Hukuk Genel Kurulu 2017/1437 E. , 2022/15 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Konya ili Bozkır Sarıoğlan Yatılı İlköğretim Bölge Okulu öğrencisi olan ...’ın 03.12.2005 tarihinde ranzadan düşerek hayatını kaybetmesi üzerine ailesi tarafından müvekkili idare aleyhine Konya 1. İdare Mahkemesinin 2006/2758 E., 2007/1150 K. sayılı dosyası ile açılan dava sonucunda davanın kabulüne karar verildiğini, müvekkili idare tarafından ölenin ailesine toplam 60.087,63TL ödendiğini, okul pansiyonundan sorumlu müdür vekili olan davalı ...’ün öğrencilerin ranzalardan düştüklerini bildiği hâlde bunu öğretmenler kurulana taşımadığını, kalıcı önlemler için gerekli yazışmaları yapmadığını, davalı ...’ün de olay günü nöbetçi ve belletmen öğretmen olduğunu, saat 00:30 ile 02:00 arası görevi başında olmadığını, “özürsüz ve izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayılmak, görev mahallini terk etmek” fiilini işlediğini, diğer davalı ...’ın ise ...’ın 21.09.2005 tarihinde ranzadan düştüğü günde nöbetçi belletmen öğretmen olduğunu, bu durumu nöbet defterine kaydetmediğini, kayıtsız ve düzensiz davrandığını, davalıların olayda kusurlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 60.087,63TL’nin ödeme tarihi olan 16.04.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan rücuen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5.1 Davalılar ... ve ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin kendilerine verilen görevleri kanunlar çerçevesinde yapmakta olan devlet memuru olduklarını, üzücü olayın meydana gelmesinde kusurlu olduklarının açıkça belirlenmesinin gerektiğini, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılan soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunda davacı Bakanlığın gerekli standartları sağlayamadığından dolayı asli kusurlu olduğunun bildirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Davalı Abdurrahim Kaban vekili cevap dilekçesinde; dava konusu olayın idarece temin edilen ranzalarda meydana geldiğini, ranzaların standartlarının idarece belirlendiğini, müvekkilinin idareci veya nöbetçi öğretmen olarak bulunmadığı bir olaydan dolayı suçlandığını, üzücü olaydan yaklaşık bir ay önce ölen çocuğun yine ranzadan düştüğü gün kendisinin nöbetçi olduğu ve bu olayı nöbet defterine yazmadığı gerekçesiyle disiplin cezasına maruz kaldığını, idarenin kendi kusurunu davalılara yüklemek istediğini, olayda müvekkiline atfedilecek bir kusurun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.10.2013 tarihli ve 2008/446 E., 2013/743 K. sayılı kararı ile; 18.06.2013 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, olayın hizmetin kötü işlemesinden (ranzaların hizmete uygun standartta bulunmamasından) kaynaklandığı, standartların ülke genelinde sunulan bir hizmet için davacı Bakanlık tarafından belirlendiği, davalıların standartların belirlenmesinde herhangi bir yetkilerinin bulunmadığı, olayın tipik bir hizmet kusuru niteliği taşıdığı ve davalılara rücu şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.06.2015 tarihli ve 2015/6115 E., 2015/8208 K. sayılı kararı ile;
“...Dosya kapsamından; olayla ilgili ceza davasında davalılardan ...'ün de yer aldığı sanıkların beraatine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine diğer sanık hakkındaki beraat kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 29/01/2014 tarih, 2013/29879 esas, 2014/2013 karar sayılı ilamı ile onandığı ancak aynı ilam ile ...'ün olayda kusuru bulunduğu ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bozkır Asliye Ceza Mahkemesi tarafından söz konusu bozma ilamına uyularak davalılardan ... hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunup uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi uyarınca hukuk mahkemesi ceza mahkemesinin maddi olguya ilişkin belirlemeleri ile bağlıdır. Davaya konu olayda davalılardan ...'ün daha önce de ranzadan düşen ölenin ranzanın birinci katında yatması ile ilgili talebi olumsuz karşıladığı, öğrencinin ranzadan düşmesini engelleyici tedbirleri almadığı belirlenmiştir. Şu durumda davalılardan ... yönünden olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir. Anılan davalının sorumlu tutulması gerekir. Bunun yanında mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiği şekilde, olayda hizmet kusurunun asıl etken olması da dikkate alınarak 818 s. BK m. 43 ve 44 (6098 s. TBK m.51, 52 ) uyarınca uygun bir hakkaniyet indirimi de yapılarak hüküm kurulmalıdır. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir …’’ gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.09.2016 tarihli ve 2016/287 E., 2016/486 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesine ek olarak; ceza mahkemesindeki kusura ilişkin tespitlerin hukuk mahkemesini bağlamayacağı, hukuk hâkiminin bağımsız olarak Borçlar Kanunu ilkeleri çerçevesinde davalının kusurlu olup olmadığını denetleyebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu olayda, davalılardan ...’ün kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı ...’ün eldeki davada sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. İlke olarak borçların kaynakları sorumluluk hukuku olarak da adlandırılan borçlar hukukunda düzenlenmiştir.
14. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
15. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk:Türk Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.
16. Haksız fiilden doğan borçlar; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41 ilâ 60 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 49 ilâ 76] maddeleri arasında düzenlenmiştir.
17. Olay tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
hükmü yer almaktadır.
18. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.
19. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
20. Bu aşamada ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davalara etkisinin incelenmesinde fayda vardır.
21. Bilindiği üzere ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davaya etkisi, BK’nın 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
22. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
23. Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi;
“Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez” hükmünü içermektedir.
24. Aynı düzenleme, TBK’nın 74. maddesinde de;
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” şeklinde yer almaktadır.
25. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararının, kusur ve derecesinin, zarar tutarının, temyiz gücü ve yükletilme yeterliğinin ve illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
26. Hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
27. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusunda kesinleşmiş kabul bulunması hâlinde, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-498 E., 2021/1023 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
28. Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine göre ceza mahkemesinin kusur oranı ile bağlı değilse de ceza mahkemesinde belirlenen olgu hukuk hâkimini bağlar. Bir başka anlatımla ceza mahkemesinde kusurun varlığına ilişkin maddi olgu hukuk hâkimini bağlayacağından, kesinleşen ceza mahkemesi kararı ile mahkûm olanlara kusur verilmesi gerekmektedir.
29. Bununla birlikte hukuk hâkimi, ceza yargılamasında sanığın kusurunun olmadığına ilişkin yapılan tespitle bağlı değildir; ancak sanığın kusurlu olduğuna ilişkin yapılan tespitle bağlı olmalıdır. Zira her ne kadar kusura ilişkin saptama ceza hâkimi tarafından yapılmış olsa da ceza hukukunda kusura ilişkin kurallar, özel hukuka göre daha sıkı olarak tespit edildiği için ceza hâkimi kusurun mevcudiyetini bir kez tespit ettiğinde bu maddi olgu artık hukuk hâkimini bağlar (Tandoğan/s.352).
30. Gelinen aşamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlayıp bağlamayacağı hususunun da irdelenmesi gerekmektedir.
31. Öncelikle belirtmek gerekir ki; “Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 tarihli ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).
32. Kaldı ki, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.
33. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hâl üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukukî statüden dışarıya çıkarılamaz.
34. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; Bozkır Sarıoğlan Yatılı Bölge İlköğretim Okulu öğrencisi olan Emin Aslan'ın 03.12.2005 tarihinde ranzadan düşerek hayatını kaybettiği, olay nedeniyle okul pansiyonundan sorumlu müdür vekili olan davalı ... ile okulda görevli öğretmen olan davalılar ... ve ... hakkında taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldığı, ceza yargılaması sonucunda davalılardan ...'ün de yer aldığı sanıkların beraatine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine diğer davalılar (sanıklar) hakkındaki beraat kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29.01.2014 tarihli ve 2013/29879 esas, 2014/2013 karar sayılı ilamı ile onandığı ancak davalı (sanık) ...'ün olayda kusuru bulunduğu ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, Bozkır Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bozma ilamına uyularak davalılardan ... hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
35. Davalı hakkında ceza mahkemesi tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi olgu yönüyle kesin bir mahkûmiyet kararı değildir.
36. Ancak, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29.01.2014 tarihli ve 2013/29879 E., 2014/2013 K. sayılı kararı ile; “…yatılı okulda kullanılan ranzaların korkuluklarının bulunmaması sebebiyle ilköğrenim çağındaki çocukların güvenli şekilde uyumalarının mümkün olmadığı, bu nedenle bir çok öğrencinin benzer şekilde ranzadan düşerek muhtelif şekillerde yaralandığının tanık beyanlarıyla sabit olduğu, keza, ölenin 21.10.2005 tarihinde de ranzadan düşerek yaralandığı, müştekiler ve tanık Mehmet Yetiş'in beyanlarına göre, ilk olaydan sonra, ölenin ranzanın birinci katında yatırılmasının uygun olacağının okul idaresinden talep edilmesine ve aynı odada tekli yatak bulunmasına rağmen sanığın bu talebi olumsuz karşıladığı, öğrencinin ranzadan düşmesini engelleyecek herhangi bir tedbir de almadığı, dosyada mevcut iş güvenliği uzmanlarınca düzenlenen bilirkişi raporlarının tamamında mevcut eylem nedeniyle sanığa kusur izafe edildiği ve anılan raporların oluşa uygun olduğu anlaşılmakla, sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine oluşa ve dosya kapsamındaki delillerle bağdaşmayan gerekçelerle yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi, Kanuna aykırı olup…” şeklindeki gerekçelerle davalı ...’ün kusurlu bulunduğu, kusurun Yargıtay aşamasında verildiği ve mahkemece bozmaya uyulmakla kusurun varlığına ilişkin maddi olgunun kesinleştiği anlaşıldığından bu husus hukuk hâkimi yönünden yukarıda açıklanan nedenlerle bağlayıcı olacaktır.
37. Bu durumda, mahkemece davalı ...'ün kusurlu olduğu benimsenerek kusurun derecesi saptanmalı ve hesaplanan zarar miktarından olayda hizmet kusurunun asıl etken olması da dikkate alınarak BK’nın 43 ve 44. (TBK m. 51, 52 ) maddeleri uyarınca uygun bir hakkaniyet indirimi yapılarak hüküm kurulmalıdır.
38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü içermeyen ceza mahkemesi kararı esas alınarak davalı ...’ün kusurlu olduğunun kabul edilemeyeceği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı esas alınarak sonuca gidilemeyeceği, mahkemece alınan 15.02.2013 tarihli bilirkişi raporu benimsenerek davalının kusurlu olduğunun kabul edilebileceği, hizmet kusurunun da asıl etken olması dikkate alınarak hakkaniyet indirimi yapılarak hüküm kurulması gerektiği şeklinde değişik bozma yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
39. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçelerle uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.01.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemece, kusur durumuna ilişkin olarak alınan son bilirkişi raporu doğrultusunda olayda hizmet kusuru bulunduğu, bundan ayrı olarak davalıların bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar özel daire tarafından bozulmuştur.
Bozma kararı; “Dosya kapsamından; olayla ilgili ceza davasında davalılardan ...'ün de yer aldığı sanıkların beraatine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine diğer sanık hakkındaki beraat kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 29/01/2014 tarih, 2013/29879 Esas, 2014/2013 Karar sayılı ilamı ile onandığı ancak aynı ilâm ile ...'ün olayda kusuru bulunduğu ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bozkır Asliye Ceza Mahkemesi tarafından söz konusu bozma ilamına uyularak davalılardan ... hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunup uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi uyarınca hukuk mahkemesi ceza mahkemesinin maddi olguya ilişkin belirlemeleri ile bağlıdır. Davaya konu olayda davalılardan ...'ün daha önce de ranzadan düşen ölenin ranzanın birinci katında yatması ile ilgili talebi olumsuz karşıladığı, öğrencinin ranzadan düşmesini engelleyici tedbirleri almadığı belirlenmiştir. Şu durumda davalılardan ... yönünden olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir. Anılan davalının sorumlu tutulması gerekir. Bunun yanında mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiği şekilde, olayda hizmet kusurunun asıl etken olması da dikkate alınarak 818 s. BK m. 43 ve 44 (6098 s. TBK m.51, 52) uyarınca uygun bir hakkaniyet indirimi de yapılarak hüküm kurulmalıdır. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.” Gerekçe ve sonucunu içermektedir.
Bozma kararında da belirtildiği üzere sözü edilen ceza dosyasında ... hakkında mahkumiyet hükmü kurulmuş olmayıp hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir.
CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” 5271 sayılı CMK 223. maddede sayılan hükümler arasında da yer almayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, Kanunda yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan istinaf ya da temyiz yasa yoluna başvurulabilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının açıklanan bu nitelikleri nedeniyle, geri bırakılan mahkûmiyet hükmünün, BK’nın 53. (TBK 74) maddesi anlamında hukuk hâkimi yönünden bağlayıcılığı yoktur. Somut olayın oluşunu hukuk hâkimi kendisi takdir etmelidir.
Ceza dosyasında ... hakkında mahkumiyet hükmü kurulmuş olmayıp hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olduğu hâlde kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü varmış gibi bu karara dayalı olarak kusurun varlığı kabul edilemez. Bu kararın öncesinde verilen beraat kararının Yargıtay’ca mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olması da sonuca etkili değildir. Zira bu bozma kararına uyulmuş olsa da sonuçta mahkumiyet hükmü kurulmuş değildir. Bozma kararına uygun şekilde verilmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığı takdirde Yargıtay kararında belirtilen hususların kesin bir yargı hâline geldiği ve bağlayıcı olduğu sonucuna varılması mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı içermeyen ceza mahkemesi kararı esas alınarak ...’ün kusurlu olduğu kabul edilemeyeceğinden ceza mahkemesi kararını esas alarak ...’ün kusurlu olduğu ve tazminata hükmedilmesi gerektiğine değinen bozma gerekçesi yerinde değildir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı esas alınarak sonuca gidilemez ise de hukuk hâkimi olayın oluşunu kendisi değerlendirmesi gerektiğinden toplanan delillere göre ...’ün kusurlu olup olmadığı belirlenmelidir. Bu kapsamda delil olarak dayanılan ceza dosyasındaki deliller de değerlendirilmelidir.
Mahkemece alınan 15.02.2013 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ...’ün kusurlu olduğu belirtilmiştir. Ceza dosyası içeriğinde de bu davalının düşme riski ile ilgili gerekli önlemleri almayarak kusurlu olduğunu gösteren deliller vardır. Mahkemece daha sonra alınan bilirkişi kurulu raporunda ...’ün kusursuz olduğu belirtilmiş ise de buna gerekçe olarak ceza mahkemesinde beraat kararı verildiğinden söz edilmesi karşısında bu raporun hükme esas alınamayacağı dosya kapsamıyla açıkça anlaşılmaktadır. Zira rapora dayanak alınan beraat kararı ... yönünden bozularak ortadan kalkmış ve kesinleşen bir beraat kararı bulunmadığı ve sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği görülmektedir.
Bu durumda ...’ün kusurlu olduğu kabul edilmeli ancak bu davanın rücuan tazminat davası olduğu da gözetilerek öncelikle kusurun derecesi saptanmalı ve bozma kararında belirtildiği şekilde olayda hizmet kusurunun asıl etken olması da dikkate alınarak 818 sayılı BK m. 43 ve 44 (6098 s. TBK m.51, 52 ) uyarınca uygun bir hakkaniyet indirimi de yapılarak hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda açıklandığı şekilde değişik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan ceza mahkemesi kararı esas alınarak kusura esas olguların ve kusurun varlığı kabul edilerek tazminata hükmedilmesi gerektiğine değinen bozma kararı yerinde bulunup gerekçesi genişletilmek suretiyle hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.