Ceza Genel Kurulu 2012/7-1419 E. , 2013/460 K.
İtirazname :2010/121817
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : HOZAT Sulh Ceza
Günü : 22.03.2007
Sayısı : 11-5
Bakaya kalma suçundan sanık Y. C. O'nun Askeri Ceza Kanununun 63/1-A, 5237 sayılı TCK'nun 62 ve 647 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince 1.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Kara Kuvvetleri Komutanlığı 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince verilen 27.12.2005 gün ve 302-667 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmiş ise de; yapılan yasal değişiklik nedeniyle dosyayı yeniden ele alan Kara Kuvvetleri Komutanlığı 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince 30.11.2006 gün ve 302-554 sayı ile; 'sanığa yüklenen suçun bakaya kalmak olması ve 353 sayılı Kanunun 5530 sayılı Kanun ile değişik 13. maddesinde bakaya kalmak suçunun askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi olmayan sivil kişiler tarafından barış zamanında işlenmesi durumunda bu kişilerin yargılamasının adli yargı mahkemeleri tarafından Askeri Ceza Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle yargılama yapılacağı hükmüne yer verildiğinden ve yargılama görevinin adli yargı mahkemelerine ait olduğu anlaşıldığından 5530 sayılı Kanun ile 353 sayılı Kanuna eklenmiş Ek Geçici Madde 6 ve 353 sayılı Kanunun 5530 sayılı Kanun ile değişik 13. maddesi gereğince mahkememizin görevsizliğine” karar verilmiştir.
Görevsizlik kararıyla dosyanın gönderildiği Hozat Sulh Ceza Mahkemesince 22.03.2007 gün ve 11-5 sayı ile; 'Sanık hakkında K.K.K. 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi yaptığı yargılama sonucunda 27 Aralık 2005 tarih ve 2005/302 esas ve 2005/667 karar ile hüküm kurulduğu ve iş bu hükmün taraflara usulüne uygun olarak tebliğini müteakip 13.09.2006 tarihi itibariyle kesinleştiği anlaşılmakla aynı fiil nedeniyle, sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm bulunduğundan sanık hakkında derdest olan iş bu davanın CMK’nın 223/7.maddesi gereğince reddine' hükmedilmiştir.
Temyiz edilmeksizin kesinleşen bu karara karşı Adalet Bakanlığınca 04.05.2010 gün ve 28556 sayı ile kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 16.01.2012 gün ve 6869-151 sayı ile;
“Dosya kapsamına göre; sanık hakkında yapılan yargılama sonunda verilen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Elazığ 8.Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 27.12.2005 tarihli ve 2005/302 esas, 2005/667 sayılı kararının sanığa 06.09.2006 tarihinde tebliğ edildiği ve 12.09.2006 tarihli dilekçe ile temyiz edildiği ve dolayısı ile henüz kesinleşmemiş olduğu aşamada, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'na 29.06.2006 tarihli ve 5530 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile eklenen Ek Geçici Madde 6/3'te yer alan 'Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, askeri mahkemelerce karar verilmiş ve henüz kesinleşmemiş olan dava dosyalarından görevli yargı yeri değişenler hakkında, askeri savcının yazılı görüşü alınmak suretiyle, mahkemesince duruşma yapılmaksızın görevsizlik kararı verilir...' hükmü gereği anılan Askeri Ceza Mahkemesinin 30.11.2006 tarihli görevsizlik kararı sonrası dosyanın gönderildiği Hozat Sulh Ceza Mahkemesince davanın esası hakkında karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Hozat Sulh Ceza Mahkemesinin 22.03.2007 gün ve 2007/11 esas 2007/5 karar sayılı kararının, CMK'nun 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 16.05.2012 gün ve 121817 sayı ile;
“...Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi gereğince bozma, CMK’nun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Kararı veren mahkeme veya hakimce bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesi yasa gereği zorunludur. Ayrıca bu tür kararların kanun yararına bozulmasının ilgililer aleyhine sonuç doğurmayacağına dair bir kurala ilgili maddede yer verilmemiştir. Uygulamada Yargıtay tarafından (a) bendi kapsamına giren kararların kanun yararına bozulmasına ve anılan bent uyarınca bozma kararı doğrultusunda kararı veren hakim veya mahkemece gereken kararın verilmesini sağlamak üzere 'müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine' karar verilmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi gereğince kanun yararına bozma istemi, davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışında kalan hükümlere ilişkin ise, aleyhe sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama da yapılamaz.
Mahkumiyet hükmünde, bozma sonrası yapılacak uygulamalar bozma nedenine göre farklı düzenlendiği halde, mahkumiyet dışındaki davanın esasını çözen kararların bozulmasının sonuçları açısından bozma nedenine göre bir ayrım yapılmamıştır. Mahkumiyet hükmü dışında kalan davanın esasını çözen hükümlerin hangi nedenle olursa olsun kanun yararına bozulması, aleyhe tesir etmeyecek ve yeniden yargılama yapılmasını da gerektirmeyecektir. Bu hükümlerin, kanun yararına bozulmasının aleyhe sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılamayacağı yasa hükmü gereğidir.
Davanın reddine dair karar, 5271 sayılı Kanun'un 223.maddesinde sayılan hükümlerden olup, davanın esasını da çözen bir karar niteliğinde olduğundan aynı Kanun'un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi kapsamında kalan bir karar değildir. Mahkumiyet hükmü olmadığından 309. maddenin 4. fıkrasmın (b) ve (d) bentleri kapsamında da kalmamaktadır. Bu karar, mahkumiyet dışında davayı esastan çözen bir karar olduğundan, aynı fıkranın (c) bendi kapsamında kalmaktadır. Bu nedenle, Yargıtay'ın, yasa gereği davanın reddine dair kararı aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere bozması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; yerel mahkemece, sanık Yılmaz Cesur O hakkındaki Askeri Mahkemenin mahkumiyet hükmü kesinleşmeden görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle ortada kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığı gözetilmeden varmışcasına 5271 sayılı Kanun'un 223/7.maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmesi yerinde olmadığından, Özel Dairenin bu nedene dayanarak hükmü kanun yararına bozması isabetlidir. Ancak, Yüksek Dairenin, yerel mahkeme hükmünü, 'davanın reddine' dair kararın 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup ve davayı da esastan çözen bir karar olduğundan, 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesinin 4. fıkrasınm (c) bendi gereğince aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere bozması yerine, hükmün 'CMK'nun 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına' karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire kanun yararına bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 10.10.2012 gün ve 22569-25092 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CMK'nun 223/7. maddesi uyarınca verilen “davanın reddi” kararının, aynı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi mi yoksa (c) bendi kapsamında mı kaldığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Hakkında bakaya kalma suçundan askeri savcılık tarafından kamu davası açılan sanığın Kara Kuvvetleri Komutanlığı 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince bu suçtan cezalandırılmasına karar verildiği, yokluğunda verilen kararın tebliği üzerine sanık tarafından süresi içinde 12.09.2006 tarihinde temyiz edildiği, yapılan yasal değişiklik nedeniyle aynı askeri mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilerek dosyanın Hozat Sulh Ceza Mahkemesine gönderildiği, yerel mahkemece de mahkumiyet hükmünün temyiz edildiği gözetilmeden askeri mahkeme tarafından verilen kararın kesinleştiği gerekçesiyle CMK'nun 223/7. maddesi uyarınca davanın reddine karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma 5271 sayılı CMK'nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK'nun 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilecektir.
Karar veya hükmün kanun yararına bozulması sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak 309. maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da yapılamayacaktır.
4. fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise, bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü gibi bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK'nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nun 223. maddesine göre; 'mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları” birer hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide ve yargısal kararlarda genel bir kabul bulunmaktadır.
03.06.1936 gün ve 9-11 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen kararlardan olduğu vurgulanmıştır.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 gün ve 169-223 sayılı kararında da belirtildiği üzere, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararlarının, kanun yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan olmadığı açıktır. Ayrıca, CMK'nun 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararları da davanın esasını çözen kararlardan değildir.
CMK'nun 223. maddenin 7. fıkrasında; 'Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir' şeklindeki düzenleme ile hüküm çeşitleri arasında sayılmış olan davanın reddi, aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında daha önceden verilen bir hüküm ya da açılmış bir dava olup olmadığının tespitine ilişkin bir karardır. Bu yönüyle davanın reddi kararlarının davanın esasını çözmeyen kararlardan olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele alındığında;
CMK'nun 223/7. maddesi uyarınca verilen davanın reddi kararlarının davanın esasını çözmeyen kararlardan olması nedeniyle, yerel mahkemece sanık hakkında verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen davanın reddine ilişkin hükmün Özel Dairece CMK'nun 309/4-a maddesi kapsamında kabul edilerek kanun yararına bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.11.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.