Hukuk Genel Kurulu 2017/1904 E. , 2020/190 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma, çeyiz ve ziynet eşyası” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesince verilen karşılıklı boşanma davalarının, çeyiz ve ziynet eşyası davalarının kabulüne dair karar davacı-birleşen davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda ziynet eşyası davası yönünden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davalı-Birleşen Davacı İstemi:
4. Davalı-birleşen davacı kadın vekili birleşen dava dilekçesinde; müvekkilinin davacı-birleşen davalı tarafından yaşanılan tartışma sonucu 23.06.2012 tarihinde saat 22:00’da evden kovulduğunu, eşyalarını toplamasına dahi müsaade edilmediğini, davacı-birleşen davalının nezaretinde sadece birkaç temel eşyasını aldığını, müvekkilinin dışarıda yarım saat kadar dolaştıktan sonra ablasına gittiğini, balayına gidecekleri için eşinin de telkinleriyle düğünde takılan takıları kayınvalidesine teslim ettiğini, eşinin ve ailesinin oyalamaları yüzünden ziynet eşyalarını geri alamadığı gerekçesiyle ziynet eşyalarının aynen iadesini, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren yasal faizi ile 500,00TL bedeline hükmedilmesini dava ve talep etmiş, 03.09.2013 tarihli ıslah dilekçesinde ise; bilirkişi raporu doğrultusunda (7 adet 22 ayar 12’şer gr bilezik ve 7 adet çeyrek altın için) dava değerini toplam 8.610,00TL olarak ıslah etmiştir.
Davacı-Birleşen Davalı Cevabı:
5. Davacı-birleşen davalı erkek vekili cevap dilekçesinde (yasal süresinden sonra sunulan); davalı-birleşen davacının 21.06.2012 tarihinde evi terk ettiğini, müvekkilinin davalı-birleşen davacıyı sorunların konuşulması amacıyla tekrar davet ettiğini, davete uyan davalı-birleşen davacının geldiğinde bavulunu toplayarak evden ayrıldığını, ziynet eşyalarının karşı tarafın uhdesinde olduğunu, iddialarının gerçek olmadığını, davalı-birleşen davacının güvenmediği ve sevmediği kayınvalidesine altınlarını teslim etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, 21.06.2012 tarihi ya da daha öncesinde altınları kendi ailesine götürdüğünü tahmin ettiklerini, ziynet eşyası konusu gündeme gelmediği ve ziynet eşyaları kontrol de edilmediği için net bir fikirlerinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesinin 31.10.2013 tarihli ve 2012/711 E., 2013/908 K. sayılı kararı ile; Yargıtay uygulamaları ile ziynet eşyalarının sürekli olarak kadın eşin yanında bulunduğu ve yanında götürebileceği karine olarak kabul edilmekte ve davalı-birleşen davacının da elinde küçük bir çanta ile ayrıldığı tanık beyanları ile belirlenmiş ise de; gece yarısı eşini müşterek konuttan ailesi ile birlikte sokağa atan davacı-birleşen davalının eşinin ziynet eşyalarını almasına izin vermesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle 7 adet 22 ayar ve 12’şer gr bilezik (1.080,00TLX7=7.560,00TL) ve 7 adet çeyrek altının (7X150,00TL=1.050,00TL) aynen, aynen olmadığı takdirde toplam 8.610,00TL bedelinin davacı-birleşen davalıdan alınarak davalı-birleşen davacıya verilmesine, bu alacağın 500,00TL’sine dava tarihinden, kalan kısmına ise ıslah tarihi olan 03.09.2013 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.09.2014 tarihli ve 2014/18950 E., 2014/18679 K. sayılı kararı ile;
‘’… Hüküm, davacı-davalı koca tarafından; kusur belirlemesi, tazminatlar, ziynet talebinin kabulü ve çeyiz eşya bedeli yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalı-davacı kadın, dava konusu ziynet eşyalarını, balayına giderken saklaması için eşinin isteği doğrultusunda kayınvalidesine teslim ettiğini, ancak bunların kendisine iade edilmediğini belirterek aynen iadesini veya bedelinin tazminini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “kadının gece vakti eşi ve ailesi tarafından sokağa atıldığı, bu şekilde konuttan uzaklaştırılan kadının ziynet eşyalarını almasına izin verildiğinin mümkün görülmeyeceği’’ gerekçesiyle kabulüne karar verilmiş ise de; iddianın ileri sürülüş biçimine göre öncelikle kadının, ziynet eşyalarını kayınvalidesine teslim ettiğini kanıtlaması gerektiği açıktır. Toplanan delillerle davalı-davacı kadının ziynet eşyalarını eşinin isteği ile saklamak üzere kayınvalidesine verdiği iddiasını ispatlayamadığı anlaşılmaktadır. O hâlde, ziynet eşyasına yönelik davanın reddine karar verilecek yerde yazılı şekilde hatalı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,…’’ hükmün ziynet eşyası yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
8. Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2014/987 E., 2015/108 K. sayılı kararı ile; ziynet eşyasının davalı-birleşen davacı tarafından kayın validesine teslim edildiği olgusunun hayatın olağan akışına göre kabul edilmediği, ancak davacı-birleşen davalı, ziynet eşyalarını başka bir şekilde elden çıkardığını iddia etmediğine göre bu eşyaların müşterek konutta bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, davalı-birleşen davacının müşterek konutu kendi isteği ile terk etmediği, Özel Dairece onanarak kesinleşen gerekçe uyarınca saat 22:30'da sokağa atılıp kovularak müşterek konuttan gönderildiği ve yanına birkaç kıyafet eşyasından fazlasını almadığı, aksi düşüncenin hakkaniyet kurallarına uygun olmadığı gibi davalı-birleşen davacının kişisel eşyalarını eşine bırakması sonucunu doğuracağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı-birleşen davacının davaya konu ziynet eşyalarını kayınvalidesine teslim ettiği vakıasının kanıtlanamadığı uyuşmazlık dışı bulunan eldeki davada, davalı-birleşen davacının, eşi tarafından müşterek konuttan kovulması karşısında ziynet eşyalarının müşterek konutta olduğu ve hayatın olağan akışına göre davacı-birleşen davalı tarafından davalı-birleşen davacı evden ayrılırken almasına izin verilmesinin mümkün olmadığı olgusu kabul edilerek ziynet eşyası davasının kabulüne karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.
12. Hukuk Genel Kurulunun 29.04.2015 tarih, 2013/2-2079 E. ve 2015/1278 K.; 02.04.2017 tarih, 2017/2-803 E. ve 2017/715 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
13. Bu durumda “kişisel mal” kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 220. maddesi gereğince; “
Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Manevi tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.” kişisel mal olarak sayılmış olup aynı Kanun’un 222/1. maddesi; “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu düzenlenmiştir.
14. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m.187/1). Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz (HMK m. 187/2).
15. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarih, 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
16. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramayacağı gibi tarafların dayanmadıkları vakıaları esas alarak uyuşmazlığı da sonuçlandıramaz. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca dayanılan vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de, kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hakim olan ve 6100 sayılı HMK'nin 25. maddesinde düzenlenen 'taraflarca getirilme ilkesi' uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
17. Nitekim bu ilkeye uygun olarak HMK'nin 'Dava dilekçesinin içeriği' başlıklı 119. maddesinin 1/e bendinde, dava dilekçesinde, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi aynı Kanun’un 'Cevap dilekçesinin içeriği' başlıklı 129. maddesinin 1/d bendinde de, cevap dilekçesinde, davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıalarını sıra numarası altında açık özetlerini belirtmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüleceği üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları bizzat sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır.
18. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise TMK’nin 6. maddesinde; 'Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.' şeklinde düzenlendiği gibi usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, HMK'nin 190. maddesinde de; 'İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
19. Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
20. Ziynet eşyalarının aynen, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren yasal faizi ile 500,00TL bedeline hükmedilmesinin dava ve talep edildiği, 03.09.2013 tarihli ıslah dilekçesinde ise; bilirkişi raporu doğrultusunda (7 adet 22 ayar 12’şer gr bilezik ve 7 adet çeyrek altın için) dava değerinin toplam 8.610,00TL olarak ıslah edildiği somut olayda davalı-birleşen davacı birleşen dava dilekçesinde, dava konusu ziynet eşyasını balayına gidecekleri için eşinin de telkinleriyle kayınvalidesine teslim ettiğini, eşinin ve ailesinin oyalamaları yüzünden ziynet eşyalarını geri alamadığı vakıasına dayanmış, bu vakıasını da ıslah dilekçesinde, birleşen davaya sunduğu 23.10.2012 tarihli cevaba cevap dilekçesinde ve de ilk karara yönelik temyize cevap dilekçesinde yinelemiştir. Davalı-birleşen davacının dayandığı bu vakıanın ispatlanamadığı mahkemenin de kabulündedir.
21. Ne var ki, mahkemece, davalı-birleşen davacı tarafından dayanılmayan vakıalar değerlendirilip, ziynet eşyalarının müşterek konutta bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, davalı-birleşen davacının müşterek konutu kendi isteği ile terk etmediği, kovularak müşterek konuttan gönderildiği, aksi düşüncenin hakkaniyet kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Davalı-birleşen davacı davaya konu ziynet eşyalarını eşinin telkinleriyle kayınvalidesine teslim ettiği vakıasını kanıtlayamamıştır. Direnme kararına gerekçe yapılan ve mahkemece irdelenen olaylara ise usulüne uygun şekilde dayanılmamıştır. Davalı-birleşen davacı tarafından dayanılmayan vakıa esas alınarak uyuşmazlık sonuçlandırılamaz. Usulüne uygun şekilde ileri sürülen iddia ve savunmaya yönelik vakıalar doğrultusunda araştırma yapılarak bir sonuca varılır. Aksi düşünce ve değerlendirme kanunun ağır ve açık ihlali niteliğinde olur. Bu sebeplerle ziynet eşyası davasının reddine karar verilmelidir.
22. Diğer yandan; Özel Daire bozma kararıyla ziynet eşyası davasına yönelik verilen ilk karar tamamen ortadan kalkmış ve hukuki niteliğini yitirmiştir. Bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulamayacağı gibi, atıf yapılmasının yasal dayanağı da bulunmamaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2018 tarih ve 2017/2-1884 E., 2018/317 K.; 13.12.2018 tarih ve 2018/2-1034 E., 1924 K.; 28.11.2019 tarih ve 2018/22-304 E., 2019/1251 K. sayılı kararları). Mahkemece direnmeye konu gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 4. bendinde; ‘’ Mahkememizin daha önceki kararındaki harç, avukatlık ücretleri ve yargılama giderleri değişmediği gibi, bu hükümler yönünden de bozma kararı bulunmadığından, bu konularda yeniden karar verilmesine yer olmadığına’’ şeklinde karar verilmişse de açıklanan nedenlerle yargılama giderleri ve harç konusunda da yeniden hüküm kurulmalıdır.
23. O hâlde, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.