15. Ceza Dairesi 2013/28913 E. , 2014/18898 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Mala zarar verme, hakaret, tehdit
HÜKÜM : Mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma suça konu şeyin amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, bir kimseye ..., şeref ve saygınlığını incitecek ölçüde, somut bir fiil veya olgu isnat etmek ya da yakıştırmalarda bulunmak ya da sövmek gerekmektedir. Kişiye isnat edilen somut fiil veya olgunun gerçek olup olmamasının bir önemi yoktur. İsnadın ispatı konusu ayrıdır. Somut bir fiil ve olgu isnat etmek; mağdurun ... şeref ve saygınlığını incitecek nitelikte olacaktır. Mağdura yüklenen fiil ve olgunun belirli olması şarttır. Fiilin somut sayılabilmesi için, şahsa, şekle, konuya, yere ve zamana ilişkin unsurlar gösterilmiş olmalıdır. Bu unsurların tamamının birlikte söylenmesi şart değildir. Sözlerin isnat edilen fiilî belirleyecek açıklıkta olması yeterlidir. Çoğu zaman isnat edilen fiil ve olgunun, hangi zaman ve yerde meydana geldiğinin belirtilmesi, ... ve saygınlığı incitecek niteliği tespit için yeterli olmaktadır. Tarafların sosyal durumları, sözlerin söylendiği yer ve söyleniş şekli, söylenmeden önceki olaylar nazara alınarak suç vasfı tayin olunmalıdır. Hakaretin kişiyi küçük düşürmeye yönelik olması gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amaçlı belli bir siyasi kanaatin isnat edilmesi hâlinde de suç oluşacaktır. Bir kişiye yönelik sözlerin veya yapılan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, topluma hâkim olan anlayışlar, örf ve adetler göz önünde bulundurulmalıdır. Hakaret huzurda işlenebileceği gibi, gıyapta da işlenebilir. Gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun yokluğunda en az ikiden fazla kişilerle ihtilat edilerek yani en az üç kişinin hakaret sözünü öğrenmiş olması kaydıyla hakaretin yapılması şarttır. Mağdur bu sayıya dâhil değildir. Mağdurun hazır olması halinde gıyapta hakaret den bahsedilemez. Kendileriyle ihtilat edilen kişilerin bir arada bulunmaları ve hakaret sözünü aynı anda öğrenmelerine gerek yoktur. İhtilat aktarma suretiyle gerçekleşmişse hakaret sözlerinin aynı ya da benzer olması aranmalıdır. Fail, sözlerini ikiden fazla kişiye söylemekte ya da daha çok kişinin duyabileceği bir yerde konuşmakta ve sözleri başkaları tarafından duyulabilmekte, failde bu durumun bilincinde ise ihtilat oluşmuştur.
Tehdit, bir kimsenin başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğini veya malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağını veya sair bir kötülük edeceğini bildirmesidir. Bu suçta fail, ağır ve haksız bir zarara uğratılacağını mağdura bildirmektedir. Gerçekleşmesi failin iradesine bağlı olan ve gelecekte vuku bulacak bir kötülüğün, gerçekleşecek gibi gösterilmesidir. Tehdit mağdurun karar verme ve serbest hareket etme özgürlüğünü kısıtlamalı iç huzurunu bozmalı ve onu endişeye düşürmelidir. Mağdura yapılan tehdidin, onun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya elverişli olması gerekir. Failin tehdit fiilini bilerek ve isteyerek işlemesi, verileceği söylenen zararın haksız olması yeterlidir. Fiilde korkutuculuk, ürkütücülük, ciddiyet yoksa tehdit kastının varlığından bahsedilemez. Mağdur haksız bir zarara uğrayacağı endişesine kapılmamışsa, korkutuculuk oluşmamıştır. Tehdit suçunun, bahsedilen yasal unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği olaysal olarak değerlendirilmeli, fail ile mağdurun içinde bulundukları ortam, söylenen sözler, söylenme nedeni ve söylendiği koşullar nazara alınmalıdır.
Aralarında önceye dayalı husumet bulunan sanıkla katılanın kardeş ve aynı zamanda komşu oldukları, sanığın, ağabeyi olan katılanın bahçesindeki kuru otları ve çöpleri sürekli olarak kendi bahçesine attığını, olay günü de aynı şekilde bahçesine çöp ve ot attığını, bunun için katılanı uyarmasına rağmen atmaya devam ettiğini söylediği, sanığın buna sinirlenerek, katılana yönelik olarak 'buraları yakacağım, burayı size dar edeceğim, kanını buraya akıtacağım, seni buraya gömeceğim, senin ağzını sinkaf edeceğim' şeklinde hakaret ve tehditte bulunduğu, daha sonra da katılanla kendi bahçesinin sınırında bulunan kuru otları ve çöpleri yaktığı, ateşin yükselmesi sonucu, katılana ve kendisine ait olan tahta bahçe çitlerinden üç dört tanesinin yanarak zarar gördüğü, böylece sanığın; hakaret, tehdit ve mala zarar verme suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;
1-Hakaret suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
Sanık, katılan ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Sanığın, katılana alenen hakaret ettiği dikkate alınarak, verilen cezanın TCK'nın 125/4. maddesi gereğince arttırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun'un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından, '5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin' bölümün tamamen çıkartılıp yerine, '5237 sayılı TCK'nın 53. maddenin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın c bendinde yer alan, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine kadar, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına' denilmek suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-Tehdit suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
a-5237 sayılı TCK'nın 106/1. maddesinin 1. cümlesinde; bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişinin tehdit suçu nedeniyle, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenirken; aynı maddenin 2. fıkrasında, malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte bulunulması halinde ise, mağdurun şikayeti üzerine, sanığın, altı aya kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılacağının hüküm altına alındığı, somut olayda, sanığın, katılana yönelik olarak 'buraları yakacağım, burayı size dar edeceğim, kanını buraya akıtacağım, seni buraya gömeceğim' şeklinde sözler söyleyerek tehditte bulunduğu iddia edilmiş ise de, 'kanını buraya akıtacağım, seni buraya gömeceğim' şeklinde sözler söylendiğine dair katılanın soyut iddiasından başka delil bulunmadığı, olayın tek tanığı ve katılanın eşi olan tanık ... aşamalarda değişmeyen ifadelerinde, sanığın 'buraları yakacağım, burayı size dar edeceğim' şeklinde basit tehditte bulunduğunu belirttiği dikkate alınarak, sanığın, TCK'nın 106/1-2.c gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,
b-Kabule göre de; 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişikin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
3-Mala zarar verme suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelenmesinde;
a-Türk Medeni Kanunu'nun 721, 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazların harici veya fiili taksimi ile paylarının mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşmayla belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsemişlerse, kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun resmi taksim yapılana veya ortaklığın giderilmesine kadar 'ahde vefa' (sözde sadakat) kuralı doğrultusunda korunması gerekir. Somut olayda, kardeş olan sanık ve katılanın sınırında bulunup yanan tahta çitlerin katılan ve sanıklar tarafından ortak olarak dikilen çitler olduğu, hangi çitin kime ait olduğu hususunda aralarında fiili bir taksim yapılmadığı ve çitlerin ortak kullanımda olduğunun bütün taraflarca kabul edildiği dikkate alınarak, sanığın aynı zamanda kendisine ait olan çitleri yakması eyleminde, 5271 sayılı CMK'nın 223/2-a maddesi gereğince suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararI verilmesi,
b-Kabule göre de; Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 28/05/2013 tarih ve 2013/3-22 Esas ve 2013/270 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, 765 sayılı TCK'da tanımlanmamasına karşın, 5237 sayılı TCK'nın 21. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde kast; 'suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi' şeklinde açıklanmış, aynı Kanun maddesinin 2. fıkrasında ise; 'kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır' denilmek suretiyle 'olası kast' tanımına yer verilmiştir. Doğrudan kast, failin hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir. Ancak, failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçları da, açık bir isteme olmasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir. Öğreti ve uygulamada 'dolaylı kast,' 'belirli olmayan kast,' 'gayrimuayyen kast', 'olursa olsun kastı' olarak da adlandırılan olası kast, TCK'nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; 'öngörmesine rağmen, fiili işlemesi' şeklinde tanımlanmıştır. Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı ölçütteki en belirgin unsurlar, doğrudan kasttaki bilme ve isteme unsurlarıdır. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa ve bunu da istiyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısında da, doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir. Olası kastı, doğrudan kasttan ayıran diğer diğer ölçüt ise; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda, bu ihtimalin gerçekleşmesini kabullenerek, olursa olsun düşüncesi ile ve ona katlanmayı da göze alarak hareket etmekte ve muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için de önlem almamaktadır. Somut olayda, sanığın kendi bahçesine giren ot ve çöpleri temizlemek amacıyla ateş yaktığı, yanan ateşin ilerleyerek çitleri de tutuşturduğu, bu nedenle, ateşin yakıldığı yer ile çitler arasındaki mesafe dikkate alınarak, sanığın çitlerin yanma ihtimali olduğunu bilerek ve öngörerek ateş yakmış ve bu şekilde mala zarar vermiş olması karşısında, 5237 sayılı TCK'nın 21/2. maddesi kapsamında olası kastla mala zarar verme suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, doğrudan kastla mala zarar verme suçundan mahkumiyet kararı verilmek suretiyle fazla ceza tayini,
c-5237 sayılı TCK'nın 167/2. maddesine göre, mala zarar verme suçunun, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek cezanın yarı oranında indirileceğinin hüküm altına alındığı ve somut olayda, sanığın, katılanın aynı konutta oturmayan kardeşi olduğu dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK'nın 167/2. maddesi gereğince cezasından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurularak fazla ceza tayini,
d-28/06/2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 65. maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nın 152/2-son maddesinde yapılan değişikliğe göre, mala zarar verme suçunun yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanılarak işlenmiş olması halinde arttırım miktarının öngörüldüğü bölümde yer alan, 'verilecek ceza iki katına kadar artırılır' cümlesindeki 'iki katına' ibaresinin çıkartılarak yerine 'bir katına' ibaresinin eklenmiş olması karşısında ve mahkumiyet kararındaki arttırım oranı da dikkate alınarak, söz konusu yasa değişikliğine göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
e-5237 sayılı TCK'nın 53. Maddesinin 1. fıkrasının c bendiyle yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.