Ceza Genel Kurulu 2017/1107 E. , 2021/479 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 93-105
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ...'ın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.11.2016 tarihli ve 526-598 sayılı hükme yönelik sanık müdafisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 08.12.2016 tarih ve 93-105 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 03.05.2017 tarih ve 819-3840 sayı ile; gerekçeli kararın '95114' sicil numaralı hakim tarafından elektronik olarak imzalanmadığına ilişkin eksikliğin mahallinde giderilmesine yönelik açıklama ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.07.2017 tarih ve 5475 sayı ile;
'...
PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, terör örgütünün amaca ulaşmak için gerçekleştirdiği stratejik hamlelerden en önemlilerinden birisi olan, yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerini de kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı karayollarına mayın döşeyerek patlamaya hazır hâle getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, güvenlik güçlerinin kamu düzenini ve bu yörede yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak için operasyon yapma zorunluluğu sonucunda, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, bu süreçte yöre halkının oturduğu evleri terk etmelerini cebren engelleyerek canlı kalkan yaptıkları, yerleşim alanlarının teröristlerden ve patlayıcılardan temizlenmesi için sürdürülen operasyonların haftalarca sürdüğü, çok sayıda özel konut ve işyeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hâle getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, yakın tarihlerde eş zamanlı olarak 09/08/2015 tarihinde ... ili Nusaybin ilçesinde,10/08/2015 tarihinde Şırnak il merkezinde, 12/08/2015 tarihinde Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde, 13/08/2015 tarihinde Muş'un Bulanık ilçesinde, 14/08/2015 tarihinde Hakkari il merkezinde, 14/08/2015 tarihinde ... ili, Merkez, İpekyolu ve Edremit ilçelerinde, 15/08/2015 tarihinde ... il merkezinde, 15/08/2015 tarihinde ... ili, Sur ilçesinde, 16/08/2015 tarihinde ... ili, Silvan ilçesinde, 17/08/2015 tarihinde Şırnak ili, Cizre ilçesinde, 18/08/2015 tarihinde ... ili, Lice ilçesinde, 18/08/2015 tarihinde ... ili, Doğubeyazıt ilçesinde, 19/08/2015 tarihinde Bitlis ili, Hizan ilçesinde, 28/08/2015 tarihinde ... ili, Seyhan ilçesi, Fırat Mahallesinde, 08/09/2015 tarihinde ... ilii Seyhan ilçesi, Gülbahçe Mahallesinde,16/09/2015 tarihinde ... ili, Seyhan ilçesi, İsmet Paşa Mahallesinde, 08/10/2015 tarihinde ... il merkezinde, 12/10/2015 tarihinde ... ili, ... ilçesinde PKK/KCK terör örgütü üyeleri tarafından öz yönetim ilanında bulunulduğu, bu öz yönetim ilanlarından sonra bu yerleşim yerlerinde de Dargeçit İlçesi'ndekine benzer terör eylemlerinin başladığı, kırsaldan gelip halkın arasına karışan terör örgütü üyeleri ve şehir milisleri tarafından bir kısım belediyelerin araç gereç yardımından da yararlanılarak hendekler kazılıp içerisine el yapımı patlayıcılar yerleştirildiği, kurtarılmış bölgeler oluşturulmaya çalışıldığı, kamunun kullanımındaki yollara mayınlar döşendiği, bomba yüklü araçlarla ve canlı bombalarla güvenlik güçlerine yönelik terör saldırılarında bulunulduğu, birçok güvenlik görevlisinin ve masum sivil vatandaşın şehit olduğu ve yaralandığı, güvenlik güçlerince yapılan operasyonlar kapsamında birçok patlamamış el yapımı patlayıcı düzeneklerinin, mayın ve bomba yüklü araçların da ele geçirildiği, terör örgütü üyeleri, milisleri ve sempatizanları tarafından topyekün sivil direniş ve hatta başkaldırı hareketine girişildiği de malumdur.
Hem zaman olarak ... İli Dargeçit İlçesi, ... İli Sur, Şırnak'ın Cizre, İdil ve Silopi ile ...'in Nusaybin İlçelerinde hendek kazarak bu yerleri patlayıcı düzenekleri tahkim etmek ve başında nöbet tutmak suretiyle alan hakimiyeti kurulmasına yönelik bu eylemlere karşı operasyonlar yürütüldüğü, Nusaybin ilçesinde 14/03/2016 günü ilan edilen sokağa çıkma yasağının müteakip TSK ve Emniyet güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda 495 bölücü terör örgütü mensubunun etkisiz hâle getirilmiş, 515 barikat kaldırılmış, 53 hendek kapatılmış ve 1.256 el yapımı patlayıcı imha edilmiş, 239 adet çeşitli cins ve çapta silah, bu silahlara ait 11.041 adet mühimmat, 45 telsiz ve el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan 40 kg patlayıcı madde ele geçirilmiş olduğunun Genelkurmay Başkanlığının basın açıklamasından anlaşılmıştır. Aynı açıklama metninden sayısı belirtilmemekle birlikte güvenlik güçlerinin de can kaybının olduğu anlaşılmaktadır.
Bu cümleden olarak; olayların yaşandığı Nusaybin ilçe merkezinde örgütün dağ kadrosundan inen mensupları ile birlikte Abdulkadirpaşa Mahallesinde hendek kazmak suretiyle olaylara katılan sanığın, 19/07/2016 günü kapama noktasında yakalandığı anlaşılmaktadır.
Dosyaya yansıyan anlatımlardan olaylar sırasında bir kısım örgüt mensuplarının sanık gibi hendek kazımında ve bu hendeklerin başında nöbet tutulmasında, bir kısmının hendek ve barikatların el yapımı patlayıcılarla tuzaklanmasında, bir kısmının lüzumu halinde bu patlayıcıların ateşlenmesinde, başka bir kısmının ise ateşli silah ve roketatarlarla operasyona yapan güvenlik güçlerine karşı koymakta görevlendirildikleri, tam bir iş bölümü içinde herkesin kendisine verilen görevi yerine getirdiği, bu iş bölümü çerçevesinde gerçekleştirilen eylemlerin birbirine eklenerek bir bütün haline varan ve ülkenin belli bir bölümünde alan hakimiyetinin sağlanması, bu bölgeye girmek isteyenlere de buradan çıkmak isteyenlere de izin verilmemesi şeklinde gelişen eylemlerin kül halinde vahim bir nitelik taşıdığı, olayların bu bölgelerde yaşayıp terör örgütüne destek vermeyen halk kesimi için dehşet verici ve hayatı çekilmez hale getiren, bu bölgeler dışında ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan toplum kesimini ise endişeye ve infiale sevkeden vahim nitelikteki olaylardan olduğu, artık sanığın uygulamada vahim nitelikte olduğu kabul edilen öldürme, öldürmeye teşebbüs, yağma vb. eylemleri bizzat gerçekleştirmesinin ya da bu suçlara fail sıfatı ile iştirak etmesinin gerekli olmadığı, bu yönde araştırma yapılmak üzere kovuşturmanın genişletilmesine de gerek olmadığı, sanığın ilçede 14/03/2016 gününden itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine neden olan kül hâlinde vahamet arz eden tuzaklana patlayıcıların patlatılması, güvenlik güçlerine roketatarlı saldırı, yaralanma, öldürme olayları ile diğer olaylarının bütününe, barikat kurmak suretiyle, bu fiillerin işlenmesinin kolaylaştırarak, en azından yardım eden sıfatıyla katıldığının kabulünde zorunluluk olduğu, hatta bir bütün olarak eş zamanlı bir şekilde bölgenin bütününde gerçekleşen diğer olayların da amaç suç bakımından göz önüne alınması gerektiği düşünülmüştür. Kaldı ki CGK'nın 25/05/1999 tarihli ve 136 sayılı kararına göre TCK'nın 302. maddesindeki suçun oluşması için ayrıca vahim nitelikte bir araç suçun oluşmasının gerekmediği açıktır.
Buna göre;
Terör örgütü PKK-KCK'nın Nusaybin ilçesinin de aralarında bulunduğu toplam 7 ilçede olay tarihinden önce ilan ettiği öz yönetim ilanı ve kendi üyelerine bu ilçelerde öz savunma yapılacağı yolundaki çağrıları üzerine Nusaybin İlçesinde belirledikleri 6 farklı mahallede hendek kazma, barikat kurma, çok sayıda yere güvenlik güçlerine karşı kullanılmak üzere el yapımı patlayıcı madde düzeneği yerleştirme eylemlerinin yapıldığı, Sanığın da Abdulkadirpaşa Mahallesinde hendek kazma ve barikat faaliyetine katıldığı yerel mahkemece ve kararı istinaf kanun yolunda inceleyen Bölge Adliye Mahkemesince tespit ve kabul edilen sanık ...’ın örgütün kırsalda eğitim vererek şehir merkezine gönderdiği 'kadro' olarak adlandırılan elemanlarından olduğu, PKK-KCK terör örgütünün bu faaliyetleri bir bütün olarak ve sanığın da bu faaliyet kapsamındaki rolü değerlendirildiğinde bu hâli ile eyleminin, Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil olarak değerlendirilmesi gerektiği ve bu nedenle eyleminin TCK.nın 302/1 maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturduğu....' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 13.09.2017 tarih ve 1846-4874 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
... Valiliğinin 13.03.2016 tarihli ve 10172473-530-E-2485 sayılı sokağa çıkma yasağı kararı ile 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi uyarınca, ... ili, Nusaybin ilçesinde bulunan tüm mahallelerde sivil vatandaşların zarar görmemesi amacıyla 14.03.2016 tarihinde saat 24:00'ten itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, ilçe merkezinde PKK/KCK silahlı terör örgütü mensuplarının yakalanması veya etkisiz hâle getirilmesi, örgüt adına kullanılan silah ve patlayıcıların ele geçirilmesi, örgüt mensuplarınca sokak ve caddelere açılan hendeklerin kapatılması, oluşturulan barikatların temizlenmesi hendek ve barikatların kapatılarak patlayıcı maddelerin ele geçirilmesi veya imha edilmesi sokakların güvenli hâle getirilmesi, kamu düzeni ve güvenliği ile kişilerin can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla operasyonel çalışmaların başlatıldığı,
Gizli Tanık Altay başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık ...'ı; dağ kodrusundan gelen “Amara” kod isimli örgüt üyesiyle birlikte hareket ederken gördüğünü belirterek teşhis ettiği,
Gizli Tanık ... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında; sanığı tanıdığını, sanığın abisi olan ...’ın Nusaybin ilçesinde YDG-H içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttüğünü, Fırat Mahallesi'nde Kaleşnikof marka silah ile hendek ve barikatlarda, sokak köşelerinde nöbet tuttuğunu, sanığın kız kardeşi olan ...’ın ise 7-8 ay önce örgütün kırsalına katıldığını belirterek ...'ı teşhis ettiği,
... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık hakkında; ismini bilmediğini, sanığın PKK/KCK silahlı terör örgütünün kırsalında eğitim alarak tekrar şehir merkezine geldiğini, şehirde kadro olarak tabir edilen kişilerden olduğunu belirterek ...'ı teşhis ettiği,
... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık hakkında; kendi teyzesinin oğlu olan ...'ı PKK/KCK silahlı terör örgütünün kışla alanına zorla gönderen kişinin ... olduğunu belirterek sanığı teşhis ettiği,
... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık hakkında; kendisine gösterilmiş olan 72 numaralı fotoğraftaki kişiyi ... olarak tanıdığını, sanığın daha önce örgütün Gençlik Meclisi içerisinde faaliyet yürüttüğünü, örgüt adına yapılan etkinliklere katıldığını gördüğünü belirterek sanığı teşhis ettiği,
... tanık sıfatıyla kovuşturmada; sanık ...'ı tanımadığını, kendisinin örgütle bir alakasının olmadığını, Nusaybin Belediyesinde çöpçülük yaptığını, soruşturma aşamasındaki teşhis işlemi sorulduğunda, sabah saat 06.00’dan akşam saat 16.00'a kadar çalıştığını, herhangi bir şekilde sanığın Gençlik Meclisine katıldığını söylemediğini, teşhis tutanağındaki imza sorulduğunda, imzanın kendisinin olduğunu, ancak teşhis yapmadan önce teşhis tutanağının kendisine imzalatıldığını beyan ettiği,
... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık hakkında; fotoğraftaki şahsı ... olarak tanıdığını, sanığın Nusaybin'de YDG-H içinde faaliyet yürüttüğünü, sanığı Abdulkadirpaşa Mahallesi'nde barikat yapımında çalışırken gördüğünü, ismini sonradan öğrendiği ve sanığın abisi olan Ahmet Ceylan örgüt içinde faaliyet yürütmeye başlayınca ...’ın örgüt içinde faaliyet yürütmeyi bıraktığını, daha sonra okumak için üniversiteye gideceğini söyleyerek Nusaybin'den ayrıldığını ifade ederek sanığı teşhis ettiği,
... tanık sıfatıyla kovuşturmada; sanığı tanımadığını, soruşturmada alınan beyanın kabul etmediğini, sanığı ik defa gördüğünü, jandarmada ifade verirken karakoldan çıkacağı için imza atmalarının söylendiğini bu nedenle ifadenin altına imza attığını ifade ettiği,
... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık hakkında; fotoğraftaki kişiyi ... olarak tanıdığını, PKK/KCK silahlı terör örgütüne eleman kazandırma amaçlı DEM genç içinde faaliyet yaptığını, sanığın bir kız kardeşini de silahlı faaliyet yürütmek için kırsala gittiğini belirterek ...'ı teşhis ettiği,
... tanık sıfatıyla kovuşturmada; sanık ...'ı tanımadığını, 7 ay önce terör örgütüne kendi isteği ile katıldığını, Nusaybin’de örgüt üyelerinin kendisine silahlı eğitim verdiklerini, yine örgütün talimatı doğrultusunda Nusaybin ilçesi Abdulkadir Paşa Mahallesinde hendek ve barikat kazma işinde çalıştığını, silahla nöbet tuttuğunu, EYP yerleştirmeyi bilmediğini, örgütün bu konudaki bilgi sahibi üyelerinin barikat ve hendeklere EYP’ler yerleştirdiğini, daha sonra kendi isteğiyle teslim olduğunu, teşhis tutanağı okunup sorulduğunda, fotoğrafı gösterilen sanığı tanımadığını, polise de böyle bir ifade vermediğini, karakolda işkence ve darp gördüğü için önüne konulan belgeleri imzaladığını beyan ettiği,
... başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında sanık hakkında; 9 ile numaralandırılan fotoğraftaki şahsı ... olarak tanıdığını, kardeşm ...'ı PKK silahlı terör örgütü içinde aradığı sırada AKP Mahallesinde hendek ve barikatların arkasında ... isimli şahsın yanında sanığı gördüğünü, birlikte oturup konuştuklarını, grup içerisindeki diğer şahısların belinde tabanca olduğunu belirterek sanığı teşhis ettiği,
... tanık sıfatıyla kovuşturmada; sanığı tanımadığını, kendisinin de örgütle bir bağlantısının olmadığını, soruşturma aşamasındaki teşhis işlemi okunup sorulduğunda; ...’in kardeşi olduğunu, hâlen PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi suçundan tutuklu olduğunu, kardeşinin Nusaybin ilçesinde terör örgütün hendek kazma olaylarına zorla örgüt tarafından götürüldüğünü, zorla çalıştırıp kardeşine hırsızlık yaptırıldığını, kendisi de örgütten kurtarmak için kardeşini peşinden gittiğini, örgütün Nusaybin ilçe sorumlusu ile görüştüğünü, ... isimli bu kişinin kendisine kardeşini bir daha tutmayacaklarını söylemesine rağmen sözlerinde durmadıklarını, kardeşini yine götürdüklerini, sanık ...'ı ... isimli sorumlunun yanında birlikte otururken gördüğünü, sanığı daha önceden tanımadığını, sanığın üzerinde herhangi bir silah veya mühimmat ta görmediğini, teşhis tutanağındaki imzasını kabul ettiğini, sanığın cezaevinde çekilen fotoğrafları gösterildiğinde ise tam olarak hatırlamadığını, bir diyaloglarının olmadığını ifade ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ... soruşturmada; ailesiyle birlikte Fırat Mahallesi'nde oturduğunu, ancak yaklaşık 11 yıldır ...’da senenin belli aralıklarında ambalaj fabrikasında işçi olarak çalıştığını, 05.07.2016 tarihinde Ramazan Bayramı için Cizre’ye bağlı olan Kaya köyüne geldiğini daha sonra da Nusaybin’e geldiği esnada gözaltına alındığını, PKK/KCK silahlı terör örgütü ile bir bağlantısının olmadığını, fotoğraf teşhis tutanaklarındaki gizli tanık ifade ve teşhis tutanağındaki fotoğrafların kendisine ait olduğunu, teşhislere ilişkin tüm beyanları anladığını, hiçbirini kabul etmediğini, PKK/KCK silahlı terör örgütünün kırsalında eğitim almadığını, kadro tabir edilen şahıslardan olmadığını, “Amara” kod isimli kişiyi tanımadığını, ... isminde bir abisini olduğunu, abisine ... denildiğini, Nusaybin’de YDG-H içerisinde faaliyet yürütüp yürütmediğini bilmediğini, kız kardeşi olan ...'ın 7-8 ay öncesinde örgütün kırsal alanına katıldığını duyduğunu ancak kesin olarak bilemediğini, kimseyi örgütün kamplarına zorla götürmediğini, kendisi örgütün gençlik yapısı içerisinde faaliyette bulunmadığını, örgüt adına yapılan etkinliklere katılmadığını, sadece bir kez Nevruzda bulunduğunu, 2015 yılının Kasım ayında “Gule” kod isimli örgüt mensubunun kendisini zorla Abdulkadirpaşa Mahallesi'nde barikat yapımında çalıştırdığını, orada bir akşam bulunduğunu, abisi ...’ın o esnada askerde olduğunu, örgüt içerisinde faaliyette bulunmadığını, PKK/KCK silahlı terör örgütüne katılım eleman kazandırma amaçlı DEM-GENÇ içerisinde olmadığını, “...”in kod ismi olmadığını, herhangi bir kod adının olmadığını, 19.07.2016 tarihli fotoğraf teşhis tutanağı altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, 17 kişiyi teşhis ettiğini, teşhislerin içeriğini aynen kabul ve tekrar ettiğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini,
Kovuşturmada önceki beyanlarından farklı olarak; kardeşi ...’in evden sevgilisine kaçtığını, sokağa çıkma yasağı sürecinde Nusaybin’de bulunmadığını, herhangi bir şekilde örgüt adına hendek veya barikat çalışmaları yapmadığını, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısına korktuğu için okunduğu şekilde beyanda bulunduğunu, soruşturma aşamasında kendisinin yapmış olduğu teşhis tutanakları okunup fotoğraflar ve imzanın tekrar mübaşir vasıtasıyla sanığa gösterildiğinde; karakolda korktuğu için belirtilen şekilde teşhis yaptığını, imzanın da kendisine ait olmadığını,
Savunmuştur.
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu ise 5237 sayılı TCK'nun 302. maddesinde;
“(1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesi ise;
“Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karşı cürümlerden en ağırını cezalandırmaktadır; korunan hukukî yarar Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur.
Bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir.
Bu amaç, madde metninde,
1.Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2.Devletin birliğini bozmak,
3.Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4.Devletin bağımsızlığını zayıflatmak, olarak belirlenmiştir.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması, suçun oluşması için şarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını başka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluşturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir.
Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca ‘yönelik cebrî fiiller’ denilmesi gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıştır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aşikârdır.
Suçun oluşabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmiş bulunması yeterlidir.
Bu suçun işlenmesi sırasında örneğin kişiler öldürülmüş, kasten yaralanmış ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.” şeklinde olup, 01.06.2005 tarihinden önce bu maddenin karşılığını oluşturan 765 sayılı TCK’nın 125. maddesinden farklı olarak, suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunması gerekeceği belirtilmiştir. Böylelikle, TCK'nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan amaç suçun işlenmesi sırasında işlenen araç suçlardan dolayı TCK'nın 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
Her devlet siyasal fonksiyonu kapsamında, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. Anayasa'nın 3. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Kişi hak ve hürriyetlerinden hiçbirisi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz (Anayasa madde 14). Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak devletin/siyasal iktidarın temel amaç ve görevlerindendir (Anayasa madde 5). 5237 sayılı TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu, bu temel görevin hukuki zeminini oluşturmaktadır.
Suçta korunan hukuki yarar; Devletin birliği, ülke ve ulus bütünlüğü ile egemenliği, suçun konusu; Devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği, suçun faili; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ya da olmasın, yöneten veya yönetilen herkes, suçun mağduru; Devletin millet/ulus unsurunu oluşturan her bir bireyi olup söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekirse de, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. Fiilin cebri niteliğinden, maddi cebrin anlaşılması gerekmektedir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir.
Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçu bir kalkışma suçu olarak, peşinen tamamlandığı kabul edilen suçlardandır. Kalkışma suçlarında öngörülen zarar neticelerinin gerçekleşmesine yönelik elverişli, uygun hareketlerin yapılmasıyla oluşmaktadır. Kanun koyucu, çok önemli gördüğü bazı hukuksal değerlerin zarar görmesini önlemek için bu değerlere zarar tehlikesi meydana getirilmesini dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırmaktadır. Suçun oluşması için zarar neticesinin gerçekleşmesi aranmamakta, suçun oluşması için failin hareketinin söz konusu neticenin gerçekleşmesine yönelik olması ve hareketinin o neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması yeterli olacaktır (“Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu” konulu makale, Doç Dr. Vesile Sonay Evik, s.1733.).
Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç suçun (TCK 302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1) “fiil” unsurunu teşkil ettiği görülmektedir. Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarihli ve 103-22 sayılı kararı). Fiilin elverişli/vahim niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü, fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, Devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak amaç suçun gerçekleşmesi için elverişli tehlike ortamını hazırlayacak vahim eylemler bu suçun oluşmasında kriter olarak dikkate alınmaktadır.
Suç tamamlandığında eylemlerin cezalandırılamayacak olması ve teşebbüsün oluşumu için minimum gerekenlerin zaten suçun tamamlanması için yeterli olmasından dolayı kalkışma suçlarından olan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna teşebbüs mümkün değildir. (Antolisei, 633; Fiandaca-Musco, 12; Lattanzi-Lupo, 20; Dolcini-Marinucci, 1834 ten alıntı Erem Faruk-Toroslu Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınevi, ..., 1983, s 74.).
Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümü için ceza hukukunda “Tipiklik” ve “Nedensellik bağı” kavramlarının da ayrıca açıklanması gerekmektedir.
Suç teşkil eden haksızlığın temelini kanuni tipin gerçekleştirilmesi oluşturur. Fiilin haksızlık içeriği tipteki unsurlar içinde ifade edilmiştir. Olay hareket ve netice bakımından ifade ettiği değersizlik soyut olarak tipte gösterilmiştir. İşte bir davranışın kanuni tipteki haksızlığın tanımıyla örtüşmesi hâlinde, tipiklik gerçekleşmiş olur. Tipiklik kavramıyla suçta kanunilik ilkesi arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Anayasa (m. 38/1) ve Ceza Kanununda (m. 2/1) yer alan “kanunsuz suç olmaz” ilkesi, cezalandırılabilirliğin bağlantı noktasının kanundaki bir suç tipi olduğunu ortaya koymaktadır. Kanunilik ilkesi gereğince kanun koyucu hangi fiillerin suç teşkil ettiğini açık bir şekilde kanunda göstermelidir. Kanunda suç olarak tanımlanmayan bir fiilden dolayı kimsenin cezalandırılması mümkün değildir. Böylece ceza hukuku bakımından önem taşıyan hareketleri, önem taşımayanlardan ayırmak, tipikliğin önde gelen görevini oluşturmaktadır. Bunun önemli sonucu olarak, ceza hukukunu ilgilendiren hareketlerin belli normlar tarafından tarif edilmesi, hukuk düzeninin değerlendirme faaliyetinin bir parçasıdır. Bir başka deyişle, her bir suç tanımının yarattığı soyut hareket tipi, hukuk düzeninin bunlar hakkında yaptığı olumsuz değerlendirmenin konusunu oluşturur. Kısacası hareket, tipiklik yargısının konusudur (Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 107.).
Keza hukuka aykırılık ve normatif anlamda kusurluluk yargılarının konusu da yine harekettir. Suçun bir unsuru olarak kastedilen tipiklik ise dar anlamda tipikliktir (haksızlık tipi). Her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeriğini karakterize eden tanımdaki unsurlar dar anlamda tipikliği oluşturur. Haksızlık tipinin (dar anlamda tipikliğin) fonksiyonu, yasaklanmış davranışın tipik haksızlık içeriğini belirleyen, özel suç tiplerine şekil ve biçim veren unsurları göstermektir. Kanundaki her bir suç tanımı, cezayı gerektiren haksızlığın özel bir biçimini, yani “haksızlık tipini” oluşturur. Suçun kanuni tarifi (kanuni tip), bir fiilin tipik haksızlık içeriğini somutlaştıran unsurları bir araya getirme fonksiyonuna sahiptir. Böylece suç tipleri, kanun koyucunun cezaya layık olarak gördüğü davranış şekillerini belirler. Tipiklik, burada, vatandaşların tipleştirilen emir ve yasaklara göre kendilerini yönlendirmeleri fonksiyonunu yerine getirir. Buna “tipikliğin uyarı fonksiyonu” denir (Appellfunktion des tatbestandes ten alıntı Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 108.).
Tipiklik, insan hareketlerinin soyut kavramlarla tanımlanmasıdır. Şayet somut hareket, daha önce yapılan bu soyut tanıma uygunsa, bu hareketin tipe uygunluğundan bahsedilir. Hareketin suç tipindeki fiile, hareket edenin de suç tipindeki faile uygun olması gerekir. Bu itibarla tipiklik, ceza kanununun özel kısmında tanımlanan tüm suçların taşıdıkları özellikleri bu suçlardan soyutlayarak gösteren, yani her suça uyabilen soyut, çerçeve bir model olmaktadır. Tipiklik, sadece bir suç tipinin değil, tüm suçların özelliklerini taşıyan soyut bir kavramdır. Failin tipe uygun davranmasıyla tipik haksızlık da gerçekleşmiş olur. Çünkü kanunda tanımlanan her bir suç, bu somut tanımıyla, tipik haksızlığı oluşturan davranış tarzlarını ortaya koymuş olmaktadır.
Nedensellik bağı kavramına gelince;
Dış dünyada meydana gelen değişikliğin (neticenin) bir kimseye yüklenebilmesi ve dolayısıyla onun sorumlu olabilmesi, söz konusu neticenin o kimsenin hareketinden meydana gelmesine bağlıdır. Diğer bir deyişle, hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı, bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Şayet hareket ile netice arasında böyle bir ilişki yoksa netice hareketten meydana gelmemişse, kısaca nedensellik bağlantısı bulunmuyorsa neticenin faile yüklenebilmesi mümkün değildir. (Artuk-Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, ...-2007, s 412.). Hiç kimse, kendi hareketinin neden olmadığı, kendi hareketinin sonucu olmayan bir neticeden sorumlu tutulamaz. Bir neticeden dolayı sorumlu tutulabilmenin temelini, hareket ile netice arasındaki sebep-sonuç ilişkisini ifade eden nedensellik bağı oluşturur. Sırf hareket suçlarında, suçun oluşması için hareketin yapılması yeterli olduğundan, bu suçlarda nedensellik bağı problemi ortaya çıkmaz. Nedensellik bağı, kanuni tanımında hareketin yanı sıra neticeye de yer verilen suçlarda gerekli olan bir olgudur (Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 131.).
Neticeli suçlarda, tamamlanmış bir suçun kabulü, tipe uygun neticenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak bu suçlarda, sadece hareketin varlığının ve neticenin gerçekleştiğinin belirlenmesi yeterli olmayıp, hareket ile netice arasında belli bir bağın bulunması da gerekir. Şayet hareketle netice arasında nedensellik bağı yoksa, o netice faile yüklenemez.
Nedensellik bağı, neticeli suçlarda, suçun kanunda tanımlanmayan unsurları arasında yer almaktadır. Nedensellik bağı konusu, ceza hukukunda çoğu zaman bir sorun olarak karşımıza çıkmaz. Bu yüzden, ceza kanunları, genelde, nedensellik bağıyla ilgili olarak bir düzenlemeye gitmezler. Esasen bu konuda bir düzenlemeye gidilmesi gerekli de değildir. Zira nedensellik bağı, her neticeli suçta mutlaka bulunması gereken doğal bir olaydır. Bir başka deyişle, hareket ile netice arasındaki bağı ifade eden nedensellik, hukuki bir konu ve kavram olmayıp, doğa kanunlanna göre belirlenecek bir husustur. Nitekim hem mülga 765 sayılı TCK’da, hem de 5237 sayılı yeni TCK’da nedensellik bağına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Özel kısımda yer alan suçların çoğunda da nedensellik bağına vurgu yapan bir açıklamaya rastlanmaz. Bununla birlikte, bazı suçların (netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama, kasten yaralama.) tanımında bu bağı belirten kelimelere yer verilmektedir. (Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 132.). Türk Ceza Hukuku sistematiğinde nedensellik bağlantısının tespitinde, sonuca etkili olan her şart dikkate alınmalı ve bu şartlar arasında neticeyi meydana getirmeye elverişli olan, en etkili şartla nedensellik bağı (maddi nedensellik) kurulmalıdır (Artuk-Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, ...-2007, s 425.).
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, 'Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi...' şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun'un 'Terör örgütleri' başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan 'Silahlı örgüt' suçu ise;
'(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın 'Silahlı Örgüt' başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı ifade edilmiştir..
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
... Valiliğince, ... ili, Nusaybin ilçesinin tüm mahallelerde sivil vatandaşların zarar görmemesi amacıyla 14.03.2016 tarihinde yerleşim yerlerinde devam eden terör eylemleri nedeniyle saat 24:00'ten itibaren sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, ilçe merkezinde PKK/KCK silahlı terör örgütü mensuplarının yakalanması veya etkisiz hâle getirilmesi, örgüt adına kullanılan silah ve patlayıcıların ele geçirilmesi, örgüt mensuplarınca sokak ve caddelere açılan hendeklerin kapatılması, oluşturulan barikatların temizlenmesi hendek ve barikatların kapatılarak patlayıcı maddelerin ele geçirilmesi veya imha edilmesi, sokakların güvenli hâle getirilmesi, kamu düzeni ve güvenliği ile kişilerin can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla operasyonel çalışmaların yapıldığı, başka soruşturma dosyası kapsamında şüpheli sıfatıyla müdafileri huzurunda beyanları alınan ... sanığın PKK/KCK silahlı terör örgütünün kırsalında eğitim alarak tekrar şehir merkezine geldiğini, şehirde kadro olarak tabir edilen kişilerden olduğunu, ...; sanık ...’in örgüte eleman kazandırdığını, ...; sanığın PKK silahlı terör örgütü içerisinde Gençlik Meclisi içerisinde faaliyet yürüttüğünü, ... Nusaybin'de YDG-H içinde faaliyet yürüttüğünü, sanığı Abdulkadirpaşa Mahallesinde barikat yapımında çalışırken gördüğünü, ... PKK/KCK silahlı terör örgütüne eleman kazandırma amaçlı DEM-GENÇ içinde faaliyet yaptığını, ... de AKP Mahallesi'nde hendek ve barikatların arkasında sanığı ... isimli şahsın yanında gördüğünü beyan etmişler, sanık ...'ın da barikatlarda çalıştığını kabul etmiştir.
Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçu bir kalkışma suçu olduğundan öngörülen zarar neticelerinin gerçekleşmesine yönelik elverişli, uygun hareketlerin yapılmasıyla oluşmaktadır. Kanun koyucu, çok önemli gördüğü bazı hukuksal değerlerin zarar görmesini önlemek için bu değerlere zarar tehlikesi meydana getirilmesini dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırmaktadır. Suçun oluşması için zarar neticesinin gerçekleşmesi aranmamakta, suçun oluşması için failin hareketinin söz konusu neticenin gerçekleşmesine yönelik olması ve hareketinin o neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması yeterli olmaktadır. Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç suçun (TCK 302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1) “fiil” unsurunu teşkil ettiği, buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekmektedir. Fiilin elverişli/vahim niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü, fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Dış dünyada meydana gelen değişikliğin (neticenin) bir kimseye yüklenebilmesi ve dolayısıyla onun sorumlu olabilmesi, söz konusu neticenin o kimsenin hareketinden meydana gelmesine bağlıdır. Diğer bir deyişle, hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı, bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Şayet hareket ile netice arasında böyle bir ilişki yoksa netice hareketten meydana gelmemişse, kısaca nedensellik bağlantısı bulunmuyorsa neticenin faile yüklenebilmesi mümkün olamayacaktır. Sanık ...’ın örgütte eğitim aldığı, örgüte eleman kazandırma faaliyetlerinde bulunduğu, örgütün çeşitli fraksiyonları içinde örgüt amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve böylece örgütle organik bağ kurduğu anlaşılan sanığın eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk kavramları ile de örtüştüğü, ancak barikat kazan sanığın bu barikatlarda daha sonra meydana gelen olaylara katıldığına ilişkin yeterli tespit yapılamadığı için hazırlık hareketi niteliğinde olduğu, devam eden silahlı terör eylemlerinin doğurduğu netice sadece sanığın hareketinden meydana gelmediği için Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin vahamet oluşturması nedeniyle TCK'nın 302/1. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve Ülke bütünlüğünü bozma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi ve bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.