(Kapatılan)3. Ceza Dairesi 2020/21109 E. , 2020/16632 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kasten yaralama
HÜKÜM : Beraat
Dairemizin 16.06.2020 tarih, 2020/5105 Esas - 2020/6923 Karar sayılı temyiz isteminin reddine dair kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.07.2020 tarih ve KD - 2016/226667 sayılı itiraznamesi ile;
'Sanık ... hakkında mağdur ...'ı kasten yaralama suçundan TCK'nin 86/2 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yargılamasında, Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.03.2016 tarihli, 2016/24 esas, 2016/171 karar sayılı kararıyla sanığın kasten yaralama suçundan CMK'nin 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği, hükmün süresi içerisinde mağdur ...'ın babası olan katılan ... tarafından temyiz edildiği, Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından düzenlenen 26.02.2020 tarihli tebliğname ile hükmün onanmasının talep edildiği, Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, 16.06.2020 tarihli, 2020/5105 esas, 2020/6923 karar sayılı ilamıyla; '5271 sayılı CMK'nın 243. maddesinde ''Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.'' şeklinde kanuni düzenlemenin bulunduğu, müşteki ...'ın soruşturma aşamasında şikayetçi olduğu, Uyap'tan alınan nüfus kayıt örneğine göre 31.08.2015 tarihinde soruşturma aşamasında vefat ettiği, şikayet ve şikayetten vazgeçme hakkının şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu, müşteki Deniz'in katılan sıfatını almadan ölmesi nedeniyle mirasçılarının kamu davasına katılma hakkının bulunmadığı, mahkeme tarafından ... hakkında verilen katılma kararının hükümsüz olduğu, temyiz hakkı vermeyeceği anlaşılmakla, davaya katılma hakkı olmayan ...'ın temyiz isteminin 6723 sayılı Kanun'un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi uyarınca REDDİNE' karar verildiği anlaşılmakla yapılan incelemede, Yüksek 3. Ceza Dairesinin anılan kararına karşı aşağıda açıklanmaya çalışılacak nedenlerden dolayı itiraz edilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ve Başsavcılığımız arasında oluşan ve itiraza konu uyuşmazlık; soruşturma evresinde şikâyetçi olduktan sonra ölen mağdur ...'ın babası ...'ın 5271 sayılı CMK'nin 237. maddesi uyarınca davaya katılıp katılamayacağının ve mahkemece kurulan hükme yönelik temyiz hakkının bulunup bulunmadığının tespitine yöneliktir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için 5271 sayılı CMK'nin 237 ve 260. maddelerinin kapsamlarının belirlenmesi üzerinde durulması gerekmektedir. Hâkim ve mahkemece verilen kararlara karşı kanun yollarına müracaat hakkı bulunanlar 5271 sayılı CMK’nin 260. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
Davaya katılma, kovuşturma evresinde suçtan zarar gören mağdurun, suç oluşturan eylemi gerçekleştiren failden şikâyetçi olduğunu yazılı veya sözlü olarak mahkemeye bildirmesi ve davayı takip etme iradesini duruşma tutanaklarına yansıtmasıyla gerçekleşmektedir. Davayı takip etme iradesi, duruşmaları takip etme zorunluluğu olarak değil, kamu davasının tarafı olma iradesi olarak anlaşılmalıdır. 5271 sayılı CMK'nin 237. maddesinde düzenlenen katılma; niteliği itibariyle şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu nedenle suçun mağduru olan küçük veya kısıtlı, ayırt etme gücüne sahip ise davaya katılma veya katılmama noktasında iradesine bakılacak kişi mağdurun bizzat kendisi olup, gerek kanuni temsilcisinin gerek görevlendirilen vekilin bu konudaki beyanının bir önemi olmayacaktır. Ancak suçun mağduru olan küçük veya kısıtlı ayırt etme gücüne sahip değil ise, katılma ile ilgili kendisinin iradesinin önemi bulunmamaktadır. Böyle bir halde, katılma konusundaki haklarını onun yerine kanuni temsilcisi kullanabilecektir.
Somut olayda; mağdur ... 08.08.2015 tarihinde komşuları tarafından darp edilmiş, 09.08.2015 tarihinde kendisini darp edenlerden şikâyetçi olmuştur. Soruşturma evresi sürerken mağdur ...'ın babası ... 07.09.2015 havale tarihli dilekçesi ile özetle olay günü şüphelilerin baskın yaparak oğlunu dövdüklerini, özürlü ve engelli olan oğlunun 31.08.2015 tarihinde bu acıya dayanamayarak vefat ettiğini, bu nedenle oğlunu döven şüphelilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. Şüpheli ... hakkında mağdur ...'ı yaralama suçundan kamu davası açılmış, 10.02.2016 tarihli duruşmada davaya katılmasına karar verilen ..., oğlunun yaralanmasına neden olan sanıklardan şikâyetçi olmuş, 09.03.2016 tarihli duruşmada ise oğlunun olaydan sonra hastaneye yattığını ve öldüğünü belirterek olaydan önce mağdurun sağlıklı olduğuna dair tahlil sonuçlarını mahkemeye sunmuştur. Katılan ..., sanık ... hakkında kurulan beraat hükmünü süresi içerisinde katılan sıfatıyla temyiz etmiştir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.04.2016 tarih ve 830-185 sayılı kararında da açıklandığı üzere 'gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tabi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Kamu davasına katılma ile ilgili olarak suçtan zarar gören kavramının kapsamı konusunda öğretide farklı görüşler vardır. Bir görüş, suçun maddi unsuru ile korunan hukuki çıkarı zedelenen kişiyi suçtan zarar gören olarak kabul etmektedir. Bu düşünceye göre, fiilin hareket kısmı hangi kişiye yönelmiş ve sonuçlar hangi kişi üzerinde doğmuş ise, o kişi suçtan zarar gören olur. Bu düşünce mutlak olarak alındığı takdirde, bazı fiillerdeki durumları açıklayamamaktadır. Örneğin adam öldürme fiilinde hareketin yöneldiği ve yaşama hakkına son verilen kişi, öldürülendir. Bu alandaki bir başka görüş ise, fiil ile haklı çıkarı zedelenen kişiye zarar gören kişi niteliğini tanıyan görüştür. Bu görüş yanlıları, iddia edilen ve cezalandırılması istenen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin, o suçun kovuşturulması konusundaki isteğini, o suçun o kişide yarattığı tatmin edilme ihtiyacını esas almakta, suçun o kişi üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi göz önünde tutmaktadır. Buna göre, sanığın suçlandığı fiil ile o suçtan etkilenen kişinin psikolojik durumu değerlendirilmekte, fiilin o kişinin haklı sayılabilecek bir çıkarını zedelediği belirlendiğinde ve o kişinin fiilinin yargılanmasında aktif ve etkin bir rol oynaması haklı görüldüğünde, bu kişiye suçtan zarar gören niteliği tanınmakta, aksi sonuca varıldığında suçtan zarar gören süjeliği reddedilmektedir. Görüldüğü üzere, öğretide davaya müdahale ile ilgili olarak “suçtan zarar gören” kavramının sınırları saptanırken, kesinlik taşıyan bir ölçüte ulaşılamamış, ancak hakime yol gösterici nitelikte bazı ilkeler ortaya konulmuştur. O halde, bu sınırları belirlerken hakimin, “haklı çıkar” ve “cezalandırma konularındaki psikolojik durumu” iyi değerlendirmesi gerekmektedir. (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Beta Yayınevi, 12.Bası, İstanbul, 2007, s.211 vd.)'
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.6.1992 tarih ve 176-201, 11.4.2000 tarih ve 64-69, 15.07.2008 tarih ve 95-195 sayılı kararları ve çeşitli yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere hâkim, bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumundadır. Katılma için aranan ve
hakimin değerlendirmesi gereken keyfiyet, “haklı çıkarın zedelenmesi” ve “cezalandırma konularındaki psikolojik durum”dur. Somut olayda, darp edildiği doktor raporu ile belirlenen mağdur ... kendisini darp edenlerden şikâyetçi olarak kovuşturma şartı olan şikâyeti ölmeden önce yerine getirmiş ancak sanık hakkında kamu davası açılmadan önce ölmüştür. Oğlu Deniz'in ölümünden onu darp edenleri sorumlu tutan babası ... ise soruşturma ve kovuşturma evresinde sanıktan şikâyetçi olarak açılan kamu davasına da katılmıştır. Bu çerçevede kamu davası açılmadan ölen müşteki ...'a yönelen eylemin, onun yaşam hakkına veya vücut bütünlüğüne yönelmesi arasında da kanaatimizce bir fark bulunmamaktadır. Her iki halde de mağdurun babası olan ...'ın haklı bir çıkarı zedelenmiş ve cezalandırma konusundaki psikolojik durumu değişmemiştir. Yüksek Daire ilamının hukuka uygun olduğunun kabulü, katılan ...'ın, oğlunun yaralama sonucu ölüp ölmediğine ilişkin iddiasının araştırılmaması sonucunu doğuracak, bu durum Anayasa ile güvence altına alınmış 'hak arama özgürlüğü' ve 'hukuki güvenlik ilkesi' ile de bağdaşmayacaktır. Bu nedenlerle mağdur ...'ın babası olan katılan ...'ın temyiz isteminin kabul edilerek esasa ilişkin Yüksek Dairece bir karar verilmesi gerekirken, temyiz isteminin reddine ilişkin karar verilmesi Kanuna aykırı görüldüğünden anılan karara itiraz edilmesi zorunluluğu doğmuştur. Tüm bu açıklanan gerekçelerle;
1) İtirazımızın kabulü ile Yüksek Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 16.06.2020 gün ve 2020/5105 esas, 2020/6923 karar sayılı ilamının kaldırılması,
2) Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.03.2016 tarihli ve 2016/24 esas, 2016/171 karar sayılı hükmü yönünden davaya katılma hakkı bulunan katılan ...'ın temyiz isteminin kabulü ile hükmün esasının incelenerek bir karar verilmesi'' talep edilmiş olup, 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesiyle 5271 sayılı CMK'nin 308. maddesine eklenen 2. ve 3. bentler ile aynı Kanun'un 101. maddesi gereğince dosya itirazen incelenmek üzere Dairemize gönderilmekle yapılan incelemede;
Gereği görüşülüp düşünüldü;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda;
Kamu davasına katılma
Madde 237 – ''(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.'' şeklinde,
Katılma usulü
Madde 238 – ''(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.'' şeklinde,
Katılmanın hükümsüz kalması
Madde 243 – ''(1) Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.'' şeklinde,
Kanun yollarına başvurma hakkı
Madde 260– ''(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır....'' şeklinde düzenlenmiştir.
Kamu davasına katılma hakkının kullanılması ile ilgili olarak;
Dairemizin 06.12.2018 tarih, 2018/5318 Esas - 2018/19067 Karar sayılı ilamı ile; ''Müşteki Tahsin'in kovuşturma aşamasında beyanına başvurulamadan 30.07.2014 tarihinde katılan sıfatına hak kazanamadan vefat ettiği, müştekinin eşi Marifet'in ise öğrenme üzerine kararı temyiz ettiği anlaşılmakla, CGK'nin 03.02.1992, 4/5-11 ve CGK'nin 05.05.1987, 1/71-301 sayılı kararları göz önünde bulundurulduğunda müştekinin eşi Marifet'in davaya katılan sıfatıyla katılması mümkün olmadığından, temyiz isteminin 6723 sayılı Kanun'un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi uyarınca REDDİNE ...'' dair,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.02.2014 tarih, 2013/8-130 Esas- 2014/71 Karar sayılı ilamı ile; ''....Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK'nin hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hâllerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere bir çok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK başta olmak üzere ceza kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan 'suçtan zarar görme' kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; 'suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli' olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 gün ve 830-412, 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; 'dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez' şeklinde açıkça belirtilmiştir.
Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107)
Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır. ...'' dair,
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 03.06.2020 tarih, 2019/28726 Esas - 2020/12358 Karar sayılı ilamı ile; '' ...Meraya tecavüz suçundan açılan davada suçun mağduru köy tüzel kişiliği ve Hazine olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın davaya katılma ve hükmü temyiz hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından katılma kararı verilmiş olmasının hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle katılan idare vekilinin, temyiz isteminin CMUK'un 317. maddesi gereğince REDDİNE...'' dair,
Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 19.03.2019 tarih, 2019/18 Esas - 2019/28142 Karar sayılı ilamı ile; ''....Sanıklardan ele geçen eşyanın niteliği ve eylem tarihine göre eylemin 4733 sayılı Kanun'un 8/4. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu, bu suçtan zarar görenin Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Gümrük İdaresi'nin kamu davasına katılmasına karar verilmiş olması hükmü temyize hak vermeyeceğinden Gümrük İdaresi vekilinin temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 317. maddesi uyarınca istem gibi REDDİNE ...'' dair,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.09.2019 tarih, 2019/18-285 Esas- 2019/554 Karar sayılı ilamı ile; ''....CMK'nın 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını
bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde mercisince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nin davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır.
Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanıklar hakkında katılanlara karşı sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçunu işledikleri iddiasıyla TCK’nin 118. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucu sanıkların beraatına hükmeden Yerel Mahkemece katılanların üyesi oldukları sendikaya duruşma davetiyesi çıkarılmadığı gibi gerekçeli kararın da tebliğ edilmediği dosya kapsamından anlaşılmış olup;
Gerçek kişilere karşı işlenebilen ve bireysel sendika özgürlüğünü koruyan TCK’nin 118. maddesinin ilk fıkrasındaki sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçu nedeniyle sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi, üyelerini, aidat gelirlerini kaybetmesi veya toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini kazanamama ya da kaybetme gibi dolaylı olarak zarar görme ihtimali bulunsa da, bu suçla korunan hukuki yararın bireysel sendika hakkı olması, sendika tüzel kişiliğinin suçtan zarar gören olarak kamu davasına katılması için doğrudan bir zarar görmesinin gerekmesi ve mevzuatta sendikaların bu suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunmaması karşısında, ilgili sendikanın TCK’nın 118. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki suçlarda, suçtan zarar gören olarak kamu davasına katılma hakkının ve gelinen aşamada gerekçeli kararın ilgili sendikaya tebliğine gerek bulunmadığı kabul edilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurul Üyesi; 'Sendikanın açılan davaya katılma hakkının bulunduğu' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır...'' dair kararlar bulunmaktadır.
Somut olay mer'i mevzuat ve anılan kararlar ışığında itirazen değerlendirildiğinde; Kamu davasına katılma hakkı kasten yaralama suçundan doğrudan zarar gören, gerçekleştiği iddia edilen eyleme bizzat maruz kalan, suçun mağduru olan reşit ve ehil müşteki ...'a aittir. Olaydan 1 gün sonra 09.08.2015 tarihinde alınan raporunda ''Sağ kol ve boyun altta hafif ağrı, lösemi hastası. Tedavisi devam ediyor. Göğüste kızarıklık. Lezyonlar hayati tehlike oluşturmaz....'' şeklinde bulguları tespit edilen müşteki ...'ın, ATK Şube Müdürlüğünden alınan raporunda da benzer bulgularla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı belirtilmiştir. Lösemi hastası olduğu anlaşılan müşteki ... soruşturma aşamasında 09.08.2015 tarihinde alınan beyanında şikayetçi olmuş ve gerçekleştiği iddia edilen kasten yaralama eyleminden 23 gün sonra 31.08.2015 tarihinde katılan sıfatını almadan vefat etmiştir. İddia edilen kasten yaralama suçunun mağduru, Yargıtay kararlarında da yer verildiği üzere suçtan doğrudan zarar göreni olmayan ve müşteki ... katılan sıfatını almadığı için şahsa sıkı sıkıya bağlı bu hakkı kullanma hakkı da bulunmayan mirasçısı müşteki ...'ın hükmü temyize hakkı ve yetkisi yoktur. Yerel mahkeme tarafından verilen katılma kararı da hükümsüz olup müşteki ...'a hükmü temyiz etme hakkı vermez.
Bu nedenlerle, Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen 21.07.2020 tarih ve KD - 2016/226667 sayılı itirazının REDDİ ile 5271 sayılı CMK’nin 308/2. fıkrası uyarınca 16.06.2020 tarih, 2020/5105 Esas - 2020/6923 Karar sayılı, sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen beraat hükmüne yönelen, müşteki ...'ın temyiz isteminin temyize hakkı bulunmadığından reddine dair kararımız ile ilgili itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na GÖNDERİLMESİNE, 17.11.2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.