Hukuk Genel Kurulu 2017/1775 E. , 2021/515 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 26.07.2013 tarihli ve 2011/95 E., 2013/503 K. sayılı kararı ile verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 21.05.2015 tarihli ve 2015/13812 E., 2015/18403 K. sayılı kararı ile bozulmuş, bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 25.11.2015 tarihli ve 2015/384 E., 2015/460 K. sayılı kararı ile verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.04.2016 tarihli ve 2016/5103 E., 2016/9093 K. sayılı kararı ile bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01.11.1994- 30.09.1998, 01.07.1999-12.08.2005, 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasında üç dönem çalıştığını, belirtilen tarihler arasındaki giriş-çıkışların gerçeği yansıtmadığını, tüm çalışma süresinin kesintisiz olduğunu, iş sözleşmesinin haklı neden bulunmaksızın feshedildiğini, her iki davalı şirketin de aynı kişilere ait olduğu ve aynı adreste faaliyet gösterdiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirketlerde kesintili olarak çalıştığını, her bir çalışma döneminin sonunda tüm haklarının ödendiğini, davacı işçi tarafından da ibraname imzaladığını, davacının kendi isteği ile işyerinden ayrıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 26.07.2013 tarihli ve 2011/95 E., 2013/503 K. sayılı kararı ile; davacının 01.11.1994-30.09.1998 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından kıdem tazminatına hak kazandığı, 01.07.1999-12.08.2005 tarihleri arasındaki çalışma döneminin de kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde sona erdiği, zira davalı tarafça bu dönem bakımından kıdem tazminatı ödemesi yapıldığı, ayrıca davalı tarafın 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasındaki çalışma döneminin davacının kendi isteği ile işyerinden ayrıldığından sona erdiğine ilişkin savunmasına rağmen davacının 20.11.2009 tarihinde işten çıkarıldığı bildirilerek davalı tarafça kıdem tazminatının ödendiği, 02.12.2009 tarihinde yeniden işe girdiğinin bildirildiği ve 22.06.2010 tarihinde yeniden iş sözleşmesinin sona erdiği anlaşıldığından davalı tarafın 04.09.2007-22.06.2010 tarihli çalışma döneminin istifa ile sona erdiğini ispat edemediği gerekçesiyle verilen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 21.05.2015 tarihli ve 2015/13812 E., 2015/18403 K. sayılı kararı ile; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2…Somut olayda, davacı iş sözleşmesinin işverence haksız feshedildiğini ileri sürmüş, davalı ise dosyaya sunulan 22.06.2010 günlü istifa dilekçesine dayanarak davacının istifa ettiğini savunmuştur. Mahkemce bu istifa dilekçesi üzerinde durulmadan değerlendirme yapılmadan iş sözleşmesinin işveren tarafından hakkın feshedildiği kabul edilmiştir. 22.06.2010 günlü istifa dilekçesi davacı asile gösterilip, buna karşı diyecekleri sorularak beyanı alınıp, davacının dilekçeyi imzalamasında irade fesadı olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ile iş sözleşmesinin haksız olarak işveren tarafından feshedildiğinin kabulü hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Bakırköy 5. İş Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda verilen 25.11.2015 tarihli ve 2015/384 E., 2015/460 K. sayılı karar ile; davacının, işverenin kendisine tazminat vereceğini söylediği için 22.06.2010 tarihli istifa dilekçesini imzaladığını beyan ettiği, 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasında toplam 6 yıl 8 ay 17 günlük çalışmanın istifa ile sona erdiğine dair savunmaya itibar edilemeyeceği, nitekim davacı işçinin 20.11.2009 tarihinde işten çıkarıldığı, 02.12.2009 tarihinde yeniden işe alındığı ve 22.06.2010 tarihinde yeniden iş sözleşmesinin sona erdiği anlaşıldığından iş sözleşmesinin davacının istifası ile sona erdiğinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını davalılar vekili süresinde temyiz etmiştir.
11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.04.2016 tarihli ve 2016/5103 E., 2016/9093 K. sayılı kararı ile; davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2… Somut uyuşmazlıkta davacının davalıya ait işyerinde 01.11.1994-12.08.2005 ve 04.09.2007-22.06.2010 arasında çalıştığı dosya içeriğindeki belge ve hükme esas alınabilecek tanık beyanlarından anlaşılmaktadır. Davalı, davacının 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasındaki çalışmasının istifa ile sona erdiğini savunmuş ve istifa dilekçesini sunmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak istifa dilekçesine karşı diyecekleri davacıdan sorulmuştur. Davacı, istifa dilekçesinin altındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Davacı işverenin tazminat ödeyeceklerini söyleyerek istifa dilekçesini imzalattırdıklarını iddia etmiştir. Davacı iradesinin bu şekilde sakatlandığını ispat edememiştir. Bu nedenle davacının 04.09.2007-22.06.2010 arasındaki çalışmasının istifa ile sona erdiğinin kabul edilmesi gerekirken, yerinde olmayan değerlendirme ile bu dönem için de tazminata hükmedilmesi hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 28.09.2016 tarihli ve 2016/290 E., 2016/456 K. sayılı kararı ile; davacının işveren tarafından davacıya tazminatlarının verileceği söylenerek iradesinin fesada uğratıldığı, davacı işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilmesi için aranan şartlar mevcut iken istifa dilekçesi vermiş olmasının iradesinin fesada uğratıldığını ortaya koyduğu, davacı işçinin istifa iradesinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; davacının, 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasındaki çalışmasının istifa ile sona erip ermediği, istifa dilekçesinin iradesi sakatlanarak alındığını ispatlayıp ispatlayamadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı işçinin bahsi geçen çalışma dönemi bakımından kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanıp kazanamadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce,
1-Mahkemece 25.11.2015 tarihli direnmeye esas kararda; davacının, işverenin kendisine tazminat vereceğini söylediği için 22.06.2010 tarihli istifa dilekçesini imzaladığını beyan ettiği, 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasında toplam 6 yıl 8 ay 17 günlük çalışmanın istifa ile sona erdiğine dair savunmaya itibar edilemeyeceği, nitekim davacı işçinin 20.11.2009 tarihinde işten çıkarıldığı, 02.12.2009 tarihinde yeniden işe alındığı ve 22.06.2010 tarihinde yeniden iş sözleşmesinin sona erdiği anlaşıldığından iş sözleşmesinin davacının istifası ile sona erdiğinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, direnme kararının gerekçesinde ise davacının işveren tarafından davacıya tazminatlarının verileceği söylenerek iradesinin fesada uğratıldığı, davacı işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilmesi için aranan şartlar mevcutken istifa dilekçesi vermiş olmasının iradesinin fesada uğratıldığını ortaya koyduğu, davacı işçinin istifa iradesinin bulunmadığı gerekçesine yer verildiği dikkate alındığında, direnme kararının gerekçesinin yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, şu hâlde temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği,
2- (1) numaralı ön sorunun aşılması hâlinde; 25.11.2015 tarihli direnmeye esas kararda; “Davacı vekili için 3.123,26 TL avukatlık ücretinin davalılardan ortaklaşa ve dayanış malı olarak alınıp davacıya verilmesine, davalı vekili için 3.690,88 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulduğu, 28.09.2016 tarihli direnme kararında ise; “Davacı vekili için 3.134,46 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı vekili için 1.800 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulduğu dikkate alındığında usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
(1) numaralı ön sorun yönünden:
16. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi).
17. Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez.
18. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarına göre; mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edilir.
19. Somut olayda, mahkemenin 25.11.2015 tarihli ve 2015/384 E., 2015/460 K. sayılı kararı ile, davacının işverenin kendisine tazminat vereceğini söylediği için 22.06.2010 tarihli istifa dilekçesini imzaladığı gerekçesiyle davacı işçinin iradesinin fesada uğradığı kabul ederek 04.09.2007-22.06.2010 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından da kıdem ve ihbar tazminatlarının hüküm altına alındığı, 28.09.2016 tarihli ve 2016/290 E., 2016/456 K. sayılı direnme kararında ise; davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilmesi için aranan şartlar mevcutken istifa dilekçesi vermiş olmasının iradesinin fesada uğratıldığını ortaya koyduğu, davacının istifa iradesinin bulunmadığı gerekçesine yer verildiği anlaşılmıştır.
20. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgulara göre, gerekçeli direnme kararında davacının iradesinin fesada uğratıldığına dair gerekçenin önceki karara göre genişletildiği, var olan gerekçeyi değiştirmediği, bu nedenle kararın yeni hüküm olarak nitelendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
21. Hâl böyle olunca, (1) numaralı ön sorunun bulunmadığına oy birliği ile karar verilerek, diğer ön sorunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
(2) numaralı ön sorun yönünden:
22. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler ile taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
23. HMK’nın 294. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
24. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
25. Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
26. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın da hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
27. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
28. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
29. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429. maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
30. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra da ilk karardan farklı bir karar vermesi de mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.
31. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
32. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
33. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, mahkemece 25.11.2015 tarihli ve 2015/384 E., 2015/460 K. sayılı kararı ile; “…Davacı vekili için 3123,26 TL avukatlık ücretinin davalılardan ortaklaşa ve dayanış malı olarak alınıp davacıya verilmesine, davalı vekili için 3690,88 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…” şeklinde hüküm kurulmuş iken, 28.09.2016 tarihli ve 2016/290 E., 2016/456 K. sayılı direnme kararında; “…Davacı vekili için 3.134,46 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı vekili için 1.800 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” şeklinde hükme yer verildiği dikkate alındığında, usulüne uygun bir direnme kararının varlığından söz etmek mümkün değildir.
34. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânı olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
35. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Bozma nedenine göre davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.