Hukuk Genel Kurulu 2017/2546 E. , 2020/890 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davacı idare vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı idare vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı idare vekili 08.10.2013 tarihli dava dilekçesinde; davalıya ait taşınmazın Ilısu Barajı ve HES Baraj Gölü alanında kalması nedeniyle kamulaştırmasına karar verildiğini, kamulaştırılacak taşınmazın değerinin belirlenmesi amacıyla uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahibinin kamulaştırmaya konu taşınmazı pazarlıkla satmak hususunda iradesini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiğini, ancak mülk sahibinin pazarlık görüşmesine katılmadığını, bu nedenle de kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile ... adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili duruşmada alınan beyanında taşınmazının bedelinin düşük hesaplandığını beyan etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.03.2014 tarihli ve 2013/749 E, 2014/248 K. sayılı kararı ile; kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında taşınmazın dava açıldığı tarihteki durumunun ve değerinin dikkate alınması gerektiği, bir yapının ömrünün asgari 50-60 yıl olduğu düşünüldüğünde taşınmaz malikinin iki üç sene içerisinde sular altında kalacağını bildiği bir yer için fazla bedel almak amacıyla böyle bir yola başvurmuş olabileceği, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 25. maddesinde 6495 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazlar üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedelinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmayacağının ve taşınmazlardaki bu sınırlamanın ilan tarihinin bitiminden itibaren beş yılı geçemeyeceği hükmünün eklendiği, idare tarafından baraj inşaatına başlanmasından sonra gerçek kamulaştırma bedelinden çok daha fazla bedel almak amacıyla suiniyetli yapılar yapıldığı, bu yapıların kamulaştırma bedelini ve kamulaştırma projesinin rantabilitesini olumsuz yönde etkilediği, kanun koyucunun mülkiyet hakkına yaptığı sınırlamanın haricinde kalan kullanımla ilgili olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1. maddesi uyarınca başta Kanunun genel hükümleri olmak üzere anılan Kanunun 4. maddesiyle birlikte değerlendirme yapma görevinin bulunduğu, mahkeme tarafından da bu doğrultuda değerlendirme yapıldığı, mülkiyet hakkının hak sahibine bu hak elinden çıkana kadar her türlü tasarruf imkânını sunduğu düşünülse dâhi, TMK’nın 2. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı dahil olmak üzere herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı, dürüstlük kuralının, hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlarını yerine getirirken dürüst, makul ve orta zekalı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranması olarak tanımlanabileceği, kamulaştırma işlemlerinin kamu yararı gözetilerek ve toplumun tamamının ya da en azından o bölgede yaşayanların yararı düşünülerek yapıldığının ve kamulaştırma işlemleri sırasında yapılan harcamaların milli servet niteliğinde olduğunun unutulmamasının gerektiği, Türkiye İstatistik Kurumunun resmi verilerine göre 31.12.2013 tarihi itibariyle Yazlıca Köyünün nüfusunun 24, Yokuşbağları Köyünün nüfusunun ise 267 olduğu, ancak yapılan yeni yapılara ve yapıların büyüklüğüne bakıldığında köylerde mevcut nüfusun birkaç kat fazlasının yaşamasının gerektiği izleniminin oluştuğu, bu durumun bile başlı başına iyi niyetli olunmadığı kanaatini desteklediği, öyle ki bazı yeni evlerde üst kata çıkmak için merdiven bulunmadığının, bazı evlerde musluklar olduğu hâlde su tesisatının olmadığının, evlerin iç cephe boyalarının yapılmadığının, tarlaların ortasına içi duvarsız ve sütunsuz çok geniş yapıların inşa edildiğinin gözlemlendiği, netice itibariyle özel hukuktan kaynaklanan hiçbir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılamayacağı, dürüstlük kuralının amacının, bireyin hatalı tutum ve davranışlarından toplumun geri kalanını korumak olduğu, hâkimin, davranışın dürüstlük kuralına uygun olup olmadığına karar verirken toplumun genel anlayış ve değer yargılarını göz önünde tutmasının gerektiği, kişisel haksız menfaatlerin, belli bir hakka dayanan toplumsal menfaatlerden üstün olamayacağı, aksi takdirde toplumun refahının, bireylerin hiçbir hukuki temele dayanmayan kötü niyetli tutumları nedeniyle zarar göreceği, T.C. Anayasası’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olarak kullanılamayacağının düzenlendiği, dolayısıyla gerek keşif esnasındaki mahkeme gözlemi ve çekilen fotoğraflar gerekse de bilirkişi raporlarındaki nitelendirmeler dikkate alınarak çok yeni nitelikteki (5 yıl ve altı yaşlardaki) yapıların değerinin kamulaştırma bedelinin hesabında dikkate alınmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle yapı ve fidanlar için belirlenen miktarlar çıkarıldıktan sonra belirlenen bedel üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı idare vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 04.06.2015 tarihli ve 2015/1035 E, 2015/12536 K. sayılı kararı ile; ''...Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı idare ve davalılardan ... vd. vekillerince temyiz edilmiştir.
Kapama meyve bahçesi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu esas alınarak, üzerinde bulunan yapılara ise resmi birim fiyatları uygulanıp, yıpranma payı da düşülerek değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1-Dava konusu taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporuna yansıyan özelliklerine göre objektif değer arttırıcı unsur oranı % 50 den fazla olamayacağı hâlde, bu oran daha yüksek alınarak fazla zemin bedeli tespit edilmesi,
2-Dava konusu taşınmaz üzerinde inşa edilen 88 m2 oturum alanlı yeni yapılmış yapı ile ilgili olarak, 6495 sayılı yasa uyarınca köyde kamulaştırma ilanı yapılıp, yapılmadığı tespit edilip, yapıldığının belirlenmesi hâlinde, söz konusu yapının ilanın askıdan indiği tarihinden önce veya sonra yapılıp, yapılmadıklarının tespiti için ilan tarihine ve öncesine ilişkin dava konusu taşınmazın bulunduğu yerin uydu görüntüleri ilgili kamu kuruluşlarından getirtilip, bu görüntülerin temin edilememesi hâlinde yapıların teknik analizleri yapılıp, gerektiğinde tanık anlatımları ile gün, ay ve yıl olarak hangi tarihte yapıldıklarının tespit edilmesi ve ilan gününden önce yapıldıkları ya da köyde hiç ilan yapılmadığının tespiti hâlinde Kamulaştırma Kanununun 25/2. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın üzerinde bulunan bu yapının bedelinin tahsiline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile bu binanın bedeline hükmedilmemesi,
3-Söz konusu yapının bedelinin ödenmesinin kabulü hâlinde ise;
Yapının birinci katının niteliği ve kullanım durumuna göre yapı sınıfının 1/B olarak alınması ve her iki katının da mevcut durumu, elektrik, su tesisatları, taban kaplamaları, çatısı vs. gibi niteliklerine göre eksik imalatlar olup, olmadığı belirlenerek, varsa buna göre yapı bedellerinden indirim yapılarak buna göre bina bedelleri tekrardan tespit edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
4-Bedeline hükmedilen ve ahır niteliğinde olan 102 m2 oturum alanlı olan yapının birinci katının yapı sınıfı 1/B olduğu hâlde, 2/B sınıfı kabul edilerek fazla yapı bedeli tespit edilmesi,
Doğru görülmemiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2015 tarihli ve 2015/715 E, 2015/874 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle bozma kararının 2, 3 ve 4 numaralı bentleri yönünden direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı idare vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan eldeki davada taşınmaz üzerinde bulunan yapının değerinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı, TMK’nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle, direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
14. HMK’nın 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
15. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
16. Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
17. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
18. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
19. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
20. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
21. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
22. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, mahkemece kısa kararda Özel Daire bozma kararının 1 nolu bendinde yer alan objektif değer artışı yönünden uyulmasına, 2, 3 ve 4 nolu bentler yönünden direnilmesine karar verilerek bilirkişiden uyulan kısma ilişkin ek rapor alındığı, ancak; direnilmesine karar verildiği belirtilen, bedeline hükmedilen ve ahır niteliğinde olan 102 m2 alanlı yapının ilk karardan (320TL/m2) farklı olarak 145,00TL/m2 birim fiyatının tespit edildiği, yine benzer şekilde taşınmazın yüzölçümünün ilk karardakinden (1526,78 m2) farklı şekilde 1237,78 m2 olarak kabul edilerek bu yüzölçümü üzerinden hüküm kurulduğu dikkate alındığında direnilen kısım yönünden usulüne uygun bir direnme kararının varlığından söz edilemez.
23. Öte yandan Mahkemece bozma sonrası 04.11.2015 tarihli ara kararda; bozma kararının 1 nolu bendine uyulmasına, 2, 3, 4 nolu bentlerine direnilmesine karar verildiği, hükmün gerekçesinde de “…mahkememizce 04.06.2015 tarih, 2015/1035 E. 2015/12536 K. sayılı bozma ilamının 2, 3 ve 4. fıkralarına direnilmesine karar verilerek;…” ifadeleri bulunmasına rağmen, hükmün gerekçe bölümünde yukarıda ifadelerle çelişki oluşturacak şekilde “…Mahkememizin 04.11.2015 tarihli duruşmasında 05/03/2014 tarih ve 2013/749 esas, 2014/248 karar sayılı dosyasında Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 04.06.2015 tarih, 2015/1035 E. 2015/12536 K. sayılı bozma ilamının 1 nolu bendine direnilmesine, 2, 3 ve 4. fıkralarına uyulmasına…” şeklinde ibare bulunduğu gözetildiğinde kısa karar ile gerekçeli kararın da birbiri ile uyumlu olduğu söylenemez.
24. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânı olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
25. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı idare vekili ve davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.