4. Ceza Dairesi 2014/35866 E. , 2014/36536 K.
Tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk ... hakkında yapılan yargılama sonunda, suça sürüklenen çocuğun mahkumiyetine dair ...3. Çocuk Mahkemesi'nce verilen 21.02.2012 tarih ve 2010/778 Esas 2012/78 Karar sayılı hükmün suça sürüklenen çocuk müdafii tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 18.06.2014 gün ve 2014/1512 Esas 2014/22371 Karar sayılı kararıyla;
'Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-)TCK'nın 61. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanunun 3. maddesindeki 'fiilin ağırlığıyla orantılı ceza verilmesi ilkesi' çerçevesinde somut olay açıkça irdelenerek temel cezanın saptanması gerektiği gözetilmeden, kanun maddesindeki soyut ifadelerin tekrarından ibaret yetersiz gerekçeyle, suça sürüklenen çocuk hakkında alt sınırın üzerinde ceza tayini,
2-)Suça sürüklenen çocuğun iddianameye konu 5 adet mesajı 20.35 ila 20.59 saatleri arasında, 24 dakikalık bir sürede gönderdiğinin anlaşılmasına ve eylemler arasında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunu doğuracak bir kesinti mevcut olmamasına karşın, TCK'nın 43. maddesinin uygulanması,
Kanuna aykırı ve suça sürüklenen çocuk ... müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA' karar verilmiştir.
I- İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/07/2014 tarih ve 2012/136504 sayılı yazısı ile;
'İtiraz konusu birinci uyuşmazlık; suça sürüklenen çocuk hakkında tehdit suçundan verilen temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak teşdiden hükmedilmesi ve TCK'nın 61. maddesinde öngörülen ölçütlere göre maddi olay irdelenip TCK'nın 3. maddesi kapsamında, fiilin ağırlığıyla ilgili orantılı ceza verilip verilmediğine ilişkin olup,
Diğer uyuşmazlık, sanığın eyleminin aynı kasıt altında birden fazla işlenip işlenmediği ve sanığın eyleminin zincirleme suçu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK 61. maddesinin birinci fıkrasında temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulması gereken hususlar; 'suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik' şeklinde düzenlenmiştir.
Kanun koyucu, cezanın kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime somut olayın özellikleri ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini de göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Ancak hâkimin cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, bu düzenlemelere uygun olarak, suçun işleniş biçimi, suç işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya içeriğine yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır.
Öte yandan, sanığın sabıka kaydında geçmiş hükümlülüklerinin bulunması, şartlarının varlığı halinde tekerrür uygulamasında dikkate alınabilecek bir husus olup, TCK’nın 61. maddesinde sayılan temel cezanın belirlenmesi ölçütleri arasında bulunmadığından alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak kullanılamayacaktır. Bununla birlikte sabıka kaydındaki geçmiş hükümlülükler ile bu hükümlülüklerin niteliği ve sayısının aynı kanunun 61/1-f maddesinde yer alan 'failin kastının ağırlığı'nın belirlenmesi sırasında hakim tarafından gözönüne alınabilmesine de de kanuni bir engel bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, suça sürüklenen çocuk ...'ın, 22.11.2010 tarihinde aralarında daha önce arkadaşlık bulunan, ancak olay günü ayrıldığı kız arkadaşı olan mağdur ...'ya, cep telefonu ile 20.35 ila 20.59 saatleri arasında;
'Artk dha çk drrn sndn once nsldn bk gr',
'... oldrcm lan snrdn piskpat oldm lan iyice',
'...',
'2mzede ...' ve
...'; İbarelerini içeren beş adet mesaj göndermekten ibaret eyleminde, suçun işleniş biçimi ve suça sürüklenen çocuğun kastının yoğunluğu gözönüne alınarak TCK 61 maddesinde yazılı gerekçelerle suça sürüklenen çocuk hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayininde bir isabetsizlik görülmemiştir. Suça sürüklenenen çocuğun bu olay nedeniyle mağdurun arkadaşı ile kavga edip onu yaraladığı ve hakkında açılan davanın devam ettiği anlaşılmaktadır. Yerel mahkeme tarafları bizzat görendir ve fiilin ağırlığı ve katılanlar yönünden meydana gelen tahribatın boyutlarını ve ölçüsünü en iyi şekilde takdir edebilecek olan yine yerel mahkeme hakimidir. Mahkeme hakimi tarafından yapılan değerlendirmede, TCK'nın 61. maddesi ile TCK'nın 3. maddesinde yazılı adalet, hak ve nesafet kuralları ile işlenen fiille oransız bir ceza tayin edilmemiştir.
Bu itibarla, Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18/06/2014 tarih ve 2014/1512 Esas ve 2014/22371 Karar sayılı bozma ilamında yer alan TCK'nın 61. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanunun 3. maddesindeki 'fiilin ağırlığıyla orantılı ceza verilmesi ilkesi' çerçevesinde somut olay açıkça irdelenerek temel cezanın saptanması gerektiği gözetilmeden, kanun maddesindeki soyut ifadelerin tekrarından ibaret yetersiz gerekçeyle, suça sürüklenen çocuk hakkında alt sınırın üzerinde ceza tayini, şeklindeki bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu ve Yüksek Mahkemece itirazen kaldırılması gerekmektedir.
Bunun dışında ikinci uyuşmazlık konusu suça sürülenen çocuk ...'ın eyleminin aynı kasıt altında birden fazla işlenip işlenmediği ve sanığın eyleminin zincirleme suçu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
Zincirleme suç TCK'nın 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir' şeklinde düzenlenmiştir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir. Maddenin açıklığı karşısında, öğretide zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre 'suç işleme konusunda tek kararı' olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145, 08.07.2003 gün ve 189-207, 13.10.1998 gün ve 205-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında 'aynı suç işleme kararı' kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılacaktır. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Bu açıklamalar kapsamında, maddi olayda, suça sürüklenen çocuk ...'ın, 22.11.2010 tarihinde aralarında daha önce arkadaşlık bulunan, ancak olay günü ayrıldığı kız arkadaşı olan mağdur ...'ya, cep telefonu ile 20.35 ila 20.59 saatleri arasında 5 kez tehdit içerikli mesaj çektiği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Suça sürüklenen çocuk ...'ın yaklaşık 24 dakika arayla katılan ...'ya gönderdiği mesajlarda, suça sürüklenen çocuğun eylemlerini aynı mağdura yönelik kısa zaman aralığında aynı kasıt altında birden fazla işlediği ve sanığın eyleminin TCK'nın 43/1 maddesinde yazılı zincirleme suçu oluşturduğu gözetilmeden, kesintinin mevcut olmadığına yönelik yasal olmayan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmesi, hukuka aykırı niteliktedir.
Bu itibarla, Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18/06/2014 tarih ve 2014/1512 Esas ve 2014/22371 Karar sayılı bozma ilamında yer alan hükmün kaldırılarak suça sürüklenen çocuk hakkında, ...3. Çocuk Mahkemesinin 22/02/2012 tarih ve 2012/778 Esas ve 2012/78 Karar sayılı ilamıyla suça sürüklenen çocuk hakkında TCK 106/1-1, 43/1, 31/3, 62 maddelerinden 10 Ay Hapis ve TCK'nın 50/3. maddesi uyarınca 6000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kararın onanması istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1-İtirazımızın KABULÜNE,
2-Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18/06/2014 tarih ve 2014/1512 Esas ve 2014/22371 Karar sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA,
3-...3. Çocuk Mahkemesinin 22/02/2012 tarih ve 2012/778 Esas ve 2012/78 Karar sayılı ilamının ONANMASINA,
4-İtirazımız kabul edilmediği takdirde dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi, itirazen arz ve talep olunur.' isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, tehdit suçundan, suça sürüklenen çocuk ... hakkında verilen mahkumiyet kararının bozulmasına dair, Dairemizin 18/06/2014 tarihli kararına ilişkindir.
III- KARAR
TCK’nın 61. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanunun 3. maddesindeki “fiilin ağırlığı ile orantılı ceza verilmesi ilkesi” çerçevesinde somut olay açıkça irdelenerek, temel cezanın saptanması gerektiği gözetilmeden, dosya içeriğiyle uyumlu olmayan maddedeki bazı ibarelerin tekrarlanması suretiyle, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak ve hakkaniyet ölçülerine uyulmayarak fazla ceza tayin edildiği, ayrıca suça sürüklenen çocuğun katılana yönelik hakaret içerikli mesajlarının 20.35 ila 20.59 saatleri arasında, 24 dakikalık kısa bir süre içerisinde gönderilmesi ve eylemler arasında, mesaj aralıklarının çok kısa olması nedeniyle değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunu doğuracak bir kesinti mevcut olmadığı anlaşıldığından,
Dairemizin 18.06.2014 tarih ve 2014/1512 Esas 2014/22371 Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 18.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.