1. Ceza Dairesi 2011/4859 E. , 2013/6590 K.
Tebliğname No : 1 - 2011/72220
MAHKEMESİ : Uşak 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ VE NO : 03/11/2010, 2008/384 (E) ve 2010/291 (K)
SUÇ : Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma
TÜRK MİLLETİ ADINA
1- Oluşa, dosya kapsamına ve gösterilen gerekçeye göre; sanığın maktul Ramazan'a yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki bozma öneren düşünce benimsenmemiştir.
2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip,sanığın maktul Ramazan'a yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiilerinin eksik soruşturmaya, illiyet bağına, sübuta, suçun niteliğine, tahrikin derecesine vesaireye, katılanlar vekillerinin suçun niteliğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Dosya kapsamına göre; maktulden sanığa yönelen haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunmadığı halde, haksız tahrik hükümleri uygulanarak sanık hakkında eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün tebliğnamedeki düşünceden farklı gerekçe ile (BOZULMASINA), 20/11/2013 gününde haksız tahrik önünden oybirliği ile, suç niteliği yönünden Üye M.. Ü..'in sanığın kasten öldürme suçundan TCK'nun 81/1 maddesi gereğince cezalandırılması gerektiğine, Üye Dilaver Kahveci'nin sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan TCK.nun 85/1.maddesi gereğince cezalandırılması gerektiğine dair karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY;
Olay: Yerel Mahkemece, suç tarihinde sanığın arazide kızı Elif ile maktulü şakalaşırken gördüğü, ancak sarkıntılık etmek istediğini düşünerek onun üzerine doğru yürümesi sonrasında maktulün bu saldırıdan kurtulmak için kaçmaya başladığı, kaçarken yerelde harım tabir edilen çalılık çit üzerinden atladığı, ancak kod farkı nedeniyle yüksekten taşların üzerine düştüğü, kafasından yaralandığı, bacağının kırıldığı, kafasındaki çökme kırıklarının etkisi ile tedavi gördüğü hastahanede öldüğü, maktule sanıkca ancak düşmesinden sonra tekme ve tokatla vurulduğu, bu darbelerin maktulün ölümüne neden olup olmadığının anlaşılamaması karşısında, sanığın ancak, maktulü kovalaması sonrasında onun yüksekten düşerek kafasını taşa vurması ile sorumlu tutulabileceği gerekçe gösterilerek eyleminin 5237 sayılı TCK'nun 87/4,29 md. kapsamında cezalandırılmasına karar verildiği,
Bu kararın, katılanlar vekili ve sanık müdafiileri tarafından temyiz istemi üzerine gönderildiği Dairemizce yapılan değerlendirme sonrasında kararın, suç vasfının kabulü sayın çoğunluk görüşü ile kabulü edilmekle birlikte, maktülden sanığa yönelen haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunmadığı halde, haksız tahrik hükümleri uygulanmasına yönelik yerel mahkeme hükmünün yerinde olmadığı oybirliğiyle kabul edilerek bozulmasına karar verilmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmadığım husus ise, tüm dosya kapsamı ve sanığın olay esnasındaki eylemleri nedeniyle suç vasfına ilişkindir.
Şöyleki;
Olayın meydana gelme nedenine ilişkin, tüm dosya kapsamına ve maddi delillere göre herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Mahkemece maktulü kovalayan sanığın, harım tabir edilen yerden düşüp bacağını kırması dışında maktule karşı ölüme etkili olabilecek herhangi bir eyleminin bulunmadığı kabul edilmek suretiyle 5237 sayılı Yasanın 87/4 md. uyarınca hüküm tesis edilmiştir.
Ancak; dosya kapsamında bu oluşa uygun düşmeyen çelişkili maddi deliller ve
beyanlar bulunmaktadır.
Öncelikle, olayın hemen akabinde, Jandarmaca tutulan 17/07/2008 tarihli “olay yeri tespit tutanağı” ile bu tutanağa ekli “olay yeri krokisi” incelendiğinde, maktulün 145 cm. yüksekliğindeki çalılık setten yere atladığı ve düştüğü yer belirlenmiş olup, (kan izlerinin burada olmayıp, 30 metre ileride D ile işaretli yerde olduğu belirlendiğinden) maktulün kafasını hemen bu noktada kayalıklara vurmadığı, sürünmek suretiyle gittiği (D) ile işaretli yerde kafasından yaralandığı açık ve net olarak anlaşılmaktadır. Nitekim, sanık olay yerine gelen jandarmalara, maktul kaçarken kafasına taş ile vurduğunu belirmiş olup, ayrıca bu husus tutanak içeriğinde ve tutanağı düzenleyen zabıt mümzilerinin tanık sıfatı ile mahkemece dinlenilmesi neticesi de sonradan saptanmıştır. Her ne kadar yerel mahkemenin bu hususun usulüne uygun yasal hakları hatırlatılmadan sanıktan alınan beyan olduğu gerekçesi ile aleyhine delil olarak kabulü mümkün olamayacağına ilişkin belirlemesi yerinde ise de, harımdan atlayarak düştüğü kayalık yerde hiç kan izinin olmaması karşısında, maktulün yüksekten atlar atlamaz, kafasından yaralanmadığı, 30 mt. kadar gittikten sonra kafasından darbe aldığı, yerdeki kan izleriyle ve dolayısı ile maddi delille anlaşılmaktadır. Bu nedenle, sanığın sonradan geliştirdiği savunmasına da itibar edilemeyeceği de maddi bir gerçektir.
Devamla, sanığın yasal olarak saptanan savunma içeriğinde, maktulü kovaladığını, harımdan atlayan maktulün ayağını kırdığını ve kafasından darbe aldığını belirtmekte isede, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 14/04/2010 tarihli ve 1216 nolu raporunun 4. sahifesinde, 9 nolu bölümdeki tesbitte, “otopsi işlemi sırasında çekilmiş fotoğraf kayıtlarının tetkikinde, sol orbitada ekimoz, her iki önkol arka yüzde savunma tarzı sıyrıklı ekimozlar, saçlı deride ekimozlu 0,5 cm.lik raddi yara ve ödem, sol kaş üst kısımda yaklaşık 4 cm.lik raddi yara, sırtta torakolomber bölgede enine mor renkli ekimozlar, pubis bölgesinde mavi yeşil renk değişimine uğramış ekimoz, sol kururis ön ve medial yüzlerde ekimozlu laserasyon ve deformasyon, bu deformasyonun alt ve üst kısmında mor renkte yaygın ekimoz, sol kururis ön yüze şak atıldığında tibiada oblik parçalı kırık ve etraf dokularda hematom, saçlı deri altında hiperemi ve her iki temporal bölge ile oksipital bölgede ekimoz, sol temporal kas grubunda yaygın ekimoz, sağ temporal kas grupları arka kısmında ekimoz, beyinde özellikle arka loplarda yoğun olmak üzere subaraknoid kanama, sol ön-orta kafa çukuru birleşim yeri lateralinden başlayarak bu hatta paralel 2 cm kadar seyredip ön kafa çukuruna doğru dal vererek orta kafa çukuru medialine doğru ilerleyen ekimozlu kırık hattı, fronto-sfenoid bileşke sol medial kısmından başlayıp bir miktar öne doğru seyrettikten sonra arka kafa çukuruna doğru yönelik ilk kırık hattının ön kafa çukuruna uzanan dalına yaklaşık 90 derece açı ile gelen ve burada sonlanan kırık hattı, sol tarafta 7. interkostal aralık lateral kısmında 3 cm. çaplı alanda
ekimotik değişim, sağ akciğerin üst lob ve sol akciğer her iki lobunda konjesyon ile uyumlu görünüm tesbit edilmek suretiyle,
a) Kafasına çok sayıda darbe aldığı, iki adet kırık hattı bulunduğu,
b) Bu kırıkların en az 2 darbe sonucu meydana gelmiş olduğu,
c) Arka kısımda tarif edilen kırığın önce meydana gelmiş olduğu,
d) Şahısta künt travma nedeniyle hemopnömotoraks geliştiği, belirtilmekle birlikte, yine sonuç kısmında bu lezyonların tamamının belirtilen yükseklikten düşme ile oluşmasının mümkün olduğu, bu şekilde yaralanan bir şahsın 20-25 metre mesafeye gitmesinin mümkün olabileceği bildirilmiştir.
Fakat, yüksekten düşüp kafasını bu şekilde şiddetli çarpan bir kişinin, çarpma anında kafasından kan gelmesi muhakkak olmasına karşın, mahkemenin kabulündeki gibi düşer düşmez maktulün yaralanması anında hemen kayalıkların dibinde kan izlerinin bulunması ve bu kan izlerinin maktulün 30 metre ileride bulunduğu yere kadar da devam etmesi gerekir iken, düştüğü yerde kan izleri tesbit edilmemiştir. Bu durumda, ölümü meydana getiren darbeyi maktulün düşer düşmez değil, 30 metre ilerledikten sonra krokide (D) ile işaretli kan izlerinin bulunduğu yerde aldığı da anlaşılmaktadır. Dolayısı ile, ATK raporunda belirtildiği şekilde yüksekten düşme ile oluşabilme ihtimali bulunan çok sayıda kırıkların, kayalıklarda oluşmadığı, maktulün yaralı olarak bulunduğu yerde (taşların bulunmadığı düz arazide) sanık tarafından oluşturulduğu da bu maddi delillerin ışığı altında anlaşılmaktadır.
İlk olarak Sivaslı Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/07/2008 tarihinde beyanına başvurulan köy muhtarı Ş.. T.. tanık sıfatıyla verdiği beyanında, sanığın olayın hemen sonrasında kendisini telefon ile arayarak “..maktulü kızı ile tartışırken gördüğünü, bu nedenle de öldürdüğünü söylediğini, 15-20 dakika sonrada tekrar arayarak maktulün henüz ölmediğini ve ambulans göndermesini istediğini” belirtmiştir. Daha sonraki aşamalarda bu beyanını geliştirmiş isede, olayın sıcaklığı ile verdiği usulüne uygun bu beyanına itibar etmek gerekir.
Tüm bu açıklamalar ışığı altında, maktulün kızı ile konuştuğunu görüp, ona sarkıntılık etmek istediğini düşünerek üzerine doğru yürümesi ve maktulünde bu saldırıdan kurtulmak için kaçmaya başlaması neticesinde, harımdan atlayarak bacağını kırmasına karşın, yine de çaba ile sürünerek 30 metre kadar olay yeri krokisinde belirtilen (D) ile işaretli yere kadar geldiği sanık tarafından bu noktada yakalandığı ve kafasındaki darbelerin bu aşamada meydana geldiğinin maddi deliller ile kabulü ile, eylemine uyan 5237 sayılı yasanın 81 md. uyarınca cezalandırılması gerektiği düşünce ve kanaatindeyim.
Bu nedenler ile sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY:
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın kızı tanık Elif ile maktul arasında gönül ilişkisi bulunduğu, olay tarihinde sanığın tarlasında kızı ile maktulü bir arada gördüğü, sanığın bağırması üzerine maktulün kaçmaya başladığı, sanığın kovaladığı maktulün tarlaları ayıran harım denilen yaklaşık 2 metre yükseklikten düştüğü, maktulün yüksekten düşme sonucu oluşan yaralanmalara bağlı olarak öldüğü olayda; sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan TCY'nın 85/1 maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği görüşü ile sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.
Şöyle ki;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14/04/2009 gün 2008/1-197 esas 2009/93 karar sayılı kararında; '5237 sayılı TCY’nın ''Netice sebebiyle ağırlaşmış suç' başlıklı 23. maddesi '(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir' şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan ncticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Prof. Dr. Nur CENTEL, Doç. Dr. Hamide ZAFER, Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇAKMUT, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s. 415 vd.; Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK, Doç. Dr. Ahmet GÖKÇEN, Doç. Dr. A.Caner YENİDÜNYA, TCK Şerhi, c.I, s.495 vd.)
5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrası; '(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur' şeklindedir. Maddede, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCY’nın 86. maddesinin 1. veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir. Madde metnindeki anlatımın açıklığı karşısında, TCY’nın 86/2. maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanma sonucu ölümün meydana gelmesi hali 87/4. fıkrası kapsamında değerlendirilemeyecektir' denilmektedir.
Sanığın elinde silahtan sayılan herhangi bir alet olmaksızın maktulü kasten yaralama amacıyla kovalamış olması, maktulün düzgün olmayan bir arazide harım denilen tarlaları birbirinden ayıran yaklaşık iki metre yükseklikten düşüp ölebileceğini öngörememesi, ancak maktulün harımdan düşüp taşlara çarpması sonucu yaralanması ve bu yaralanmaya bağlı olarak da ölmesi olayında, sanığın TCY'nın 23. maddesi yollamasıyla 85/1 maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği görüşüyle çoğunluk düşüncesine katılmıyorum.