Hukuk Genel Kurulu 2019/616 E. , 2022/591 K.
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “rücuen alacak” davasından dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı kısmen direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalının özelleştirme kapsamına alınması ve yirmi ayrı dağıtım şirketine ayrılması kapsamında müvekkili ile davalı arasında 24.07.2006 tarihinde 'İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi (İHDS)” akdedildiğini, anılan sözleşmenin üçüncü kişilerin hak iddialarını düzenleyen 7. maddesinde dağıtım faaliyetinin yürütülmesi amacıyla gerçekleştirilen iş ve işlemlerden kaynaklanan sorumluluğun dönemsel olarak paylaştırıldığını, anılan sözleşmeden önce dağıtım faaliyetlerinin davalı tarafından yürütüldüğü sırada iş kazası sonucu vefat eden işçinin yakınlarına ödenen peşin değer alacağı için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından müvekkili aleyhine açılan tazminat davasının kabulüne karar verildiğini ve anılan kararın onanarak kesinleştiğini, müvekkilinin dava sonucunda aleyhine hükmedilen 68.459,23TL borcu yapılandırarak SGK’ya 5.938,37TL’lik taksitler hâlinde toplam 106.158,32TL ödeme yaptığını, mahkeme kararı ile hükmedilen vekâlet ücreti ve yargılama giderine ilişkin de SGK’ya 7.787TL ödendiğini, ayrıca açılan dava ve yapılan temyiz sebebiyle 1.138,90TL temyiz harç ve masrafı, 4.070TL bakiye karar harcı ve 3.656,45TL onama harcı ödediklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere anılan ödemelerin her birinin ödenme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; alacağın zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin özelleştirilmesinin hisse satışı suretiyle gerçekleştirildiğini ve İHDS hükümleri uyarınca müvekkilinden talepte bulunulamayacağını, ayrıca davacı tarafından düzenlenen devre esas bilanço ile geçmişe yönelik borç ve alacak işlemlerinin kesinleştirildiğini, iş kazasına konu olaydaki mağdurun davacının çalışanı olması sebebiyle üçüncü kişi sayılamayacağından İHDS’nin 7. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğini, ayrıca aynı sözleşmenin 6. maddesinde işçi alacaklarından davacının sorumlu olduğunun düzenlendiğini, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre davanın müvekkiline bildirilmediğinden faiz talep edilemeyeceğini, müvekkilinin masraf ve faizlerden sorumlu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.11.2016 tarihli ve 2016/68 E., 2016/684 K. sayılı kararı ile; bilirkişi raporunda Sivas İş Mahkemesinin 2009/343 E., 2010/350 K. sayılı kararı uyarınca davacı tarafından hak sahibine, belirtilen tarihlerde ödenen toplam 106.158,33TL (talep ile bağlı kalınarak) bedelin ödeme tarihlerinden, 7.787,00TL vekâlet ücreti ve yargılama giderinin 24.06.2011 tarihinden, 1.138,90TL temyiz harç ve masrafının 21.09.2010 tarihinden, 4.070TL bakiye karar harcının 10.11.2010 tarihinden, 3.656,45TL onama harcının 02.12.2015 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı şirketten rücuen tahsil edebileceği yönünde görüş bildirildiği, söz konusu raporun usul ve yasaya uygun olarak hazırlanması ve denetime elverişli olması nedeniyle kabul edildiği, on sekiz taksitin toplamı 106.932,86TL olmasına rağmen davacı tarafından söz konusu taksitler nedeniyle davalıdan 106.158,33TL talep edildiği, her bir taksit yönünden ödeme tarihinden itibaren faiz başlatılacağından davacı vekilinden bilirkişilerce fazla hesaplanan bedelin hangi taksitten düşüleceğinin 23.11.2016 tarihli duruşmada sorulduğu, söz konusu vekil tarafından taleplerinden fazla tutan bedelin son taksitten düşülmesinin talep edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacı tarafından taksitler hâlinde ödenen 106.158,33TL’nin kararda gösterilen ödeme tarihlerinden, 7.787TL vekâlet ücreti ve yargılama giderinin 24.06.2011, 1.138,90TL temyiz harç ve masrafının 21.09.2010, 4.070TL bakiye karar harcının 10.11.2010 ve 3.656,45TL onama harcının 02.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 28.02.2017 tarihli ve 2017/52 E., 2017/51 K. sayılı kararı ile; Sivas İş Mahkemesince davacı aleyhine 68.549,23TL’ye hükmedildiği ancak davacının bu miktarı, yapılandırma neticesinde 106.158,33TL olarak ödediği, davacının İHDS’nin 7.2. maddesi uyarınca ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediği, ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmesi hâlinde davalının fazladan ödeme yapmamak için borcu peşin ödeme yoluna gidebileceği, bu nedenle hükmedilen tutar olan 68.549,23TL’den fazla olan kısmı davalıya rücu edemeyeceği, ayrıca ihbar yükümlüğü yerine getirmeyen davacının hükmü temyiz etmesi sebebiyle yaptığı gideri de davalıdan talep hakkının bulunmadığı, zira hükmü temyiz edip etmemenin tamamen tarafların tasarrufunda olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılarak davanın kısmen kabulüne, davacı tarafından taksitler hâlinde ödenen 68.549,23TL’nin kararda gösterilen ödeme tarihlerinden, 7.787TL yargılama gideri ve vekâlet ücretinin 24.06.2011 tarihinden, 4.070TL bakiye karar harcının 10.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.12.2018 tarihli ve 2017/2080 E., 2018/7785 K. sayılı kararı ile; “…1-) İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak davalı yanca yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince, dava, işletme hakkı devir sözleşmesinden kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince, davacının taraflar arasındaki İHDS’nin 7/2. maddesi uyarınca ihbar yükümlüğünü yerine getirmediği bu nedenle yapılandırma sonucunda fazladan ödediği miktar ile temyiz harç ve giderlerini davalıdan talep edemeyeceği gerekçesiyle, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp, yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, davacıdan tahsil edilen dava konusu alacağın, işçi Hayati Şahin’in 19.10.2005 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu ölümü nedeniyle doğduğu, rücuya konu davanın taraflar arasında imzalanan işletme hakkı devir sözleşmesinin 7.4. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmede 7.4. maddeden kaynaklanan davalar için ihbar yükümlülüğü öngörülmemiş olup, ihbar yükümlülüğü 7.2 maddede düzenlenen dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olan davalar için öngörülmüştür. Belirtilen nedenlerle, davanın ihbar edilmemesi nedeniyle yapılandırma sonucunda fazladan ödenen tutar ile temyiz harç ve giderlerine ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-) Öte yandan kabule göre de, Bölge Adliye Mahkemesince, rücu davasına konu olan iş davası nedeniyle, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerine davacı lehine hükmedilmesine rağmen, yargılama giderlerinden sayılan temyiz harç ve giderlerine hükmedilmemesi dahi doğru görülmemiş, hükmün belirtilen nedenle de davacı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozularak dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine oy çokluğuyla karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 25.03.2019 tarihli ve 2019/260 E., 2019/370 K. sayılı kararı ile bozma ilamının (3) numaralı bendine uyulması sonrasında önceki gerekçeye ek olarak; dayanak iş mahkemesi kararı ile hüküm altına alınan 68.459,23TL'nin ödeme tarihinden itibaren işleyen faiz ile birlikte davalıya rücu edilebileceği, davacının bu tutarı ödemek yerine yapılandırmak sureti ile borcu artırmasına davalının katlanmasının gerekmediği, davalıya ihbar yapılması hâlinde yapılandırma ve borç artışı istenilmeyerek davalı tarafından ödeme yolu ile borcun sona erdirilmesi ihtimalinin mevcut olduğu, davacının dayanak mahkeme kararında üçüncü kişi konumundaki SGK ile yapılandırmaya gitmesinin kendi kusur ve tercihinden kaynaklandığı, kimsenin kendi kusuru ile artırdığı maliyeti karşı tarafa yükleyemeyeceği, sözleşme ilişkisinde davalının, davacının karar çerçevesinde ödemek zorunda olduğu tutarı ve bunun avans faizini davacıya tazmin etmekle sözleşmesel borçtan kurtulacağı, davalıya ihbar bulunmadığından davacının yapılandırma nedeniyle zarara uğradığını iddia etmesinin ve davalı ile illiyet bağı tesisinin de mümkün olmadığı, bu nedenle dayanak mahkeme kararında hüküm altına alınan asıl alacak yönünden 68.459,23TL'yi aşan 37.699,09TL’lik kısmın rücu talebinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle ve oy çokluğuyla kısmî direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından Sivas İş Mahkemesinin 15.09.2010 tarihli ve 2009/343 E., 2010/350 K. sayılı kararı ile hüküm altına alınan 68.459,23TL alacağın, yapılandırılarak taksitler hâlinde toplamda 106.158,33TL olarak ödenmiş olması karşısında davacının, anılan ödeme ile ilgili olarak İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi kapsamında davalıya ihbar yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre yapılandırma sonucu ödenen miktar ile hüküm altına alınan miktar arasındaki farkın davalıdan rücuen talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle Bölge Adliye Mahkemesince verilen kısmî direnme kararını temyizde davalı vekilinin hukukî yararının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı tarafın temyizi ile birlikte katılma yoluyla direnme kararını temyiz eden davacı vekilin temyiz itirazlarının incelenip incelenemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
A- Davalı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
15. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla, dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
16. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı tarih itibariyle bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerekir.
17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup bu maddenin 1. fıkrasının (h) bendinde 'Davacının, dava açmakta hukukî yararının bulunması' dava şartları arasında sayılmıştır.
18. Medeni usul hukukunda hukukî yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine işaret eder. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.
19. Yine bu yararın 'hukukî ve meşru', 'doğrudan ve kişisel', 'doğmuş ve güncel' olması da gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 135).
20. Öte yandan dava açılmasında olduğu gibi, mahkemeye yapılan her talep için, talepte bulunanın hukukî yararının varlığı şarttır. Aksi hâlde mahkeme, böyle bir talebi inceleyip yerine getiremez (Kuru, Baki: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, Cilt I, Mart 2020, s. 390).
21. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki; kanun yolu davanın taraflarına tanınan bir hukukî yoldur ki; bununla yanlış olan kararların (daha doğrusu yanlış olduğu iddia edilen kararların) tekrar incelenmesi ve değiştirilmesi sağlanır.
22. Hüküm mahkemelerinin karar verirken yanlış yapmaları ihtimali bulunduğundan, verilen kararların daha yüksek bir mahkeme tarafından kontrol edilmesi için, her hukuk sisteminde kanun yolları kabul edilmiştir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt III, İstanbul 2001, s. 4483).
23. Kanun yollarından biri de temyiz kanun yolu olup nihai bir karar, kanunda öngörülen süre içinde, harca tabi ise harcı yatırılarak temyiz edilebilir. Bunlara ilaveten nasıl ki, davacının dava açmakta hukukî menfaatinin bulunması gerekiyorsa, temyize başvuranın da hukukî menfaatinin bulunması gerekir.
24. Buna göre temyiz yoluna başvuran tarafın temyiz ettiği kararın kaldırılması ya da değiştirilmesinde korunmaya değer bir menfaati olmalıdır. Davada haklı çıkmış olan tarafın da hukukî menfaati bulunmak kaydıyla hükmü temyiz etmesi mümkündür.
25. Yeri gelmişken usulî kazanılmış hak kurumuna kısaca değinilmesi gerekmektedir.
26. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
27. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmekte olup, bu noktada bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğacağı gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir.
28. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı).
29. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi, görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ile bozma kararının maddi hataya dayanması hâllerinde usulî kazanılmış hak oluşması mümkün değildir.
30. Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararının taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu yönden onanmasına, davacının vekilinin temyiz itirazlarının ise (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan gerekçeyle kabul edilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir. Bozma kararına müteakip Bölge Adliye Mahkemesince, verilen önceki hükümde kısmen direnildiği, kısmî direnme kararını ise ilk karara ilişkin tüm temyiz itirazları Özel Dairece reddedilen davalı vekilinin temyiz ettiği, davalı vekilinin ilk karara ilişkin reddedilen temyiz itirazları yönünden kararın onandığı anlaşılmaktadır.
31. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgular bir arada değerlendirildiğinde; Özel Dairece davalı vekilinin ilk karara yönelik tüm temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanmasına karar verilmekle bozma kapsamı dışında kalan bu yönlerin kesinleşmesi, usulî kazanılmış hakkın istisnalarının bulunmaması ve davacı yararına olan bozma nedenine ise kısmen direnilmiş olması karşısında davalının kendisi yönünden kesinleşen bu kararı temyiz etmekte hukukî yararının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
32. Bu nedenle davalı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B- Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
33. Temyiz dilekçesine süresi içerisinde cevap verecek tarafın, vereceği cevap ile birlikte kendine özgü temyiz sebepleri ileri sürmesi olarak tanımlanabilecek olan katılma yoluyla temyize ilişkin olarak HMK’nın 366. maddesindeki yollamayla temyiz kanun yoluna ilişkin olarak uygulama alanı bulan aynı Kanun’un 348/1. maddesi gereğince temyiz dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile temyiz yoluna başvurabilir. Temyiz yoluna asıl başvuran taraf, buna karşı iki hafta içinde cevap verebilir.
34. Karşı (asıl) tarafa bağlı temyiz diyebileceğimiz katılma yolu ile temyiz kurumu, belirli şartlara uygun olarak, kendi temyiz süresi içerisinde temyiz hakkını kullanmamış veya kullanamamış olan taraf, karşı tarafın temyizi ile birlikte ve ona tabi olarak temyiz yoluna başvurmaktadır. Dolayısıyla katılma yoluyla temyiz isteminin sıhhati, asıl temyiz isteminin esasen incelenip incelenmeyeceğine ilişkin akıbete bağlıdır. Bu kapsamda asıl tarafın temyiz itirazından feragat etmesi yahut anılan temyiz itirazlarının esasen incelenmeksizin reddedilmesi durumunda katılma yoluyla başvuranın da temyiz isteminin reddine karar verilir (HMK m. 348/2).
35. Bu açıklamalar ışığında yapılan incelemede; A bendinde (§15-32) belirtilen gerekçeyle davalı tarafın temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmiş olması nedeniyle davalının temyizine bağlı olarak davacı tarafından katılma yoluyla ileri sürülen temyiz isteminin, HMK’nın 366. maddesi yollamasıyla uygulanan aynı Kanun’un 348/2. maddesi gereğince reddine karar verilmelidir.
36. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk karar ile kısmen uyma/kısmen direnme sonucu verilen karar arasında hükmedilen tutarlar bakımından 4.787,35TL’lik bir farkın bulunduğu, davalı tarafından ilk karara yönelik temyiz itirazlarının reddiyle onanan kısım olan 80.316,23TL bakımından kısmî direnme kararın temyizinde hukukî yararının bulunmadığı, ancak uyma sonucu hükmedilen miktar ile ilk kararda hükmedilen miktar arasındaki fark olan 4.795,35TL bakımından ise davalının temyizinde hukukî yararının bulunduğu, bu sebeple davacının katılma yoluyla temyiz isteminin de esastan incelenmesinin mümkün olduğu, ancak davalı temyizinin ve buna bağlı olarak davacı temyizinin miktar yönünden reddine dair hususun gözetilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine, buna bağlı olarak davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminin de reddine karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
I- A bendinde (§15-32) belirtilen gerekçeyle davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
II- B bendinde (§33-35) belirtilen gerekçeyle davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminin REDDİNE,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 21.04.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
İlk derece Mahkemesince davanın kabulüne dair hükme karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile yeniden esas hakkında verilen kararda 80.316,23TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bu kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan temyiz incelemesi sonucu, kabul edilen bölüm yönünden davalı vekilinin temyiz itirazları red edilerek onama kararı verilmiştir. Hükmün redde konu kısmına yönelik olarak davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden ise; taraflar arasındaki sözleşmede 7.4 maddeden kaynaklanan davalar için ihbar yükümlülüğü öngörülmediği, bu yükümlülüğün 7.2 maddede düzenlenen dağıtım tesislerinin mülkiyetine ilişkin olan davalar için öngörüldüğü, belirtilen nedenlerle davanın ihbar edilmemesi nedeniyle yapılandırma sonucunda fazladan ödenen tutar ile temyiz harç ve giderlerine ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesinin doğru görülmediği kabule göre de rücu davasına konu olan iş davası nedeniyle, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı lehine hükmedilmesine rağmen, yargılama giderlerinden sayılan temyiz harç ve giderlerine hükmedilmemesinin dahi doğru olmadığı belirtilerek bozma kararı verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına kısmen uyulmuş, uyma kapsamında davacının 1.138,90TL temyiz harç ve masrafı ile 3.656,45TL onama harcını talep hakkı da olduğu kabul edilerek bu kez 85.111,58TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren avans faizi ile tahsiline karar verilmiştir. Bozma ilamının 2 nolu bendindeki yapılandırma sonucunda fazla ödenen tutardan da davalı tarafın sorumlu olduğu yönündeki bozma kararına karşı ise önceki hükümde direnilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında verilen önceki kararda 80.316,23TL’ye hükmedilmiş iken, bozma sonrası verilen kısmen uyma kararı ile bu kez 85.111,58TL’ye hükmedilmiştir. Aradaki fark 4.797,35TL’dir. Verilen ilk karar davalı tarafça temyiz edilmiş davalı temyiz itirazları red edilerek önceki hüküm onanmış olmakla onanan kısım (80.316,23TL) için davalının temyiz talebinde bulunmakta hukukî yarar yoktur.
Bozmaya kısmen uyulması sonucu bu kez fazla miktar olarak hükmedilen 4.795,58TL’lik bölüm yönünden ise önceki hükümde davalı aleyhine verilmiş bir karar bulunmadığından bu bölümün önceki temyiz talebi ile de yasa yolu başvurusuna konu edilmiş olduğu sonucuna varılamaz. Davalının bu kısımla ilgili olarak temyiz talebinde bulunmakta hukukî yararı bulunduğu kabul edilmelidir.
Davalının bu kısımla ilgili olarak temyiz talebinde bulunmakta hukukî yararı bulunduğu ve temyizinin incelenebileceği kabul edildiği takdirde temyiz süresini kaçırmış olan davacının da bu temyize tutunarak katılma yoluyla hükmü temyiz edebilmesi ve bu temyizinin esastan incelenmesi mümkündür.
Önceki ve sonraki temyiz talebi ve sonuçlarına göre hukukî yarar bulunup bulunmadığı yönünden bu sonuca varılmakta ise de davalı temyizi yönünden yine de temyiz parasal kesinlik sınırları gözetilecektir. Şayet davalı temyizinin parasal kesinlik sınırı nedeniyle reddi gerektiği takdirde katılma yoluyla temyiz talebi de incelenemeyecek bu redde bağlı olarak katılmalı temyiz talebi de reddedilecektir.
Açıkladığım nedenlerle 4.797,35TL’lik kabul edilen bölüm yönünden davalı temyizinde, buna bağlı olarak reddedilen kısma ilişkin katılma yoluyla davacı temyizinde hukukî yarar bulunduğu için temyiz incelemesi yapılabileceği ancak davalı temyizinin ve buna bağlı olarak da davacı temyizinin temyiz parasal kesinlik sınırı nedeniyle reddi gerekip gerekmediğinin ayrıca gözetilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, davalı temyizinin hukukî yarar yokluğundan reddi gerektiği, katılmalı davacı temyizinin de bu red sonucuna bağlı olarak reddi gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.