Ceza Genel Kurulu 2020/378 E. , 2021/494 K.
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Hükümlü ... hakkında terör örgütü üyesi olma suçundan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 27.12.2011 tarihli ve 194-303 sayılı uyarlama kararı ile verilip Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 04.06.2014 tarihli ve 12464-6712 sayılı onama kararı ile kesinleşen 6 yıl 3 ay hapis cezasının infazı sırasında hükümlü müdafisi tarafından 07.11.2016 tarihli dilekçe ile cezanın zamanaşımına uğradığından bahisle yapılan itirazı inceleyen İstanbul (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 17.11.2016 tarih ve 194-303 sayı ile itirazın reddine karar verildiği,
Hükümlü müdafisince 24.11.2016 tarihli dilekçe ile söz konusu karara itiraz edilmesi üzerine dosyayı itiraz mercisi sıfatıyla inceleyen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 03.01.2017 tarih ve 2016/717 D. İş sayı ile itirazın reddine karar verildiği,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 25.08.2017 tarihli ve 94660652-105-34-3049-2017- KYB sayılı talebi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.09.2017 tarihli ve 50764 sayılı ihbarnamesi ile ceza zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.01.2017 tarihli ve 2016/717 D. İş sayılı kararının kanun yararına bozulması isteminde bulunulduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16.11.2017 tarihli ve 1776-4025 sayılı kararı ile isteme konu kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verildiği,
Kanun yararına bozma kararı doğrultusunda itirazı yeniden değerlendiren İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.01.2018 tarihli ve 2018/74 D. İş sayılı kararı ile; İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2011/194 sayılı ek kararının ortadan kaldırılmasına, söz konusu karara karşı hükümlü müdafisince yapılan 24.11.2016 tarihli itirazın kabulüne ve hükümlü hakkındaki infazın durdurulmasına karar verildiği,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 08.03.2018 tarihli ve 94660652-105-34-1384-2018- KYB sayılı talebi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.03.2018 tarihli ve 21689 sayılı ihbarnamesi ile bu kez ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminde bulunulduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 1469-272 sayılı kararı ile; İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.01.2018 tarihli ve 2018/74 D. İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.07.2020 tarih ve 53729 sayı ile;
'...Dosya kapsamına göre; sanık müdafi tarafından 07.11.2016 tarihinde müvekkile hakkındaki cezanın infazı evresinde ceza zamanaşımı dolduğundan cezanın ortadan kaldırılması talep edilmiş, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ek kararı ile ceza zamanaşımının dolmadığından sanık müdafiinin talebi reddedilmiş, bu karara yapılan itiraz ise İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.01.2017 tarihli ve 2017/717 değişik iş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kesin olan bu karar Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 16.11.2017 tarihli ve 1776-4025 sayılı ilamı ile kanun yararına bozulmuş ve hukuki sorun olağanüstü kanun yolu ile neticelendirilmiştir. Özetle Yargıtay Birinci Ceza Dairesi ceza zamanaşımının dolduğunu vurgulayarak kanun yararına bozma başvurusunu kabul etmiştir. Kanaatimizce Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 16.11.2017 tarihli ve 1776-4025 sayılı ilamının usul ve kanuna aykırı olması halinde başvurulabilecek tek kanun yolu CMK'nin 308/1. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoludur. Bu yola başvurulmaksızın İstanbul 10 Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ek kararı yönünden verilen merci kararına karşı ikinci kez kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün görülmemektedir. Kanuna aykırı olması nedeniyle kanun yararına bozma yoluyla ortadan kaldırılmış merci kararını etkisiz kılacak şekilde yeniden kanun yararına bozma yoluna gidilmesi hukuki güvenlik ilkesi ile de bağdaşmaz. Aksi bir düşünce infaz evresi de olsa olağanüstü kanun yolunun etkisiz kılınması anlamına gelecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; hükümlü ... hakkında terör örgütü üyesi olmak suçundan özetle ceza zamanaşımının dolmadığından bahisle T.C. Adalet Bakanlığı tarafından ihbar olunan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir...' görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.10.2020 tarih ve 3382-2173 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; cezanın infazı evresinde hükümlü müdafisinin ceza zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle yaptığı itirazın Yerel Mahkemece reddine dair ek kararı inceleyen merci kararına yönelik Adalet Bakanlığınca yapılan kanun yararına bozma isteminin Özel Dairece kabulüne karar verilmesi üzerine itiraz mercisi tarafından verilen hükümlü müdafisinin itirazının kabulüne ve infazın durdurulmasına ilişkin karara yönelik Adalet Bakanlığı tarafından bir kez daha kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 06.10.1992 tarihli ve 1058-695-617 sayılı iddianamesi ile; hükümlü ...’nın Türkiye ... Partisi ve ... Birliği adı altında kurulan örgütlerin faaliyeti çerçevesinde 15.09.1992 tarihinde Kocaeli 19 Mayıs Lisesi civarında “... Birliği saflarında örgütlenelim!” şeklinde afişler yapıştırırken yakalandığı iddiasıyla hükümlü hakkında 765 sayılı TCK’nın 168/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, 31, 33, 765 sayılı TCK’nın 536/2-3, 40, 55/3 ve 40. maddelerinden cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesince 15.02.1994 tarih ve 390-25 sayı ile; hükümlü ...’nın 765 sayılı TCK’nın 168/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, 765 sayılı Kanun’un 55/3, 40 ve 36. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, kısıtlılığa, mahsuba ve müsadereye karar verildiği,
Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.10.1994 tarih ve 3786-6150 sayı ile; söz konusu mahkûmiyet hükmünün, 765 sayılı TCK’nın 55/3. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı eleştirisiyle onanarak kesinleştiği,
İstanbul (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 27.12.2011 tarih ve 194-303 sayı ile; hükümlü ... hakkında İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 15.02.1994 tarihli ve 390-25 sayılı kararı ile verilen hükmün iptaline, hükümlünün lehine olan 5237 sayılı TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, 5237 sayılı TCK’nın 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgün infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verildiği,
Hükümlü müdafisince temyiz edilen hükmü inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.06.2014 tarih ve 12464-6712 sayı ile; hükümlü hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onandığı,
Hükümlü müdafisinin 07.11.2016 tarihli dilekçesi ile cezanın zamanaşımına uğradığı yönündeki itirazı inceleyen İstanbul (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 17.11.2016 tarih ve 194-303 sayı ile; ceza zamanaşımının gerçekleşmediğinden bahisle talebin reddine karar verildiği,
Hükümlü müdafisinin 24.11.2016 tarihli dilekçe ile söz konusu karara itiraz etmesi üzerine dosyayı itiraz mercisi sıfatıyla inceleyen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 03.01.2017 tarih ve 2016/717 D. İş sayı ile; hükümlü müdafisinin itirazının reddine karar verildiği,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 25.08.2017 tarihli ve 94660652-105-34-3049-2017- KYB sayılı istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.09.2017 tarihli ve 50764 sayılı ihbarnamesi ile; “Dosya kapsamına göre sanığın müsnet suçtan yapılan kovuşturmada ilk olarak 17/09/1992 tarihinde gözetim altına alındığı, 01.10.1992 – 28.12.1993 tarihlerini tutuklulukta geçirdiği, hakkında verilen 15.02.1994 tarihli gıyabi tevkif kararı uyarınca son olarak 06.05.2006 tarihinde yeniden cezaevine giren sanığın 08.06.2006 tarihinde tahliye edildiği, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 07.11.2016 tarihli ve 2016/7-3569 sayılı müddetnamesine göre de sanığın tutukluluk ve gözaltında geçirdiği 500 gün mahsup miktarının bulunduğu, bu sürenin 6 yıl 3 ay hapis cezasından düşülmesi durumunda sanığın infaz etmesi gereken bakiye cezasının 5 yılın altına düştüğü, Türk Ceza Kanunu'nun ceza zamanaşımını düzenlenen 68/5. maddesinde yer alan ‘Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.’ şeklindeki düzenleme uyarınca ceza zamanaşımı süresinin kalan ceza miktarı esas alınarak hesaplanması gerektiği, somut olayda hükümlünün infaz etmesi gereken kalan cezası 5 yıldan az olduğundan 10 yıllık ceza zamanaşımına tabi olacağı ve hükümlünün infazının kesintiye uğradığı son tahliye tarihi olan 08.06.2006 tarihinden itibaren herhangi bir kesilme nedeni de bulunmadığından, 10 yıllık ceza zamanaşımı süresinin 08.06.2016 tarihinde dolmuş olduğu” gerekçesine dayanılarak kanun yararına bozma isteminde bulunulduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.11.2017 tarih ve 1776-4025 sayı ile; İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.01.2017 tarihli ve 2016/717 D. İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verildiği,
Kanun yararına bozma kararı doğrultusunda itirazı yeniden değerlendiren İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince 18.01.2018 tarih ve 2018/74 D. İş sayı ile; İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2011/194 sayılı ek kararının ortadan kaldırılmasına, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2011/194 sayılı ek kararına karşı hükümlü müdafisince yapılan 24.11.2016 tarihli itirazın kabulüne, hükümlü hakkındaki infazın durdurulmasına karar verildiği,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 08.03.2018 tarihli ve 94660652-105-34-1384-2018- KYB sayılı istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.03.2018 tarihli ve 21689 sayılı ihbarnamesi ile; “Dosya kapsamına göre sanığın müsnet suçtan yapılan kovuşturma aşamasında ilk olarak 17.09.1992 tarihinde gözetim altına alındığı, 01.10.1992 tarihi ile 28.12.1993 tarihi arasındaki süreyi tutuklulukta geçirdiği, hakkında verilen 15.02.1994 tarihli gıyabî tevkif kararı uyarınca son olarak 06.05.2006 tarihinde yeniden cezaevine giren sanık hakkındaki hükmün İstanbul (Kapatılan CMK 250. maddesi ile görevli) 10. Ağır Ceza Mahkemesince 08.06.2006 tarihli kararı ile infazın durdurulmasına ve tahliyesine karar verildiği, sanığın 09.06.2006 tarihinde tahliye edildiği, sanık hakkındaki uyarlama yargılamasına konu İstanbul (Kapatılan CMK 250. maddesi ile görevli) 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.12.2011 tarihli ve 2011/194 esas, 2011/303 sayılı kararının Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 04.06.2014 tarihli ve 2013/12464 esas, 2014/6712 karar sayılı ilâmı ile onanarak kesinleştiği, dolayısıyla 08.06.2006 tarihinde durdurulan infaz ile kesintiye uğrayan ceza zamanaşımının Yargıtay ilâm tarihi olan 04/06/2014 tarihinde yeniden işlemeye başladığı, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 07.11.2016 tarihli ve 2016/7-3569 sayılı müddetnamesine göre de sanığın tutukluluk ve gözaltında geçirdiği 500 gün mahsup miktarının bulunduğu, bu sürenin 6 yıl 3 ay hapis cezasından düşülmesi durumunda sanığın infaz etmesi gereken bakiye cezasının 5 yılın altına düştüğü, Türk Ceza Kanunu'nun ceza zamanaşımını düzenlenen 68/5. maddesinde yer alan ‘Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.’ şeklindeki düzenleme uyarınca ceza zamanaşımı süresinin kalan ceza miktarı esas alınarak hesaplanması gerektiği, somut olayda sanığın infaz etmesi gereken kalan cezası 5 yıldan az olduğundan 10 yıllık ceza zamanaşımına tâbi olacağı ve sanığın infazının kesintiye uğradığı 08.06.2006 tarihinden itibaren 04.06.2014 tarihine kadar ceza zamanaşımı süresinin işlemediği, dolayısıyla ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı” gerekçesine dayanılarak bir kez daha kanun yararına bozma isteminde bulunulduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.02.2020 tarih ve 1469-272 sayı ile; İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.01.2018 tarihli ve 2018/74 D. İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına karar verildiği,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11.06.2020 tarihli ve 2014/1-9119 sayılı müddetnamesine göre; hükümlü ...’nın İstanbul (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 27.12.2011 tarihli ve 194-303 sayılı kararı ile hükmolunan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile ilgili olarak 17.09.1992-01.10.1992 tarihleri arasında 14 gün, 01.10.1992-28.12.1993 tarihleri arasında 453 gün, 06.05.2006-08.06.2006 tarihleri arasında 33 gün, 04.11.2016-18.01.2018 tarihleri arasında 440 gün olmak üzere toplam 940 gün cezaevinde kaldıktan sonra en son 11.06.2020 tarihinde cezaevine girdiği,
UYAP kayıtlarına göre; hükümlünün hâlen Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu,
Anlaşılmıştır.
Öğretide “Olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan kanun yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
CMK'nın 309. maddesinde Adalet Bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınan kanun yararına bozma başvuru yetkisi, hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılığı gidermeyi amaçlayan olağan üstü bir yasa yoludur.
Bu şekilde kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Görüldüğü gibi, kanun yararına bozma kurumu istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hâkimlik veya mahkeme kararlarına karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olduğundan, öncelikle kesinleşmiş bir hüküm veya kararın olması gerekmektedir.
CMK'nın 309. maddesinin beşinci maddesi gereğince kanun yararına bozma kararlarına karşı yerel mahkemelerce direnilmesi mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
CMK’nın 309. maddesinin birinci fıkrasına göre kanun yararına bozma yoluna ancak hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümler bakımından başvurulabilmesi, kanun yararına bozma kararlarına karşı direnilememesi, incelemeye konu hükümlü hakkında ceza zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği yönündeki uyuşmazlığın kanun yararına bozma yolu ile dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 16.11.2017 tarihli ve 1776-4025 sayılı kararı ile değerlendirilip sonuca bağlanması, söz konusu uyuşmazlığın bu suretle temyiz incelemesinden geçmesi sebebiyle kanun yararına bozma yoluna konu edilememesi, aksi düşüncenin kanun yararına bozma yoluyla ortadan kaldırılan merci kararının kanun tarafından öngörülmeyen bir kanun yolu ile etkisiz kılınması suretiyle hukuki güvenlik ilkesini ihlal sonucunu doğuracak olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; Özel Dairece kabulüne karar verilen kanun yararına bozma kararı doğrultusunda dosyayı ele alıp yeniden karara bağlayan merci kararına yönelik ikinci kez kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 1469-272 sayılı kanun yararına bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.01.2018 tarihli ve 2018/74 D.İş sayılı kararına yönelik 16.03.2018 tarihli ve 21689 sayılı kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Hükümlü hakkındaki İNFAZIN DURDURULMASINA, hükümlünün başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü olmaması hâlinde derhâl serbest bırakılması için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.