Ceza Genel Kurulu 2016/877 E. , 2016/362 K.
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 10.12.2015
Sayısı : 226-412
Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık ...'in beraatine ilişkin Söke 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.09.2013 gün ve 93-254 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 29.01.2015 gün ve 7723-1534 sayı ile;
“...11.07.2009 günü saat 13.05 sıralarında ...'nin yönetimindeki otomobil ile yerleşim yeri içinde, 7.2 metre genişliğinde, orta refüj ile bölünmüş, tek yönlü, düz, kuru, asfalt kaplama yolda seyri sırasında, olay mahalli ışık kontrollü garnizon kavşağına geldiğinde, trafik ışıklarının yeşil ışıktan kırmızı ışığa dönmek üzere olduğunu görmesi üzerine, hızını arttırıp yanan sarı ışıkta yoluna devam ederken, karşı istikametten gelerek sinyalizasyon ışıklarının kırmızıdan yeşile döndüğü anda karşı yolu kontrol etmeden kavşağa girip, sola yönelip karşı yolu kullanarak Albayrak Caddesi istikametine gitmek isteyen 108 promil alkollü sanık ... yönetimindeki otomobilin sol ön kısmı ile kendi aracının sol ön kısmının kavşak içinde çarpışmaları neticesinde, katılan sanık ... ve aynı araçta bulunan katılan ... (Albayrak)'ın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandıkları olayda, İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetince düzenlenen 21.01.2013 tarihli raporda 'araç sürme yeteneği alkolden etkilenmiş olarak araç kullanan sanık sürücünün sadece ışığın yeşil yanmasına bakıp, karşı yönden gelen araçların tam olarak durduğunu görmeden hareket edip tedbirsiz, dikkatsiz davranması nedeniyle olayda tali oranda kusurlu' olduğuna ilişkin raporunun oluş ve dosya kapsamına uygun olduğu, 108 promil alkollü olan sanık ...'nın bilinçli taksirle iki kişinin yaralanması ve mahkemece de bu rapora itibar edildiğinin belirtilmesine rağmen sanığın mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi,' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 10.12.2015 gün ve 226-412 sayı ile;
“...Katılan sanık ...'nin kaza sırasında kırmızı ışık yanarken geçtiğinin kabul edildiği, Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nce de bu durumun kabul edildiği, her ne kadar Yargıtay bozma ilamında araç sürme yeteneği alkolden etkilenmiş olarak araç kullanan sanık ...'in sadece ışığın yeşil yanmasına bakıp, karşı yönden gelen araçların tam olarak durduğunu görmeden hareket edip tedbirsiz, dikkatsiz davranması nedeniyle olayda tali oranda kusurlu olduğunu belirtmiş ise de, kendisine yeşil ışık yanarken geçen sanık ...'nın, Karayolları Trafik Kanunu ve Yönetmeliğinde belirlenen herhangi bir trafik kuralını ihlal etmediğinin anlaşıldığı, ilgili mevzuat hükümlerine göre, kendisine yeşil ışık yanınca kurallara uygun olarak geçen sanığın, karşı yönden gelen araçların tam olarak durduğunu görmekle yükümlü olmadığı, mevzuatta yer almayan kural veya yükümlülüğün sanığa kusur olarak yükletilmesinin mümkün olmadığı, sanığın böyle bir yükümlülüğü kabul edilse dahi, kabule göre ...'nin araçla hızlı geldiği, sanığın kontrol için de yeterli zamanı olmadığının anlaşıldığı, ayrıca ...'in alkollü olmasıyla kaza arasında uygun nedensellik bağı bulunmadığı, karşı taraf kırmızı ışıkta geçmemiş olsaydı, bu kazanın da meydana gelmeyeceği, sanığın alkollü olmasının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu açısından değerlendirilmesi gerektiği...' gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.02.2016 gün ve 62328 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanarak kesinleştiğinden, direnme kararının kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kurulan beraat hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma eyleminin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanık adına çıkarılan duruşma davetiyesinin sanığa tebliğ edilemediği, mahkemece usulüne uygun şekilde tebligat yapılmadan sanığın yokluğunda, aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...;
'A) Genel olarak
Temyiz üzerine verilen bozma kararı sonrasında mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen kurallar yönünden 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi henüz yürürlükte bulunmayıp halen 5320 sayılı kanunun 8. maddesine göre 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesi yürürlükte bulunmaktadır. 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesinin 2. fıkrasında sanık ya da müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi yargılamaya devam edilerek davanın gıyapta bitirilebileceği, ancak 'Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği' belirtilmiştir. Yani kural, davetiyeye rağmen duruşmaya katılma olmasa da yargılamaya devamla karar verilebileceği, istisnası ise, verilecek ceza bozma konusu olan cezadan daha ağır ise sanığın dinlenilmesi gerektiğidir.
İstisna olarak düzenlenen ve uygulamada aleyhe bozma olarak tanımlanan durum, kanunun lafzi yorumuna göre sadece 'bozma konusu olan cezadan' daha ağır bir ceza verilecek olmasıdır. Yani sanık hakkında verilen ve ceza içeren bir kararın bozulması halinde bozma üzerine mahkeme bozmaya uyduğu takdirde vereceği ceza daha ağır olacağı için bu kural uygulanacaktır. Bu durumda kural, beraat kararının aleyhe bozulmasını da kapsamaktadır. Ancak, yine kanunda belirtildiği gibi verilecek cezanın daha ağır olması yani beraat yerine cezaya hüküm olunması halinde bu kural uygulanacaktır. Bunun içinde mahkemenin aleyhe olan bozma kararına uyarak; Yargıtay bozma kararı doğrultusunda aleyhe bir karar verebileceğini belirtmesi gerekir. Aksine mahkeme bozma ilamını haklı bulmaz ve verdiği beraat kararının doğru olduğu kanaatiyle direnme kararı verirse mahkemeden sanığın mutlaka dinlenmesini beklemek, yasanın gerek lafzına gerekse düzenleme amacına aykırı düşecektir.
B) Yargıtay Genel Ceza Kurulu Kararları
Yargıtay Genel Ceza Kurulunun 1412 sayılı Kanunun yürürlük zamanında ve 01.06.2005 tarihinden sonra konuyla ilgili vermiş olduğu istikrar kazanmış kararlarda özetle; 'Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya bakacak mahkemece CMUK'nun 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhe sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma; kendini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmaktadır. Bu hüküm, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır...' (03.10.2010 tarih 3/168-178, 11.06.1996 tarih 1/122-129, 26.12.1994 tarih 2/345-363, 17.04.1989 tarih 5/94-148 sayılı...)
Ceza Genel Kurulunun belirtilen kararlarında bu kuralın savunma hakkının sınırlanmamasının sonucu olduğu, sonuç olarak sanığın lehine olan bir düzenleme olduğu belirtilmektedir. Genel kurulun istikrar kazanmış kararlarına göre aleyhe bozma üzerine, direnme (+ beraat) kararı verilmesi için mutlaka sanığın bozma kararına karşı beyanlarının alınması gerekecektir.
C) Yasal Düzenlemeler ve Sanığın Lehine olan Kararın Tespiti
Yargıtay Genel Ceza Kurulunun kararları karşısında beraat kararının mı yoksa zamanaşımı nedeniyle düşme kararının mı veya gecikmiş olarak verilen beraat kararının mı sanığın lehine olduğunun belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanaatimizce hiç kuşkusuz en süratli şekilde verilen beraat kararı sanığın en lehine olan durumdur.
Anayasanın 141/4. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK'nun 290. maddesine göre 'Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanığın aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez.' Benzer hüküm 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan CMUK'nun 309. maddesinde de mevcuttur.
5271 sayılı CMK'nun 307. maddesinde ve yine 5320 sayılı Yasanın 8. maddesine göre yürürlükte bulunan CMUK'nun 326. maddesinde 'Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği' hükme bağlanmıştır.
5271 sayılı CMK'nun 193/2. maddesine göre 'Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir'.
Kanun koyucu Anayasanın 141/4 maddesi doğrultusunda; savunma hakkının kısıtlanmaması için yargılanma aşamasında uyulması gereken konulara ilişkin CMK'nun çeşitli maddelerinde düzenlemeler getirilmiş ve son olarak hükümden önce son sözün hazır olan sanığa verileceği (CMK'nun 216/3) belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi yargılamanın en çabuk şekilde bitirilmesi amaçlandığı gibi bu amaca ulaşırken sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması esas alınmıştır. Yargılama sonucunda ulaşılan sonucun sanığın lehine olması durumda sanığın savunma hakkını güvence altına alan usul kurallarına uyulmaması önemsenmemiş, amaca aykırı bir şekilcilik öngörülmemiştir.
Kanunun bu düzenleme biçimi ve amacı ve ceza yargılamasının temel hedefi gözetildiğinde, süratle sonuçlanan bir davada sanığın lehine konulan bir yasa hükmünün ihlal edilmemesi mi yoksa sanığın beraat etmesi yani aklanması mı sanığın lehine değerlendirilecektir. Somut olaya geldiğimizde sanığın lehine (suçu işlediği sabit olmadığından beraatine) karar verilmiş, karar temyiz incelemesi sonucunda sanığın suçu işlediği ve bu nedenle mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle bozulmuştur. Burada bozma kararının sanığın aleyhine olduğu kuşkusuzdur.
Ancak Yargıtay Ceza dairesinin vermiş olduğu aleyhe bozma kararı kesin bir sonuç değildir, yerel mahkemenin bu karara direnme yetkisi bulunmaktadır. CMUK'nun 326. maddesinde bozma kararı üzerine mahkemenin öncelikle taraflara davetiye göndererek bozma kararına karşı beyanlarını sorması gerektiği, davete uymadıkları takdirde yokluklarında karar verilebileceği ancak bozma konusu cezadan daha ağır bir ceza verilecek olması halinde savunma hakkının korunmasını teminen sanığın bozma kararına karşı beyanlarının mutlaka sorulması gerektiği, mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı bulunduğu, daire kararına uyma zorunluluğu bulunmayıp ceza daire genel kurul kararına uymak zorunluluğu düzenlenmiştir.
Uyma Kararı; Yargıtay dairesinin verdiği bozma kararı üzerine işi yeniden ele alan mahkemenin Yargıtayın görüşüne uygun bulurak ve bozma kararı doğrultusunda yargılama yapmayı kabul etmesidir. Alt mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılamada 'uymadan sonraki serbestlik ilkesinden' yararlanarak serbestçe karar verebilirse de bunun istisnası CMUK'nun 326. maddesinde düzenlenmiş olup; bozmanın belirli bir eksiklik nedeni ile yapılması halinde uyma kararı verildikten sonra mahkeme bozma kararındaki eksikliği gidermek zorundadır. İkinci istisna ise aleyhe temyiz bulunmaması halinde sonuç cezayı ağırlaştırmamaktır (aleyhe bozma).
Sonuç olarak ve özetle yerel mahkeme bozma kararı üzerine yaptığı yargılamada sonuç kararını vermeden önce bozma kararına uyma ya da direnme yönünde bir karar verecek, verdiği bu karar doğrultusunda işlem yapacak ya da yeni bir karar verecektir.
Mahkeme bozma kararından önce mahkûmiyet kararı vermiş ve bozma kararı aleyhe olup bozmaya uyulması halinde mahkeme bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa daha fazla ceza vermesi gerekiyorsa CMUK'nun 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Mahkemenin direnme kararı vermesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak sanığın önceki cezadan yani bozma kararına konu olan cezadan daha fazla ceza verilmesi mümkün olamayacağından sanığın aleyhine sonuç doğması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Zira sanık dinlenmeden aleyhine bir karar verilmesi söz konusu olmamaktadır.
Mahkemece bozma kararından önce beraat kararı verilmesi ve bozma kararının aleyhe olması durumlarında, bozmaya uyulması halinde mahkemenin, bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa bu kez ceza vermesi gerektiğinden, CMUK 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Direnme kararı verilmesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak önceki beraat kararından daha aleyhe bir karar verilmesi söz konusu olamayacağından sanığın aleyhine sonuç doğmaması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Dinlenmemesi verilecek kararın niteliğine göre aleyhe bir sonuç doğurmayacaktır.
D) Sonuç
Sonuç olarak yukarıda da belirtildiği üzere sanığın beraatine ilişkin kararın aleyhe bozulması halinde, mahkemece direnme kararı verilmesi durumunda bu direnme kararının doğal sonucu mahkemenin önceki kararını tekrarlamasıdır. Yani yine beraat kararı vermesidir. Mahkeme beraat kararı verirken CMK'nun 223. maddesinde belirtilen beraat sebeplerinden birisine ve herhalde önceki gerekçeye göre hüküm kuracaktır. Bu durumda mahkemenin herhangi bir eksik araştırma ve soruşturmaya veya yeni bir kanıt tartışmasına girmemesi nedeniyle sanığın yokluğunda beraat kararı verilmesi sanığın aleyhine bir sonuç doğurmayıp aksine bir an önce aklanması sonucunu doğurması ve adil yargılanma hakkından yararlanmasını temin etmesi nedeni ile lehine sonuç doğuracaktır. Bu gerekçelerle sanığın savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesinden bahisle beraat kararının aleyhe bozulması üzerine direnme kararının doğal sonucu olarak verilen beraat kararından önce sanığın mutlaka bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulması gerektiğine dair sayın çoğunluk görüşüne katılmak mümkün olmamıştır' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Söke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.12.2015 gün ve 226-412 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.10.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.