Hukuk Genel Kurulu 2019/757 E. , 2022/694 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında ayçiçeği küspesi satışına ilişkin 11.03.2006 tarihli sözleşme imzalandığını, bu sözleşme gereğince davalı şirkete 11.03.2006 tarihli fatura ile 299.350 kg ve 42.028,74USD bedelli küspe teslim edildiğini, ancak davalının taraflar arasındaki sözleşmenin 5. maddesi gereğince edimini yerine getirmediğini, bunun üzerine davalı hakkında icra takibi yapıldığını, takip tarihi itibariyle müvekkilinin davalıdan 25.352,26USD ana para, 49.893,23USD kur faizi olmak üzere toplam 116.893,92TL alacağı bulunduğunu, ancak davalının hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan sözleşme neticesinde davacı tarafça 11.03.2006 tarihli ve 42.028,74USD bedelli faturanın müvekkiline gönderildiğini, bu fatura karşılığı 20.000USD ve 13.500USD bedelli iki adet çekin teslim edildiğini, bakiye kısmının da davacının talebi üzerine 24.04.2006 tarihinde 2.107USD olarak davacının bildirdiği hesaba havale yoluyla ödendiğini, yine taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda bir takım mahsuplaşma faturaları ile hesabın sıfırlandığını, davacının alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2015 tarihli ve 2011/671 E., 2015/834 K. sayılı kararı ile; davalının davacıya olan borçlarını ödediğine ilişkin bir takım belge ve çeklere dayandığı, davacının, çekleri teslim alan ... isimli kişinin davacı şirketi temsil etmediğini ve bu kişiye yapılan ödemelerin geçerli kabul edilemeyeceğini iddia ettiği, taraflar arasındaki esas uyuşmazlığın ...’na 20.000USD ve 13.500USD bedelli iki adet çek ile yapılan ödemeler noktasında bulunduğu, davacı şirketin bu kişinin ödeme alma, kabul etme, hesap mutabakatı düzenleme gibi konularda davacı şirketi temsil ettiği yönünde davalı tarafa güven telkin ettiği, davalının davacı tarafça uyandırılan bu güven duygusunun ve iyi niyetinin korunması gerektiği, dolayısıyla uyandırılan güven duygusu içinde davalı tarafından yapılan çek ödemelerinin davacıya yapılmış sayılması gerektiğinin sonucuna varıldığı, diğer yandan davalının kendi ticarî defterlerinde davacıya 213,53TL borçlu gözüktüğü anlaşıldığından kendi ticarî defter kayıtları aleyhine delil kabul edilerek bu miktar borçlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptali ile takibin 253,53TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 08.12.2016 tarihli ve 2016/4321 E., 2016/15573 K. sayılı kararı ile;
“…Dava itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasında mal alım satımı hususunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık ödeme hususundan kaynaklanmaktadır. Davalı ödemelerin 2 adet çek ile yapıldığını ileri sürmektedir. Dosya içerisindeki çeklerde davacı lehtar davalı keşideci konumundadır. Davacı çeki teslim alan ... isimli kişinin şirket çalışanı olmadığını ayrıca çeklerdeki lehdar imzasının sahte olduğunu belirtmiştir. Mahkemece davacının itirazları konusunda yeterince araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Mahkemece her iki çek arkasındaki lehdar cirosunun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığı, çeki teslim alan ...'nun davacı şirket adına daha önce çek-bono kıymetli evrak alıp almadığı, makbuz düzenleyip düzenlemediği, ayrıca dosya içerisinde bulunan davalı tarafın ödemelerle ilgili belgelerde bulunan imzanın davacı şirket adına temsile yetkili kişilere ait olup olmadığı hususları araştırılarak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.02.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/252 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davalının savunmasında geçen ve çekleri davacı adına alan ...’nun Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/448 E. sayılı dava dosyasında verdiği ifadede “Dava konusu çekleri davacı şirketin yetkililerinin bilgisi ve onayı ile aldığını, çeki aldığına ilişkin makbuz altındaki imzanın da kendisine ait olduğunu, kendisinin ..... A.Ş.'nin ortağı olduğunu ve davacı şirket ile aynı adreste faaliyet gösteren bu iki şirketin kardeş şirket olduklarını” bildirdiği, dosya içinde bulunan 20.03.2006 tarihli yazıdan da davacı şirketin daha önce ... adlı kişiye davalı tarafından yapılan ödemeleri kabul ettiğini bildirdiğinin görüldüğü, dosyadaki ticaret sicil kayıtları ve savcılık soruşturma evrakı kapsamından da davacı şirket ile ... arasında bağlantı bulunduğunun anlaşıldığı, her ne kadar bozma gerekçesinde her iki çek arkasındaki lehtar cirosunun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığının araştırılması istenmiş ise de, cironun davacı şirkete ait olup olmamasının bu dava yönünden fazla bir öneminin olmadığı, önemli olanın dava konusu çeklerin davacıya verilmek üzere davacının bilgi ve isteği ile ...’na verilip verilmediği ve verilmiş ise bu ödemelerin davacıya yapılmış sayılıp sayılmayacağı hususu olduğu, dava konusu çeklerin davacı şirket emrine düzenlenerek, davacının isteği ile ... adlı kişiye teslim edildiği, davacının cirosunun sonradan sahte olarak atılmış olması ve tahsil edilen bedelin davacıya verilmemesinin davacı şirket ile ... arasındaki sorun olduğu, bundan davalıyı sorumlu tutmanın mümkün bulunmadığı, bu nedenle çeklerdeki cironun davacı şirket yetkililerine ait olup olmadığının tespiti yoluna gidilmediği, gerek dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden gerekse bilirkişi raporlarından davacı şirketin bu kişinin ödeme alma, kabul etme, hesap mutabakatı düzenleme gibi konularda davacı şirketi temsil ettiği yönünde davalı tarafa güven telkin ettiği, davalının davacı tarafça uyandırılan bu güven duygusunun ve iyi niyetinin korunması gerektiği, dolayısı ile uyandırılan bu güven duygusu içinde davalı tarafından yapılan çek ödemelerinin davacıya yapılmış sayılması gerektiği sonucuna varıldığından bu hususta ayrıca bir araştırma yapmaya da gerek görülmediği, davacının çek bedelini ...’ndan alamaması hâlinde kendisi aleyhine hukukî yollara başvurması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu çek tediye makbuzlarında imzası bulunan ...’nun davacı şirket adına daha önce kıymetli evrak alıp almadığı, makbuz düzenleyip düzenlemediği, ödemelerle ilgili belgelerde bulunan imzanın davacı şirket adına temsile yetkili kişilere ait olup olmadığı hususlarının araştırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır.
13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-1663 E., 2021/1070 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, Kanun’da özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
16. Uyuşmazlığın çözümü açısından; ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, bir başka deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusunu düzenleyen kurallar üzerinde de durulması gerekmektedir.
17. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile yer almıştır. Bu düzenlemeye göre hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. İlkenin esası; bir ceza kuralı ile kamu hukuku yönünden yaptırım amaçlanmışken, aynı uyuşmazlığa ilişkin hukuk kuralı ile kişilerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerini düzenleyen medeni hukuk alanında bir yaptırım amaçlanmasına dayanmaktadır.
18. Bu açık hüküm karşısında; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayların varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
19. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Bakırköy 3. İcra Müdürlüğünün 2010/13869 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı aleyhine faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emrinin davalı borçluya 21.12.2010 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlu tarafından 22.12.2010 tarihinde yapılan itiraz üzerine icra takibinin durduğu anlaşılmıştır.
20. Taraflar arasında 11.03.2006 tarihinde ayçiçeği küspesi alım satımına dair sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme kapsamında davacı tarafından davalı adına 11.03.2006 tarihli ve 56.845,49TL bedelli fatura düzenlenmiştir.
21. Davacı satıcı, sözleşme ve fatura konusu malların davalıya teslim edilmesine rağmen bedelinin ödenmediğini iddia etmiş, davalı alıcı ise malların bedelinin davacı şirket adına düzenlenen 20.000USD ve 13.500USD bedelli çeklerin davalıya teslim edilmek üzere ... isimli kişiye verildiğini, kalan bakiyenin ise davacının hesabına havale edildiğini savunmuştur.
22. Dosya içerisinde yer alan ödemeye ilişkin belgeler incelendiğinde, davalının keşideci, davacının lehdar olarak yer aldığı 08.05.2006 tarihli ve 20.000USD bedelli çekin 08.04.2006 tarihli tediye makbuzu ile, 06.06.2006 keşide tarihli ve 13.500USD bedelli çekin ise 28.04.2006 tarihli tediye makbuzu ile ...’na teslim edildiği anlaşılmaktadır.
23. Dosya içerisinde yer alan 20.03.2006 tarihli yazıda, davacı şirketin davalı şirket tarafından ...’na yapılan ödemelerin haricinde kalan bakiyenin belirtilen hesaplarına yatırılmasını istediği görülmekle, bu yazı içeriğinden davacı şirketin öncesinde de ...’na yapılan ödemeleri kabul ettiği anlaşılmaktadır.
24. Çek tediye makbuzlarında imzası bulunan ..., resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından dolayı sanık olarak yer aldığı Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.02.2014 tarih ve 2013/448 E., 2014/25 K. sayılı dava dosyasındaki beyanlarında, davacı şirket ile aynı adreste faaliyet gösterdiklerini, ayrıca ortak şirketlerinin de bulunduğunu, kendisinin ... Gıda San. ve Tic. A.Ş.’nin temsilcisi olduğunu, her iki şirketin aynı adreste faaliyet gösterdiğini, tediye makbuzu altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, her iki şirketin kardeş şirketler olmasından dolayı aradaki güvene istinaden davacı şirket yetkililerinin bilgisi ve onayı ile çeki aldığını belirtmiştir.
25. Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi gereğince ceza davasındaki maddi olguların hukuk mahkemesi hâkimini de bağlayacağı hususu dikkate alınarak, tediye makbuzlarında imzası bulunan ...’nun ceza davasındaki beyanları, dosya içerisinde yer alan ticaret sicil kayıtları ile birlikte değerlendirildiğinde, davacı şirket ile ... arasında bağlantı bulunduğu anlaşılmakla, bu kişinin ödeme alma, kabul etme gibi konularda davacı şirketi temsil ettiğinin kabulü gerekmektedir.
26. Her ne kadar Özel Dairenin bozma kararında, çeklerdeki cironun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığının araştırılması gerektiği belirtilmiş ise de, ödemeye ilişkin çeklerin davalı şirket tarafından bizzat davacı şirket adına düzenlenerek ve davacıya verilmek üzere tediye makbuzları ile ...’na teslim edildiği dikkate alındığında, çeklerdeki cironun davacı şirket yetkilisine ait olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle mahkemece, Özel Dairenin bozma kararında belirtilen araştırmaların yapılmasına gerek bulunmadığı ve ...’nun davacı şirket adına hareket ettiği yönünde verilen direnme kararı yerindedir.
28. Ne var ki, Özel Dairece davacı vekilinin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.