Hukuk Genel Kurulu 2020/60 E. , 2022/977 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 35. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı nezdinde özel güvenlik işini alan alt işveren şirketlerde özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, 15.04.2009-31.12.2012 tarihleri arasında ücretinin asgari ücretin 2 katı tutarında olmasına rağmen 01.01.2013 tarihinde davalı tarafından tek taraflı olarak asgari ücretin 1,5 katına indirildiğini, esaslı değişiklik teşkil eden bu durumun müvekkiline yazılı şekilde bildirilmediği gibi muvafakatinin de alınmadığını ileri sürerek ücret farkı alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı ile yüklenici arasında imzalanan iş sözleşmesinde ücretin asgari ücretin altında olmayacağının düzenlendiğini ve 01.01.2013 tarihinde teknik şartnamede özel güvenlik personelinin ücretinin asgari ücretin 1,5 katından az olamayacağı hükmü getirildiğinden yüklenici tarafından şartname hükmüne uygun olarak davacıya asgari ücretin 1,5 katı tutarında ödeme yapıldığını, 31.12.2013 tarihinde davacı ile yüklenici arasında imzalanan iş sözleşmesinde ücretin brüt 1.796,25TL olarak kararlaştırıldığını, dolayısıyla ücretinin onayı dışında düşürüldüğü iddiasının yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Ankara 12. İş Mahkemesinin 08.06.2015 tarihli ve 2014/938 E., 2015/552 K. sayılı kararı ile; davacının ücretinin 01.01.2013 tarihinde rızası dışında ve herhangi sözleşmeye dayalı olmadan işveren tarafından tek taraflı olarak düşürüldüğü, 01.01.2014 tarihinde ise davacı ile imzalanan iş sözleşmesinin ücret ve bazı bölümlerinin sonradan davacının adının ve imzasının doldurulduğu kalemden farklı bir kalem ve yazı ile doldurulduğu, dosyaya sunulan tüm sözleşmelerin aynı elden çıkmış yazılar ile sonradan doldurulduğunun anlaşıldığı, davacının açık kabulünün olmadığı, konuyu araştırarak ihtarname çektiği, sonrasında da dava açtığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Ankara 12. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 29.09.2015 tarihli ve 2015/22464 E., 2015/25929 K. sayılı kararı ile; “1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacıya 2013 yılı Ocak ayından itibaren ödenen aylık ücretinin önceki seneye göre az ödenmesinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi kapsamında geçerli olup olmadığıdır.
4857 sayılı Kanun'un “Çalışma Koşullarında Değişiklik ve İş Sözleşmesinin Feshi’’ başlıklı 22. maddesinde iş yeri şartlarında yapılacak esaslı değişikliklerin yapılabilme şartları düzenlenmiştir.
4857 sayılı Kanun'un 22. maddesinde; “İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde, kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir sebebe dayandığını veya fesih için başka bir geçerli sebebinin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17. ila 21. madde hükümlerine göre dava açabilir. Taraflar aralarında anlaşarak çalışma şartlan her zaman değiştirebilir. Çalışma şartlarıda değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.” hükmünü içermektedir.
Madde metninde de açıkça '...işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamayacaktır'.
4857 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci fıkrasının asıl konuluş amacı işverenin tek taraflı değişiklik işlemlerine karşı işçiyi korumak; işçinin isteği dışında işini, işyerini ve diğer çalışma şartlarını değiştirecek işveren davranışlarına engel olmaktır. Öte yandan 4857 sayılı Kanun'un 62. maddesinde, her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin kanuni olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen kanuni bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamayacağı belirtilmiştir. 4857 sayılı Kanun'un 62. maddesinde düzenlenen ücretlerde indirim yapılamayacağı yasağı, işverenin tek taraflı indirim yapamaması ile ilgilidir. Taraflar karşılıklı anlaşarak ve ileriye dönük her zaman asgari ücretin altına inmemek koşuluyla ücrette indirim yapabilirler. Zira işyerinin ekonomik koşulları bunu zorunlu kılabilir ve işçi işsiz kalmamak için işçi bunu kabul edebilir.
Somut olayda, işçi ile alt işveren şirket arasında düzenlenen 01.01.2014 tarihli iş sözleşmesinde davacının ücretinin yazılı olduğu, buna göre davacının bu tarihten sonrası yönünden aylık ücretine ilişkin bu değişikliği yazılı olarak kabul ettiği, davacının yeni dönem ihale sonrası iş sözleşmesi imzalayarak ücret değişikliğini kabul ettiği anlaşılmaktadır. Saptanan bu durum karşısında ve yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulduğunda, ücret farkı alacağı davasının 01.01.2013-31.12.2013 arası kabul edilmesi ve 01.01.2014 tarihi sonrası dönem için reddi gerekirken tüm dönem için kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
3-Kabule göre de, uyuşmazlık döneminde asgari ücrete yapılan artış oranlarının uyarlanarak zamlı şekilde belirlenen ücrete göre hesaplama yapılması hatalı olmuştur. Davacı işçinin düşürülmeden önceki son ücreti esas alınarak bu ücret ile ödenenler arasındaki farklar tespit edilerek hüküm altına alınması gerekir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Bozma sonrası dosyanın tevzi edildiği Ankara 35. İş Mahkemesinin 13.07.2017 tarihli ve 2016/111 E., 2017/592 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda bilirkişiden bozma doğrultusunda ek rapor alındığı, bozma öncesi karar ve gerekçeye bağlı kalınarak ek rapor doğrultusunda karar verildiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Ankara 35. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 26.10.2017 tarihli ve 2017/42790 E., 2017/23407 K. sayılı kararı ile; “1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacıya 2013 yılı Ocak ayından itibaren ödenen aylık ücretinin önceki seneye göre az ödenmesinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi kapsamında geçerli olup olmadığıdır.
4857 sayılı Kanun'un “Çalışma Koşullarında Değişiklik ve İş Sözleşmesinin Feshi’’ başlıklı 22. maddesinde iş yeri şartlarında yapılacak esaslı değişikliklerin yapılabilme şartları düzenlenmiştir.
4857 sayılı Kanun'un 22. maddesinde; “İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde, kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir sebebe dayandığını veya fesih için başka bir geçerli sebebinin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17. ila 21. madde hükümlerine göre dava açabilir. Taraflar aralarında anlaşarak çalışma şartlarını her zaman değiştirebilir. Çalışma şartlarıda değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.” hükmünü içermektedir.
Madde metninde de açıkça '...işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamayacaktır'.
4857 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci fıkrasının asıl konuluş amacı işverenin tek taraflı değişiklik işlemlerine karşı işçiyi korumak; işçinin isteği dışında işini, işyerini ve diğer çalışma şartlarını değiştirecek işveren davranışlarına engel olmaktır. Öte yandan 4857 sayılı Kanun'un 62. maddesinde, her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin kanuni olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen kanuni bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamayacağı belirtilmiştir. 4857 sayılı Kanun'un 62. maddesinde düzenlenen ücretlerde indirim yapılamayacağı yasağı, işverenin tek taraflı indirim yapamaması ile ilgilidir. Taraflar karşılıklı anlaşarak ve ileriye dönük her zaman asgari ücretin altına inmemek koşuluyla ücrette indirim yapabilirler. Zira işyerinin ekonomik koşulları bunu zorunlu kılabilir ve işçi işsiz kalmamak için işçi bunu kabul edebilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 197/2-520 esas, 1988/89 sayılı kararında, Yargıtayca temyiz incelemesinin yapıldığı sırada dosyada bulunan bir belgenin gözden kaçırılması, maddi hata sebebi olarak açıklanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kökleşmiş içtihatları maddi hataya dayanan bozma ya da onama ilamının usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı yönündedir. (Yargıtay HGK17.012007gün 2007/9-13 esas 2007/17 karar ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 25.06.2008 gün 2008/11-448 esas, 2008/454 karar).
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04/02/1959 tarihli ve 1957 /13 esas, 1959 karar ve 09/05/1960 tarihli 1960/21 esas, 1960/9 karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtayca maddi hata sonucunda verilen bir karara mahkemece uyulsa dahi usuli kazanılmış hak oluşmaz.
Somut olayda, Mahkemece uyulan bozma ilamında Dairemizce uyuşmazlık döneminde asgari ücrete yapılan artış oranlarının uyarlanarak zamlı şekilde belirlenen ücrete göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğu, alacağın davacı işçinin düşürülmeden önceki son ücreti esas alınarak bu ücret ile ödenenler arasındaki farklar tespit edilerek hüküm altına alınması gerektiği belirtilerek bozma kararı verilmiş ise de fark ücret alacaklarının hesaplanmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/22-3587 esas 2017/480 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere davacının düşürülmeden önceki ücreti asgari ücretin belli bir orandan fazlası olarak kararlaştırıldığında bu oranın yeni dönemde de korunması esastır. Her ne kadar bozma kararları ile uyuşmazlık döneminde asgari ücrete yapılan artış oranlarının uyarlanarak zamlı şekilde belirlenen ücrete göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğu yönünde maddi hataya dayalı hüküm kurulmuşsa da mahkemece verilen uyma kararı usuli müktesap hak oluşturmayacak olup hesaplamanın talep edilen dönemden önceki dönemde davacının çalıştığı dava dışı altişveren ile asıl işveren arasındaki hizmet alım sözleşmelerinin eki olan idari şartnameler ve teknik şartnameler getirilerek hizmet alımı kapsamında çalışan işçilerin ücretinin asgari ücrete endekslendiği kat sayı belirlenerek , işçinin sonraki dönemde alması gereken ücreti bu katsayıya göre belirledikten sonra ödenen ücret mahsup edilerek fark alacak hesabı yapılması gerekmektedir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı:
12. Ankara 35. İş Mahkemesinin 13.12.2018 tarihli ve 2018/44 E., 2018/573 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda bilirkişiden bozma doğrultusunda ek rapor alındığı, bozma öncesi karar ve gerekçeye bağlı kalınarak ve yeniden alınan ek rapor doğrultusunda karar verildiği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:
13. Ankara 35. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
14. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 07.03.2019 tarihli ve 2019/1263 E., 2019/5439 K. sayılı kararı ile; “Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay'ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da farklı bir karar vermeden yeniden hükümde karar vermek zorundadır. Bozmaya uyulmakla bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur.
Somut olayda, Dairemizin 29.09.2015 tarihli birinci bozma ilamında iki tane bozma sebebine yer verilmiştir. Bunlardan birincisi davacı ile alt işveren şirket arasında düzenlenen 01.01.2014 tarihli iş sözleşmesinde davacının ücretinin yazılı olduğu, buna göre davacının bu tarihten sonrası yönünden aylık ücretine ilişkin bu değişikliği yazılı olarak kabul ettiği, bu nedenle ücret farkı alacağı davasının 01.01.2013-31.12.2013 arası kabul edilmesi ve 01.01.2014 tarihi sonrası dönem için reddi gerektiğine, ikincisi ise uyuşmazlık döneminde asgari ücrete yapılan artış oranlarının uyarlanarak zamlı şekilde belirlenen ücrete göre hesaplama yapılması hatalı olduğuna ilişkindir. Dairemizin 26/10/2017 tarihli bozma ilamında ise 29.09.2015 tarihli birinci bozma ilamının ikinci bozma sebebinin maddi hataya dayalı olduğu belirtilerek hizmet alımı kapsamında çalışan işçilerin ücretinin asgari ücrete endekslendiği kat sayı belirlenerek, işçinin sonraki dönemde alması gereken ücreti bu katsayıya göre belirlendikten sonra ödenen ücret mahsup edilerek fark alacak hesabı yapılması gerektiği yönünden yeniden bozma yapılmıştır. Burada dikkate edilmesi gereken husus ikinci bozma ilamında sadece ilk bozma ilamının ikinci bozma sebebinin maddi hataya dayalı olduğunun kabul edildiği hususudur. İlk bozma ilamının birinci bozma sebebi geçerliliğini korumaktadır. Bu husus gözden kaçırılarak hesaplama yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınması hatalı olup bozma sebebidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
15. Ankara 35. İş Mahkemesinin 17.09.2019 tarihli ve 2019/196 E., 2019/366 K. sayılı kararı ile; hizmet alım sözleşmelerinin eki olan idari şartnameler ile dosyadaki diğer delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucu özel güvenlik personelinin ücretinin asgari ücretin 2 katından az olamayacağı hususunun düzenlendiğinin belirlendiği, 01.01.2013 tarihinden itibaren ise asgari ücretin en az %50 fazlası üzerinden ödeneceğinin kararlaştırıldığı ancak ücretin davalı işverence davacının onayı olmaksızın düşürüldüğü, bunun hiçbir şekilde telafi edilmediğinin anlaşıldığı, yapılan araştırmalar neticesinde alınan asıl ve ek bilirkişi raporları doğrultusunda karar verildiği, bozma ilamında bu hususları değerlendirmeyerek önceki bozmanın maddi hataya dayandığının belirtildiği, bu nedenle önceki kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece 26.10.2017 tarihli ikinci bozma kararına uyulmakla davalı lehine usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı işçi ile alt işveren şirket arasında düzenlenen 01.01.2014 tarihli iş sözleşmesinde davacının ücretinin yazılı olduğundan bahisle bu tarihten sonrası yönünden davacının aylık ücretine ilişkin bu değişikliği kabul edip etmediği, ücret farkı alacağı talebinin 01.01.2014 tarihinden sonraki dönem için reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “usuli kazanılmış hak” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.
19. Usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve Usul Hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.
20. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
21. “Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulî müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.
Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez” (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
22. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
a. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
b. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
c. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda da usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
d. Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, Usul Hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte, bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.
23. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 E., 2022/128 K.; 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 E., 2021/752 K.; 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 E., 2021/303 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
24. Şu hâlde usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
25. Açıklanan bu maddi ve hukukî olgular çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; Mahkemece 01.01.2013-31.08.2014 tarihleri arasındaki ücret farkı alacağı hüküm altına alınarak davanın kabulü yönünde verilen birinci kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece, davacı ile dava dışı alt işveren şirket arasında imzalanan 01.01.2014 tarihli iş sözleşmesinde davacının ücret miktarı yazılı olduğundan davacının bu tarihten sonrası yönünden aylık ücretine ilişkin değişikliği yazılı olarak kabul ettiği ve bu nedenle ücret farkı alacağı talebinin 01.01.2013-31.12.2013 arası dönem bakımından kabul edilmesi, 01.01.2014 tarihinden sonraki döneme ilişkin isteminin reddi gerektiği, kabule göre de uyuşmazlık döneminde asgari ücrete yapılan artış oranlarının uyarlanarak zamlı şekilde belirlenen ücrete göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğu, davacı işçinin düşürülmeden önceki son ücreti esas alınarak bu ücret ile ödenenler arasındaki fark tespit edilerek ücret farkı alacağının hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
26. Mahkemece bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra yapılan yargılama sonucunda, davacının düşürülmeden önceki son ücreti esas alınarak bu ücret ile ödenenler arasındaki fark tespit edilerek 01.01.2013-31.12.2013 tarihleri arasındaki ücret farkının hesaplandığı bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş ve davanın kısmen kabulü yönünde verilen ikinci kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece, davacının düşürülmeden önceki son ücreti esas alınarak bu ücret ile ödenenler arasındaki fark tespit edilerek hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiş ise de fark ücret alacaklarının hesaplanmasına ilişkin bu bozma sebebinin maddi hataya dayandığı, hesaplamanın ücretin asgari ücrete endekslendiği kat sayı belirlenerek davacının sonraki dönemde alması gereken ücreti de bu katsayıya göre tespit edildikten sonra ödenen ücretin mahsup edilmesiyle fark ücret alacağının hesaplanmasının gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
27. Mahkemece, Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyulmasının ardından bozma kararı doğrultusunda hesap yapılması için bilirkişi raporu alınmış, ücretin asgari ücrete endekslendiği kat sayı belirlenerek işçinin sonraki dönemde alması gereken ücreti de bu katsayıya göre belirlendikten sonra 01.01.2013-31.08.2014 tarihleri arasındaki dönem bakımından ücret farkı alacağı hüküm altına alınmıştır.
28. Burada dikkat edilmesi gereken husus, mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra mahkemenin bozma kararı doğrultusunda hüküm kurmak zorunda olduğudur. Şöyle ki, mahkemece 26.10.2017 tarihli ikinci bozma kararına uyulmakla davalı lehine usulî kazanılmış hak oluşmuştur ve usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnaî bir durum da bulunmamaktadır. Özel Dairece verilen 26.10.2017 tarihli ikinci bozma kararında, hesaplama dönemiyle ilgili yeni ve ayrık bir durum ortaya konulmaksızın sadece ücret farkının hesaplanma yöntemi bakımından ilk bozma kararında maddi hata olduğu belirtilmiş, mahkemece de bu bozma kararına uyma kararı verilmiştir. Dolayısıyla davacı işçinin ücret farkı alacağı talebinin 01.01.2013-31.12.2013 arası için kabul edilmesi, 01.01.2014 tarihi sonrası dönem bakımından reddinin gerektiğine ilişkin bozma sebebine uyulmakla artık davalı lehine usulî kazanılmış hak oluştuğu ve bozma sebebine uyan mahkemenin bu doğrultuda karar vermesi gerektiği açıktır.
29. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.