Ceza Genel Kurulu 2018/455 E. , 2021/574 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 268-852
Katılanlar : 1- ..., 2- ...
Sanık ...’in görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK’nın 265/1-4, 43/2 ve 53. maddeleri uyarınca 11 ay 7 gün hapis; kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan ise aynı Kanun’un 125/1-3-a-4, 43/2 ve 52/2-4. maddeleri gereğince 10.620 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin ... 21. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2013 tarihli ve 268-852 sayılı hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 21.05.2018 tarih ve 9298-7721 sayı ile;
'... Sanığın, üzerini aramak isteyen kolluk görevlilerine hitaben 'ben askerim, benim üzerimi arayacak polis daha anasından doğmadı, beni paket edecek adamın a.. koyarım' demesi, akabinde üzerinde taşıdığı adli emanete alınan bıçağı polis memurlarına sallayarak 'beni alamazsınız, hepinizi bitireceğim ulan' şeklindeki tehdit içeren sözlerini, görevli polis memurunun işlem yapmasına engel olmak için söylediği, sözlerde katılanlara yöneltilmiş bir hakaret bulunmadığı, eylemin bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıyla hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyet kararı verilmesi, ...' isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.06.2018 tarih ve 119667 sayı ile;
'...Maddi olayda, dört kişinin ellerinde bıçaklar olduğu hâlde nara atarak dolaştıklarının ihbarı üzerine güvenlik görevlisi olan müştekilerin olay yerine gittikleri, sanıklar ve yanlarında bulunan ...'dan yanlarında bulunan bıçakları teslim etmelerini istedikleri, ...'un yanında bulunan bıçağı güvenlik görevlilerine teslim ettiği, diğer sanıkların teslim etmemeleri üzerine güvenlik görevlilerinin arama yapmak istedikleri ancak sanıkların üzerlerini aratmak istemedikleri ve sanık ...'in müştekilere hitaben 'ben askerim, bizi arayacak adamın a... korum' diyerek hakarette bulunduğu ve üzerinden çıkardığı bıçağı güvenlik kuvvetlerine doğrultarak salladığı ve polis memurlarının görev yapmalarını engellemek amacıyla mukavemet ettiği şeklinde gerçekleşen eylemde, sanık ...'in görevli polis memurlarına hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını ayrı ayrı işlediği ...' görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 17.09.2018 tarih ve 4632-11152 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanıklar ... ve ... hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Sanığın, hakkındaki ihbar nedeniyle üstünü aramak isteyen katılan polis memurlarına hitaben sarf ettiği “Ben askerim, benim üzerimi arayacak polis daha anasından doğmadı, beni paket edecek adamın a… koyarım!” şeklindeki sözlerinin ardından kendisini ekip aracına bindirmek isteyen katılanları bu kez üzerinde taşıdığı ekmek bıçağını çıkarıp göstererek 'Beni alamazsınız, hepinizi bitireceğim ulan!' demek suretiyle tehdit ettiği anlaşılan olayda, sanığın eylemlerinin kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını mı, yoksa bir bütün olarak görevi yaptırmamak için direnme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İddia, 26.02.2013 tarihli “Olay Tutanağı”, katılanlar ... ile ...’ın anlatımları, tanık ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ...’un beyanları, sanık savunması ve tüm dosya içeriğinden; ... Emniyet Müdürlüğü Asayiş Ekipler Amirliğinde görevli polis memuru olan katılanların, 26.02.2013 tarihinde akşam saatlerinde dört şahsın ellerinde bıçaklarla nara atarak sokakta dolaştıkları yönünde ihbar almaları üzerine Altıntaş Mahallesi 362. Sokağa gittikleri, burada sanık, tanık ve inceleme dışı sanıklara rastladıkları, tanığın elinde gördükleri ekmek bıçağının kendilerine teslim edilmesini istedikleri, tanığın bıçağı katılanlara teslim etmesinin ardından katılan ...'in inceleme dışı sanık ...'ın üstünü aramak istediği ancak inceleme dışı sanığın buna izin vermeyerek katılanı ittiği, bu sırada sanığın da aynı katılanı kolundan tutup iterek 'Biz bu mahallenin çocuklarıyız, bizi niye arıyorsunuz?' diye bağırdığı, katılanların sakin olması gerektiği konusunda uyardıkları sanığın 'Ben askerim, benim üzerimi arayacak polis daha anasından doğmadı, beni paket edecek adamın a… koyarım!' şeklinde bağırmayı sürdürdüğü, bunun üzerine katılanların sanığı ekip aracına bindirmek istedikleri ancak sanığın araca binmemek için katılanlara fiilen direndiği, bu sırada inceleme dışı sanık ...'ın her iki katılanı itmek suretiyle sanığı kurtarmaya çalıştığı, bu nedenle katılanların adı geçenlere biber gazı sıktıkları, sanığın bu kez üzerinde taşıdığı ekmek bıçağını çıkarıp katılanlara göstererek 'Beni alamazsınız, hepinizi bitireceğim ulan!' şeklinde sözlerle katılanları tehdit ettiği, olay yerine gelen takviye ekiplerin yardımı ile sanık ve yanındakilerin yakalanarak suç aleti bıçağın sanığın elinden alındığı hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
TCK'nın “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevi yaptırmamak için direnme suçu” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindedir.
Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden, yerine getirdiği görevi yaptırmamak amacıyla kamu görevlisine karşı kullanılması gerekir.
Hakaret suçunu oluşturacak eylemler bu suçun içine alınmadığından, suçun işlenmesi sırasında görevlilere hakaret edilmesi durumunda fail ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da cezalandırılacaktır.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için esasen TCK'da bağımsız suç tipi olarak düzenlenen ancak “Cebir” ile birlikte görevi yaptırmamak için direnme suçunda hareket unsuru olarak öngörülen “Tehdit” kavramı üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “Gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk - A. Gökcen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, ..., 6. Bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A. Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873).
Uyuşmazlık konusu ile ilgili diğer suç olan kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakarete gelince;
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin 'olmazsa olmaz şartı' olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;
'Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malûmat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını gerektirir.',
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinin birinci fıkrasında;
'Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.' hükümlerine yer verilmiştir
Anayasa’ya bakıldığında;
25. maddesinde 'Düşünce ve kanaat hürriyeti' başlığı altında;
'Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.'
26. maddesinde, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
'Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.' hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuya ilişkin olarak; 'İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve 'düşünceler' için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her 'formalite', 'koşul', 'yasak' ve 'ceza', izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır.' şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976). Görüldüğü gibi Sözleşme'nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.
Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnalar dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.
Bu bağlamda TCK'nın 'Hakaret' başlıklı 125. maddesi;
'(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b)Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK'dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, ..., 2013, s. 430).
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Eleştiri ise herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.
Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasadan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek 'yeterli bir altyapı'nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, hakkındaki ihbar nedeniyle üstünü aramak isteyen katılan polis memurlarına hitaben sarf ettiği “Ben askerim, benim üzerimi arayacak polis daha anasından doğmadı, beni paket edecek adamın a… koyarım!” şeklindeki sözlerinin ardından kendisini ekip aracına bindirmek isteyen katılanları bu kez üzerinde taşıdığı ekmek bıçağını çıkarıp göstererek 'Beni alamazsınız, hepinizi bitireceğim ulan!' demek suretiyle tehdit ettiği anlaşılan olayda,
Sanığın katılanlara hitaben sarf ettiği “Ben askerim, benim üzerimi arayacak polis daha anasından doğmadı, beni paket edecek adamın a… koyarım!” şeklindeki sözlerin, katılanların onur, şeref ve saygınlığını rencide etmekten ziyade görevini yapmasına engel olmak amacını taşıması, sanık tarafından hemen sonra dile getirilen 'Beni alamazsınız, hepinizi bitireceğim ulan!' biçimindeki ifadeler ile somut olayın çıkış nedeni ve gelişmesi de gözetildiğinde; katılanların hayatlarına ve vücut dokunulmazlıklarına yönelen, iç huzurlarını bozmaya veya onlarda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli nitelikteki inceleme konusu sözlerin bir bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu kabul edilmeli ve bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.