11. Hukuk Dairesi 2020/537 E. , 2020/5167 K.
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 14.03.2018 tarih ve 2016/555 E- 2018/296 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi'nce verilen 05.12.2019 tarih ve 2018/1679 E- 2019/1538 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin 300 hissesinin sahibi ve %25 hissedarı olduğunu, davalı şirketin olağan genel kurul toplantısının 15.03.2016 tarihinde gerçekleştiğini ve müvekkilinin toplantıya katıldığını, yapılan toplantıda alınan (1) nolu karar ile bilanço ve kar zarar hesaplarının oy çokluğu ile ibra edilmesine karar verildiğini ancak kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, toplantıda sunulan bilançonun 2015 yılına ait faaliyet raporunun ve işletme gelir gider tablosunun gerçeği yansıtmadığını, ayrıca bilanço ve kâr zarar hesaplarının oy çokluğu ile ibrasının aynı zamanda şirket müdürünün ibrası anlamına da geldiğinden kararın iptalinin gerektiğini, zira şirket müdürünün kendisinin ibrasına ilişkin oylamaya katılmasının ve kendi lehinde oy kullanmasının mümkün olmadığını, toplantıda kar payı dağıtılmamasına ilişkin olarak (2) nolu karar alındığını ancak kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, zira karın örtülü olarak yurtdışına kaçırılmakta olduğunu, (3) nolu karar ile şirket müdürü ...’in yeniden şirket müdürü seçilmesine karar verildiğini, şirket müdürü olmasının şirketin zararına olduğunun daha önce açıklandığını, yine davalı şirketin borca batık olduğu ortada iken (4) nolu karar ile İzmir ilinde şube açılmasına karar verildiğini ileri sürerek 15.03.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan (1),(2),(3) ve (4) nolu kararlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; davacının genel kurul toplantısında muhalefetini usulüne uygun olarak tutanağa geçirmediğini, karar alındıktan sonra muhalefet şerhini her bir karara özgü ayrı ayrı ve açıkça belirtmesi gerektiğini, ayrıca davacı iddialarının mesnetsiz gerçek dışı iddialar olduğunu, davacının uzun yıllardır davalı şirkete olan özen, bağlılık ve rekabet etmeme yükümlülüklerini ihlal ettiğini, yaşanan ihtilaflar sonucu davacının şubat ayında şirketi terkettiğini, ibra kararının usulüne uygun olmadığı iddiasının da gerçek dışı olduğunu, zira davalı ...’in sadece kendi adına hareket etmediğini, aynı zamanda % 68,75 hissesine sahip olduğu Xteksol Lİmited adına da imza attığını, dolayısıyla müvekkilinin imzası geçersiz olsa dahi büyük hissedarın nisabının karar almak için yeterli olacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, ve dosya kapsamına göre; iptali talep edilen 1,2,3,4 nolu kararların davacının olumsuz oyuna karşılık oy çokluğu ile kabul edildiği, (1) nolu kararın bilanço ve kar zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin olup, bilançonun kanun, ana sözleşme ve ticari defter kayıtlarına uygun düzenlenmediğinin, şirketin gerçek durumunu yansıtmadığının ispat edilemediği, kararın pay durumuna göre kanun ve ana sözleşmeye uygun nisapla alındığı, (3) nolu kararın şirket müdürü atanmasına, (4) nolu kararın ek iş yeri açılmasına ilişkin olduğu ve bu kararların da iptalini gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığı, (2) nolu kararın kar payı dağıtımına ilişkin bulunduğu, şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm yoksa, şirket ortaklar kurulunun TTK.nın bu konudaki düzenlemeleri ile bağlı olduğu ve tahakkuk eden kazanç üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip olmadığı, şirket ana sözleşmesinin 10. maddesinde her yıl kar dağıtımının yapılması gerektiğine ilişkin hüküm bulunduğu, bu hükme rağmen herhangi bir gerekçe gösterilmeden kâr payı dağıtmama yönünde alınan kararının kanun, anasözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 15.03.2016 tarihli genel kurul toplantısında gündemin 2. maddesi gereğince alınan kâr payı dağıtılmamasına ilişkin kararın kanun, ana sözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırılığı nedeniyle iptaline, diğer kararlara yönelik iptal isteğinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi'nce; 1,2,3,4 nolu kararların davacının olumsuz oyuna karşın oy çokluğu ile alındığı, oylama sonrası davacı tarafça olumsuz oy kullanılan her bir maddeye ilişkin olarak muhalefet edildiğinin ve ne tür bir muhalefetten söz edildiğinin açıkça belirtilmediği, bu durumda usulüne uygun bir muhalefet şerhi bulunmadığı ve bu maddeler ile alınan kararlar yönünden dava şartının mevcut olmadığı, (1) nolu gündem maddesi ile alınan karar bilanço ve kar/zarar hesaplarının ibrasına ilişkin olup, ibranın veya ibra edilmemenin yönetici dışındaki ortakların oylarıyla karara bağlanması gerektiği, Polytropon Ltd. Şti.’nin oylamaya katılmadığı düşünülse dahi, davacının 300 payına karşılık Xteksol Limited’in 885 payı ile karar nisabının sağlandığı, genel kurul kararının iptali istemli davanın ancak şirkete karşı açılabileceği bu nedenle davalı şirket müdürü ...’e husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK 353 1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı şirket hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile, 15.03.2016 tarihli genel kurul toplantısının 2 nolu gündem maddesine ilişkin olarak kararın iptaline, 1,3 ve 4 nolu kararlara ilişkin davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, diğer davalı hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı 15.03.2016 tarihinde yapılan genel kurulda alınan 1, 2, 3, ve 4 nolu kararlar için olumsuz oy kullandığını ve muhalefetini usulüne uygun olarak tutanağa geçirdiğini, kararların sözleşmeye, yasaya ve iyiniyet kuralına aykırı olduğunu ileri sürerek söz konusu kararların iptalini talep etmiştir. Mahkemece, davacının geçerli bir muhalefeti bulunduğu kabul edilerek 2 nolu kararın iptaline, diğer kararlara yönelik istemin ise reddine karar vermiş, kararın davacı vekilince istinafı üzerine, bölge adliye mahkemesince 1, 2, 3, 4 nolu kararların davacının olumsuz oyuna karşın oy çokluğu ile alındığı, oylama sonrasında davacı yanca olumsuz oy kullanılan her bir maddeye ilişkin olarak muhalefet edildiğinin açıkça belirtilmediği dolayısıyla usulüne uygun bir muhalefet şerhi bulunmadığı, dava şartının mevcut olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 1, 3, 4 nolu kararlara yönelik taleplerin reddine, ancak 2 nolu karar yönünden davalı yanca istinaf talebi bulunmadığından 2 nolu gündem maddesinin iptaline, karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK'nın 446/1-a maddesi gereğince toplantıda hazır bulunan ortağın alınan karara red oyu vermesi ve oylamadan sonra da muhalefetini tutanağa geçirmesi dava şartı olup mahkemece re’sen gözetilir. Somut olayda davalı şirketin 15.03.2016 tarihli genel kurul tutanağı incelendiğinde davacıya vekaleten toplantıya katılan ... alınan tüm kararlara karşı olumsuz oy vermiş; her gündem maddesine karşı olumsuz oy kullandıktan sonra söz alarak “oylamaya ilişkin usuli ve hukuki haklarımızı saklı tutuyoruz” demiş, bilahare gündem maddelerinin oylanmasından sonra tekrar söz alarak “...oylamaya ilişkin usul ve esas yönden her türlü haklarımızı saklı tutuyoruz...yasadan doğan tüm haklarımız saklıdır…” dedikten sonra toplantı tutanağını imzalamıştır. Davacı her bir gündem maddesinin oylanmasından sonra muhalif kaldığını belirttiğinden ayrıca toplantı sonunda da yeniden muhalefet şerhi yazması gerekmez. Bu durumda mahkemece usulüne uygun muhalefet şerhi bulunduğu kabul edilerek 1,3 ve 4 nolu kararlar bakımından da uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK'nın 373/2.maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 18.11.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verilmiştir.
KISMİ KARŞI OY
1- Dava, şirket ortağı tarafından açılan şirket genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Daire üyeleri arasında, bozma sebebi yapılan konuda bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Karşı oy, sadece ilave bozma sebepleri de konulması hususuna ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesi tarafından kararların davacının olumsuz oyuyla alındığı, iptali istenen maddelerden 2 no’lu kararın kanun, ana sözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline, iptali istenen 1, 3 ve 4 no’lu kararlar yönünden ise iptal sebebi bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş, karar sadece davacı ortak tarafından istinaf edilmiş, davalı şirket ise kararı istinaf etmemiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi, davacının istinafı üzerine dosyayı incelemiş ise de, davacının aleyhine olacak şekilde, davalı istinafa gelmişçesine, ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali için, davacı ortağın toplantıya katılıp olumsuz oy kullanması dışında, karara muhalefet şerhi yazmış olması gerekirken, bu şerhin yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
Davalı taraf, ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmemekle, genel kurul kararı alınırken davacının hem karşı oy kullandığı hem de muhalefetini tutanağa geçirdiği yönünde, davacı lehine bir usulü müktesep hak doğmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince, usulü müktesep hak gözetilmeksizin, genel kurul tutanağında davacının muhalefet şerhinin bulunmadığı gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
2- 6100 sayılı HMK ile getirilen en önemli ilkelerden biri de “TEKSİF” ilkesidir. HMK 140’da anlamını bulan bu ilke, 3.fıkranın son cümlesinde yer alan “Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür” düzenlemesi uyarınca, hakim tarafından ön inceleme duruşmasında tarafların uyuşamadıkları noktalar tespit edilmeli ve mahkemece ancak uyuşmazlık bulunan noktalar yönünden tahkikat sürdürülmelidir.
Oysa, ilk derece mahkemesine göre, anonim şirket genel kurul toplantısında alınan kararların iptaline karar verebilmek için aranan ön koşullardan biri olan, 6102 sayılı TTK’nın 446/1-a maddesi uyarınca “Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,” unsuru gerçekleşmiştir. Davacıya göre de bu unsur gerçekleşmiştir. Davalı, ilk derece mahkemesi kararını hiç istinaf etmediğinden, davalı taraf yönünden de bir sorun yoktur. Dairemizin oybirliği ile verdiği bozma kararında da esasen muhalefet şerhinin varlığı kabul edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, genel kurul toplantısında alınan kararların TTK 445.maddesi uyarınca, kanuna, esas sözleşmeye ve afaki iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı yönünde toplanmıştır. Bölge Adliye Mahkemesinin taraflar arasında ihtilaf konusu olmayan bir hususu tahkikat konusu yapması ve bu sebepten davanın reddine karar vermesi doğru olmamıştır.
3- 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesinde yer alan “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir” düzenlemesi uyarınca, kural olarak bölge adliye mahkemeleri istinaf sebepleriyle bağlı olarak inceleme yapar. Ancak kamu düzenine aykırılık halinde, istinaf sebepleriyle bağlı değildir. Oysa HMK’nın 369/1.maddesinde yer alan “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir” düzenlemesi uyarınca, Yargıtay, kural olarak temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü hususlar yönünden de bozma yapabilecektir.
Kamu düzeni kavramı en net haliyle Yargıtay HGK’nın 26.11.2014 tarih ve 2013/1135-2014/973 sayılı kararında tartışılmıştır. Söz konusu kararda “Kamu düzeni doktrinde genel olarak; “bir toplumun, belirli bir zaman dilimi içerisinde, siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki ve hukuki açılardan temel yapısını belirleyen ve temel çıkarlarını koruyan kurum ve kurallar bütünüdür.” şeklinde tanımlanmaktadır… Türk kamu düzeninin ihlalini gerektirecek haller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlali halinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlali halinde veya … Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. İç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak
prensiplere, medeni toplulukların , toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir...” şeklindeki içtihadı ile her emredici hükme aykırılığın kamu düzenine aykırılık olarak algılanmaması gerektiğine açıkça vurgu yapılmıştır.
O halde, sadece bir şirket ile ortağı arasındaki hukuki ilişkide, “toplantı tutanağına muhalefet şerhi konulup konulmadığı” hususunun incelenmesi bir kamu düzenine aykırılık olmadığı halde, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, istinaf sebepleri dışına çıkılarak, bir Yargıtay rolünde, kendisini istinaf sebebiyle sınırlamaksızın, her emredici kanun hükmüne aykırılık halini re’sen incelemesinin mümkün olmadığı, bu nedenle kararın esasen bu gerekçeyle de bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan Daire çoğunluğunca bu hususun bozma sebebi sayılmamasını doğru bulmuyorum.