13. Ceza Dairesi 2013/36361 E. , 2014/21879 K.
Muhtelif suçlardan hükümlü ... hakkındaki cezaların 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası olarak içtimaına dair Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/06/2013 tarihli ve 2013/362 değişik iş sayılı kararının infazı sırasında, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 12/07/2013 tarihli ve 2013/2- 5531 ve 2013/1-829 ilamat sayılı yazıları ile hükümlü hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanması talebinin reddine ilişkin Antalya İnfaz Hakimliğinin 19/07/2013 tarihli ve 2013/1818 esas, 2013/1887 sayılı kararına yönelik yapılan itirazın reddine dair Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/08/2013 tarihli ve 2013/988 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 24/10/2013 tarih ve 2013/15732/64314 sayılı Kanun Yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/11/2013 tarih ve 2013/347822 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle incelendi.
MEZKUR İHBARNAMEDE;
Hükümlünün 11 ay 20 gün hapis cezasını içeren Antalya 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/03/2009 tarihli ve 2008/75 esas, 2009/286 sayılı, 40 gün hapis cezasını içeren Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/02/2011 tarihli ve 2010/339 esas, 2011/86 sayılı, 9 ay hapis cezasını içeren Antalya 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/05/2011 tarihli ve 2010/1210 esas, 2011/491 sayılı kararlarındaki söz konusu cezalarının 20 ay 60 gün hapis cezası olarak toplanmasına dair Antalya 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/04/2012 tarihli ve 2012/155 değişik iş sayılı kararının infazı sırasında; Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 31/01/2013 tarihli ve 2011/2-4467 sayılı yazısı ile hükümlü hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanması talebinin kabulüne, kalan cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına ve hükümlünün şartla tahliyesine ilişkin Antalya İnfaz Hâkimliğinin 01/02/2013 tarihli 2013/221 esas, 2013/203 sayılı kararını müteakip, denetimli serbestlik tedbirine uymaması nedeni ile aynı yer infaz Hâkimliğinin 13/02/2013 tarihli ve 2013/618 esas, 2013/617 sayılı kararı ile hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna iade edildiği, hükümlünün bu cezalarına ilişkin 04/03/2013 tarihinde düzenlenen müddetnamede koşullu salıverilme tarihinin 11/03/2013 olarak belirlendiği; Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/06/2013 tarihli ve 2013/362 değişik iş sayılı kararı ile 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası olarak toplanan cezalarının ise Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/03/2013 tarihinde kesinleşen 12/12/2006 tarihli ve 2005/772 esas, 2006/1173 sayılı kararındaki 1 yıl 6 ay hapis cezası ile Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/01/2013 tarihinde kesinleşen 30/09/2010 tarihli ve 2010/465 esas, 2010/386 sayılı kararındaki adli para cezasının 20/06/2013 tarihli müddetnamede çevrili 20 gün hapis cezası olduğu ve bu cezalarına ilişkin denetimli serbestlik kararı verilmediği, dolayısıyla 31/01/2013 tarihli ve 28545 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen geçici 4. maddesinde yer alan “Bu Kanunun 105/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı ile birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz edilmesine ilişkin şart 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz.” hükmü uyarınca hükümlünün denetimli serbestlik tedbirine ilişkin hukuki durumunun Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/12/2006 tarihli ve 2005/772 esas, 2006/1173 sayılı kararı ile içtima edilen 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezasına yönelik olarak yeniden değerlendirilmesi gerekirken hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulama koşulları incelenmeksizin ve gerekçe gösterilmeksizin talep ve itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşılmış olmakla,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
11/04/2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen 105/A maddesinin
1- (a) fıkrasında, ''açık ceza infaz kurumunda cezasının son altı ayını kesintisiz olarak geçiren, koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi halli hükümlülerin talebi halinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu idaresince hükümlü hakkında hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak, infaz hakimi tarafından karar verilebilir.'' 31/01/2013 tarihli ve 28545 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddeye göre; (1) Bu Kanunun 105/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı ile birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz edilmesine ilişkin şart, 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz.” şeklinde düzenlemeler yapılmıştır. 6411 sayılı yasayla yapılan değişiklik ile açık ceza infaz kurumuna ayrıldıktan sonra, kesintisiz olarak altı ayını burada geçirme şartı aranmaksızın, koşullu salıverilmelerine bir yıl veya daha az süre kalan iyi halli hükümlülerin hapis cezalarının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmını denetimli serbestlik tedbiri olarak infaz etmeleri mümkün hale getirilmiştir. Görüldüğü üzere cezanın bu şekilde infazı için hükümlünün iyi halli olması ve açık ceza infaz kurumuna ayrılmış olma şartlarını taşıması gerekmektedir.
Antalya infaz hakimliğinin 01.02.2013 gün ve 2013/221 esas ve 2013/203 karar sayılı kararı ile 01.12.2012 tarihi itibarıyle açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarını taşıyan ve koşullu salıverme tarihi 12.03.2013 olan, içtimalı 20 ay 60 gün hapis cezası verilen hükümlü ...'nun iyi halli olması ve koşullu salıverme tarihine bir yıldan az kalması sebebiyle 5275 sayılı yasanın 105/A ile 6411 sayılı yasayla adı geçen yasaya eklenen ek 4. maddesi uyarınca kalan cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verildiği, ayrıca 5275 sayılı kanunun 105/A maddesinin 6. fıkrası lüzumunca karara üç gün içerisinde denetimli serbestlik şube müdürlüğüne müracaat etmesi, etmediği takdirde koşullu salıverme tarihine kadar kalan cezasınının infazı için, kapalı ceza infaz kurumuna gönderileceği hususunun da yazıldığı, 13.02.2013 gün ve 2013/618 esas, 2013/617 karar sayılı kararı ile de, hükümlünün üç gün içerisinde denetimli serbestlik şube müdürlüğüne müracaat etmemesinden dolayı koşullu salıverme tarihine kadar kalan cezasınının infazı için kapalı ceza infaz kurumuna iadesine karar verildiği, bu karardan sonra gelen içtimalı bir yıl altı ay yirmi gün hapis cezası için de savcılıkça hükümlünün 6411 sayılı yasayla yapılan değişiklik ve 5275 sayılı yasanın 105/A maddesi uyarınca hükümlünün kalan cezasının denetimli serbestlik uygulanmak suretiyle infazının talep edilmesi üzerine de hakimliğin 19.07.2013 tarih ve 2013/1818 esas, 2013/1887 karar sayılı kararıyle, hükümlü hakkında kalan cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verildikten sonra, denetimli serbestlik şube müdürlüğüne müracaat etmemesi nedeniyle yeniden koşullu salıverme tarihine kadar kalan cezasınının infazı için kapalı ceza infaz kurumuna iadesine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği, bu durumda hükümlünün koşullu salıverme tarihine kadar olan cezasını kapalı ceza infaz kurumunda çekmesi gerektiğinin kanunda açıkca yazıldığı, hükümlünün bu haliyle açık ceza infaz kurumuna çıkma şartlarını taşımadığı, ayrıca iyi halli de sayılamayacağı gerekçeleriyle savcılığın talebinin reddine karar vermiş, Antalya 2. ACM'nin 15.08.2013 gün ve 2013/988 değişik iş sayılı kararı ile de yapılan itirazın reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulu'nun 14.12.2010 tarih ve 4/210-259 sayılı kararında belirtildiği gibi, yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması yasasının 309. ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse oloğanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Dolayısıyla, bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Yine bu bağlamda Ceza Genel Kurulu 23.03.2010 gün ve 2/29-56 sayılı kararında, ''yasa yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmaz. Mahkemenin takdirine bağlı istekler ile uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, böyle bir başvuru halinde istemin reddine karar verilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün 346-25, 06.05.2008 gün 27-95 ve 10.03.2009 gün 41-52 sayılı kararları başta olmak üzere, bir çok kararında da vurgulandığı üzere; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun 231. maddenin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Anılan koşulların gerçekleşmesi ile birlikte ayrıca “mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına” ilişkin takdire dayalı koşulun da gerçekleşmesi halinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.1985 gün ve 453-201 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen karar yasa yararına bozmaya konu edilemez.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık ...’nin, katılan-sanık ...’ı kasten yaralama suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 29, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1500 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın, katılan-sanık ...'ın zararını tazmin etmediğinden bahisle, hakkında 5271 sayılı CYY'nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Sanık hakkında zararın tazmin edilmemesi gerekçesine dayalı olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmamasına yönelik kararda, takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağan yasa yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesi olanaklı ise de, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı bulunduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağına yönelik yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklı değildir.'' şeklinde karar verilmiş, keza 07.04.2009 gün ve 8/51-85 sayılı kararında ise, ''yasa yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu yasa yolu dar kapsamlı olup her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar ile kanıtların takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır. Ancak suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi hususu hâkimin takdir hakkı veya kanıtların takdir ve tercihiyle ilgili bir konu olmayıp delillerin değerlendirilmesine ilişkin ciddi bir hukuka aykırılık halini oluşturduğundan yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklıdır.'' şeklinde neticeye varmış, ayrıca 11.12.2007 gün ve 267-271 sayılı ilamında, 5237 sayılı yasanın 145. maddesinde düzenlenen ''malın değerinin azlığı'' kavramının, olayın özelliği, sanığın kişiliği ve madurun konumu da değerlendirilerek, hakime cezadan indirim yapabilme ya da ceza vermekten vazgeçebilme konusunda seçenekli bir takdir hakkı tanıyan yeni bir kurum olduğu, hakimin öncelikle belirlenen ölçütleri dikkate alarak, malın değerinin az olup olmadığını değerlendirdikten sonra, ikinci aşamada da değer azlığı nedeniyle indirim yapıp yapmamayı veya ceza verip vermemeyi takdir edeceği, hakime tanınan bu yetki keyfi ve sınırsız değil ise de, bu yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, yasa yararına bozma konusu yapılmasının olanaklı olmadığı bildirilmiştir.
Kanun yararına bozma talebi ile önümüze gelen problemin çözümü açısından Ceza Genel Kurulu'nun 23.06.2009 gün ve 9/30-177 sayılı kararına da bakacak olursak, Yüksek Genel Kurul bu kararında, ''madde metninde, yasa yararına bozma yasayoluna başvurulması yasaklanan hallerden bahsedilmemiştir. Buna karşılık, 26.10.1932 gün ve 29-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, uygulamadaki esaslı yanlışlar ile esasa etkili usul hataları dışında kalan hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan dolayı olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yoluna gidilemeyeceği belirtilmiş, aynı husus birçok Genel Kurul ve Özel Daire kararında da vurgulanmıştır. Bu bağlamda, yasaların hakime takdir kullanma olanağı sağladığı hallerde, örneğin aşağı ve yukarı sınırlar arasında temel ceza belirlenirken hatalı takdir kullanılması veya yapılacak artırım ve indirim miktarları saptanırken takdirde yanılgıya düşülmesi gibi durumlarda yasa yararına bozma yasa yolu başvurusunda bulunulamayacağı yerleşmiş bir uygulamadır.
Öte yandan, kanıtların veya hukuk kurallarının yanlış değerlendirilmelerinden kaynaklanan, hüküm ve kararlardaki hukuki değerlendirme hatalarıyla ilgili olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklıdır.
Nitekim, Ceza Genel Kurulu’nun 20.09.1993 gün ve 201-201 sayılı kararında, yargılama hukuku ile maddi hukuk kurallarına aykırılık yanında, mevcut kanıtların mahkumiyet için yeterli olmaması ve kanıt bulunmaması hallerinde de bu yola başvurulmasının olanaklı olduğu kabul edilmiştir.
Yine, Ceza Genel Kurulu 14.11.1988 gün ve 427-466 sayılı kararında “sübut bulmayan veya yasal unsurları itibarıyla suç oluşturmadığı görülen bir eylemde, uygulamaya veya sair yasaya aykırılıklara ilişkin hususların yazılı emir üzerine incelenmesini mümkün görüp, yargılamanın temelini ve esas amacını oluşturan sübut ve suçun tekevvün edip etmediğine ilişkin incelemeyi mümkün görmemek hukuken ve mantıken izahı mümkün olmayan bir husustur” şeklindeki kabul ile suçun oluşup oluşmadığının bu yolla denetlenebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda uygulanıp uygulanmayacağı yasa yararına bozma başvurusuna konu edilen 5237 sayılı TCY’nın 221. maddesinin 2. fıkrası; “Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz” şeklinde olup; bu madde uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aranan iki koşul, örgüt üyesinin gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi ve örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine katılmamış olmasıdır.
Şu durumda, davayı gören yargıç, her ikisi de objektif nitelikte olan bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini, genel hukuk bilgisi ile yaşam ve meslek deneyimlerini kullanarak saptayacak, koşulların gerçekleştiğinin belirlenmesi halinde ise faile örgüt üyesi olmak suçundan ceza verilmeyecektir. Bu hususta yargıcın “takdir” kullanamayacağı açıktır. Başka bir deyişle, 5237 sayılı TCY’nın 221. maddesindeki koşullar gerçekleşmesine rağmen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmamış olması halinde “uygulanması gereken bir hukuk normunun uygulanmaması” biçiminde gerçekleşen bir hukuka aykırılık söz konusudur. Böyle bir hükmün, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşmesi durumunda ise yasa yararına bozmaya konu edilebileceğinde kuşku bulunmamaktadır.'' denmiş, aynı mahiyetteki 05.05.2009 gün ve 7/74-119 sayılı kararında ise, ''Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru nedeni, “sanığın eyleminin vergi borcu nedeni ile haczedilip kendisine yediemin olarak teslim edilen menkul malları yapılan uyarıya rağmen süresi içinde ilgili mercie teslim etmemekten ibaret eyleminin” 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa’nın 110. maddesinde yazılı suçu oluşturmadığına ilişkindir. Kesinleşen bir hükümde suçun unsurlarının oluşmadığı hususu yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinden, Özel Dairenin “kesinleşen hükümlerde delil ve taktirde hataya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği” gerekçesiyle yasa yararına bozma isteminin reddine karar vermesinde isabet bulunmamaktadır.'' şeklinde karar vermiştir.
Tüm bu kararlar birlikte değerlendirildiğinde, kanun yararına bozma yasa yolu, temyiz incelemesi gibi, temyiz başvurusunda ileri sürülen sebepler haricinde, ceza dairesince de resen belirlenen tüm hukuka aykırılıkların incelenebileceği şekilde geniş kapsamlı bir denetim yolu değildir. Tam aksine, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu yasa yolu dar kapsamlıdır. Anılan yasa yolunun bu özelliği gereğince, iddia edilen her türlü hukuka aykırılığın incelenmesi, yasada olağanüstü kanun yolları arasında sayılan ''kanun yararına bozma'' yoluyla incelenmesi mümkün değildir. Genel Kurul kararlarındaki açıklamayı tekrarlayacak olursak, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar ile kanıtların takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır. Keza, kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Ancak suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi hususu hâkimin takdir hakkı veya kanıtların takdir ve tercihiyle ilgili bir konu olmayıp delillerin değerlendirilmesine ilişkin ciddi bir hukuka aykırılık halini oluşturduğundan yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklıdır.
Hükümlülerin 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddesinden istifade etmek suretiyle cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazı için, açık ceza infaz kurumuna ayrılmalarına karar verilmesi şarttır. Zira 6411 sayılı yasa ile 5275 sayılı yasanın 105/A maddesinde öngörülen ''açık ceza infaz kurumunda olma veya ayrılma'' koşulunda herhangi bir değişiklik yapılmamış, bu maddede sayılan bir kısım süreler itibarıyle yeniden düzenleme yapılmıştır. Hükümlü hakkında verilen ilk içtima kararı için, hükümlünün 6411 sayılı yasa ile yapılan değişiklik uyarınca, şartlarının uygun bulunması sebebiyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının infazına karar verilmiş, kararda 5275 sayılı yasanın 105/A maddesinin 6. fıkrası gereğince yasal uyarıda bulunulmuş, ancak hükümlünün bu uyarıya riayet etmemesi sebebiyle, cezasının kalan kısmını infaz etmek üzere kapalı ceza infaz kurumuna iadesine karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Bu karardan sonra hükümlünün iki ayrı mahkumiyeti sebebiyle yeniden içtima kararı verilip, müddetname düzenlenmiştir. İnfaz hakimliği, önceden hükümlünün
cezasının kalan kısmını kapalı ceza infaz kurumunda çekmesine karar verildiğinden, açık ceza infaz kurumuna çıkmasının mümkün olmaması gerekçesiyle, hükümlünün 6411 sayılı yasa ile getirilen haktan yararlanmasına yönelik talebin reddine karar vermiştir.
6291 sayılı kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen 105/A maddesinin 1- (a) fıkrasına göre cezanın denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar vermek infaz hakiminin takdirine bırakılmış bir konudur. Zira yasa maddesindeki düzenleme '' infaz hakimi tarafından karar verilebilir'' şeklindedir. İnfaz hakimi, hükümlünün dosyasını incelemiş, daha önce hükümlü hakkında verilen kararları değerlendirmiş, bunların sonucunda, hükümlünün iyi halli olmadığı kanaatini belirtmiş ve özellikle yasanın aradığı şart olan açık ceza infaz kurumuna ayrılma koşulunu hükümlünün taşımadığını bildirerek talebi reddetmiştir. Takdire ait bir hususta, hakim takdir hakkını bu şekilde kullanmıştır. Eğer hakimin takdir hakkını karardaki gibi kullanmasının yanlış veya hatalı olduğu ileri sürülür ise, tekrarlamakta fayda var ki, Genel Kurul kararları uyarınca, kanun yararına bozma yasa yolunun dar kapsamlı olması sebebiyle, kanıtların takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır. Kaldı ki, kesinleşmiş karar ile hükümlü kapalı ceza infaz kurumuna iade edildiğinden, hakimin bu konudaki kanaati de yerindedir. Belki hakimin, ''hükümlünün iyi halli olmadığına'' yönelik düşüncesi sebebiyle böyle bir itiraz dile getirilebilir. Burada suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine dair takdir hakkının kullanılması konusunun, tartıştığımız sorunla bir ilgisi olmadığı gibi, yukarıda açıkladığımız gibi takdir hakkının yanlış kullanılması sonucu, delillerin değerlendirilmesine ilişkin ciddi bir hukuka aykırılık halinin ortaya çıkmasından da söz etmek olanaksızdır. 6411 sayılı yasa ile 5275 sayılı yasaya eklenen geçici 4. madde ile 5275 sayılı yasanın 105/A maddesinde hükümlü lehine yapılan değişiklikler itibarıyla, anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleşmesine rağmen, hükümlünün cezasının, koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına dair talebin reddine karar verilmesinde “uygulanması gereken bir hukuk normunun uygulanmaması” biçiminde gerçekleşen bir hukuka aykırılık hali de söz konusu değildir. Kanun yararına bozmaya konu dosya içeriğinin objektif bir şekilde incelenmesi, karar ve belgelerin doğru bir yöntemle değerlendirilmesi durumunda, talebe konu sorun hakkında kesin bir şekilde ''uygulanması gereken hukuk normu uygulanmamıştır'' neticesine ulaşmak mümkün değildir. Karara yapılan itiraz sonucunda itiraz merci, mahkemenin kararını yasaya uygun bulmuştur. Ayrıca, kalan cezasını kapalı infaz kurumunda çekmesine karar verilen hükümlünün, ancak açık ceza infaz kurumunda olan veya ayrılan hükümlülerin yararlanacağı haklardan istifade edemeyeceği meselesi yasa maddesinden kaynaklandığından, bu itibarla mahkemenin bu husustaki takdiri doğru olduğundan, ortada yukarıda söylenen bir durum yoktur.
Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı ve incelenen dosya içeriğine göre; 31/01/2013 tarihli ve 28545 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddeye göre; (1) bu kanunun 105/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı ile birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz edilmesine ilişkin şart 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz.” şeklindeki hükmü uyarınca, hükümlünün denetimli serbestlik tedbirine ilişkin hukuki durumunun Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı ile içtima edilen 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezasına ilişkin olarak yeniden değerlendirilmesi gerekirken hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulama koşulları incelenmeksizin ve gerekçe gösterilmeksizin talep ve itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemesi sebebiyle, kararın bozulması istenmiş ise de, yasa yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiğinden, delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağından, mahkemenin takdirine bağlı istekler ile uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, koşullar gerçekleşmesine rağmen, hükümlünün cezasının, koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına dair talebin reddine karar verilmesinde “uygulanması gereken bir hukuk normunun uygulanmaması” biçiminde gerçekleşen bir hukuka aykırılık hali de söz konusu olmadığından, karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan, savcılığın Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.08.2013 gün 2013/988 değişik iş sayılı red kararının bozulmasına yönelik talebinde isabet görülmediğinden, kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 19.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.