Hukuk Genel Kurulu 2017/2631 E. , 2021/1040 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı hakkında 11.10.2010 tarihli ve 12.028,50TL bedelli fatura bedelinin ödenmemesi üzerine icra takibi yapıldığını, davalının icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, fatura konusu malzemenin davalıya teslim edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve asıl alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafından ibraz edilen faturanın kapalı fatura olduğundan bedelinin ödenmiş sayılacağını, fatura konusu malzemenin müvekkiline teslim edilmediğini, dosyaya ibraz edilen irsaliyedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzanın kime ait olduğunun bilinmediğini, bu hususun bilirkişi tarafından dikkate alınması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.11.2013 tarihli ve 2012/191 E., 2013/327 K. sayılı kararı ile; dosya içerisinde yer alan takip konusu faturanın dayanağı sevk irsaliyesindeki teslim alan imzasıyla yine ekinde bulunan faturanın teslimindeki imzaların aynı olduğu, dolayısıyla malzemenin ve faturanın tesliminin gerçekleştiğinin bu şekilde görüldüğü, davalının malzemenin teslim edilmediği savunmasının yerinde olmadığı, ayrıca bu konuda davacıya yemin teklifinde de bulunmadığı, tüm dosya kapsamından teslimin gerçekleştiği ve yapılan incelemede de alacağın belirgin hâle geldiği, bilirkişi raporunun da gerek içerik gerekse sonucu itibariyle yerinde bulunduğu gerekçesiyle itirazın iptali ile icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 11.03.2014 tarihli ve 2014/1923 E., 2014/4709 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkilinin davalıya mal satıp teslim ettiğini, bedelinin ödenmemesi üzerine yapılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline ve tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, malların teslim edilmediğini, sevk irsaliyesindeki imzaların müvekkiline ait olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, faturadaki imza ile sevk irsaliyesindeki teslim alan imzalarının aynı olduğu, böylelikle malın ve faturanın tesliminin gerçekleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne ve davacı lehine tazminata karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, satılan mal bedelinin tahsiline ilişkindir. Davacı delil olarak fatura ve irsaliye sunmuştur. Davalı, irsaliye altındaki imzayı inkar etmiştir.Davacının mal teslimini ispat etmesi gerekir.Bu durumda mahkemece imza incelemesi yaptırılmak suretiyle deliller eksiksiz olarak toplanıp, hep birlikte değerlendirilip, varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yorum ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.11.2014 tarihli ve 2014/1001 E., 2014/347 K. sayılı kararı ile; uyuşmazlığın malzemenin teslim edilip edilmediği noktasında toplandığı, sevk irsaliyesinde yer alan imza ile icra takibine dayanak yapılan faturadaki imzaların aynı olduğu, malzemenin Ali Ergenç'e verildiği, davalının buna uzunca bir süre itiraz etmediği ve ödeme yapılmaması üzerine icra takibi yapıldığı, takipte teslime yönelik itiraz olmayıp ancak davanın açılmasından sonra itiraz edildiği, davalının defterlerini ibraz etmediği, buna karşın uyarılı davetiye çıkartılmış ise de defter sunulmadığından karşılaştırmanın da yapılmadığı ve yalnız davacı kayıtlarına göre alacağın saptandığı, davalı malzemenin teslim edilmediğini ileri sürmüş ise de, ticarî defterlerini ibrazından kaçındığı, ticarî defterlerini sunsaydı belki de alacak defterlerde kayıtlı görünerek davalının itiraz yapabilme imkânının kalmayacağı, malzemenin teslimi ile ilgili olarak tanık dinletilemeyeceği, faturanın ve irsaliyeli malzemenin teslim edildiği, icra dosyasının incelenmesinde de davalının yalnız borca itiraz ettiği göz önüne alındığında malzemenin teslim edilmemesi ile ilgili savunmasına itibar edilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalının teslim almadığını iddia ettiği malzemelere ilişkin olarak, icra takibine konu fatura ve sevk irsaliyesinde yer alan imzaların kendisine ait olmadığı savunması karşısında imza incelemesi yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
16. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
17. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; İstanbul 3. İcra Dairesinin 2012/7448 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine bir adet faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış, icra takibine dayanak fatura örneği de takip talebi ekinde sunulmuştur. Ödeme emri davalıya 14.05.2012 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlu vekilince 16.05.2012 tarihinde takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.
18. Davacı vekili, icra takibine dayanak fatura konusu malzemenin davalı borçluya teslim edildiğine dair 11.10.2011 tarihli sevk irsaliyesi sunmuştur. Sunulan sevk irsaliyesinde teslim alan kısmında imza bulunmakta olup, davalı vekili cevap dilekçesinde irsaliyedeki imzanın müvekkiline ait olmadığı, imzanın kime ait olduğunun bilinmediği yönünde savunmada bulunmuştur.
19. İcra takibinin dayanağı olan 11.10.2010 tarihli ve 12.028,50TL bedelli fatura altında yer alan imza ile aynı tarihli sevk irsaliyesinde teslim alan kısmında yer alan imzanın aynı olması ve faturanın alt kısmında yer alan imzanın davacı satıcıya ait olmaması karşısında faturanın kapalı fatura olduğundan söz edilemez. Ancak davalı vekilince davacı tarafından sunulan sevk irsaliyesinde teslim alan kısmında yer alan imzaya itiraz edilmesi karşısında davacının malzemenin teslim edildiğini ispat etmesi gerekmekte olup, mahkemece imza incelemesi yapılmak suretiyle tüm deliller değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde değildir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacıya, sevk irsaliyesinde imzanın kime ait olduğu da sorularak fatura konusu malzemelerin kime teslim edildiği de belirlendikten sonra fatura konusu malzemelerin davalı çalışanına teslim edilip edilmediğinin belirlenmesi amacıyla imza incelemesi yapılması, direnme kararının açıklanan ilave gerekçe ile bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.09.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davalı ticarî defterlerini sunmaktan kaçınmış ise de davacının bazı ticarî defterlerinin kapanış tasdiki bulunmadığı alınan bilirkişi raporu ile anlaşıldığından davacı ticarî defterlerindeki lehine olan kayıtlar ile alacağını ispatlayamamıştır.
Alacaklı ticarî defterler ile alacağını ispatlayamamış ise de teslim imzası bulunan sevk irsaliyesine delil olarak dayanmıştır. Davalı ise teslimi kabul etmediği gibi sevk irsaliyesindeki imzayı da kabul etmemiştir. İmzanın borçluya ait olması hâlinde alacaklının bu yazılı delil ile alacağını ispatlaması mümkündür. Bu nedenle sevk irsaliyesindeki teslim alan imzası yönünden imza incelemesi yapılması gerektiği yönündeki özel daire kararı gibi hükmün bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne aynen katılmakta isek de temsil hükümleri de gözetilerek imza incelemesinin hangi kapsamda yapılacağı konusunda bozma kararına ilave yapılmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Şöyle ki; davacı alacaklı sevk irsaliyesine dayanmış ve irsaliyedeki malların davalıya teslim edildiğini ileri sürmüş ise de davalının cevap dilekçesinde imzanın kendisine ait olmadığını bildirmesi üzerine cevaba cevap dilekçesinde davalıya teslim olgusunu açıklamıştır. Davacı buna ilişkin beyanında fatura konusu malların davalıya teslim edildiğini, malın davalıya teslim edildiğinin gerek icra dosyasına sundukları sevk irsaliyesinde de görüldüğünü, her ne kadar davalının irsaliye altındaki imzanın kime ait olduğunu bilmediğini beyan etmekte ise de davalının bu savunmalarına itibar edilemeyeceğini, zira malı teslim alanın davalının müstahdemi de olabileceğini, davalı tarafından müvekkiline sipariş edilen fatura konusu malın davalıya usulüne uygun olarak teslim edildiğini belirtmiştir.
Bu beyan nedeniyle davalı adına çalışanı tarafından da mal teslimini gösteren irsaliyenin imzalanmış olabileceği ileri sürüldüğünden somut olayda temsil hükümlerine göre de inceleme yapılması gerekmektedir. Zira, bir kimse bizzat kendisi tarafından yapılan sözleşme ve işlemlerle borç altına girebilir ise de kanuna uygun biçimde kendisi namına başkası tarafından yapılan sözleşme ve işlemler ile de borç altına girebilir. Bir kimsenin kendisi adına yapılan işlemlerle borç altına girebilmesi bakımından taraflar arasında varlığı ileri sürülen sözleşme tarihine göre uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'ndaki hükümlerin gözetilmesi gerekir.
Bu hükümler, BK'nın 32 ve devamı maddelerde düzenlenen temsil hükümleri, 449 ve devamı maddelerde düzenlenen ticarî temsilciye ilişkin hükümler ve 453. maddede düzenlenen ticarî vekillere ilişkin hükümdür. Bu hükümlere göre kişi adına yapılan işlemlerle borç altına girebileceği gibi, alacağının tahsil edilmesi, borcu söndüren yazılı belge düzenlenmesi gibi borçla ilgili kendisi yönünden hukuki sonuç doğuran işlemlerin de gerçekleştirilmesi mümkündür.
Bu hükümlere göre yapılan işlemlerin kendisi aleyhine sonuç doğurup doğurmadığı yönünden de sağlıklı inceleme yapılması gerekir. Bu konuda öncelikle aydınlatma ödevi kapsamında davacı tarafa açıklama yaptırılmalı, irsaliye altında imzası bulunan kişi davalı olmayıp başka kişi ise bu kişi tanık olarak dinlenmeli, belgedeki imzanın kendisine ait olup olmadığı sorulmalı, gerekirse imza incelemesi yapılmalı, davalı adına mal teslim almaya açık ya da zımnî olarak yetkili kılınıp kılınmadığı, davalı çalışanı olup olmadığı, davalı şirketin diğer ticarî ilişkilerinde de yer alıp almadığı, buna ilişkin belgelerde imzası bulunup bulunmadığı, yaptığı borç doğuran diğer işlemlere icazet verilip verilmediği araştırılmalıdır. Bu şekilde açık veya zımnî icazet verilmiş ise teslim olgusu davalıyı bağlayacak ve teslime konu mallar nedeniyle davalı borçtan sorumlu olacaktır.
Yukarıda açıkladığımız şekilde ilaveli bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan hükmün sadece özel daire kararında belirtilen nedenle bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.