Ceza Genel Kurulu 2011/9-111 E. , 2011/137 K.
Tebliğname : 2010/66954
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KAYSERİ 5. Asliye Ceza
Günü : 09.09.2009
Sayısı : 1119-987
Taksirle öldürme suçundan sanık S.Ş.’in TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.07.2008 gün ve 711-941 sayılı hükmün sanık müdafii ve şikayetçi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 18.06.2009 gün ve 2657-7233 sayı ile;
“İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu ve daha vahim hallerin varlığı da nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında en üst sınıra yaklaşılarak fazla ceza tayin edilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiş,
Daire üyelerinden E. E.. ise;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olma suçunu tanımlayan 5237 sayılı TCK'nın 85. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel ceza belirlenirken gözetilmesi gereken en önemli husus anılan Kanunun 61. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi hükmü bağlamında failin taksire dayalı kusurunun ağırlığı olup, aynı Kanunun 22. maddesinin 4. fıkrasında belirtildiği üzere kusurun derecesine göre 2 yıldan 6 yıla kadar bir cezaya hükmedilmesi gerekmektedir. 765 sayılı TCK'ya göre indirim nedeni olan kusurun derecesi 5237 sayılı TCK'ya göre artırım nedeni kabul edilmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 61. maddesinin 1. fıkrasında gösterilen ve temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak (f) fıkrası dışındaki diğer ölçütler ise taksirle ölüme neden olma suçunda ikinci planda kalmaktadır. Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde bilinçli taksire yakın tam kusurlu olarak olaya sebebiyet veren sanık hakkında yerel mahkemece, dosyadaki tüm bilgi ve belgeler isabetle değerlendirilerek, 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesinin 1. fıkrasındaki ölçütler nazara alınmak suretiyle teşdiden tayin olunan cezayı takdirde çelişkiye, yanılgıya veya zafiyete düşülmediği bu nedenle de hükmün onanması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesince 09.09.2009 gün ve 1119-987 sayı ile;
“Sanığın suç tarihinde sevk ve yönetimindeki üzerinde kum malzemesi yüklü tır tabir edilen ağır taşıtla meskun mahal sayılan Gesi Beldesi içerisinde kısmen rampa aşağı seyir ederken hazırlık tahkikatında kendisi tarafından da bildirilen beyanından fren balatalarının eski olduğunu bile bile hızını meskun mahalde yol şartlarına göre ayarlayamayarak sağa viraja yaklaşırken freninin tutmaması üzerine aracını savurduğu, sol tarafa devrildiği, sürüklendiği, bu esnada çocuğuna karne almaya giden ve kaldırımda yürümekte olan maktulün üzerine doğru aracın devrildiği, bu şekilde sonucun meydana geldiği,
Sanığın kendi savunmasındaki anlatımları, kaza tespit tutanakları, bununla örtüşen uzman trafik bilirkişisi raporu içerisindeki kural ihlalini gösterir nedenlere göre sanığın 1. derecede ağır kusurlu olduğu, maktulün hiçbir kural ihlalinin bulunmadığı,
Mahkememizin Yargıtay tarafından bozmaya konu edilen kararında bu tablo gözetilerek sanığın göstermesi gereken asgari dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmediği, üzerinde çok miktarda kum yüklü aracını meskun mahalde kısmen rampa olan yerde sevk ve idare ederken ve hatta kendi beyanıyla sabit olduğu üzere, frenlerinin de bozuk olup, bunu bildiği halde hızını yol şartlarına göre ayarlamadığı, adeta bilinçli taksir sınırlarını zorlayacak şekilde kaçınılmaz kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği, kaldırımda çocuğuna karne almaya giden maktülün ölümünün bu şekilde gerçekleştiği gözetildiğinde, cezanın alt sınırından ayrılmayı gerektirir bir çok ve yeterli nedenin bulunduğu,
5237 sayılı TCK’nın 22. maddesinde düzenlenen taksirli suçlarda temel kriterin icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanuni tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Bu öngörememenin ‘gerekli dikkat ve özen’ yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle ortaya çıkması gerekir,
Bu hususun belirlenmesinde failin kişisel yeteneklerinden gayrı, objektif esaslara göre hareket edilmesi, kanunlarla yönetmeliklerle belirlenen kurallara asgari anlamda uyulması, kişinin hareketlerinde, işinde, kendisine düşen ödevleri asgari anlamda yerine getirmesi kriterlerinin esas alınması gerekir.
Bu zaviyeden hareketle taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir.
Ancak normatif değerlendirmeyle hakim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle suçun cezasının alt ve üst sınırları arasında bir takdir gerekir.
İşte bu takdirde mahkemenin yerindelik ilkesi kapsamında yargılama aşamasındaki gözlemler, otantik değerlendirmeler baz alındığında ve meydana gelen olaya uyarlandığında TCK’nın 61. maddesi kapsamında cezanın bireyselleştirilmesinde suçun işlenmesinde kullanılan freni bozuk araç, suçun işlendiği yerin meskun mahal olması, meydana gelen sonuçta ölümün olması, sanığın taksire dayalı kusurluluğunun ağırlığı gözetildiğinde mahkememizin belirlenen ceza takdirinin olaya uygun düştüğü” gerekçesiyle direnilmiştir.
Bu hükmünde sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsav¬cılı¬ğının 26.04.2001 gün ve 66954 sayılı “onama” istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe¬lerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında taksirle öldürme suçundan tayin edilen temel cezanın TCY’nın 61. maddesindeki ölçütlere uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
13.08.2008 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporunda; “olay yerinde yapılan incelemede ......H 1251 plakalı çekici ve buna bağlı....H 1252 plakalı dorsenin Gesi Kasabası Kuzey Mahalle Mimarsinan Caddesi üzerinde sol yan tarafının 14 numaralı evin duvarına doğru yan yattığı, gidiş istikametinin ise Kayseri olduğu görüldü. 14 ve 12 numaralı evin arasında bulunan duvar ile araç arasında yerde yatan maktül görüldü. Yüzünden kan aktığı, bacaklarının kamyonun altında olduğu, yapılan kontrolde iki bacağının parçalandığı, olayın meydana geldiği yolun virajlı, sollama yapılmaz yer olduğu, yolun çizgiler arası 7,6 metre, aracın kendi şeridini terk etmeye başladığı nokta ile aracın devrildiği nokta arası 24 metre, devrilme noktası ile orta şerit arası 2,5 metre olduğunun” belirlendiği,
Trafik Kazası Tespit Tutanağında; “13.06.2008 günü saat 10.10 sıralarında Ağırnas istikametinden Gesi istikametine ....H 1251 plakalı çekici ile seyir halinde olan sürücü S. Ş..Gesi Beldesi girişi ......Caddesi 14 nolu ev önünde sağa keskin virajı alamayarak karşı şeride geçip yaya A.A..’ın üzerine devrilmesi sonucu kazanın meydana geldiği, kazada yaya A.A..’ın olay yerinde öldüğü, ... yaya A. A..’ın kusurlu olmadığı, sürücü S. Ş..’in asli kusurlardan doğrultu değiştirme manevrasını yanlış yapmak ile araçların hızını kavşaklara yaklaşırken dönemeçlere girerken azaltmamaktan kusurlu olduğunun” belirlendiği,
C.Savcılığınca olay yerinde yapılan keşif sonunda trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen 25.06.2008 tarihli raporda; “Kaza yerinin Kayseri-Melikgazi İlçesi, Gesi Kasabası Kuzey Mahalle Mimarsinan Caddesi Ağırnas yolu olduğu, yolun iki şeritli (gidiş ve geliş) çift yönlü, 9 metre genişliğinde, aracın seyir istikametinde 1 metre genişliğinde yaya kaldırımı olduğu, karşı istikamette ise asfalt bitimi ile bina arasında 1 metre toprak zemin olduğu, kaza sonrası aracın durduğu yere 30 metre mesafede sağ tehlikeli viraj levhasının bulunduğu, çarpma noktasının 12 ve 14 nolu ikametlerin arasında bulunan duvar ile araç arasında yatar durumda ve bacaklarının araç altında bulunan maktulün görüldüğü, ... aracın kendi seyir istikametinden şerit ihlali yaptığı yerden başlayarak kaza sonrası durduğu yer arasında 24 metre frenden kaynaklanan lastik izinin mevcut olduğu, aracın seyir istikametinin yolun sağına tehlikeli viraj ve dik eğimli yol olduğu (çıkış eğimli) yolun asfalt kaplama, görüş açısının açık, yol çizgisinin sollama yapılmaz, başka bir işaretin bulunmadığı, havanın açık ve gündüz, zeminin kuru olduğu,
Sürücü sağa tehlikeli viraja girerken aracının yükünü göz önünde bulundurmadan hızını ayarlamadığı, kendi ifadesine göre aracının frenlerinin tutmadığı ancak yetkili servis tarafından frenlerin sağlam olduğu ve aracının frenlerini bakıma götürdüğünü, aracının bakımının 3 gün sonra yapılacağını belirttiği, ancak aracın teknik bakımını yaptırmadan araçla yük taşımaya devam etmiştir. Karayolları Trafik Kanunun 84. maddesi sürücüye ait asli kusurlardan 06 kod nolu, (doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma), tali kusurlardan 52/1-B kod nolu (aracın hızını, aracın yük ve teknik özellikleriyle yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak) ve 52/1-A maddesi (araçların hızını kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken azaltmamak) kurallarını ihlal ettiğinden 1. derecede kusurludur.
Yaya A. A..ın ise bu kazanın oluşumunda herhangi bir kusuru bulunmadığı” şeklinde görüş bildirildiği,
13.06.2008 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağının ölüm sebebi bölümünde; “Cesedin harici muayenesinden elde edilerek yukarıda kaydedilen bilgi ve bulgulara göre A.A..’ın genel beden travmasına bağlı kafatası, yüz kemikleri, pelvis, etraf kemik kırıkları ve çok sayıda kaburga kırığı ile müterafik beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç organ harabiyeti ve iç kanama sonucu öldüğünün” belirtildiği,
Sanığın, 1968 doğumlu, sabıkasız, evli, 4 çocuklu ve şoför olduğu,
Ölenin, 1953 doğumlu, evli ve 4 çocuklu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık aşamalarda özetle; “Olay tarihinde sevk ve idaremdeki toz malzeme yüklü tır ile Gesi Beldesi içerisinde seyir halinde iken iniş aşağı ve sık virajlı olduğu için frenlerim ısınmıştı, olayın olduğu sağ viraja doğru yaklaşırken frene bastım, ısındığı için tutmadı, maktul de çocuğu ile beraber yolun ortasında geliyordu, aracımın hızını azaltamadığım için sağ viraja girince yüklü kamyon sol tarafa doğru devrilip sürüklendi, o esnada benim karşımda yolda olan ve bana doğru gelen maktul devrilen aracın altında kaldı, olay bu şekilde oldu, ben bu olayı isteyerek yapmadım, maaş ile çalışan şoförüm” şeklinde savunmada bulunmuştur.
5237 sayılı TCY’nın taksirle öldürme suçu 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenlemiş, aynı Yasanın “taksiri” düzenleyen 22. maddesinin 4. fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı TCY’nın “cezanın belirlenmesini” düzenleyen 61. maddesinin 1. fıkrası; “Hakim; somut olayda; a) Suçun işleniş biçimini, b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c) Suçun işlendiği zaman ve yeri, d) Suçun konusunun önem ve değerini, e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g) Failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler”, aynı maddenin 10. fıkrası ise, “Kanunda açıkça yazılı olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir” şeklindedir.
O halde; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde; göz önünde bulundurulması gereken tek ölçüt 5237 sayılı TCY’nın 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından yasa koyucu aynı Yasanın 22. maddenin 4. fıkrasına bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken TCY’nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte gözönüne alınması gerekmektedir.
Öte yandan, TCY’nın 61/1. maddesindeki ölçütler genel nitelikli olup; bunların her biri, her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil, sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Sözgelimi, taksirli suçlar açısından 61/1. maddenin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütü uygulanamayacaktır.
Öyleyse, öncelikle 61. maddenin 1. fıkrasındaki kıstaslardan hangilerinin olayımız açısından uygulanabilir olduğu belirlenmelidir:
Somut olay açısından yapılan değerlendirmede; 61. maddenin 1. fıkrasındaki kıstaslar¬dan, (a), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde yer alanların uygulanabilir, diğerlerinin ise uygulanamaz olduğu görülmektedir. Zira, (a) bendinde “suçun işleniş biçimi”, (c) bendinde “suçun işlendiği zaman ve yer”, (d) bendinde “suçun konusunun önem ve değeri”, (e) bendinde “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı”, (f) bendinde ise “failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı” yer almaktadır; bunun dışında, (b) bendindeki “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar” ve (g) bendindeki “failin güttüğü amaç ve saik” kıstaslarının ise olayımızda uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Ayrıca göz önünde bulundurulması zorunlu olan bir başka ölçütde, aynı Yasanın 22. maddesinin 4. fıkrasında yer alan ve sadece taksirle işlenen suçlara özgü olan “failin kusurudur”.
Tüm bu yasal düzenlemelere göre, taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu açısından temel cezanın belirlenmesinde; failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği zaman ve yerin, kusurun belirlenmesi sırasında suçun konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığının da dikkate alınacağında ise kuşku bulunmamaktadır.
Her ne kadar yasa koyucu taksirli suçlar açısından 765 sayılı TCY’nda yer alan ve matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçmiş ise de, 5237 sayılı TCY uygulamasında da alt ve üst sınır arasındaki cezanın meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı ile suç konusunun değeri de gözetilerek, fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi hakkaniyete ve yasaya uygun olacaktır. Bunun dışında, cezanın yasada yer alan objektif ölçütler terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nasafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde ise, kişilere göre değişkenlik gösterecek olan hak ve nasafet ölçütlerinden kaynaklanan adaletsiz uygulamalar ortaya çıkacaktır.
Diğer taraftan; yargılamayı gerçekleştiren hakimin bilirkişilerin saptadıkları kusur oranları ile bağlı olmadığı, aksine bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının her olayın özelliklerine göre bizzat hakim tarafından denetlenebilir ölçütlerle belirlenmesi gerektiği, ayrıca vurgulanması gereken önemli bir husustur.
Tüm bu açıklamalar ışığında; sanığın tamamen kusurlu olduğunun teknik verilere dayalı olarak mahkemece de kabul edildiği somut olayda, aracın teknik özelliklerini, yolun eğimini ve güzergahın yerleşim yerinden geçtiğini göz ardı ederek aşırı hız nedeniyle aracının kontrolünü kaybeden sanığın kullandığı çekicinin karşı yönde yol kenarında çocuğu ile birlikte yürüyen yayanın üzerine devrilmesi sonucu ölümüne sebebiyet verdiği dikkate alındığında, 2 yıl ile 6 yıl arasında bir ceza tayin ve takdir etmek durumunda olan yerel mahkemece hapis cezasının 5 yıl olarak belirlenmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; “adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmediği” gerekçesiyle direnme hükmünün bozulması gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesince 09.09.2009 gün ve 1119-987 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.06.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.