Esas Sayısı : 1989/35 ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 1989/35 Karar Sayısı: 1990/22 Karar Günü: 19.7.1990 R.G. Tarih-Sayı :21.03.1991-20821 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 11.3.1986 günlü, 3267 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile değişik 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19. maddesinin birinci fıkrasında yeralan '... müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer ....' ibaresinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY : Başvuruda bulunan müebbet hapis cezası hükümlüsü, Çanakkale 'E' Tipi Kapalı Cezaevinde cezasını çekmekte iken Çanakkale Cumhuriyet Savcılığına verdiği 20.9.1989 günlü dilekçede; 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19. maddesinin 3267 sayılı Yasa'yla değiştirildiğini, değişiklikten önce müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olanlar ile içtima sonucu 36 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilenlerin, iyi hal durumunda 24 yılın bitmesi ile şartla salıverildiklerini, 3267 sayılı Yasa'nın getirdiği değişiklik ile 36 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlardan cezalarının yarısını çekenlerin şartla salıverildiklerini, müebbet ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin ise cezalarının 20 yıllarını çekmeleri kaydıyla bu haktan yararlandırıldıklarını, bu suretle önceden varolan eşitliğin ortadan kalktığım ileri sürerek durumun düzeltilmesini istemiştir. Cumhuriyet Savcılığı, Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi'ne, 20.9. 1989 tarihinde yaptığı başvuruda, dilekçe sahibi hükümlünün durumunun infaz yönünden duraksamaya sebep olduğunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 402. maddesi gereğince bir karar verilmesi düşüncesini açıklamıştır. Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi, 13.10.1989 günlü, Esas: 1989/ 395 Mut. sayılı kararında; Cumhuriyet Savcılığı'nın düşüncesine uyarak, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 402. maddesine göre açılan davaların cezanın infazına ilişkin uyuşmazlıklar olduğunu, bunların tâli ceza. davası ve infaz davası olarak Anayasa'nın 152. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddesinin öngördüğü anlamda bir dava niteliği taşıdığını kabul etmiş ve Cezaların İnfazı Hakkında Yasa'nın 19. maddesinde 3267 sayılı Yasa'nın öngördüğü değişikliğin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerindeki hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle sözü edilen maddedeki '... müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer. . .' ibaresinin iptalini istemiştir. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ: Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi'nin 13.10.1989 günlü, Esas: 1989/ 395 Mut. sayılı kararı aynen şöyledir: 'Sav: a-) Yargılının Savı: Yargılı 23.8.1989 ve 20.9.1989 günlü dilekçelerinde; müebbet ağır hapis cezalarının TCK'nun 13. md. uyarınca 36 yıl üzerinden hesaplandığını, 647 sayılı yasanın 19. md. göre de 20 yılı iyi'halle geçiren müebbet yargılısının koşullu tahliye edildiğini, oysa içtimalı 36 yıl ağır hapis cezasına yargılı kılınanların 647 sayılı yasanın 19. md. göre cezalarının l/2 sini geçirmeleri üzerine koşullu salıverdiklerini, 647 sayılı yasanın 1986 yılında yapılan 3267 sayılı yasa değişikliğinden önce, içtimalı 36 yıl yar-gılılarıyla, müebbet yargılıların iyi hal durumunda 24 yılın bitiminde salıverildiklerini ve 3267 sayılı yasanın bu eşitliği bozduğunu, bu durumun kıygınlığına yol açtığını ileri sürmüştür. b-) C. Başsavcılığının Savı: C. Başsavcılığı Mahkememize sunduğu 22.9.1989 günlü dilekçesinde; Müebbet ağır hapsin TCK'nun 13. md. gereği 36 yıl üzerinden hesaplandığını, içtimalı ağır hapis cezalarında da üst sınırın 36 yıl olduğunu, 647 sayılı nın 19/1 md. uyarınca iyi hal durumunda içtimalı 36 yıla yargılıların 18 yılda ve 2148 sayılı yasa uygulamasıyla da 14 yıl 4 ay 26 gün sonunda salıverilirlerken, gene üst sınırı 36 yıl olan müebbetlerin 647 sayılı nın 19/1 md. gereği 20 yılın sonunda ve 2148 sayılı uygulamasıyla 16 yıl 2 günün sonunda salıverildiklerini oysa 3267 sayılı değişikliğinden önce 647 sayılı 19/1 md. TCK'nun 13. md. uyuşumlu uygulandığını, müebbetlerin iyi hal durumunda 24 yılda ve içtimalı 36 yıl cezalarının da, geçici cezalarda iyi hal durumunda 1/3 atıldığından 24 yılda salıverildikleri nedeniyle, ortada bir uyum ve eşitlik bulunduğuna, 11.3.1986 gün ve 3267 sayılı yasanın her ne denli müebbet iyi hallilerin cezasını 24 yıldan 20 yıla indirmekle yargılı lehine bir yeni durum kurmuş olmakla birlikte, değişiklik öncesi, eşit gün cezaevinde kalan müebbetlerle içtimah 36 yıla yargılı olanlar arasında müebbet aleyhine 1 yıl 7 ay 6 günlük bir ayrım oluşturduğunu 647 sayılı yasanın geçici 4. maddesinin TCK'nun 13 / son md. deki müebbet cezasının 36 yıl olduğu kuralını değiştirmediğini ve sonuçta içtimah 36 yıla yargılıları müebbet yargılıların 647 sayılı yasanın 19/1 md. leri gereği l / 2 ve 20 yıllık meşruten tahliye sürelerini kötü halle geçirdikten her ikisinin de 36 yıl sonunda tahliye edilirlerken, iyi hal durumunda müebbetin 1 yıl 7 ay 6 gün çok yatması durumunun; C.A.T.'ın cezasının infazı yönünden duraksama oluşturduğunu ve CMUK'nun 402. maddesi uyarınca bir karar verilmesini talep etmiştir. Sav Sonucu ve Görüş: a-) Yargılının sav sonuçları: CMUK. nun 405. maddesi uyarınca savlarının sonucunu belirttiği 4.10.1989 günlü dilekçesinde, yargılı: TCK'nun 13. maddesinin 'Müebbet ağır hapis cezası, 36 sene üzerinden hesap edilerek muvakkat ağır hapsin tabi olduğu şartlar altında geçer.' hükmünün yürürlükte olması gerektiğini, aksi takdirde infaz yasasının hiç bir olanağından müebbetlerin yararlandırılmayacağını, sonuçta, 647 sayılı yasanın 19. maddesindeki 'Müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarım diğer' tümceciğinin Anayasanın eşitlik ve hukuk devleti ilke ve maddelerine aykırı olduğunu, bu tümcenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiştir. b-) C. Savcısının Sav, Sonuç ve Görüşleri: C. Savcısıda CMUK. nun 405. maddesi gereği 4.10.1989 günü Mahkememize sunduğu görüş ve sav sonuçlarında; Öncelikle CMUK. nun 402. maddesi uyarınca infazda oluşan duraksama nedeni ile Mahkememize başvurma durumunun Anayasanın 152 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasanın 28. maddesinin öngördüğü biçimde açılmış olanbir dava olarak kabulü gerektiğini, ortada bir çelişme olmakla bunun giderilmesi süresinin, davayı oluşturduğunu, nitekim Profesör Nurullah Kunter'in bir kişiye suç yüklenmesiyle başlayan süreci asıl ceza davası olarak tanımlayıp tali ceza davaları sınıflamasına da, infaz davalarını soktuğunu ve infazla ilgili olarak oluşan uyuşmazlıkların halli için yargılama makamlarına başvurmayı infaz davası olarak tanımladığını belirterek müebbet cezasının 36 yıla eşit olduğuna göre, 36 yıl içtimah cezaya yargılı iyi halli ile müebbet (36 yıl) cezalı iyi hallinin cezalarının özdeş nicelikte infazı gerekirken müebbet cezasının l yıl 7 ay 6 gün fazla oluşu durumunun Anayasa'nın 2 ve 10. maddelerinde tanımlanan hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile çekiştiğini, 647 sayılı yasanın 19/1 maddesindeki müebbetler için 20 yılı içeren tümceciğin iptali durumunda TCK'nun 13/son maddesinin işlerlik kazanarak müebbetlerin de iyi hal durumunda 36 yıl içtimalılara eşit duruma getirilebileceğini bu nedenle işin Anayasa Mahkemesine iletilmesini talep etmiştir. Gerekçe: a-) Ön Sorun: C. Başsavcılığının CMUK. nun 402. maddesi uyarınca infazda duraksamaya düşmesi sonucu mahkememizden bir karar istemesi durumunun; Anayasanın 152 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasanın 28. maddesindeki öngördüğü anlamda 'bir dava' sayılıp sayılamayacağı konusunda öncelikle İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Ceza Usul Hukuku Profesörü Nurullah Kunter'in 'Cezanın infazı sırasında infazla ilgili olarak ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözülmesi için yargı merciine başvurulmasını; infaz davası ve tali ceza davası sayan' görüşüne Mahkememizde katılmaktadır (Ceza Muhakemesi Hukuku 1964, 2. baskı, s. 126-127). b-) Yasal Durum: CAT. müebbet cezasını TCK'nun 13/son maddesi gereği 36 yıl üzerinden hesaplamak gerekeceği, 647 sayılı yasanın geçici 4. maddesinin müebbet cezasının üst sınırının 36 yıl olduğu konusundaki TCK'nun 13/son maddesinin bu anlamını değiştirmediği ancak; 647 sayılı yasanın TCK'nun 13/sondaki müebbetlerin muvakkat ağır hapsin tabi olduğu şartlara bağlı oldukları konusundaki yargısının uygulanırlığını yitirip iyi hal durumunda 647 sayılı yasanın 19/l maddesi gereği müebbetlerin 20 yılın sonunda, içtimalı 36 yıl ağır hapis yargılıların 18 yıl sonunda tahliyelerinin gerektiğini öngördüğü, 11.3.1986 gün 3267 sayılı yasa değişikliğinden önceyse 36 yıla içtimalı cezalılarla, müebbet cezalılardan her ikisinin de 24 yılın sonunda tahliye olmaları durumunun 647 sayılı yasanın 19 / l maddesiyle TCK'nun 13. maddesi arasında uyuşum ve üst sınırları 36 yıl olan müebbet ve içtimalı ağır hapis muvakkatinin infazları sırasında eşitlik ve uygunluk bulunduğu, bugün bu eşitliğin ortadan kalktığı ve içtimalı 36 yıla yargılı ile müebbet yargılısının 647 sayılı yasanın 19 / l maddesi gereği 1/2 ve 20 yıllık meşruten tahliye süresini kötü halle geçirmeleri durumunda 36 yılın sonunda eşit infazla tahliye olurlarken iyi hal durumundaki indirimdeyse 36 yıllıkların 1/2 indirimle 18 yılın sonunda müebbet-lerinse yasa gereği 20 yılın sonunda tahliye oldukları, 2148 sayılı yasanın da uygulanmasıyla 36 yıla içtimahların 14 yıl 4 ay 26 gün infazla salıverildikleri ve bu gruba eşit yani üst sınırı 36 yıl olan müebbetlerinse 16 yıl 2 gün infaz sonunda salındıklarından 1 yıl 7 ay 6 gün daha çok cezaevinde yattıkları anlaşılmaktadır. Her ne denli, yasa koyucunun müebbetlere iyi hal alt sınırından 36 yıl içtimalılara göre daha ağır yaptırım uygulamayı amaçladığı öne sürülebilirse de, bu eşitsizlik 1986 yılından sonra oluşmuştur. Önceki yıllarda iki kategori yargılı arasında infazda eşitlik söz konusudur. Kaldı ki, kötü halli durumunda üst sınırda iki kategori yargılılar 36 yıl yatarlarken, iyi hal durumunda -alt sınırda- gerçekleşen ayrım yasa koyucunun müebbete ağır yaptırım uyguladığı savı ile yanıtlamak olanaklı değildir. Çünkü, müebbetin üst sının 40 yılda çıkarılmamıştır. Gene 36 yıldır. Ve müebbetle 36 yi! muvakkat arasında hiç bir ayrım yoktur. Bu iki kategoriyi TCK'nun 11 ve 647 sayılı yaşanırı 1-3. maddeleri; 'uzun veya kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza veya ağır hapis cezası' olarak belirtmektedir. Bu nedenle mahkememize 647 sayılı yasanın 19/1 maddesindeki: 'Müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını, diğer, tümcesinin Anayasanın 2 ve 10. maddesindeki tanımlanan eşitlik ve hukuk devleti ilkeleriyle çeliştiği konusunda vicdanî kanı oluşmuştur. Yargı: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Müebbet cezası 36 yıla eşit olduğuna göre 36 yıl içtimalı cezaya yargılı iyi halli ile müebbet -36 yıl- cezalı iyi hallinin cezalarının 1986 yılı öncesinde olduğu gibi eşit infazları gerekirken 1986 değişikliğinden sonra bu eşitliğin bozulması ve müebbetin l yıl 7 ay 6 gün fazla yatması durumunun Anayasanın 3 ve 10. maddelerine aykırı olduğu konusundaki yargılı ve C. Savcı Savlan Mahkememizce ciddi görülmüş olup, bu nedenle dosyanın 647 sayılı yasanın 19 / l maddesindeki 'Müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını diğer' tümcesinin iptali; böylelikle TCK'nun 13/son'a işlevlik kazandırılması ve 647 sayılı yasanın 19/l maddesinin 'diğer' sözcüğünden sonraki iyi halde şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkum edilmiş olanların (müebbetler dahil) l / 2 cezası atılarak 18 yıl sonunda tahliyelerinin sağlanarak önceki eşitliğin yeniden kurulması için Anayasanın 152 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasanın 28. maddesi uyarınca dosyanın Anayasa Mahkemesine sunulmasına, bu durumun CMUK. nun 253 / 4. maddesi uyarınca bekletici sorun sayılarak yargılamanın durmasına yargılı CAT. ve C. Savcısı DÜE.'ın istemleri gibi oyçokluğu ile karar verildi. 13.10.1989'. III- YASA METİNLERİ: A. İptali İstenen Yasa Kuralı: 11.3.1986 günlü, 3267 sayılı Yasa ile değişik 647 sayılı Yasa'nın iptali istenen ibaresinin de içinde yer aldığı 19. maddesinin birinci fıkrası metni aşağıdaki gibidir: 'Madde 19.- Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenler 30 yıllarını; müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer şahsî hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olanlar hükümlülük süresinin 1/2'ni; çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi halli hükümlü niteliğinde bulundukları takdirde, talepleri olmasa dahi şartla salıverilirler.' B. Dayanılan Anayasa Kuralları: Mahkemenin itiraz gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır: 1. 'Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.' 2. 'Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.' IV- İLK İNCELEME: Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Oğuz AKDOĞANLI, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER ve Erol CANSEL'in katılmaları ile 12.12.1989 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, Yekta Güngör ÖZDEN ve Necdet DARICIOĞLU'nun karşıoyları ve oyçokluğu ile karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ: İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen yasa kuralı, itiraza dayanak yapılan Anayasa kuralları, bunlarla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Yasal Durumun Açıklanması: 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19. maddesinin 3267 sayılı Yasa ile değişik 19. maddesinin birinci fıkrasında yer alan '... müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer ...' biçimindeki itiraz konusu ibarenin ne anlama geldiğini açıklayabilmek için, 647 sayılı Yasa'nın konuyla ilgili kurallarının hukukî gelişimini gözden geçirmek, müebbet ağır hapis cezası ile şartla salıvermenin özelliklerini ortaya koymak gereklidir. Çağdaş ceza hukukunda, ceza sistemini tamamlayan bir ceza infaz kurumu olan şartla salıverilme (meşruten tahliye) 1926 yılında, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile hukukumuza girmiştir. Şartla salıverilme öğretide, mahkûm edildiği hürriyeti bağlayıcı cezalardan, yasanın gösterdiği bir kısmını iyi hal ile ve kurallara tam uyarak geçirmiş bulunan mahkûmun, konulmuş olan şartlara her bakımdan uymaması durumunda geri alınması koşuluyla mahkumiyet süresini tamamıyla bitirmeden merciince alınacak bir kararla salıverilmesi olarak tanımlanmaktadır. Şartla salıverme kurumunun ortaya çıkışında, suçlunun, hâkimin kabul ettiğinden 'daha kısa sürede uslanabileceği ve bu durumdaki mahkûmların ceza infaz kurumlarında daha fazla kalmasının gereksizliği düşüncesi önde gelmektedir. Ayrıca şartla salıverilme, cezaevine giren mahkûmu iyi duruma özendirmekte, cezaevlerinde düzenin kurulmasında yardımcı olmakta, iyi durumda olanları ödüllendirmekte, özgürlük özlemini artırmakta ve eski mahkûmların özgür bir vatandaş olarak topluma katılmalarını kolaylaştırmaktadır. Bu nitelikieriyle şartla salıverilme, çağdaş ceza hukukunun ve ceza infaz sisteminin temel bir kurumudur. Türk Ceza Yasası'nın 16. ve 17. maddelerinde düzenlenen şartla salıverilme, daha sonra 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19. maddesinde yer almıştır. Sözü edilen madde 1712, 2638, 3267 ve 3653 sayılı yasalarla değiştirilmiş olup sistem 2148 sayılı Yasa'nın ek 2. maddesine ve 647 sayılı Yasa'nın geçici maddelerine göre uygulanmaktadır. 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun'un getirdiği en önemli yenilik yaşam boyu ağır hapis cezası ile cezalandırılanların da şartla salıverilme olanağından yararlandırılmalarıdır. 3267 sayılı Yasa'dan öncesine göre yaşam boyu ağır hapis cezası hükümlülerin şartla salıverilmeleri için çekilmesi gerekli ceza, 24 yıl olarak belirlenmiştir. Türk Ceza Yasası'nın o tarihte yürürlükte olan 13. maddesi gözönünde tutulduğunda, müebbet ağır hapis cezasının 36 yıl üzerinden hesaplanarak bunun üçte ikisi olan 24 yıllık sürenin kabul edilmesi, diğer hürriyeti bağlayıcı cezalar için konulan cezaevinde iyi halle geçirilecek süreler yönünden kendiliğinden bir koşutluk meydana getirmiştir. Ancak 11.3.1986 günlü, 3267 sayılı Yasa'yla 647 sayılı Yasa'nın itiraz konusu 19. maddesinin birinci fıkrası değiştirilmiş ve şartla salıverilme için ceza infaz kurumunda geçirilmesi gereken 2/3 lük hükümlülük süresi 1/2 olarak değiştirilmiş, bu arada müebbet ağır hapis cezaları için değişiklikten önce infazı gereken 24 yıllık süre 20 yıla indiril-: mistir. Böylece süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarda ve müebbet hapiste şartla salıverilmeden yararlanabilmek için çekilmesi gereken hükümlülük süresi indirilerek yeniden düzenlenmiştir. Ancak 3267 sayılı Yasa'yla yapılan bu yeni düzenleme ile daha önce müebbet ağır hapis cezası ile ağır hapis cezası arasında şartla salıverilmede uygulanacak indirim sonucu kalan ceza süresindeki eşitlikten uzaklaşılmıştır. B. Yasa Kuralının Anayasaya Aykırılığı Sorunu: 1- Anayasa'nın 17. ve 38. Maddeleri Yönünden İnceleme: İtiraz yoluna başvuran mahkeme kararında; Türk Ceza Yasası'nın 13. maddesinin son fıkrasına göre müebbet ağır hapis cezasının 36 yıl olduğunu, 647 sayılı Yasa'nın 19. maddesinin 3267 sayılı Yasa ile değiştirilmesinden önce, müebbet ağır hapis cezası ile 36 yıl ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin şartla salıverilmeden yararlandırılmada eşit tutulduklarını ve 24 yılı iyi halle geçirdiklerinde şartla tahliye edildiklerini, 3267 sayılı Yasa'yla bu eşitliğin bozulduğunu, 36 yıl ağır hapse hüküm giyenlerin 18 yıllarım iyi halle geçirdiklerinde şartla tahliye olunmalarına karşın, ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin ancak 20 yıllarını çektikten sonra bu olanağa kavuşabileceklerini bunun da Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ve 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür. 20.11.1983 günlü, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesi; Anayasa Mahkeme-si'nin, Anayasa'ya aykırılık hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda olmadığını ve istemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verilebileceğini öngörmüştür. Bu hükme göre, Anayasa'ya uygunluk denetimi, Anayasa bütünüyle ele alınarak yapıldığından, inceleme, itiraz yoluna başvuran mahkemenin ileri sürdüğü 2. ve 10. madde ile sınırlı tutulmamıştır. Anayasa'nın 38. maddesinde, ceza hukuku alanında yapılacak yasal düzenlemelerde Yasakoyucunun suç ve cezalara ilişkin uyması zorunlu temel ilkeler belirlenmiştir. Bunlar, işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasanın suç saymadığı bir eylemden dolayı kimsenin cezalandırılamayacağı, kimseye suçu işlediği zaman yasada suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceği, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik önlemlerinin ancak yasa ile konulacağı, suçluluğu yargıç kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı, hiç kimsenin kendisini ve yasada gösterilen yakınlarını suçlayan bir bildirimde bulunmaya veya bu yolda kanıt göstermeye zor-lanamayacağı, ceza sorumluluğunun kişisel olduğu ve genel zoralım cezası verilemeyeceği gibi ilkelerdir. Ayrıca, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında da kimsenin insan onuru ile bağdaşmayan bir cezaya ya da işleme bağlı tutulamayacağı öngörülmüştür. Anayasa'da, bu sayılan kurallar dışında ayrıca buyurucu veya yasaklayıcı bir kural bulunmadığından, suçlar ve cezalar hakkında gerekli gördüğü önlemleri almak yasakoyucunun yetkisi içinde kalmaktadır. Anayasa, suç ve cezaya ilişkin olarak belirlediği bu ilkeler dışında kalan, özellikle, ne tür eylemlerin suç sayılacağı, suç sayılan eylemlere ne kadar ve ne tür ceza verileceği, nelerin cezayı ağırlaştıracağı veya hafifletici neden sayılacağı gibi konularda bir kural koymamış, bunların saptanmasını yukarıdaki ilkeler içinde Yasakoyucuya bırakmıştır. Şu halde Yasakoyucu, Anayasa'ya göre kendi yetki alanına giren bu konularda takdir hakkına sahiptir. Bu yetkiyi kullanırken Anayasa'nın 17. ve 38. maddelerindeki ilkeleri, suçların ağırlık derecelerini ve yeniden suç işlenmesini önleme ve suçluyu ıslah amaçlarını da gözetecektir. Suçlar ve cezalar açısından konulan bu ilkelerin, ceza sisteminin tamamlayıcı bölümünü oluşturan infaz hukukunda da geçerli olacağı, do-layısı ile 'şartla salıverilme' kurumunun şartlarının belirlenmesinde de gözönünde tutulması gerekeceği kuşkusuzdur. Yasakoyucu, şartla salıverilmenin koşullarını, örneğin, yararlanma sürelerini, kimi suçlardan mahkûmların bundan yararlanıp yararlanamıya-caklarını, ya da farklı biçimde yararlanabileceklerini, zaman içerisinde toplumun gelişmesine göre, serbestçe takdir edilebilecektir. Bu nedenlerle itiraz konusu hükmün Anayasa'nın 17. ve 38. maddelerinde belirtilen cezaya ilişkin anayasal ilkelere aykırılığı görülmemiştir. 2- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme: 3267 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikten önce şartlı salıvermede müebbet ağır hapis ve ağır hapis cezasında çekilen cezanın süresi yönünden mevcut olan paralellik anılan Yasa'yla değişmiş ve iyi halle geçirilecek süre müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılanlar aleyhine artmıştır. Bu değişikliğin Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı, sorunun temelini oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin pekçok kararında da vurgulandığı gibi, yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp, haklı nedenlerin bulunması durumunda farklı uygulamalara olanak veren bir ilkedir. Gerçekten de, durum ve konumlardaki farklılık, hukukî statülerdeki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kurallar ve değişik uygulamaları gerekli kılar. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme Anayasa'ya aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, hukuksal eşitliktir. Ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesine aykırılık sözkonusu olamaz. Müebbet ağır hapis cezası ile muvakkat ağır hapis cezası, çeşitli yönleriyle birbirlerinden farklılıklar gösteren cezalardır. Bu iki tür ağır hapis cezası arasındaki başlıca farklar şunlardır: a) Cezanın Niteliği ve Süresi: Türk Ceza Yasası'nın 11. maddesinde cürümler için öngörülen cezalar ağırlıklarına göre; l-İdam, 2-Ağır hapis, 3-Hapis, 4-Ağır para cezası, 5- Kamu görevlerinden yasaklama olarak sıralanmıştır. Yasa'nın 13. maddesinde ise ağır hapis cezası, müebbet ve muvakkat olarak ikiye ayrılmıştır. Bu cezaların süreleri farklıdır. Müebbet ve muvakkat olarak ikiye ayrılmıştır. Bu cezaların süreleri farklıdır. Müebbet ağır hapis cezası ile hükümlü, şartla salıverilmeden yararlanamamış ise cezasını ömür boyu çekecektir. Buna karşılık muvakkat ağır hapis cezasının ne kadar olduğu verilen hükümde açıkça bellidir. Bu cezaya çarptırılan bir kilme belirli sürenin sonunda şartla salıverilmeden yararlanmasa bile cezasını tamamlar ve salıverilir. b) Ceza Süresini Etkileyici Nedenler: Her iki ceza türü arasında Ceza Yasası'nda yer alan cezayı arttırıcı genel ve özel nedenlerle farklılıklar vardır. Muvakkat cezaların eksiltilip arttırılmasında belirli oranlar uygulanmasına karşın müebbet ağır hapis cezalarında ancak Yasa'nın öngördüğü ceza uygulanır. Birden fazla müebbet ağır hapis cezalarının içtimaında muvakkat cezaların aksine ölüm cezası uygulanır (Türk Ceza Yasası, Madde 70). c) Ceza Mahkumiyetinin İlânı: Ölüm ya da yaşamboyu özgürlüğü bağlayıcı cezaya karar verildiğinde, hüküm belli yerlerde ilân edilir. Diğer cezalarda böyle bir yöntem yoktur (Türk Ceza Yasası, Madde 43). d) Zaman Aşımı: Müebbet ağır hapis cezası ile diğer hapis cezalarında dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı yönünden konulan süreler değişiktir. e) İnfaz: Gerek 765 sayılı Türk Ceza Kanuııu'nda gerekse 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'da, müebbet ağır hapis cezasında şartla salıverilme için geçirilmesi gerekli olan iyi hal süreleri, diğer cezalardan farklı biçimde belirlenmiştir. Görülüyorki, ağır hapis cezası ile müebbet ağır hapis cezalan Ceza Yasasında hükme bağlanırken çeşitli yönleri ile farklı düzenlenmiş ve değişik hükümler konulmuştur. Esasen suç ve ceza ile ilgili hükümler toplumsal değer yargılarına göre şekillenir. Müebbet ağır hapis cezası ile muvakkat ağır hapis cezasının tertibini gerektiren eylemlerdeki ayrılık doğal olarak bu cezaların yerine getirilmesinde de farklılıklar yaratabilir. Bunun ölçülerini toplumsal gereksinimler ve bilimsel çözümler gösterecektir. Ceza infaz yasasının dava konusu hükmünün bu bakımdan Anayasa'nın 10. maddesine aykırı bir yönü yoktur. Nitekim, bu konu Anayasa Mahkemesi'nin 13.3.1979 günlü, 1979/14 sayılı kararında incelenerek şartla salıverilmede farklı uygulamaya yol açan itiraz konusu hükmün Anayasa'ya aykırı olamayacağı yorumu yapılmıştır. Bu kararın ilgili bölümü aynen şöyledir: 'Şartla salıverilme koşullarında yapılacak genel bir düzenleme ile, müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olanların şartla salıverilmeden yararlanabilmeleri için çektirilmesi zorunlu ceza süresinde herhangi bir değişiklik yapılmaksızın, muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptı alanların şartla salıverilmelerinde çektirilmesi gerekli ceza süresi, örneğin, hükümlülük süresinin l/2'sine düşürülebilecektir. Bu doğrultudaki yasal düzenlemenin eşitlik ilkesine ters düşmeyeceğinde kuşku yoktur. Çünkü, böyle bir değişikliğe, uygulamadaki aksaklıkların giderileceği ve daha olumlu sonuçlara ulaşılacağı varsayımı ile gidilecek, böylece yeni Yasanın yürürlükteki düzeni iyileştirme amacı, yapılan değişikliğin haklı nedenlerini oluşturacaktır...' 3- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme: Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti; insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve kendisini bu düzeni sürdürmekle yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uyan, kazanılmış haklara saygılı, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir. Yasakoyucuntın, müebbet ağır hapis cezasının özelliklerini gözeterek, bu cezaya mahkûm edilenlerin düzelmeleri ve topluma yeniden uyum sağlayabilmeleri amacıyla cezaevinde geçirmeleri gereken süreyi toplum için daha iyiyi bulma nedeni ve arayışı içinde yeniden takdirinde Anayasanın 2. maddesine aykırılık yoktur. İtiraz bu nedenlerle reddedilmelidir. VI- SONUÇ: 11.3.1986 günlü, 3267 sayılı Yasa'nın l. maddesiyle değişik 13.7.1965 günlü, 647 sayılı 'Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 19. maddesinin birinci fıkrasındaki '... müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer...' kuralının anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 19.7.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi. Başkan Necdet DARICIOĞLU Başkanvekili Yekta Güngör ÖZDEN Üye Yılmaz ALİEFENDİOĞLU Üye Servet TÜZÜN Üye Mustafa ŞAHİN Üye İhsan PEKEL Üye Selçuk TÜZÜN Üye Ahmet N. SEZER Üye Erol CANSEL Üye Yavuz NAZAROĞLU Üye Güven DİNÇER KARŞIOY YAZISI Esas Sayısı: 1989/35 Karar Sayısı: 1990/22 Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 402. maddesi kapsamına giren davalarda, ya mahkumiyet hükmünün yorumunda ya da belirlenen cezanın hesabında duraksama yahut cezanın bir bölümünün ya da tümünün yerine getirilmesi gerekmeyeceği yolunda bir sav söz konusudur. Oysa hem hükümlünün, başvuru kararında özetlenen dilekçeleri, hem de Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının konuya ilişkin yazıları bu anlamda bir içerik taşımamakta ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 402. maddesinin öngördüğü doğrultuda bir karar verilmesi istemini kapsamamaktadır. Gerçekten dilekçelerde, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı 'l' Numaralı Askeri Mahkemesinin 25.7.1986 günlü, 1986/ 203 Mut. sayılı içtima kararının ve bu kararın dayanağını oluşturan mahkumiyet ilâmlarının yorumunda veya tayin olunan cezaların hesabında duraksamaya düşüldüğünden söz edilmediğine yahut cezaların bir bölümünün ya da tümünün yerine getirilmesi gerekmeyeceği savma yer verilmediğine göre, bu dilekçelerin, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 402. maddesiyle mahkemeden istenmesi öngörülen karamı ve bu amaçla açılması gereken davanın yasal dayanağı sayılmasına olanak yoktur. Hükümlünün, müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler ile içtimaen 36 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar arasında şartla salıverilme yönünden 647 sayılı Cezaların înfazı Hakkında Kanun'un 19. maddesinde öngörülen eşitliğin 3267 sayılı Yasayla müebbet ağır hapis hükümlüleri aleyhinde bozulduğunu ifade eden dilekçelerini ve dayandığı gerekçeleri aynen benimseyen Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı da, sonuçta, 3267 sayılı Yasayla gerçekleştirilen düzenlemenin, müebbet ağır hapis hükümlüle-riyle içtimaen 36 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar arasında eşitsizliğe yol açtığını, bu durumun Anayasaya aykırı olduğunu belirtmektedir. Yukarıda yapılan açıklamalar ve 16.1.1979 günlü, Esas: 1978/71, Karar: 1979/5 sayılı kararla ilgili karşıoyun ayrıntılı gerekçesi karşısına, itiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin elinde Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı kuruluş Yasasının 28. maddelerinde tanımlanan bir dava bulunmad-dığından itirazın, öncelikle başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddedilmesi gerekmektedir. 12.12.1989 günü yapılan ilk -inceleme toplantısında, işin esasının incelenmesi yönünden oyçokluğuyla verilen karara bu nedenlerle katılmamaktayız. Başkanvekili Yekta Güngör ÖZDEN Üye Necdet DARICIOĞLU