Ceza Genel Kurulu 2017/694 E. , 2021/478 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan)16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 256-82
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar ..., ... (...)... ve ...’un TCK’nın 109/2, 109/3-a-b-f maddeleri, 3713 sayılı Kanun’un 4. maddesi yollamasıyla 5/1. maddesi, TCK’nın, 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis; silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan sanıklar ... ve ... (...) İbrahim’in TCK’nın 314/2, 220/6. maddeleri, 3713 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi, TCK’nın, 62 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 20 ay 7 gün hapis; sanık ...’un ise TCK’nın 314/2, 220/6. maddesi 3713 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi, TCK’nın, 62 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin ... 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2016 tarihli ve 256-82 sayılı hükmün, sanıklar müdafileri, sanık ... ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 11.10.2016 tarih ve 4319-5156 sayı ile; 'sanıkların eyleminin, hiyerarşik yapısına dahil olmak suretiyle örgüte üye olma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, TCK’nın 314/3 ve 220/6. maddelerindeki atfın niteliği ve aleyhe temyiz bulunmaması karşısında bozma nedeni yapılmamıştır.' eleştirisiyle onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire üyesi ....; “...
Çoğunluk görüşüne katılmamamızın birinci sebebi; dosyanın eksik soruşturmayla bozulması gerektiği zira mağdurenin kollukta verdiği ve tutanak altına alınan 12.05.2014 (2015 olması gerekir) tarihli beyanında herhangi bir iğneden bahsetmediği,
13.05.2015 tarihli beyanında sanıkların kolundan tutarak iğne batırdıklarını iddia etmesine rağmen alınan sağlık raporunda böyle bir tespit yapılamadığı, iğne batırılması olayı sırasında sanığa telefon geldiği sanığın arkasını dönerek telefonla görüşmeler yaptığını ileri sürdüğü,
Mahkemede 24.11.2015 tarihinde alınan beyanında; daha önceki beyanlarının aksine sanık ...’i tanıdığını ima ederek '... olay günü ben nüfus aile kayıt tablosu çıkartmak için muhtarlığa gitmiştim. Bana muhtarlıkta yaşımın küçük olduğunu, büyük bir kişinin gelmesi gerektiği söylenince muhtarlıktan ayrıldım. Evime doğru gittiğim sırada İstikbal mağazasının bulunduğu yerde sanık ...’i gördüm. Kendisi bana yardımcı olabileceğini söyledi...! şeklindeki beyanı,
Mağdurenin kaçırıldığını iddia edildiği aracın tespit edilmesi ve mağdurenin olay günü geçtiği yerlerin tespitine ilişkin kamera kayıtlarında mağdure dışında sanıkların tespit edilememesi olguları birlikte değerlendirildiğinde sanık ... ve mağdurenin daha önce tanışıp tanışmadıkları sanık ...’in olay tarihinde kiminle görüştüğü, sanıkların tespit edilen telefonları ile yaptıkları görüşmelere ilişkin detay bilgilerinin yani telefonla yapılan görüşmelerin kimlerle ve ne zaman yapıldığının, telefon görüşmeleri yapılan kişilerin PKK terör örgütüne mensup veya bağlantılı kişiler olup olmadıklarının tespiti amacıyla iletişim tespitine karar verilip ilgili GSM şirketlerinden bu dokümanlar getirtilip (HTS raporları) değerlendirme yapılmadan eksik inceleme sonucu karar verilmesi,
Yerleşmiş Yargıtay içtihatları ile tüm yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, Ceza Muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü prensipler doğrultusunda, maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. 5271 sayılı CMK'nın 'Delilleri takdir yetkisi' başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; 'Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir' şeklindeki düzenleme ile kanıtların serbestliği ilkesi benimsendiği, sonuç olarak ceza muhakemesinde hangi hususun hangi kanıtlarla ispatlanacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama sonucunda hukuka uygun elde edildiği kabul edilecek her türlü kanıtlarla bir sonuca ulaşılacaktır. İddianameye konu edilen hususların aynen gerekçeli karara aktarılması ile bu amacın gerçekleşmeyeceği aşikardır. Bu durumun alışkanlık haline getirildiği her duruşma ve karar sürecinde, sanıkların her biri bakımından mutlak mahkumiyet sonucu doğacaktır. Oysa mahkemenin delilleri serbestçe değerlendirerek deliller arasındaki irtibatı analiz ederek, sanıkların mahkumiyetine neden olan eylem ve faaliyetlerinin net olarak ortaya koyacak yaklaşımın sergilenmesi gerekir.
Silahlı örgüte üye olma suçu, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüte üye olmak kişinin rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmasıdır. Örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine dahil olmalıdır. Organik bağ, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Sadece örgüte sempati duymak bu suçu oluşturmaz.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin yerleşik uygulamasında; silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Örneğin, örgütün sürdürdüğü faaliyetler kapsamında, gizliliği temin için kod adı alma, örgütün kırsal alandaki kamplarına katılıp faaliyet gösterme, gerçekleştirilen örgütsel toplantı, etkinlik ve eylemlere düzenli ve sürekli katılma, düzenli ve sürekli şekilde örgüte eleman ve malzeme teminine çalışma, sürekli ve düzenli şekilde müzahir kitlenin örgüt adına gerçekleştirilen eylemlere katılması için çalışma, eylemlere katılımı ve eylem yerlerine ulaşımı koordine ve organize etme vb, bu kapsamda gerçekleştirilen eylemlerin sürekli ve düzenli olarak örgütle bağlantılı yayın organlarında yer almasını sağlama şeklindeki bu ve buna benzer çeşitlilik ve süreklilik gösteren eylemlerin, sanıklar için hangilerinin geçerli olduğunun bu eylem örneklerinden hangisinin sanıklar bakımından silahlı terör örgütü üyesi olmak suçuna vücut vereceğinin sanıklar bazında somutlaştırılması gerekir.
Somut dosyamızda mahkeme başkanı, mütalaa savcısı, temyiz eden savcı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının lahiyalarında belirtildiği gibi;
- Mağdurun aşamalardaki çelişkili anlatımları, sanıkların aşamalarda değişmeyen birbiriyle ve tanık anlatımları ile uyum içerisinde olan savunmaların,
- Sanıklardan ...’in olay günü mağdurenin tutulma eylemi sırasında telefonla görüşmeler yaptığı iddiası ile ilgili sanıkların PKK terör örgütüne mensup veya bağlantılı kişilerle irintili olup olmadıklarının tespiti amacıyla iletişim tespitlerinin yapılmaması, (HTS raporlarının getirilmemesi)
- Adli raporda tespit edilen yaralamanın kesici alet yaralaması olup olmadığı yolunda tespitin bulunmaması,
- Mağdurun koluna ilaç enjekte edildiği iddiasının araştırılmamış ve sabit olmaması,
- Mağdurun zorla kaçırıldığına dair kamera görüntülerinde bir tespit ve görüntü bulunmaması,
- Sanık ...’in zorla kaçırıldığını iddia eden mağdureye cep telefonunu bir kağıda yazarak Polis karakolunun yakınlarında serbest bırakmasının hayatın olağan akışına kabul edilen oluşuma uygun olmaması,
- Sanıkların evlerinde ve işyerinde yapılan aramalarda silahlı terör örgütü üyesi veya sempatizanı olduklarına dair herhangi bir delile ulaşılamamış olması,
- Sanıkların örgüt üyelerinden, örgüte eleman kazandıranlardan veya örgüte yardım eden kişilerden olduklarına dair emniyet istihbarat birimlerince bir tespitin bulunmaması,
- Mağdurun beyanı ve dosya kapsamında olayın 12.05.2015 saat 14.30’da evinden çıkmasıyla aynı gün (12.05.2015) saat 21.00’de mağdurenin bırakılması ile son bulması şeklindeki olgularla dikkate alındığında;
Anayasanın 141/3, CMK 34, 230 maddelerindeki düzenlemelerde dikkate alındığında sanıkların örgüt üyesi oldukları veya terör örgütü adına suç işledikleri iddia edilen mağdurun çelişkili beyanları dışında bir delil bulunmamaktadır. Atfı cürüm niteliğindedir. Sanıklara atılı silahlı terör örgütü üyesi olma ve örgüt adına suç işleme suçlarının ne suretle oluştuğunun belirlenemediği nazarak alınarak sanıkların aşamalarda değişmeyen atılı suçu işlemediklerine ilişkin savunmalarının aksine dosya içerisinde yer alan çelişkili mağdur beyanı dışında sanıkların örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup organik bağ içine girerek örgütün amacı doğrultusunda eylem ve faaliyette bulunduklarına dair mahkumiyetlerine yeterli kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği,
Sanıkların atılı suçu işlediklerine dair eylemleri ile delillerin ilişkilendirilerek ulaşılan sonuca göre karar verilmesi ve kararın gerekçesinde bu hususların davanın taraflarını tatmin edecek şekilde açıklanması gerekmektedir. Yerel mahkemece ve Dairemiz çoğunluk görüşünde açıklanan bu hususların gözardı edilerek delilllere değil yoruma dayanılarak hüküm kurulması 'Kuşkudan Sanık Yararlanır' ilkesini ihlal niteliğinde bulunduğu, sanıkların beraati yerine yetersiz gerekçe ile mahkumiyetlerine karar verilmesinin yerinde olmaması düşüncesinde olduğumdan sanıkların mahkumiyetlerinin onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.' düşünceleriyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.02.2017 tarih ve 193754 sayı ile;
“…
Sanıkların soruşturma aşamasında alınan beyanları da savunmaları ile aynı yöndedir.
... Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi tarafından tanzim edilen 12.05.2015 tarihli adli muayene raporu içeriğine göre mağdur ...'da sağ gluteal bölgede 2 adet 3 cm cilt ve cilt altı kesi oluşacak şekilde lezyon oluştuğu, lezyonun basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu ve hayati risk oluşmayacak şekilde yaralandığının bildirildiği anlaşılmıştır.
Yerel mahkemenin gerekçeli kararında ......'in kollukta alınmış ifadesi dışında gösterilen diğer delillerin sanıklar lehine ya da aleyhine davanın sonucunu etkileyebilecek nitelikte olmadığı, ......'in kolluktaki anlatımının da sanık savunmasını destekler mahiyette olduğu görülmüştür.
Sanıkların üzerinde ve evlerinde örgüt üyeliklerine veya örgüt adına suç işlediklerine delalet edecek herhangi bir delile rastlanmamıştır. Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Örneğin, örgütün sürdürdüğü faaliyetler kapsamında, gizliliği temin için kod adı alma, örgütün kırsal alandaki kamplarına katılıp faaliyet gösterme, gerçekleştirilen örgütsel toplantı, etkinlik ve eylemlere düzenli ve sürekli katılma, düzenli ve sürekli şekilde örgüte eleman ve malzeme teminine çalışma, sürekli ve düzenli şekilde müzahir kitlenin örgüt adına gerçekleştirilen eylemlere katılması için çalışma, eylemlere katılımı ve eylem yerlerine ulaşımı koordine ve organize etme gibi sanıklara atf-ı kabil, süreklilik arz eden eylemler de dosyaya yansımış ya da yansıtılabilmiş değildir. Mağdurun aşamalardaki çelişkili anlatımları, sanıkların aşamalarda değişmeyen, birbiriyle ve tanık anlatımlarıyla uyum içinde olan savunmaları, mağdurun koluna ilaç enjekte edildiği iddialarının araştırılmamış ve sabit olmamış olması, adli raporla tespit edilen yaralanmasının kesici alet yaralanması olup olmadığı yolunda bir tespitin bulunmuyor olması, güvenlik kamera görüntülerinde mağdurun sanıklarca zorla kaçırıldığına dair bir tespite rastlanmamış olması, sanıklardan ...'in zorla kaçırıldığını iddia eden mağdura kendi cep telefon numarasını yazarak verip serbest bırakmasının hayatın olağan akışına ve kabul edilen oluşa uymayan bir durum olması, sanıkların evlerinde ve işyerlerinde yapılan aramalarda silahlı terör örgütü üyesi veya sempatizanı olduklarına dair herhangi bir delile ulaşılmamış olması, dosya kapsamında sanıkların örgüt üyelerinden veya örgüte eleman kazandıranlardan veya örgüte yardım edenlerden olduklarına dair herhangi bir emniyet istihbarat tespitinin bulunmaması karşısında, sabit olan tek fiil henüz 15 yaşının ikmal etmemiş olan mağdurun günün bir kısmını sanıklarla birlikte ve sanıklardan ... ve ...'nın evinde geçirdiği hususudur. Bu nedenle sanıkların sadece eylemlerine uyan TCK'nın 109/1, 109/3-b-f maddeleri gereğince cezalandırılması gerekirken TCK'nın 109/2, 109/3-a-b-f, 3713 sayılı Kanun'un 5, TCK'nın 62, 53, 58/9 ve TCK'nın 314/2, 220/6-2.cümle, 3713 sayılı Kanun'un 5, TCK'nın 62, 53, 58/9. maddeleri gereğince cezalandırılmasına dair Yerel Mahkeme kararının onanması yönündeki Yüksek Daire kararının yerinde olmadığı...' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 07.03.2017 tarih ve 768-3433 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı eylemin örgütsel saik ile gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
12.05.2015 tarihinde saat 21.30 sıralarında mağdur ...'nın, Polis Merkezine giderek kendisinin açık kimliklerini bilmediği şahıslar tarafından Karacadağ Bulvarı üzerinde siyah renkli bir araca bindirilerek kaçırıldığını, bu şahısların kendisini gitse gösterebileceği bir eve götürdüklerini, kendisine Kobani'ye götürme amaçlı teklifte bulunduklarını ancak bu teklifi kabul etmemesi üzerine araç ile Park Orman civarına götürdüklerini, aracın açık olduğu bir anda araçtan inerek kaçmaya çalıştığını, bunun üzerine erkek şahsın kendisini sağ baldırından iki kez bıçak ile yaraladığını ve bu şahısların “...” telefon numarasını bir kağıda yazarak verip kararını değiştirmesi durumunda kendilerini aramasını söylediklerini ve kendisini salıverdiklerini, bunun üzerine de en yakın polis merkezine sığındığını beyan ettiği,
... Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinin 12.05.2015 tarihli adli muayene raporuna göre; mağdur ...'da sağ gluteal bölgede 2 adet 3 cm cilt ve cilt altı kesi oluşacak şekilde olan lezyonun basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu ve mağdurun hayati risk oluşmayacak şekilde yaralandığı,
... Kadın Doğum Hastanesinin 15.05.2015 tarihli raporuna göre; cinsel saldırı muayene raporu içeriğinden mağdurun yapılan genital muayenesinde herhangi bir lezyon ve darp izine rastlanmadığı ve şahsın anatomik olarak bakire olduğu,
13.05.2015 tarihli araştırma tutanağına göre; mağdur ...'nın yer göstermesi üzerine zorla götürüldüğü evin Huzurevleri Mahallesi, 34. Sokak, Numara 4/1 Kayapınar/... adresi olduğu,
15.05.2015 tarihli görüntü inceleme tutanağı içeriğinden; olay tarihi olan 12.05.2015 tarihinde Sento Caddesi üzerinde bulunan BİM Market isimli iş yerine ait güvenlik kamerasına ait görüntülerde mağdur ...'nın yürüdüğünün görüldüğü, Doktor Sıtkı Göral Caddesi üzerinde bulunan Huzur Polis Merkezi Amirliğine ait güvenlik kameralarında olay günü güncel saatle uyumlu 14.53.53, 15.10.52, 15.15.44 ve 15.20.11 saatlerinde, Ana Fen Dersanesine ait güncel saatten 5 saat geride bulunan güvenlik kamerasına ait görüntülerde 09.52.26, 09.59.26, 10.06.00 ve 10.10.36 saatlerinde, Huzurevleri Mahallesi, 19. Sokak üzerinde bulunan Dolunay İnternet Kafeye ait güncel saatten 1 saat ileride bulunan güvenlik kamerasına ait görüntülerde saat 15.42.42 ve 16.23.56'da mağdur ...'nın beyanlarında bahsettiği Doblo tarzı FİAT marka araca benzer tipte araçların görüldüğü, ancak mevcut görüntülerde araçların içinin görülememesi ve plakalarının okunamaması sebebiyle araçlar ve içerisindeki şahıslar hakkında herhangi bir tespitin yapılamadığı,
27.05.2015 tarihli görüntü inceleme ve fotoğraftan tespit tutanağına göre; PKK/KCK silahlı terör örgütü tarafından örgüte müzahir internet sitelerinden yapılan çağrılar üzerine Kobani'de meydana gelen olaylar bahane edilerek 27.09.2014 tarihinde yapılan eylemlere sanık ...’in de elinde taşla katılıp güvenlik güçlerine yönelik yoğun bir şekilde taşlama yapan şahıs olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... Kollukta; “12/05/2015 tarihinde saat 14.30 sıralarında ben evden çıkarak Şeyh Şamil Mahallesi muhtarlığına gidip aile tablosu alacaktım. Muhtarlığa gittiğimde muhtarlığın önünde duran birinci şahıs olarak bir kısa boylu, şişman, 25-30 yaşlarında, siyah saçlı, beyaz tenli, uzun sakallı, kahverengi tişörtlü, siyah botlu, mavi kot pantolonlu bir erkek şahıs bana 'İçeri gir sana yardımcı olsunlar' dedi. Bu şahıs dışarıda bekledi. Ben içeri girdiğimde içeride bulunan muhtarlıktaki içeride oturan gözlüklü bir amcaya aile tablosu almak istediğimi söyleyince kimliğime baktı ve yaşım küçük olduğu için benim alamayacağımı, ailemin gelmesi gerektiğini söyledi. Bana 'Git annen ya da baban gelsin' dedi. Ben de tam dışarı çıktığımda birinci şahıs olarak yukarıda belirtmiş olduğum şahıs elinde sigara içerek bana 'Aldın mı aile tablosunu?’ ben 'Hayır' deyince bana 'Gel abim' dedi bana, 'Ben sana çıkarayım’ diyerek içeridekileri kastederek bana gelmemi söyledi. Önce kolumdan tuttu ben kolunu ittim ve beraber yürüdük. Sonra muhtarlıktan çıkıp sağa döndük ve biraz ilerleyip ileride bulunan yanında boş bir arazi bulunan petrol istasyonunun oraya yetiştiğimizde ara sokağa girdik ve siyah renkli plakasını görmediğim Doblo tarzına benzeyen markasını ve modelini hatırlamadığım ancak içine bindiğimde anahtarlığında FIAT yazısını gördüğüm bir araba yanımıza yaklaştı ve yanımda bulunan şahıs kapıyı açıp arabanın arka koltuğuna beni bindirmeye çalıştı, ben o an binmek istemedim bu defa bu şahıs beni kolumdan tutarak zorla arabanın içine bindirdi, arabaya bindiğimizde arabanın arka koltuğunda beni aralarına oturttular, benim yanımda arka koltukta beni arabaya bindiren erkek şahıs ve diğer tarafımda da ikinci şahıs olarak 1,65 boylarında, şişman yapılı, sarı kısa küt saçlı, saçı dalgalı, gözleri yeşil, sol kaşının üstünde ve sağ yanağında ben bulunan, alnının ortasında yeşil renkli nokta şeklinde dövme, hatırladığım kadarıyla sağ elinde yine nokta şeklinde dövme olan 20-25 yaşlarında, ellerinde kırmızı lekeler bulunan bayan şahıs vardı, ön koltukta da arabayı kullanan üçüncü şahıs olarak siyah takım elbiseli, siyah gömlekli, kızıl renkli sakalı bulunan, kızıl dik kısa saçlı, 25-30 yaş arası, normal yapılı halif göbekli bir erkek şahıstı, arabaya bindikten sonra birinci şahıs bana 'Sen Kürt müsün, Türk müsün?’ diye sordu. Ben de 'Kürtüm' dedim, sonra bayan şahıs bana benim tam olarak anlayamayacağım şekilde değişik bir Kürtçe ile 'Sen polislere taş atıyor musun?’ dedi ben de hayır ne işim olur öyle şeylerle deyince sustu, ben öyle sorunca önce polis olabilir mi bu kadın diye düşündüm ama polis olmadıklarını anladım. Sonra bana birinci şahıs 'Sen Kobene'ye gitmek istiyor musun?' diye sordu. Ben 'Hayır' deyince bana, 'Benim ailem hepsi orada, savaşıyorlar, benim kız kardeşlerim de hepsi gelecek oraya, sen git benim kardeşlerim gelecek oraya' dedi ben de 'Hayır' dedim. Sonra Şeyhmus Huzurevlerinde gitsem hatırlayabileceğim bir eve gittik, bu eve giderken Sento Caddesine çıktık ve toptancılar sitesinin de olduğu yerleri geçerek düz devam ettik, kavşağa gelince kavşaktan yine aynı yönde düz devam ettik. Polatlar Sitesinin olduğu yerden ışıklardan sağa döndük, Park Ormanın yanında bulunan ışıklardan sola döndük ve Nil Koleji’ni geçip yanından sağa döndük ve düz gittik ve ara sokaklara girerek orada tek katlı bahçeli kahverengi eski bir eve gittik, evin dışında bahçe duvarı vardı, bahçe dış kapısından içeri girdikten sonra ileride bulunan evin krem renkli büyük bir kapısı vardı, bu evin içine girdiğimizde içeride kilolu, eşarplı, eşarbının önünde saçları çıkmış şekilde, yaşlı, normal boylu, alnında yıldıza benzer şekilde çizgi çizgi dövme bulunan bir bayan ve 4-5 yaşlarında küçük bir çocuk vardı. Bu eve girip bu evde yemek yediler, beni de çağırdılar ancak ben yemek istemedim, evde ikinci şahıs olan bayan şahıs benim fotoğraflarımı telefonuyla çekti, evde bana başka herhangi bir şey yapmadılar. Evde yaklaşık yarım saat kaldıktan sonra bu evden çıkarak yine aynı şahıslarla beraber arabaya bindik ve yakınlarda bulunan bir parkın olduğu yerde durduk, durduğumuz yer eski bir erkek berberinin olduğu bir yerin önüydü, arabada birinci şahıs olan erkek şahıs bana kolumu açmamı söyledi ben de kolumu açtım, iğne vuracağını anlayınca istemedim, bayan şahıs beni tuttu ve birinci şahıs da benim koluma iğneyi batırdı, enjektörün içinde sarı bir sıvı vardı bu sıvıyı koluma vurduğu iğneyle koluma enjekte etti, kolum biraz acıdı, burada birinci şahıs bana 'Seni Kobaneye götürüyoruz' dedi ve orada telefonu çaldı ve konuşmak için arkasını döndü, yanımızdaki ikinci şahıs olan bayan şahıs da inerek bir şeyler almak için berberin olduğu yere gitti, ben de kapının biraz açık olduğunu görünce hemen arabadan inerek kaçmaya başladım. Birinci şahıs peşimden koşup beni yakaladı, ensemden beni tuttu ve sağ kalçamdan iki defa bıçakladı ve bana’Sana karışmak istemiyorum, ben seni bırakacağım’ dedi ve orada bulunan bir kafeye girdik, kafenin ismini bilmiyorum ama Park Ormanın içinde bulunan Kafeydi. Orada kasiyer bayandan kalem kağıt istedi ve bana bir kağıda numarasını yazarak ... numarasının yazılı olduğu kağıdı verdi. Bana 'Bir ihtiyacın olursa, annen ya da başkası sana karışırsa beni bu numaradan ara ben seni gelip götüreyim' dedi. 'Üstünde para var mı?' dedi. Ben de 'Yok' dedim. Sonra yanında bulunan bayan şahıs bana cebinden çıkarıp 5 lira kâğıt ve 1,5 TL toplam 6,5 TL (altı lira elli kuruş) para verdi ve git dediler. Ben de oradan giderken takip ettiklerini fark ettim ve orada polis abileri görünce hemen onların yanına gittim ve durumu anlattım. Beni bıçaklayan şahıstan ve zorla kaçırmaya çalışan bu arabadaki iki erkek şahıs ve bayan şahıstan şikâyetçiyim. Bu şahısların üçünü de canlı görsem tanırım. Gittiğimiz yerleri de gösterebilirim.”,
Mahkemede; “Olay günü ben nüfus aile kayıt tablosu çıkarmak için muhtarlığa gitmiştim. Bana muhtarlıkta yaşımın küçük olduğunu, büyük bir kişinin gelmesi gerektiğini söyleyince muhtarlıktan ayrıldım, evime doğru gittiğim sırada İstikbal mağazasının bulunduğu yerde sanık ...'i gördüm. Kendisi bana yardımcı olabileceğini söyledi, Kürtçe konuştuğu için söylediklerini anlamadım. Beni evine götürdü, orada bana yemek verdiler. Ben eve geç kaldığım için ağlamaya başladım. Bu süre zarfında bana iyi davrandılar. Ben kaçırdıklarını zannetmiştim ancak sonradan amaçlarının kaçırmak olmadığını öğrendim. Bana Kobani'ye gitmeyi isteyip istemediğimi sordu, ben gitmek istemediğimi söyledim. Evde sanık ...'den başka huzurda bulunan ... de vardı. Ayrıca seyirci kısmında oturan ...... de vardı. ... ve ...... benim fotoğraflarımı çektiler. Kürtçe konuştukları için söylediklerini anlamadım. Bu nedenle de kaçırdıklarını düşündüm. Bana telefon numaralarını vermek istediler, ben de eve gittikten sonra numaralarını arayabileceklerini söyledim. Kendileri beni eve bırakmak istediler ancak ben evime geleceklerini düşünerek kabul etmedim. Daha sonra beni Alişan Karakolunun bulunduğu yerde bıraktılar, oradan hemen polislere gittim. Bıraktıktan sonra beni takip etmediler. Sanıkların beni arabayla evlerine götürdükleri doğrudur, aracı ... kullanıyordu yanında da ... ve ... vardı. Ancak beni aracın içerisine zorla bindirmediler. Ben kendilerinin nüfus kaydı çıkaracaklarını söylemem nedeniyle aracın içerisine bindim. Ben araca kendi rızamla bindim. Benim koluma huzurda bulunan ... iğne vurdu. Ben kabul etmememe rağmen koluma iğne yaptılar, bu sırada iğne yapılırken huzurda bulunan ... beni kolumdan tuttu. İğne vurma olayı arabanın içerisinde gerçekleşti. Ben arabanın içerisinden kaçmaya teşebbüs etmedim, böyle bir beyanda bulunmadım. Ben hiç Kürtçe bilmiyorum, şahıslar benimle arada bir Türkçe konuşuyorlardı. Ben arabadan kaçmak istediğim sırada bir yere değdim, bu nedenle yaralandım. Bıçakla mı vurdular, yoksa ben kendim mi yaralandım bilmiyorum. Bu olay nedeniyle şikâyetçi değilim.”,
Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık ... aşamalarda; “Olay günü mağdur, kızım ... ile birlikte eve geldi. Bana kızın aç olduğunu söyledi. ... evde et olup olmadığını sordu, ben olmadığını söyleyince et almak üzere evden çıktı. ... tekrar eve geldi. Ben ...'in aldığı et ile yemek hazırladım. Yaptığım bu yemeği ... ve mağdure yediler. Yemekten sonra ... çay istedi, ben kızın daha fazla evde oyalanmaması için kabul etmedim ve kızı evine bırakmalarını istedim. ... ve mağdureyi alarak evden ayrıldı. Daha sonra ... beni aradı, kızı bıraktığını ve hatta 10 TL para verdiğini söyledi. Mağdure kesinlikle zorla kaçırılmamıştır, kendi isteğiyle evimize gelmiştir. Kızım kuafördür, o esnada kız kuaför dükkânına gelerek aç olduğunu söylediği için bizim eve getirmişler. Benim oğlum ve kızım mağdureye Kobani'ye gitmek isteyip istemediği hususunda bir şey sormadılar. Mağdure ... ise kendisi Kobani'ye gitmek istediğini söyledi, yanlış da anlamış olabilirim.”,
Tanık Ömer Ağırbaş aşamalarda; “Sanıklardan ... iş yeri komşumdur. Ben de kuaförlük yapıyorum. Ben mağdurenin ayın gün içerisinde 2-3 kez sanık ... ile birlikte ...'e ait kuaför dükkânına girip çıktıklarını gördüm. Her ikisi yan yanaydı, hareketlerinde herhangi bir olağan dışı bir durum yoktu. Mağdure kaçırılmış gibi değildi, güle oynaya gidiyorlardı, aralarında konuştuklarını görmedim, sanık ... Kürtçe konuşmaktadır, mağdurenin Kürtçe konuşup konuşmadığını bilmiyorum. Sanıklardan ... ise börekçide börek satmaktadır, onu da bu nedenle tanırım.”,
Tanık ... aşamalarda; “Ben ...'in komşusu oluyorum, aynı binada oturuyoruz, ben 3. katta oturuyorum, onlar da 1. katta oturuyorlar. Olay günü ... yanında ... isimli şahıs ile birlikte evlerine geldi, eve geldiklerinde güle oynaya geldiler, aralarında herhangi bir sorun veya gerginlik görünmüyordu, evde fazla bir süre kalmadılar, 45-50 dakika kadar evde kaldılar, evden çıktıkları sırada ...'in annesi, benim yanıma geldi, 'Oğlun evde ise caddeye kadar benimle birlikte gelsin, misafirimiz var’ dedi. Ben de oğlumun evde olmadığını gerekir ise kendimin gelebileceğimi söyledim. Kendileri Türkçe'yi de bilmedikleri için kendilerine çoğu zaman yardımcı oluyordum. ... ve ... evden çıkıyorlardı ancak sadece seslerini duydum, yanlarında kimin olduğunu görmedim, evden 3 kişi çıktılar, yaklaşık iki saat sonra ben ...'in annesinin yanına gittim. Misafirlerinin kim olduğunu sordum. O da '... isimli kızın kuaför dükkânına geldiğini, ailesi ile sorunları olduğunu, ailesinin kendisini öldüreceğini, eve gidemediğini, aç olduğunu’ söylemiş, ... da kendisine yardımcı olabileceğini söylemiş, bana olayı bu şekilde anlattı benim bu konu hakkındaki bilgim ve görgüm bundan ibarettir.”,
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık ... (...) İbrahim Kollukta; “... isimli şahıs 12.05.2015 tarihinde saatini tam hatırlamadığım ama tahminen saat 15.00-17.00 arasında çalışmış olduğum Yağmur Kuaföre müşteri olarak gelerek saçını yaptırmak istedi. Geldiğinde sol elinin üst kısmı orta parmaklarından biri kanıyordu, sebebini sorduğumda gizledi. Şahıs geldiğinde elektrik olmadığı için '5 dakika bekle elektrikler geldiğinde saçını yaparım' dedim. Elektrik geldiğinde ben kendisine 'Buyur gel saçına fön çekeyim' dedim. ... da 'Ben fön çekmeyeceğim ablamı bekliyorum ablam fön çektirecek. Bir de 3 TL alacağınız var ablam onu da size getirip verecek' dedi. Kendisine ablan kim diye sorduğumda da bana dün düğüne gitmek için gelen iki tane bayan müşterilerden olan siyah düz saçlı olan ve kuaförde kendisine maşa yaptığın, 3 TL eksik para veren şahıs olduğunu söyledi. Ben de anlattıklarından yola çıkarak ablasını hatırladım, ben de ona 'Senin saçların niye kıvırcık ablanın saçları kıvırcık değil?' diye sorduğumda kendisi de bana 'Bilmiyorum' diye cevap verdi. Sonrasında biraz sohbet etmeye başladık evde çok sorunları olduğunu, babasının kendilerine şiddet uyguladığını, artık dayanacak gücü kalmadığını bu sebeple Şengal'e gideceğini söyledi. Ben de ona 'Daha küçüksün ne yapacaksın oralarda' diye söyledim, o da bana oralarla ilgili sorular sormaya başladı. 'Kobani' de savaşan kişiler kızlar ve erkekler ayrı mı kalıyor?, Ben de kendisine 'Orda hepsi beraber kalıyor, ne şeref ne namus var, sen küçüksün orda kalamazsın' dedim. ... da bana 'Hayır ben ne olursa olsun gideceğim' dedi. Zaten ismimi partiye vermişim onlar beni zorla götüreceklerini, bundan yaklaşık 45 gün önce 30'a yakın arkadaş adımızı partiye yazdırdık eğer ben gitmezsem zorla annemi götürecekler diye söyledi. Ben de ...'a korkmaması gerektiğini kimseyi zorla götüremeyeceklerini ve yardım için abim ...’i arayacağımı söyledim. Abimi bu konu için aradığımda bana ben iş yerimin yakınında bulunan ismini bilmediğim parkta olduğunu söyledi ve bizi oraya çağırdı. Ben de ...'ı alarak abimin beklediği parka doğru yürüyerek çıktık. Yolda giderken ... bana hâlen Şengal’e gitmem için yardım et diye istekte bulunuyordu. Ben de oraya gitmemesi için onu ikna etmeye çalışıyordum. Ordaki sıkıntıları kötülükleri anlatıyordum kendisine. Bana '1 saat içerisinde Şengal'e gitmem gerekiyor yoksa ailem beni bulursa hepi öldürecekler' diye söylemlerde bulundu. Ben de kendisine 'Ailen seni neden öldürmek istesin?' diye sorduğumda bakire olmadığını, erkek arkadaşının buna sebep olduğunu, ailesi bunu duyarsa kendisini öldüreceklerinden korktuğunu, bu yüzden buralardan kaçmak istediğini söyledi. Abimin yanına vardığımızda ben kızın yolda bana anlattıklarını abime anlattım, abim de bana kızarak Sen bana telefonda ...'ın Şengal’e gitmek istemediğini, bu yüzden yardım istediğini, fakat şimdi farklı konudan bana neden getirdin. Ben de bilmiyordum yolda öğrendim acıdığım için bırakamadım. Abim de 'Eve götür yemek yesin sonra da evine gitsin' dedi. Ben de bunun üzerine ...'ı alarak kendi evimize götürdüm. Evde bulunan anneme ...'ın sabahtan beri aç olduğunu karnını doyurması için bir şeyler hazırlamasını isteyip onu evimizde anneme bırakarak iş yerime döndüm. Burada birkaç müşteri aldıktan sonra ben ve benimle beraber çalışan kız kardeşim ... ile beraber eve döndük, abim, annem ve ... evdeydiler, hal hatır sorduk ...'a 'Yemek yedin mi?' diye sorduğumda yemediğini söylemesi üzerine birlikte bir şeyler yedik, sonrasında odaya geçtik sadece ben ve ... odada da kendisine öğütlerde bulundum. Üzerinde ...'ın annesinin kimliğini görünce annenin kimliğini neden aldın diye sordum. Annesini çok sevdiği için Şengal'e gittiğinde annesini hatırlamak için kimliğini aldığını söyleyince, ...'a sarılarak ağladık. 'Sen küçüksün bu yaşadıkların için çok küçüksün' dedim. Daha sonra abim ... ...'ı evden alarak dışarı çıkacağını ve Nerimana yol parası vererek evine göndereceğini söyleyerek evden çıktılar. Bundan yarım saat sonra abim eve döndü, kendisine ...'ı sorduğumda 10 TL para verdiğini, ...'ın da ... iline gideceğini söylediğini ve ...'ın kendisinden numarasını istediğini, abimde numarasını verdiğini söyledi. Bunun dışında da ...'ı tanımam. Ben haline acıdığım için yardım etmek istedim. Bahsettiğim konu dışında da ...'ı bir daha görmedim görüşmedim. PKK/KCK terör örgütümle ilişki ve irtibatım yoktur. Kimseden talimat almadım, kimseyi kaçırmaya teşebbüs etmedim, kendisini ben veya ailemden kimse yaralamadı iş yerime geldiğinde zaten eli kanıyordu ve ona acıdığım için yardım ettik, alıkoymadık, kaçırmaya teşebbüs etmedik. ...... kız kardeşimdir, ... de abimdir. ... isimli şahsı tanımıyorum. ... ile hiçbir araca binmedim, zaten Türkçe bilmediğimden dolayı evden işe, işten eve yaya olarak gidip gelmekleyim. Bahsedilen Ava düğün salonunun olduğu yere hiç gitmedik. Kendisinin bahsetmiş olduğu 'Sen hiç polislere taş attın mı? Sen Kürt müsün Türk müsün? 'Ben Kobaniliyim benim abim ve yengem Kobani de oturuyor, Seni oraya göndereceğim diyen’, (bizimle Kobani'ye geleceksin) gibi söylemlerde bulunmadım aksine onu gitmemesi için ikna etmeye çalıştım. Ben oralardan geldiğim için nasıl zorluklar olduğunu bildiğimden aynı sıkıntıları çekmesini istemediğim için elimden geldiği kadar gitmemeye ikna etmeye çalıştım. Ben kesinlikle enjektör temin etmedim Nerimana hiçbir şey enjekte etmedim. Atılan iftiraların hiçbirini kabul etmiyorum.”,
Mahkemede; “Ben ...'da kuaförlük yapıyorum. Müşteki ...'yı kaçırmadım. Herhangi bir araç içerisinde değildim. Olay günü müşteri gibi dükkâna geldi. Saçlarını yaptıracağını söyledi. Sonra ağlamaya başladı. Neden ağladığını sordum. Ailesinin kendisini öldüreceğini söyledi, benden yardım istedi. Birilerinin kendisini gönderdiğini, kuaför dükkânına gittiğinde Kobanili bir kız sana yardım edecek dediklerini söyledi. Bana yardımcı olmamı, Şengal'e gitmek istediğini söyledi. Ben de kendisine böyle bir şeyi yapamayacağımı söyledim. Ben eğer eve geri dönersem ailesinin kendisini öldüreceğini, sabahtan beri aç olduğunu söyledi. Kendisine dışarıdan yemek alabileceğimi söyledim, o da kabul etmedi. Ben de ağabeyimi aradım, ondan habersiz bir şey yapmak istemedim. Ağabeyimi aradım, bir kızın burada ağladığını söyledim, ağabeyim de yanına gitmemizi söyledi. Ne ben ne de ağabeyim bu kızı hiç görmemiştik. ... ile ağabeyimin yanına parka gittik. Biz sadece kendisine acıdık ve kendisine yemek verdik. Ağabeyim annemi arayarak yemek hazırlamasını söyledi. Beraber eve gittik, yemek yedik. Yemekten sonra annem kızı evine teslim etmemizi söyledi. Evdeyken hatıra fotoğrafı da çektik. Daha sonra ağabeyim kendisini eve götüreceğini söyledi ve birlikte evden çıktılar. Kendisini kesinlikle kaçırmadım, zorla araca bindirmedik.”,
Sanık ... kollukta; “12.05.2015 tarihinde saat 18.00 sıralarında ben, pataronum ... ve beraber çalıştığımız... isimli soy ismini bilmediğim arkadaşım Park Orman'da bulunduğumuz esnada Huzurevlerinde kuaförlük yapan ablam ... beni arayarak ... isimli bir şahsın yanlarında olduğunu, ...’ın kendisine iğne yapıldığını, parti yetkilileri tarafından zorla Şengal, Kandil ya da Kobani'ye götürülmek istendiğini, eğer gitmediği takdirde annesini veya kardeşini öldüreceklerini söylediğini bana söyledi. Daha sonra ablam ... kızın durumuna acıdığını bana söyleyince ben de Park Orman'da olduğumu ...'ı yanıma getirmesini kendisiyle görüşmek istediğimi söyledim. Bunun üzerine kardeşim ... saat 18.00 sıralarında ...'ı Park Ormana yanımıza getirdi. Ben ...’a kendisini Şengal’e ya da Kobani’ye götüremeyeceğimi 'Eğer Şengal’e gitmek istiyorsan parti yetkilileri seni götürsün' diye söyledim. Ben daha önceden partinin götürdüğünü duymuştum. Sonra ben ...'a evine gitmesini söyledim. ..., bunun üzerine erkek arkadaşı olan komşusunun çocuğu ile daha önceden ilişkiye girip bekaretini kaybettiğini babasının bu yüzden kendisine zarar vereceğini düşündüğünden eve gidemeyeceğini söyledi, daha sonra ablam ..., ...'a çok acıdığını söyledi, ben de ...'a aç olup olmadığını sordum. Aynı zamanda ...'ın ellerinin yara olduğunu birileri tarafından darbedildiğini düşündüm. Bunun üzerine ...'ı bizim evimize yemek yemek amacıyla davet ettim. Saat 18.20 sıralarında ... ile birlikte Huzurevleri Mahallesindeki İkametime gittik. Bu sırada ... kuaför dükkânına geri döndü. Mehmet Emin ve arkadanım... parkta kaldılar. ... geldiğinde bizim uzağımızda bulunuyorlardı. Eve gittikten sonra patronum ...’un ortağı aynı zamanda patronum olan soyismini bilmediğim ... isimli şahsı aradım. ...'i aramamın sebebi kızın Türkçe konuşmasından dolayı anlaşamamamızdı. Yardım etmesi için kendisini bizim eve çağırdım. Saat 19.00 sıralarında ... bizim eve geldi. ...'e ...’ın sürekli olarak Kandil'e, Kobani’ye veya Şengal'e gitmek istediğini söylediğini anlattım. Onunla konuşmasını istedim. Daha sonra ... ile ... yaklaşık olarak 5 dakika kadar Türkçe konuştuktan sonra ... evden ayrıldı. Bir süre sonra ... tekrar beni aradı ve 'O kızı gönder gitsin' dedi. Ben de kıza acıdığımızı yardım etmek istediğimizi söyledim. ... ile birlikte yemek yedikten sonra dışarı çıktık tekrar Park Orman'a geldik. Yolda yürüdüğümüz esnada ... sürekli 'Beni partiye mi götürüyorsun? Beni Şengal’e götürecek misin?’ şeklinde Türkçe soruyordu ben duymamazlıktan geldim ve cevap vermedim. ... evinin Park Orman civarında olduğunu söylediği için Park Orman'a götürdüm. Park Orman'da 5 dakika kadar oturduktan sonra ...'a tekrardan kendisini Kobani ya da Şengal'e götüremeyeceğimi tekrar ettim. Bu arada ... benden telefon numaramı istedi. Park Orman'da Dicle Kafe'de çalışan bir bayana numaramı yazdırdı. ... bana eve gidemeyeceğini ... ilinde ikamet eden büyükannesi ile büyükbabasının yanına gideceğini söyledi. Ben de kendisine parasının olup olmadığını sordum ve kendisine 10 TL para verdim. ... bunun üzerine üst geçitten yolun karşısına geçti hatta giderken bana el salladı. Ben de daha sonra oradan ayrılarak saat 20.30 sıralarında eve döndüm. ... ve ...... kız kardeşlerimdir. ... patronumdur. Telefon numaramı da ifademin akışında belirttiğim gibi kendisi istemiştir. Numaramı kesinlikle ben vermedim. Aynı zamanda kız yanıma geldiğinde zaten elleri kan içindeydi yaralıydı. Bana sormuş olduğunuz ... numarayı ben kullanmaktayım Fakat kimin adına kayıtlı olduğunu bilmiyorum. Ben bu güne kadar Kobani ya da Şengal bölgesine hiç kimseyi götürmedim. Eğer götürmüş olsaydım ...’ı bırakmaz onu da götürürdüm. Ben sadece burada çalışıp geçimimi sağlamaya çalışıyorum. 64 plakalı koyu lacivert renkli Connect tipi anahtarlığında FİAT yazılı olan arabayı da görmedim.”,
Mahkemede; “...'da sanayide işte çalışıyorum. Sabah erken işe gidip akşam geç geliyorum. Ben kesinlikle ... isimli şahsı kaçırmadım. Kendisini yaralamadım. Kobani'ye gitmesi yönünde kendisine herhangi bir söz söylemedim. Kendisini bıçakla yaralamadım, saat 16.00'a kadar sanayide çalışıyordum. Suçlamanın tamamı asılsızdır. Suriye'deki savaş nedeniyle ...'a geldik. Evin geçimini de ben sağlıyorum. Eşim de kuaförde çalışıyor, bu tür işlere karışmamız mümkün değildir. Mağdur ...'yı daha önce tanımıyordum. Kendisini daha önce hiç görmemiştim. İddianamede geçen ... numaralı telefon eşime aittir. ... isimli şahıs kız kardeşimin yanına kuaför dükkânına gitmiş. Kız kardeşime bıçakla yaralandığını söylemiş. Sonra da kız kardeşime, beni döven kişiler zorla Şengal'e götüreceklerini söylemiş, aç olduğunu, sabahtan beri yemek yemediğini söylemiş. Ben ve diğer sanık ... pakta oturuyorduk. Kız kardeşim beni aradı, olayı anlattı, eve gidip yemek getireceğini söyledi. Ben de kız kardeşime önce parka bizim yanımıza gelmelerini söyledim. Kız kardeşim ve ... parka geldiler. Ben ...'a kendisini kimin kız kardeşimin yanına gönderdiğini sordum. Birilerinin gönderdiğini sordu. Bizim böyle işlerle alakamız olmadığını söyledim. Kendisi annemin evine gelip yemek yedi. Kendisini evine götürmeyi teklif ettim ancak o bana eve gitmeyeceğini, gitmekten korktuğunu, bu nedenle ...'e gideceğini söyledi. Bu sırada kendisi benden telefon numaramı istedi. Ben de kendisine eşimin numarasını verdim. Kendisine yol parası olarak da 10 TL para verdim. Suçlamaların tamamı asılsızdır.”,
Sanık ...; “PKK/KCK terör örgütü ili ilişki ve irtibatım yoktur. Bana sormuş olduğunuz ... isimli şahsı tanımam. Benim bu şahsı kaçırma eylemi ile ilgili herhangi bir bilgim yoktur. Müdürlüğümüze geldiğim esnada ... isimli şahsı kaçırma, alıkoyma, yaralama ve Kobani bölgesine göndermeye çalışma eylemi olduğunu burada siz görevlilerden öğrendim. Dediğim gibi benim bu konu ile ilgili herhangi bir bilgim yoktur. Bana bahsetmiş olduğunuz şahıslardan ... isimli şahıs benim çalışmış olduğum fırına gelerek iş aradığını söyledi. Sunun üzerine ortağım olan ... ... isimli şahıs ile görüşerek bizim fırıncılık yaptığımız yerde işe başladı. Burada yaklaşık olarak 5-6 aydır çalışıyor. Bu şahsı bu vesile ile tanırım. ... ve ...... isimli şahısların isimlerini daha önceden bilmiyordum. İsimlerini burada sîzlerden öğrendim. Ancak bu şahıslan sima olarak bizim iş yerimize müşteri olarak gelip gitmesinden dolayı tanırım. ... ve ...... isimli şahısların yanımızda çalışan ... isimli şahsın beyanatı doğrultusunda kardeşleri olarak bilirim. Bunun dışında herhangi bir ilişki ve irtibatım yoktur. Benim bu şahıslar ile ilgili olarak anlatacaklarım bunlardan ibarettir.”,
Mahkemede; “Olaya ilişkin önceki savunmamı tekrar ederim. Herhangi bir örgütle bağlantım yoktur. Bana sormuş olduğunuz ... isimli şahsı tanımam. ... den ben parkta saat 17.00 sıralarında ayrıldım. Ondan sonra görmedim. Bir saat spor yaptım. Akşam 19.00 sıralarında evdeydim. Sabaha kadar da dışarı çıkmadım. Buna eşim ... ve baldımız ... şahittir. Bunlar dinlenilirse o gün belirttiğim saatte evde olduğum ortaya çıkacaktır. Ayrıca şu an akşam herhangi bir telefon görüşmesi yaptığımı hatırlamıyorum. İfademde ... ...'i nasıl tanıdığımı anlattım. ... ile fırından alışveriş nedeniyle ...'in kardeşi olarak biliyorum. Bunun dışında herhangi bir irtibatım yoktur. Aleyhime olan teşhisleri kabul etmiyorum.”,
Şeklinde savunma yapmışlardır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna değinmekte yarar bulunmaktadır.
Devletin varlığı ya da bütünlüğü öncelikle Anayasa'da teminat altına alınan değerdir. Anayasa'nın 3. maddesinde, Türk Devleti'nin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ifade edilmiş, 14. maddesinde, Anayasa'da yer alan hak ve özgürlüklerin, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla kullanılamayacağı, üçüncü fıkrasında ise, bu amaca aykırı faaliyetlerin yaptırımlarının yasa ile belirleneceği hüküm altına almıştır.
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu ise 5237 sayılı TCK'nun 302. maddesinde;
“(1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesi ise;
“Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karşı cürümlerden en ağırını cezalandırmaktadır; korunan hukukî yarar Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur.
Bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir.
Bu amaç, madde metninde,
1.Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2.Devletin birliğini bozmak,
3.Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4.Devletin bağımsızlığını zayıflatmak, olarak belirlenmiştir.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması, suçun oluşması için şarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını başka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluşturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir.
Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca ‘yönelik cebrî fiiller’ denilmesi gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıştır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aşikârdır.
Suçun oluşabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmiş bulunması yeterlidir.
Bu suçun işlenmesi sırasında örneğin kişiler öldürülmüş, kasten yaralanmış ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.” şeklinde olup, 01.06.2005 tarihinden önce bu maddenin karşılığını oluşturan 765 sayılı TCK’nın 125. maddesinden farklı olarak, suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunması gerekeceği belirtilmiştir. Böylelikle, TCK'nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan amaç suçun işlenmesi sırasında işlenen araç suçlardan dolayı TCK'nın 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
Her devlet siyasal fonksiyonu kapsamında, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. Anayasa'nın 3. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Kişi hak ve hürriyetlerinden hiçbirisi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz (Anayasa madde 14). Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak devletin/siyasal iktidarın temel amaç ve görevlerindendir (Anayasa madde 5). 5237 sayılı TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu, bu temel görevin hukuki zeminini oluşturmaktadır.
Suçta korunan hukuki yarar; Devletin birliği, ülke ve ulus bütünlüğü ile egemenliği, suçun konusu; Devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği, suçun faili; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ya da olmasın, yöneten veya yönetilen herkes, suçun mağduru; Devletin millet/ulus unsurunu oluşturan her bir bireyi olup söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekirse de, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. Fiilin cebri niteliğinden, maddi cebrin anlaşılması gerekmektedir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir.
Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçu bir kalkışma suçu olarak, peşinen tamamlandığı kabul edilen suçlardandır. Kalkışma suçlarında öngörülen zarar neticelerinin gerçekleşmesine yönelik elverişli, uygun hareketlerin yapılmasıyla oluşmaktadır. Kanun koyucu, çok önemli gördüğü bazı hukuksal değerlerin zarar görmesini önlemek için bu değerlere zarar tehlikesi meydana getirilmesini dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırmaktadır. Suçun oluşması için zarar neticesinin gerçekleşmesi aranmamakta, suçun oluşması için failin hareketinin söz konusu neticenin gerçekleşmesine yönelik olması ve hareketinin o neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması yeterli olacaktır (“Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu” konulu makale, Doç Dr. Vesile Sonay Evik, s.1733.).
Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç suçun (TCK 302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1) “fiil” unsurunu teşkil ettiği görülmektedir. Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarihli ve 103-22 sayılı kararı). Fiilin elverişli/vahim niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü, fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, Devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak amaç suçun gerçekleşmesi için elverişli tehlike ortamını hazırlayacak vahim eylemler bu suçun oluşmasında kriter olarak dikkate alınmaktadır.
Suç tamamlandığında eylemlerin cezalandırılamayacak olması ve teşebbüsün oluşumu için minimum gerekenlerin zaten suçun tamamlanması için yeterli olmasından dolayı kalkışma suçlarından olan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna teşebbüs mümkün değildir. (Antolisei, 633; Fiandaca-Musco, 12; Lattanzi-Lupo, 20; Dolcini-Marinucci, 1834 ten alıntı Erem Faruk-Toroslu Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınevi, ..., 1983, s 74.).
Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümü için ceza hukukunda “Tipiklik” ve “Nedensellik bağı” kavramlarının da ayrıca açıklanması gerekmektedir.
Suç teşkil eden haksızlığın temelini kanuni tipin gerçekleştirilmesi oluşturur. Fiilin haksızlık içeriği tipteki unsurlar içinde ifade edilmiştir. Olay hareket ve netice bakımından ifade ettiği değersizlik soyut olarak tipte gösterilmiştir. İşte bir davranışın kanuni tipteki haksızlığın tanımıyla örtüşmesi hâlinde, tipiklik gerçekleşmiş olur. Tipiklik kavramıyla suçta kanunilik ilkesi arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Anayasa (m. 38/1) ve Ceza Kanununda (m. 2/1) yer alan “kanunsuz suç olmaz” ilkesi, cezalandırılabilirliğin bağlantı noktasının kanundaki bir suç tipi olduğunu ortaya koymaktadır. Kanunilik ilkesi gereğince kanun koyucu hangi fiillerin suç teşkil ettiğini açık bir şekilde kanunda göstermelidir. Kanunda suç olarak tanımlanmayan bir fiilden dolayı kimsenin cezalandırılması mümkün değildir. Böylece ceza hukuku bakımından önem taşıyan hareketleri, önem taşımayanlardan ayırmak, tipikliğin önde gelen görevini oluşturmaktadır. Bunun önemli sonucu olarak, ceza hukukunu ilgilendiren hareketlerin belli normlar tarafından tarif edilmesi, hukuk düzeninin değerlendirme faaliyetinin bir parçasıdır. Bir başka deyişle, her bir suç tanımının yarattığı soyut hareket tipi, hukuk düzeninin bunlar hakkında yaptığı olumsuz değerlendirmenin konusunu oluşturur. Kısacası hareket, tipiklik yargısının konusudur (Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 107.).
Keza hukuka aykırılık ve normatif anlamda kusurluluk yargılarının konusu da yine harekettir. Suçun bir unsuru olarak kastedilen tipiklik ise dar anlamda tipikliktir (haksızlık tipi). Her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeriğini karakterize eden tanımdaki unsurlar dar anlamda tipikliği oluşturur. Haksızlık tipinin (dar anlamda tipikliğin) fonksiyonu, yasaklanmış davranışın tipik haksızlık içeriğini belirleyen, özel suç tiplerine şekil ve biçim veren unsurları göstermektir. Kanundaki her bir suç tanımı, cezayı gerektiren haksızlığın özel bir biçimini, yani “haksızlık tipini” oluşturur. Suçun kanuni tarifi (kanuni tip), bir fiilin tipik haksızlık içeriğini somutlaştıran unsurları bir araya getirme fonksiyonuna sahiptir. Böylece suç tipleri, kanun koyucunun cezaya layık olarak gördüğü davranış şekillerini belirler. Tipiklik, burada, vatandaşların tipleştirilen emir ve yasaklara göre kendilerini yönlendirmeleri fonksiyonunu yerine getirir. Buna “tipikliğin uyarı fonksiyonu” denir (Appellfunktion des tatbestandes ten alıntı Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 108.).
Tipiklik, insan hareketlerinin soyut kavramlarla tanımlanmasıdır. Şayet somut hareket, daha önce yapılan bu soyut tanıma uygunsa, bu hareketin tipe uygunluğundan bahsedilir. Hareketin suç tipindeki fiile, hareket edenin de suç tipindeki faile uygun olması gerekir. Bu itibarla tipiklik, ceza kanununun özel kısmında tanımlanan tüm suçların taşıdıkları özellikleri bu suçlardan soyutlayarak gösteren, yani her suça uyabilen soyut, çerçeve bir model olmaktadır. Tipiklik, sadece bir suç tipinin değil, tüm suçların özelliklerini taşıyan soyut bir kavramdır. Failin tipe uygun davranmasıyla tipik haksızlık da gerçekleşmiş olur. Çünkü kanunda tanımlanan her bir suç, bu somut tanımıyla, tipik haksızlığı oluşturan davranış tarzlarını ortaya koymuş olmaktadır.
Nedensellik bağı kavramına gelince;
Dış dünyada meydana gelen değişikliğin (neticenin) bir kimseye yüklenebilmesi ve dolayısıyla onun sorumlu olabilmesi, söz konusu neticenin o kimsenin hareketinden meydana gelmesine bağlıdır. Diğer bir deyişle, hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı, bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Şayet hareket ile netice arasında böyle bir ilişki yoksa netice hareketten meydana gelmemişse, kısaca nedensellik bağlantısı bulunmuyorsa neticenin faile yüklenebilmesi mümkün değildir. (Artuk-Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, ...-2007, s 412.). Hiç kimse, kendi hareketinin neden olmadığı, kendi hareketinin sonucu olmayan bir neticeden sorumlu tutulamaz. Bir neticeden dolayı sorumlu tutulabilmenin temelini, hareket ile netice arasındaki sebep-sonuç ilişkisini ifade eden nedensellik bağı oluşturur. Sırf hareket suçlarında, suçun oluşması için hareketin yapılması yeterli olduğundan, bu suçlarda nedensellik bağı problemi ortaya çıkmaz. Nedensellik bağı, kanuni tanımında hareketin yanı sıra neticeye de yer verilen suçlarda gerekli olan bir olgudur (Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 131.).
Neticeli suçlarda, tamamlanmış bir suçun kabulü, tipe uygun neticenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak bu suçlarda, sadece hareketin varlığının ve neticenin gerçekleştiğinin belirlenmesi yeterli olmayıp, hareket ile netice arasında belli bir bağın bulunması da gerekir. Şayet hareketle netice arasında nedensellik bağı yoksa, o netice faile yüklenemez.
Nedensellik bağı, neticeli suçlarda, suçun kanunda tanımlanmayan unsurları arasında yer almaktadır. Nedensellik bağı konusu, ceza hukukunda çoğu zaman bir sorun olarak karşımıza çıkmaz. Bu yüzden, ceza kanunları, genelde, nedensellik bağıyla ilgili olarak bir düzenlemeye gitmezler. Esasen bu konuda bir düzenlemeye gidilmesi gerekli de değildir. Zira nedensellik bağı, her neticeli suçta mutlaka bulunması gereken doğal bir olaydır. Bir başka deyişle, hareket ile netice arasındaki bağı ifade eden nedensellik, hukuki bir konu ve kavram olmayıp, doğa kanunlanna göre belirlenecek bir husustur. Nitekim hem mülga 765 sayılı TCK’da, hem de 5237 sayılı yeni TCK’da nedensellik bağına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Özel kısımda yer alan suçların çoğunda da nedensellik bağına vurgu yapan bir açıklamaya rastlanmaz. Bununla birlikte, bazı suçların (netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama, kasten yaralama.) tanımında bu bağı belirten kelimelere yer verilmektedir. (Koca Mahmut – Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, ..., 2018, s 132.). Türk Ceza Hukuku sistematiğinde nedensellik bağlantısının tespitinde, sonuca etkili olan her şart dikkate alınmalı ve bu şartlar arasında neticeyi meydana getirmeye elverişli olan, en etkili şartla nedensellik bağı (maddi nedensellik) kurulmalıdır (Artuk-Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, ...-2007, s 425.).
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, 'Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi...' şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun'un 'Terör örgütleri' başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan 'Silahlı örgüt' suçu ise;
'(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın 'Silahlı Örgüt' başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
Öte yandan;
TCK’nın 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' başlıklı 109. maddesi ise;
'(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
12.05.2015 tarihinde saat 21.30 sıralarında mağdur ...'nın, Polis Merkezine giderek 'Kendisinin açık kimliklerini bilmediği şahıslar tarafından Karacadağ Bulvarı üzerinde siyah renkli bir araca zorla bindirilerek kaçırılıp, adresini bilmediği ancak gösterebileceği bir evde alıkoyduklarını, daha sonra kendisine Kobani'ye götürme teklifinde bulunduklarını, kabul etmemesi üzerine, araç ile Park Orman civarına götürdükleri sırada araçtan inerek kaçmaya çalıştığını, takip eden erkek şahsın kendisini sağ baldırından iki kez bıçak ile yaraladığını, “...” telefon numarasını bir kağıda yazarak verdiğini, kararını değiştirmesi durumunda kendilerini aramasını söylemek suretiyle salıverdiklerini, bunun üzerine de en yakın polis merkezine sığındığını' belirttiği, mağdurun olayın sıcağı sıcağına alınan ilk beyanında olay tarihinde muhtarlıktan dışarı çıktığında sanık ...’in sigara içerek kendisine “Gel abim ben sana (aile tablosu) çıkarayım’ diyerek önce kolundan tuttuğunu, sanığın kolunu itmesine rağmen beraber yürüdüklerini, muhtarlıktan çıkıp sağa dönüp ilerledikten sonra boş bir arazi bulunan petrol istasyonundan ara sokağa girdikleri ve siyah renkli plakasını görmediği “Doblo” tarzına benzeyen markasını ve modelini hatırlamadığı ancak içine bindiğinde FIAT yazısını gördüğünü ifade ettiği, bu hususun kamera kayıtlarından da anlaşılabildiği, yine mağdurun sanıkların fiziki yapılarına ilişkin ayrıntılı teşhislerde bulunduğu gibi sanıkların da bu teşhislerdeki tariflere uyduğu, kendisini götürdükleri eve ilişkin ayrıntılı tarifi ve yer gösterme tutanağı ile dinlenilen tanık beyanlarında da 14 yaşında olan mağdurun hiç tanımadığı sanıklarla belirlenen saatlerde evde olduğu, evden çıktıktan sonra sanıklarla beraber arabaya bindikleri ve arabada sanık ... ...’in mağdura kolunu açmasını söylediği, sanık ...'nın (...) koluna iğneyi batırdığı, aracın kapısını açık olduğunu gören mağdurun arabadan inerek kaçmaya başladığı esnada ...’in, mağduru yakalayarak sağ kalçasından iki defa bıçakladığı hususunun ... Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinin 12.05.2015 tarihli adli muayene raporuna göre mağdur ...'da sağ gluteal bölgede 2 adet 3 cm cilt ve cilt altı kesi oluşacak şekilde yaralamaya ilişkin raporla sabit olduğu, sanık ...’in mağdur ...’a ... numaralı telefon numarasını verdiği, soruşturmada mağdurun üstünden de sanığa ait numaranın yazılı olduğu kâğıdın çıktığı, sanıklar ... ve ...’nın savunmalarında, mağdurun bakire olmadığı için evden kaçmaya çalıştığını belirtmelerine rağmen mağdurun yapılan genital muayenesinde herhangi bir lezyon ve darp izine rastlanmadığının ve şahsın anatomik olarak bakire olduğunun anlaşıldığı, mağdura sanıklar ... ve ...’in “Sen Kürt müsün, Türk müsün” diye sorarak , “Sen polislere taş atıyor musun” dedikleri sanık ...’in “Sen Kobene’ ye gitmek istiyor musun?, benim ailem hepsi orada, savaşıyorlar, benim kız kardeşlerim de hepsi gelecek oraya, sen git benim kardeşlerim gelecek oraya” dediği ve ayrıca sanıkların savunmalarında ileri sürdükleri gibi mağdurun Şengal’e gitmek gibi bir talebinin olması durumunda dahi sanıklardan korksa bile polise bu durumu bildirmeyeceği hususu da dikkate alındığında;
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibarıyla süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olabilceği, örgütün 'hiyerarşik yapısına' dâhil edilmek üzere gönderilen elemanları, irtibat hâlinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri gibi, gizlilik ve güvenlik kuralları ile hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür faaliyetlerine de izin vermeyecekleri, terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği gözetildiğinde, 14 yaşında olan mağduru Kobani’ye götürme kastıyla hareket eden sanıkların mağdura yönelik sözleri de dikkate alındığında, sanığın silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu yerine, eylemlerine uyan silahlı terör örgütüne üye olma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmalarına karar verilmesi gerekmekte ise de sanıklar aleyhine yönelen temyiz bulunmadığı gibi itirazın da lehe olduğu göz önüne alındığında bu hususta bir değerlendirilme yapılmadan Özel Dairenin onama kararının isabetli olduğuna karar verilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanıkların, atılı eylemi örgütsel saik ile gerçekleştirmedikleri düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahlline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 19.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.