Ceza Genel Kurulu 2017/302 E. , 2018/453 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 66-212
Kasten yaralama suçundan sanık ...'in TCK'nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 62, 51/1-3 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve mahsuba ilişkin Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.05.2012 tarihli ve 515-796 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 25.12.2014 tarih ve 16873-43169 sayı ile;
“ ...Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, ancak;
1) Sanık hakkında olayın özelliklerine ve mevcut delil durumuna uygun olmayacak şekilde TCK'nın 29/1. maddesi gereği (2/3) oranında haksız tahrik indirimi uygulanması suretiyle eksik cezaya hükmedilmesi,
2) Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkûm edilen sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 53/1. maddesi gereğince hak yoksunluğuna hükmedilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesi ise 14.04.2015 tarih ve 66-212 sayı ile; (2) numaralı bozma nedenine uymuş, (1) numaralı bozma nedeni bakımından önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.06.2015 tarihli ve 196090 sayılı 'bozma' istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 636-540 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 16.02.2017 tarih ve 451-1467 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılan ... hakkında sanık ...’e yönelik eylemi nedeniyle kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar itiraz mercisince itirazın reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup sanık müdafisi tarafından hükümden sonra Yerel Mahkemeye sunulan dilekçede Yerel Mahkeme kararının onanmasının talep edildiği anlaşıldığından, direnmenin kapsamına göre inceleme, yalnızca katılan vekilinin temyizi üzerine sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
01.11.2011 tarihli olay yeri ve yakalama tutanağında; saat 15.00 sıralarında Altıntop Mahallesi 1313. Sokak içerisinde kesici aletle kavga olduğunun haber merkezince anons edilmesi üzerine olay yerine gidildiği, katılan ...'in karın bölgesinden kesici aletle yaralanmış olduğunun görüldüğü, katılanın kendisini yaralayan kişinin sanık ... olduğunu söylediği, olay yerinin yaklaşık 50-60 metre ilerisinde yakalanan sanığın kafa bölgesinden yaralanmış olduğu, katılanın Denizli Devlet Hastanesine, sanığın da Denizli Servergazi Hastanesine kaldırıldığı, olay yerinde ve sanığın üzerinde yapılan aramada kesici bir alete rastlanılmadığının belirtildiği,
Denizli Servergazi Devlet Hastanesince düzenlenen 01.11.2011 tarihli raporda; sanık ...'ün sol parietalde şişlik ve hassasiyet olduğu, yaralanmasının basit bir tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu bilgilerine yer verildiği,
Denizli Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 24.01.2012 tarihli raporda; katılan ...'in genel durumunun iyi, bilincinin açık olduğu, batında epigastrik bölgede 3 cm'lik kesici-delici alet yarasına bağlı nedbe dokusu, batında 10 cm'lik laparatomiye bağlı skar dokusu, sol omuz arka yüzde ve sol kol distal lateralde 2'şer cm'lik kesici-delici alet yarasına bağlı nedbe dokuları olduğu, geçici raporda tarif edilen çehre sınırlarındaki lezyonların iz bırakmadan tamamen iyileştiği; batına nafiz kesici-delici alet yaralanmasının katılanın yaşamını tehlikeye soktuğu ve basit bir tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığının mütalaa edildiği,
Ankara Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 11.04.2012 tarihli raporda; katılan ...'in vücudunda toplam 4 adet kesici-delici alet yaralanmasının tanımlandığı, epigastrik bölgede tarif edilen ve karın ve göğüs boşluklarına geçerek diafragma lezyonuna neden olan 1 adet yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, yumuşak doku lezyonlarına neden olan diğer 3 adet kesici- delici alet yaralanmasının altında iç organ ve büyük damar lezyonu tanımlanmadığı cihetle ayrı ayrı her bir yaranın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma yol açmadığı, bu yaralanmalarının basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte oldukları tespitlerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ...; sanık ... ile 2006-2007 yıllarında birlikte yöneticilik yaptıklarını, sanığın yönetici kendisinin de yönetici yardımcısı olduğunu, yöneticilik görevi bittikten sonra sanığın kendisini suçlayan konuşmalar yaptığını duyduğunu, olay tarihinde yürüyüş yaparken halk otobüsünü görüp çarşıya gitmek üzere otobüse bindiğini, sanık ...'ün de bu otobüste olduğunu gördüğünü, sanık ile aynı durakta indiklerini, geçmişte yaşananları konuştuklarını, sanığa yöneticilik yaptığı dönemle ilgili olarak yaptıklarını yüzüne gözüne bulaştırdığını, kendisini de rezil ettiğini söylediğini, bunun üzerine sanığın sinirlenerek kendisine bıçakla saldırdığını, önce kolundan yaralandığını, sanığa yumruk vurarak karşılık verdiğini daha sonra boğuşmaya başladıklarını, bu boğuşma sırasında sanığın kendisini üç yerinden daha bıçakladığını, olay yerinden geçen vatandaşların kendilerini ayırdığını, aldığı yaralar nedeni ile ameliyat olduğunu ifade etmiştir.
Sanık ...; aynı sitede oturduğu katılan ile daha önce birlikte yöneticilik yaptıklarını, kendisinin yönetici katılanan ise yardımcısı olduğunu, yöneticiliği bıraktıktan sonra katılanın kendisine “Sen yöneticilik yaptın da ne yaptın” dediğini, bunun üzerine katılana bu sözün uygun olmadığını söylediğini, aralarında husumet gerektirecek bir olay yaşanmadığını, olay tarihinde çarşıya gitmek için halk otobüsüne bindiğini, 5-6 durak sonra aynı otobüse katılanın da bindiğini, otobüsün orta kısmında bulunduğu sırada katılanın yanından geçerken kendisine ters ters baktığını, yol çalışmaları nedeniyle otobüs güzergâhının değişmesi üzerine çarşıya varmadan araçtan indiğini, katılanın peşinden gelerek 'Şerefsiz, âdi, sana soracağım' diyerek benzeri sözlerle hakarette bulunduğunu, bunun üzerine katılana, “Bir mesele varsa konuşarak halledebiliriz” dediğini ancak katılanın konuşmaya yanaşmadığını, yoluna devam ettiği sırada arkasından gelen katılanın başına taş ile vurduğunu, bağırarak etraftan yardım istediğini, diğer taraftan da kendisini savunmak için üzerinde bulunan çakı bıçağını çıkardığını, aralarında boğuşma yaşandığını, katılanın ne şekilde yaralandığını ve kavganın nasıl bittiğini bilmediğini, kavga bittikten sonra olay yerinden 5-10 adım uzaklaşmadan düşüp bayıldığını savunmuştur.
Haksız tahrik, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlıklı İkinci Bölümde yer alan 29. maddesinde;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, s. 412)
Yerleşmiş yargısal kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı TCK'da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’da yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayrımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Aynı apartmanda oturan sanık ile katılanın 2006-2007 yılları arasında birlikte apartman yönetiminde görev aldıkları, bu nedenle aralarında bir kısım anlaşmazlıkların bulunduğu, olay tarihinde sanığın çarşıya gitmek için evinin yakınında bulunan duraktan otobüse bindiği, birkaç durak sonra aynı otobüse katılanın da bindiği, sanığın gideceği yerin yakınında otobüsten indikten sonra, katılanın da otobüsten inerek sanığın yanına gittiği ve birlikte yöneticilik yaptıkları dönemde yapılan işleri kastederek “Yaptığın işi yüzüne gözüne bulaştırdın, beni de rezil ettin” şeklinde sözler söylediği, bu nedenle tartışmaya başladıkları, sanığın tartışmayı kesip yoluna devam ettiği sırada sanığı takip eden katılanın, sanığın başına taş ile vurarak sanığı başından basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaraladığı, bunun üzerine sanığın yanında taşıdığı bıçakla katılanı sol kol, sol omuz ve göğüs bölgesinden bıçakladığı, katılanın karın ve göğüs boşluklarına geçerek diafragma lezyonuna neden olacak şekilde göğsüne isabet eden yaralanmasının yaşamsal tehlikeye neden olduğu olayda; katılanın, sanıkla birlikte yöneticilik yaptıkları dönemde yapılan işlemler nedeniyle sanığı suçlayıcı sözler söylemesi ve tartışmayı kesip yoluna devam eden sanığı takip ederek başının arkasına taşla vurup basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralaması hususları birlikte göz önüne alındığında, sanık hakkında TCK'nın 29. maddesi uyarınca asgari orandan uzaklaşılmak suretiyle haksız tahrik indirimi yapılması doğru bir uygulama ise de, sanığın yaralanmasının basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte hafif olması, katılandan kaynaklanan ve sanığa yönelen haksız fiil oluşturan söz ve eylemlerinin ulaştığı boyut birlikte değerlendirildiğinde, haksız hareketin ulaştığı boyuta göre, makul bir oranda indirim yapılması gerekirken, en üst sınıra yakın oranda indirim yapılması usul ve kanuna aykırıdır.
Öte yandan, hükümden sonra 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmü uygulanırken haksız hareketin ulaştığı boyuta göre, makul bir oranda indirim yapılması gerekirken, en üst sınıra yakın oranda indirim yapılması isabetsizliğinden ve hükümden sonra 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedeninden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.04.2015 tarihli ve 66-212 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmü uygulanırken haksız hareketin ulaştığı boyuta göre, makul bir oranda indirim yapılması gerekirken, en üst sınıra yakın oranda indirim yapılması isabetsizliğinden ve hükümden sonra 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedeninden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.