18. Ceza Dairesi 2018/8269 E. , 2019/3297 K.
KARAR
Kasten yaralama ve hakaret suçlarından sanık ...’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 125/1, 43, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 2.000,00 Türk Lirası adlî para ve 1.860,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair Tavşanlı 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 16/01/2018 tarihli ve 2017/417 esas, 2018/45 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 13/12/2018 gün ve 100191 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre,
1- Katılan Emre Ceyhan hakkında düzenlenmiş olan 16/03/2010 tarihli ve R100006343 sayılı sağlık kurulu raporunda “Mental Retardasyon” tanısı konulduğunun, IQ seviyesinin 50 olduğunun ve yüzde 50 oranında özürlü bulunduğunun bildirilmesi karşısında, katılanın akıl hastası olduğuna ilişkin tıbbi evrak ve raporlar temin edilmeden ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/2 maddesinde 'Mağdur, ..... meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.' şeklinde belirtildiği üzere vekili bulunmayan mağdur için barodan bir vekil görevlendirilmeden yargılamaya devam edilmiş olmasında
2- 5 Ağustos 2017 tarihli Ceza Muhakemesi'nde Uzlaştırma Yönetmeliği'nin 29/1. maddesinin ' ... Şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görenin reşit olmaması ya da kısıtlı olması hâli ile mağdur veya suçtan zarar görenin ayırt etme gücü bulunmaması durumunda, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır.' şeklinde belirtildiği üzere hakkında akıl hastası olduğuna ilişkin rapor bulunan katılan Emre Ceyhan'ın kısıtlı olup olmadığı ve kendisine bir temsilci atanıp atanmadığı hususları araştırılmadan uzlaştırma görüşmelerinin doğrudan katılan ile yapılmasında,
3- Sanığın, katılanın kendisine homoseksüel ilişki teklif ettiği ve cep telefonunu başkalarına vererek karısını pazarladığını söylemesi üzerine tanımadığı kişiler tarafından bu amaçla arandığı, atılı suçu da bu sebeple işlediği yolundaki savunmaları araştırılmadan ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesinde
İsabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
1) '1' numaralı istem açısından yapılan değerlendirmede;
5271 sayılı CMK’nın “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinin 2. fıkrasında da: “(2) Mağdur, on sekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Kendisine yönelik suç teşkil eden bir eylemi tam olarak idrak edemeyen mağdurun, yargılama aşamasında suçtan zarar gören olarak temsil edilebilmesi için, yasal temsilcisinin duruşmaya çağrılması, yasal temsilcisinin olmaması halinde TMK’nın 426/2. maddesi gereğince temsil kayyumu atanmasının sağlanması, şikayet ve davaya katılma hakkını yasal temsilcinin kullanması, bunun yanı sıra hukuki haklarının korunması açısından ise CMK’nın 234/2, 239/2. maddesi gereğince vekil tayin edilmesi gerekmektedir. Katılma, şikayetten vazgeçme, hükmü temyiz etme gibi doğrudan kişiyi temsille ilgili hususlarda yasal temsilci ile vekilin iradelerinin çatışması halinde yasal temsilcinin iradesinin geçerli olacağı gözetilmelidir.
İnceleme konusu somut olayda; katılan Emre Ceyhan hakkında düzenlenmiş olan 16/03/2010 tarihli ve R100006343 sayılı sağlık kurulu raporunda “Mental Retardasyon” tanısı konulduğunun, IQ seviyesinin 50 olduğunun ve yüzde 50 oranında özürlü bulunduğunun bildirilmesi karşısında, katılanın akıl hastası olduğuna ilişkin tıbbi evrak ve raporlar temin edilmeden ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/2 maddesi uyarınca vekili bulunmayan mağdur için barodan bir vekil görevlendirilmeden yargılamaya devam edilmiş olması hukuka aykırı bulunmuştur.
2) '2' numaralı istem açısından yapılan değerlendirmede;
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253 ve devamı maddelerinde düzenlenen uzlaştırma müessesinde 24/11/2016 tarihinde kabul edilen 6763 sayılı Yasa ile köklü değişiklikler yapılmıştır. 6763 sayılı Kanun 02/12/2016 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir.
6763 Sayılı Kanun ile değişiklik öncesi şikayete bağlı suçlar ile şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç olmak üzere TCK'nın 86. maddesi), taksirle yaralama (TCK'nın 89. maddesi), konut dokunulmazlığının ihlali (TCK'nın 116. maddesi), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK'nın 234. maddesi), ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (TCK'nın 234. maddesi, dördüncü madde hariç) ve özel kanunlarda uzlaşmaya tabi olduğu belirtilen suçlar uzlaşmaya tabi suçlar idi. Bu genel kuralın istisnası olarak da soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olsa da etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar uzlaşma kapsamında değildi. Ana kuralın bir diğer önemli istisnası da uzlaştırma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmesi durumu idi ki, bu durumda da uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı yaptırım altına alınmıştı.
6763 sayılı Kanun ile TCK'nın 253. maddesinin başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve uzlaştırma kapsamında olan suçlarla ilgili ana kurala; tehdit (TCK'nın 106/1. maddesinin birinci fıkrası), hırsızlık (TCK'nın 141. maddesi), dolandırıcılık (TCK'nın 157. maddesi) suçları ile mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar uzlaştırma kapsamına alınmıştır. Öte yandan uzlaşma müessesinde ana kurala önemli bir istisna teşkil eden soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olsa da etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlarda uzlaşma yoluna gidilmeyeceği kuralı kaldırılarak diğer şartları da taşıması koşuluyla etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar da uzlaştırma kapsamına alınmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30/10/2007 tarihli ve 2007/4-200 esas, 2007/219 sayılı ilâmında belirtildiği üzere, uzlaştırma kurumu her ne kadar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253 ve 254. maddelerinde hüküm altına alınarak usul hukuku kurumu olarak düzenlenmiş ise de, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabileceği, bu uygulamanın sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacağı, 5237 sayılı Kanun'un 7/2. maddesindeki 'Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.' şeklinde düzenleme karşsında, kesinleşen hükümlerde de uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK'nın suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değişik “Uzlaşma” başlıklı 253/4. maddesinde;
“Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet Savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet Savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.” hükmü bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na Göre Uzlaştırmanın Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'in 8/1. maddesi de:
“Soruşturma konusu suçun, uzlaşmaya tâbi olması ve işlendiği hususunda yeterli şüphenin bulunması hâlinde; Cumhuriyet Savcısı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Cumhuriyet Savcısı'nın yazılı ya da acele hallerde sözlü tâlimatı üzerine, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene adlî kolluk görevlisi de uzlaşma teklifinde bulunabilir. Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.” hükmünü haizdir.
Aynı Yönetmeliğin 29/1. maddesinde; ' Uzlaştırmacı, şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur, şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görenin reşit olmaması ya da kısıtlı olması hali ile mağdur veya suçtan zarar görenin ayırt etme gücü bulunmaması durumunda uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır' hükmü bulunmaktadır.
İnceleme konusu somut olayda; katılan Emre Ceyhan'ın hakkında akıl hastası olduğuna ilişkin rapor bulunması karşısında, katılanın kısıtlı olup olmadığı ve kendisine bir temsilci atanıp atanmadığı hususları araştırılmadan uzlaştırma işlemlerinin doğrudan katılan Emre Ceyhan ile yapılması hukuka aykırı bulunmuştur.
3) '3' numaralı istem açısından yapılan değerlendirmede ise;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03/04/2012 gün ve 10/438-141 sayılı kararında belirtildiği üzere, öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “Kanun Yararına Bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 14/11/1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulu'nun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Ceza Genel Kurulu'nun 25/10/1993 gün ve 260/281 sayılı kararında ise, olaya ilişkin tüm deliller toplanıp, değerlendirilip suçun oluştuğu kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulduğuna göre, delil takdiri yapılarak verilen karar aleyhine, takdirde yanılgıya düşüldüğünden ve suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle, kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağı belirtilmiştir.
Hakaret suçlarında özel tahrik hükümleri içeren TCK'nın 129. maddesinin 1. fıkrası: “Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” hükmünü içermektedir.
İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında müştekiye karşı hakaret, tehdit ve yaralama suçlarını işlediği iddiasıyla dava açılmış, yapılan yargılama sırasında müşteki şikayetçi olduğunu ve uzlaşmak istemediğini beyan etmiş, sanık ise alınan savunmalarında, suçlamaları kısmen kabul etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, taraf beyanları, mesaj içeriklerini tespit eden tutanak ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
Hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan dolayı olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği, tebliğnamede ileri sürülen hususun da bu kapsamda olduğunun anlaşılmıştır.
Bu itibarla, kanun yararına bozma kurumunun kesinleşmiş hükümlere karşı istisnai durumlarda başvurulabilen kanun yolu olması, temyiz incelemesi sırasında bozma nedeni yapılabilen her türlü nedenin bu yolla denetlenememesi ve mahkemelerin delil takdiri yaparak suçun oluştuğuna dair kanaatlerini ortaya koydukları kararlarında, açık bir hukuka aykırılık bulunmadığı sürece, bu hususların kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı anlaşıldığından, talebin reddine karar verilmiştir.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce kısmen yerinde görüldüğünden,
1- Sanık ... hakkında kurulan hükümlerde haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmamasına ilişkin istem açısından, CMK'nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE,
2- '1' ve '2' numaralı istemler açısından ise, hakaret ve yaralama suçlarından sanık ... hakkında, Tavşanlı 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 16/01/2018 tarihli ve 2017/417 esas, 2018/45 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA;
3- CMK'nın 309/4-b maddesi gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 19/02/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.