Ceza Genel Kurulu 2017/432 E. , 2018/292 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 09.10.2014
Sayısı : 331-603
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanığın TCK'nun 85/1, 50/4, 52/4 ve 53/6. maddeleri gereğince 14.600 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 1 yıl süreyle geri alınmasına ilişkin, Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.03.2012 gün ve 504-241 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.03.2014 gün ve 14345-5451 sayı ile;
'...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Suç tarihinde, sanığın sevk ve idaresindeki otomobiliyle... Caddesinde seyir halindeyken, taşıt yolunu soldan sağa doğru ani olarak geçmeye çalışan yayaya tali kusurlu olarak çarparak ölümüne sebebiyet verdiği olayda, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesindeki 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması'na ilişkin düzenlemenin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek somut gerekçeler gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği, dosya içeriğine göre; sanığın adli sicil kaydının bulunmadığı, dosyaya yansıyan herhangi bir olumsuz kişilik özelliği de mevcut olmadığı, sanığın olay sonrasında öleni kendi arabasıyla hastaneye götürdüğü, dosya içerisinde mevcut, 21.06.2011 tarihli sözleşme ve ibra belgesine göre, sanığın ölenin yakınlarına 60.000 Lira manevi tazminat ödeyerek zararlarını giderdiği ve ölenin yakınlarının şikayetçi olmamaları karşısında, 'sanığın inkarcı tutum ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir trafik kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, trafik kusurlu eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının düşünülmediği' şeklindeki dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle sanık hakkında 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması'na ilişkin düzenlemenin uygulanmamasına karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 09.10.2014 gün ve 331-603 sayı ile;
'Sanığın eyleminin taksirli olduğu,
Sanığa ait trafik kusurunun '...dikkatsizlik...aşırı hız...' niteliğinde olduğu,
Sanığın bu eyleminin, sağ ayağının aracının gaz pedalına biraz fazla yüklenmesi sonucunda gerçekleştiği,
Mahkememizde, sanığın bir daha araç direksiyonunun başına geçtiğinde yine sağ ayağının araç gaz pedalına dikkatsizce ve fazlaca yüklenmeyeceği konusunda bir kanaat oluşmadığı,
Ki sanığın bütün soruşturma ve kovuşturma sürecinde olay nedeni ile kendisine ait trafik kusurunu kabul ettiğine ve bu durumu sindirip, içselleştirdiğine dair bir emare fark edilmediği, görülmediği,
Ayrıca Yargıtay'ın bozma kararına konu ettiği; '...müştekilerin şikayetçi olmamaları...' , '...ölenin sanığın arabası ile hastahaneye götürülmesi...' gibi dava konusu olayın sonrasında gerçekleşen sanık veya müştekinin '..utanma..' veya '..mahcubiyet..' duygusunun bir yansıması olabilecek davranışları ile ilgili gerekçelerinin de kanuna uygun olmadığı,
Bu tip gerekçelerin TCK 51. ve 61.maddesi ile CMK 231.maddesinde sayılmadığı ve işaret edilmediği,
Olay ile ilgili olabilecek bu tip dolaylı gerekçelere; son bir aylık veya altı aylık gibi bir süre içerisinde ki ülke veya Eskişehir İli trafik istatistiklerine taksirli trafik kaza olay sayısı, yaralı ve ölü rakamları açısından bakmanın ve bu rakamları bir önceki yılın aynı yönlü rakamları ile kıyaslayabilmenin aydınlatıcı olacağının düşünüldüğü' gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Direnme kararına konu hükmün de sanık ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.01.2016 gün ve 45937 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 174-907 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.03.2017 gün ve 119-1887 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMK'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken dosya kapsamına uygun yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
10.06.2011 günü saat 13.30 sıralarında sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde bulunan sekiz metre genişliğindeki, düz ve tek yönlü yolda seyir halinde iken sağdan sola doğru karşıdan karşıya geçmeye çalışan 12 yaşındaki ...'ya çarptığı, kaza sonrasında aracına alarak hastaneye götürdüğü, şahsın burada hayatını kaybettiği,
Keşif sonrası polis memuru olan bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ile Karayolları Fen Heyeti raporuna göre; sanığın tali, ölenin ise asli kusurlu olduğu,
Dosya içerisinde mevcut olan sözleşme ve ibra belgesine göre; sanığın ölenin ailesine 60.000 Lira tazminat ödeyerek manevi zararını giderdiği,
Sanık ...'nın 36 yaşında, evli, iki çocuklu, sabıkasız ve B sınıfı sürücü belgesine sahip olduğu, geçimini inşaat taşeronluğu yaparak sağladığı, beyanına göre aylık gelirinin 1000 Lira olduğu, bozma öncesi yapılan iki oturumdan birine katılarak kendisini müdafii ile temsil ettirdiği, bozma sonrası yapılan tek oturuma da katıldığı, duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz bir tutum ve davranışının tespit edilemediği ve sürücü belgesi detay bilgilerine göre herhangi bir trafik cezası veya ceza puanının bulunmadığı,
Anlaşılmıştır.
Şikâyetci ... kollukta; oğlunun ölümüne neden olan sanıktan şikâyetçi olduğunu, savcılıkta; sanığın kusurunun bulunmadığı düşüncesinde olduğunu, sanık ile protokol yaparak anlaştıklarını ve şikâyetinden vazgeçtiğini, bozma sonrası katıldığı oturumda sanığın cezalandırılmasını istediğini beyan etmiştir.
Sanık kollukta; olay günü idaresindeki otomobil ile hasta olan oğlu Yusuf'u eşi ile birlikte hastaneye götürdüğü sırada sağ tarafında kaldırım üzerinde 11-12 yaşlarındaki bir erkek çocuğun koşarak yola girdiğini fark ettiğini, ani fren yaparak aracı durdurmaya çalışmasına rağmen çocuğa çarptığını, yaralanan çocuğu aracına alarak hemen hastaneye götürdüğünü,
Savcılıkta; olay yerine yaklaştığında önündeki bir aracı sollamaya başladığını, henüz sollamayı tamamlayamadan bir çocuğun aniden yola fırladığını, çocuğun ani hareketi nedeni ile fren yapıp yapmadığını, kaza anındaki hızını hatırlamadığını, ancak hızlı olmadığını,
Mahkemede; önündeki aracı sollarken ölenin sağ taraftaki aracın önünden aniden yola çıktığını, tam o sırada çarpışmanın gerçekleştiğini, kaza öncesinde öleni fark etmediğini, hızının 40-50 kilometre civarında olduğunu,
Savunmuştur.
Yerel mahkemece, sanık hakkında CMK'nun 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin; “Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, sanığın inkarcı tutum ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir trafik kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, trafik kusurlu eylemlerin yarattığı sosyal etki” biçiminde olduğu görülmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin 8. fıkrasına 28.06.2014 gün ve 29044 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesiyle 'Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez' cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
5271 sayılı CMK’nun 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip, hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yargılama sürecinde oturumlara iştirak eden ve herhangi bir olumsuz davranışı dosyaya yansımayan sanığın adli sicil kaydında geçmiş hükümlülüğünün bulunmaması, sanığın trafikteki kusurlu eyleminin yarattığı sosyal etkinin sübjektif değerlendirmede dikkate alınamayacağının gözetilmemesi, sanığın inkarcı tutum ve bakış açısı olarak görülen beyanlarının savunma hakkı kapsamında kalması ve sanığın kaza sonrasında yaralı halde hastaneye götürdüğü ölenin yakınlarına 60.000 Lira manevi tazminat ödeyerek etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi karşısında; yerel mahkemece sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar verilirken tüm objektif koşulların gerçekleştiği ve sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği yönündeki subjektif şartın belirlenmesi gereğine rağmen gösterilen ve yukarıya aynen aktarılan gerekçenin dosya kapsamına uygun, yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.10.2014 gün ve 331-603 sayılı direnme kararına konu hükmünün, kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu olmayan gerekçe ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.