Ceza Genel Kurulu 2012/7-1359 E. , 2013/365 K.
İtirazname:2009/272048
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : AYDIN 1. Sulh Ceza
Günü : 16.04.2009
Sayısı : 110
Aydın Belediye Başkanlığı görevlileri tarafından düzenlenen 28.01.2009 tarih ve 18 sayılı ceza tutanağıyla; Özel Servis Araç Yönetmeliğinin 11 ve 12. maddeleri uyarınca 140 Lira idari para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptaline ilişkin olarak, başvuran vekili tarafından verilen 24.02.2009 tarihli itiraz dilekçesi üzerine Aydın 1. Sulh Ceza Mahkemesince 16.04.2009 gün ve 110 sayı ile, idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığınca 13.11.2009 gün ve 64229 sayı ile kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulması ve evrakın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2009 gün ve 272048 sayılı ihbarnamesiyle gönderilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 16.01.2012 gün ve 20195-148 sayı ile;
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Aydın 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 16.04.2009 gün ve 2009/110 sayılı kararının, CMK'nun 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere bozulmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 12.04.2012 gün ve 272048 sayı ile;
“C.Ö.Tur Taşımacılık Limited Şirketi hakkında 1608 sayılı Kanunun 1. maddesine aykırılıktan tayin olunan idari para cezasına yönelik itirazın, belediyenin ceza verme yetkisi bulunmadığından bahisle kabulüne, idari para cezasının kaldırılmasına ilişkin, Aydın 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı yasaya aykırı olduğundan Özel Dairenin bu nedene dayanarak yerel mahkeme kararını kanun yararına bozması isabetlidir. Ancak, Ceza Genel Kurulunun 02.06.2009 gün ve 121-148, 09.06.2009 gün ve 120-152 ile 16.06.2009 gün ve 113-164 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, idari para cezasının kaldırılmasına ilişkin karar, CMK'nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu kararın kanun yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyeceğinden, Özel Dairenin, yerel mahkemenin idari para cezasının iptali kararını kanun yararına bozması ile yetinip müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar vermesi gerekirken ‘aleyhe tesir etmemek’ üzere bozulmasına karar vermesinin hukuka aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, yerel mahkeme kararının CMK’nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 24.09.2012 gün ve 22562-24509 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; idari para cezasının iptaline ilişkin mahkeme kararlarının kanun yararına bozulması durumunda, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı CMUK'da “yazılı emir”, öğretide ise “olağanüstü temyiz” denilen kanun yolu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK'nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay'ca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay'ca yerinde görülmesi durumunda karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmemesi halinde ise istem reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre bir ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri; 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma neticesinde yeniden karar verebilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya tamamen kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması halinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi durumunda cezanın kaldırılmasına, daha hafif cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gerekli kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay'ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK'nun 223. maddesinde kararlardan hangilerinin “hüküm” olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine” dair hükümlerin “uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler” oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca başvuru üzerine yerel mahkeme tarafından verilen kararın CMK'nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle 5326 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla 5326 sayılı Kanunda hüküm bulunmaması halinde CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kanunda kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, bazı konularda ise 5237 ve 5271 sayılı Kanun hükümlerine atıf yapılmıştır.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md. 5), yer bakımından uygulama (md. 6), hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCK hükümlerine; 22. maddenin dördüncü fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin beşinci fıkrasında ise tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 29. maddenin birinci ve beşinci fıkralarında itiraza ilişkin konularda 5271 sayılı CMK hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCK ile 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanunun 22. maddesinde genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
İdari yaptırımlarla ilgili kanun yollarına gelince;
5326 sayılı Kanunun 27. maddesinde 'başvuru' kanun yolu düzenlenmiştir:
1- İdari yaptırım kararının, kanunda açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi ve kanunda aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. md.) Ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanacaktır. (27/8. md.)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. md.) Ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu kanun yolu mercii tarafından incelenecektir. (27/7. md.)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından incelenecektir. (27/6 md ve CMK 173. md.)
Başvuru üzerine mahkemece yetkili bulunmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içerisinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenle reddine karar verilecektir. Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının belirlenmesi halinde ise; mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması durumunda ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin dokuzuncu fıkrasındaki şartların varlığı halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde, daha önce yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 27. maddesiyle yapılan değişiklikle itirazın CMK hükümlerine göre yapılacağı hükmü getirilmiştir. İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde de bu mahkemenin kararına karşı yine 6217 sayılı Kanunun 27. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 5271 sayılı CMK hükümlerine göre itiraz edilebilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde de başvurulacak kanun yollarının şartları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dâhil), değişiklik sonrasında ise 3.000 Liraya kadar (3.000 Lira dâhil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararlar ile,
Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine, itiraz merciince denetlenmesi sonucu verilen karar ile,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine itiraz merciince verilen karar ile,
5326 sayılı Kanunda öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır.
Cumhuriyet Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahati teşkil ettiği belirlenerek, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesince verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinden farklı ve kendine özgü olup, 5326 sayılı Kanunda CMK'na atıf yapılması da kendisine özgü bir sistem öngörüldüğü gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanununun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 gün ve 235–247, 19.10.2010 gün ve 166–197 ile 19.10.2010 gün ve 167–195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Bu kararların sonucu olarak CMK'nda öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanununa göre verilen kararların, Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan düzenlemeye göre değerlendirilerek 309. madde açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kabahatler Kanunu gereğince yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen idari para cezasının kaldırılmasına ilişkin kararın, CMK'nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığında ve 309. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan dört bendin hiç birisinin doğrudan kapsamına girmediğinde tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanununa göre, idari yaptırım kararlarına karşı yapılan başvuru üzerine yerel mahkemece verilen ve idari yaptırımın miktarına göre kesin nitelikte bulunan kararın, davanın esasını çözen bir karar olduğu gözardı edilmemelidir. Bu durum karşısında Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine yerel mahkemece idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin verilen kesin nitelikteki kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK'nun 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilmesi, hakkaniyete uygun bir kabul olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.06.2013 gün ve 1360–290 sayılı kararında aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, yerel mahkemece başvuru üzerine verilen idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin kararın Özel Dairece CMK'nun 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.