Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2020/4233 E. , 2020/6696 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/4233
Karar No : 2020/6696
TEMYİZ EDENLER (DAVALILAR) : 1- ... Bakanlığı
VEKİLLERİ : Av. ..., Av. ...
2- ... Valiliği
VEKİLLERİ : Av. ..., Av. ...
KARŞI TARAF (DAVACI) : ...
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN KONUSU : ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının davalı idareler tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 01/02/2013 tarihinde ABD Büyükelçiliği önünde gerçekleşen patlama sonucunda ağır yaralanan davacı tarafından 750.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 1.867.541,75 TL) maddi, 500.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesince; maddi tazminat yönünden; terör eyleminden dolayı yaralandığı açık olan davacının, bu eylem nedeniyle uğradığı maddi zararının kusursuz sorumluluk kapsamında/sosyal risk ilkesi gereğince davalı idarelerce davacıya ödenmesinin gerektiği, davacının Mahkeme tarafından aldırılan kesin sağlık raporunda belirtilen % 60 iş gücü kaybı oranı dikkate alınarak maddi zararı olarak belirlenen 1.652.080,44 TL'nın davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat isteminin ise reddine, manevi tazminat yönünden; sosyal risk ilkesi, tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli, yaşanan terör olayı neticesinde davacının gerek gözünden ve kulaklarından yaralanmış olması gerekse zihinsel ve ruhsal yönden davranış bozuklukları yaşadığının adli tıp raporu ile kanıtlanmış olması karşısında 100.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareler tarafından davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; davalı idarelerin istinaf başvuruları üzerine, ... İdare Mahkemesi kararının, manevi tazminatın kısmen kabulü ile 100.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren faiziyle ödenmesi kısmının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle bu kısım bakımından istinaf başvurularının reddine, İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin 1.652.080,44 TL'lik kısmının kabulüne, kabul edilen maddi tazminatın 750.000 TL'lik kısmının idareye başvuru tarihinden, 902.080,44 TL'lik kısmının ise ıslah tarihi olan 1/11/2016 tarihinden itiraben işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının incelenmesinden; davacının, olaydan sonra Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen ... tarih ve ... sayılı raporu ile 'Tek gözde körlük, İleti tipi işitme kaybı, bileteral, Derinin skar durumları ve fibrozisi, Travma sonrası stres bozukluğu, Dalak yaralanması' tanılarıyla % 68 oranında engelli olduğu tespitinin yapıldığı, bu rapor nazara alınarak düzenlenen bilirkişi raporu ile davacının maddi zararının 1.916.307,09 TL olarak hesaplandığı, bu rakamdan davacıya 5233 sayılı Kanun uyarınca ödenen 18.864,51 TL'nin düşüldüğü, zararın 1.897.442,58 TL olduğunun tespit edildiği, bunun üzerine davacı vekilince davacıya 18.864,51 TL'lik ödeme yapılmadığı, sulhname imzalanmadığından 1.916.307,09 TL nazara alınarak ıslah talebinde bulunulduğu, İdare Mahkemesince davacı hakkında meslekte kazanma gücü kayıp oranına ilişkin yeni bir rapor alınmasına karar verilmesi üzerine Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının ... tarih ve ... sayılı raporu ile davacıdaki tüm vücut özür kaybı oranının % 60 olduğu yönünde tespit yapıldığı, bunun üzerine davacı hakkında Mahkemece yeniden ek bilirkişi raporu alındığı, % 60 oranında meslekte kazanma gücü kayıp oranı nazara alınarak davacının maddi zararının 1.652.080,44 TL olarak hesaplandığı, ek raporda ayrıca davacının sakatlık oranının % 68 olarak kabul edilmesi halinde zararın 1.867.547,75 TL olduğunun belirtildiği, bu raporun davacıya tebliği ve ıslah talebinde bulunulup bulunulmayacağının sorulması üzerine davacı vekili tarafından 19/09/2019 tarihli Mahkeme kayıtlarına giren dilekçe ile 1.916.307,09 TL üzerinden 01/11/2016 tarihinde karar harcı yatırılarak ıslah talebinde bulunulduğu, ikinci kez ıslah talebinde bulunmalarının yasal olarak mümkün olmadığının belirtildiği, miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere 20/04/2017 tarihinde ayrı ayrı tebliğ edildiği, uyuşmazlık konusu olayda, davacı vekilince 750.000,00 TL maddi zararın davacıya ödenmesi talebinde bulunulduğu, zımnı red üzerine davacı için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 750.000,00 TL maddi zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebi ile bakılan iş bu davanın açıldığı davanın görümü sırasında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen ek rapor ile davacının maddi zararın 1.652.080,44 TL olarak belirlendiği, davacı vekilinin, 19/09/2019 tarihli Mahkeme kayıtlarına giren dilekçesi ile daha önce ıslah talebinde bulunulduğu, o talebin nazara alınmasının istenildiği, bakılan davada İdare Mahkemesince hükmedilen tazminatın 750.000,00 TL'lik kısmına idareye başvuru tarihinden itibaren, artırılan tazminat miktarı kapsamında kalan kısım için ise miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere tebliğ tarihi olan 20/04/2017 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesi gerekirken ıslah sonucu artırılan miktar bakımından karar harcının yatırıldığı tarih olan 01/11/2016 tarihinden itibaren faizin başlatılmasında hukuka uyarlık bulunmadığı, davalı idarelerin istinaf dilekçelerinde belirtilen hususlar ve daha önce bilirkişi raporuna yapılan itirazlar da nazara alınarak tekrar davacının maddi zararının hesaplanmasına karar verildiği, bilirkişi Yaşar Başkaya tarafından yapılan hesaplama sonucu düzenlenen 27/02/2020 tarihli rapor ile davacının maddi zararının 1.961.658,00 TL olduğunun tespit edildiği, davacı tarafından istinaf kanun yoluna gelinmediğinden, bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edilmediği, aleyhe bozma yasağı kapsamında bu hususa sadece işaret edildiği belirtilerek kabul edilen maddi tazminatın 750.000,00 TL'lik kısmının idareye başvuru tarihi olan 27/01/2014 tarihinden, 902.080,44 TL'lik kısmının ise ıslah tarihi olan 01/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarelerce davacıya ödenmesine ilişkin kısmı yönünden kararın kaldırılmasına, hükmedilen tazminatın 750.000,00 TL'lik kısmına idareye başvuru tarihinden itibaren, artırılan tazminat miktarı kapsamında kalan kısım için ise 20/04/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizin davalı idarelerce davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, tazminat miktarını tarafların kusurunun belirlediği, bilirkişi hesabının fahiş ve kabul edilemez olduğu, davacı tarafın maddi tazminat için maddi kaybını ortaya koyması gerektiği, manevi tazminat için ise zararla birlikte idarenin kusurunun da bulunması gerektiği, manevi tazminatın sembolik bir miktar olması gerektiği, manevi tazminata faiz yürütülmesinin hukuka aykırı olduğu, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı İstanbul Valiliği tarafından, aleyhe hususları kabul etmediklerini, olayın bir terör olayı olduğu, idarenin kusur / kusursuz sorumluluk halinin bulunmadığı, terör olaylarının 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenmesi gerektiği, ilgili Kanun'da manevi tazminatın düzenlenmediği, bu nedenle sorumluluklarının bulunmadığı, manevi tazminata ilişkin husumet itirazlarının bulunduğunu, manevi tazminatın hakkaniyet aykırı olduğu, manevi tazminata başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin hatalı olduğu, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı vekili tarafından, temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Olayda istihbari bilgi, belge veya olaya yönelik ihbarın bulunmadığı görüldüğünden olayın terör olayı olduğu ve olayda idarenin hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk halinin bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda davacıların genel hükümlere dayalı olarak açtığı davalarda, olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında mı, genel hükümler kapsamında mı değerlendirileceği uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun terör olaylarında maddi tazminat istemlerinde gerçek zararın karşılanmasına ilişkin kararları ile Anayasa Mahkemesi'nin 03/11/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 08/09/2020 tarih ve Başvuru No:2016/7302 sayılı Adnan Ceylan Başvurusu kararı gereği, 5233 sayılı Kanun'un geçici maddelerinde yer alan dönemler dışında meydana gelen terör veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararların mutlak olarak 5233 sayılı Kanun usulleriyle çözümlenmesi gerekmediği, ilgili kararda olduğu üzere, tazminat hukukunun genel hükümlerine göre açılan davada başvurucunun sosyal risk ilkesi gereği tazmini gereken maddi, manevi tazminatlarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği, bu yönde inceleme yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına müdahale olduğu kabul edilmiştir.
Bu halde dava konusu olayda olduğu üzere, genel hükümler kapsamında açılan davanın talep gereği olayda hizmet kusuru, kusursuz sorumluluk hali de olmadığı tespit edilirse sosyal riskten incelenmesi hukuka uygundur. Maddi tazminatın hesaplanması noktasında ise; idare mahkemelerince genel hükümler sosyal riske dayanılması halinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve aktüerya hesabı ile idarenin tam kusurlu kabul edilerek maddi tazminatların hesaplandığı görülmüştür. Bu durumda terör olaylarında, sosyal riske dayalı olarak incelenen dosyalarda, tazminat hesabının hizmet kusuru hukuki gerekçesinin hesaplama yöntemiyle karşılanması hali ortaya çıkmaktadır. Sosyal risk ilkesinin idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır. Bu dosyalarda maddi tazminat hesaplamasında; sosyal risk ilkesine uygun olarak tazminat ve sorumluluk dengesi sağlanması açısından hesabın % 50'sinin kabul edilmesinin hem davacı ve davalı yönünden adil, hem de hukuki gerekçeye uygun bir çözüm olduğu düşünülmektedir. Bu nedenlerle Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminatın hesaplaması açısından; hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu bozulması gerektiği, manevi tazminat yönünden onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un 1. maddesinde, ''Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.''; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ''Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.''; 6. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, ''Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz. İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.''; 7. maddesinde, ''Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar''; 8. maddesinin 1. fıkrasında, ''7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.''; 9. maddesinde, ''Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.''; 12. maddesinde, 'Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.''; Geçici 1. maddesinde, ''Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.'' hükümleri düzenlenmiştir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un genel gerekçesinde ise, ''Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve Anayasa metnine dahil olan Başlangıç Kısmında 'Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu...' belirtilmiş; Cumhuriyetin niteliklerini gösteren Anayasanın 2 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyetinin 'toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı... sosyal bir hukuk devleti' olduğu vurgulanmıştır.
Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir.
Temelde Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmektedir. Terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin üzerinde bırakılması, hak ve nesafet kurallarıyla bağdaşmaz. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.
Öte yandan, Bakanlar Kurulunun 23/06/2003 tarih ve 2003/5930 sayılı Kararıyla kabul edilip 24/07/2003 tarih ve 25178 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 'Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar'ın 'Yargının işlevselliği ve kapasitesinin artırılması suretiyle etkin bir yargı sisteminin tesis edilmesi' başlığı altındaki (24.14.1.1.) numaralı tablodaki 18 inci sırada 'Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı'nın beklenen yürürlük tarihi 2004 yılı olarak belirlenmiştir.
Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19/07/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır.' ifadelerine yer verilmiştir.
Bununla birlikte; 5233 sayılı Kanun gereğince Zarar Tespit Komisyonu tarafından terör saldırısı sonucu ölenin yakınlarına yapılan sulhname teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 2. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 7. maddesinin (c) bendinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 9. maddesinin, a) Birinci fıkrasında yer alan 'Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın' biçimindeki ilk paragrafı ile (e) bendinin, b) ikinci fıkrasının ve Geçici 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün, Anayasa'nın 2, 5, 11, 36, 90 ve 125. maddelerine aykırı olduğu kanısına varan Elazığ İdare Mahkemesi'nin yaptığı somut norm denetimi (itiraz) başvurusunda verilen Anayasa Mahkemesi’nin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında, “...5233 sayılı Yasa’nın 9. maddesi, terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde ödenecek maddi tazminat miktarı ile ödeme usulünün belirlenmesini düzenleyen bir kuraldır.
Bu kuralda, ölüm halinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın elli katı tutarında, ölenlerin mirasçılarına nakdi ödeme yapılacağı belirtilmiştir. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktarın ise ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirleneceği kuralına yer verilmiştir. Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınması, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.
Toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen özel ve olağandışı zararların karşılanmasında, devletin ödeme gücü, ekonomik durumu, zarar görenlerin sayısı, zarar doğuran olayların uzun süreli ve yaygın olması gibi nedenleri gözeterek idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesi Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaz...” değerlendirmesinde bulunularak itirazın reddine karar verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge İdare Mahkemesi kararının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının incelenmesinden:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın belirtilen kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının incelenmesinden:
Uyuşmazlık, 5233 sayılı Kanun'un yürürlüğünden sonra gerçekleşen dava konusu olayda, karşılanması talep edilen maddi zararın 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesine göre genel tazminat hukuku ilke ve kuralları kapsamında mı yoksa, 5233 sayılı Kanun'un kendi özel düzenlemeleri kapsamında mı karşılanacağı hususundan doğmaktadır.
Her ne kadar davacılar tarafından dava konusu olay nedeniyle uğradığı maddi zararların genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında hizmet kusuruna dayanılarak karşılanması gerektiği ileri sürülmüşse de; 5233 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde de açıklandığı üzere anılan Kanunun yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı terör olaylarında da anılan Kanunun uygulanacağı ve 5233 sayılı Kanun'un 9. maddesi ile Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin, ''Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde yapılacak ödemeler'' başlıklı 21. maddesinde anılan hallerde maddi zararların nasıl hesaplanıp karşılanacağının özel olarak düzenlendiği, bu nedenle maddi zarar talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesince de yukarıda gerekçesine yer verilen kararında; idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesinin Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Bu halde İdare Mahkemesince; olayın terör olayı olması ve olayda idareyi kusurlandıracak herhangi bir ihbar, istihbari bilgi ve belgenin bulunmadığı, idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluk sebeplerinin olmadığı gözetilerek davanın maddi tazminata ilişkin kısmının, sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında hesap edilmesi gerekirken idarenin kusur sorumluluğuna dayanılarak davacının iş gücü kaybına dayalı maddi tazminat ödenmesine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2. Temyize konu ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının ONANMASINA, maddi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 21/12/2020 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.