Ceza Genel Kurulu 2011/4-317 E. , 2012/105 K.TEMYİZTEMYİZİN SÜRESİNDE YAPILIP YAPILMADIĞIİMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA SUÇUKATILANI TEMSİL EDEN VEKİLİN KONUMUAVUKATLIK KANUNU (1136) Madde 1CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 2CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 8CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 322TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 184CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 232CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 34AVUKATLIK KANUNU (1136) Madde 35AVUKATLIK KANUNU (1136) Madde 34AVUKATLIK KANUNU (1136) Madde 2
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık Rahmi’nin beraatına ilişkin, Bursa 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.03.2007 gün ve 746-208 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 13.07.2011 gün ve 13608-12535 sayı ile;
“Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre hüküm fıkrasında CYY.nın 34/2 ve 232/6. maddelerine aykırı biçimde temyiz süresinin başlangıcının duraksamaya yol açacak şekilde gösterilmesi karşısında, temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak; sanığın aşamalardaki anlatımı ve 24.02.2006 tarihli yapı tatil zaptına göre mevcut 400 metrekare alanındaki iş yerinin 3 metre yüksekliğindeki çatısı sökülerek, 6 metre yüksekliğinde çelik profilden çatı yapıldığının tespit edilmesi, ancak 14.09.2006 tarihli encümen kararına göre yerinde yapılan incelemede çatı yüksekliğinin sonradan yapılan düzeltme ile eski hale getirilmesi nedeniyle, TCY'nın 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken, suçun unsurlarının oluşmadığı şeklindeki yetersiz gerekçeyle sanığın beraatına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 07.09.2011gün ve 205581 sayı ile;
“Somut olayda, hüküm 27.03.2007 tarihli duruşmada katılan vekilinin yüzüne karşı, temyiz süresi ve mercii belirtilmek suretiyle tefhim edilmiş, hüküm yasal süreden sonra temyiz edilmiştir.
Yerel Mahkeme hükmünde yasa yolu bildirimi,’tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde’ şeklinde yapılmış ise de bu bildirim tefhimde hazır bulunan katılan vekili yönünden tefhimden itibaren başlayacak olan temyiz süresi konusunda yanılgıya yol açmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.02.2011 gün ve 2011/14 sayılı kararında da değinildiği gibi, yüze karşı verilen kararlarda temyiz süresinin hükmün tefhimden itibaren başlayacağının katılan vekili tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Yüksek Dairenin kabulüne göre ise; 14.09.2006 tarihli encümen kararına göre, yerinde yapılan incelemede tutanağa konu imalatın sökülerek eski hale getirilmesi nedeniyle, TCK.nun 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken, sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi yasaya aykırı ise de bu husus yeniden yargılanmayı gerektirmediğinden, CMUK.nun 322/1. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine özel dairesince karar verilmesi gerekmektedir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yerel mahkeme kararındaki yasa yolu bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak katılan vekilinin temyizinin süresinde yapılıp yapılmadığının,
2- Temyizin süresinde olduğunun kabulü halinde ise, Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden:
Katılan vekilinin de bulunduğu 27.03.2007 tarihli oturumda verilen kararın yasa yolu bildiriminin “sanık, sanık müdafii ve müdahil vekilinin yüzlerine karşı isteme uygun ve kararın tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere iddia makamında C. Savcısı Süleyman olduğu halde verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde olduğu, bu hükmün katılan vekili tarafından 04.04.2007 tarihinde temyiz edildiği, temyizin son günü olan 03.04.2007 gününün herhangi bir resmi tatile denk gelmediği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır:
1- Yerel mahkeme kararındaki yasa yolu bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak katılan vekilinin temyizinin süresinde yapılıp yapılmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlenderilmesinde;
1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru yöntemi ve süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık anılan Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CYY’nın 264. maddesinde ise kabul edilebilir bir yasa yolu başvurusunda yasa yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı mercice, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olması koşuluyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde C.Savcılığına ya da bir başka mercie istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı mercice, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.
Uyuşmazlığın sağlıklı çözümü açısından ceza yargılamasında katılanı temsil eden vekilin konumu üzerinde de durulmalıdır.
5271 sayılı Yasanın 2/1-d maddesinde vekil; katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu olan kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukat olarak tanımlanmış, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 1. maddesinde avukatlığın bir kamu hizmeti ve serbest meslek olduğu vurgulandıktan sonra 2. maddesinde ise “Avukatlığın Amacı”; “…hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.
Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder…” şeklinde ifade edilmiştir.
Yasanın “Avukatın Hak ve Ödevleri” kısmında yer alan 34. maddesinde; “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler” denilmek suretiyle, avukatların görevlerini yerine getirirken uyacakları yükümlülükler açıklanmış,
“Yalnız Avukatların Yapabileceği İşler” başlıklı 35. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir” şeklindeki düzenlemeyle de mahkeme huzurunda kişilerin savunma ve adli işlemlerini takip etme görevinin yalnızca avukatlar tarafından yapılabileceği belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılan vekilinin yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimde temyiz süresinin başlama şeklinin “tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren” biçiminde gösterildiği, başvuru şekline ilişkin bir ifadenin yer almadığı, katılan vekilinin yüzüne karşı tefhim edilen bu hükmü süresinden sonra temyiz ettiği, temyiz dilekçesinde, bildirimdeki bu eksiklikler nedeniyle temyiz süresinin ne zaman başlayacağı hususunda bir duraksama yaşadığına ilişkin herhangi bir ifadenin yer almadığı gibi, temyiz süresinden sonra dilekçenin verilmesine ilişkin de herhangi bilginin bulunmadığı görülmektedir.
1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesi uyarınca, 27.03.2007 günü yüze karşı verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tefhimden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, katılan vekili bir haftalık süreden sonra 04.04.2007 günü temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar kararda başvurulacak yasa yollarına ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının “tefhim ve tebliğ” şeklinde gösterilmesi ve başvuru şeklinin yer almaması nedeniyle bildirimin eksik olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de, bildirimdeki bu eksiklikler katılan vekili açısından bir yanılgı oluşturmayacağından yasa yolu süresinin işlemeye başlamasını engellemez. Çünkü belirtilen sürede yanlış mercie yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması halinde yanılma CYY’nın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 27.12.2011 gün ve 377-301 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere; mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukat olan, katılanı ceza muhakemesinde temsil eden ve bu bağlamda yasa yollarına başvurma açısından yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan vekilin, temyiz süresinin kararın yüze karşı verildiği hallerde tefhimden itibaren işlemeye başlayacağını ve temyiz başvurusunun hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağını bilmemesi düşünülemeyeceğinden, yasa yolu bildirimindeki bu eksiklikler müdafii açısından bir yanılgı ve bu kapsamda hakkın kullanılması yönünden bir engel oluşturmayacaktır. Kaldı ki katılan vekili süresinden sonra verdiği temyiz dilekçesinde, bildirimdeki eksikliğin kendisini yanılgıya düşürdüğüne ilişkin bir iddia da ileri sürmemiştir.
Temyizin süresinde olmadığının kabulü nedeniyle, Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasının olanaklı olup olmadığına ilişkin diğer uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gerek kalmamıştır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin yasal süreden sonra yaptığı temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 13.07.2011 gün ve 13608-12535 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı CYY’nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi