Hukuk Genel Kurulu 2021/818 E. , 2021/1467 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin feshi, tazminat ve müdahalenin önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı kooperatif ile kat karşılığı inşaat sözleşmeleri imzalandığını, ancak davalının sözleşmelerde belirtilen süre içerisinde inşaatı tamamlamadığını ve edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek asıl ve ek sözleşmelerin geriye etkili olarak feshine, davalının taşınmaza müdahalesinin önlenmesi ile taşınmaz üzerindeki inşaatın davacılara aidiyetine, sözleşme uyarınca ödenmesi gereken kira bedeli ve cezai şart alacağı ile maddi tazminatın davalıdan tahsiline, talep edilen miktardan sözleşme gereğince yüklenicinin gerçekleştirdiği inşaatın seviyesine göre değerinin cezai şart alacağından mahsubu ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 19.06.2015 harç ve havale tarihli ıslah dilekçesi ile, kira bedeli ve cezai şart alacağı talebini 485.100USD’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; sözleşmenin ifa edilememesinin gerek taşınmazda bulunan hazine fazlalığı ve gerekse tarafların paylaşım sözleşmesini düzenleyip onay vermemesinden kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.03.2016 tarihli ve 2013/354 E., 2016/236 K. sayılı kararı ile; davanın kısmen kabulü ile taraflar arasında noterde düzenlenen 21.03.2007 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile 16.03.2012 tarihli ek sözleşmenin geriye etkili olarak feshine, davalının feshine karar verilen sözleşmelere ve noterde imzalanan 27.08.2009 tarihli ek tadil sözleşmesi kapsamında sözleşme konusu olarak saptanan taşınmazlara müdahalesinin önlenmesine, sözleşmenin feshi nedeni ile uğranılan menfi zarar talebi ispatlanamadığından reddine, seçimlik haklarını fesih doğrultusunda kullanan davacıların müspet zarar kapsamında kalan gecikme tazminatı (kira bedeli) istemeleri mümkün olmadığından bu taleplerinin reddine, kurulan hükmün içeriğine göre mahsup olanağı bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, talep doğrultusunda davalı yüklenicinin gerçekleştirdiği iş karşılığı bilirkişi raporu ile saptanan 5.857.494,50TL’nin davalıya ödenmesi şartıyla taşınmazlar üzerindeki yapıların davacılara ait olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 25.09.2019 tarihli ve 2016/8221 E., 2019/3841 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye etkili feshi ile tazminat ve müdahalenin önlenmesi istemlerine ilişkindir. Dava teorisine göre her dava açıldığı tarihteki şartlar üzere sonuçlandırılır. Ancak arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde arsa sahibinin inşaat yapılmasına müsamaha göstermesi nedeniyle yüklenicinin inşaata devam ederek tamamlaması halinde davanın dava tarihindeki şartlarla sonuçlandırılması hakkaniyetli olmayacak, yüklenicinin mağduriyeti sonucunu doğuracaktır. Somut olayda yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında inşaatın toplam seviyesinin %50 oranında olduğu ve yüklenicinin teslimde temerrüdünün gerçekleştiği tespit edilmiş, mahkemece sözleşmenin geriye etkili feshine karar verilmiş ise de, davacı arsa sahiplerince fesih davası açılmasına rağmen inşaatın yüklenici davalı kooperatif tarafından yapımına devam edildiği ve karar tarihinden sonraki aşamada da seviyesinin %100 oranına getirilerek imalatın tamamlandığının davalı yüklenici vekilince iddia edilmiş olması karşısında, bu durumun arsa sahiplerinin zımni muvafakati olmadan gerçekleşmeyeceği göz önünde bulundurulup, mahkemece inşaatın son durum itibariyle seviyesinin bilirkişi marifiyetle belirlenerek sözleşmenin geriye etkili fesih şartlarının var olup olmadığı araştırılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.12.2020 tarihli ve 2020/260 E., 2020/232 K. sayılı kararı ile; her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilip sonuçlandırılacağı, davada karar verildikten sonra yapıldığı iddia edilen işler nedeniyle yeniden bir değerlendirme yapılıp sonradan ortaya çıkan duruma göre karar verilmesinin yasal ve hukuksal bir dayanağının olmadığı, davalı yüklenicinin sonradan yaptığını iddia ettiği işler nedeniyle bir alacağı varsa bunu vekâletsiz iş görme hükümlerine göre arsa sahibi davacılardan talep edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı taraf vekillerine 12.01.2021 tarihinde tebliğ edilmiş; mahkemece tarafların kararı temyiz etmemesi üzerine hükmün 28.01.2021 tarihinde kesinleştiğini gösteren kesinleşme şerhi düzenlenmiş, direnme kararının kesinleşmesinden sonra davalı vekili tarafından karar temyiz edilmiştir.
11. İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.02.2021 tarihli ek kararı ile; kararın taraf vekillerine 12.01.2021 tarihinde tebliğ edildiği ve 28.01.2021 tarihi itibariyle kesinleştiği, davalının 10.02.2021 tarihli temyiz başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiş; ek karar taraf vekillerine 23.02.2021 tarihinde tebliğ edilmiş; davalı vekili tarafından temyiz başvurusunun reddine yönelik ek karar 19.02.2021 tarihinde temyiz edilmiştir.
12. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 29.03.2021 tarihli ve 2021/3579 E., 2021/1249 K. sayılı kararı ile; ek kararın onanmasına karar verilmiş, davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 06.10.2021 tarihli ve 2021/3685 E., 2021/671 K. sayılı kararı ile; bozma kararının usul ve yasaya uygun olduğu, direnme kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
II. GEREKÇE
13. Görüldüğü üzere, mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, temyiz isteminin süresinde olmadığından reddine dair verilen ek karar da davalı vekilinin temyizi sonucunda Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır. Onama kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine de dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
14. Karar düzeltme Yargıtayın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlarına karşı tanınmış olağan bir kanun yoludur. Kanun yolu denince kural olarak, bir kararın üst mahkeme tarafından incelenmesi anlaşılmakta ise de; karar düzeltme yolunda karar düzeltme talebi, bu kararı vermiş olan Yargıtay Dairesinde incelenip karara bağlanır. Bu nedenle karar düzeltme yolu, Yargıtayın temyiz incelemesi sırasında yapmış olduğu hatalardan dönmesini sağlayan, temyiz yolunun devamı niteliğinde kendine özgü bir kanun yoludur.
15. Somut olayda ise direnme kararı hakkındaki temyiz istemi üzerine verilen bir ek karar söz konusu olup, bu ek karara yönelik temyiz isteminin süresinde olup olmadığını temyiz yoluyla inceleme görevi Hukuk Genel Kuruluna aittir. Buna karşılık Özel Dairece ek karar incelenip onanmış ise de; bu husus usul ve yasa hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle, öncelikle Özel Dairenin 29.03.2021 tarihli ve 2021/3579 E., 2021/1249 K. sayılı onama kararı kaldırılarak, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın özü itibariyle karar düzeltme istemine ilişkin olmayıp, mahkemece verilen ek kararın temyizine ilişkin olduğu kabul edilerek, temyiz incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
16. Bu bakımdan öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Geçici 3. maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin (HUMK m. 427-444) uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.
18. Açıklanan düzenlemeye göre, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.
19. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 432. maddesi;
“Temyiz süresi onbeş gündür. Bu süre 8/1/1943 tarih ve 4353 sayılı Kanuna tabi kamu kuruluşları hakkında otuz gündür. Temyiz süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar.
Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine verilebilir.
Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilmişse, 434 üncü maddeye göre işlem yapıldıktan sonra kararı veren mahkemeye örnekleriyle birlikte gönderilir.
Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir ve Yargıtaya gönderme için yatırılan parayı kullanarak ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.
Bu ret kararı tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebilir, temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya kararı veren mahkemece Yargıtaya yollanır. Yargıtayın ilgili dairesi temyiz isteminin reddine ilişkin kararı bozarsa, ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini inceler.” şeklinde düzenlenmiştir.
20. Anılan Kanun’un 432/4. maddesi gereğince süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 E., 1990/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden, süresinden sonra yapılması durumunda temyiz isteminin reddi gerekecektir.
21. Bilindiği üzere; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesine göre avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.
22. Temyiz tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın “Vekilin azli ve istifasının şekli” başlıklı 81. maddesi aynen;
“Vekilin azli veya istifasının, mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için, bu konudaki beyanın dilekçeyle bildirilmesi veya tutanağa geçirilmesi ve gerektiğinde ilgilisine yapılacak tebligat giderinin de peşin olarak ödenmesi zorunludur” hükmünü içermektedir. HMK’nın 82. maddesinin birinci fıkrasında da, istifa eden vekilin vekâlet görevinin, istifanın müvekkiline tebliğinden itibaren iki hafta süreyle devam edeceği düzenlenmiştir.
23. Aynı Kanun'un 75. maddesi hükmü ise;
“Dava için birden fazla vekil görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerinden bağımsız olarak kullanabilir. Aksi yöndeki sınırlamalar, karşı taraf bakımından geçersizdir” şeklindedir.
24. Diğer taraftan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11.maddesinde;
“Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır...” şeklinde yasal düzenleme bulunmaktadır.
25. Tüm bu açıklanan maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; direnme kararının usulüne uygun biçimde tebliğ edildiği davalı vekili Av. Yunus Kalkan’ın vekillik görevinin sona erdiğini iddia ettiği 27.11.2020 tarihli protokol tarihinden sonra 01.12.2020 tarihinde mazeret dilekçesi sunduğu, kararın 28.01.2021 tarihinde kesinleşmesinden sonra adı geçen avukatın 10.02.2021 tarihli dilekçesinin ekinde gönderdiği 27.11.2020 tarihli vekâlet ilişkisinin sona ermesine ilişkin protokolün adi yazılı şekilde olup, ilgili taraflarca her zaman düzenlenebilecek bir belge niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Şu hâlde HMK’nın 81. maddesindeki hüküm uyarınca, vekilin azli veya istifası, usule uygun şekilde bildirilmedikçe mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade etmeyecektir.
26. Somut olaya kronolojik olarak bakıldığında; Özel Dairenin bozma kararından sonra mahkemece 01.12.2020 tarihinde verilen direnme kararının davalı vekiline 12.01.2021 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekili tarafından 10.02.2021 tarihinde kararın temyiz edilmesi üzerine mahkemece 17.02.2021 tarihli ek karar ile temyiz başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verildiği, temyiz başvurusunun reddine ilişkin kararın davalı vekilince 19.02.2021 tarihinde temyiz edildiği, davalı vekilinin temyiz itirazlarının Hukuk Genel Kurulunca incelenmesi gerekirken, temyiz talebi Özel Dairece incelenerek 29.03.2021 tarihinde ek kararın onanmasına karar verildiği, onama kararına karşı davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Özel Dairece direnme kararının yerinde olmadığı ve temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
27. Bu durumda davalı vekiline yapılan karar tebligatının Tebligat Kanunu hükümlerine uygun ve geçerli olmasına rağmen, yasal temyiz süresi geçtikten sonra 10.02.2021 tarihinde yapılan temyiz başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin temyiz talebinin reddine yönelik verilen ek karar doğru olmakla birlikte Özel Dairece direnme kararının süresinde temyiz edilmediğinden reddine dair verilen ek kararın temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi gerekirken, onanması usul ve yasaya aykırı olduğundan Özel Dairenin 29.03.2021 tarihli, 2021/3579 E., 2021/1249 K. sayılı onama kararı kaldırılarak mahkemenin 17.02.2021 tarihli ek kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
28. Hâl böyle olunca Özel Dairece verilen onama kararı kaldırılarak usul ve yasaya uygun olan ek karar onanmalıdır.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Özel Dairece verilen 29.03.2021 tarihli onama kararının KALDIRILMASINA, davalı vekilinin ek kararı temyizine yönelik itirazları bakımından mahkemece verilen temyiz başvurusunun reddine dair 17.02.2021 tarihli EK KARARIN ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.