Hukuk Genel Kurulu 2017/1557 E. , 2018/1457 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Adana 3. İş Mahkemesince davanın görev yönünden reddine dair verilen 17.11.2015 tarihli ve 2014/995 E., 2015/878 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 18.02.2016 tarihli ve 2016/4702 E., 2016/3805 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili; müvekkilinin davalı işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin işverence geçerli veyahut haklı nedene dayanmadan feshedildiğini davacıya hak ettiği işçilik ücretlerinin ödenmediğini belirterek bazı işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının kendisinin işi bıraktığını, davalıdan herhangi bir alacağı bulunmadığı savunmuştur.
Mahkemece; davacının tarım işinde çalıştığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Davanın, İş Kanunu kapsamı dışında kalması halinde, Mahkemenin göre(v)sizliğine ve dosyanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırıdır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesi uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
İş Kanununun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz. İşçi tarım ve orman işlerinin yapıldığı bir işyerinde çalışıyor ise, bu işçi ile işveren ararındaki uyuşmazlığın iş mahkemesi yerine görevli hukuk mahkemesine çözümlenmesi gerekir.
Ancak, tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerinde 50 dahil daha az işçi bulunmasına rağmen, işyerinde sendika örgütlenmesi sonucu Toplu İş Sözleşmesi bağıtlanmış ise, üye sendika üyesi işçi ile işveren arasındaki uyuşmazlığın 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 66. maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir.
Bunun dışında 4857 sayılı İş Kanununun 4. maddesinde tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların kanun kapsamına girmeyeceği açıklandıktan sonra aynı madde de ayrık durumlara yer verilmiştir.
Buna göre;
1. Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işlerde,
2. Tarım işlerinde yapılan yapı işlerinde,
3. Halkın faydalanmasına açık park ve bahçelerde
4.Bir işyerinin eklentisi durumundaki bahçe işlerinde çalışanların, İş Kanunu kapsamında olacakları belirtilmiştir.
Sonuç olarak tarım ve orman işletmelerindeki bitki ve hayvan üretimi, bakım ve yetiştirmesi dışında kalan işler İş Kanununa tabidir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 23.05.1960 gün ve 11-10 ile 10.05.1974 gün ve 3-44 sayılı kararları uyarınca, özellikle iş hukukunda istisnaî hükmün genişletilerek değil, dar yorumlanması gerekir. İşçiler yararına getirilen düzenlemelerin yine işçiler yararına yorumlanması asıldır.
Somut uyuşmazlıkta; tüm tanık anlatımlarına göre, davalılara ait çiftlik ve çiftlik arazisinin ekim dikimi yapılan toplam sahası düşünüldüğünde, davacının tarım işinde çalıştığı kadar bekçilik görevi de ifa ettiğinin kabulü gerekeceği, keza davacının bu bekçilik görevi yanında ve bu göreve ek olarak şoförlükte yaptığı anlaşılmakla, davacının verdiği hizmetinin tarım işi olarak değerlendirilemeyeceği anlaşılmıştır.Mahkemece işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken eksik araştırmayla verilen görevsizlik kararı hatalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili işçinin davalıya ait bahçede bekçilik ve traktör kullanımını gerektiren işlerde çalıştığını, müvekkilinin neredeyse yirmi dört saat süreyle bahçede bekçilik yapabilmek için bahçe içindeki evde her ay yaklaşık on-on beş gece geçirdiğini, ödenmeyen aylık ücretlerini talep etmesi üzerine işine son verildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti ile ödenmeyen ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacı işçinin müvekkillerine ait narenciye tarımı yapılan bahçelerde traktör sürücüsü olarak çalıştığını, müvekkillerine ait bahçelerde iş sözleşmesinin sona erdiği 2014 yılı Eylül ayı itibariyle toplam çalışan işçi sayısının yedi olduğunu, dava dilekçesinde iddia edildiği üzere bekçilik yapmadığını, müvekkillerine ait tarım iş yerlerinde iki işçinin “evdeci” olarak görev yaptığını, bu çalışanların görevinin yemekleri yapmak ve çiftlik binasındaki diğer genel işleri görmek olduğunu, evdecilerin geceleri de bahçe içinde bulunan çiftlik evinde kaldıklarını, çiftliğin beklenmesi ve geceleri korunmasının bu kişiler tarafından yerine getirildiğini, on beş günde bir evdecilerin izin kullandığını, evdecilerin izin kullandıkları günlerde davacı işçinin çiftlik evinde kaldığını, yani davacı işçinin bekçilik yaptığına ilişkin iddiasının sadece evdecilerin izinli olduğu bu geceler için geçerli olduğunu, davacının herhangi bir mazeret bildirmeksizin işi bıraktığını ve takip eden günlerde de işe gelmemesi nedeniyle hakkında devamsızlık tutanakları tutularak devamsızlık nedeniyle haklı nedenle işten çıkışının yapıldığını, davaya konu taleplerin yerinde olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının davalılara ait narenciye bahçesinin bakım, gübreleme, ilaçlama, traktör sürme işlerini yaptığı, ayrıca bekçilik yaptığı iddia edilmiş ise de, asıl işinin bekçilik olmadığı, bekçi izne gittiğinde onun yerine izinden dönene kadar bekçilik yaptığı, ağırlıklı işinin şoförlük de olmadığı, davacının davalıya ait narenciye bahçesinin bakım, gübreleme ve ilaçlama işini yaptığı, işyerinde toplam altı-yedi işçinin çalıştığı, çalışan sayısının elliden az olduğu, davacının yapmış olduğu işin tarımsal iş olup iş yerinin de tarımsal iş yeri olduğundan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4/1-b maddesi uyarınca davanın, iş mahkemesinde değil genel görevli mahkemelerde görülmesi gerektiği sonucuna varılmakla görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının yaptığı işin tarım işi niteliğinde olup olmadığı, buna bağlı olarak taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, sonucuna göre de eldeki davanın iş mahkemelerinde mi yoksa genel mahkemelerde mi görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Genel anlamda bir mahkemenin görevi; belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece (hüküm) mahkemelerinden, hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bir yerdeki ilk derece (hüküm) mahkemeleri; genel mahkemeler ve özel mahkemeler olmak üzere ikiye ayrılır. Genel mahkemeler ise asliye ve sulh hukuk mahkemesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir.
Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. Bu kapsamda iş mahkemelerinin görevi ilk olarak 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile düzenlenmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesine göre, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının” çözülmesi görevi iş mahkemelerine aittir.
Buna karşılık 25.10.2017 tarihinde 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca 7036 sayılı Kanun ile de göreve ilişkin yeni kurallar ihdas edilmiştir. Bu noktadan hareketle 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun görevi düzenleyen 5’nci maddesinde, “İş mahkemeleri; 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22.05.2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11.01.2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına...” ilişkin dava ve işlere ....
Yine 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 1’inci maddesinin 1’nci fıkrasında, “Mülga 5521 sayılı Kanun gereğince kurulan iş mahkemeleri, bu Kanun uyarınca kurulmuş iş mahkemeleri olarak kabul edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar, açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam olunur.”, 3’ncü fıkrasında ise “Başka mahkemelerin görev alanına girerken bu Kanunla iş mahkemelerinin görev alanına dâhil edilen dava ve işler, iş mahkemelerine devredilmez; kesinleşinceye kadar ilgili mahkemeler tarafından görülmeye devam olunur.” şeklinde geçiş hükümleri düzenlendiği görülmüştür.
Bu kapsamda eldeki davanın açıldığı tarih itibariyle 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uygulanmakta olup, anılan Kanun uyarınca 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında İş Kanunu kapsamı dışında olduğu belirtilen işlerde çalışanlar ile bunları çalıştıranlar arasındaki uyuşmazlıklarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanacağından iş mahkemelerinin değil, genel mahkemelerin görevli olacağı açıktır. Buna karşılık 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile bu tür uyuşmazlıkların da iş mahkemelerinin görev alanına dâhil edildiği görülmektedir. Dolayısıyla gerek davanın açıldığı tarih gerekse sonradan yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Geçiş hükümleri”ni düzenleyen Geçici 1’nci maddesinde davanın görevsiz mahkemede açılması sonrasında yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkemenin o dava için görevli hâle gelmesi durumunda o davaya bakmaya devam edeceğine ilişkin açık bir düzenlemenin yer almaması ve görevin kamu düzenine ilişkin olup resen dikkate alınacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde eldeki davada 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır. Bir başka deyişle eldeki davada görev hususu 5521 sayılı mülga İş mahkemeleri Kanunu hükümleri dikkate alınarak belirlenmelidir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 1’inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4’üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiş, aynı Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ise “50’den az işçi çalıştıran (50 dâhil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerde” çalışanlar hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Buna göre İş Kanunu kapsamı dışında bırakılan tarım işinde çalışanlarla bu kişileri çalıştıranlar arasındaki hukuki ilişkilerde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bununla birlikte kapsam dışında bırakılmasına rağmen 4857 sayılı İş Kanunu’nda tarım işi tanımlanmamıştır. Ancak, Kanunun 111’nci maddesi ile Sanayi, Ticaret, Tarım ve Orman İşlerinden Sayılan İşlere İlişkin Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 başlıklı listede “C” alt başlığı altında hangi işlerin tarım işi sayılacağı örnekseme yoluyla ayrıntılı olarak sıralanmıştır. Bu noktadan hareketle tarım işi, bitkisel ve hayvansal ürünlerin elde edilmesi amacıyla toprağın işlenmesi ve hayvan yetiştirilmesi biçiminde tanımlanabilir.
Tarım işi yapan işçinin, bu işi yanında tarım işi ile ilgisi olmayan örneğin iş yerinde bekçilik ya da muhasebe işi gibi başka bir iş üstlenmesi durumunda ağırlıklı olarak hangi işi yaptığı araştırılmalı ve baskın işin tarım işi dışında kalan iş olduğunun tespiti hâlinde işçinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında kaldığı kabul edilerek sonuca gidilmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde açılan eldeki davada davacı vekili, müvekkili işçinin davalıya ait bahçede bekçilik ve traktör kullanımını gerektiren işlerde çalıştığını ileri sürmüş, davalılar vekili ise davacı işçinin müvekkillerine ait narenciye tarımı yapılan bahçelerde traktör sürücüsü olarak çalıştığını ve bekçilik yapmadığını savunmuştur.
Davacı ve davalı tanıkları beyanlarında özetle davacının narenciye bahçesinin bakımı, gübrelenmesi, ilaçlanması işleriyle ilgilendiğini, traktör kullanmak suretiyle bahçenin sürme işlerini yaptığını, bahçede ayrı bir bekçinin bulunduğunu, bekçinin izne gitmesi durumunda onun yerine izinden dönünceye kadar bekçilik yaptığını ifade etmişlerdir.
Dosyaya sunulan bordrolardan fesih tarihi olan Eylül 2014 itibariyle davalı iş yerinde davacı dâhil yedi işçinin çalışmakta olduğu görülmüştür.
Davalılar vekilince vergi dairesinden alınan belge ibraz edilmiş olup, bu belge uyarınca davalı iş yerinin tarım işletmesi, faaliyet konusunun da turunçgiller yetiştirilmesi (greyfurt, limon, misket limonu, portakal, mandalina vs) olduğu ifade edilmiştir.
Dosyadaki bu delil durumu karşısında davacı işçinin, narenciye bahçesi olan davalı iş yerinde, bahçenin bakımı, ilaçlanması, gübrelenmesi ve traktör ile sürülmesi işlerini yaptığı, bu işlerin de tarım işi kapsamında kaldığı, davacının bekçilik görevinin bulunmadığı, sadece bekçi olarak görev yapan işçinin izinde olduğu dönemde geçici olarak bekçilik yaptığı, bu durumda da bekçilik görevinin baskın iş niteliğinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca, somut olayda davacı işçinin traktör kullanması tarım işi niteliğinde bulunmayan şoförlük işi olarak da değerlendirilemez. Zira davacı işçinin traktörü bahçenin bakımı, gübrelenmesi, ilaçlanması ya da sürülmesi işinde kullandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 1’inci maddesinin ikinci fıkrası yollaması ile aynı Kanunun 4/1-b bendi uyarınca tarım işinde çalıştığından İş Kanunu kapsamı dışında kalmaktadır. .
Hâl böyle olunca davacının İş Kanunu kapsamında işçi olmaması nedeniyle hakkında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, dolayısıyla davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görevine girdiği anlaşılmakla bu yöne ilişkin direnme kararı isabetlidir.
Bununla birlikte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 115/2’nci maddesi uyarınca, mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Bu durumda mahkemece, HMK'nın 114/1-c madde hükmü gereğince anılan yasal düzenleme göz önünde bulundurularak, göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, hüküm fıkrasında 'Davacının davasının görev yönünden reddine ve mahkememizin görevsizliğine' ibarelerine yer verilmesi hatalı ise de, direnme kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan, hüküm fıkrasında yapılan yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hüküm fıkrasında yer alan “'Davacının davasının görev yönünden reddine ve mahkememizin görevsizliğine' ifadesinin çıkarılarak yerine “Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK'nın 114/1-c ve 115/2’nci maddeleri uyarınca davanın usulden reddine” ifadesi eklenmek suretiyle direnme kararının bu şekilde onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının hüküm fıkrasının ikinci paragrafında yer alan “Davacının davasının görev yönünden reddine ve mahkememizin görevsizliğine” ibaresinin çıkarılmasına ve yerine 'Mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK'nın 114/1-c ve 115/2’nci maddeleri uyarınca davanın usulden reddine' ibaresinin yazılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.10.2018 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.