Ceza Genel Kurulu 2016/1036 E. , 2019/244 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 17. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 778-633
Hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda değişen suç vasfına göre sanık ...'ın, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan TCK'nın 165/1, 62, 52/2-4 ve 53. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna ve 5271 sayılı CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin, Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2012 tarihli ve 540-446 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı yeniden ele alan Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesince 04.06.2015 tarih ve 778-633 sayı ile, CMK'nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK'nın 165/1, 62, 52/2-4 ve 53. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeksizin kesinleştirilmiştir.
Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 03.12.2015 tarihli ve 79658 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23.12.2015 tarihli ve 399219 sayılı ihbarnamede;
'...Dosya kapsamına göre; 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un 165. maddesinde, 'Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı veya diğer malvarlığı değerini, bu suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.' ile 5237 sayılı Kanun’un 52/1-2. fıkrasında ise, 'Adlî para cezası, beş günden az ve Kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.' hükümlerinin yer alması karşısında, sanık hakkında hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde, herhangi bir teşdit sebebi ve farklı uygulamanın gerekçesi gösterilmeden adlî para cezasının alt sınırın üzerinde belirlenmesinde isabet görülmediği,' gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Ceza Dairesince 20.01.2016 tarih ve 31-684 sayı ve oy çokluğuyla kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Osmanoğlu; '...Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.06.2015 tarihli ve 778-633 sayılı ilamı ile daha önce 19.04.2012 tarihli ve 540-446 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının açıklanmasına karar verilmiş ise de; 19.04.2012 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında sanık ... hakkında TCK'nın 165/1. maddesinden 'takdiren ve asgari had üzerinden' denilmek suretiyle 6 ay hapis ve 12 tam gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına TCK'nın 62. maddesi uygulanmak suretiyle 5 ay hapis ve 10 tam gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, denetim süresinde sanığın yeni bir suç işlemesi üzerine 04.06.2015 tarihli ve, 778-633 sayılı ilam ile hükmü açıklayan mahkeme aynı hükmü açıklamış ise de; Yargıtay Cumhuriyet Başsacılığı ihbarı ile yapılan incelemede Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında takdiren ve alt sınırdan denilerek hapis cezasında alt sınır olan 6 ay uygulanmasına rağmen adli para cezasından 5237 sayılı TCK'nın 52/1-2. fıkrasında belirtilen 'Adli para cezası, 5 günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yedi yüz otuz günden fazla olamaz' hükmü gereği 5 günün üzerinde 12 gün olarak belirlenmesi kanuna ve mahkemenin 'asgari had üzerinden' ibaresine de aykırı olduğu, mahkemece hapis cezası asgari hadden belirlenirken adli para cezasından herhangi bir gerekçe göstermeden asgari hadden uzaklaşılması Yasa'ya aykırı olduğundan Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.06.2015 tarihli ve 778-633 sayılı ilamının kanun yararına bozulması gerektiği kanaati ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.' açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.03.2016 tarih ve 399219 sayı ile;
'...5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un 165. maddesinde; 'Bir suçun işlenmesiyle elde edilen eşyayı veya diğer mal varlığı değerini, bu suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para Cezası ile cezalandırılır.' şeklinde düzenlendiği,
Yine aynı Kanun’un 52/1. maddesinde; 'Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.' şeklinde düzenlendiği anlaşılmıştır.
Sanık hakkında, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan TCK'nın 165. maddesi uyarınca ceza tayin edilirken hapis cezası alt sınırdan (6 ay olarak) tayin edildiği halde, adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak (5 gün yerine 12 gün karşılığı olarak) belirlenmesi suretiyle hükümde açıkça çelişki oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Mahkemenin hapis cezasını alt sınırdan hükmetmesine rağmen, adli para cezasına alt sınırın üzerinde hükmetmesi nedeniyle, dosyamızdaki bu hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaştığı, gösterilen sebebin kanun delil takdirine ve mahkemenin takdirine ilişkin bir husus olmaması nedeniyle kanun yararına bozma yoluyla incelemeyi gerektirecek nitelikte olduğunun kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla, Yerel Mahkemece hapis cezasına alt sınırdan hükmedilmesi nedeniyle, adli para cezasına da alt sınırdan hükmedilmesi gerekirken, çelişki oluşturacak şekilde adli para cezasının alt sınırın üzerinde (12 gün karşılığı) hükmedilerek sanık aleyhine yazılı biçimde fazla ceza verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu,
Kanun yararına bozma talebinin kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün adli para cezasının alt sınırdan verilmesi gerekirken, alt sınırın üzerinde hüküm verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma talebinin kabul edilerek hükmün CMK'nın 309/4-d maddesi uyarınca bozulması gerektiği,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat edilmiştir.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 17. Ceza Dairesince 14.04.2016 tarih, 3529-5561 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında hapis cezası alt sınırdan verilirken, aynı gerekçe ile gün adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinin mümkün olup olmadığı bu bağlamda hükümde çelişki oluşturulup oluşturulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, hükmün sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği ve buna bağlı olarak kesinleşip kesinleşmediği dolayısıyla kanun yararına bozma yoluyla incelenip incelemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık ... hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, değişen suç vasfına göre sanığın, TCK'nın 165/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 200 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmün CMK'nın 231/5. maddesi gereğince açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanığın yüzüne karşı tefhim edilen bu kararın itiraz edilmeksizin 16.05.2012 tarihinde kesinleştiği,
Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesinin ihbar yazısı ile aynı mahkemenin 23.09.2014 tarihli ve 131-48 sayılı ilâmının ve kesinleşme şerhinin gönderildiği, mezkûr ilâm içeriğine göre, sanık hakkında 10.02.2014 tarihinde güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK'nın 155/1 ve 53. maddeleri uyarınca 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kesinleşme şerhine göre de, bu hükmün temyiz edilmeksizin 13.11.2014 tarihinde kesinleştiği,
Kayseri 10. Asliye Ceza Mahkemesinin ihbar yazısı üzerine duruşma açarak dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece, açıklanması geri bırakılan hükmün CMK'nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanmasına karar verildiği ve sanığın TCK'nın 165/1, 62, 52/2-4 ve 53. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
Sanık ...'ın yokluğunda verilen bu hüküm, öncelikle sanığın soruşturma evresinde beyan ettiği “Toki Demokrasi Mahallesi C2-5, Daire: 12, .../Kayseri” adresine tebliğe çıkarıldığı, bu tebligatın sanığın tanınmadığından bahisle iade edilmesi üzerine bu kez hükmün, sanığın kovuşturma evresinde en son bildirdiği “Toki Serkent 5. Bölge C/2-5, Daire:12.../Kayseri” adresine tebliğe çıkarıldığı, bu tebligatın da sanığın tanınmadığından bahisle iade edildiği, ardından Yerel Mahkemece sehven şikâyetçi ...'ın nüfus kayıt örneği çıkartılarak söz konusu kayıtta bulunan “... Mh. .... No: 13, İç Kapı No: 16, .../ Kayseri” adresinin sanığın MERNİS adresi olarak değerlendirilerek bu adrese gerekçeli kararın tebliğe çıkartıldığı, evrakın Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca 03.08.2015 tarihinde tebliğ edildiği, bu şekilde yapılan tebliğe göre hükmün 08.09.2015 tarihinde kesinleştirildiği,
UYAP sisteminde yapılan kontrolde sanığın MERNİS adresinin “İldem Cumhuriyet Mahallesi ..., .../ Kayseri” olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Öğretide “Olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan kanun yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 309. maddesinde Adalet Bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınan kanun yararına bozma başvuru yetkisi, hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılığı gidermeyi amaçlayan olağan üstü bir yasa yoludur.
Bu şekilde kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Görüldüğü gibi, kanun yararına bozma kurumu istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hâkimlik veya mahkeme kararlarına karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olduğundan, öncelikle kesinleşmiş bir hüküm veya kararın olması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece sanığın yokluğunda verilen 04.06.2015 tarihli ve 778-633 sayılı hükmün, öncelikle sanığın soruşturma evresinde beyan ettiği “Toki Demokrasi Mahallesi C2-5, Daire: 12, .../Kayseri” adresine tebliğe çıkarıldığı, bu tebligatın sanığın tanınmadığından bahisle iade edilmesi üzerine bu kez hükmün, sanığın kovuşturma evresinde en son bildirdiği “Toki Serkent 5. Bölge C/2-5, Daire:12.../Kayseri” adresine tebliğe çıkarıldığı, bu tebligatın da sanığın tanınmadığından bahisle iade edildiği, ardından Yerel Mahkemece sehven şikâyetçi ...'ın nüfus kayıt örneği çıkartılarak söz konusu kayıtta bulunan “... Mh. .... No: 13, İç Kapı No: 16, .../ Kayseri” adresinin sanığın MERNİS adresi olarak değerlendirilerek bu adrese gerekçeli kararın tebliğe çıkartıldığı, evrakın Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca 03.08.2015 tarihinde tebliğ edildiği, bu şekilde yapılan tebliğe göre hükmün 08.09.2015 tarihinde kesinleştirildiği anlaşılmaktadır.
Bu bilgi ve belgelere göre, hükmün sanığın MERNİS adresi yerine şikâyetçinin adres kayıt sisteminde bulunan ikametgâh adresine sanık adına tebliğ edildiği ve bu tebliğe göre hükmün kesinleştirildiği sabittir. Bu nedenle yapılan tebliğ usulsüzdür. Sanığın usulüne uygun olarak yapılmayan tebligattan haberdar olduğuna ilişkin dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir bilgi ve belge de bulunmamaktadır. Yapılan tebliğin geçersiz olması nedeniyle 04.06.2015 tarihli ve 778-633 sayılı mahkûmiyet hükmünün henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Zira, kendisi hakkında verilen mahkûmiyet kararına karşı sanığın olağan yasa yollarından temyiz yasa yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle hüküm kesinlik kazanmadığından, artık olağanüstü yasa yollarından biri olan ve ancak kesinleşmiş hüküm ve kararlar için geçerli olabilecek “kanun yararına bozma” isteminde bulunulması olanaklı görülmemektedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve henüz kesinleşmediği anlaşılan karara karşı yapılan “kanun yararına bozma” başvurusunun reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 20.01.2016 tarih ve 31-684 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.06.2015 tarihli ve 778-633 sayılı hükmünün sanığa usulünce tebliğinin sağlanması bakımından dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.03.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.