Hukuk Genel Kurulu 2019/696 E. , 2020/176 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 20. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı ... vekili 18.06.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; Kurumdan 17.375.01.01 tahsis numarası ile aylık almakta iken 21.05.2009 tarihinde vefat eden ...'a 01.12.2003 ile 01.03.2009 tarihleri arasında her ay hak ettiği orandan daha fazla aylık ödendiğini, ödenen fazla miktarın tahsili amacıyla mirasçısı olduğu için davalı hakkında İstanbul Anadolu 5. İcra Dairesinin 2012/20667 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının itiraz etmesi neticesinde takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile 3.615.12TL asıl alacak ve 26.09.2012 tarihine kadar işlemiş faiz 1.832.52TL üzerinden takibin devamına karar verilmesini ve icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 23.07.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; davalının talebi yönünden zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkilinin müteveffa...'ın mirasçısı olduğu gerekçesiyle Kurum tarafından işbu davanın açıldığını ancak derdest olan mirasın reddi davasının soncunun beklenmesinin gerektiğini, ayrıca Kurumun kendi hatalı işlemi nedeniyle fazla ödediği miktarın tahsilini istemesinin hukuka uygun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. İstanbul Anadolu 20. İş Mahkemesinin 27.03.2014 tarihli ve 2013/818 E., 2014/204 K. sayılı kararı ile; İstanbul Anadolu 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/426 E., 2013/588 K sayılı ilamı ile davacının murisi...'ın mirasını reddettiği ve murisin borçlarından sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
7. İstanbul Anadolu 20. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 17.11.2014 tarihli ve 2014/12278 E., 2014/24005 K. sayılı kararında; 'Dava, sigortalının ölümünden sonra haksız olarak çekilen aylıkların tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar verilmiştir.
Görev konusu, kamu düzeni ile ilgili olup, mahkemelerce yargılamanın her aşamasında resen ele alınması gereken bir husustur.
İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106. maddesi ile mülga 1479 sayılı Kanunun 70. maddesinde ve 506 sayılı Kanunun 134. maddesinde, bu Kanunların uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hâllerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümünde, ne 506 sayılı Kanun, ne 1479 sayılı Kanun ne de 5510 sayılı Kanun’un uygulama yeri bulunmamakta olup, haksız fiilden kaynaklı davanın yasal dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41 ve devamı (6098 sayılı Kanunun 49 ve devamı) maddeleridir. Bu durumda yukarıda sözü edilen kanun maddeleri hükümlerine göre sınırlı yetki ile donatılmış iş mahkemesi görevli değildir. Bu çerçevede uyuşmazlığın çözümünde genel mahkemelerin görevli olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 20. İş Mahkemesinin 24.03.2015 tarihli 2014/681 E., 2015/88 K. sayılı kararı ile; Yargıtay bozma kararında Kurumun iade isteminin haksız fiile ilişkin olduğunun belirtildiği, ancak davalının murisi olan sigortalının 21.05.2009 tarihinde vefat ettiği, 01.12.2003-01.03.2009 tarihleri arasında sigortalıya fazla ödenen aylıkların tahsili için davacı hakkında icra takibi yapıldığı ve sigortalının ölümünden sonra haksız çekilen aylıkların bulunmadığı, ayrıca tahsis dosyasında haksız fiil sayılabilecek başka bir eylemin de olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK:
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 5434 sayılı Kanun kapsamında dul aylığı alan...'a 01.12.2003-01.03.2009 tarihleri arasında fazla ödenen miktarın tahsili amacıyla mirasçısı sıfatıyla torunu olan davalı hakkında başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkin eldeki davada görevli mahkemenin genel mahkemeler mi yoksa iş mahkemeleri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
13. Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
14. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).
15. Bu noktadan hareketle, uyuşmazlığın çözümü yönünden görevli mahkeme kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
16. Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.
17. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
18. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37. maddesinde belirtilmiştir.
19. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle verilen ret kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m. 20).
20. İş mahkemelerinin görevi dava tarihinde yürürlükte olan mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde;
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
Bu mahkemeler:
A) (Mülga: 18/10/2012-6356/81 md.)
B) İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakarlar” şeklinde düzenlenmiştir.
21. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2. maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde çözümlenecektir. İş mahkemeleri ayrıca, 5018 sayılı Kanun'un 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakacaklardır. Diğer taraftan özel kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundan doğan uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinde görülecektir. Bununla birlikte 506 sayılı (mülga) Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 134. maddesinde Kanun’un uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği düzenlenmiştir. Ayrıca 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilmiş ve Kanun’da aksine hüküm bulunmayan hâllerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilmiştir.
22. Diğer taraftan 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5. maddesinde iş mahkemelerinin görevi düzenlenmiş olup;
“İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar” şeklinde düzenlenmiştir.
23. 5510 sayılı Kanun'un “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yayınlanan 5754 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değişik geçici 1. maddesi:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” şeklinde düzenleme içermektedir.
24. Anılan geçici madde ile Kanun tarafından, 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğünden önce sosyal güvenlik kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerinin esas alınması gerektiği anlaşılmaktadır.
25. Açıklanan tüm bu yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, davacı Kurumun talep ettiği 5434 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi (sigortalı Saffet Suat Kaynar Türk Silahlı Kuvvetlerinde Albay unvanı ile çalışmakta iken 15.07.1965 tarihinde resen emekli edilmiş) ...'a yapılan fazla ödemelerin tahsiline ilişkin dava iş mahkemesinin görev alanına girmemektedir. Ne var ki, Özel Dairece bozma kararında davalıdan tahsili istenen ödemelerin haksız fiil kapsamında yapıldığına kanaat getirilerek değerlendirme yapılmış ise de, dosyada Kurumun iade gerekçesi haksız fiile dayanmamaktadır. Kurum tarafından...'a 2004-2009 yılları arasında yersiz olarak ödenen dul aylığı nedeniyle davalı hakkında takip başlatılmış olup, davalı tarafından yapılan itirazın iptali davası söz konusudur. Somut olayda haksız fiil teşkil edecek herhangi bir durum olmadığı gibi Borçlar Kanunu'nun 41. maddesi kapsamında değerlendirme yapılacak bir husus bulunmamaktadır.
26. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.