...’ın eyleminden bir iki ay kadar sonra iki kez rızasıyla ırzına geçtiğini, bu olaydan iki hafta sonra da sanık ... ile iki kez rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, sanık ... ile hiç cinsel ilişkiye girmediğini ve kendisini alıkoymadığını, sanık ...’nin Ahmet’ten bir ay kadar sonra ırzına geçtiğini, ... diye birisini tanımadığını, bir kez rızasıyla ırzına geçen şahsın ... olduğunu, kendisine gösterilen ...’e ait nüfus cüzdanındaki fotoğrafın ırzına geçen şahsa ait olmadığını söylemiş, daha önce emniyette verilen ifadeler okunarak sorulduğunda bu ifadeleri kendisinin bu şekilde vermediğini ve yarısından çoğunun doğru olmadığını, sanık ...’in ırzına geçtiği hususunun doğru olmadığını, sanıklar Ahmet, Feridun, Ramazan, ... ve Emre’nin ise ırzına geçtiklerini; sanık ... hakkında görülmekte iken sonradan birleştirilen davanın 08.05.2007 tarihli celsesinde alınan ifadesinde; sanık ...’nin kendisini bir eve götürerek zorla saldırıp ırzına geçtiğini, sanık ...’un ırzına geçip geçmediği konusunda beyanda bulunmak istemediğini, okunan kolluk ifadelerinin yarısından çoğunun kendisinin söylemediği şeyler olduğunu, bu ifadelerdeki imzalar kendisine ait olmakla birlikte, sanıklardan şikâyetçi olduğunu söylemediğini, sanıklarla ilişkiye girdiğini söylediğini, ancak cinsel ilişkiye girdiğini söylemediğini, buna karşın çocuğunun bunlardan birinin çocuğu olması gerektiğini; 03.08.2007 tarihli celsede; sanıklar Feridun ve Ahmet’in kendisine hırsızlık suçunu isnat edecekleri düşüncesiyle iftira attığını, bu sanıklarla hiçbir zaman ilişkiye girmediğini, bu konuda önceki verdiği ifadelerin doğru olmadığını, sanık ... ile bir kez rızasıyla beraber olduğunu, sanık ... ile de kendi rızasıyla birkaç kez beraber olduğuna ilişkin önceki beyanlarının doğru olduğunu, sanık ... ile hiçbir zaman cinsel ilişkiye girmediğini, ... isimli şahısla ise bir kez rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini söylediği, daha sonra sorulduğunda ise; sanık ... ile rızasıyla ilişkiye girmediğini, sanığın kendisine zorla tecavüz ettiğini, ancak arkadaşları vasıtasıyla tehdit ettiği için o şekilde beyanda bulunduğunu, bu şahsın ayrıca kendisini zorla sattığını, Emre ve ... ile ise rızasıyla birlikte olduğunu beyan ettiği; mağdurun 11.12.2006 ve 06.06.2007 tarihli hakim havaleli dilekçelerinde ise; sanıklardan şikâyetçi olmadığını, para karşılığı rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, sanık ...’un kendisini satmadığını, sanıklar Feridun ve Ahmet’in kendisini hırsızlıkla suçlamaları nedeniyle iftira attığını beyan etmiş bulunması; 07.12.2006 tarihli tutanakla tespit edilen ve mağdurenin 0544 325 06 21 numaralı cep telefonundan sanık ...’un kullandığı 0544 401 58 98 numaralı telefona 01.12.2006 tarihinde gönderdiği anlaşılan 'şikâyetini bekliyorum Feridun, şikâyet edemezsen ben seni şikâyet etcem, bana zorla tecavüz etti diye. Sen beni önce şikâyet etmeye bak derim, yoksa o gençli', 'iki gün cezaevinde geçcek yazık olur sana Feridun mesaj yaz telefona cevap vermem' şeklindeki mesaj içerikleri; Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığının 25.06.2008 tarihli, cinsel istismar suçu sanıkları ..., Ramazan, Ahmet, Emre veya Feridun’un mağdurenin bebeğinin biyolojik babası olmadıklarına dair raporu, sanıkların aşamalardaki mağdure ile hiçbir şekilde cinsel ilişkiye girmedikleri ve onu alıkoymadıklarına dair savunmaları ile bu savunmaları doğrular nitelikteki tanıklar ..., İsmail Kaya, Oğuzhan Oruç, Cemil Asal, Hüseyin Kesre ve Mehmet Konaz’ın beyanları içeriği karşısında; mağdurenin tutarsız ve çelişkili beyanları dışında sanıkların savunmalarının aksine, atılı suçları işlediklerine dair kesin ve inandırıcı herhangi bir delil bulunmadığı gözetilmeyerek, tüm sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyetlerine hükmedilmesi...' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.10.2012 gün ve 196-280 sayı ile önceki hükümlerde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükümlerin de sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.11.2014 gün ve 44049 sayılı 'bozma' istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 774-1643 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 27.03.2017 gün ve 434-1582 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı suçların sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle hazır bulundukları oturumda son söz sanıklara verilmeden direnme hükmü kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra, yerel mahkemece sanıklar ..., ... ve ...'nun hazır bulunduğu oturumda, bozma ilamına karşı önce sanıklar ve müdafileri ile mağdure vekiline diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme hükmünün kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK'nun 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; 'hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken 'son sözün sanığa verilmesi' kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da 'kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği' ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken 'son sözün sanığa verilmesi' kuralına uyulmaması hali, gerek 'savunma hakkının sınırlandırılamayacağı' ilkesine, gerekse CMK'nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; 'Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır' (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-..., Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); 'Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır' (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında hazır bulunan sanıklar ..., ... ve ... ile tüm sanıklar müdafileri ile mağdure vekili dinlendikten ve Cumhuriyet savcısının bozma ilamına ilişkin görüşleri alındıktan sonra, hazır bulunan sanıklara son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nun 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün tüm sanıklar yönünden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.10.2012 gün ve 196-280 sayılı direnme hükmünün, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanıklar ..., ... ve ...'na verilmemesi isabetsizliğinden direnmeye konu tüm sanıklar yönünden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.