Ceza Genel Kurulu 2013/10-56 E. , 2013/364 K.TEMYİZ İNCELEMESİNDE SÜRE VE İSTEKYARGITAY'IN DÜZELTEREK ONAMA YETKİSİ (SUÇTA KULLANILAN ARACIN MÜSADERESİNE KARAR VERME)CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 310CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 322CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 256TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 54
Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanığın TCK'nun 188/3-4, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay hapis ve 2.500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, suça konu uyuşturucu maddenin müsaderesine, suçta kullanılan aracın kayıt malikine iadesine ve mahsuba ilişkin, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.10.2009 gün ve 184-156 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 05.06.2012 gün ve 25060-10438 sayı ile;
'Tebliğnamede sanık olarak gösterilen Abdurrahman K.hakkındaki kararın temyiz edilmediği anlaşıldığından, bu sanıkla ilgili karar inceleme dışında tutulmuştur.
Sanık Zinar K. hakkındaki hükmün incelenmesinde; yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına,
27 UU 878 plakalı aracın iadesine ilişkin hükmün incelenmesinde; aracın suçun işlenmesinde kullanıldığı ve tahsis edildiği halde müsaderesi yerine iadesine karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.08.2012 gün ve 101516 sayı ile;
'1- Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarının, suçun işlenmesinde kullanılan aracın harici sahibi ve zilyedi konumundaki sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünü kapsadığı ve temyiz itirazlarının aleyhe olduğu kabul edilerek bu sanık yönünden de temyiz incelemesi yapılarak usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme hükmünün onanması,
2- Suçun işlenmesinde kullanılan sanığın haricen sahibi ve zilyedi bulunduğu aracın zoralımı yerine iadesine hükmedilmesi yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulması, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aracın zoralımına karar verilmek suretiyle düzeltilerek onanması gerektiği' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 13.11.2012 gün ve 19354-16888 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan beraatına, uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkumiyetine ve suçta kullanılan aracın ruhsat sahibine iadesine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1) Cumhuriyet savcısının temyizinin sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünü de kapsayıp kapsamadığı,
2) Özel Dairece sanığın haricen satın alıp suçta kullandığı aracın müsaderesine karar verilmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasının mümkün olup olmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğinden;
Gaziantep Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından yürütülen istihbarat çalışmaları sonucunda; plakası ve modeli belirlenen bir araçla uyuşturucu madde nakledileceği bilgisinin alınması üzerine, şehre giriş esnasında durdurulan içerisinde sanığın da bulunduğu kamyonun yakıt deposunda, sonradan ilave edilen ve 'zula' olarak tabir edilen bölme içine yerleştirilmiş 130 paket halinde 67.300 gram eroin olduğu tespit edilen uyuşturucu madde ele geçirilerek, söz konusu araçla birlikte muhafaza altına alındığı,
Sanık Abdurrahman K.'nın; suçta kullanılan aracı taksitle satın aldığını, ancak ruhsatını alamadığını, suç tarihinden önce benzin deposunu çıkararak içerisinde gizli bölmesi bulunan depoyu taktığını ve araçla uyuşturucu madde taşıdığını beyan ettiği,
Ruhsat bilgilerine göre suçta kullanılan kamyonun, sanığın savunmasında adı geçen Vehbi A. isimli şahsa ait olduğu,
Vehbi A.'nın talimatla alınan beyanında; suçta kullanılan aracın kayden kendisine ait olduğunu, aracı haricen sanığa sattığını ve parasının bir kısmını peşin aldığını, kalanının taksitler halinde ödeneceğini ancak sanığın taksitleri ödemediğini, aracın vergisini kendisinin ödediğini, aracın bir suç nedeniyle yakalandığını duyduğunu, mahkemece verilmesi halinde aracı almak istediğini belirttiği, vekilinin de hüküm tarihinden sonra aracın kayıt malikine teslimi yönünde talepte bulunduğu, bu talebin yerel mahkemece; 'hükmün, suça konu aracın müsaderesi gerektiğinden bahisle temyiz edildiği ve henüz kesinleşmediği' gerekçesiyle reddine karar verildiği,
Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde; 'mahkemece talebe uygun mahkumiyet yanında, aracın ruhsat sahibine iadesine karar verilmiş ise de, sanığın sahibi olduğu, suçun işlenmesinde zilyetliğinde bulunan ve suça özgülenmiş olan aracın müsaderesi gerekirken, ruhsat sahibine iadesine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu' açıklamasına yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
1) Yerel Cumhuriyet savcısının temyizinin sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünü de kapsayıp kapsamadığı;
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, kanuna ve usulüne uygun bir temyiz davası açılması; temyiz davasının açılabilmesi için ise CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre 'süre' ve 'istek' şartlarının birlikte gerçekleşmesi gereklidir.
CMUK'nun 310. maddesi, temyiz incelemesi yapılabilmesinin ilk şartı olan süreyi, hükmün tefhiminden ve tefhim edilememiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.
Temyiz davası açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci şart ise istektir.
Ceza yargılaması hukukunun temel prensiplerinden 'davasız yargılama olmaz' ilkesinin doğal sonucu olarak, temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir istek bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamış olması durumunda Yargıtay tarafından hükmün incelenmesinin mümkün olmadığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak kuralın istisnasına ihtiyaç duyan kanun koyucu, CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereği halen yürürlükte olan 305. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme ile bu ilkeden ayrılarak onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya dair mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçip temyiz incelemesinin kendiliğinden (re'sen) yapılmasını kabul etmiştir.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet savcısı tarafından sunulan temyiz dilekçesinde; 'sanığın sahibi olduğu, suçun işlenmesinde zilyetliğinde bulunan ve suça özgülenmiş olan aracın müsaderesi yerine ruhsat sahibine iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır' açıklamasına yer verilmesi karşısında, temyiz isteminin yalnızca 'suçta kullanılan aracın ruhsat sahibine iadesine' ilişkin olduğu, mütalaaya uygun olarak verilen uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkumiyet, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan beraat hükmünü ise kapsamadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; 'Cumhuriyet savcısının temyizinin sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünü de kapsadığından itirazın kabulü gerektiği' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2) Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün, sanığın haricen satın alıp suçta kullandığı aracın müsaderesine karar verilmek suretiyle düzeltilerek onanmasının mümkün olup olmadığı;
765 sayılı Türk Ceza Kanununda yaptırımların tümü 'ceza' olarak öngörülmüş olup, 11. maddede cürümlere mahsus cezalar; 'ağır hapis, hapis, ağır para, kamu hizmetlerinden yasaklılık,' kabahat fiillerinin karşılığı olarak da; 'hafif hapis, hafif para, muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası' düzenlenmiştir. Bu kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde, öğretide yaptırımlar; 'asıl ve feri cezalar ile tamamlayıcı cezalar' olarak üçe ayrılmış, tamamlayıcı cezalar; 'eylemin karşılığında ve ceza hükümlülüğüne bağlı olarak kanundaki açıklama doğrultusunda ve asıl ceza yanında hükümde gösterilmesi gereken cezalardır' biçiminde tanımlanmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'da ise yaptırımlar, 'ceza' ve 'güvenlik tedbirleri' adı altında yeniden düzenlenmiş; ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezasına yer verilmişken, güvenlik tedbirleri; 'belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya ve kazanç müsaderesi, sınır dışı edilme, çocuklara, akıl hastalarına, mükerrirlere ve tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri' şeklinde sayılmıştır.
Kanunda 'yaptırım' terimine yer verilmek suretiyle, konusu suç teşkil eden eylemler için yalnızca 'ceza' değil, cezalarla birlikte veya ayrıca ceza niteliği taşımayan başkaca sonuçların, yani 'güvenlik tedbirlerinin' de uygulanabileceği belirtilmiş bulunmaktadır. Bu düzenlemeye göre güvenlik tedbirleri; kusurlu olmadıklarından ceza verilmeyenler açısından uygulanabilen bir yaptırım olmanın yanısıra, ceza sorumluluğu bulunan kişiler bakımından cezanın yanında, tehlikelilik haliyle bağlantılı ve orantılı olarak uygulanabilen, ceza sistemini tamamlamaya yönelik bir nitelik arzetmektedir.
Öğretide de güvenlik tedbirleri; 'suç işleyen kişiye, suç işlemesi dolayısıyla ve suçun tekrarlanması ihtimali karşısında, gösterdiği tehlikelilik durumu göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulanan, kendisini ve toplumu koruyucu nitelikteki ceza hukuku yaptırımlarıdır' şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda özgürlüğe yönelik yaptırımlar dışında, suçlulukla mücadelede etkin diğer bir yöntem de, yaptırımlarla birlikte veya ayrıca hükmolunabilen mal varlığına yönelik müeyyidelerdir. Bu yaptırımlardan birisi de eşya ve kazanç müsaderesidir.
Somut olayda uyuşmazlığın esasını oluşturan eşya müsaderesi; 5237 sayılı TCK'nun 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; 'İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir' hükmü yer almaktadır.
Bu düzenleme ile iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine özgülenen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.
TCK'nun 54. maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliği itibarıyla bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.12.2011 gün ve 219-280 ile 25.04.1983 gün ve 92-191 sayılı kararında; 'Ceza Kanununda zoralımı meşru kılan başlıca sebep, zoralınacak maddenin bizatihi memnu olmasa bile suçta kullanılmış olması delaletiyle, suçlu tarafından başka suçlarda da aynı veçhile kullanılabilmesi ihtimali karşısında, fail elinde zararlı ve tehlikeli bir mahiyet almış olmasıdır. Kanundaki 'başkasına ait olmadıkça' kaydının tazammun edeceği maksat ve mana budur' açıklamalarına yer verilmiştir.
Niteliği itibarıyla zoralıma tabi bulunmayan bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, kasten işlenen suçun varlığı zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı failin cezalandırılması şart değildir. Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, failin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı gibi nedenlerle cezalandırılamadığı durumlarda da müsadere edilebilecektir. Bunun yanında, zoralım kararı verilmesi gereken hallerde bir kamu davası açılmamış veya açılmakla birlikte müsadere isteminde bulunulmamış ya da istemde bulunulmasına karşın bu konuda bir karar verilmemiş ise, ayrı bir müsadere yargılamasına ihtiyaç duyulacağı açıktır. Bu nedenle kanun koyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda güvenlik tedbirlerinden yalnızca eşya müsaderesine ilişkin bir yargılama usulü düzenlemiş ve 256. maddesinde; 'müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemiş ise; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir' hükmüne yer vermiştir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucunda verebileceği karar türleri belli ve sınırlıdır. Yargıtay, temyiz incelemesi sonucunda yerel mahkeme hükmünü ya onayacak veya nedenini de belirtmek suretiyle bozacaktır. Ancak bazı hallerde hükmü bozarken yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyecek nitelikteki bir kısım eksiklikleri gidermesine imkan tanınmış ve bu haller kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır. Buna göre temyiz incelemesi sırasında saptanan ve bozmaya neden olan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği takdirde, yerel mahkemenin yerine geçmek sureti ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi mümkün bulunmaktadır.
Yargıtay'ın hukuki denetimini yaptığı davanın esasına karar verebilmesi ve davayı bu aşamada bitirmesi, CMUK'nun 322. maddesinde dokuz bent halinde sayılan hallerle sınırlı ve istisnai bir durumdur. Yargıtay'ın düzelterek onama yetkisini kullanması ve önüne gelen uyuşmazlığı yerel mahkemeye göndermeye gerek olmadan sonlandırabilmesi için;
a- Maddi sorunun daha fazla aydınlatılması için bir araştırma gerekmemelidir.
b- Maddi sorun açısından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.
Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 gün ve 115-138 sayılı kararında belirtildiği gibi; 'Yargıtay'ın temyiz aşamasında saptanan hukuka aykırılıkları doğrudan giderebilmesi, yeni bir karar verilmek üzere dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine ihtiyaç duyulmayan durumlarda, yargılamanın gereksiz yere uzamasına engel olmayı ve işin temyiz incelemesi aşamasında bitirilmesini amaçlamaktadır.'
Konu öğretide de ele alınmış, kabul gören görüşe göre; 'Yargıtay'ın davanın esasına karar vermesi ve davayı orada bitirmesi diğer bir değişle mahkemenin verdiği kararı kaldırıp yerine yenisini koyması istisna olup, bunun için; meselenin daha ziyade aydınlanması için soruşturma gerekmemeli, mesele bakımından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.' (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bası, s. 1425) Bu görüş uygulamada da benimsenmiş ve düzelterek onama ya da ıslah kararı verilmesinde bu iki temel şartın varlığı aranmıştır.
Uyuşmazlık konusu bu bilgiler ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın suç tarihinden kısa süre önce haricen satın aldığı ve borcunun bir bölümünü ödediği, diğer kısmını ise taksite bağladığı ancak ruhsatını üzerine almadığı kamyonu, benzin deposunu çıkarıp içerisinde zula tabir edilen gizli bölmesi bulunan depoyu takıp uyuşturucu madde nakli suçunda kullanması, üzerine atılı suçu ikrar etmesi, aracın kayıt malikinin de söz konusu aracı sanığa haricen satıp teslim ettiğini, ancak kaydını devretmediğini, parasının bir kısmını aldığını, kalanının taksitle ödeneceğini, aracın suçta kullanıldığını duyduğunu beyan etmesi karşısında, söz konusu aracın müsaderesine karar verilmelidir.
Bu uyuşmazlık konusuna ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; itirazın reddi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak itirazın; Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin kapsamına ilişkin bir numaralı bölümünün reddine, yerel mahkeme hükmünün sanığın haricen satın alarak suçta kullandığı aracın müsaderesine karar verilmek suretiyle düzeltilerek onanması gerektiğine dair iki numaralı itirazın ise kabulüne, dosyanın hükmün suçta kullanılan aracın müsaderesi suretiyle düzeltilerek onanması amacıyla Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a) Cumhuriyet savcısının temyizinin hükmün esasını da kapsadığına ilişkin olarak REDDİNE,
b) Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün, suçta kullanılan aracın müsaderesine karar verilmek suretiyle düzeltilerek onanması gerektiğine ilişkin olarak ise KABULÜNE,
2- Dosyanın suçta kullanılan aracın müsaderesine karar verilmek üzere Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2013 günü yapılan ilk müzakerede bir numaralı uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 17.09.2013 tarihinde yapılan ikinci müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden de oy çokluğuyla karar verildi.