Hukuk Genel Kurulu 2018/673 E. , 2018/2040 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 13. Hukuk Dairesince davanın reddine dair verilen 24.04.2018 tarihli ve 2017/40 E., 2018/2 K. sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, dava dilekçesinde 8.000,00TL maddi ve 5.000,00TL manevi tazminat ile 454,70TL temyiz ve 60,00TL karar düzeltme masraflarının tahsilinin istenmesi ve davanın reddine karar verilmesi karşısında, davacı vekili tarafından temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
Bölge Adliye Mahkemeleri 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341. maddesi;
“(1) İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.). Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir…” düzenlemesini içermektedir.
İlk derece mahkemeleri tarafından verilen ve miktar veya değeri 3.000 (yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 2017 yılı için 3.110) Türk Lirasını geçmeyen malvarlığına ilişkin davalardaki kararlar kesindir. Kesinlik sınırı bakımından manevi tazminat istemleri için bir istisna getirilmiş ve miktarı ne olursa olsun manevi tazminata ilişkin kararlara karşı istinaf yoluna başvurunun mümkün olduğu belirtilmiştir.
Aynı Kanun’un temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362. maddesinde;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
HMK’nın 341/2. maddesi gereğince manevi tazminat davaları yönünden kesinlik sınırı olmaksızın istinaf yoluna başvurulabilmesine rağmen temyize ilişkin olarak bu şekilde bir istisna yer almadığından manevi tazminat açısından temyiz kesinlik sınırı göz önüne alınarak temyizin mümkün olup olmadığı değerlendirilecektir.
Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15. maddesinin 3. fıkrasında;
“İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak”
hükmü yer almaktadır.
Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.
Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir; temyiz incelemesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, 2. Baskı, Kasım 2018 s. 645).
Öte yandan bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla veya istinaf incelemesi sonucu verdiği kararlar için dahi ayrım yapılmaksızın HMK’nın 362. maddesinde belirtilen kırk bin Türk Liralık temyiz kesinlik sınırı uygulandığından Yargıtay hukuk dairelerince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararların temyizi için de bu parasal sınırın esas alınması ve bu miktarı geçen kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aksinin kabulü hâlinde Kanun’un bölge adliye mahkemesi için ilk derece mahkemesi veya istinaf incelemesi yapan mahkeme olarak tanıdığı kırk bin Türk Liralık parasal sınır dâhilinde kesin karar verme yetkisini Yargıtay hukuk dairelerine tanımadığı gibi bir sonuç ortaya çıkar ki kanun koyucunun bunu amaçladığından bahsedilemez.
Yukarıda belirtildiği üzere miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar temyiz edilemez. HMK’nın Ek Madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre hesaplama yapıldığında 2018 yılı için temyiz kesinlik sınırı 47.530,00TL’dir.
HMK’nın 366. maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. maddesi uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak bu hükme rağmen temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş ise de, 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 E., 1990/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz talebinin reddine karar verilebilecektir. Bu İçtihadı Birleştirme Kararı HUMK hükümleri nedeniyle verilmiş olsa da HMK’daki benzer düzenlemeler de aynı yorum ve sonucu doğurduğu için HMK hükümlerine göre temyiz yönünden de uygulanması gerekir.
Tüm bu açıklama ve yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda davacı vekilince 8.000,00TL maddi ve 5.000,00TL manevi tazminat ile 454,70TL temyiz ve 60,00TL karar düzeltme masraflarının tahsili talep edilmiş, Özel Dairece davanın esastan reddine karar verilmiş ve reddedilen 8.000,00TL maddi ve 5.000,00TL manevi tazminat ile 454,70TL temyiz ve 60,00TL karar düzeltme masrafları yönünden davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. Bu durumda dava değeri 2018 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 47.530,00TL’nin altında kaldığı anlaşılmakla, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından, davacı vekilinin temyiz isteminin miktar itibarıyla reddine karar vermek gerekmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada, Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verildiği, bu nedenle HMK’nın 341. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiği, HMK’nın 341/2. maddesi gereğince maddi tazminat isteminin 2018 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 3.560,00TL’nin üzerinde olduğu, aynı maddeye göre manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği, kararın kesin olmadığı ve temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, davacının temyiz isteminin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin miktardan REDDİNE, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 20.12.2018 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, manevi tazminata ilişkindir.
Yargılama ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Özel Dairesince yapılmıştır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, bu kararların temyizi halinde kesinlik sınırının ne olacağı hususudur.
Hakimin hukuki sorumluluğunu düzenleyen HMKnın 46.maddesi “...Devlet ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.”
Aynı yasanın 47. maddesi ise “..- (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
(2) -Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yasa metninde de açıkça belirtildiği üzere Yargıtayın ilgili dairesi uyuşmazlığı ilk derece mahkemesi sıfatıyla çözecektir.
İlk derece mahkemelerince verilen kararların kanun yolu denetimini ise yine HMK 341. maddesi “- (1) İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri 3.110 Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda 3.110 Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü 3.110 Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.” şeklinde hüküm altına almıştır.
Aynı yasanın temyizi düzenleyen 361. maddesi “- (1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
(2) Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir.” demektedir.
Temyiz edilemeyen kararlar başlığı ile 362. madde ise “- (1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri 41.530 Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.
b) 4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar.
c)Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek için verilen kararlar ile merci tayinine ilişkin kararlar.
ç) Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar.
d) Soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar.
e) Yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin kararlar.
f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar.
(2)Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, 41.530 Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü 41.530 Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu yasal düzenlemeleri birlikte değerlendirdiğimizde;
1- Davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılmıştır.
2- Hüküm altına alınan miktar manevi tazminata ilişkindir.
3- İlk derecede hüküm altına alınan manevi tazminat miktara bakılmaksızın kanun yolu denetimine tabidir.
4- Hüküm altına alınan miktarı Devlet ilgili hakime rücu eder.
5- Miktar sınırlaması İstinaf mahkemesince verilen kararlarda bulunmaktadır.
6- Hukuk Genel Kurulu, somut olayda kanun yolu denetimi yapmaktadır.
7- Bölge Adliye Mahkemelerince verilen kararların temyizi mümkündür.
Bu ilkeleri belirledikten sonra somut olaya döndüğümüzde; İlk derece mahkemelerince verilen nihai kararların hukuki denetim mercii olarak istinaf mahkemeleri gösterilmiş, istinaf mahkemelerinden verilen kararlar için ise Yargıtay hukuki denetim makamı olarak belirlenmiştir.
Ne var ki Yargıtay ilgili dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla çözüme kavuşturulan uyuşmazlıkların hukuki denetiminde kesinlik sınırına ilişkin açık bir düzenleme getirilmemiştir. İşte bu nedenle somut uyuşmazlık ile hüküm altına alınan miktarın kanun yolu denetiminin mümkün olup olmadığı tartışma konusu olmuştur.
Yasalarda açıkça hüküm bulunmayan hallerde, gerekmesi halinde hakim kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir düzenleme getirecek idiyse o şekilde yorum yapmak suretiyle bir çözüm üretmek zorundadır.
Hakim çözüm üretirken, (yasaları yorumlarken) işin niteliğine uygun yorum yapmalıdır.
İşin niteliği,yasa yolu denetimidir. Asıl olan ilk derece mahkemelerince verilen manevi tazminata ilişkin kararların miktara bakılmaksızın yasa yolu denetimine tabi tutulmasıdır.
Yasa koyucu hakimlerin verdiği kararlar nedeniyle açılacak tazminat davalarında ilgili Yargıtay özel dairesini görevli kılmak suretiyle daha iyi, daha güvenli bir yargılama yapılmasını garanti altına almak istemiştir. Daha güvenli bir yargılamayı amaçlayan yasa koyucunun verilen kararı hukuki denetim dışında tutmak istemesi düşünülemeyecektir. Sıradan vatandaşların ilk derece mahkemesince, yargılaması sonucu hüküm altına alınan manevi tazminat istekleri miktara bakılmaksızın yasa yolu denetimine tabi tutulurken, somut olayın bu denetimden mahrum bırakılması her şey bir yana “yargı organları önünde eşitlik” prensibine de aykırı düşeceği gibi hak arama hürriyetinin de kısıtlanması niteliğinde olacaktır.
Diğer yandan mahkemeye erişim hakkı ilgililerin en kutsal haklarından birisidir. Hakim yapacağı yorumlarda bunu dahi gözden uzak tutmamalıdır. Asıl olan verilen kararların yasa yoluna tabi tutulmasıdır. Bunun aksi ancak yasal düzenlemeyi gerektirir. Yukarıda belirtilen yasa maddelerinde de açıklandığı üzere ilk derece mahkemelerince verilen manevi tazminata ilişkin kararların üst mahkemece denetimini engelleyen bir hüküm bulunmadığı gibi aksine miktara bakılmaksızın denetime tabi tutulmuştur.
Bu açıklamalar sonucunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay ilgili dairesince verilen manevi tazminata ilişkin kararların yasa yolu denetiminde miktara itibar edilemeyeceği, aksi yorumun işin niteliğine, yasa ve yargı önünde eşitlik prensibine aykırı, hakka ulaşımı engelleyici nitelikte olacağı bu nedenle işin esasına girilerek inceleme yapılması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun, temyiz talebinin değerden ret yönündeki görüşüne katılmıyorum.