Ceza Genel Kurulu 2015/551 E. , 2016/370 K.
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza (Kapatılan)
Günü : 19.06.2014
Sayısı : 28-691
Taksirle yaralama suçundan sanık ...'nin beraatine ilişkin, Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2011 gün ve 3-467 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.11.2013 gün ve 4876-25103 sayı ile;
“04.05.2009 günü sanık ...'nin sevk ve idaresindeki minibüsüne yolcu olarak binen katılan ...’ın, tüccarlar sitesi girişinde minibüsten ineceği sırada minibüsün hareket etmesi sonucu yere düştüğü, tanık ...'un minibüsü ile hastaneye götürüldüğü, aynı gün Alaşehir Devlet Hastanesi acil servisine minübüsten inerken düşme şikayetiyle başvurduğu, pelvis ve sol femur grafilerinin çekildiği, reçete düzenlenip ayakta tedavisinin yapıldığı, katılanın minibüsten inerken düşme sonucu sol kalçada ağrı ve hareket kısıtlılığı, yürüyememe şikayetleri nedeniyle 26.05.2009 tarihinde Salihli Devlet Hastanesi acil servisine başvurduğu, aynı gün katılanın ortopedi kliniğine yatırıldığı, yapılan muayenesinde sol kalçada palpasyonla hassasiyet, ileri derecede hareket kısıtlılığı, kısalık, dış rotasyon deformitesi ve fleksiyon kontraktürü mevcut olduğu, sol femur trachanterik kırık tanısıyla operasyonla parsiyel kalça protezi uygulandığı, önerilerle 05.06.2009 tarihinde taburcu edildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 29.12.2010 tarihli raporunda, 26.05.2009 tarihli kalça grafisinin Kurul tarafından incelenmesinde tespit edilen sol femur intertrokanterik kırığın, radyolojik görünümüne göre dava konusu olay tarihi ile uyumlu olduğunun belirtildiği, katılanın olay günü Alaşehir Devlet Hastanesine, 26.05.2009 tarihinde ise Salihli Devlet Hastanesine minibüsten düşmesi sonucu sol bacağında oluşan ağrı şikayeti ile başvurduğu, Adli Tıp Kurumu raporunda da kırığın radyolojik görünümüne göre dava konusu olay tarihi ile uyumlu olduğunun belirtilmesi karşısında, sanığın yüklenen suçtan mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatine hükmolunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesi ise 19.06.2014 gün ve 28-691 sayı ile;
'Yargıtay kararında belirtildiği gibi katılanda meydana gelen kırığın, olay tarihinde sanığın kullandığı minibüsten düşmesi neticesinde gerçekleşmiş olduğu kabul edilse dahi, olayda katılanın düşme anına ilişkin olarak sanık ve katılan beyanından başka bir delil bulunmadığı, katılanın; minibüsten inerken sanığın minibüsü hareket ettirmesi neticesinde mi düştüğü, yoksa minibüs hareket etmediği halde ayağını ters basmak suretiyle kendi kusuru ile mi düştüğünü tespit hususunda her türlü şüpheden uzak kesin, somut ve inandırıcı bir delil elde edilemediği, şüphe halinin bulunduğu, mahkememiz tarafından olay yerinde yapılan keşif neticesinde bilirkişi tarafından hazırlanan raporda da kusur oranının yukarıda belirtilen ihtimallere göre değerlendirildiği, tam bir tespit yapılamadığı, evrensel bir hukuk ilkesi olan 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesinin esas alındığı, bu nedenlerle sanığın kusurlu bir davranışının bulunduğunun sabit olmadığı' gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.09.2014 gün ve 298216 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemi ile katılanın yaralanması arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle yerel mahkeme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a)Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b)Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c)Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d)İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi durumunda ise incelemenin Yargıtay'ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairece ilk hükmün, sanığın mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasından sonra, yerel mahkemece daha önce beyanına başvurulmayan ve katılanın olay sonrası grafilerini gösterdiği doktor ...'ın tanık olarak dinlenmesi suretiyle, bozma sonrası yapılan araştırmaya ve toplanan yeni delillere dayanılarak, ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı niteliğinde olmayıp, ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulması nedeniyle yeni hüküm niteliğindedir. Özel Daire denetiminden geçmemiş olan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...;
'Sanık ... hakkında taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, yerel mahkemece verilen sanığın beraatine ilişkin karar Yargıtay 12. Ceza Dairesince, sanığa yüklenen suçtan mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi gerekçesiyle bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğunun kararı ile yerel mahkeme direnme kararının Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilerek, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
1-Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
2-Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
3-Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
4-İlk kararda yer almayan daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hükümler özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hüküm olarak kabul edilerek temyiz incelemesinin Yargıtay ilgili dairesince yapılması gerekmektedir.
Somut olayda 04.05.2009 tarihinde meydana gelen taksirle yaralama suçu nedeniyle sanık hakkında TCK'nun 89/1, 89/2 maddeleri gereğince cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda,
'Mahkememizde yapılan yargılama sonunda dosya içerisinde bulunan soruşturma evrakı, ifade tutanakları, adli raporlar, uzlaşma teklif formları, nüfus ve adli sicil kayıtları, iddianame, sanık savunmaları, müşteki ve tanık beyanları, suça konu yerde yapılan keşfe ilişkin tutanak ile bilirkişi beyan ve raporları, müştekinin gördüğü tedavilere ilişkin belge kapsamları, bu belgeler ile birlikte müştekinin muayenesi sonunda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun düzenlediği 29.12.2010 gün ve 6814 sayılı raporu kapsamı ile yazılan müzekkere cevapları ve tüm dosya kapsamından; her ne kadar sanık hakkında sevk ve idaresindeki şehiriçi minibüsünde yolcu olarak bulunan müştekinin durakta indiği sırada aracı hareket ettirmesi ile müştekinin yere düşerek vücudunda kemik kırığı oluşacak ve sol femur ve kalça kemiği kırılacak biçimde yaralanmasına neden olmak suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de, özellikle Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun düzenlediği 29.12.2010 gün ve 6814 sayılı raporda, müştekinin müracaatı ile 26.05.2009 tarihinde tespit edilen sol femur kırığı yaralanmasının davaya konu 04.05.2009 günü meydana geldiği iddia olunan olay sebebiyle oluşmasının imkan dahilinde bulunduğunun; ancak kırığın tespit edildiği 26.05.2009 tarihi ile davaya konu meydana geldiği öne sürülen hadise tarihi olan 04.05.2009 tarihi arasındaki 22 günlük zaman dilimi içinde şahsın maruz kaldığı başka bir künt travmatik olay sonucu da meydana gelebileceğinin; bunlar arasında tıbben ayrım yapılmadığının bildirilmesine ve durmuş vaziyetteki bir minüsübün basamağı üzerinde sol ayağı sabit olduğu halde inmek üzere sağ ayağını zemine doğru uzatan bir şahsın, minibüsün ani ve hızlı bir biçimde hareket etmesi halinde cari fizik yasalarına göre vücudunun sağ tarafının minibüse ve kapısı ile cidarına çarpacağının ve şahsın sağ tarafına doğru düşeceğinin bilinip tanınmasına nazaran, olay günü sanık tarafından gerçekleştirilen ve meydana gelen yaralanma neticesi ile nedensellik bağı içerisinde bulunan kusurlu bir davranışın bulunduğuna, bu cümleden olmak üzere sanığın sevk ve idaresindeki şehiriçi minibüsünde yolcu olarak bulunan müştekinin araçtan inceği sırada ve basamak üzerinde sol ayağı sabit durumda iken sağ ayağını zemine doğru uzattığı esnada ani ve hızlı bir biçimde minibüsü hareket ettirerek ve aynı zamanda hava tesiri ile açılıp kapanan kapıyı kapatarak, müştekinin kapının kanadına vücudunun sol tarafındaki femur kemiğinin çarparak yere düşmesi ile sol femur kemiğinde kırık meydana gelecek biçimde yaralanmasına sebebiyet verdiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, mahkûmiyetine yeter, kesin ve inandırıcı bir delil elde edilemediği sonucuna varılmakla, atılı kusurlu davranışın sanık tarafından gerçekleştirildiği yönünde tam bir vicdani kanaate varılamaması, sanık lehine yorumu zorunlu bulunan şüphe halinin bertaraf edilememesi, varsayıma dayalı olarak mahkûmiyet hükmü tesis edilmesinin imkan dahilinde görülmemesi de değerlendirilerek aşağıdaki biçimde hüküm kurmak gerekmiştir. Hüküm: Her ne kadar sanık hakkında mağdurun taksirle yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, hadisede olay günü sanık tarafından gerçekleştirilen ve meydana gelen yaralanma neticesi ile nedensellik bağı içerisinde bulunan kusurlu bir davranışın bulunduğu sabit olmadığından, CMK'nun 223/2-e maddesi gereğince sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmiştir'
Gerekçesiyle, sanığın kusurlu bir davranışının bulunduğu sabit olmadığından, CMK'nun 223/2-e maddesi gereğince sanığın beraatine karar verilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesince yerel mahkemenin beraate ilişkin kararının, sanığa yüklenen suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine hükmolunması gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece,
'Yargıtay kararında belirtildiği gibi katılanda meydana gelen kemik kırığının, olay tarihinde sanığın kullandığı minibüsten düşmesi neticesinde gerçekleşmiş olduğu kabul edilse dahi, olayda katılanın düşme anına ilişkin olarak sanık ve katılan beyanından başka bir delil bulunmadığı, katılanın; minibüsten inerken sanığın minisübü hareket ettirmesi neticesinde mi düştüğü, yoksa minibüs hareket etmediği halde ayağını ters basmak suretiyle kendi kusuru ile mi düştüğünü tespit hususunda her türlü şüpheden uzak kesin somut ve inandırıcı bir delil elde edilemediği, şüphe halinin bulunduğu, mahkememiz tarafından olay yerinde yapılan keşif neticesinde bilirkişi tarafından hazırlanan raporda da kusur oranının yukarıda belirtilen ihtimallere göre değerlendirildiği, tam bir tespit yapılamadığı, evrensel bir hukuk ilkesi olan 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesinin esas alındığı, bu nedenlerle 'sanığın kusurlu bir davranışının bulunduğunun sabit olmadığı' sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan gerekçeye göre ve tüm dosya kapsamı karşısında mahkememizin 2010/3-2011/467 E-K sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine varıldığından, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2013/4876-2013/25103 E-K sayılı ilamına uyulmaması, mahkememizin önceki kararında direnilmesine karar verilmesi gerektiği yönünde mahkemizde tam bir vicdani kanaate varılmıştır. Hüküm: Mahkememizin 03.05.2011 tarih ve 2010/3-2011/467 E-K sayılı kararı usul ve yasaya uygun olmakla Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11.11.2013 tarih 2013/4876-25103 E-K sayılı ilamına uyulmamasına ve mahkememizin önceki kararında direnilmesi ile; her ne kadar sanık hakkında mağdurun taksirle yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, hadisede olay günü sanık tarafından gerçekleştirilen ve meydana gelen yaralanma neticesi ile nedensellik bağı içerisinde bulunan kusurlu bir davranışın bulunduğu sabit olmadığından, CMK'nun 223/2-e maddesi gereğince sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmiştir' gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş ve yine sanığın kusurlu bir davranışının bulunduğu sabit olmadığından CMK'nun 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar vermiştir.
Bozma sonrası yerel mahkemece gerekçeli kararda, ilaveten ... isimli kişinin beyanı alınmıştır. Bu beyan incelendiğinde ...'ın doktor olup, katılanın olay sonrası hastanede çekilen filmi kendisine gösterdiği yönünde ifadesinin yer aldığı, olayın oluş şekline ilişkin bir beyanının sözkonusu olmadığı gözükmektedir.
Esasen yerel mahkeme direnme kararında bu tanığın beyanını gözönüne almamıştır.
Yerel mahkemenin bozma öncesi ve sonrası direnme hükmünde dayandığı gerekçe katılanın yaralanmasının, sanığın yönetimindeki minibüsten inişi sırasında sanığın minibüsü hareket ettirmesi sonucu mu düştüğü, yoksa kendi kusuru ile ayağını yere ters basmak suretiyle mi düşüp yaralandığı hususunda her türlü şüpheden uzak, kesin, somut ve inandırıcı delil elde edilememesi nedeniyle CMK'nun 223/2-e maddesi gereğince sanığın kusurlu bir davranışının bulunduğu sabit olmadığına dayanmaktadır.
Bozma kararı sonrası, bozma doğrultusunda işlem, yeni bir inceleme ve araştırma yapılmamış, yeni delillere dayanılmamış ve ilk kararda yer almayan ve Daire denetiminden geçmemiş, yeni ve değişik bir gerekçe kullanılmış değildir.
Bu itibarla, direnme hükmünün Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca yeni hüküm olarak kabulü mümkün değildir.
Bu tür bir uygulama davaların uzamasına, zamanaşımının gerçekleşmesine neden olmakta ve en önemlisi de yargıya olan güveni sarsacağı unutulmamalıdır.
Bu nedenlerle, direnme hükmünün, yeni hüküm niteliğinde olduğuna ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılma olanağı olmadığı' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesince verilen 19.06.2014 gün ve 28-691 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.10.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.