Ceza Genel Kurulu 2011/5-101 E. , 2011/139 K.
İtirazname: 2011/97319
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MERSİN 3. Ağır Ceza
Günü : 31.10.2008
İkna suretiyle irtikâp suçundan sanık İ.. S..’nın, 765 sayılı TCY’nın 209/2 ve 80. maddeleri uyarınca 7 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 219. maddesi uyarınca memuriyetten müebbeten mahrumiyetine ilişkin, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.12.2004 gün ve 315-347 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş, hüküm tarihinden sonra 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.01.2006 gün ve 31747 sayı ile lehe yasa değerlendirmesi yapılmak üzere dosya mahalline iade edilmiştir.
Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince 01.05.2007 gün ve 55-152 sayı ile;
Bu kez, mağdur sayısınca uygulama yapılmak suretiyle sanığın, 765 sayılı TCY’nın 209/2-3 ve 71. maddeleri uyarınca 13 yıl 44 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak önceki hükmün yalnızca sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi nedeniyle, 1412 sayılı Yasanın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hak hükümleri gözetilerek sonuç olarak 7 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 765 sayılı Yasanın 219. maddesi uyarınca memuriyetten müebbeten mahrumiyetine ve memuriyetten ihracını gerektirir birden fazla ikna suretiyle irtikâp suçundan mahkûm olması ve ayrıca memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedenine dayalı olarak, kararın kesinleşmesine müteakip 64.472.020.0 sicil numarası ile emekli olduğu görülmekle; emekliliğinin sona erdirilmesi amacıyla kararın bir örneğinin gereği için Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Anılan hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 12.05.2008 gün ve 12877-4191 sayı ile;
Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı Yasanın 231/5. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi amacıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince, 31.10.2008 gün ve 295-351 sayı ile;
Sanığın, 765 sayılı TCY’nın 209/2-3 ve 71. maddeleri uyarınca 13 yıl 44 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak önceki hükmün yalnızca sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi nedeniyle, 1412 sayılı Yasanın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hak hükümleri gözetilmek suretiyle sonuç olarak 7 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 765 sayılı Yasanın 219/son maddesi uyarınca memuriyetten müebbeten mahrumiyetine ve memuriyetten ihracını gerektirir birden fazla ikna suretiyle irtikâp suçundan mahkûm olması ve ayrıca memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedenine dayalı olarak, kesinleşmesine müteakip 64.472.020.0 sicil numarası ile emekli olduğu görülmekle; emekliliğinin sona erdirilmesi amacıyla kararın bir örneğinin gereği için Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 26.04.2010 gün ve 960-3011 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise, 14.04.2011 gün ve 97319 sayı ile;
“…İtiraz, mahkeme asıl hükümden sonra sanığın suçuna bağlı olarak fer’i ceza niteliğinde 765 sayılı TCK’nın 219/son maddesine dayanılarak memuriyetten müebbeten mahrumiyetine karar verdikten sonra hükmün yirmialtıncı sırasında; ‘sanığın memuriyetten ihracını gerektirir birden fazla ikna suretiyle irtikâp suçundan mahkûm olması ve ayrıca memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedenine dayalı olarak kararın kesinleşmesine müteakip 64.472.020.0 sicil numarası ile emekli olduğu görülmekle emekliliğin sona erdirilmesi amacıyla bir örneğinin gereği için T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne gönderilmesine’ dair verdiği kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır.
Gerek 765 sayılı TCK’da, gerekse de 5237 sayılı TCK’da mahkûmiyet hükmüne dayalı olarak emeklilik işleminin iptaline ilişkin bir fer’i ceza olmadığı gibi, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda da buna ilişkin düzenleme yer almamaktadır.
Mahkemenin kanununda yer almayan bir cezaya hükmetmesi, ya da buna yol açacak bir karar vermesi mümkün değildir” görüşüyle itiraz yasayoluna başvurularak;
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 26.04.2010 gün ve 960-3011 sayılı onama kararının, sanık İbrahim Sarıkaya hakkındaki irtikâp suçuna ilişkin olarak kaldırılmasına, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak; Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.2008 gün ve 295-351 sayılı hükmünün; “sanığın memuriyetten ihracını gerektirir birden fazla ikna suretiyle irtikâp suçundan mahkûm olması ve ayrıca memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedenine dayalı olarak kararın kesinleşmesine müteakip 64.472.020.0 sicil numarası ile emekli olduğu görülmekle emekliliğin sona erdirilmesi amacıyla bir örneğinin gereği için T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne gönderilmesine” ilişkin kısmı çıkartılmak suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık İbrahim Sarıkaya hakkında ikna suretiyle irtikâp suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın ikna suretiyle irtikâp suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; irtikâp suçundan mahkûmiyetine hükmolunan sanığın, emekliliğinin sonlandırılmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
İl Jandarma Alay Komutanlığı Ruhsat Kısım Amiri olarak görev yapan sanık hakkında silah ruhsatı için başvuruda bulunan vatandaşlardan makbuz karşılığı olmaksızın gerekenden fazla para almak şeklindeki eylemleri nedeniyle ikna suretiyle irtikâp suçundan kamu davası açıldığı, yerel mahkemece de sanığın bu suçtan mahkûmiyeti ile aynı zamanda emekliliğinin sonlandırılmasına da karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması için öncelikle, öğreti ve uygulamada; “suç ve cezada yasallık” veya “yasasız suç ve ceza olmaz” olarak isimlendirilen ilkenin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasanın 38. maddesinde; “kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” biçiminde düzenlenen bu ilke, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. maddesinde; “hiç kimse, işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkûm edilemez, yine hiç kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Suçta ve cezada yasallık ilkesi, 765 sayılı TCY’nın 1. maddesinde; “Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilmez, kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz” şeklinde hüküm altına alınmış, 5237 sayılı TCY’nda da, tıpkı 765 sayılı TCY’nda olduğu gibi suçta ve cezada yasallık ilkesine yer verilmiş, bu kap¬samda 5237 sayılı TCY’nın 2. maddesi “kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz, kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 21.02.2006 gün ve 14–28 sayılı kararında yer verildiği üzere; suçta ve cezada yasallık ilkesi güvenlik tedbirleri bakımından da geçerlidir.
Çağdaş ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan suçta ve cezada yasallık ilkesi, öğretide; ceza yaptırımı ile karşılanan ve suç adı verilen hareketlerin, önceden yasalar tarafından belirlenmesi ve yasak edilen bu eylemlere ancak yasaların gösterdiği cezaların ve güvenlik tedbirlerinin uygulanması biçiminde de tanımlanmaktadır.
İlkenin amacı; kişinin, yasakoyucu tarafından yasaklanan ve yaptırıma bağlanan hangi eylemleri işlediği zaman hangi ceza veya güvenlik tedbiri ile cezalandırılacağını önceden bilmesini sağlamaktır.
Bu ilkeye göre, işlendiği sırada, yasanın açıkça suç saymadığı fiilden dolayı hiç kimseye ceza verilemeyeceği gibi, hiç kimse belli bir suçla ilgili olarak yasada öngörülmeyen ceza veya güvenlik tedbiri veya yasada öngörülenden daha fazla bir cezayla cezalandırılamaz.
Anılan ilke uyarınca; yargısal kararlarla suç ve ceza konulması ve yargıçların yasadaki suç tanımında gösterilen unsurları taşımayan bir eylemi suç sayması ve yasada öngörülen ceza ve güvenlik tedbiri dışında bir cezaya veya güvenlik tedbirine hükmetmesi olanaklı değildir.
Suç ve cezaların ancak yasalarla konulabilmesi ilkesinin doğal sonucu olarak, ceza hukukunda, medeni hukukta olduğu gibi, yasada hüküm bulunmayan hallerde, kıyas yoluyla diğer hukuki düzenlemeler ile örf ve adetten yararlanma olanağı da bulunmamaktadır.
5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 12. maddesi ile 01 Haziran 2005 tarihinde tüm ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 11. maddesinde cezalar, cürümlere ve kabahatlere mahsus olmak üzere düzenlenmiş olup, cürümlere mahsus cezalar; “ağır hapis, hapis, ağır para cezası ve kamu hizmetlerinden mahrumiyet”, kabahatlere mahsus cezalar ise; “hafif hapis, hafif para cezası ve belirli bir meslek sanatın tatili” şeklinde sıralanmıştır.
Öğretide de cezalar; “aslî, fer’i ve mütemmim” olarak adlandırılmış, aslî cezanın, yasa koyucunun o suça mahsus ve doğrudan doğruya suçun karşılığı olmak üzere koyduğu yaptırım olduğu konusunda genel bir uzlaşı sağlanmış, ancak fer’i ve mütemmim cezalar konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım yazara göre, fer’i cezanın herhangi bir hükme ve hâkim kararına gerek olmaksızın asli cezaya eklenen ceza olduğu, mütemmim cezaların ise, hâkimin hükmünde ayrıca gösterilmesinin zorunlu bulunduğu, diğer bir kısım yazara göre ise; yukarıdaki tanımların aksine, asıl cezaya eklenen ve infazı hükmedilmesine bağlı olan cezanın fer’i, hükme gerek kalmaksızın, mahkûmiyetin yasal sonucu olarak, kendiliğinden mahkûmiyete eklenen cezaların ise mütemmim cezalar olduğu belirtilmiştir.
Yargısal kararlarda da, memuriyetten yoksunluk, kamu hizmetlerinden yasaklılık, belirli bir meslek ve sanatın tatili veya yasal kısıtlılığı gerektiren diğer hallerde, başka bir anlatımla 765 sayılı Yasanın 20, 25, 31, 33, 34 ve 35. maddelerinin uygulanma koşullarını gösteren kararlarda, kavram birliği bulunmamakla birlikte ek ceza, mütemmim ceza ve fer’i ceza terimlerine yer verilmiştir.
5237 sayılı TCY’nın 45 ilâ 60. maddelerinde; suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiş, bir kısım kabahatlerin Ceza Yasasından çıkarılması, bir kısım kabahatlerin de suç olarak düzenlenmesi nedeniyle, ağır ve hafif hapis ile ağır ve hafif para cezası ayrımı kaldırılarak, ceza olarak sadece hapis ve adli para cezası öngörülmüş, hapis cezası da süresi ve infaz koşulları dikkate alınmak suretiyle, ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve süreli hapis cezası şeklinde üçlü bir ayrıma tabi tutulmuş, ayrıca süreli hapis cezası da kısa ve uzun süreli olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutularak kısa süreli hapis cezası yerine uygulanabilecek seçenek yaptırımlara yer verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Gerek 765 sayılı TCY, gerek 5237 sayılı TCY ve gerekse 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasasında, mahkûmiyetin yasal sonucu olarak emekliliğin sonlandırılmasına ilişkin fer’i bir ceza bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire onama kararı kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak; “sanığın memuriyetten ihracını gerektirir birden fazla ikna suretiyle irtikâp suçundan mahkûm olması ve ayrıca memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedenine dayalı olarak kararın kesinleşmesine müteakip 64.472.020.0 sicil numarası ile emekli olduğu görülmekle emekliliğin sona erdirilmesi amacıyla bir örneğinin gereği için T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne gönderilmesine” cümlesinin hükümden çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 26.04.2010 gün ve 960-3011 sayılı onama kararının sanık İ.S..hakkında irtikap suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak KALDIRILMASINA,
3- Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.2008 gün ve 295–351 sayılı hükmünün sanık İ..S..hakkında irtikap suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak BOZULMASINA,
Ancak; yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak; “sanığın memuriyetten ihracını gerektirir birden fazla ikna suretiyle irtikâp suçundan mahkûm olması ve ayrıca memuriyetten müebbeten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedenine dayalı olarak kararın kesinleşmesine müteakip 64.472.020.0 sicil numarası ile emekli olduğu görülmekle emekliliğin sona erdirilmesi amacıyla bir örneğinin gereği için T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne gönderilmesine” cümlesinin hükümden çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.06.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.