10. Hukuk Dairesi 2021/8618 E. , 2022/601 K.
Mahkemesi :İş Mahkemesi
No : 2019/415-2020/214
Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak ilamda belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davalılardan... İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından duruşmalı olarak temyiz talep edilmesi üzerine dosya incelenerek temyiz isteklerinin süresinde olduğu, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 30/03/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı... İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına Av. ..... ile davacılar adına Av. ... ve davalı ... adına Av. .....geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki eksikliğin giderilmesi için dosya mahkemeden geldikten sonra karar verilmek üzere duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplerle temyiz edenin sıfatına, temyiz kapsam ve nedenlerine gör davalı... İnş. San ve Tic AŞ vekilinin tüm, aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- 1-Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesi getirilmiştir.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, ... 2011, s.472).
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu'nun 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 ; 08.02.2012 gün 2011/10-726 E,2012/57 K ;28.09.2012 gün 2012/3-444 E ,2012/638 K; 16.03.2012 gün 2012/2-97 E,2012/203 K sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.Yine 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Ayrıca Yargıtay'ca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından, bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları ile Dairemizin 15.01.2020 tarih ve 2019/6901 E- 2020/185 K sayılı ilamı da bu yöndedir)
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler ışığında mahkemece, bozma ilamı ile önceki hükmün ortadan kalktığı ve bozma dışı bırakılan hususların yeniden hüküm altına alınması gerektiği gözetilerek yeniden infaza elverişli karar verilmesi gerekirken; iş bu temyize konu kararda mahkemenin bir önceki 08.12.2015 tarihli kararının (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 27.06.2019 tarih ve 2018/5031 E- 2019/4767 K sayılı ilamıyla davacı eş ve çocuk lehine takdir edilen manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı az olduğu gerekçesiyle bozma kapsamındaki manevi tazminatlar hakkında karar verilmekle beraber; bozma kapsamı dışında kalan hususlarla ilgili olarak önceki mahkeme hükümlerinin kesimleştiğine işaretle hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi; öte yandan bu kabulle çelişir mahiyette olacak şekilde, (hüküm fer’isi niteliğinde olan) yargılama gideri, vekâlet ücreti ve harcı da kapsayacak mahiyette yeniden hüküm tesisi hatalı olmuştur.
O halde mahkemece yapılacak iş, açıkça Yargıtay incelemesinden geçerek onanmasına karar verilmeyen hüküm kısımlarının, (hüküm fer’isi niteliğindeki) yargılama gideri, vekalet ücreti ve harç yönünden de kesinleştiğinin kabul edilemeyecek olmasına göre; davacıların tazminat istemlerinin tamamı ile ilgili taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilerek yeniden hüküm altına alınması ve bu hüküm fıkraları ile bağlantılı (hüküm fer’ileri niteliğindeki) yargılama gideri, vekalet ücreti ve harç miktarlarının da hükümde açıkça gösterilmesi suretiyle infazda tereddüte mahal bırakmayacak mahiyette açık bir karar verilmesinden ibarettir.
3- Öte yandan bozmaya uyarak bozma kapsamı doğrultusunda inceleme yapan mahkemenin, bir önceki bozma karamızda da açıkça vurgulandığı üzere manevi tazminatın miktarı noktasında da şu hususları göz önünde bulundurmak suretiyle karar vermesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere gerek kaza tarihinden önce yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun 47 ve gerekse de kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 56. Maddesi gereğince hâkimin, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hâkimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Öte yandan Yargıtay HGK’nun 25.11.2009 tarih ve 2009/21-484 E- 2009/572 K sayılı ilamında da açıkça işaret olunduğu gibi “Maddi zararda olduğu gibi manevi zararın kesin bir şekilde hesaplanması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4.maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir.”
Somut olayda; davacı eşin 400.000,00 TL, çocuğun 200.000 TL manevi tazminat talep ettiği, iş kazasının gerçekleşmesinde hükme esas alınan kusur raporuna göre %60 oranında... İnşaat San ve Tic. AŞ ile Vera İnşaat Ticaret ve San Ltd Şti ortak girişimimin %60, dava dışı ...’nın %20, sigortalı işçinin %20 oranında kusurlu olduğu kabul edilirken, Davalı ... ile Om Elektirik Mak. Tur. İnş San ve Tic Ltd Şti’nin olayda kusurunun olmadığının kabul edildiği, mahkemenin (bozulan) bir önceki 08.12.2015 tarihli kararında davacı eş lehine 80.000,00 TL, çocuk ... lehine 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmişken (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 27.06.2019 tarih ve 2018/5031 E- 2019/4767 K sayılı ilamıyla davacı eş ve çocuk lehine takdir edilen manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı az olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, bozmaya uyan mahkemece manevi tazminat istemlerinde davacıların desteği sigortalının %20 oranında kusuru dışlanmak suretiyle davacı eş lehine 320.000,00 TL, çocuk lehine 180.000 TL manevi tazminata hükmedildiği belirtilmiş ise de; manevi tazminat miktarlarının matematiksel bir oranla istenilen miktarlara, sigortalı kusuru oranında indirim uygulandığı gerekçesine işaretle varılan sonuç hatalı olup; hükmedilen manevi tazminat miktarları da eş ve çocuk için ayrı ayrı çok fazla olmuştur.
O halde mahkemece yapılacak iş açıklanan bu ilkeler gözetilerek ilk kararda davacı eş lehine 80.000 TL, davacı çocuk lehine 50.000 TL manevi tazminatların az, iş bu temyize konu son kararda ise davacı eş lehine 320.000 TL ve çocuk lehine 180.000 TL manevi tazminatın çok fazla olduğunu gözeterek hakkaniyete uygun ve davacılardaki manevi kaybı tazminle uyumlu manevi tazminatlara hükmetmekten ibarettir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı... İnş. San ve Tic A.Ş. vekilinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İlk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalılardan... İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve ... avukatları yararına takdir edilen 3.815,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalılardan... İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ye iadesine, 18/01/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.