Ceza Genel Kurulu 2020/347 E. , 2021/653 K.
Esas No : Karar No : Tebliğname : TUTUKLU
2020/9.MD-347 2021/653 2020/58215
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 9. Ceza Dairesi
Silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.12.2019 tarih ve 54-163 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/1, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 221/4-son cümle, 62, 53, 58/9, 221/5 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mahsuba ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş;
Daire Başkanı ... 'Sanığın dönem itibariyle cemaat olarak adlandırılan örgüt yapısı içerisinde yer aldığı, gerek Adalet Bakanlığı'nda gerekse HSYK'da görev yaptığı dönemde örgütün etkin mensuplarından birisi olduğu, tanık anlatımlarından anlaşılmaktadır.
Sayın Heyetle aramızdaki görüş ayrılığının sayın çoğunluğun görüşünün kabul ettiği şekilde sanığın örgütün yöneticisi mi? olduğu yoksa aşağıda gerekçesini açıklayacağım şekilde üyesi mi? olduğu hususudur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 314. Maddesinin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları işlemek amacıyla silâhlı örgüt kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak, İkinci fıkrada ise, bu nitelikleri taşıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlamış ve yaptırım altına alınmıştır.
Örgüt üyeliği suçu; Türk Ceza Kanunun 314/2. maddesinde açıklanan hali ile Dördüncü Kısım Başlığında düzenlenen Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler başlığının Dördüncü bölümünde yer alan Devletin Güvenliğine Karşı suçlar (302.’nci maddede Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak suçu, 303.’ncü maddede; Düşmanla işbirliği yapmak, 304.’ncü maddede; Devlete Karşı Savaşa tahrik, 305.’nci maddede; Temel Milli Yararlara Karşı hareket, 306.’ncı maddede; Yabancı Devlet Aleyhine Asker Toplama, 307.’nci maddede; Askeri Tesisleri Tahrip ve Düşman Askeri Hareketleri Yararına Anlaşma, 308.’nci maddede; Düşman Devlete Maddi ve Mali Yardım,) ile Beşinci yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin işleyişine karşı (309.’ncu maddede; Anayasayı İhlal, 310.’ncu maddede Cumhurbaşkanına Suikast ve Fiilli Saldırı, 311.’nci maddede; Yasama Organına Karşı Suç, 312.’nci maddede; Hükümete karşı Suç, 313.’ncü maddede; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyan) suçları işlemek amacıyla, kurulan örgüte katılanları tanımlamaktadır.
Örgüt yöneticiliği; örgütün hiyerarşik yapısı içinde, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, örgüt üyelerine görev emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif alma, strateji belirlemeyi, karar verme gücüne sahip olmayı, örgütün bir düzen içinde disiplinli ve organize şekilde çalışması, örgüt mensupları arasında koordinasyonu, bilgi ve araç alış verişinin sağlanması, örgütün amaçlarını ve hedeflerini gerçekleştirmesini, örgütün içe ve dışa karşı korunması, gibi birçok faaliyetleri yürütmektedir.
Örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini planlayıp organize etmek örgüt yöneticiliği için yeterli değildir.
Failin örgüt yöneticisi olabilmesi için, kastını ortaya koyacak kadar bir süreyle yönetmiş olması gereklidir. Örgütlerin hiyerarşik yapısı gereğince, örgütün onayı olmaksızın bir kimsenin yöneticilik pozisyonunu üstlenmesi mümkün değildir.
Tüm anlatımlar göz önüne alındığında beyanlarına itibar edilen tanık N.. Y..'ın 'Fethullah Gülen'in en son avukatlarından ...'ın da bu toplantılara geldiğini, bu toplantılarda bir kaç defada yine İ.. O..'un ismini duyduğunu, ''İbrahim bey ya bizim dediğimizi anlamıyor veya bu işi yapmak istemiyor'' gibi bazı ifadeler duyduğunu,'' şeklinde verdiği ifadesinde sanığın talimat aldığı ve bu talimatları yerine getirmeye ye çalışmadığı yada getirmediği anlaşılmaktadır.
Sanığın gerek Adalet Bakanlığında görev yaptığı süre içinde gerekse HSYK 1. Dairesindeki Başkanlık yaptığı dönemde örgüt adına karar alıp uygulayacak, örgüt adına emir ve talimat verip gerektiğinde talimatlarını yerine getirmeyenleri cezalandıracak konumda olmadığı, hiyerarşik olarak sanığın da üstü konumunda yargıdan sorumlu sivil imamların bulunduğu, örgüt istişare kurulu tarafından alınan kararlar uygulayan konumunda olduğu, dolayısıyla sanığın örgütün üyeler arasında en önde gelen ve hiyerarşik olarak üstte yer alan mensubu olmakla birlikte, dosya kapsamı itibariyle silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçunun maddi unsurlarının oluşmayacağı, sanığın TCK'nın 314/2. Maddesi gereğince silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan, örgüt içerisindeki konumu ve faaliyetleri itibariyle cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği,
Sanığın gerek Dairemizde gerekse ilk derece mahkemeleri dosyalarında örgüt üyesi olduğu iddiası ile açılan kamu davalarındaki sanıklar hakkında, tanık sıfatı ile verdiği beyanları esas alınarak örgütün yapılanmasını ortaya çıkardığı, bir çok örgüt üyesinin cezalandırılmasını sağladığı, hakkında uygulanan etkin pişmanlık hükümlerinin, yine mahkememizde karara bağlanan ve etkin pişmanlıktan yararlanan örgüt üyelerin beyanları ile ölçülü olarak uygulanan indirim oranları göz önüne alındığında, sanık hakkında uygulanan indirim oranının orantılılık ve hakkaniyete uymadığı,
Kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun sanığın silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçundan cezalandırılması gerektiği ve etkin pişmanlık hükümleri uyarınca indirim oranının daha az belirlenmesi yönündeki görüşüne katılmıyorum.' şeklindeki;
Daire Üyeleri ... ve ... ise 'Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.03.2018 tarih ve 2017/16-1118 esas, 2018/121 sayılı kararında ayrıntıları açıklandığı üzere;
...
Etkin pişmanlık müessesesi hakkında;
5237 sayılı TCK’nun kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmaya layık bir haksızlık çıkmakta, kusuru kaldıran bir sebebin de bulunmaması hâlinde fail hakkında bir cezaya hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması ya da bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar “suçun unsurları dışında kalan hâller” başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara “objektif cezalandırılabilme şartları”, bulunmaması gerekenlere de, “şahsi cezasızlık sebepleri” veya “cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler” denilmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8. Baskı, s. 351). Bu yönüyle etkin pişmanlık; cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır.
İşledikleri suç nedeniyle kişilerin cezalandırılması kural olmakla birlikte, bazı şartların gerçekleşmesi hâlinde, kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden ya da mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içinde işlenmekte olup buna suç yolu (iter criminis) denilmektedir. Bu süreçte fail önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak da icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin de gerçekleşmesi aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 36. maddesindeki 'gönüllü vazgeçme' düzenlemesiyle failin suç yolundan dönerek suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemelerle de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.
5237 sayılı TCK’da etkin pişmanlık, bütün suçlarda uygulanabilecek genel bir hüküm olarak değil, özel suç tipleri bakımından uygulanabilecek istisnai bir kurum olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu bazı suçlara ilişkin etkin pişmanlık düzenlemesini “etkin pişmanlık” başlığıyla bağımsız bir madde hâlinde (TCK 93, 110, 168, 192, 201, 221, 248, 254, 269, 274, 293), bazılarını ise suç tipinin düzenlendiği maddenin bir fıkrası şeklinde yapmıştır. (TCK 184/5, 245/5, 275/2-3, 281/3, 282/6, 289/2, 297/4, 316/2). Bu düzenlemelerin bir kısmında etkin pişmanlık nedeniyle failin cezasının bütünüyle ortadan kaldırılması öngörülmüş iken bir kısmında ise sadece belli oranda indirilmesi kabul edilmiştir.
Etkin pişmanlık, kanunun etkin pişmanlığa imkan tanıdığı her suç tipinde o suçun karakterine uygun bir yapıya bürünmektedir (Yasemin Baba, Türk Ceza Kanununda Etkin Pişmanlık, 12 Levha Yayınları, İstanbul, 2013, 1. Baskı, s. 22). Ancak bu durum etkin pişmanlık düzenlemeleri arasında hiçbir ortak unsur olmadığı anlamına gelmemektedir. Gerek Türk Ceza Kanunu'ndaki gerekse özel ceza kanunlarındaki etkin pişmanlık düzenlemeleri incelendiğinde ve öğreti ile yargısal kararlardaki görüşler değerlendirildiğinde 'etkin pişmanlığın' unsurlarının;
1- Kanunda etkin pişmanlığa imkân tanıyan bir düzenleme bulunması,
2- Suçun tamamlanmış olması,
3- Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının olması,
4- Failin bu davranışının iradi olması,
Şeklinde belirlenmesi mümkündür.
Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için öncelikle kanunda o suç ve faili bakımından buna imkân tanıyan özel bir düzenleme bulunması gerekir. Her suç açısından etkin pişmanlığın uygulanması mümkün değildir. Esasen niteliği gereği her suç etkin pişmanlığa elverişli de değildir. O suç tipi bakımından kanunda etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmemişse 'kanunilik ilkesi' uyarınca kıyas veya yorum yoluyla da olsa etkin pişmanlık uygulanamaz.
Etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için suçun tamamlanmış olması gerekir. Teşebbüs aşamasında kalan suçlar bakımından etkin pişmanlıktan söz edilemez, ancak şartları varsa 'gönüllü vazgeçme' gündeme gelebilir.
Etkin pişmanlığın diğer bir şartı, failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının bulunmasıdır. Gerçekten de etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler incelendiğinde 'suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım etme', 'mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakma', 'mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderme', 'diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber verme', 'örgütü dağıtma veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlama', 'iftiradan dönme', 'gerçeği söyleme' gibi çeşitli şekillerde failden, işlediği suçla gerçekleşen haksızlığın neticelerini mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya yönelik aktif davranışlarda bulunmasının arandığı görülmektedir. Gerçekleştirdiği haksızlığın neticelerini kanunun aradığı biçimde ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir aktif davranışta bulunmayan fail hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanması mümkün değildir. Nitekim müessesenin adlandırılmasında, sergilenmesi gereken davranışın bu özelliğine binaen 'etkin' kelimesi tercih edilmiştir. Karşılaştırmalı hukukta da müessesenin adlandırılmasında benzer bir vurgunun yapıldığı görülmektedir. Örneğin; sırasıyla Alman, Fransız, İspanyol ve İngiliz Hukukunda adlandırma: 'Tätige Reue', “Repentir actif”, “Arrepentimiento activo eficaz”. 'Active repertance' şeklindedir. Ancak aktif davranış, bizzat fail tarafından bir davranışta bulunulmasının zorunlu olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Failin iradesine dayanan üçüncü kişinin hareketi de, bu hareketin yapılmasına fail tarafından neden olunduğu sürece yeterli kabul edilmelidir.
Etkin pişmanlığın varlığının kabul edilebilmesi için sanığın suç sonrası sergilediği aktif davranışın iradi olması da lazımdır. Bu şart etkin pişmanlığın subjektif unsurunu teşkil etmektedir. Etkin pişmanlığın varlığının kabulü için tek başına failin haksızlığın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarda bulunmuş olması yeterli değildir. Etkin pişmanlıkta fail, suç sonrası zararı gidermeyi, engellemeyi, düzeltmeyi ya da tehlikeyi önlemeyi iradi yani gönüllü olarak yapmalıdır. Çoğu zaman fail bu tür davranışları, suçu işledikten sonra duyduğu pişmanlığın tesiri ile yapmaktadır. Bu nedenle müessesenin adlandırılmasında tercih edilen ikinci kelime de 'pişmanlık' olmuştur. Aynı şekilde karşılaştırmalı hukukta da örnekleri verilen isimlerden anlaşılacağı üzere 'tövbe' kelimesiyle bu vurgunun yapıldığı görülmektedir. Etkin pişmanlıkta ceza verilmesinden vazgeçilmesinin yahut cezadan indirim yapılmasının temelinde failin bu pişmanlığı yatmaktadır. Zira cezalandırılmada güdülen asıl amaç, kişinin pişmanlık duymasını sağlayıp yeniden topluma kazandırılmasıdır. Failin dışa yansıyan davranışının pişmanlığının tezahürü olarak kabul edilebilecek derecede iradi olması yeterli olup iç dünyasına bakılıp gerçekten samimi olup olmadığı aranmaz. Bu bakımdan sanığın davranışında cezadan kurtulma saiki de etkili olmuş olsa, önemli olan salt bu saikle hareket edilmemiş olmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 20.10.2015 gün ve 534-332 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
...
Uyuşmazlık konusunu oluşturan 5237 sayılı TCK'nun “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesi ise;
“(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır...” şeklinde düzenlenmiş olup maddenin ilk dört fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçları ile ilgili etkin pişmanlık gösteren faillerin birbirinden farklı koşullarla, cezanın kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi hâller kabul edilmiştir.
Öte yandan 3713 sayılı Kanun'un 'terör örgütleri' başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmüyle TCK'nun 314. maddesine atıf yapılmış,
TCK'nun 314. maddesinde tanımlanan 'Silâhlı örgüt' suçu ise;
'(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.' şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere; TCK’nun 314. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, TCK'nun 314. maddesinde düzenlenen silahlı örgüt suçu açısından da uygulanacaktır. Bu sebeple, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu bakımından 'diğer hükümler' kapsamında olan TCK'nun 221. maddesinin, aynı Kanun'un 314. maddesi yönünden de tatbiki gerekmektedir. Zira bir anlamda TCK’nun 220. maddesinde düzenlenen örgüt suçu tipine tam olarak bağlı olan TCK’nun 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hâli, aynı Kanun'un 314. maddesinin de ayrılmaz bir parçası niteliğindedir.
Nitekim, 05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK’nun 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlenmeyi amaçlamaktadır.
TCK’nun 221. maddesinin gerekçesinde; “Madde metninde, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçları ile ilgili olarak etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir.
Birinci fıkrada, örgüt kurucu veya yöneticileri ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek dolayısıyla haklarında soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kişiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olan kişilerle ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Örgüt üyesinin, etkin pişmanlık hükmünden yararlanabilmesi için, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olması ve ayrıca, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu koşulların gerçekleşmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu koşullar gerçekleştikten sonra, kişi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruşturma başlatılmış olmasının veya örgütün faaliyeti çerçevesinde başkaları tarafından suç işlenmiş olmasının, etkin pişmanlıktan yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü fıkrada ise, yakalanan örgüt üyesi ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Yakalanmış olmasına rağmen, bu fıkrada belirlenen şartların gerçekleşmesi hâlinde örgüt üyesi cezalandırılmayacaktır. Bu şartlardan birisi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olmak; diğeri ise, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermiş olmaktır. Verilen bilginin, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli olup olmadığını takdir yetkisi mahkemeye aittir.
Kişi, suç işlemek için kurulmuş olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmakla birlikte, örgütün ulaştığı yapılanma itibarıyla dağılmasını sağlama imkanından yoksun olabilir. Bu durumda bile, söz konusu sıfatları taşıyan kişilerin belli şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düşüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiştir. Buna göre, suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır.
Kurucu, yönetici veya üyenin, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı hakkında verilecek cezada belli oranda indirim yapılması kabul edilmiştir...' açıklamalarına yer verilmiştir.
...
TCK’nun 221. maddesinin dördüncü fıkrası, ilk üç fıkrada düzenlenen suçların faillerinin yanı sıra örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işleyen, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişileri de kapsamaktadır. Yine, ilk üç fıkrada düzenlenen etkin pişmanlık hâllerinden farklı olarak bu fıkrada etkin pişmanlığın “örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce” veya “örgüt üyesinin örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemesinden önce” ya da “soruşturmaya başlanmadan önce” vuku bulması şart koşulmamıştır.
TCK’nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesine göre; örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden failin, gönüllü olarak teslim olup örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır. Anılan fıkranın ikinci cümlesine göre ise; gönüllü olarak yetkili makamlara teslim olmamakla birlikte yakalandıktan sonra bahsedilen nitelikteki bilgileri veren failin cezasında üçte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılacaktır. Bu indirim oranı belirlenirken failin vermiş olduğu bilgilerin niteliği göz önünde bulundurulmalıdır.
Buna göre; TCK’nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının;
Birinci cümlesinin uygulanabilmesi için;
1- Fail, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
2- Gönüllü olarak teslim olmalıdır,
3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
İkinci cümlesinin uygulanabilmesi için;
1- Fail, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
2- Yakalanmış olmalıdır,
3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
...
Örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden fail hakkında TCK’nun 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği suçlar, örgüt kurmak, yönetmek veya üye olmak suçlarından ibarettir.
Bununla birlikte, 'pişmanlık' kavramının, TCK'nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin tatbiki bakımından irdelenmesine gelince;
TCK'nun 221. maddesinin uygulanabilmesi için, etkin pişmanlık kurumunun doğası ve anılan madde başlığının “etkin pişmanlık” olması karşısında; failin pişman olması esasen ön koşul niteliğindedir. Bu nedenle, TCK'nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanması bakımından failin yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkması için yararlı bilgiler vermesi yeterli olmayıp bu pişmanlığını yargılamanın her aşamasında sürdürmesi, bu bağlamda pişmanlık duyarak örgütün yapısı çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri içeren ifadesini inkar etmemesi gerekir. Pişmanlık duyarak verdiği ifadeyi inkar eden kişinin o aşamada pişmanlığından söz edilemez.
Diğer taraftan, 'etkin pişmanlık' başlıklı 221. maddenin üçüncü fıkrasında 'pişmanlık duyarak' ibaresi kullanıldığından, bu koşulun dördüncü fıkranın ikinci cümlesi bakımından aranmayacağı ileri sürülebilir ise de; Adalet Komisyonu raporunda da vurgulandığı üzere madde başlığının, maddenin tüm fıkralarının yorumu bakımından ayrılmaz bir parça olması, üçüncü fıkranın uygulanma koşullarının, dördüncü fıkranın ikinci cümlesine göre daha ağır şartlara bağlı tutulması ve madde gerekçesinde belirtildiği üzere, dördüncü fıkranın, üçüncü fıkrada belirtilen nitelikte bilgi verme imkânından yoksun failler bakımından ihdas edilen bir düzenleme olması nazara alındığında, dördüncü fıkranın ikinci cümlesinin uygulanması bakımından, diğer koşulların yanı sıra failin pişmanlık duyması koşulunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, örgütlü suçluluğa ilişkin etkin pişmanlığı düzenleyen TCK'nun 221. maddesinde yer alan fıkraların her birinin uygulanabilmesi bakımından failin pişmanlık duyması ön koşul niteliğinde olduğundan, maddenin 'pişmanlık duyarak' ibaresine yer verilmeyen fıkraları açısından da failin pişman olmasının gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bununla birlikte, yakalandıktan sonra örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi veren failin, vermiş olduğu bilgileri aşamalarda inkâr etmesi hâli, maddenin 'failin örgütten koparılıp tekrar topluma kazandırılması ve örgüt faaliyeti çerçevesinde tekrar suç işlemesinin önlenmesi' şeklinde belirtilen amacıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, faillerin yakalandıktan sonra usule uygun olarak verdikleri ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda delil niteliği taşıyan itiraf içerikli beyanları hükme esas alınabilir ise de; bu beyanları sonradan reddeden faillerin pişmanlık duyduklarından söz edilemeyeceği, böylelikle maddede öngörülen amaca aykırı davrandıkları anlaşıldığından, haklarında TCK'nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
...
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında çıkarılan yakalama kararına istinaden 17.07.2016 tarihi saat 13.50 de evinde yapılan arama sırasında gelerek teslim olan sanığın ilk savunmasının 19.07.2016 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca alınıp 20.07.2016 tarihinde İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hakimliğince sorgusunu takiben tutuklandığı,
Sanığın 14.12.2016 tarihinde başlayıp 26.12.2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında kendi başvurusu üzerine alınan ifadesinin başında, 'ben öncelikle bir hususu belirtmek istiyorum. Türk Ceza Kanunu kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için suçu kabullenmek olarak değerlendirilirse ben bu örgüt üyeliğini kabul etmiyorum. Ancak F.G. cemaati ile FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü hakkında bilgi vermek istiyorum. Hakkımda bu terör örgütü üyesi olduğum iddia ediliyor ise ve mahkemece bu şekilde değerlendirildiği takdirde beyanlarımın etkin pişmanlık kapsamında değerlendirilmesini istiyorum.' dediği ve bu ifade tarzını kovuşturma süresince de devam ettirdiği, sanığı bu beyanı vermeye zorlayan etkenin daha önce M.. Ö..'in 28.10.2016 ve A.. H..'nin 04.11.2016 tarihlerinde etkin pişmanlık kapsamında vermiş oldukları beyanlar ile B.. E..'in 'örgütün yargı içerisindeki faaliyetleri ile ilgili beyanda bulunacağına' dair tanık sıfatıyla 28.11.2016 tarihinde başlayıp 02.12.2016 tarihinde biten ifade içeriklerinin basına yansıması ve yer yer de sanıktan bahsedilmesi olduğu,
Sanığın yargılama aşamalarındaki tüm savunmalarında örgüt mensubiyetini kabul etmediği, özü itibariyle kendisine yöneltilen suçlamaları reddederek diğer sanık ve tanık beyanlarında kendisine atfedilen eylem ve iddialara karşı kendisinin suçunun ve sorumluluğunun bulunmadığını ispata çalıştığı,
Sanığın önemli sayılacak bir süre etkin olduğu yargı teşkilatı içerisinde FETÖ/PDY terör örgütünün yapılanmasına, yönetimsel teşkilatlanmasına, izlediği yöntem ve faaliyetlerine dair konumuyla orantılı bilgi aktarımında bulunmadığı,
Zaman zaman kendisinin içerisinde olduğu olaylara yönelik anlatımlarının etkin pişmanlık mahiyetinde örgütü ifşa etmek maksadıyla değil kendisini suçlamadan kurtarmaya yönelik olup bahse konu eylem ve isimlerin zaten daha önce ayrıntılı beyanda bulunan M.. Ö.., A.. H.. ve B.. E..'in ifadelerinde zikredilmiş olduğu,
Diğer yandan; etkin pişmanlıktan bahsedebilmek için; TCK'nun 221. maddesinin başlığı, amaç, kapsam ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, madde başlığında yer alan 'etkin pişmanlık' ibaresi gereğince, maddede öngörülen hâllerin uygulanabilmesi açısından hükmün konuluş amacına uygun olarak failin örgütten kopma ve topluma kazandırılma yolunda pişmanlık duyması ve bu pişmanlığının aşamalarda süreklilik arz etmesi gerektiği, buna karşın, atılı örgüte mensubiyetini ısrarla inkar eden ve kendisini cezadan kurtarmaya yönelik savunmalarıyla anılan maddeye hâkim olan amaca aykırı hareket eden sanığın pişmanlığından söz edilemeyeceği,
Anlaşıldığından; sanık hakkında TCK'nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı,
Kanaatiyle, Sayın çoğunluğun etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına dair görüşüne katılmıyoruz.'
Biçimindeki düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
Hükmün sanık ve müdafileri ile katılma talebi reddedilen U.. A.. tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 'ret ve onama' istemli 21.09.2020 tarihli ve 58215 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Sanığın duruşmalı inceleme isteminin süresinden sonra yapılmış olduğundan; sanık müdafilerinin bu husustaki isteminin ise İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılama esnasında silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkân sağlanıp bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde herhangi bir sınırlamaya tabi olmayacak şekilde yazılı savunma imkânının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun'un 94. maddesi ile değişik CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
Kovuşturma aşamasında sunduğu dilekçesiyle kamu davasına katılma talebinde bulunup Özel Dairece bu talebi reddedilen U.. A..'ın CMK'nın 260/1. maddesindeki düzenleme uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunmakta ise de kamu barışına karşı işlenen suçlardan olup dolaylı mağdurunun toplumu oluşturan bütün bireylerin olduğu silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçu yönünden davaya katılma ve hükmü temyiz etme hakkının bulunmaması karşısında katılma talebi reddedilen U.. A..'ın temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
Oy birliğiyle karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün 'Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı' başlıklı 2. maddesinin 'Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.' hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, 'olgusal dünya'ya; hukuki sorun, 'normatif dünya'ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır' kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 05.12.2019 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanığın 10.12.2019, müdafilerinin ise 08.12.2019 tarihli ve süresi içerisinde sundukları dilekçelerle temyiz kanun yoluna başvurdukları,
b) Temyiz dilekçeleri içeriklerinden; sanığın nedensiz olarak, sanık müdafisinin ise kararın usule, yasaya, vicdana, adalete ve hakkaniyete aykırı olması nedenine dayanmak suretiyle gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmesini talep ettikleri,
c) Gerekçeli kararın sanığa 27.04.2020, sanık müdafilerine 20.04.2020 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
Sanığın 29.04.2020 ve 28.05.2020, müdafilerinin ise 05.06.2020 tarihinde ve Covid-19 salgını nedeniyle 26.03.2020 tarihli ve 31080 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete'de yayımlanan 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesiyle 13.03.2020'den 30.04.2020 tarihine kadar duran tüm adli sürelerin 30.04.2020 tarihli ve 31114 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 15.06.2020 tarihine kadar durdurulması nedeniyle süresi içinde ek temyiz dilekçelerini sundukları,
Görülmekle sanık ve müdafilerinin temyiz taleplerinin süresinde ve geçerli olduğu anlaşılmıştır.
II) İDDİA:
''32882 sicil numarası ile Almus Cumhuriyet Savcılığı (12.10.1992), Sarıkamış Cumhuriyet Savcılığı (17.11.1992), Haymana Cumhuriyet Savcılığı (05.08.1995), Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği (24.10.1997), Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığı (25.06.2003), Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü (04.06.2007), Personel Genel Müdürlüğünden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Daire Başkanlığı ve Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı (28.11.2014) görevlerinde bulunduğu, 19.01.2015 tarihinden itibaren İstanbul Anadolu Hakimi olarak görev yaptığı, (Ek 7/2.klasör/ 61-66)
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, (Ek 7/1.kl/1-669)
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği tespit edilmiştir. (Ek 7/2.kl/103-175)
.....
Deliller:
A.. H.. alınan ifadesinde: 'Bakanlık tetkik hakimi arkadaşlarla samimiyetimiz ilerledikçe İ.. O.., B.. E.., .......yakınlaştık. Ailecek gidip gelmeye başladık. Bu birliktelik aile oturumları şeklindeydi. ... Personel Genel Müdürü olunca beni disiplin bürosunda görevlendirdi.... O da bana bu büroda görevlendirilecek iki hakim bul, sen de kurtul dedi. Bu durumu arkadaşlara bildirdim. İ.. O.. veya ... bana M.. Ö.. ile ...'ün ismini verdi....bu iki hakim bizim genel müdürlüğe görevlendirildi.
M.. Ö.. ile ... bakanlığa gelince kendileriyle konuşma imkanı başladı. Ben bu konuşmalardan her ikisinin de F.G. cemaati mensubu olduğunu anladım. M.. Ö.. ile ... beni ve diğer arkadaşlarımız olan İ.. O.., B.. E.., ...'ı sohbet toplantılarına davet etmeye başladılar. Bize bir araya gelelim, sohbet edelim dediler. O dönem hepimiz tetkik hakimiydik. Çok düzenli olmamakla birlikte 15 günde bir veya ayda bir birbirimizin evinde sohbet toplantılarına başladık.
Bu sohbetler daha önce yapılan F.G. cemaat mensuplarının bir araya geldiği sohbet toplantıları şeklinde olmaktaydı. Sohbetlerde Risalei Nur okunuyor, F.G.'in kitapları okunuyor ve F.G. anlatılıyordu. Bu sohbetleri yapan ise genellikle M.. Ö.. ile ...'dü. Ben bu arkadaşlar ile ilk bu şekilde sohbet toplantılarına katıldım. Benimle birlikte tetkik hakimliği yapan İ.. O.., B.. E.., ...'ın bu sohbetlerden başka daha önce benim katılmadığım F.G. mensuplarının yapmış olduğu sohbetlere katılıp katılmadıkları, hangi gruplara katıldıklarını bilemiyorum.
M.. Ö.. ile ... bu sohbetler başladıktan yaklaşık bir ay sonra bir sohbet toplantısında himmet parası olarak maaşın % 10'unun verilmesi gerektiğini, bu paranın Afrika'da cemaat okullarına gönderileceğini ve hayır işi olduğunu belirttiler. Ben kendilerine bu oranın fazla olduğunu söyledim ve en fazla % 5 vereceğimi söyledim. Bu nedenle benden maaşımın % 5'ini aldılar. O zamanlar 3 çocuk veya fazla olanların % 5, çocuğu az olanlar ise maaşının % 10'unu veriyordu. Bu sohbet grubumuz 2008 yılına kadar devam etti.
Ben 2008 yılında müsteşar yardımcılığından Danıştay üyeliğine atanınca bu gruptaki sohbetlerime son verdim...İ.. O.. MİT Müsteşarlığının İstanbul savcısı tarafından ifadeye çağırıldığı tarihe kadar kurul üyeleri içinde bulunan F.G. cemaat mensupları ile birlikte benim gibi sohbet toplantılarına katıldı.
...2010 HSYK seçimleri gündeme gelince.......'ın o dönem çevresinde bulunan İ.. O.., ..., ..., ... Tutar ve B.. E.. ile bu adayları belirlediğini tahmin ediyorum...
...Ben bu adaylar arasında ..., ..., A.. K.., kocasından dolayı N.. Ö.., F.G. cemaatinin adayı diye listeye girdiğini biliyorum. İ.. O..'un ...'ın talimatıyla listeye girdiğini biliyorum. Bu adaylar adli yargı adaylarıydı... F.G. cemaati adayı olarakta ..., ...'ın girdiğini biliyorum.
O dönem seçim çalışmaları için ben Karadeniz bölgesine gittim. Bu bölgeye de ben, İ.. O.., M.. Ö.. ve ... ile yaptım. Geziler sırasında hep İ.. O.. konuştu. İ.. O.. konuşmalarında o dönem bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adayın tümüne oy verilmesini, adaylar arasında ayrım yapılmamasını hakim ve savcı arkadaşlardan istedi. Seçim olduktan sonra o akşam Hakimevinde bir araya geldik. İdari yargıda yedek kalan ... bize dönerek, bazı şahıslar burada oyun oynamış, o nedenle yedek kaldık, dedi. Bu konuşmadan sonra F.G. cemaati mensupları olduğunu açıkça bildiğim seçilen arkadaşlar bu durumu kabullenmedi. Ancak sonuca bakınca ben de cemaatin bir oyun oynadığını anladım...
...2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra ...... bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E.. ...'nın evine gittik. Eve gittiğimizde biz kurul üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarını bildiğim F.G. cemaati mensupları olduklarını da bildiğim ..., ..., ..., ... ile genel sekreter yardımcıları M.. B.. ve ...'ün de olduğunu gördük... toplantıda bulunan F.G. cemaatine mensup kurul üyesi ... ile birlikte ..., ..., ... evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. ... bize dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini' belirten söz sarfetti....N.. Ö.. kapıyı çarparak evi terketti. Belirlenen hakim ve savcılar listesi İ.. O..'da kaldı.
Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik. Bu toplantılara F.G. cemaati mensubu olmayan İ.. A.., ..., R.. A.., ..., ..., ..., ..., ..., Z.. H..'nu çağırmadık.
...Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter ...'nın yerine gelen M.. B.. cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladı. M.. B..'ın çağırısı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., B.. E.., ..., ..., ... ile HSYK genel sekreteri M.. B.. ile HSYK genel sekreter yardımcısı ... katılıyordu...F.G. cemaati sohbetleri olduğunu hepimiz bilirdik.
...İ.. O.. ilk genel sekreter olan ...'yı istemiştir. Onun bu isteği diğer arkadaşlar tarafından uygun görülmüş ve oylama sonucu ... genel kurulca genel sekreter seçilmiştir. Bunun dışında ...'ü de İ.. O.. istemiştir. M.. B..'ı ben teklif ettim. O dönemlerde cemaat ile ayrı gayrımız olmadığından, ayrıca biz de F.G. cemaatine sempati duyduğumuzdan bu kişilerin gelmesini istedik.
Ben HSYK başkanı olarak daha önceden bakanlıktan dolayı tanıdığım özel yetkili Cumhuriyet Savcısı olan aynı zamanda F.G. cemaati mensubu olarak bildiğim ...'i telefonla aradım. Yapmış olduğum konuşmada bu çağırmayı cemaat mensuplarının bilerek yaptığını, devletin terörle mücadele politikasını etkilemeye çalıştıklarını ve bunu F.G. cemaati mensuplarının talimatı ile yaptıklarını anladım, bu kişilerin bu nedenle MİT Müsteşarını kasıtlı olarak çağırıp, barış sürecini etkilemeye çalıştıkları kanaatine vardım.
Daha önce ayrıntılı olarak anlattığım gibi M.. Ö.. ve ... 2001 yıllarında personel genel müdürlüğüne tetkik hakimi olarak gelmelerinden sonra 2008 yılına kadar bu arkadaşların düzenlemiş oldukları F.G. cemaati sohbet toplantılarına ben, İ.. O.., B.. E.. ve ... katıldık.
F.G. cemaat yapılanması üzüm salkımı şeklindedir. Personel genel müdürlüğü tetkik hakimleri kendi içinde toplanırdı. Biz de bu şekilde sohbet toplantıları yapıyorduk. Diğer birimlerdeki sohbet gruplarını ben bilmiyorum. Ama mutlak suretle var olduğunu biliyorum.
...M.. B.. HSYK genel sekreteri olduğu doğrudur. Organizasyonları bu kişi yapmakla birlikte HSYK içerisinde bulunan F.G. cemaati mensuplarının sohbetlerine ... ve ...'de gelirdi. Ben ...'in bir defa bu sohbet toplantısına katıldığını gördüm. Bu toplantıda HSYK içerisinde bulunan diğer cemaat mensuplarının ...'e farklı davrandığı, ona farklı bir şekilde saygılı davrandıklarını gördüm. Ben ...'in cemaat içerisinde M.. B..'ın üstünde olduğunu bu şekilde anladım. ... sohbet abiliği yaparak beş vakit namazların aksatılmamasını, gece namazının önemi gibi dini konularda konuşup, cemaat mensuplarının manevi birlik içinde hareket etmesi gerektiğini belirtmekteydi. ...'in katılmadığı sohbet toplantısının birine ...'de bir defa katıldı. ...'de İlyas Şahin'in yapmış olduğu sohbetler şeklinde dini sohbetler yapıp bizlere cemaat mensuplarının manevi birlik içinde hareket etmesi ve birlikte olunması şeklinde tavsiyelerde bulundu. Sohbette bulunan diğer arkadaşların ...'ye de farklı bir şekilde saygın davranıp, önem verdiklerini gördüm. Hatta daha sonraki dönemlerde ...'yi M.. B..'a sordum. O da bana kendisinin sık sık Amerika'ya F.G. hocanın yanına gittiğini, kalp gözü açık bir insan olduğunu ve değerli bir insan olduğunu söyledi. Bu sohbetten sonra da ...'nin de cemaatte bulunan hakim ve savcılar üzerinde etkin bir insan ve konumda olduğunu anladım.
Bu kişilerin bize tavsiyelerde bulunması bulunduğumuz konum itibariyle doğru olmadığı ortadadır. Ancak o dönemde bu şekilde davranılmasının cemaat içinde uygun olduğuna inandığımız için ... ile ...'in bu şekildeki tavsiyelerinin uygun olduğunu kabul edip, sohbetlerde konuşmalarının uygun olduğunu kabul ediyorduk.
... ve ... geldiği sohbetlerde hukuki bir konu konuşulmadı. Ancak ben o dönem için M.. B.. aracılığı ile bu kişilerin cemaat mensubu olduğunu bildiğim diğer üyelere mesajlar ve talimatlar gönderdiğini tahmin ediyor ve biliyordum.
...Aralık 2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili HSYK genel kurul kararının hazırlanmasını....İ.. O.. beni mesaiye başlar başlamaz odasına davet etti. Odaya gittiğimde bir metin üzerinde ... ve M.. B.. ile birlikte çalışıyorlardı. İ.. O.. bana bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni bana uzattı. Metni incelediğimde 26/12/2013 tarihli Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili eleştiriler yer almaktaydı. Bu metni ben ve İ.. O.. bakan olan S.. E.. beye götürdük. Biz kendisine hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik. Kendisini bu metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını, benim için de sen de açıklama dedi. Söz alan İ.. O..'da sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız, dedi. Daha sonra biz makamdan ayrıldık. Ben kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldım. Gündemde tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara ..., R.. A.., B.. E.., ... ve İ.. A.. muhalefet kaldı. B.. E.. muhalefet yazacağım diye dosyayı aldı. Dosya kendisinde yaklaşık 2-3 gün kaldı.
Ancak bu metin hazırlandıktan sonra İ.. O.. bey beni odasına davet etti, odasında da M.. B.. ve ... vardı. Bana bu metnin hazırlanması talimatını kendisinin verdiğini söyledi. Kendisine bu talimatı kim verdi bilemiyorum. Kendisini kim etkiledi, kim tavsiye etti ve kim ikna etti bilemiyorum. Ancak burada bir hususu belirtip açıklamada bulunmak istiyorum......, İ.. O.., R.. A.., İ.. A.. vardı. Ben kararı alınca genel sekreter yardımcılarından birini çağırdım ve kararı HSYK'nın internet sitesinde yayımlanmasını istedim. Bu karar internette yayımlandığı esnada İstanbul savcısı olan cemaat mensubu olduğunu bildiğim 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu ... adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarını bildiri dağıttığını gördüm. Bu savcının basın bildirisinden sonra bizim kararımızda medyada haber olunca ben bu olayın tesadüf olmadığını düşündüm. Burada beni birilerinin oyuna getirdiğini, getiren kişilerin de F.G. cemaati mensupları olduğunu anladım...İ.. O.. ile M.. B.. ve ...'ün metin üzerinde çalıştıklarını gördüm.
...Cemaat mensuplarının görev yaptığım zamanlardaki bazı olaylara bakışlarını, isteklerini, taleplerini, bazı kanun tasarılarına görüşlerini şimdi değerlendirdiğimde bunların farklı bir amaç içerisinde olduklarını anlamış oldum. Hatta 2002 yılında Adalet Bakanı ... bey zamanında terör örgütleri ile mücadele için yeni bir kanun tasarısı hazırlığı vardı. Bu tasarıda silahsız terör örgütü tanımı da yer almaktaydı. Ben o dönemde tetkik hakimiydim. Bu tasarının yasalaşmaması için F.G. cemaat mensubu olduklarını bildiğim veya daha sonra cemaat mensubu olduklarını öğrendiğim hakimlerin müthiş şekilde kulis yapıp seferber olduklarını gördüm. Bu dönem içerisinde Kanunlar Genel Müdürlüğünde görev yapan F.G. cemaatinden olduğunu bildiğim ..., ..., ...'ın kulis yaptığını ve bize verdikleri telkinler ile ben, İ.. O.. hatta B.. E..'in de bu tasarının yasalaşmaması gerektiğini belirterek girişimde bulunduğumuzu biliyorum.
...HSYK içerisinde F.G. cemaat mensubu hakimlerin çalışmasını sağlamak, F.G. cemaati mensubu müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta ben de sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili İ.. O.. ben başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta istemiyordu. İ.. O..'da F.G. cemaati mensubuydu. 2012 yılına kadar İ.. O..'da F.G. cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini red edemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ediyordu. Bu şekilde davranmasına da ... ile ...'in kendisinde etki yarattığını biliyordum. İ.. O.., ... ve ...'in F.G. cemaati mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu.
Şu hususu da belirtmek isterim. 2010 Anayasa referandumunda F.G.'in talimatları doğrultusunda tüm cemaat mensupları bu referandumda evet çıkması için yoğun şekilde çalıştıklarını, hatta F.G.'in mezardaki ölüleri bile sandığa götürün talimatı üzerine, Çin'den dahi insanların gelip oy kullandığını biliyorum. Referandumdan sonra oluşan HSYK seçimlerinde de F.G. cemaati mensubu hakim ve savcıların yoğun şekilde çalıştıklarını ve yeni oluşan kurulun bu kişiler sayesinde oluştuğunu biliyorduk. Ben ve cemaat mensubu olmayan Danıştay ve Yargıtay üyelerinden gelen üyeler hariç tüm üyeler F.G. cemaatinin etkisinde ve gücünün etkisi altında kalarak bazı kararlar verdiğimiz olmuştur. İlk Yargıtay ve Danıştay'a üyelerin seçiminde, 1. Dairenin ilk çıkardığı kararnamede bu gücün etkisinde kalarak F.G. cemaat mensuplarının çok etkin yerlere getirilmesi sağlanmıştır. Bu çalışmalarda cemaat çok etkin olarak kullanılmıştır.' (Ek 5/1.kl/493, Ek 5/2.kl/114, Ek 8/1.kl/3-33)
B.. E.. alınan ifadesinde: 'Bakanlığa ilk geldiğimde Personel Genel Müdürlüğünde tetkik hâkimi olarak göreve başladım. Bu sırada veya yakın tarihlerde İ.. O.., ..., ..., ..., ... daha sonra A.. H.., ..., ... ...'in tetkik hâkimi olarak başladıklarını hatırlıyorum. M.. Ö.. ile ... de 28 Şubat sürecinden sonra Personel Genel Müdürlüğüne tetkik hâkimi olarak geldiler. Genel olarak müdürlükteki arkadaşlarla ara sıra ailecek bir araya geliyorduk. 28 Şubat sürecinde hem o sürecin verdiği baskı ve rahatsızlık hem de ailecek bir araya gelmenin verdiği sıkıntılar nedeniyle (çok kalabalık oluyordu) bu toplantılara ara verildi. İfademin başında bahsettiğim gibi bu arkadaşlardan bir kısmı ile aynı genel müdürlükte görev yapmış olmamız ve 28 Şubat süreci nedeniyle yakınlaşma oldu. Bu yakınlaşma sonucunda M.. Ö.. ve ...'ün gelmesinden sonra ara sıra bir araya gelelim, sohbet etme teklifi oldu. Biz de buna o sırada olumlu baktık ve ben, İ.. O.., A.. H.., ... ve ... çok düzenli olmamak üzere fırsat buldukça ayda bir veya iki ayda bir, bir araya gelmeye çalışıyorduk. Bir araya gelince bazen Engin ve M.. Ö.., Fethullah Gülen'in sohbetlerinin olduğu CD getiriyorlardı. Bu CD'leri izliyorduk. Toplantılarımızda Fethullah Gülen Cemaati geçmişi olan arkadaşlar kendi aralarında ara sıra himmet diye bir para topluyorlardı.
Ben, 1999-2004 yılları arasında hukuk fakültesi mezunlarının kalmış oldukları evlere dinî içerikli, motivasyon amaçlı sohbetler yapmak amacıyla gitmiştim. ...Fakat bu evlerin hizmete yani Fethullah Gülen Cemaatine ait olduğunu biliyordum.
... ... beni arayarak...evde HSYK’daki cemaatçi arkadaşlar, İ.. O.., A.. H.., zaten Genel Sekreter ...’nın evindeydik, Genel Sekreter Yardımcıları M.. B.. ve ... vardı...En az 140 kişi olmalı diye hoca efendilerinden talimat almışlar ve biz de heralde bir kaçını eleriz diye 150-160 kişilik liste hazırlamışlar...
...TMK 10 maddesinin yürürlüğe girerek yeni mahkemelerin ve savcılıkların oluşturulması ve atamalarının yapılmasından sonra ben Fethullah Gülen Cemaat mensuplarının yine de bu yeni oluşuma sızmış olabileceğini düşünüyorum. Ancak genel anlamda biz bunu engellemeye özen gösterdik. Bu çalışmalar İ.. O.. Bey'in üzerinden yürüdü.'(Ek 5/4.kl/243-294)
M.. Ö.. alınan ifadesinde: 'Kasım - Aralık 2001 tarihinde ben Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliğinde görevlendirildim. A.. H.. beni Ankara'ya çağırdı. Seni Ankara'ya Bakanlığa alacağız dedi. Hatta Personel Genel Müdürlüğüne alacağız dedi...Bu çağırmadan sonra ben de Ankara'ya gelmek istediğim için dilekçe verdim. Ben A.. H..'nin ismini hemşehrim olması nedeni ile duyardım. Kendisi ile o dönem için irtibatım yoktu. Sonra duydum ki, İ.. O.. benim ismimi A.. H..'ye bildirmiş. O da benim için Akın bey ile görüşmüş.
Ben bakanlığa ilk geldiğimde benim gibi tetkik hakimi olan B.. E.., İ.. O.., A.. H.., ..., ..., ... tanıdım. Bizim sohbet grubumuz ise, B.. E.., İ.. O.., A.. H.., ... ve ...'dan oluşmaktaydı. Diğerlerinin de F.G. cemaati ile ilgilerinin olmadığını biliyorum.
F.G. cemaat mensupları bakanlıkta kendi aralarında sohbet grupları oluşturmuştu. Bulunduğum Personel Genel Müdürlüğünde Tetkik Hakimliği dönemimde kendi aramızda sohbet grubu vardı. Bu arkadaşlardan bazıları daha sonra daire başkanı olmuştu. İlk daire başkanı olan İ.. O..'dur. İ.. O.. daire başkanı olduktan sonra da bir süre bizim sohbetlerimize katılmaya devam etti.
2005 yılından sonra gelen tetkik hakimlerinin çoğunluğu F.G. cemaati mensubu kişilerdir. Bu kişilerin getirilmesinde en çok İ.. O.., A.. H.., B.. E..'in etkisi olmuştur. Kimlerin geleceğine bu kişiler karar veriyordu. Daha doğrusu bu kişiler refere ederdi, üst makamda uygun görürdü.
2010 yılı HSYK seçimlerinde bakanlık listesi olarak bir listenin çıktığı doğrudur. Bu seçimler esnasında sohbet toplantılarında bana listede olan şu adaya oy verin, şu adaya oy vermeyin diye bir şey söylenmedi. Ancak taşrada görev yapan cemaat mensuplarının İ.. O.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., İ.. A..'ın asil üye, diğer kişiler olan ..., ..., ... ve ...'ün yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendim.
Asil olarak seçilen ..., İ.. O.., N.. Ö.., ..., Ö.. K.., A.. K.. ve İ.. A.. cemaatin desteklediği adaylardır. Bu kişilerden İ.. O.. ve A.. K..'yı daha önceden tanırım. İ.. O..'un durumunu daha önce anlattım. Tetkik hakimi olduğumuz dönemlerde benim bulunduğum F.G. cemaati mensuplarının yapmış olduğu sohbet toplantılarına katılırdı.
Ekim 2012 tarihine....Bakan bey'de benim cemaat mensubu olduğumu tahmin ettiğinden benimle arasına mesafe koymaya başladı. Bu durumu ben İ.. O.. ve A.. H..'ye anlattım. O dönemde Yargıtay üyeliği seçimi olunca beni İ.. O.. ve A.. H..'nin gayreti ile Yargıtay üyeliğine seçtiler.
İ.. O.. 2001 yılında Tetkik Hakimliğine geldiğim zaman F.G. mensuplarının bir araya geldiği sohbet gruplarına gelmişti. Daire başkanı olduktan sonra bizim gruptaydı. Daha sonra bürokrat olarak yükselince bizim sohbet grubumuzdan ayrıldı. Daha sonraki sohbet grubunu bilmiyorum. Bizim zamanımızda da rutin olarak gelmezdi. Genel müdür olduğum zaman o da HSYK üyesiydi, bu dönemde de bir iki defa bizim sohbet grubuna geldi...(Ek 8/1.kl/34-67)
16.03.2018 tarihinde Başsavcılığımızda alınan ifadesinde: 'Personel Genel Müdürlüğüne Tetkik Hakimi olarak geldikten sonra A.. H..'ye sorduğumda kendisine benim ismimi verenin ... olduğunu söyledi.
Bakanlığa gelişimde de beni tanımayan birisi benim ismimi vermişse cemaatin aracılığıyla geldiğim anlaşılıyor. İlk geldiğimde ...'ın cemaatçi olduğunu anlamıştım. Bana 'bizi toplayın' diye söyledi. Ben de bunu bana verilmiş bir görev gibi düşünerek ...'e söyledim. Toplantının usulünü Engin söyledi. On beş günde bir veya ayda bir biraraya gelinir, kaset izlenir, kitap okunur diye söyledi. Her birimizin evinde toplanacağımızı söyledi. İ.. O..'a, B.. E..'e, A.. H..'ye toplantıyı ... haber verdi veya çağırdı diye hatırlıyorum. ...Cemaat mensubu olduğunu anladığım ...'ün ortaokuldan beri, A.. H..'nin seksenli yıllardan beri, ...'ın yine seksen seksen beşli yıllardan beri cemaatin içinde olması ve tanıması karşısında ...Aslında ben hazır bir yapının içine girdim. Beni bakanlığa getiren güç de bu yapıdır. Beni bakanlığa getiren bu seviyedeki insanların cemaat abiliğini benim yapmam olmaz. B.. E..'in o dönemde cemaate sempati duyduğu, sevdiği hatta yapıya mensup evlere giderek bu evlerde sınavlara hazırlanan örgütle ilişkili kişilere ders verdiğini biliyorum.
İ.. O..'un ise geçmişte cemaatle ne kadar bir bağlantısı olduğu noktasında şunu söyleyebilirim. Fakülte yıllarında diyaloğu olmuş ama ne kadar ileriye gitmiş bilmiyorum. Tam hatırlamamakla birlikte ... öğrencilik döneminde toplantılara çağrıldığını söylemişti. ... ŞEN'in okuldan arkadaşı olduğunu, ...'i ise Yargıtay Tetkik Hakimliği'nden beri tanıdığını biliyorum. Bakanlığa geldikten ve toplantılara başladıktan sonra İbrahim bey toplantılara katıldı. O dönemdeki toplantıların içeriği maneviyat içerikliydi. F.G.'in kitapları okunur, videosu izlenirdi. Tek tek katılanların evinde toplanırdık.
İ.. O.., ..., B.. E.., ... cemaat içinde saygı duyulan kişilerdi. Kendi içlerinde de Hüseyin bey cemaatte etkin birisiydi. A.. H.. cemaati bilirdi cemaatte samimi olarak görülürdü. İ.. O.. cemaatte akıllı biri olarak, B.. E.. coşkulu biri olarak bilinirdi. İşin siyasetini ... yürütürdü. ... onların tarzının bildiği için davranışlarını onların tarzlarına göre ayarlar ve sonuç alırdı. Ancak yeri geldiğinde ...'ın beni ve ...'ü azarladığı da fırçaladığı da olmuştur. Biz bu tavrın nedeninin cemaate ki etkinliği nedeniyle olduğunu bilirdik.
İ.. O.. 2002 yılı başlarında daire başkanı oldu. Diğerleri de 2004 yılı makam sahibi oldular. O tarihe kadar bu dediğim kişilerle bir araya geliyorduk. B.. E.. de İ.. O.. da orada para veriyorlardı. Toplantılar akşam evlerde oluyordu. Toplantı olduğunda aileler evde olmazdı.
Bakanlıkta soruda bahsettiğiniz kadroları atanmada ..., B.. E.., İ.. O.. ve A.. H..'nin etkili olduğu herkesçe bilinirdi. Bir kişi bir makama getirileceğinde Personel Genel Müdürlüğü bunların atamasını yaptığı için haberdar olmamaları da mümkün değildi. Ve üst makamlara da o kişinin yeterli olup olmadığı, neci olduğu noktasında bilgi verdikleri kanaatindeyim. Bakanlıkta o kadar kişinin makam sahibi olmasında etkileri olduğu kesindir.
Cemaatte birisi bakanlığa getireleceğinde bu kişinin yargıda kimlerle irtibatlı olduğu, kimlere ulaşabileceği sorulurdu. Benim geldiğim dönemde de benim bakanlığa gelmemin temel sebebinin o zaman ki bakanın ...'ün Trabzonlu, ...'in de Rizeli olmasıydı. Cemaat bu durumu düşünerek ön görerek beni teklif etmiştir. Kadroları oluştururken buna çok dikkat edilir, onlardan olmayan birileri aracı kılınmaya çalışılırdı. Benim gibi cemaatte iki üç yıllık birinin bakanlığa getirilmesinde sebebin bu olduğunu düşünüyorum.
...Adaylar daha sonra hakim veya savcı olduklarında hakimlerle ilgili bölüm olan, kararname bürosu, işlemler bürosu, terfi bürosu ve disiplin bürosuydu. Bu bürolarda kararname ve işlemler bürosu İ.. O..'a, terfi bürosu B.. E..'e, disiplin bürosu A.. H..'ye bağlıydı. Bu kişiler daha sonra genel müdür veya müsteşar yardımcısı olduktan sonra birimler ...'e bağlı olarak çalıştı. ... ise personele geldikten sonra işlemler ve kararnameler bürosunda çalıştı. Dolayısıyla İ.. O.. ve ...'ün hakim ve savcıların atamalarında, yetkilendirilmelerinde mutlak suretle bir etkileri vardı. B.. E.. ise hakim atamalarına genel müdür yardımcısıyken baktı. Ve özellikle idari yargı atamalarının hemen hepsinde tek söz sahibiydi. HSYK'ya hazırlanan kararname yetkilendirme taslaklarının sunumunu onlar yapıyordu. Bu dönemde İ.. O..'da Personel Genel Müdürüydü. İ.. O.. personelde tetkik hakimiyken 2002'de Daire Başkanı oldu. Ve dediğim bürolara da amir olarak bakmaya devam etti.
.........bana verdiği listedeki isimlerin, yapının yargı kısmında bulunan hakim ve savcıların kendilerine ilettiğini söylemişti...sivil imam denilen kişilerin girişi 2012 yılında olmuştur.
Bana bu şekilde onun getirdiği listeyi bakanlığa gelen referanslarla karşılaştırıyorduk... Bana gelen bu listeyi ben mülakata giren genel müdürlere ki bunlar İ.. O.. veya B.. E..'e iletiyordum. Cemaatçi olarak belirtilen kişileri de kendilerine söylüyordum. Karar mekanizması kendileriydi...
2010 yılı referandumunda Anayasa taslağının hazırlandığı dönemde kanunlar genel müdürlüğü aslen bu taslağı hazırlamıştı. Genel Müdürü ..., Genel Müdür Yardımcısı ... ve Daire Başkanı ...'nun çalıştığını hatırlıyorum. Aynca strateji geliştirme başkanı ...'in de katıldığını hatırlıyorum. Aynca müsteşar ..., müsteşar yardımcısı İ.. O.., Personel Genel Müdürü B.. E..'in de çalışmaya katıldığını hatırlıyorum. Ben bu çalışmaya kesinlikle katılmadım. Du çalışma bittikten sonra taslaktan bir nüshayı incelemek üzere aldım.
2010 HSYK seçim çalışmaları sırasında A.. H.. ve İ.. O.. ile Karadeniz Bölgesinde seçim gezilerine katıldık. Bu seçim gezilerine katılmamın asıl sebebi Karadenizli olmam sebebiyle A.. H.. ve İ.. O..'un buna dahil olmamı istemeleridir.
İ.. O.. birlikte olduğumuz zamanlar da bile ben cemaatçi değilim diye söylüyordu. Ve sürekli olarak para verdiğini de söyleyemem. Ancak gördüğüm kadarıyla cemaatten gelen tüm talepleri de karşılıyordu. Ben 2011 HSYK seçimlerinden sonra İ.. O.., ... ve ...'nin sohbetlere... düzenli olmasa da katıldıklarını söylüyorlardı... MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra İ.. O.. ve B.. E..'in bundan rahatsızlık duyarak tepki gösterdiklerini duydum. Ama bundan sonra İ.. O..'un cemaatten gelen bazı taleplere kendince mantık süzgecinden geçirerek uygun davrandığını söyleyebilirim.
Genel olarak Yargıtay içerisindeki her seçim konusunda bize bilgi gelirdi. Bu bildirimler çoğunlukla ... tarafından getirilirdi.
... de HSYK'nın o dönem ki imamıdır. Bana verdikleri (225463 ID) 'aykut' kullanıcı ismi benim tarafımdan belirlenmiştir. ByLock'umda kayıtlı olan (65971 ID) ..., (228928 ID) K.. T.., (183193 ID) ... dir. (Ek 5/3.kl/489-501)
K.. T.. alınan ifadesinde: 'Ben Ankara'ya gelince...... ve ... beni sohbetlere çağırdılar....F.G.'in anlatıldığı sohbetlere dönüştü....Sohbetin abiliğini ... yapardı.
2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce ... bizi topladı. Daha doğrusu cemaat mensubu olan hakim ve savcıların bir kısmını topladı. ...'nın toplantı çağrısı üzerine ben, A.. K.., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ismini hatırlayamadığım yaklaşık 20 kişi ...'nın evinde toplandık. ... burada Yar-Sav'ın seçimi kazandığı takdirde cemaat için iyi olmayacağını bu nedenle mutlak suretle bizim desteklediğimiz adayların kazanması gerektiğini söyledi. Bu toplantıda Türkiye'nin değişik yerlerine seçim gezilerinin yapılması, masrafların cemaat tarafından karşılanması kararı verildi. Bu toplantılar seçime kadar devam etti. Bir süre sonra ... ve A.. K.. seçim gezilerinden sonra durum değerlendirmesi yapmak amacıyla bizleri çağırmaya başladılar. Bunun üzerine biz bunların koordinesinde toplanmaya başladık. Ben de ... ile birlikte Adana iline, ... ile birlikte Antalya ve İzmir illerine gitmiştim.
...Cemaatin adayları olarak belirtilen kişiler İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.....
Seçimden sonra Şubat 2011 tarihinde yapılacak Yargıtay Üyeliği seçimleri için bir grubun kurulduğunu biliyorum. Bu grupta ..., ..., İ.. O.., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve B.. E..'in yer aldığını biliyorum. Bu grup Yargıtay üyesi seçilecek 160 kişiyi belirleyecekti.
Cemaatin talimatı üzerine hangi dairede hangi üyenin görev yapacağı belirlendi. Bu belirleme sırasında F.G. cemaati mensubu olan kişiler 4. Hukuk, 18. Hukuk, 4. Ceza, 5. Ceza, 8. Ceza, 9. Ceza, 11. Ceza, 14. Ceza, 15. Ceza Dairelerinde heyet çoğunluğunu sağlayacak şekilde dağıtımı yapıldı. (Ek 5/4.kl/312-342, Ek 5/6.kl/10-17-51)
Başsavcılığımızca alınan 19.01.2018 tarihli ifadesinde: 'Göreve başladıktan 1-2 ay sonra M.. Ö.. bana ...’nin bizi görmek istediğini söyledi ve evine davet etti. Akşam eve gittiğimde ..., ..., ... ve M.. Ö.. ordaydı, ...’ın bu ilk toplantıda olup olmadığını net hatırlamıyorum ancak sonraki toplantılara oda katıldı. Buradan ...’nin HSYK sorumlusu olduğunu anladık. O dönem aylık olarak toplantılar yaptık, toplantılar standart örgüt toplantıları şeklinde yapıldı, maaşlarımızın yüzde yirmisini...himmet olarak veriyorduk. Toplantılarda kuruldaki iş ve işlemlerde konuşulurdu. Bir keresinde İstanbul Savcıları ...ve ... gibi kişiler hakkında ki soruşturmalara söz geldiğinde M.. Ö.. ve ben çok yanlış işler yaptıklarını, herkesi dinlediklerini söyledik. ... ‘’arkadaşları küstürmeyelim’’ dedi, biz buradan kararlarda onlara destek olalım dediğini, o anlamda konuştuğunu çıkardık. İlk başlarda Mit Tırları, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalara bakan yapıya mensup kişiler hakkındaki soruşturmalarda içeriğini önemsemeden bilinçli olarak muhalif kaldık...
... (5205 ID) ile ... (396079 ID) arasındaki Bylock üzerinden yapılan görüşmede; “Abi bu gün bir arkadaştan duydum; Birol bey dünya ile irtibatını kesmiş tefsir okuyormuş ve hafızlık çalışıyormuş. Okur için ise ismini unuttum mam makbul olmayan birisinin twıtter hesabından Okur'u hatıralarını yazdığı için tebrik ettiğini ve bir dönemin karanlık kalmaması gerektiğini kendisinin hatıralarına ihtiyaç olduğunu yazdığını söyledi. Arkadaşın kanaati böyle bir şey yapıyordur ama ortam kollayıp piyasaya verir, eğer yapması istenmiyorsa daha önce başkaları günlük ve hatıra yüzünden sıkıntıya girdi diye korkutulabilir dedi” şeklindeki yazışma içeriğindeki anılarının yazılması durumunda sıkıntıya girecekleri ve korkutulabilecekleri yönündeki açıklamanın örgütün caydırıcı yöntemlerinden biri olup olmadığı soruldu.
Bu konuda açık bir bilgim yok ancak örgütten ayrılmak isteyen için genel anlayış itibariyle korkutulabilir, böyle bir yol olduğunu biliyorum. (Ek 5/3.kl/501-513)
İ.. D.. alınan ifadesinde: '...HSYK seçimleri yapıldıktan ve yeni kurul teşkil ettikten sonra Yargıtaya yeni üyelerin seçilmesi konusunda...Bu yapı; Ankara'dan Gaziantep bölgesine bir veya iki kişiyi göndermişti. Ancak gönderilen bu kişinin ... mi, yoksa başka biri mi olduğunu net hatırlayamadım. Bu kişinin beni araması ...geleceklerini söylemesi üzerine ben yazlık evimi hazırladım. Bu eve Tarsus Bölgesinden ..., ..., Hatay Bölgesinden ..., Kahramanmaraş'tan ..., Adana'dan ..., Diyarbakır'dan ... (bu konuda tam olarak emin değilim) Gaziantep Bölgesinden ... ve hatırlayamadığım bir kaç kişi daha gelmişti. Ankara'dan gelen kişi bize hitaben 'abiler sizin Yargıtay üyesi olarak seçilmenizi uygun görüyor bu nedenle kılık kıyafetinize, yaşam tarzınıza, oturup kalkmanıza, çalışmanıza, ilişkilerinize dikkat edin' şeklinde konuşmalarda bulunuldu...
Bu yapı tam kendilerine mensup cemaat tarafından verilen bütün görevleri yerine getirebilecek, aidatı düzenli veren,.. itiraz etmeyen,.. kendilerinden olan kişilere 'beşlik' diyorlardı. Aidatı düzenli veren ...kararlara itiraz edebilecek yani mutlak itaat etmeyen ve dini vecibelerini yerine getiren kişilere 'dörtlük' diyorlardı. Bu yapıya sempati duyan.. 'üçlük' diyorlardı. Bu yapıdan olmamak ve bu yapıya sempati beslememekle birlikte bu yapının aleyhine çalışmayacak, nötr kalacak kişilere 'ikilik' diyorlardı. ..zararı dokunabilecek kişilere ise 'birlik' diyorlardı.Bu yapıya düşman olan, ...kişilere ise 'sıfırlık' diyorlardı.' (Ek 5/2.kl/418-435)
Başsavcılığımızca 08.02.2018 tarihinde alınan ifadesinde: '2010 yılında yapılan referandum sırasında F.G.'in mümkün olsa mezardaki ölüleri bile kaldırıp oy verdireceğini söylemesi bende biraz rahatsızlık yarattı.
İzmir Casusluk dosyasında hatırladığım kadarıyla 345 sanığın bulunması, 345 kişinin casuslukla itham edilmesi (normal şartlarda 1-2 kişi tespit edilir bu tip davalarda, yargılama böyle olur) bende yine söz konusu dava ile ilgili soru işaretleri oluşturdu. Kurgu olduğu yönünde şüphe duydum. Sonraki süreçte Balyoz davasında bir gazetecinin bir valiz dolusu delil olduğu söylenen belgeyi savcılara teslim etmesi de bir yapının yönlendirmesi ve kurgusu sonucu söz konusu davanın başladığı kuşkusunu yarattı.
Benim Gaziantep Ağır Ceza Başkanlığım dönemimde HSYK'ya gönderdiğim dilekçe, İ.. O..'un cemaatten olduğunu biliyordum. Bakanlıktan'da ... adını biliyordum. Antalya'da 2008'de İ.. O.. ile karşılaşıp talebimi ilettim. İbrahim o zaman Personel'de daire başkanıydı. Kendisinin etkisiyle olduğunu düşünüyorum.
İ.. O.. staj döneminden dönem arkadaşımdır. İsmini cemaat mensupları olarak bilirdim. Ben Yargıtay'a geldikten sonra bunlar bizi gruplara bölmüşler. Dediler ki HSKYK ile bir işi olan, görüşmek isteyen doğrudan gidip görüşmesin. Görüşecek kişi bellidir. Siz grup başkanlarınıza söyleyin, o arkadaşa ileteceklerdir. O yüzden Yargıtay'a seçilen üyeler birebir gidip HSYK üyeleri ile görüşmediler. Grup sorumlularımız görüştü.
Cemaatin istişare kurulu olduğunu şöyle öğrendim. Bazı uygulamalar ve tedbirlere itiraz ettiğimde bu istişare kararıdır. O zaman anladım. ... ismi geçiyordu. İstişare kurulu kararları F.G.'e sunularak onun onayı alındıktan sonra icraya konuyordu. 30 ya da 40 kişi olabilir. Bu üst istişare kuruludur. Bir de il sorumluları vardır. İlin sorumluları da ilin istişare kurulunu oluşturuyorlardı. Buradaki sorunlar da oraya iletiliyordu. Yargıtay'ın da biz seçilip geldikten sonra bizim dairelerimizin belirlenmesi, grupların ve grup sorumlularının belirlenmesini de Yargıtay'ın istişare kurulu gerçekleştiriyordu.
Sohbetler anlık kararlaştırılmaz, bir toplantıda diğer toplantının tarih, saat ve yeri belirlenir, herkesin orada olması istenir, belirlenen tarih öncesinde biraraya gelinmez idi. Cep telefonu ile veya başka bir şekilde toplantı yer ve saatleri belirlenmez.
...Gaziantep'te Yargıtay üyeliği seçimlerinden önce...2011 yılının başında bana geldiler. ...Bize evdeki toplantıda bizim 120 kişilik kontenjanımız var, sizleri seçtirmeye çalışacağız dediler. Yargıtay Üyesi seçimi sonrası cemaat kontenjanından seçilen üyelerinin tamamına birer kravat ve gömlek hediye edildi. Bunu bizzat Hoca Efendi adına alındığı söylendi. Bunları getiren grup sorumlularıdır. Bize sohbet sırasında takdim edilirdi. Gaziantep'te iken mi yoksa Yargıtay da iken mi tam hatırlamıyorum, Hoca Efendi'den bize 8-10 tane seccadeyi yere seriyorlarmış, Hoca Efendi namaz kılıyormuş diyerek onlardan birini de bana hediye ettiler, bir seccade ve bir takke bana da geldi.
Ben Yargıtay üyeliği sırasında seçimler, dosya takibi, sohbeti himmet ve benzeri durumlarla ilgili olarak bana cemaatin Yargıtay yapılanmasındaki grup sorumluları ne şekilde gelip talepte bulunduysa aynı konuları ve talepleri cemaat kontenjanından seçilen diğer mensuplara da bulunmuşlardır. Bunun aksi iddia edilemez. Bunu böyle biliyorum. Kimse öyle tesadüfen Yargıtay üyesi seçilemez, mümkün değildir. Cemaat listesinde seçilen bütün kontenjan üyeleri cemaat mensubudur. Hiçbir şekilde başka türlü seçilme şansı yoktur, ben bunu net bir şekilde biliyorum. Çünkü seçimlerden aylar öncesince 120 kişilik bir kontenjandan bahsedildi ve bu konuda tetkik hakimleri başta olmak üzere çok sayıda çalışmalar yapıldı. Ta Gaziantepe kadar bile geldiler. Daha sonra bu liste 105 kişiye düşürüldüğünü biliyorum. Bunların hepsi FETÖ cemaati mensubudur. Bu üyelerle görüşülmeden seçilmeleri mümkün değildir. Hiçbir şekilde bir grubun diğer grubu tanıma şansı yoktur. Sadece grup değişikliği sırasında tanıma şansınız olurdu. Mesela ben 3 grup değiştirdiğim için 3 gruptaki arkadaşlarımı biliyorum. Benim gittiğim her 3 gruba da usüller ve davranış biçimleri aynıydı. Ben bundan da çıkarıyorum ki seçilenlerin hepsiyle bir şekilde iletişime geçilip sözler alınıp bu şekilde Yargıtay Üyeliğine seçildiklerini biliyorum.
Cemaatte 'murakıp(denetçi)' denilen bir birim vardır. Bu birim evinizde cemaate ait herhangi bir kitap, dijital veri var mı onlara bakarlar. Bu birimde Yargıtay Üyesi olduğum dönemde ... ve ... görevliydi. Bunların her ikisi de benim evime gelerek denetim yapmıştır.
Bize 'Herkes birer tane şifreli çanta alsın, bir iki kitap konulsun içine. Risale ya da dini kitap. Bunların yanında yakınlarınızdan birisinin kartviziti olsun ki, herhangi bir arama yapıldığında yakınım unutmuş denilsin' diye tembihlendik. Arabanızda, telefonunuzda, bilgisayarınızda sohbete, vaaza ilişkin, cemaati çağrıştıracak herhangi bir şey olmayacak. Şimdi düşündüğümde hazırlıklarını iyi yaptıklarını, soruşturmacı arkadaşların neticeye bu sebeple sağlıklı ulaşamadıklarını görüyorum.
17/25 Aralık süreci sonrasında bir kısım mensuplar cemaatten ayrılmaya, sorgulamaya başlamışlardı. Bunu engellemek için 'abi' dedikleri yaşça büyük veya cemaatte hizmetlerinden dolayı ileriye çıkan kişileri toplantılara çağırmaya başlamışlardı. Benim de aynı grupta olduğum ...'ın Bağlıca lojmanlarındaki evinde yaptığımız ve yukarıda isimlerini bildirdiğim ...'ın grubundaki kişilerle yaptığımız bir toplantıya ... da gelmişti. Cemaatin bir felsefesinin olduğunu, güzel ve ciddi işler yaptıklarını, üstten gelen talimatlara herkesin uyması, umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini ifade etmişti.' (Ek 5/2. kl/27-40)
Ö.. K.. Başsavcılığımızca alınan 02.03.2018 tarihli ifadesinde: 'HSYK üyesi seçildim...M.. B.., ... ve ...'in......, Aydın BOŞGELEMZ, ... ve HSYK Üyeleri arasından etkin olan ... ve ...'nin olduğunu İ.. O.. ve B.. E.. ile birlikte bu meselenin kotarıldığını tahmin ettim. Çünkü daha sonraki toplantılarda bu kişilerin cemaat yapılanması içerisinde sözlerine itibar edilen saygı gören kotarıcı rolünde olduklarını anladım.
2010 yılında seçildikten sonra Ankara'ya geldiğimde A.. H..'nin evine M.. B.. tarafından çağrıldım. Burada İ.. O..'u gördüm...bazı hesaplar yapılmış, görev yerleri belirlenmiş bu belirlemenin içerisinde İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in olduğu da anlaşılmaktaydı. Çünkü cemaatin önde gelenleri bu 3 isim üzerinden kararlarını lanse ediyorlardı. Onlarla bu işleri kotarıyorlardı. Bu B.. E.., A.. H.. ve İ.. O.. bu meselenin içinde görünce bunun bir legal görünümünde kanaati gelişti bende. Fakat devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması da her...bir rahatsızlık yaratmıştır ve...bir müddet ev oturmalarına sohbetlerine katıldım. Genelde herkes bir anda bir araya gelmiyordu. Üçer dörder kişi oluyordu. Bu sohbetler hemen hemen dönüşümlü olarak HSYK üyelerinin evlerinde yapılmıştır...A.. H.., ..., ..., ..., benim ve ...'ün evinde olduğunu hatırlıyorum. Bu evlerdeki toplantılara hepsi bir arada olmamak şartı ile ilk yıl B.. E..'in, İ.. O..'un, A.. H..'nin, ...'nun, ...'nin, N.. Ö..'in, A.. K..'nın, ...'in, M.. B..'ın ve bazen ...'ün nadiren 1 ve ya 2 kez ...'in, ...'nin, ...'in(2 ya da 3 kez), ...'ın (bir kez Yargıtay Üye seçimleri için ...'nın evindeki kahvaltıda olduğunu sonradan hatırladım...Toplantıların yapıldığı evimin adresi Beştepede kirada oturmaktaydım...A.. H..'nin toplantı yaptığımız ev Elvankent'teki lojmandı. ...'ın evi ise Çukurambarda idi...Öğrencilik dönemlerimde kod adı kullandıklarını duyardım. ...'i bir kez A.. H..'nin evinde gördüm...Manevi bir şahsiyete bürünerek etraftan saygı gördüğünü fark ediyordum. Bu toplantılarda dini bir iki pasajın okunduğunu hatırlıyorum. Genelde bu işi M.. B.. ve ... yapıyordu. ... HSYK'daki konuların da konuşulduğuna şahit oldum. Mesela Müfettiş alımları konusu ve Tetkik Hakimlikleri konuları bazen konuşuluyordu. Atamalarla ilgili...Yargıdaki tepe noktasında ..., ..., ..., ..., M.. B.., ..., ..., ... gibi isimlerin önce meseleleri kendi aralarında kotardığını seziyordum daha sonra M.. B.. aracılığı ile bu meseleleri İ.. O.., B.. E.. ve A.. H.. ve ordan da HSYK üyelerine aktarıldığını anlıyordum...Ben 2010 yılında geldiğimde A.. H.., B.. E.. ve İ.. O.. evlerdeki sohbet toplantılarını yapar durumdaydılar. Ben sonradan dahil oldum...İ.. O.. 2012'nin 7 Şubatından sonra bu tip oturmalara katılmadığını M.. B.. söyler idi.
HSYK'daki müfettiş atamalarının nasıl yapıldığı sorusuna; ...HSYK Üyeleri şu cemaatçidir şu değildir şeklinde konuşmaz. Her şeyi gizli yapma usulleri vardır. Bu isimleri öncelikle müsteşara İ.. O..'a, B.. E..'e, A.. H.. tarafından aktarılır. Sonra bu husus 16 kişilik muhafazakar blokla konuşulup onlara da kabul ettirildikten sonra HSYK Genel Kurulunun gündemine alınır...alınan müfettişlerin cemaat mensubiyetinin olduğunu İ.. O.. ve A.. H.. ile B.. E..'in biliyor olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bilmeden almaları mümkün değildir.
2010 yılı HSYK seçimleri sonrasında cemaatin kendi öz elemanlarına bazılarına oy verilmemesi şeklinde yönlendirmede bulunduğu tahminlerini HSYK kulislerinde duydum. Bunu İ.. O.., A.. H.., B.. E.. gibi isimler dillendiriyordu.
Yargıtay'a üye seçimlerinde,....., ..., İ.. O.., B.. E.., N.. Ö.., A.. K.., ..., ..., ..., ..., ..., M.. B.., ..., ..., ... evdeydi...Ama İ.. O.. bu isimlerin hemen hemen hepsini tanıyordu. Yaklaşık 160 isim kotarıldığında cemaat yanlısı grubun itirazları gelmeye başladı. Kendi sayılarının 85-90 gibi kaldığını ve 140 kişi istediklerini ifade etmeye başladılar... N.. Ö.. cemaatten daha fazla kişinin seçilmesi gerekir şeklindeki bir tepki ile sinirlenerek ve kapıyı çarparak çıktı. Ne konuştuğunu hatırlamıyorum. Oradaki görüşme bu şekilde sonuçlandı....Yargıtayın içini bilen kişiler olarak ..., ... ve Z.. H.. gibi Yargıtaydan seçilen HSYK Üyelerinin bu toplantıya çağrılmamasının amacının kendilerine engel olunmasını istemedikleri içindir. Bu kişiler toplantılara çağrılsaydı kendi isteklerini yerine getiremeyebilirlerdi. Bunun bir cemaat yöntemi olduğunu düşünüyorum.
...Cemaatin önde gelen aktörleriyle B.. E.., A.. H.., İ.. O.., ..., ... gibi isimlerin tefaatle kotardığına ilişkin kulislerde kulağıma sözler geliyordu....Neticede 108 kişi şeklinde bir cemaat yanlısı Yargıtay Üyesinin seçildiğine ilişkin konuşmalar yapılıyordu...Danıştay Üyeliği seçimlerinde daha çok ..., B.. E.., ... ve İ.. O..'un belirleyici olduğu söylenmekteydi. üye seçtirmek için İ.. O..'un peşinden koşuyordum. Onun tavassutuyla Yargıtaya 1-2 Üye seçtirmek gayretindeydim. Onun okey demediği hiç bir şey HSYK'da olmazken beni de bir kısım cemaate kendisinden fazla yakınlık içerisinde göstermiş olması onun rolüne ilişkin daha önceki vermiş olduğum ifade olduğunu düşünüyorum. Ben gerçeği söylüyorum. Lehine olan bir çok şeyde söylemişimdir.
...İ.. O.., A.. H.., B.. E.. HSYK'da en etkin üç şahıstı. Etkinlik sırasında İ.. O.. önde gelir, B.. E.. ikinci gelir, üçüncü sırada A.. H..'dir... Yargıtay ve Danıştay Üyelerinin seçiminde bu üçlü etkili olmuştur.
Birinci dairenin kararname taslakları 4 yıl boyunca Birinci Daire dışındaki üyelere ve hatta Başkan Vekiline dahi verilmiyordu. Bu ketumiyetin muhafızı Birinci Dairedeki sekreteryadır. Atama politikası cemaatçilerin yargıya yerleştirilmesi İ.. O..'un ikna edilmesi suretiyle sekreterya tarafından yapıldığını düşünüyorum. Fotoğrafa bakıldığında bir tarafta Müsteşar dahil üç kişi(İ.. A.., Z.. H.., Müsteşar Bey) cemaat etkisinde olmayan kişiler, diğer tarafta cemaat etkisinde olduğu söylenen ve bilinen 3 kişi(..., ..., ...) ve ortada İ.. O... İ.. O.. hangi tarafa teveccüh ederse o tarafın istekleri gerçekleşebilir konumdadır.
Kamu oyunda bilinen adı ile Balyoz Soruşturması sırasında tutuklamalar başladığında bir anda yanlış hatırlamıyor isem 163 kişi tutuklanmış idi. HSYK kulislerinde özellikle Genel Sekreterya bu tutuklamalardan rahatsızlığını ileten Üyelere ve muhattaplarına bu meselenin hükümet tarafından kotarıldığını ima ederek konuşuyorlardı. 2011 yılının bahar aylarında İstanbul Adliyesinin açılışına bir kaç HSYK Üyesi ile birlikte katılmıştım. O dönemin Adalet Bakanı da vardı. Çok kısa bir süre o dönemde Başbakan olan şimdiki Cumhurbaşkanımız ... ile bir odada 4-5 HSYK Üyesi (... ve ...'i hatırlıyorum.), Adalet Bakanı ile beraber sohbet etme imkanı bulduk. Burada sayın Cumhurbaşkanının Balyoz davasında yapılan tutuklamaların çok yanlış ve aşırı olduğunu, orduyu zaafa uğratabileceğini, asıl sorumlular kimse onlarla iktifa edilmesi gerektiğini söylediğini hatırlıyorum....Burada hükümetin bu işin içinde aktif rol almadığı gibi tutuklamalardan haberinin bile olmadığını anladım. Ancak bu yapı her olayı belirli açılardan boyayarak, süsleyerek kişileri yanıltmayı ustalık haline getirmişti.
17 Aralık sonrası İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılan Adli Kolluk Yönetmeliğinin ... İ.. O..'un... bir Tetkik Hakim ile 3-4 gün bu yazı üzerinde çalıştığını biliyorum. Çünkü bu yazıyı okuyup geri gönderdiğini gördüm. Bunu A.. H..'ye bir basın açıklaması olarak yaptıracaktı. Fakat sayın Bakan A.. H..'nin basın açıklaması yapma yetkisini almıştı. ...HSYK'nın seçimle gelmiş olması itibari ile hukuki görüşümüzü açık etmemiz gerektiğine ilişkin İ.. O..'un yazıyı takdim ettiğini hatırlıyorum. . İ.. O..'un insiyatifi ile yazıldığını düşünüyorum.
... (52025 ID) ile ... (396079 ID) arasındaki İ.. O..'a ilişkin 'Anılarını yazdığını, bunları yayınlaması durumunda daha önce cemaat mensuplarını uygulanan müeyyidelerle cezalandırılabileceği, korkutulabileceği yönündeki görüşme içeriği okunarak soruldu.
İ.. O.. aslında cemaatin gücünü arkasına alarak diğer kesimlerle de ilişkisini idame ettirerek kendi cazibesinin sürekliliğini sağlamaya çalıştığını düşünüyorum. (Ek 5/2.kl/1-18, 415, Ek 5/6.kl/51-77)
B.. B.. alınan ifadelerinde: '...Ben eğitim merkezine 2002-2003 yılı arasında hakim adayı iken yaklaşık 200 kişilik cemaatçi olduğunu düşündüğüm bir grup vardı. Bunlar gruplar halinde gezerlerdi ve kimseyi de yanlarına almıyorlardı. Sık sık Bakanlığa ziyarete gidiyorlardı. Bakanlıkta Tetkik Hakimi olarak görev yapan B.. E.. ile görüşüyorlardı. Yine bu gruplar İ.. O..'la ve tetkik hakimi M.. Ö.. ile görüşüyorlardı Bunu bana cemaatçi olduğunu bildiğim hakim ve savcı adayı arkadaşlar anlatıyorlardı. Anladığım kadarıyla B.. E.. o dönem cemaatin abi pozisyonunda bir üyesiydi. Daha sonrasında İ.. O.., B.. E.. ve M.. Ö.. HSYK üyeliği de yaptılar. İ.. O.. ve M.. Ö.. Fetö/Pdy üyeliğinden şu anda tutuklu olmalarına rağmen B.. E.. halen Bakanlıkta görev yapıyor. 17-25 aralık sürecinden sonra B.. E.. Ve İ.. O.. hükümet kanadında yer aldıklarını deklare ettiler ancak ben bunun bir stratejik davranış olduğunu düşünüyorum. Her ikisi de halen cemaatin üyesidir.
...Köz grubu, Ankara başta olmak üzere Türkiye'nin değişik illerinde alternatif cemaat gibi evler açıp benzer bir örgütlenmeye gittiler. Bunu yaparken de cemaate karşıymış gibi görüntü verdikleri için herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadılar. Devletin üst kademelerinde köz grubu bu şekilde tanınmaktadır. Bildiğim kadarıyla MİTin içerisinde bir grup tarafından ...'i cemaatle mücadele ediyor olarak değerlendirdikten için MİT içerisinde ona bir oda bile tahsis edilmiştir. Köz grubu Ankara’da yaklaşık 20 kadar ev açmışlardı. Bu evlere giden yargı, emniyet, askeriye mensubu kişiler vardı. Bu kişilerin bir kısmı gerçek durumu biliyor ise de birçoğu bilmiyordu. Genelde deşifre olmuş cemaat mensubu kamu görevlileri bu evlere gidiyordu ve bu yolla yükselmeye çalışıyorlardı. Yargı içerisinde bildiğim kadarıyla İ.. O.. ve B.. E.. cemaatle bağlantıları ortaya çıkınca kendilerini dönmüş gibi gösterip milli damar içerisinde yer almaya çalıştılar ve bu evlere gelip gitmeye başladılar. Bu ikisinin cemaatle bağlantılarını kestiğine inanmıyorum. Köz grubu kesinlikle cemaate karşı bir grup değil, bizzat cemaatin kripto olarak oluşturduğu bir gruptur. Bu gruba dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira cemaatten boşalan yerlere bu grubun önerdiği insanlar getirilmekte, aslında fetöcülerin yeri yine fetöcüler tarafından doldurulmaktadır.
...A.. H..'nin cemaatin hakim savcı yapılanmasında çok ciddi bir katkısı olmuştur. A.. H.. HSYK üyesi olduktan sonra ben kendisini ziyarete gittim, benim ismimin değiştiğini, gizli tanık olduğumu, cemaatçi olduğumu, cemaatin yargı yapılanması içinde de olduğumu biliyordu. Kendisi bana mesleğe tekrar kabul edileceğimi, cemaatin yukarı yargı biriminden talimatın geldiğini söyledi. Ben ikinci defa mesleğe kabulümde mülakat edilirken A.. H.. 3.Daire Başkanıydı. Oy birliğiyle benim mesleğe kabul edilmemi sağlayan kişilerden biridir. Diğeri de İ.. O..'dur.
...İ.. O..’u Adalet Bakanlığında daire başkanı olduğu dönemden beri tanırım. Daha önce isminden bahsettiğim ... bizim abimizdi. İ.. O..’la sık görüşüyorlardı, bu kişi A.. H..’ye götürdüğü isimleri aynı zamanda İ.. O..'a da götürüyordu, A.. H.. İ.. O.. ile organize olup cemaatçi hakim savcılık sınavına giren aday adaylarını mülakatı kazanmalarını sağlıyorlardı. İ.. O.. ve A.. H.. Bakanlık içerisinde cemaatin üst düzey görevlileri olduğu için bizim aday olduğumuz dönemde cemaatçi arkadaşlarla sık sık ikisini ziyarete giderdik. Benim mesleğe ... kimliğimle yeniden kabulümde İ.. O.. etkin rol oynamıştır. İ.. O.. Milliyet Gazetesinde verdiği röportajda benim gizli tanık olduğumu bilmediklerini söylemiştir. Aslında kendisi benim hem gizli tanık hem de cemaatçi olduğumu çok iyi biliyordu. Gelen talimat üzerine mesleğe yeniden kabul edilmemi sağladı.' (Ek 5/2.kl/128, 194))
C.. U.. alınan ifadesinde: 'O dönem bakanlık ile cemaat birlikte hareket ediyordu ve yargı politikasını belirleyen üç isim vardı, İ.. O.., B.. E.. ve A.. H...' (Ek 5/2.kl/205)
D.. K.. alınan ifadesinde: '...Kozan Başsavcılığından Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına yine ...'ın referansı ile atandım. Bu arada ... dışında benimle herhangi bir kimse irtibata geçmedi. Yine Zonguldak'ta görev yaptığım sırada hatırladığım kadarıyla 2005 yılının sonları veya 2006 yılının başları gibiydi. ... bu sefer Zonguldak'ta ziyaretime geldi. Artık bende aradan geçen uzun yıllar ve her görev yerimde beni ziyaret etmesinden dolayı. Ziyaretini istemesemde kabul etmek zorunda kalıyordum. Bu kez ziyaretime geldiğinde bana ''adalet bakanlığında ... ile İ.. O.. var gittiğinde mutlaka onların yanına uğra tanış'' diye söyledi. Ben zaten İ.. O..'u eğitim merkezinden tanıyorum. Ancak kendisiyle aramız çok iyi değildi. 2006 yılında ben tayin istemeden önce Adalet Bakanlığına gittiğimde ... ile İ.. O..'a uğradım. Ancak uğradığımda Gürler beyin herhangi bir selamını söylemedim. Sebebi ise benim o yapıdan olduğumu düşünmesinler diyedir. O zamanlar İ.. O.. hatırladığım kadarıyla Personel Genel Müdür yardımcısıydı.
...Diyarbakır'a ben gittiğimde ..kamuoyuna Habur olayı diye yansıyan PKK'lı teröristlerin Habur sınır kapısına teslim olma olayı gerçekleşti. HSYK Diyarbakır'daki özel yetkili savcıların Habur Sınır Kapısına giderek örgüt üyesi teröristlerin ifadelerini orada almalarına karşı çıkıyordu. İfadelerinin Diyarbakır'da alınmalarını ve tutuklanmalarını istiyordu. Hükümet ise Özel Yetkili savcıların Habur Sınır Kapısına giderek örgüt üyelerinin ifadelerini Habur'da kurulacak bir mekanda alınmalarını ve serbest bırakılmalarını talep ediyordu. Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan İ.. O.. ise hükümetin aksine özel yetkili savcıların PKK lı teröristlerin ifadelerini Diyarbakır'da alınmasını ve hepsinin tutuklanmasını istiyordu......'nın İ.. O.. ile aynı fikirde ve niyette olduğunu anladım...Böylece ben İ.. O.., ... ve ...'ün paralel yapı içerisinde hareket ettiklerini sezinledim.
...İzmir Büyükşehir Belediyesine yönelik ihale yolsuzluğuna ilişkin dosyada deliller tamamlanmış olduğu için bu dosyaya görevim sırasında operasyon yaptırdım. Emniyet ısrarla Başkan ...'nu göz altına almak istiyordu. Ancak ben başkanı gözaltına aldırmadım...İ.. O.. Belediye ihale dosyasının soruşturması devam ederken beni telefon ile aradı ''niye belediye başkanı ...'nu göz altına almadığımı'' sordu, bende '' delil yok'' deyince '' hep gücünüz garibanlaramı yetiyor'' diye bana çıkıştı...ben İzmir'de Başsavcı iken TMK dan sorumlu Başsavcı Vekili ... isimli eski balyoz savcılarından biriydi. Onun yerine İzmir'de savcı olan ... Başsavcı Vekili oldu. Onu da İ.. O.. bey başsavcı vekili yaptı. hatta ben bu durumu benim haberim olmadan niye yaptınız diye İ.. O..'a sorduğumda bana bizim takdirimiz diye cevap verdi. O zaman anladım ki bu kişi de cemaatin elemanıydı.
...Yukarıda anlattığım olaylar sonucunda sonradan vardığım kanaat şudur, İ.. O.., M.. B.., ..., ..., ..., yine beraber çalıştığımız savcılar ..., ... kesin emin olduğum isimlerdir.
...Yine İzmir de görev yaptığım sırada, bir önceki ifademde ayrıntılı bir şekilde anlattığım Askeri Casusluk soruşturmasında ..., ... birlikte hareket ederek İ.. O..' dan aldıkları talimat doğrultusunda soruşturmayı yürütmüşlerdir. Ben bu soruşturmanın hükümeti sıkıştırmak için yürütüldüğü kanaatindeyim ve yine FETÖ' nün kontrolünde yapıldığını düşünüyorum. Yine ayrıntısını bir önceki ifademde de anlattığım gibi bu yapı almış olduğu talimat doğrultusunda bu işlemlerini yürütüyordu ve benim sözümü dinlemiyorlardı. Benim bu soruşturmaya herhangi bir müdahalem olamadı. Zaten liman soruşturmasını yaptırmamam nedeniyle FETÖ üyesi olan İ.. O.. beni İzmir' den alarak Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına atanmamı sağladı. Benim İzmir le ilgili anlatacaklarım bunlardır.' (Ek 5/2.kl/146,154, Ek 8/1.kl/68-74)
Gizli Tanık Adem alınan ifadesinde: 'Silivri'den sonra görev yaptığım yerde çalıştığım hakim ve savcı meslek arkadaşlarımla mesleki diyaloglarım devam etti. Bu kapsamda aynı yerde görev yaptığım ... isimli hakim arkadaşım kamuoyunda 17/25 aralık olarak bilinen hükümete yönelik operasyon sürecinden önceki bir tarihte bana telefon ederek 'hanım çocuklar yok, bu gece bekarım, ... ve ...'ı da çağıracağım, eve buyurun gelin, çay içelim' diyerek davette bulundu. Ben aynı yerde çalıştığımız meslektaşım olduğu için evine gittim. Diğer ismi geçen şahıslarda oradaydı. Beraber sohbet ettik. Bir müddet sonra elinde bilgisayar çantası olan daha önce hiç görmediğim bir şahıs eve geldi. Ev sahibi olan ... gelen bu misafiri bana Erdal abi ismiyle tanıştırdı. O da yanımıza oturdu. Bu şahıs oturduktan sonra orada bulunanların içinden sadece ben kendisini tanımadığım için bana mesleğim ile ilgili beni tanımaya yönelik sorular sordu ve ilgi gösterdi. Fakat kendi soy ismi konuşmada hiç geçmedi. Ben ne iş yaptığını sorduğumda özel bir okulda öğretmen olduğunu söyledi ve geçiştirdi. Diğer arkadaşlarla samimi şekilde konuşmaya başladı. Sonra bu şahıs çantasından bilgisayar ve evraklar çıkardı. Bilgisayara baktı, konuşma sırasında Erdal isimli bu şahıs hakim ...'ndan bahsederek 'bu saygıdeğer büyüğümüzün akrabasıdır. Büyüğümüz ergenekon davasına ne kadar önem verdiğini göstermek için bizzat bu şahsın davada görevlendirilmesini istemişti' dedi ve yine bu konuşma sırasında Erdal isimli bu şahıs İ.. O..'un İstanbul İl Jandarma Alay Komutam ile ilgili iddianame tanzim eden ... isimli C.Savcısını çağırarak tanzim ettiği iddianame nedeniyle kızdığım söyledi ve konuşmasının devamında İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı hakkında hocamızın talimatı ile dava açılmıştı diye bilgi verdi. Sonrasında aynı ortamda bulunan ...'a küçük bir kağıt parçası vererek ,1abi bu asker abilerimizden geldi, bunun iddianamesi senin mahkemene gelmiş, iddianame kabul süreci hızlandırılırsa bunlar terfi edemiyormuş' dedi. ... hiçbir şey söylemeden not kağıdını sadece cebine koydu. Ben bu diyaloglardan çok rahatsız olduğum için kalkmak istedim ve izin istedim...' (Ek 5/2.kl/257)
Gizli Tanık Gündüz alınan ifadesinde: “O dönem hatırladığım kadanyla HSYK'da '‘KALE’’ diye tabir edilen isimlerin A.. H.. ve İ.. O.. olduğu sıkça yapı içinde konuşulan bir durumdu. Hatta yerelde yaşanan birçok sorun zikrettiğim isimler tarafından sorunu yaratan ilgili Hâkim ve Savcıyı direk arayarak ikaz edilir ve istenen sonuç alınma cihetine gidildiğini biliyorum, ancak nasıl ve kim vasıtasıyla ulaşıldığını bilmiyorum...' (Ek 5/2.kl/261)
Gizli Tanık Sinop alınan ifadesinde: 'Ben gerek ikili sohbetlerde gerekse görev yaptığım adliyelerde FETÖ mensubu olduğunu duyduğum kişiler; ...34- İ.. O....' (Ek 5/2.kl/266)
Gizli Tanık Yıldırım alınan ifadesinde: '2010 yılı HSYK seçimlerinde sivil imamları kullanarak organizasyon yaptılar. İdari yargıdan ..., ... ve B.. E..'e oy verilmesini sağladılar ve diğer adayları yedek bıraktırdılar. Adli Yargıda ise N.. Ö.., A.. K.., ..., İ.. O.., ..., Ö.. K.., İ.. A..'a oy verilmesini istediler. Bu şekilde ..., ..., ..., ...'ü yedek bıraktırdılar. Bu dönemde bu saydığım kurul üyeleri ünvanlı göreve getirdikleri kişileri arayarak atananların kendine minnet duymasını sağlıyorlardı. Bir keresinde 3 aylık dil eğitimi amaçlı yurtdışına çıkıldı Bu eğitime öncelikle yabancı dilde yüksek puanı olan genelde örgüt mensubu olmayanlar gönderildi. Hemen akabinde bu kişiler elenerek iki yıllık yurtdışı dil eğitimi ilanına çıkıldı. Bu uzun süreli eğilim de genelde örgüt mensupları faydalandırıldı. 17-25 aralık sürecinden sonra yargıda örgütten kopuş hemen hemen hiç olmadı. Bunun sebebi örgüt mensuplarının sürekli rüyalar, sohbetlerle duygusal baskı altına alınmasıydı. Örgütten ayrılmak isteyen eleştiri getirenler yakın markaja alınıyor. Sürekli ziyaret ile kopuşlar engellenmeye çalışılıyordu. Sohbetlere katılmayanların evine ve iş yerine gidilerek baskı yapılıyordu. Sen gelmezsen biz geliriz diyorlardı. Örgüt üyeleri örgütün gücünü bildikleri için ayrılmak istese dahi korkuyorlardı. Haricen sahip olduğum bilgiye göre örgüt 15 Temmuzdan sonra çözülmeyi engellemek için bylock bilgilerinin istihbari bilgi olduğu delil niteliğinin bulunmadığı söylenerek ifade sürecinde kabul edilmemesi gerektiğini FETO ile bağlantılarının reddedilmesi gerektiğini söylemiş.' (Ek 5/2.kl/268)
G.. G.. alınan ifadesinde: 'Ben HSYK terfi bürosunda çalışırken...HSYK'da konuşulan kendi büromuzda kendi arkadaşlarımız arasında A.. H.., ..., İ.. O.., ..., N.. Ö.., İ.. A.., ... ve ...'in cemaatçi olduğunu kendi aramızda ve personel arasında konuşuluyordu bunu da şoförlerde söylüyorlardı. Hatta şoförler arasındaki konuşmalarda F.G.'in N.. Ö.. için 'o bizim anamız veya buna benzer bir benzetme ile' konuştuğunu bunu da daha önceki yerde davaya bakmasından dolayı söylediğini şoförlerden duydum.' (Ek 5/2.kl/274,277)
H.. K.. alınan 25.01.2017 tarihli ifadesinde: 'Eğitim merkezinde kaldığımız dönemde İ.. O.. hakkındaki gözlemim şöyledir. İlk dönem ANAP hükümeti iktidarda olması nedeniyle İ.. O.. manevi yönünü ve namaz başta olmak üzere bir kısım ibadetlerini ön plana çıkarırken son 3 aylık dönemde CHP dönemi olduğundan dolayı namazı bırakmıştı. Önceki dönemde yemekten önce bariz şekilde belli olacak tarzda mescide giderken ... ya da ...'ın Adalet Bakanı olduğu CHP döneminde namazı bırakmıştı. Bu konulara hiç girmiyordu. Kendisinin o dönemki adı ile cemaat olan evlerde kalıp toplantılara gittiğini duydum ve aynı dönemde eğitim merkezinde olan bir kısım arkadaşlara da bu yönde davetlerde bulunduklarına tanık oldum.
Eğitim merkezinde İ.. O.. pek sevilmezdi. Fazla arkadaşı yoktu. Kendisinin kullandığı bazı arkadaşlar vardı, onlarla beraber olurdu. Ben üçüncü görev yerim olan Karapınar hakimliğine zannedersem 1998 yılı 1999 yılında atandım. 2.5-3 yıl Karapınar da görev yaptım. Karapınar'a ilk geldiğimde evimi yerleştirdikten sonra mehil müddet içinde tanışmak amacıyla Adliyeye uğramıştım. Kalemdeki görevli Bakanlıktan İ.. O..'un beni aradığını söyledi. 2-3 saat sonra görevli tekrar İ.. O..'un beni aradığını söyleyince göreve başlayacağım zaman oturmam gereken odaya telefonu bağlamalarını odaya geçtim. İ.. O.. beni arayıp hayırlı olsun dileklerinden sonra bir yakınının MHP İlçe Başkanlığı seçimine girdiğini ve bir oyla kaybettiğini bu seçime itiraz edileceğini ve benimde kıdemli Hakim olarak bu konuyu araştırıp seçimdeki usulsüzlüğün zaten açık olduğunu bu mevzuda ilgimi beklediğini söyledi. Ben de henüz mehil müddetimin bitmediğini, göreve başlamayacağımı söyledim....başka bir arkadaşım itirazı ret etmiş. İ.. O.. kinci biridir. Herhangi bir talebi yerine gelmediği zaman bunu bir kenara not eden ve asla unutmayan biridir. Aynı adliyede cumhuriyet savcısı olarak görev yapan ... bir hafta 10 gün kadar sonra bana gelerek İ.. O.. ile aranızda problem olmuş, ben aracı olayım aranızı bulayım dedi. İzmir de beraber okuduklarını, İ.. O..'u iyi tanıdığını, beraberce cemaat evlerine gittiklerini, Fetullah hocayı çok sevdiğini, F.G.'inde İ.. O..'u çok sevdiğini ve değer verdiğini söyledi. Konak'ta bir camideki toplantıdan sonra İ.. O..'un kendisini F.G.'e takdim ettiğini ve F.G.'in duasını aldığını ve elini öptüğünü anlattı. Ayrıca kendisinin İ.. O..'un yardımı ile savcı olduğunu savcılığı çok sevdiğini, İ.. O..'unda bir kısım talep ve isteklerine uygun davranılması gerektiği yönünde söylem ve telkinlerde bulundu....İ.. O..'un Karapınar'lı olup, adliyelik bir kısım olaylara müdahale etitğne ilişkin birçok söylenti yer almaktaydı.
Birlikte çalıştığım hakim N.. E.. ve savcı ...’ten İ.. O..un kendilerinin abisi olduğunu ve katıldıkları toplantılara İ.. O..’unda geldiğini söylerlerdi. ... kesinlikle FETÖ/PDY üyesidir. N.. E..’de ... geldikten sonra ona tabi olmuştur. Bu nedenle N.. E..’in de FETÖ/PDY üyesi olduğundan şüpheleniyorum.
Tokat Başçiftlik Adliyesine tayin olduktan sonra ... ile birlikte çalıştık. Kendisi stajdan dönemimdir. İ.. O.. ile aşırı derecede samimidir. Eğitim Merkezinde olduğumuz dönemde ..., İ.. O..’un daveti ile FETÖ/PDY’nin sohbetlerine katıldığını biliyorum.' (Ek 5/2.kl/304,308, Ek 5/3.kl/202)
H.. Ö.. alınan ifadesi ve yaptırılan fotoğraf teşhisinde: 'Alınan şüpheli ifadem akışında hatırlamadığımdan dolayı ismini veremediğim İ.. O.. isimli şahıs bu şahıstır. Ben bu şahsın FETÖ/PDY içerisinde faaliyet gösterdiğini yukarıda (4) ile numaralandırılarak teşhiste bulunduğum ... isimli şahsında bulunduğu bir sohbet adı altında yapılan örgütsel faaliyet esnasında yine yukanda (10) ile numaralandınlarak teşhiste bulunduğum ... isimli şahsın ağzından İ.. O..’un önceki tarihlerde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü içerisinde (SERMURAKIP) lık yani Baş Sorumluluk statüsünde görev yaptığını duyarak öğrenmiştim. Bu şekilde beyanda bulunan ... isimli şahsı o anda yine SERMUKIPLIĞIMIZI Yapan ... susturdu ve bu konu bir daha görüşülmedi. Bu doğrultuda İ.. O.. isimli şahsın FETÖ/PDY içerisinde faaliyet gösteren şahıslardan olduğunu öğrendim. Kendisinin Konya lı olduğunu Basın-Yayın kanalı ile biliyorum. İ.. O..’u şu an fotoğrafından net bir şekilde teşhis ettim.' (Ek 5/3.kl/465)
K.. Y.. alınan ifadesinde: 'Tüm edindiğim bilgi, deneyim ve tecrübelerimden son 5 yılın hakim ve savcılarının Türkiye imamının kartal kod ismini kullanan ve Yargıtay Tetkik Hakimliğinden, Yargıtay üyeliğine seçilen İlyas isimli şahıstır.(soyadını hatırlamıyorum - sicili 33000-35000 arasıdır). Bunun yardımcıları eski Yargıtay Ceza Dairesi Üyesi ..., HSYK eski Genel Sekreteri M.. B.., Adalet Akademisi eski Başkam ...'dır. Yargıdaki tüm FETÖ örgütü yargı planlamalarını bu isimler yapmıştır. Bu kişilere geçmiş donem HSYK üyeleri N.. Ö.., Ö.. K.., A.. H.., ..., İ.. O.., ..., ..., A.. K.. ve sonradan HSYK üyeliğine seçilen ve Bakanlıktaki işleri yürüten M.. Ö.., Aile Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yapan hakim ... yardımcı olmaktadır. Yine HSYK Genel Sekreter Yardımcıları ... ve ..., ... ve altında özellikle 1. Dairede görev yapan şu an isimlerini hatırlayamadığım tetkik hakimleri FETÖ’nün yargıdaki tayin, terfi, soruşturma, aklama ve cezalandırma işlemlerinde silsile halinde görev yapmaktaydılar. Ben bu isimleri 105 gündür aynı koğuşta kaldığım ve uzun yıllar önceden tanıdığım arkadaşlık ilişkim olan beni başsavcılıkta refere edip bu yapıyı hem tanıtan, hemde bağ kuran ...'dan bizzat dinledim. Yine kendimde meslekte yaşadığım, gördüğüm olaylardan, tarafıma yapılan telkin ve sıkıştırmalardan bu isimleri tespit ediyorum.' (Ek 5/2.kl/364)
M.. E.. alınan ifadesinde: 'Bu arada cezaevinde bir dönem HSYK 1.Daire Başkanlığı yapan İ.. O.. ile aynı koğuşta kaldım, kendisi bana sohbet esnasında 2007-2008 yıllarında Başsavcı ...'in kuruldan savcı talep ettiğini, bunlar arasında ..., ... ve 6-7 ismi istediğini, muhtemelen bunları ...'in ...'e ilettiğini ve bu isimlerin daha sonra özel yetkili olarak atandıklarım söyledi.' (Ek 5/2.kl/373)
M.. D.. alınan ifadesinde: '2010 HSYK seçimi döneminde Hasan isimli abi ile yaptığımız sohbet esnasında seçimle ilgili konu açması üzerine konuşmaya başladık. Bakanlık listesi olarak sunulan listeye bizim listemiz demesi üzerine ben şaşırarak 'İ.. O..’da mı cemaatten' demem üzerine 'fazla dillenrinme, bizden' dedi. Hasan abi listedeki diğer kişiler hakkında yapıdan olup olmadıklarını belirtmedi, fakat listeye genel olarak sahip çıktı dedi.'
M.. Ö.. alınan ifadesinde: '2010 HSYK'sı iki yılını tamamladıktan sonra üçüncü yılında 17/25 Aralık olayları patlak verdi. Bu dönemde 2010 HSYK üyeleri yavaş yavaş ayrışmaya başladılar. Yargıtaydan ve Danıştay'dan gelen üyeler cemaat/ örgütten uzaklaşmaya başladılar, yani İ.. O..'dan kopmaya başladı. Fakat daha sonra strateji gereği İ.. O.. da bu üyelere tekrardan yaklaşmaya çalıştı. Bu dönemde B.. E.. de kendine göre bakanlığa yaklaşmaya çalıştı. B.. E..'e örgüt/ cemaatten böyle bir görev verilmişti. Bakanlığa yakın durması isteniyor. Olası bir olumsuzlukta bakanlık içerisinde kalmaya ve istihbarata devam etmesi isteniyordu. nitekim B.. E.. bakanlık tarafına geçti ve kripto olarak kalmaya devam etti. Hatta o dönem HSYK'nın bakanlık karşıtı yaptığı açıklamaya uzun bir şerh yazdı, böyle yaparak bakanlığın yanında imiş gibi davranması B.. E..'den bilinçli olarak istendi.
İ.. O.. yine o dönem kendini deşifre etmemek amacıyla taşrada bulunan bazı unvanlı Başsavcıları, Ağır Ceza Reislerini HSYK aracılığıyla görevden aldı. Bunu yaparak cemaat/ örgüt üyesi olmadığını göstermeye çalışıyordu. Fakat bu durum da ondan bilinçli bir şekilde istenmişti. Bu süreçte bakanlık ve cemaatin safları iyice ayrıştı.
2010 HSYK seçimlerinden önce cemaatin amacı tüm HSYK üyelerinin kendilerinden olmasını sağlamaktı. Ancak bu konuda yeterli oy alamayacaklarını biliyorlardı. Çünkü bildiğim kadarı ile o dönem cemaat/ örgüt mensubu 2000 civarında hakim savcı var idi. Bunu bildikleri için 'bakanlık listesi' adı altında bir liste oluşturmaya karar verildi. Bu işin organizesini yapan, toplantılar düzenleyen, çalışmalar yapan, hatta Ankara Hakimevinde bu toplantıların bir kısmını yürüten kişiler B.. E.. ve İ.. O.. idi. HSYK seçim fikrinin fikir babası da yine B.. E.. ve İ.. O.. idi. Daha sonra bu iki kişinin yüklenmesi ve bakanlık listesinin oluşturtulmasına yönelik ciddi çalışmalar yapıldı. liste bakanlık listesi diye lanse edilip oluşturulunca başka bir listenin yana bireysel adayın kazanması mümkün olmadı. Bu dönem de bağımsız adaylarda artmaya başladı. Buradaki amaç bağımsız adayları arttırarak oyların bölünmesini sağlamaktı ve bakanlık listesi adı altındaki listeye blok oy kullanılacağı için bu listenin kazanması ihtimalini arttırmaktı. ayrıca bu şekilde karşı taraftaki oy kitlesi de bölünecekti.' (Ek 8/1.kl/75-94)
Z.. Ö.. alınan ifadesinde: “...Bu kişilerin eğitim gördüğü tarihler arasında nerede ve kimlerle kaldıkları tespit olunduğunda terör örgütüyle bağlantıları ortaya çıkacaktır. Bu kişilerin isimlerini ve şu an hangi görevde bulunduklarını açıklıyorum... İ.. O.. - Eski HSYK 1. Daire Başkanı' (Ek 5/3.kl/43)
N.. Ö.. alınan ifadesinde: '...Ablam N.. Ö.. F.G. cemaatinin desteklediği bir isim olarak bu seçimlere girmiştir. O dönemde bu yapılanma cemaat ismi ile anılırdı. Ben Yargıtay'da görev yaptığım esnada paralel olarak anılmaya başlandı. Şimdi de FETÖ olarak isimlendirilmektedir. Ablam N.. Ö.. F.G. cemaatinin bir adayı olarak ortaya çıkmış ise de, o dönem girmiş olduğu listenin bakanlık listesi olarak bilindiğini de belirtmek isterim. Bakanlık listesi olarak bilinen listedeki hakim ve savcıların HSYK seçimlerinden sonra ablamın da 2. Daire başkanı olduğunu biliyorum.
...2010 yılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeni yapısı oluşunca 160 kişiyi Yargıtay üyesi seçti. Bu seçimde kıdem ve liyakat olmaksızın seçimler olduğunu gördüm. Hatta benim de başkan olduğum Ankara'da dokuz ticaret başkanı varken ticaret mahkemelerinin üyeleri olan ... ile ...'ın seçilmeleri başta ben ve diğer arkadaşlarda rahatsızlık yarattı. Bu seçimden sonra Asliye Hukuk Hakimi ... benim odama geldiğinde İ.. O..'u iyi tanıdığını, bu Yargıtay seçimini nasıl yapmış, galiba o da cemaat mensubu dedi.
...2014 HSYK seçimleri öncesi Yargıtay'dan HSYK'ya gidecek üyelerin seçimi konusunda Genel Sekreter ... bir gün odama gelerek 'Necmi bey bugüne kadar sizden bir şey istemedik. Fakat bu seçimler bizim için hayat memat meselesi. Yargıtay'da bizim listeden gösterdiğimiz arkadaşları desteklemenizi bekliyoruz.' (Ek 5/3.kl/84)
N.. Ö.. alınan ifadesinde: '...bir hafta sonu o dönem ki Genel Sekreter olan ...nın evinde kahvaltı yapılacağı söylenildi. Ben o kahvaltıya İstanbul'dan geldim. Bu sebeple geç kalmıştım vc kahvaltı bittikten sonra ...nın evine vardım. Bu kahvaltıda A.. H.., İ.. O.., B.. E... ..., ..., Ö.. K.. bulunmaktaydılar. Belki şuan hatırlayamadığım bir kaç üye daha bulunmuş olabilirler. Ancak Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyeler bulunmamaktaydılar. Hatırladığım kadanyla ... beni bu kahvaltıya davet etmişti Burada yine seçilecek adayların durumları konuşuldu Bu toplantıda daha önceki ifademde dc belirttiğim üzere ... ve şuan hatırlayamadığım bir kaç kişinin ismi gündeme geldiğinde ben bunlardan daha nitelikli adayların olduğunu söyleyerek karşı çıktım ancak İ.. O.. 'Eğer bugün kurul üyesi olduysan ...'ın sayesinde oldun...adaylıktan çekildiği için kendisine Yargıtay Üyeliği sözü verdik' dedi. Yalnız bu sözü İ.. O..'da söylemiş olabilir, ...'de söylemiş olabilir. Çünkü bakanlık grubu hep birlikle hareket ediyor ve aynı şeyleri söylüyorlardı. Ben bu duruma tepki koydum. Siz kendi kendinize aday belirliyordunuz dedim ve kapıyı vurup çıktım.' (Ek 5/3.kl/123, Ek 5/4.kl/295-301, 422-434)
N.. Y.. alınan ifadesinde: '...İ.. O.. isimli şahıs, cemaat ile HSYK arasında köprü olan şahıstır. HSYK seçimlerinde İ.. O.. isimli şahıs çok etkilidir.'' diyerek sohbet esnasında bana detaylıca bilgi vermiştir. Ancak ben o dönem HSYK üyesi olan ve cemaatin HSYK seçimlerinde cemaat adına faaliyette bulunan Ibrahim OKUR isimli şahsi ömrümde hiç görmedim. Fotoğrafını gösterseniz de tanımam.' (Ek 5/3.kl/322)
O.. A.. alınan ifadesinde: 'İ.. O..: Kendisini bakanlıktaki etkin olduğu yıllarda tüm teşkilat tanırdı. 2010 HSYK yapılanmasının baş aktörü ve Fetö yapılanmasının yargıdaki en önemli kişilerinden biri olduğunu biliyorum çünkü o dönemdeki konuşmaları açıktan böyleydi. Özel yetkili mahkemeler ve savcılıkları tamamen kendisine ve Fetöye yakın isimlerle doldurduğu gibi komisyonlar vasıtasıyla adliyelerde memur yapılanmasını da kurduğunu düşünüyorum. Övünerek silahlı kuvvetler akademisi mezunu olduğunu söylerdi. Tüm devlet kademelerindeki bürokratlarla ciddi ve samimi ilişkiler kurardı. HSYK'nın neredeyse tek adamı konumundaydı. Eski HSYK döneminde hakkımda yürütülen soruşturma sırasında kendimi izah etmeye çalıştığım HSYK 2,ve 3.üyeleri dahi 1.daireyi ilgilendirmeyen bu konuyla ilgili bir de İ.. O.. ile görüşmemi tavsiye ederlerdi. Başsavcılık yaptığım dönemde HSYK ile ilgili herhangi bir talebim olduğunda ve sözlü olarak tetkik hakimleri ya da genel sekreterliği aradığımda neredeyse herşeye İ.. O..'un tek başına karar verdiğini açıkça söylerlerdi. İ.. O.. uzun yıllar neredeyse yargının gizli patronuydu. Yargıdaki Fetullahçı yapılanmanın baş sorumlusu ve organizatörünün kendisi olduğunu düşünüyorum çünkü Fetullahçı HSYK üyelerini dahi İ.. O..'un belirlediği herkes tarafından Bakanlık ve kurul katında söylenmekteydi. Fetullahçı olarak bilinen kurul üyeleri neredeyse kayıtsız şartsız İ.. O..'a itaat ederlerdi. Eşi ... ise önce Anayasa Mahkemesi raportörlüğü ardından da Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. Adalet Bakanlığının dış misyonlarına ateşe atamaları, ünvanlı atamalar ve görevden almalar tamamen İ.. O..'un tekelindeydi. Bu teşkilat tarafından açıkça dillendirilmekteydi. Teşkilat toplantılarında herkes talebini öncelikle İ.. O..'a iletmek için yarışırdı çünkü onun onayı olmayan hiçbir şeyin HSYK'dan geçme şansı yoktu. Benim başsavcılık görevinden alınmam yönündeki tasarrufu da kendisinin yaptığını düşünüyorum. Ayrıca İ.. O.. hakkında bir ara neredeyse milletvekili olup Adalet Bakanlığı görevine getirileceği söylentisi de çıkmıştı. Hatta önceki HSYK'da hangi dairede hangi üyenin görev yapacağına İ.. O..’un etkisinin büyük olduğu söylentisi yaygındı. Neredeyse tüm kurul üyelerinin toplam itibarına sahipti. 2011 yılında teşkilat toplantısı sırasında özel yetkili mahkemelerle ilgili açılan bir sohbet sırasında eski Erzincan Başsavcısı ...'in tutuklanmasını ve makamında derdest edilmesini eleştirdiğimde bizzat İ.. O.. tarafından 'kendini aşan işlerle uğraşıyorsun' şeklinde uyarı da aldım. Ayrıca yine o tarihlerde Fetullahçı yapılanmanın uygulamalarını alenen eleştirdiğim için yine İ.. O.. tarafından 'diline sahip olmuyorsun, bilmediğin şeyler hakkında konuşma ayrıca Bitlis'te Alparslan’ın aldığı oyu da biliyoruz' denilerek uyarıldım.' (Ek 5/3kl/146, 160)
Ö.. A.. alınan ifadesinde: '...2008...Ankara'da...Çukurambar'da bir eve götürdü. ...kaldığımız süre içerisinde daha çokta şu an ismini ... diye hatırladığım yaşlı, 60 yaşlarında, bıyıklı, kır saçlı bir şahsın eve getirilip götürülmesi ve şoförlüğünü yapıyordu. Siyah, camları filmli, transporter minibüs tarzı bir araç kullanırdı. Evde konuşulanlardan bu ... abi dedikleri...sık sık Amerika'ya gidip geldiğini, hoca efendinin yanından geldiğini söylerlerdi. ... geldiğinde de genelde Adalet Bakanlığı bürokratlarından ve Yargıtay üyelerinden bazıları gelirlerdi...
Bu eve gelip gidenlerden bazıları sonradan basında da isimleri geçtiği için sonradan öğrendiğim ancak o yıllarda geldiklerini bildiğim Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünden B.. E.., A.. H.. isimli şahıslar ile daha sonradan Akademi Başkanı olan ..., A.. K.., sonradan HSYK Genel Sekreteri olan M.. B.., HSYK Daire Başkanı olan İ.. O.., Ceza İşleri Genel Müdürlüğünde çalıştığım sandığım ... TUTAR, yine Akademide dersimize gelen savcı kökenli olduğunu bildiğim İsmail Hakkı ŞENTURK, ..., ..., M.. Ö.. isimli şahıslar bu eve gelirlerdi. Bunların dışında birlikte geldikleri veya yaklaşık 7-8 grup halinde ayn ayrı toplandıklarını biliyorum. Her toplanan grup genelde 5-6 kişilik olurdu. Bu gruplar içerisinde İlyas diye bir şahsı daha hatırlıyorum. Kısa boylu, gözlüklü bir şahıstı, sanıyorum Yargıtay üyesi idi ve eşinin de doktor olduğunu biliyorum. Çünkü evde bir misafir rahatsızlanınca doktor olarak eşini getirmişlerdi. Oradan biliyorum. Aynca ...'nun da bu eve geldiğini biliyorum. Ancak ben o tarihlerde bu şahısların ne iş yaptıklarını ve kim olduklarını bilmiyordum. Daha sonradan isimleri gündeme gelince öğrendim.' (Ek 5/3.kl/212)
Ö.. T.. alınan ifadesinde: '...’in cemaat üyesi olduğunu yukarıda açıkladım. ...’ı, ...’ı araştırırken öğrendim. Cemaat üyesi olduğunu duydum. Erzin’de birlikte görev yaptığımız halen HSYK Müfettişi olan ..., ...’ın İ.. O..’un adamı olduğunu söyledi. İ.. O..’un cemaatçi olduğunu bildiğim için ...’ın da cemaatçi olduğunu kesin biliyorum.
...Stajı bitirip Hâkim ve Savcılık kurası çektiğimiz sırada, Bakanlık Tetkik Hâkimleri olması nedeniyle törende bulunan İ.. O.. ve A.. H..’yi ilk defa orada gördüm. Bunların kim olduğunu oda arkadaşlarıma sorduğumda İ.. O.. ve A.. H.. olduğunu söylediler. Kuradan sonra cemaatçi Hâkim ve Savcılardan ..., ..., ... ve ... önderliğinde aynı cemaate mensup iki otobüs yaklaşık 80-90 kişilik aynı cemaate mensup dönem arkadaşlarımız...Hâkim ve Savcı meslektaşımızın düğününe katıldık...aynı grup F.G.’in duasını almak için İstanbul’a gittik. İstanbul’da yerini şu an tam olarak bilmediğim Akademi denilen ve F.G.’in sürekli kaldığı, burada sohbetler yaptığı yere gittik. Akşam burada F.G. ve yanında 100-150 kişi ile beraber yemek yedik. Yemekten sonra F.G. vaaz kapsamında olmayan, dini argümanlar içermeyen ve liderlik sıfatını öne çıkaran bir konuşma yaptı. Bu toplantıda eski HSYK Birinci Daire Başkanımız olan İ.. O..’da vardı. İ.. O.. bizim katıldığımız etkinliğe bizimle beraber gelmemişti. Nasıl ve ne şekilde İstanbul’a geldiğini de bilmiyorum. Bizim dışımızda İstanbul’a gelerek bu toplantıya katılmıştı. İ.. O..’da F.G.’in sohbetini dinleyip duasını aldı. Duanın yapıldığı sırada yaklaşık 50 tane yer sofrası vardı. İ.. O.., F.G.’in sofrasında değildi. Ayrı bir sofrada ismini bilmediğim kişilerle birlikte oturuyordu. F.G.’in konuşmasından sonra toplantıya katılan Hâkim ve Savcılar ile İ.. O..’a dualı olduğu söylenen kalem ve ajanda dağıtıldı.
...Cemaatin Suluova’da ikinci operasyonu ise Savcı ...’a yapılmıştı. Bu savcı Yeni Asya cemaatine mensuptu. Suluova’da savcı bey ile sohbetlerimizde F.G.’in yurt dışında ajanlık yaptığını, İ.. O..’un da F.G. cemaatinin Bakanlıktaki lideri olduğunu söylerdi. Bizim cemaat toplantımızda ..., Savcı ... için çok yakında hakkında bir soruşturma yapılacağını, bu savcının ajan olabileceğini söylemişti. Bu konuşmadan 2-3 ay sonra Lâdik’de teftiş yapan ismini hatırlamadığım bir Adalet Müfettişi bizi çağırarak savcı ... hakkında beyanlarımıza başvurdu ve savcı hakkında soruşturma yaptı. Bir süre sonra da savcı ... bu soruşturma nedeniyle geçici görevli olarak Ağrı Doğubayazıt ilçesine tayin oldu. Bu da cemaatin gücünü bize bir kez daha göstermiş oldu.
...İ.. O..’un cemaat mensubu olduğunu bana Amasya Suluova’daki cemaat toplantılarımızda ... söyledi. Ayrıca cemaat içinde çok yaygın bir şekilde İ.. O..’un cemaatçi olduğu söylenir ve kendisine abi diye hitap edilirdi. Yukarıda ifademde belirttiğim gibi biz hâkim adayı iken İstanbul’da F.G.’in katılmış olduğu yemekte de İ.. O..’u görmüştüm. Ayrıca Suluova eski savcısı ...’dan da İ.. O..’un cemaatçi olduğunu duymuştum.' (Ek 5/3.kl/219, 229)
R.. A.. alınan ifadesinde: 'Ben Tatvan'dan sonra 2010 yılında Konya Ereğli'ye hakim olarak atandım. Burada göreve başladıktan sonra cemaat adına şuan soyadını hatırlayamadığım ve mesleğini bilmediğim İsmail isimdeki bir şahıs cemaat adına benimle irtibata geçti ve ben burada maaşımdan cemaate gönderdiğim parayı bu şahsa verdim. Bu şahıs bana unvanlı görev talep etmemi tavsiye etti. Ben de onun yönlendirmesiyle hatırladığım kadarıyla 2012 yılının Kasım, Aralık ayları gibi Ankara ili Batıkent semtindeki cemaate bağlı şuan ismini hatırlayamadığım bir liseye gittim. Burada hakim olduğunu bildiğim ancak idari görevi hakkında bilgi sahibi olmadığımı ... isimli şahısla tanıştım. O, benim Ankara'ya neden geldiğimi zaten biliyordu. O, beni İ.. O..'a yönlendirdi. Ben, ...'ün HSYK'da görevli olduğunu daha sonra öğrendim.
Ben, İ.. O..'u makamında ziyaret ettim. Burada kendisine unvanlı görev talep ettiğimi ilettim. O da benim talebimi not aldı ve daha sonra 2013 yılı yaz kararnamesi ile Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak atandım.' (Ek5/3.kl/167)
M.. H..'nin Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 08.11.2017 tarihli oturumunda alınan ifadesinde: '...İ.. O.., ..., ... ... ile çok iyi ilişkileri olan birisiydi. Karar süreçlerinde çok etkili ve alınan kararların yönlendirilmesinde olan biridir. İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin eski başkanı hemşehrim ... bunun Düzce'ye sürgün edilmesinde aktif rol oynadılar....Köksal bey ile belki 4, 5 kez Kemalcan başkanın aracıyla aynı şeyde oturduk konuştuk. Yani onun hep şeysi ne kadar direndiysem de şey yapamadım anlamında sözler söyledi....Yani HSYK'ya bu şekilde kararlarını bildirmişlerdir... ......kitap toplatmadaki gayretine bakarsanız o basılmamış ...'ın kitabını hatta onun şey olmasa cingar çıkacaktı adliyede o kadar sıkıntı oldu. Mecbur kaldık itirazı reddetmeye...İ.. O.. ile ilişkilerinin çok sıcak olduğunu kendisi zaten itiraf ediyor saklamıyor. İ.. O..'da kendi beyanlarında bunu niye tercih ettiklerini şey yapıyor. Cemaatçi olduğunu da belirtiyor o şekilde bana şey geldiği için atadık diye söylemiş ifadesinde...
Ben İ.. O..’un sadece ... dosyasında bir HSYK 1. Daire Başkanı olduğu sırada o şeyi yapınca kafamı toparlamaya çalışıyorum yanlış anlamayın. ...’in Ceza Genel Kurulu bozması nedeniyle eylemini bozma sonrasındaki ara karar sonrası mütalaaya verdik dosyayı mütalaada ceza genel kurulunun kabulündeki gibi mütalaa verdi savcı. O sonraki duruşmalara çok avukat geldi. Hatta Fransa’dan İnsan Hakları Dernek Temsilcisi avukatlarda geldi. Basında çok medyada aleyhime bir sürü yazılar yazıldı o dönemde. Sanki ... benim tanıdığımda ona bir zarar veriyormuşum gibi bir izlenim oluşturmaya çalıştılar. Şey oldu sonra İsveç Cumhurbaşkanı Türkiye’ye ziyarete gelecekmiş geldiğinde de ... Cumhurbaşkanımıza Türkiye’deki adaletsizlikleri haksız yere tutuklandığını yargılandığını onun sosyolog kimliğinin görmezden gelindiği gibi bir şeyler söyleyip baskı yapacaklarmış adalet teşkilatına diye bir duyum aldım.
Örgütün o zamanki şeyine göre İ.. O..’un adı hep geçiyordu örgüte yakınlık konusunda. Örgütün hani hakim savcı almadaki listeler oluşturmada vs. fonksiyonu olduğunu duymuştum. Bizden...dediklerini hatırlarım. Diyelim ki o cemaate karşı duruşu olan birisi olsaydı ona gitmesin diye bir şey yapılırdı o dönemde bir baskı oluşturulması ya da onun bertaraf etme çalışması olurdu yani duyardım öyle bir şey olsa. Tam tersine duyumlar vardı o dönemde. Kararnamelerin oluşturulmasında vs. ne bilim işte hakim savcı olarak şey yapacak olanların bütün işler onun tekelinde geçiyordu o dönemde.
İşte iç içe olduğumuzdan dolayı oradaki konuşmalardan oradaki cemaatçilerin birbirlerine yaklaşımlarından cemaatçi değil diyen hiç kimse çıkmaz yani şey anlamında o anlamda diyorum mutlaka cemaatçidir..'(Ek 5/6.kl/148-236)
A.. D.. dilekçesinde: '...Anayasa Mahkemesinde Çorumlu olması nedeniyle yanına gittiğimiz Anayasa Mahkemesi Raportörü ... isimli şahıs da aynen ...'ın beyanlarına benzer beyanlarda bulunmuştur. Kendisine hitaben ‘sadece devlet yurtlarında kaldığımı hiçbir zaman fetö kapsamında faaliyet göstermediğimi, asla ve asla kimsenin uşağı olmayacağımı...’ söylediğimde; '.'.bunu gerekli yerlere iletirim, sen hiçbir zaman hakim savcı olamazsın’ demiştir. Biraz araştırma yaptığımda ... isimli şahsın Anayasa Mahkemesinde cemaat (fetö kapsamında) adına faaliyet gösteren ve yargı camiasında kadrolaşma ile ilgilenen biri olduğunu, dönemin HSYK daire başkanı İ.. O..'un eşiyle çok samimi olduklarını, cemaate sıcak bakmayan insanları dönemin HSYK daire başkanı İ.. O.. vasıtasıyla engellettiklerini öğrendim...'(Ek 5/2.kl/131)
S.. Ö.. dilekçesinde: '1998 yılında stajer Hakim olarak başladığım yargı görevimi 2011 yılında FETÖ/PDY teröristlerinin baskı ve yıldırma politikaları sonucunda bırakmak zorunda kaldım. 17-25 Aralık darbe girişimi sonrasında fötöcü teröristlerin tasfiyesi akabinde HSYK genei kurulu disiplin cezalarımı kaldırmış ve mesleğime dönmem konusunda tüm kapıları açmışlarsa da halen kendi isteğimle avukatlık yapmaktayım.
2008 yılında Çorlu Asliye Ceza Hakimi olarak atandım. Aynı üniversiteden mezun olduğum ... burada Başsavcı olarak görev yapıyordu. Üniversitedeyken Buca ve Yeşilyurttaki bazı FETÖ evlerinin İmamlığını yapan bu terör örgütü mensubu üniversitedeki pısırık halinden uzaklaşmış etrafına korku salan birisi haline gelmişti. Orhan üniversitedeyken bir gün Fetönün uçakla yurt dışından geleceğini ve idarenin gönül rızası ile ona teslim edileceğini söyleyen ve bu hayalle yaşayan bir terör örgütü uşağı idi.
..., Çorlu Adliyesindeki gücünü elbetteki paralel yapı içerisindeki, abilerinden ve özellikle İ.. O.. abisinden ve Teftiş Kurulu Başkanlığındaki paralel yapı unsurlarından alıyordu. Bu desteği inkar etmiyor ve Amerikaya gidip geldiğini faydalı görüşmeler yaptığını, abilerinin desteği ile yapamayacağı bir iş olmadığını, istediği yargı mensubunu aldırıp, istediği yargı mensubuna da soruşturma açtırabileceğini açıkça beyan ediyordu. Zaman zamanda bu dediklerini yaptığına Hakim-Savcıların tayin işlemlerini yönlendirdiğine ve haklarında soruşturma açtırdığına veya kapattığına şahit oluyorduk veya duyuyorduk. .. duruşma savcım olan ve halen Ankara Hakimliği yapan ... birkaç kez bu çetenin benimle ilgili çalışma yaptığım dikkatli olmam gerektiğini söyleyerek beni uyardı.
Sonuç olarak Orhan, Engin ve Mehmet benim telefonlarımı usulsüz dinleyerek bir takım asılsız iddialarla çeşitti soruşturmalar yaptılar, klasik fetö taktikleri ile belderi aşağı konuları gündeme getirdiler. Soruşturmam devam ederken İ.. O.. ve teftiş kurulu bu kumpası destekledi ve soruşturmayı yapan müfettiş ve diğer hakimlere baskı yaptılar.
Orhan Kendisinin İ.. O.. ile çok yakın olduğunu çocuklarına bile birlikte isim verdiklerini söylüyordu. O zaman neden daha iyi bir yere atanmadığım sorduğumda ise kendisinin görev istemeyeceğini abilerinin verecekleri görevi yapacağını İ.. O.. müsteşarda olsa onun dışındaki abilerinin kendileri ile ilgili tasarrufta bulunduğunu ve İ.. O..'a da onların talimat verdiğini söyledi ve uygun bir zamanda Ahmet Hoca isminde birisi ile beni tanıştırabileceğini beyan etti. Bu kişinin FETÖ yargı imamı Ahmet olduğunu sonradan anladım.
Orhan önderliğinde Engin ve ...'da faaliyet gösteren isminin Vatan Kablo olduğunu hatırladığım fabrikada başka yerlerden gelen yargı mensupları, bürokrat ve İş adamları Üe toplantılara katılırdı bu toplantılara üst düzey yargı bürokratlarının da geldiğini duyardık.
...Benim telefonlarımı usulsüz olarak dinledi, usulsüz soruşturma yaptı...... ve müsteşarı İ.. O.. onları destekledi, kumpasa ortak oldu, soruşturma mercilerine baskı yaptılar.
Şikayet ettiğim şüphelilerin hiçbirisi basit bir sempatizan değildir. Hepsi örgütün önde gelen isimleridir. Bunlardan ... ve eşi, ... ve eşi,... ve eşi, İ.. O.., ..., ... açığa alındılar ve haklarında soruşturma yapılmakta, imam ... kaçak diğer ... ise emeklidir. Ancak maalesef ... halen Adana Başsavcı vekili olarak görevdedir. ... bir önceki HSYK seçimlerinde paralel hakim-savcılarla omuz omuza seçim çalışması yapmış, birlikte hareket etmekle kalmamış onların imamı Orhan'ın emrinde olduğunu söylemiştir. Eğer bu darbe başarlı olsa idi emin olun darbecilerde ...'ı yine Adana Başsavcı vekili veya Başsavcısı yaparlardı. Böyle bir çelişki' olamaz olmamalıdır.
Bu anlattıklarımı Çorlu ve Akyazı'da çalıştığım dönemlerde görev yapan tüm hakim-savcı ve adlîye personeli doğrulayacaktır. Ancak halen örgütün baskısı devam ettiğinden şüpheliler hakkında tutuklama dahil gerekli tüm tedbirler alındıktan sonra tanıkların dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum.' (Ek 5/3.kl/38)
... alınan ifadesinde: '2009 yılında Çorlu 1. Asliye Ceza Hakimi S.. Ö.. hakkında bir soruşturma yapmıştım. Bize ilgili dosya Ceza işlerinden geldiğinde, Çorlu'da soruşturma yaparken şu anda paralel örgüt mensupluğundan atılan Başsavcı ...'ün Çorlu Adliyesinde paralel yapıyla olan irtibat ve iltisaklından dolayı ayrı bir otorite tesis edip çevrede kendisinden korkulduğunu, İ.. O.. ve Teftiş kurulundaki paralel yapıyla bağlantılı kişilerden güç aldığı kanısı bende de uyanmıştı. ... ayrıca meslekte dönem arkadaşım olduğu için adaylık döneminden beri kendisini Fetullahçı olarak bilirim. Çorlu'daki davranışlarından dolayı paralel yapıdan olmayan kişilerin bile kendisinden çekindiğini hissettim. Örneğin paralel yapıdan olmayan Cumhuriyet Savcısı ... dahi onunla samimi görünüyordu.' (Ek 5/2.kl/417)
H.. A.. alınan ifadesinde: '...Paralel devlet yapılanması, daha ilk dosyadan itibaren bana hata yaptırmaya, başarısız göstermek ve göndertmek isteğini belli ediyordu. Devam eden tarihlerde ve işlerde, tarafıma yönelik olarak, ..., ..., ... gibi raportörlerin öncülüğünde diğer raportörler, oldukça soğuk ve tepkili tutumlar sergiliyor ve kendi aralarında günlük dayanışma içinde olan bu raportörler, ben ortama girince, soğuk ve müstehzi davranışlar sergiliyor, aynı ortamda ise birbirlerine yakın ve dayanışma hareketlerini sürekli sergiliyordu. Cemaat yapılanmasının devlet içinde ne kadar tehlikeli ve bu grup üyelerinin dayanışma içerisinde, kendilerinden olmayanlara karşı ne kadar saldırgan ve kurnaz oldukları ortaya çıkıyordu. Bu gruptaki raportörler, kendilerinden olmayan Anayasa Mahkemesi üyelerine ise saygılı ve tedbirli davranışı ise elden bırakmıyordu.
... İ.. O.. ve ekibi tarafından, küçük bir mahrumiyet ilçesine sürüleceğime dair her yerde konuşmalar vardı. Eşim de gönderilecekti ve akabinde de uzak yere gönderileceğimiz bilgisi her yerde dile getiriliyordu. Yozgat'ta çalıştığımız 5 yıl ise başarılı ve tarafsız bir görev süresiydi ve Adalet Bakanlığı'nda bir yıl çalışırsam Ankara Adliyesi'ne atanabilecektim. Bu durum, Adalet Bakanı ... tarafından aldığımız randevuda kabul gördü ve Adalet Bakanlığı'na tetkik hakimi olarak atandım. Bu durumu öğrenen İ.. O..'un yüzü kıpkırmızıydı ve kızgınlıktan yüzümüze bakmıyordu. Eşimle odasına gittiğimizde, elimizdeki kağıdı çekip alarak imzalayıp makam masasınına köşesine attı ve arkasını dönerek telefonla konuşmaya geçti. Yine nefret ve kızgınlık çekmiştik. Adalet Bakanı ..., sadece Bakanlığa alınmam konusunda talimat vermiş ve yazıyı imzalamıştı ancak bölüm belirtmemişti. Doğal olarak, illegal yapı ve personel den sorumlu İ.. O..'un açık tercihi ile profili en düşük olarak ifade edilen Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nde görevlendirildiğimi öğrendim. İllegal yapı, yine yapacağını yapmıştı.
...... yanımızda, cep telefonundan hoparlörü açık şekilde HSYK Başkanvekili ...'ı aradı ve gece bire on kala, HSYK'ya bir zarf sunarak İ.. O..'un eşim ile benim tayinime dair talebi, taslağa sokmadan yaptığını belirterek ne yapalım biz de İstanbul'a verdik dedi. İllegal paralel yapı, bizi Ankara'dan uzaklaştırmak dileğini yerine getirmişti. Gece bire on kala tayin talebi ayrı bir zarf içinde sunulmuş olduğunu ... yolu ile öğrenmiş ve tayinimizin de arka planını bilebilmiştik..' (Ek 5/6.kl/237-243)
F.. S.. alınan ifadesinde: '2009 yılında Ankara'ya geldim. Benim ilgilenen ... masraflarımı karşılamaya devam etti...Ankara'da iken Av....'ın yanında sigortalı olarak çalışmış gibi gösterildim...Referandum yapıldı. Ve HSYK yeniden oluşturuldu. Bende başvuru yaptım. Yeni HSYK mesleğe kabul işlemimi gerçekleştirdi. İ.. O.. nereye atanmak istediğimi sordu. Bende istedikleri bir görevi kabul edeceğimi söyledim. Beni Ankara Cumhuriyet Savcılığına atadıklarını söyledi.' (Ek 5/2.kl/394, Ek 5/3.kl/200)
Gizli Tanık Bulut alınan ifadesinde: 'İ.. O..; 12 Eylül 2010 referandumundan sonra HSYK üyeliğine getirilmiştir. Paralel yapı içerisinde mevcut illerdeki aşılamayan sıkıntılar kendisine tebliğ edilir ve sorunların çözüm merkezi olarak bir numaralı adamdır.' (Ek 5/5.kl/557-562)
Gizli Tanık Şahin alınan ifadesinde: 'İ.. O.. ve A.. H.. F.G. cemaatine mensup olup...' (Ek 5/5kl/549-554)
Gizli tanık Güneş alınan ifadesinde: '...Atamalar yapılırken HSYK ve Adalet Bakanlığı devreye sokularak her mahkemeye yeteri kadar cemaatçi hakim yerleştirilirdi. Bunların hepsini İ.. O.. ve A.. H.. ile takip ederdik.
Adana'da CMK 250 ile yetkili ... isimli savcıya Organize Büro Amiri ... giderek bizim gönderdiğimiz adamları neden tutuklamaya sevk etmediniz demesi üzerine savcı bey de bir an kızarak ben Cumhuriyetin savcısıyım, sizden talimat mı alıcam diyerek odadan dışarı kovdu. Bunun üzerine ...'nun...görevi elinden alındı. Ben o zaman cemaatteydim. Bu hareketimiz ile Adana Adliyesine gözdağı verilmişti. HSYK'ya bu olay bildirilince İ.. O..'da bunu görevinden aldı. İ.. O.. ile A.. H.. paslaşıyorlardı.' (Ek 5/5kl/539-542)
A.. K.. alınan ifadesinde: 'HSYK'nın yeni yapılandığı dönemde ben müfettişleri tanımıyordum. B.. E.. ve İ.. O..'un ön çalışması sonucu HSYK'da görev yapacak müfettişler görevlendirildi. Diğer müfettişler ise Adalet Bakanlığında kaldı veya kürsüye gönderildi. Ben sekreteryadan kimseyi tanımıyorum. Bu kurulunun oluşumunu İ.. O.., B.. E.. ve A.. H.. gerçekleştirmiştir. Bu kişiler de bakanlıkta birlikte çalıştığı kişileri getirmişlerdir. Bu metni İ.. O.. bey hazırlamıştı.'
D.. G.. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2016/2 Esas sayılı dosyasında 10.07.2017 tarihli alınan ifadesinde: '...Özel yetkili mahkemeler kapanınca TMK kuruldu. TMK'da 3'te 1'lik bir oran ayrıldığını biliyorum cemaat. İ.. O..'un böyle bir söz söylediğini duydum. Yani oran bu dendi. Yargıdaki cemaati görünce iki defa mektup yazdım. Sivile, Sedat'a verdim. Onlar biliyorlar kime götüreceklerini. 2011 Temmuzundan sonra hakimin bağlantısı kalktı aradan. Sivil girdi. Polisin de yargının da üst akılı var. Savcılardan 'ilginç talepler geliyor, redediyoruz, üst akıl devreye giriyor, döndürüyor, tekrar üst akıldan geçiriyorlar...şeklinde serzenişler duydum. Seçimde sivil aracılığıyla gelmiştir para.' (Ek 5/5.kl/563)
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Lehe Olan Tanık Beyanları
B.. S.. alınan ifadesinde: 'Kahramanmaraş merkez şelale parkta eşlerimiz yanımızda olduğu halde akşam geç vakitte buluştuk çay kahve içtik tam kalkmak üzereyken ... biraz özel konuşalım mı dedi ve beni yürümeye davet etti. Burada cebinden bir liste çıkararak 'abi elimdeki listeye sizden oy istiyorum, eşini seni ve gelininiz feride bayramda dahil üç kişi için konuşuyorum' dedi, (feride bayram: ardahan hakimi eşimin abisinin eşi ve bizim akademiden arkadaşımız olur, tanışmalarına ve evlenmelerine biz vesile olduk) bende listeyi gösterir misin dedim, listeyi bana vermedi sadece gösterdi, baktığımda kazanma ihtimali olan ve en güçlü olan bütün bağımsız adayların bu listede olduğunu gördüm, buna yarsav listesinin 1. sıra adayı da dahildi, ancak İ.. O.. yoktu, ben de 'İ.. O.. neden yok o sizin baş adamınız değil mi' diye sordum, Erdal da bana 'abi herkes öyle biliyor ama o bizim adamımız değil piyasa adamı kim gelirse ona döner biz güçlüydük bize çalıştı ama bizim adamımız değil biz ona oy istemiyoruz' dedi.' (Ek 5/3.kl/195)
E.. B.. dilekçesinde: '...... gittikten sonra İ.. O.. üzerinden konuşulmaya başlandığı hatırlıyorum. “Furkan” isimli sivil imam İ.. O..’un 17-25 olaylarından sonra görüşmelere katılmadığını söyledi. Kendisinin bundan önce de görüşmelerde alınan kararların aksine davrandığını ifade etti.' (Ek 5/2.kl/243)
Gizli Tanık Kitapçı alınan ifadesinde: '20l3 Haziranın da başlayıp Ekimine kadar devam eden sohbetler şu şekilde olmuştur. Birkaç kez ...'nun Sayıştay lojmanındaki evinde, bir kez de ...'ın Yaşamkent lojmanlarındaki evinde toplandık. Ben önceki sohbet formatına uygun olarak sohbetlerde Kur'an ve meal okundu, bazıları Risale bazıları da F.G.'in kitabından okuyordu. Bazen CD çalardan F.G.'in vaazı dinletilirdi. ... ve sonrasında ... küçük kağıtlar çıkararak not şeklinde bir şeyler okuyordu. Ömeğin 'intemet bağlantılı olarak cemaatle ilgili bir şeyler izlemeyin', 'Zaman Gazetesini intemetten direkt okumayın', 'İ.. O.. cemaatten ayrıldı. Onun için dua edelim', 'Adalet.org isimli siteye girebilirsiniz. güvenlidir' gibi...' (Ek 5/6.kl/243-246)
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
ByLock Kayıtları
Şüphelinin iddianame düzenleme tarihi itibariyle ByLock kullandığının tespitinin henüz yapılamadığı ancak başka örgüt mensuplarının görüşme içeriklerinde adının geçtiği belirlenmiş olup, bu kapsamda;
Örgütün HSYK sorumlusu olduğu anlaşılan Yargıtay eski üyesi ... (52025 ID) ile ... (396079 ID) arasındaki 02.09.2015 tarihli ByLock görüşmesinde;
... (52025 ID)---'Abi bu gün bir arkadaştan duydum; Birol bey dünya ile irtibatını kesmiş tefsir okuyormuş ve hafızlık çalışıyormuş. Okur için ise ismini unuttum mam makbul olmayan birisinin twıtter hesabından Okur'u hatıralarını yazdığı için tebrik ettiğini ve bir dönemin karanlık kalmaması gerektiğini kendisinin hatıralarına ihtiyaç olduğunu yazdığını söyledi. Arkadaşın kanaati böyle bir şey yapıyordur ama ortam kollayıp piyasaya verir, eğer yapması istenmiyorsa daha önce başkaları günlük ve hatıra yüzünden sıkıntıya girdi diye korkutulabilir dedi...' (Ek 2/2.kl/337-345)
Sözkonusu ByLock görüşme içeriği okunarak sorulduğunda; şüpheli HSYK eski üyelerinden Ö.. K.. tarafından; 'İ.. O.. aslında cemaatin gücünü arkasına alarak diğer kesimlerle de ilişkisini idame ettirerek kendi cazibesinin sürekliliğini sağlamaya çalıştığını düşünüyorum.'
K.. T.. tarafından; 'Bu konuda açık bir bilgim yok ancak örgütten ayrılmak isteyen için genel anlayış itibariyle korkutulabilir, böyle bir yol olduğunu biliyorum.' dediği belirlenmiştir.
HTS Baz Analizi
Şüphelinin, 01.09.2010-31.10.2010, 01.09.2014-31.10.2014 tarihleri arasındaki Ankara ili dışında sivil imam denilen kişilerle ortak baz irtibatı olup olmadığı istenilmiş olup,
Şüpheli adına kayıtlı olan telefonlar ile Sivil İmam soruşturması kapsamında HTS listeleri alınan numaraların BAZ verileri kullanılarak yapılan aynı gün 60 dakika içerisinde sinyal verilen ortak baz istasyon çalışmaları yıl yıl kronolojik sıralama ile belirtilmesi noktasında görevlendirilen bilirkişilerin düzenlediği rapor içeriğinde;
... ile 09.10.2010 tarihinde İzmir, 2011 yılında İzmir de 3 ayrı defa, Ankara merkezde çok sayıda, 2012-2014 arası Ankara merkezde çok sayıda, ... ile 03.09.2013 tarihinde İzmir'de, ... ile 03.07.2011 tarihinde Afyonkarahisar'da, 06.08.2013 tarihinde İzmir'de 16.49-19.23 saatleri arasında iki buçuk saate yaklaşan süre ile, ... ile 08.11.2014 tarihinde, İstanbul'da, ... ile 23.05.2010 tarihinde, Ankara merkezde gece saat 01.21-01.30 arasında, ... ile 04.08.2013 tarihinde, Susurluk/Balıkesir'de, 07.07.2014 tarihinde Galata /İstanbul, 18.09.2014 tarihinde Bayrampaşa/İstanbul, ... ile 15.05.2015 tarihinde, Abant/Bolu adresinde saat 19.39'da başlayıp 20.13'e kadar devam eden baz sinyali, 07.07.2014 tarihinde Ataşehir/İstanbul'da, 11.11.2014 tarihinde Ankara merkezde sabah 21.09'da başlayan ertesi gün 16.55'e kadar devam eden 1 tam gün beraberliği gösterir baz hareketi, ... (sivil imam ... ile (nüfus kayıtlarına göre eşi olup, evlenmeden önceki soyadının Demirel olduğu) 2011-2012 ve sonraki tarihlerde Konya'da çok sayıda birlikteliğinin sivil imam eşi adına kayıtlı GSM hattından tespit edildiği, ayrıca aynı yerde sivil imam, ...'ın adına kayıtlı GSM hattı ile de 05.02.2013 tarihli Konya'da aynı baz istasyonundan sinyal verdiği belirlenmiştir.
2010 yılı bakımından; sivil imam ... ile Konya, ... ile İzmir de İ.. O..’un aboneliğinde bulunan GSM hattının da aynı baz istasyonundan sinyal verdiği;
2011 yılı bakımından: Sivil imam ... ile İstanbul, ... ile İzmir, ... ile İzmir, ... (sivil imam ...) ile İstanbul olmak üzere İ.. O..’un aboneliğinde bulunan GSM hatları ile sivil imam soruşturması kapsamında HTS listesi alınan numaraların hem Ankara ili içinde hem de Ankara ili dışında,
2012 yılı bakımından; sivil imamlardan ... ile Afyon, Ankara ili içinde hem de Ankara ili dışında,
2013 yılı bakımından; sivil imamlardan ... ile İstanbul, ... Konya, hem Ankara ili içinde hem de Ankara ili dışında,
2014 yılı bakımından; sivil imamlardan 02.09.2014 tarihinde ... ile İstanbul,
02.09.2014 tarihinde, sivil imamlardan, ... ile İzmir, Baran Tesisleri, Kulu/Konya adresinde saat 01.50-02.53 saatleri arasında,
04.10.2014 tarihinde, sivil imamlardan ... ile Konya ilinde ortak baz istasyon bilgisinin olduğu görülmüştür.
2015 yılı bakımından: sivil imamlardan ... ile Hendek/Sakarya,
... ile 29.08.2015 tarihinde, İstanbul'da ve farklı tarih aralıklarında Ankara ve İstanbul illerinde ortak baz istasyon bilgisinin olduğu,
2016 yılı temmuz ayında, Sivil İmam soruşturmasında HTS listeleri alınan ... aboneliğindeki ‘5304037999’ ve ... aboneliğindeki ‘5300665184’ nolu GSM hatları ile aynı gün 60 dakika içerisinde ortak baz istasyonundan sinyal verdiği belirlenmiştir. (Ek 3/2.kl/45-94)
Şüphelinin GSM hatları ile FETÖ/PDY şüphelileri ile olan irtibatlar/irtibat sıklığı ve bu şahıslar hakkındaki soruşturma sayılarını gösterir grafikler için bknz. (Ek 3/1.kl/1-202, Ek 3/2.kl/1-11)
Mahkeme kararına istinaden, CMK 134. maddesi gereğince alınan inceleme, kopyalama ve çözümleme kararına istinaden dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması konusunda bilirkişi raporu düzenlenmesi talep edilmiş olup ibraz edildiğinde gönderilecektir.
.....
Şüpheli İ.. O..'un, yukarıda ayrıntıları açıklanan tanık beyanları, ByLock içerikleri, HTS Baz Analizi ile tüm dosya kapsamından;
.....
Şüphelinin üniversite öğrenciliği yıllarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi/yöneticisi olmaktan şüpheli/sanık konumunda bulunan Yargıtay eski üyeleri ..., ..., ... ile birlikte sohbet toplantılarına katıldığı, cemaat evlerine sürekli gittiği, üniversitede okuduğu yıllarda örgüt liderinin Konak'ta yaptığı toplantıya katılarak yanında götürdüğü ... isimli arkadaşını örgüt liderine takdim ederek duasını alıp elini öptüğü, sermurakıplık görevi üstlendiği, örgüt liderinin sohbet toplantısına katıldığı, kendisine dualı kitap hediye edildiği, İstanbul'daki toplantıya katılıp yer sofrasında diğer örgüt mensupları ile yemek yiyerek, örgüt liderinin sohbetini dinlediği,
Üniversite yıllarından itibaren FETÖ/PDY şüphelisi ..., ..., ..., ... ile birlikte sohbet gruplarına katıldığını ifade eden şüphelinin, bu toplantıların konseptini 'Evlere gittiğimizde normal yemek yer ve namaz kıldıktan sonra sohbete geçerdik. Bu sohbetlerde ... Risalei Nurları okurdu.' şeklinde açıklamıştır.
Şüphelinin sohbet toplantısına birlikte katıldığı ..., ...'nun çalıştıkları merkeze ya da mülhakatına gelen yapı mensupları ile büyük bir gizlilik içerisinde ilgilenme ve karşılama görevi üstlendikleri, bu kapsamda; 1992 yılında İ.. D..'ın ... tarafından, A.. H..nin ise ... tarafından karşılanarak sohbet gruplarına katılımlarını sağlayıp, himmet topladıkları ve Yargıtay üyesi olana kadar üst düzeyde gizliliğe riayet çerçevesinde sistem içerisinde kamufle olmayı başarmış oldukları dikkate alındığında, şüphelinin, sınırlı sayıda toplantılara katıldığına ilişkin ifadesine itibar edilmemiştir.
Örgütsel toplantıların, ByLock içeriğinde belirtilen niteliği, gidilen evlerin gizliliği, kişilerin örgüt hiyerarşisindeki sınıflandırmaları, dağılımlarının bölge imamları tarafından yapıldığının anlaşılması ve ..., ..., ...'ün örgütsel konumları hakkındaki delillerden, örgütün şüpheliyi dahili olmadığı cemaat toplantısına götürmeyeceği anlaşılmaktadır.
1999-2000 yılları arasında Ankara'daki Samanyolu Okullarında, Türkiye genelinden 150-200 hakim-savcı çağrılarak 3-4 saat toplantı yapıldığı, bu toplantıda yargı biriminin sorumlusu İlhan isimli şahsın 'Ciddi bir şeyler var siz hala bu tedbiri algılayamamışsınız, buraya nasıl geldiğinizi bile öğrenememişsiniz. Buraya gelirken hiç hissettirmeyeceksiniz.' şeklinde katılan yargı mensuplarını gizliliğe en üst seviyede riayetleri hususunda uyardığı, katılımcıların, şüphelinin etkin olduğu örgütsel toplantıda seçilmiş olan Yargıtay eski üyeleri ..., ..., ..., ...'tan oluşması da bütün bu gelişmeler içerisinde değerlendirilmelidir.
Şüphelinin ifadesinde, arkadaşı olduğunu ve yapı içerisinde bulunduğunu belirttiği '...'nin (63978 ID) numaralı ByLock kullanıcısı olup, ihraç edilen örgüt mensuplarına, örgüt tarafından maaş ödemesi yapılması, HSYK ile görüşmelerin organize edilmesi noktasında faaliyet yürüttüğü, yine şüphelinin, kendisini bu evlere götürdüğünü belirttiği Mesut ...'ın, polis akademisinde çalıştığı sırada örgütsel faaliyetleri nedeniyle şüpheli/sanık konumunda bulunduğu, HTS kayıtlarından şüpheli ile irtibatlı olduğu tespit edilmiştir. (Ek 2/3.kl/174-189)
Şüphelinin, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci olduğu dönemde tanıdığı ve yakın arkadaş olduğu ..., ..., ..., ... ile irtibatının devam ettiği, birlikte örgütsel faaliyet yürüttükleri, süreç içerisinde ..., ..., ... ile çok sayıda örgüt mensubunun Yargıtay üyeliğine seçilmelerinde etkin olduğu, bu kişilerin örgütsel faaliyet yürütüp kod adı kullandıkları, şüphelinin de örgütsel faaliyet yürütürken kod adı kullandığının, aynı dönemde okuyan yargı mensupları tarafından ifade edildiğinin anlaşılması karşısında, bu sosyal çevre bilgisi, Anayasa Mahkemesi'nin, 04.08.2016 gün, 2016/6-12 sayılı kararında belirtildiği üzere delil olarak kabul edilmiştir.
Staj yaptığı dönemde
Şüphelinin, Ankara hakim adayı olarak; 31.08.1990-15.10.1991, 15.10.1991-14.02.1992 ve 13.04.1992-13.07.1992 tarihleri arasında staj yaptığı,
Yargıtay eski üyesi ...'nın, Ankara hakim adayı olarak; 30.11.1990-15.10.1991, 15.10.1991-07.12.1992 tarihleri arasında,
Yargıtay eski üyesi ...'nin, Ankara Hakim adayı olarak; 03.09.1990-03.12.1990, 02.09.1991-15.10.1991 tarihleri arasında,
Yargıtay eski üyesi ...'in Ankara hakim adayı olarak; 02.11.1989-15.10.1991, 15.10.1991-02.12.1991 yılları arasında,
Stajı şüpheli birlikte yaptıkları, stajdan itibaren irtibatlarının kesintisiz devam ettiği, Adalet Bakanlığı ve HSYK çatısı altında çalıştıkları dönemde örgütsel toplantılara iştirak ettikleri, süreç içerisinde ...'nın, HSYK Genel Sekreterliği, ..., ..., ... ile çok sayıda örgüt mensubunun, yüksek yargı üyeliğine seçilmesinde belirleyici olduğu, tanık beyanları ve şüphelinin ikrarı ile tespit edilmiştir. (Ek 7/2.kl/1-84)
Adalet Bakanlığında çalıştığı dönemde
Haklarında örgüt üyesi/yöneticisi olmaktan soruşturma ya da kamu davası açılmış bulunan A.. H.., B.. E.., M.. Ö..'in aşamalarda değişmeyen ve birbirini teyit eden beyanlarına göre şüphelinin, örgütsel sohbet toplantılarına katıldığı, M.. Ö..'in, cemaat mensubiyetini bilerek bakanlığa Tetkik Hakimi olarak alınmasını ve devamında Personel Genel Müdürlüğünde görevlendirilmesini sağladığı, ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi/sanığı konumundaki (225463 ID), aykut, kmlaykut kod adlarını kullanan M.. Ö.. ve (123652 ID), engin, erdem, ENGN kod adlarını kullanan ...'ün, bakanlığa gelmesini sağlayıp sonrasında, bu iki şahsın koordinesinde her birinin evlerinde yapılan sohbet gruplarına katıldığı, sohbetlerin şüpheliler A.. H.., B.. E.. ve M.. Ö..'in ifadelerinde geçtiği şekliyle 'Bu sohbetler daha önce yapılan F.G. cemaat mensuplarının bir araya geldiği sohbet toplantıları şeklinde olmaktaydı. Sohbetlerde Risalei Nur okunuyor, F.G.'in kitapları okunuyor ve F.G. CD'leri izleniyordu' şeklindeki konsept içerisinde gerçekleştiği, himmet verdiği, cemaatte akıllı biri olarak tanımlandığı, 1997 yılından HSYK üyesi seçildiği döneme kadar önceleri A.. H.., B.. E.., ... ile sonrasında M.. Ö.. ve ...'ün de katılımıyla gerçekleşen sohbet toplantılarına iştirak ettiği anlaşılmıştır.
Şüphelinin, 2002 yılında terör örgütleri ile mücadele kapsamında silahsız terör örgütü düzenlemesini içeren tasarının yasalaşmaması için Kanunlar Genel Müdürlüğünde görev yapan ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü şüphelileri ..., ..., ..., A.. H.., B.. E.. ile birlikte aynı amaç etrafında faaliyet yürüttüğü, bu kapsamda; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme, cebir ve şiddet yöntemlerinden biriyle girişilecek her türlü eylem terör olarak tanımlanırken, 15.07.2003 tarih, 4928 sayılı yasa değişikliği sonrasında; 'cebir ve şiddet kullanmak' yöntemlerden sadece biri olmaktan çıkartılarak ön şart haline getirilmiş, her türlü eylem ibaresi de suç teşkil eden eylemlerde bulunmak olarak düzenlenmiştir. Değişiklik öncesi iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesi yeterli görülürken, değişiklik sonrası suç işlemek amacıyla birleşmek kıstasları getirilerek suçun unsurlarının oluşması zorlaştırılıp, örgüt lideri F.G.'in beraatine giden yolun adeta taşlarının örüldüğü anlaşılmıştır.
2007-2008 yıllarında örgüt mensuplarının üst sorumlusunun ... olduğu dönemlerde, Ankara Çukurambar'da B.. E.., A.. H.., ..., A.. K.., M.. B.., ... Tutar, ..., ..., M.. Ö..'in katılımı ile gerçekleştirilen toplantılara şüphelinin de katıldığı, bu hususun o dönem aynı evde kaldığı anlaşılan ve gerçekleşen bir hırsızlık olayı nedeniyle şikayetçi sıfatı ile ifadesi de alınmış bulunan yargı eski mensubu Ö.. A..'ın beyanı ile teyit edildiği görülmüştür.
HSYK dönemi
2010 yılı HSYK seçimlerinin, demokratik her adayın serbestçe yarıştığı bir seçim olduğu düşünülürken, tablonun bu anlayışın çok ötesinde örgütlü bir faaliyete dönüştürüldüğü ortaya çıkmıştır. Şöyle ki;
(469835 ID), D-Fahri, Kayacan, Kaya kod adlarını kullanan ...'nın organizesinde, (5053677518,IMEI numarasının; 01342300171799) ile ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen A.. K.., (83284 ID), ADY, TGKÇ, Tuğhan, Tahir kod adlarını kullanan ..., (403561 ID, Hasan kod adlarını kullanan ..., (52025 ID, 183193 ID ), NDR, NADIR, Nadir kod adlarını kullanan ..., (411201 ID), D-Yurdaer kod adlarını kullanan ..., (382087 ID), sami, sönmez kod adlarını kullanan ..., CGNAT, sicinat verisi ile çok sayıda ByLock bağlantısı tespit edilmiş olan ... olmak üzere yaklaşık 20 örgüt mensubunun, ...'nın evinde toplanarak, seçim stratejisinin belirlenmeye çalışıldığı, masrafları örgüt tarafından karşılanan seçim gezileri yapılmasının kararlaştırıldığı, toplantıların seçime kadar devam ettiği, şüphelinin de bu seçim gezilerine katıldığı, bu hususun kendisi ile birlikte katılmış olan M.. Ö.., A.. H.., (228928 ID), CUNEYT, krm kod adlarını kullanan K.. T.. tarafından ifade edildiği,
Örgüt liderinin talimatları doğrultusunda, 2008 yılından itibaren takiye yöntemi ile sızılan Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin HSYK seçimi gibi bazı operasyonlarda kullanıldığı,
...2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce YARSAV başkanı ... ile bakanlık listesinde bulunan yapılanma içerisindeki A.. H.., İ.. O.., M.. B.., ..., ... ve B.. E..'in Adalet Bakanlığında bir araya geldikleri, görüşmenin konusunun, YARSAV içinde örgüt mensuplarının sayısı, konumu ve hareket tarzları olduğu ...'ın bu toplantıda örgüt mensubu olan 300-400 kişinin YARSAV içerisinde bulunduğunu belirttiği, YARSAV'da etkili olmaya başlayan örgüt mensuplarının tek oy düzenlemesinin iptali yönünde girişimlerde bulundukları, YARSAV üzerinden muhalefet parti yetkililerini ikna ettikleri ve muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava sonucu bu seçimlerde tek oy verilmesi şeklinde düzenlemenin iptal edilerek seçilecek aday sayısı kadar oy kullanılması (liste biçiminde) şeklinde düzenlemenin geldiği, bütün bu sürecin, B.. E.. tarafından; 'yargı içinde önemli bir potansiyele sahip olduklarını, toplam sayılarının YARSAV’ın üye sayısına (1500-2000 civarında) aşağı yukarı eşit olduğunu, kendi arkadaşlarının da aday gösterilmesi ve birlikte hareket edilmesi durumunda seçimi kazanma ihtimalinin artacağını, Yargı içinde YARSAV’dan sonra en kalabalık ve en etkili gücün kendileri olduğunu,... YARSAV’dan ... ...o tarihte başkan yardımcısı... YARSAV’ın genel kurul toplantılarına 500-600 civarında hakim ve savcının geldiğini, bu sayının en fazla 700’e ulaştığını, üyelerin çoğunluğunun o zamanki kurula yakın gözükerek önemli görevlere gelmek veya yüksek mahkeme üyesi olmak için YARSAV’a katıldıklarını, genel kurul toplantılarına bile gelmediklerini, isterlerse YARSAV’da her türlü yönetim değişiklikliğini yapabileceklerini...görüşme sırasında A.. H.., İ.. O.. ve M.. B..’ın da olduğunu hatırlıyorum...'şeklindeki ifadenin bütün bu gelişmeleri teyit eder nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Seçimlerde haklarında örgüt mensubiyeti nedeniyle soruşturma/kamu davası açılmış bulunan B.. E.., A.. H.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., ... HSYK üyesi olarak seçildikleri ve birlikte faaliyet yürüttükleri sayısal çoğunluklarını avantaj olarak kullanmak suretiyle hakim ve savcılar hakkında atama ve nakletme, geçici yetki verme, kadro dağıtma gibi önemli görevleri olan HSYK Birinci Dairesi'nin Başkanlığına şüpheli İ.. O..'un üyeliklerine ..., ..., ...'nin getirilmesini sağladıkları anlaşılmıştır.
Yargıtay eski üyesi sanık İ.. D..'ın, '..2010 yılı HSYK seçimleri öncesi...örgüt mensubu tarafından 'HSYK adaylarını, bizzat Hoca efendi belirleyecek, kimse itiraz etmesin, abiler itiraz edilmesini istemiyor şeklinde talimat verildiği' seçimler öncesi üyeleri belirlemede etkin olan yukarıda anılan isimlerin önemli bir bölümünün, Gaziantep'te İ.. D..'ın evinde toplantı gerçekleştirdikleri, üye seçildikten sonra hareket tarzları konusunda uyarıldıkları belirlenmiştir.
Yüksek yargıya üye seçimleri gündeme geldiğinde olması gerekenin, böylesi bir tasarrufun referandum sonrası oluşturulan HSYK yapısı içerisinde, yüksek yargıdan gelen ve kendilerinden olmayan üyelerin tamamının katılımı ile Yargıtay ve Danıştay'a açılan davaların niteliği ve sayısı dikkate alınarak, objektif bir değerlendirme ile Devlet teamüllerinin gereği ve kurum kültürlerinin de işe koşulması suretiyle kıdemin, liyakatın kriter olarak esas alındığı, herkesin serbestçe oyunu kullandığı, Demokratik bir seçim olması gerekirken, Aralık 2010 tarihinde boş olan Yargıtay üyelerinin seçiminde, ...'nın evinde yapılan gizli örgütsel toplantıya (432728 ID, 71442 ID), servet, aber, berberabi kod adlarını kullanan ..., B.. E.., A.. H.., ..., (127651 ID),HSYS-RY kod adlarını kullanan ..., (GSM hattı; 5052359648, IMEI numaralarının;01362600684279, 35201706959255) ile bağlantısı tespit edilen ..., (GSM hattı; 5052131636, IMEI numarasının; 01242100291206) ile bağlantısı tespit edilen N.. Ö.., (87502 ID), Ermin Kod adını kullanan ..., A.. K.., Ö.. K.., M.. B.., ..., ..., ..., ... ile birlikte şüphelinin de katıldığı, mensuplarından oluşan 350-400 kişinin, projektör kurularak isimlerin ekrana yansıtılıp sunum yapılarak sayının belirlenmeye çalışıldığı, örgüt lideri ile direkt iletişim kurulup, talimatlarının alındığı atmosfer içerisinde üye belirlemesinin yapılmaya çalışıldığı anlaşılmıştır.
...'nin evinde yapılan toplantıya da eski kurul üyeleri ..., B.. E.., A.. H.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., A.. H.. ile ..., M.. B.., ..., ..., ..., ... ve ..., ... ile birlikte şüphelinin de katıldığı belirlenmiştir.
1977 yılından itibaren cemaat ile sıkı ve süreklilik arz eden irtibatını kendi ikrarı ile ortaya koymuş olan A.. H..nin, sohbet toplantılarına ilişkin olarak; '..İ.. O.. söz alarak, arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri ben Bakan bey ve Müsteşar bey karşısında savunacağız, dedi. İ.. O.. bu toplantıda benim ve B.. E.. adına da konuşuyordu...' şeklindeki ifadesinde de görüldüğü üzere, seçilen kişilerin Bakan ve Müsteşarı ikna görevinin de şüpheliye bırakılmış olduğu, iki ay süre ile bu toplantıların gizlilik içerisinde gerçekleştirildiği, seçilecek üye sayısına kadar örgüt lideri olan kişiye danışılıp karar alındığı ve bu yaklaşımın, Türkiye Cumhuriyetinin yargı erkinin en tepesinde oturan kişiler tarafından muhatap alındığı, taleplerinin kabul gördüğü, bir yerde şüphelinin örgütün hamiliğini üstlendiği anlaşılmıştır.
Terörle Mücadele Kanununa göre yetkili mahkemelerde görevlendirilecek hâkimler ile bu suçların soruşturulmasında görevli olacak Cumhuriyet savcılarının seçiminde Fethullah Gülen Cemaati mensubu olan HSYK üyelerinin tercihleri doğrultusunda atama listelerinin oluşturulduğu, şüphelinin, uzun yıllar bakanlık ve personel geçmişi olması itibariyle kurumu iyi tanımasının verdiği kolaylıktan istifade suretiyle istediği kişilerin atanması noktasında elindeki verilerin diğer üyelerin ikna edilmesinde kullanıldığı tanık beyanları ile de teyit edilmiştir.
2010 yılında oluşan ve şüpheli ...'un da yer aldığı yeni HSYK'da Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın da yeniden oluşturulduğu, bu oluşan kurulda FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmayan birçok müfettişin başka yerlere gönderildiği ve teftiş içerisinde kalmalarına izin verildiği, yeni görevlendirilen müfettişlerin ise tümüne yakınının, daha önce görev yapan müfettişlerin ise çoğunluğunun FETÖ/PDY terör örgütü mensubu oldukları, örgütün nihai amaç ve politikaları için yine bir silah gibi kullanıldığı yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Yüksek yargıya üye belirlenmesi aşamasında, sadece örgüt mensuplarının iştiraki ile gizliliğe en üst seviyede riayet edilmek suretiyle gerçekleştirilen toplantılar sonrasında örgüt mensubu üyelerin belirlendiği, seçimlerin meşru zeminde gerçekleştirildiği algısının yaratılması bağlamında, önce üyelik yeterliliğine sahip beşbine yakın hakim savcının talepleri alınarak oluşturulan listelerin, yapılan Genel Kurul toplantısında üyelere dağıtıldığı, yüksek yargıdan gelen üyelerin verilen listelerden isimleri henüz işaretlediği sırada, şüphelinin içinde bulunduğu grubun, hazır oy pusulaları ile sembolik olarak seçime katıldıkları, tanıklık eden yüksek yargı üyelerinin söylemlerinden anlaşılmış olup, bu bilginin, şüpheli ile aynı dönemde çalışmış olan yüksek yargıdan atanan üyelerin tanıklığı ile teyidinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Yüksek yargıya üye seçimleri ile ilgili olarak şüphelinin 'Bizim daha önceden belirlediğimiz listede ...'in ismi yoktu. Ancak Genel Kurulda yapılan oylamada F.G. cemaat mensuplarının belirlediği Sincan hakimi 11 oyda kaldı. Bunun yerine ... seçildi. Daha sonra öğrendim ki, ... hoca diğer Yargıtay üyelerinden ve bizim arkadaşlardan bu kişi için de oy istemiş...... bu şekilde bizim arkadaşlardan da oy almış. Yüksek mahkeme üyelerinden gelen kurul üyeleri de oy verince 12 oyu bu şekilde aldığını gördük.' yönündeki ifadesi yukarıda irdelenen beyan içerikleri ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde; şüphelinin, bizim arkadaşlar diye kastettiği kişilerin, örgüt mensubu üyeler olduğu şüpheli tarafından çok açık şekilde ifade edilmiştir.
Şüphelinin, HSYK üyesi seçildikten sonra da HSYK eski genel sekreteri M.. B.. tarafından organize edilen örgütsel toplantılara ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., B.. E.., ..., ..., ..., ... ile birlikte katıldığı, bu toplantıların şüpheli tarafından da 'Toplantılar belirli periyodlar içinde yapılmazdı. Müsait olup olmadığımız sorulur, müsaitsek belirlenen yere giderdim. Bu şekilde toplantının olduğunu M.. B.. ile ... bana bildirirdi....toplantılar esnasında F.G.'e ait makaleler okunur, bu okumalar da, bazı toplantılar esnasında olurdu... Bu makale okumalarını genellikle ev sahibi ya da M.. B.. yapardı. F.G. makaleleri okunduğu gibi F.G.'i öven konuşmalar da yapılırdı. Bu konuşmalar arasında yurt dışında açtığı okullar gibi diğer işlerinden bahsedilir ve övülürdü. Bu toplantılara belirttiğimiz isimler dışında bazı kişiler de çağrılırdı. Ancak çağrılan kişiler F.G. cemaat mensupları olduğunu söylemek isterim. Hem bu kişilerden, gündemdeki konular ile ilgili bilgi almak için çağırırdık. Bu kişilerle gündem ile görüşme yaptıktan sonra cemaat sohbetlerimize devam ederdik. Bu kişiler görüşme yaptıktan sonra evden ayrılmazlardı. Çünkü bu kişiler de F.G. cemaat mensuplarıydı. Bu kişilerden ..., ..., ...'i hatırlıyorum. O dönemde balyoz ve ergenekon ile ilgili hukuki tartışma sürünce bu kişilerden bilgi almak için çağırdık,...diğer arkadaşlar zarfın içerisinde genel sekreter yardımcılarımıza bir şeyler veriyorlardı ' şeklinde sohbet toplantıları ve himmet konusunun gerçekliğini açıkça beyan ve kabul ettiği, HSYK eski üyesi Ö.. K..'nun ise bu toplantılara ilişkin olarak 'devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulması da ben de hep bir rahatsızlık yaratmıştır' yönündeki ifadesi ile de teyit edildiği anlaşılmıştır.
Uzun süre şüpheli ile HSYK içerisinde yakın çalışmış olan HSYK eski üyesi Ö.. K..'nun; 'İ.. O.., A.. H.. ve B.. E.. F.G. cemaati mensuplarının yargı içerisinde önlerini açmışlardır. Bu açmaları sonucunda da F.G. cemaati İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in önlerini açıp, bu kişilerin bürokrasi içerisinde yükselmelerini sağlamışlardır. Her üç kişi cemaat önünde mesafe koyar gibi davranmışlar ise de aslında bu davranışlarının cemaate yaptıkları naz olarak nitelendirmiştim... İ.. O.. sohbetlerde, F.G. cemaatine yakın olduğunu gizlemezdi. Ancak M.. B..'a dönüp, beni tam cemaatçi olarak saymayın diye söylemiştir...İ.. O..'un en samimi olduğu kişi M.. B..'dır. ... ve ...'in F.G. cemaat mensubu olduğunu İ.. O.. iyi bilmektedir. Birinci dairenin kararname taslakları 4 yıl boyunca Birinci Daire dışındaki üyelere ve hatta Başkan Vekiline dahi verilmiyordu. Bu ketumiyetin muhafızı Birinci Dairedeki sekreteryadır. ...Fotoğrafa bakıldığında bir tarafta Müsteşar dahil üç kişi (İ.. A.., Z.. H.., Müsteşar Bey) cemaat etkisinde olmayan kişiler, diğer tarafta cemaat etkisinde olduğu söylenen ve bilinen 3 kişi (..., ..., ...) ve ortada İ.. O... İ.. O.. hangi tarafa teveccüh ederse o tarafın istekleri gerçekleşebilir konumdadır' yönündeki ifadesi ve HSYK yapısı içerisindeki FETÖ/PDY mensubiyeti konusundaki ortaya konulan veriler bu anlamda şüphelinin rolünü ortaya koymaktadır.
HSYK yapılanması içerisinde örgüt mensuplarının evlerinde balyoz, ergenekon gibi ülke gündemini meşgul eden davaların bu örgütsel toplantılarda, diğer kurul üyeleri dışlanarak örgütün istem ve talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi hususunda faaliyet yürütüldüğü, bu toplantılara ... ve ...'in de katıldığı, bu hususun bizzat A.. H.. tarafından ifade edildiği, ayrıca HSYK eski üyesi K.. T.. tarafından 'abilik' görevinin ... tarafından yürütüldüğünü, ...'nin talimatları doğrultusunda oy kullandıklarını, özellikle Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, MİT Tırlarının Durdurulması gibi davalarda görev yapan cemaat mensubu hakim ve savcılar hakkında yapılacak soruşturmalarda 'Aleyhe kararlara muhalefet yazın, arkadaşları küstürmeyelim.' dediğini, bu talebin FETÖ/PDY'nin isteği olduğunu bildiğini ve Dere'nin talimatlarını kararlarına yansıttıklarını ifade ettiği belirlenmiştir.
Yargıtay eski üyesi örgütün HSYK üst sorumlusu ...'nin, örgüt içinde bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden aldığı bilgileri örgütün yüksek yargı içinde görevlendirilen yöneticilerine aktardığı, telefon, tablet, hat vb araçları sağladığı, oluşan sorunları giderdiği, örgüt ile iltisaklı kurum ve kişiler ile ilgili olarak ByLock yazışmasına açıkça (52025 ID)..'Mesleğe kabulde aleyhe oy kullanacağınız birisi varmış onun isminide gönderdim ama daha zamanı var inş bir fırsat olursa görüşürüz' şeklinde açıkça talimat vermekten çekinmediği, Danıştay'da örgüt üyeleri tarafından açılacak davalarının dilekçelerinin hazırlanması ve dava sürecinin takibi konusunda bir heyet oluşturulmasını dahi planlandığı, bu şekilde HSYK'da yapılan toplantıların gündemi, sonuçları, görüşme içeriklerinin, kararname süreçlerinin örgüt tarafından takip ve kontrol altında tutulduğu, örgütün talimatları doğrultusunda verilen kararlara yazılan muhalefet şerhlerinin düzenli olarak örgütün yurtdışı birimine aktarıldığı, kurul başkan vekilinin kim olacağı ile seçim süreçlerinin bloke edilmesi de dahil olmak üzere seçim süreçlerinin takip edilerek örgütsel stratejinin belirlendiği anlaşılmıştır.
Şüphelinin, HSYK 1. Daire Başkanı olduğu dönemde birlikte çalıştığı örgüt mensubu üyelerle ilgili hazırlanan fezleke ve iddianamelerde, FETÖ/PDY'nin çalışmalarıyla HSYK üyeliklerine seçildikleri, ...'nin verdikleri talimatlar doğrultusunda oy kullandıkları, 'sohbet' olarak nitelendirilen örgüt toplantılarına katıldıkları, 'himmet' adıyla örgüte para verdikleri, örgütün yargı mensuplarından sorumlu sivil imamı ... ve İsmail Çevirci irtibatlı oldukları tanık beyanları ve ByLock irtibatları ile tespit edilmiştir.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı ...'in Fetullahçılar olarak bilinen grup ile ilgili olarak TCK 220. Maddesi kapsamında 'İzinsiz Eğitim Kurumu Açma Yardım Toplama Kanunu'na Muhalefet' suçlarından yürüttüğü bir soruşturma nedeniyle FETÖ/PDY örgütüne mensup olan Erzurum özel yetkili Cumhuriyet savcıları ile emniyet görevlileri tarafından, makam odasında gözaltına alındığı, soruşturmanın F.G. yapılanmasına ilişkin olduğunu gizlemek amacıyla kamuoyunun yanıltılarak soruşturmanın başka bir cemaatle ilgili olarak yürütüldüğü algısının oluşturulmaya çalışıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner'in 16.02.2010 tarihinde Ergenekon Terör Örgütüne Üye Olmak vb. suçlardan tutuklanmasına karar verildiği, soruşturma sürecinde başka bir eylemi nedeniyle hakkında yer değiştirme istemli disiplin soruştuması yürütülen ve soruşturmadan kurtulmak amacıyla meslekten istifa eden İliç Cumhuriyet Savcısı B.. B..'un araç olarak kullanıldığı, Cumhuriyet Başsavcısı hakkındaki soruşturma ve kovuşturmada gizli tanık olarak ifadesine başvurulduğu, gizli tanığın isminin ... olarak değiştirildiği, şüphelinin de atama ve mesleğe kabulde etkin olan 1. Daire Başkanı olduğu dönemde üyelerinin büyük çoğunluğunu FETÖ/PDY mensuplarının oluşturduğu HSYK tarafından, mesleğe kabul işlem dosyasında bulunan bazı bilgiler örgüt mensubu olmayan kurul üyelerinden gizlenerek, gizli tanığın mesleğe kabul işleminin gerçekleştirildiği,
Yine şüphelinin, Orgeneral ... hakkında düzenlediği iddianamenin, örgüt liderinin emir ve talimatları ile Yargıtay eski üyesi FETÖ/PDY silahlı terör örgütü şüphelisi İlhan Kaya tarafından hazırlandığı belirlenen Van eski Cumhuriyet Savcısı F.. S..'ya 'nereye atanmak istediğini' sorarak Ankara'ya atamasını gerçekleştirdiği,
HSYK 1. Dairesindeki Faaliyetleri
Anayasal kurumları tamamen ele geçirmeyi amaçlayan FETÖ/PDY terör örgütüne bu gücü veren etkin faktörlerden birinin şüphelinin tasarrufları olup Yüksek yargıyı örgütün talimatları doğrultusunda dizayn ettiği, ünvanlı atamaların önemli bir bölümünün, ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi olan yargı eski mensuplarına ayrıldığı bu kapsamda;
06.01.2011 Adli Yargı Kararnamesinde;
Örgütün, Kamu Personel Seçme Sınavında sınav sorularının çalınarak sınav öncesi örgüt mensuplarına servis edilmesi ile ilgili soruşturmayı akamete uğratmaktan ve ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi Ankara Cumhuriyet Savcısı ...'ın Ankara Başsavcı Vekilliğine,
Diyarbakır Cumhuriyet savcısı iken Habur sınır kapısında PKK mensupları ile ilgili soruşturmada şüphelinin talepleri doğrultusunda işlem yapmak suretiyle rol alan ...'nın, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine, (D.. K..'ın ifadesi için bkz. Ek 5/2.kl/146,154, Ek 8/1.kl/68-74)
Kamuoyunda 'Okyanus' davası olarak bilinen örgütün kumpasları doğrultusunda gerçekleştirilen davada mahkeme başkanı olarak görev yapan ...'in Adana Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına gönderildiği,
Aynı kararnamede, mağdur edilen yargı mensuplarına örnek olması açısından, Ergenekon duruşmalarının devam ettiği süreçte sanıklar için tahliye fikrinde olduğunu söyleyen üye ...'ın bir sonraki duruşmaya giremeden görev yaptığı İstanbul hakimliğinden Eskişehir hakimliğine atanmasının gerçekleştirildiği belirlenmiştir.
29.03.2011 tarihli kararnamede;
...'ün İstanbul Cumhuriyet Savcılığından Bakırköy Başsavcı Vekilliğine,
Ergenekon', 'Balyoz', 'Poyrazköy' gibi kumpas davaları ve soruşturmalarını yürüten ..., ..., ...'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine,
19.06.2011 tarihli kararnamede;
Darbe girişiminin başarılı olması halinde FETÖ tarafından İzmir Adliyesinde görevlendirilmesinin planlandığı iddia edilen ...'nun İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına,
D.. K..'ın Diyarbakır C. Başsavcılığından İzmir C.Başsavcılığına,
...'ın İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, (şüphelinin içerisinde bulunduğu gizli toplantıda Yargıtay üyeliğine seçtiği şahıslardan olduğu),
Hrant Dink davasında karar veren hakim ...'ın İstanbul Ağır Mahkemesi Başkanlığına,
2011 yılı sonbahar kararnamesinde;
'Ergenekon', 'Balyoz', 'Askeri casusluk', 'Oda TV', 'Futbolda şike', davalarının hakimlerinden ..., ...'ın, ...'ın, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, (...'ın 403483 ID ile ByLock kullanıcısı olup, kullanıcı Adı: AA44, Şifre: malatya1994, ...'ın ByLock IP girişinin oldukça fazla olup, CGNAT (sicinat) verisinin bulunduğu, anılan kişilerin şüphelinin içerisinde bulunduğu gizli toplantıda Yargıtay eski üyeliğine seçtiği şahıslardan olduğu),
04.01.2012 tarihli kararnamede;
...'ün, Anayasa Mahkemesi Raportörlüğüne atandığı, (Anayasa Mahkemesi eski raportörü ...'ın beyanı)
13.06.2012 tarihli kararnamede;
MİT tırları soruşturmasında görev alan Cumhuriyet savcısı ...'nın Adana Başsavcı Vekilliğine atandığı,
Temmuz 2012 tarihli kararnamede;
Örgütün, 07.02.2012 tarihinde MİT soruşturmasıyla yargıyı kullanarak MİT'i ele geçirmek, soruşturmayla Hükümetin Güneydoğu sorununu çözmek aınacıyla başlattığı barış sürecini durdurmak için harekete geçtiği, MİT yöneticilerini, Hükümeti ve Başbakanı terör örgütüne yardımla suçlamak istendiği gerçeğinin teyidi bağlamında;
(187421 ID)-- '..PKK çakallarına teslim eden bu hükümet ve yargı. Önemli olan, Savcıları bu soruşturmalarla uğraştırmak ve görevi ihmallerini belgelettirmek. Yarsav Bu anlamda kullanılabilir, pkk ile müşterek hareket ettikleri iddiasıyla yapılacak suç duyuruları terör savcılarına gideceği için bizim meslektaş abiler için de bir sıkıntı olmaz, top sadece onların kucağına düşer....suç duyurusu konusunda, savcı ve ceza hakimi abilerden bylock aracılığıyla örnek dilekçeler yazması istenebilir. her abi, 5 tane dilekçe yazabilir. farklı ellerden yazılmış gibi. hükümet üyeleri özellikle de oligarşik kadrodakiler hakkında, 2008 yılında he. nin yanında bulundum 15 gün kalmak nasip oldu.' ( ek 2/2.kl/348-404)
Görüşme içeriklerinde FETÖ/PDY isimli örgüt özellikle 2015 yılından sonra Türkiye Cumhuriyetinin, PKK ile ortak hareket ettiği iddiasının yaygınlaştırılması ve uluslararası kuruluşlar nezdinde olumsuz algı yaratılması için YARSAV'ı kullandığı bu kapsamda; Yargının sivil imamlarından olan 'Emin' kodlu Resul Yüksektepe (481727 ID) ile (187421 ID) kullanıcısı yargı eski mensubu Mehmet Tank arasındaki 16.01.2016 tarihli yazışmalarda YARSAV'ın belirttikleri konuda kullanılabileceğini ifade ettikleri, şüphelinin 2010 yılında HSYK seçimleri gündeme geldiğinde, örgütsel niteliğini bildiği YARSAV'a ilişkin tespitlerini paylaşmadığı gibi ortak hareket ederek örgütün, HSYK seçimlerinde çoğunluğu ele geçirmesinin ve yargıyı dizayn etmesinin önünü açtığı,
Nitekim HSYK kurumunun, örgüte müzahir kişilerin başta özel yetkili mahkemelere olmak üzere unvanlı atamalarda değerlendirilmesi nedeniyle terör ve örgütlü suçlarla mücadelede zaafiyet oluştuğu,
Bütün bu gelişmelerin üzerine terör ve örgütlü suçlarla mücadelede zaafiyet oluşmaması amacıyla 7 Şubat 2012 tarihinde MİT müsteşarının ifadeye çağrılması olayı sonrası özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin sınırlanacağı yeni bir modele dönüştürülerek, bu çerçevede savcının soruşturması sırasında şüpheli ile ilgili arama, takip, dinleme ve tutuklama gibi özgürlüğü sınırlayıcı kararları, davaya bakan hâkimin değil, insan hakları konusunda uzmanlaşmış başka bir hâkimin “Özgürlük hâkimi”nin almasını sağlayacak bir yasal düzenleme yapıldığı ve Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesi gereğince yetkili yeni mahkemeler kurulduğu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu örgütün elinde olduğundan yeni kurulan mahkemelerin de örgütün denetiminde oluşturulduğu, bu kapsamda 11 Temmuz 2012'de şüphelinin 1. Daire Başkanı olduğu HSYK tarafından Bylock kullanıcısı FETÖ/PDY şüphelileri (201871 ID ile slymnkrçl kod adını kullanan, 17 Aralık soruşturma savcısı ... ile görüştüğü tespit edilen) ..., 513495 ID, nesibe0034, nihlabla kod adlarını kullanan, sivil imamlar ..., ... ile kozmik oda savcısı ... ile görüştüğü tespit edilen) ... gibi isimlerin atandığı belirlenmiştir.
Ekim 2012 tarihli kararnamede;
Anayasa Mahkemesi Raportörlüğüne ataması yapılan beş kişiden üçünün ByLock kullanıcısı FETÖ/PDY şüphelisi olduğu anlaşılan ..., ..., ...'dan oluştuğu, ...''un ByLock üzerinde (123742 ID) ile kullanıcı adının, gm46, şifre: Nuvil6973, rehberinde kayıtlı kullanıcıların HSYK eski genel sekreteri M.. B..'ın, (71852 ID) ile kod adının Mahir, mahir 0707, Muzo..olduğu belirlendiği,
30.04.2013 tarihli kararnamede;
FETÖ/PDY şüphelisi ergenekon davalarına bakan ...'nin, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine ataması yapılırken örgütten olmayan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ...'ün verdiği tahliye kararları nedeniyle Düzce'ye hakim olarak atandığı belirlenmiştir.
Şüphelinin 1. Daire Başkanı olarak görev yaptığı dönem içerisinde; İlk defa Cumhuriyet Başsavcılığı görevine atananların, FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmaktan soruşturma yapılanlara oranının;
2011 yaz kararnamesinde % 76, 2012 yaz kararnamesinde %56, 2013 yılında %60 oranında olduğu,
2011 yaz kararnamesinde ilk defa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atanan 64 kişiden 35 kişi hakkında FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olmaktan soruşturma yapıldığı, atamalardaki FETÖ/PDY terör örgütü mensubu oranının genel oranının % 55, 2012 yaz kararnamesinde % 57, 2013 yaz kararnamesinde ise bu oranın, %71'i civarında olduğu nazara alındığında,
Örgütün hedef olarak gördüğü Hakim ve Cumhuriyet savcılarının unvanlı görevlere atanmasının engellendiği, örgüt elemanlarının önemli addedilen mahkemelerde ünvanlı atamalarda değerlendirildiği anlaşılmıştır.
17 Aralık 2013 tarihinde F.G. mensuplarının hükümet ve meclise yönelik eylemler yapabileceğini aranızda tartıştığınız halde bu kişilerin yetkilerinin alınması veya başka yere atamalarının yapılması esnasında dahi; yeni atanan ve yetkilenen yargı mensuplarının da aynı örgütlenme içinde olan kişilerden oluşmasına izin verildiği hususu A.. H..'ye sorulduğunda; 'Ben başkan vekili olarak İ.. O..'a bu şahısların örgütlenme içinde yasa dışı işler yaptığını ve yapabileceğini belirttim. Onun da görüşünün aynı yönde olduğunu biliyorum ve kendisine tavsiye mahiyetinde bu kişileri bu mahallerden uzaklaştırın dedim. Bu atama ve görevlendirmelerle ilgili 1. Daire görevli idi. Ben başkan vekili ve 3. Daire Başkanı olmama rağmen bu atama ve görevlendirmelerde yetkili değildim. Taslak da bize gelmezdi' dediği tespit edilmiştir.
HSYK Bildirisi
Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca, 21.12.2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Adlî Kolluk Yönetmeliğinde 21.12.2013 tarihli değişiklik öncesi yönetmeliğin 3. maddesinde; 'Adlî kolluk görevlileri: ....soruşturma işlemlerini yapmak üzere, tâbi oldukları atama usulüne göre görevlendirilen komutan, âmir, memur ve diğer görevlileri' şeklinde tanımlanırken, değişiklik sonrası adlî kolluk sorumlusu statüsü getirilerek, adli kolluk sorumlusunun, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından görevlendirilen adlî kolluğun komutanı, amiri veya sorumlusu olduğu belirtilmiştir.
Değişikliğin 2. maddesi ile 5. maddedeki 'savcıları' ibaresi 'başsavcılığı' olarak değiştirilmiş, eklenen c bendi ile en üst dereceli kolluk amirinin, adli olayları suç işlenmesini önlemek ve kamu düzenini korumak adına mülki idare amirine derhal bildirme görevi verilmiştir. 6. maddenin ikinci fıkrası; 'Adli kolluk görevlilerine kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikayetleri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet Başsavcılığına ve en üst dereceli birim amirine bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
İdarenin, bu değişiklik ile Cumhuriyet Başsavcısına, Cumhuriyet savcıları üzerinde gözetim ve denetim yetkisi verdiği, bu refleksin gösterilme sebebinin, örgütün amaçları doğrultusunda mensuplarınca örgütten olmayan Başsavcıların bilgisi dışında operasyon yapmalarını önlemek amacına yönelik olduğu bir başka deyişle örgütün gerçek hedefinin Devletin Demokratik Anayasal sistemi olduğunun anlaşılmasıydı.
HSYK eski üyeleri A.. H.., B.. E.., Ö.. K..'nun aşamalarda değişmeyen ve birbirini teyit eden ifadelerinden, FETÖ/PDY şüphelisi İstanbul Cumhuriyet eski savcısı ... tarafından protesto niteliğindeki basın açıklaması ile kullanılan ibarelerin dahi birebir örtüştüğü 26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından yayınlanan bildirinin, M.. B.., ...'ün iştiraki ile hazırlanarak şüpheli refakatinde kaleme alınıp Genel Kurul gündemine alınması ve yayınlanmasının sağlandığı tespit edilmiştir.
Yukarıda ayrıntıları açıklanan ve Devlete başkaldırı niteliğindeki tasarruflar, TBMM'ni HSYK'nın yapısını değiştiren kanunu çıkartmaya zorlamış, HSYK Başkanı da olan Adalet Bakanına geniş yetki veren kanunun yürürlüğe girmesiyle HSYK'da Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin, görevlerinin sona erdirilebildiği anlaşılmıştır.
HSYK bünyesinde 1. Dairede görevli üyelerden ... ile ...'nun görev yeri değiştirilerek, 3. Daire Üyesi R.. A.. ile 2. Daire Üyesi ...'un 1. Daire'de görevlendirildiği, ...'tan boşalan 2. Daire Üyeliğine ... atanırken R.. A..'den boşalan 3. Daire Üyeliğine ...'nin getirildiği, bu şekilde HSYK'nın yapısı;
1. Daire: İ.. O.. (Başkan), Z.. H.., ..., İ.. A.., ..., ..., R.. A..,
2. Daire: N.. Ö.. (Başkan), ..., ..., ..., ..., ..., ...,
3. Daire: A.. H.. (Başkan), ..., ..., A.. K.., Ö.. K.., ..., ... dan oluşturulduğu anlaşılmıştır.
Ocak 2014 tarihinde daire yapısındaki değişiklik sonrası
06.03.2014 Tarihli Kararname
Yasal değişiklikler ve tasarruflara rağmen 06.03.2014 tarihli Adli yargı kararnamesinde, çok sayıda örgüt mensubunun, HSYK ve Bakanlıktan uzaklaştırılması noktasındaki yaklaşımda şahısların, Yargıtay Savcılığı ve Ankara Hakimliği gibi taşrada çalışan hakim ve savcıların uzun yıllar mesleki kıdeme rağmen gelemediği makamlara getirildikleri anlaşılmıştır.
2014 yılı Adli yargı ana kararnamesi
Bylock kullanıcısı oldukları da tespit edilmiş bulunan FETÖ/PDY şüphelilerinden;
...'ün, Eskişehir C.Başsavcılığından Konya Cumhuriyet Savcılığına atanmasına, (S.. Ö.., ...'ın ifadesi için bkz. (Ek 5/3.kl/38, Ek 5/2.kl/417),
...'un, Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Ankara Hakimliğine atanmasına,
...'un, Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Bolu Hakimliğine atanmasına, (Gizli tanık Adem'in bu şahıs ile ilgili ifadesi için bkz. (Ek 5/2.kl/257)
...'in, Silivri Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından İstanbul Anadolu Hakimliğine atanmasına,
...'in Gebze Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinden İstanbul Anadolu Savcılığına atanmasına, (Bu şahıs hakkında, D.. G.. 16. Ceza Dairesinde tarafından alınan ifadesinde; örgüt mensuplarının yurtdışına çıkışını yeşil yol adını verdiği sistemle sağlayan, üst akıl olduğunu ifade ettiği ifadesi için bkz. Ek 5/5 kl/ 563)
...'nün, İzmir Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinden Karşıyaka Cumhuriyet Savcılığına atanmasına, (Bu şahıs ile ilgili olarak D.. K..'ın 'Askeri Casusluk soruşturmasında ... ile birlikte hareket ederek ...' dan aldıkları talimat doğrultusunda soruşturmayı yürüttükleri yönündeki ifadesi için bkz. Ek 5/2.kl/146,154, Ek 8/1.kl/68-74)
...'ın Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığından İzmir Cumhuriyet Savcılığına atanmasına,
İlişkin kararlara mevcut görev yerlerinde kalmaları gerektiği gerekçesiyle şüphelinin muhalefet şerhi koyduğu,
2014 yılı idari yargı ana kararnamesi
Hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan kamu davası açılmış bulunan,
HSYK eski üyesi ...'in, Ankara İdare Mahkemesi Başkanlığından Ankara Bölge İdare Mahkemesi üyeliğine atanmasına, (örgütün HSYK üst sorumlusu olan ...'nin ByLock üzerinden oluşturduğu 'Kahramanlar' grubunun üyesi olup (65971 ID) 'şenşakrak, yvz, YAVUZ, mahm' kod adlarını kullanan, HSYK'daki seçim, dava takibi, mensupları ile ilgili tasarruflarda muhalefet şerhi konulması, muhalefet şerhlerinin çevirisi ile örgütün yurtdışı birimine gönderilmesi dahil birçok konuda örgütsel faaliyet yürüttüğü belirlenmiştir.)
...'un, Muğla İdare Mahkemesi Başkanlığından Mersin İdare Mahkemesi üyeliğine atanmasına,
İlişkin kararlara şüphelinin muhalefet şerhi koyduğu,
11.06.2014 tarihli adli ve idari yargı kararnamesi içerisindeki unvanlı atamalara bakıldığında, muhalif kalınan kırk dört karara konu kişiler arasındaki tek ortak noktanın, ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi oldukları, aralarında MİT tırlarının durdurulmasına ilişkin soruşturma kapsamında tutuklanan eski Adana Cumhuriyet Başsavcısı ... gibi isimlerinde bulunduğu belirlenmiştir.
Örgüt iltisakı nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Başsavcılık görevinden alınmaya çalışılan örgüt mensuplarının, görev yerlerinde kalmaları ve mevcut ünvanlarını korumaları yönünde konulan muhalefet şerhlerinin, takdir hakkının kullanılmasından öte bir örgütsel faaliyet olduğu, bu şahısların anılan ünvanlı görevlere atanmasının, şüphelinin 1. Daire Başkanı olduğu HSYK döneminde gerçekleştirildiği, bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak örgüt mensubu olmayan yargı mensupları ile toplumun bütün katmanlarında, F.G. yapılanması içerisinden olmanın; görev alma, atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönem yaşandığı, Yüksek yargıya yapılan seçimlerde de aynı kriter uygulanarak yargının etkin kadrolarının örgütün kontrolüne geçtiği anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan deliller, olaylar ve olgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
Şüphelinin, örgütsel konumu ile ilgili anlatımlar içeren özellikle A.. H.., B.. E.., Ö.. K.., N.. Ö.., ..., F.. S.., ..., gizli tanık Sinop, gizli tanık Yıldırım, gizli tanık Gündüz, gizli tanık Bulut, gizli tanık Şahin, G.. G.., H.. K.., K.. Y.., K.. T.., M.. D.., M.. Ö.., M.. Ö.., N.. Ö.., O.. A.., Ö.. A.., Ö.. T.., ..., ..., ..., ..., H.. Ö.., S.. Ö.. ve iddianamenin deliller kısmında açıklanan diğer tanık beyanları, HSYK Genel kurul kararları, Bylock yazışma içerikleri, Bylock irtibat analizi, grafikler ile HTS kayıtları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin, 16.07.2016 tarih ve 2016/4 tedbir ve 2016/345 sayılı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu'nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararlarındaki tespitler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. ve 3. Daire bilgileri ile tüm dosya kapsamından;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmek nihai hedefine ulaşabilecek gücü elde ettiğine inanarak başlattığı süreçte mülkiye, askeri, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelleri sistem dışına çıkararak örgüt elemanlarını bu makamlara getirdiği, şüphelinin de örgütün bu amaç ve politikalarının bir başka deyişle Türkiye Cumhuriyet Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarının ele geçirilmesi stratejisinin uygulanması sürecinde kritik ve önemli görevlerde bulunduğu,
Şüphelinin, öğrenciliğinden başlayan örgütsel yaşamının meslek öncesi ve mesleğin icrası sırasında da devam ettiği, Bakanlıkta çalıştığı süreçte hakim ve savcıların atama ve özlük işleri ile ilgili en yetkili birim olan Personel Genel Müdürlüğü haricinde çalışmasının sözkonusu olmadığı, çalıştığı süre boyunca A.. H.., B.. E.., ..., ..., ..., ..., M.. B.., ... Tutar ile çok sayıda örgüt mensubu faaliyet yürüttüğü, icra edilen görevlerde etkin ve belirleyici olduğu, bu kapsamda ünvanlı atamalarda dahil tüm atamaların şüphelinin görev ve yetki alanı içerisinde kaldığı belirlenmiştir.
Bakanlık bünyesinde stratejik karar mercileri olan bakanlık birimlerinin, özellikle 2005 yılından itibaren Tetkik Hakimliği, Daire Başkanlığı, Genel Müdürlük ve diğer ünvanlı atamalara bakıldığında atananların çok önemli bir oranda FETÖ/PDY şüphelisi olduğunun ortaya çıkması, şüphelinin rolünün ve konumunun anlaşılması bakımından çok önemlidir.
2010 yılı sonrası bu oluşturulan kadrolar yine şüphelinin, içerisinde olduğu yapı tarafından HSYK'ya taşındığı, yeni HSYK'da Genel Sekreterlerin, Genel Sekreter yardımcılarının, Tetkik Hakimlerinin, sayısal olarak yüksek oranda FETÖ/PDY mensuplarından oluşturulduğu, anılan ünvanlı kadrolara ataması yapılanlardan ihraç olanların sayısı düşünüldüğünde, engellenemeyecek düzeyde aşırılığa giden tasarrufların niteliği ortaya çıktığı görülmüştür. (Ek 7/2.kl/191-213)
HSYK nezdindeki tasarruflardan anlaşılması gereken, demokratik Anayasal sistemin özü kavranarak sistemin adeta paralelinin yaratılmaya çalışıldığıdır.
Gizli tanık Kitapçı'nın beyanı, yargı mensubu tanıkların örgütün güçlü olduğu süreçte onun için 'KALE' tanımlaması, en yakın çalışma arkadaşlarının önem sırasında önde gelir, karar merciiydi yönündeki tanımlamaları ile ByLock görüşme içeriğinde 'anılarını yazmasının' örgütte müeyyide ile karşılanacağı yönündeki görüşmelerden anlaşılması gereken; Yargının dizayn edildiği ve artık örgütün söylem boyutundan seçimle işbaşına gelmiş Hükümet ile çarpışarak eylem boyutuna geçtiği bir ortamda daha fazla kamufle olamayacağını bilen şüphelinin, örgütten farklı bir strateji izlemesinin, örgüt tarafından hoş karşılanmadığı, cezalandırılmak istendiği şekilde anlaşılması gerekir.
Örgütün 2010 yılından itibaren örgütsel faaliyetleri kapsamında iki dönem HSYK üyeliği yapan ve şüphelinin başkanı olduğu dairede uzun süre görev yapmış ve Yargıtay üyelerinin seçiminde şüphelinin bulunduğu ortamda örgüt liderinden aldığı talimatla üye sayısının 140 olmasını 'hocaefendi böyle istiyor' diyebilecek oranda öne çıkmış HSYK üyesi ...'na ait (432728 ID) ile Yargıtay eski üyesi ve örgütün HSYK yapılanmasında üst sorumlu konumunda bulunan ... ile (52025 ID) arasındaki 17.12.2015 ve sonraki tarihli mesaj içeriklerinde örgütsel faaliyetin boyutları HSYK ve Yargıtay, Danıştay üyelerinin örgüt liderinin yanında kamp yapacak kadar ileriye giden ilişkileri, uzun mesajların arasında 'bahar gelecek, ızdırap bitecek, hamlar haslar ayrılacak' yönündeki darbenin mesajlarını iletildiği bir oluşum tespit edilmiştir.
Örgütün “Şemdinli”, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Askeri Casusluk”, “Devrimci Karargâh”, “Oda TV” ve “Şike” davaları gibi kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan burada sayılmayan birçok davayı başta TSK olmak üzere farklı kamu kurum ve kuruluşlarındaki, örgüt mensubu olmayan kamu görevlilerini tasfiye etmek, etkisizleştirme amacıyla kullandığı yönündeki şikayetlerin, şüphelinin içinde bulunduğu HSYK tarafından karşılıksız bırakıldığı,
Ergenekon, Balyoz vb. soruşturmaları yürüten ByLock kullandıkları tespit edilen FETÖ/PDY şüphelisi ..., ..., ... gibi yargı eski mensuplarının, bu soruşturmalardan uzaklaştırılması noktasındaki Devlet refleksinin akim bırakılması yönünde aktif faaliyet yürüttüğü anlaşılmıştır.
ByLock kullandığı tespit edilen FETÖ/PDY şüphelisi ...'ın protestosu ile içerik ve zamanlama itibariyle örtüşen ve bu şahsın adeta 'büyüklerimden destek bekliyorum' yönündeki talebini karşılayan, gündeme alınması ve yayımlanmasına şüphelinin HSYK içerisinde arkasındaki örgütsel gücü de kullanarak, dönemin Adalet Bakanı'na 'siz olmasanız da biz bu bildiriyi yayınlayacağız' demek suretiyle şüphelinin öncülük ettiği 26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu kararının, demokratik Anayasal sisteme müdahale niteliğinde bildiri olarak tanımlanması gerektiği, bu bildirinin örgütten olmayan üyeler üzerinde herşeyin meşru zeminde Anayasal bir hakkın savunulması gibi yansıtılarak katılımlarının sağlandığı değerlendirilmiştir.
Yayımlanan bildiri ile gösterildiği iddia olunan hassasiyetin, Balyoz, Askeri Casusluk, ... davası gibi davaların uzun süren tutuklulukların yaşandığı dönemde gösterilmemesi dikkat çekici olup yargının üst kurulu niteliğinde olan HSYK'nın o güne kadar hiçbir yasal düzenleme ve tasarrufta izlemediği bir yöntemin denenmiş olması da şaşırtıcı olduğu kadar Devlet teamüllerine de aykırıdır.
Milli Güvenlik Kurulunun FETÖ/PDY hakkındaki değerlendirmesinde;
26.02.2014 tarihli toplantıda 'Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve faaliyetler, 30.04.2014 tarihinde 'Ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve bunlara yönelik olarak alınan tedbirler, 26.06.2014 tarihinde 'Devlet içindeki illegal yapılanmalara yönelik olarak yürütülen adli ve idari işlemler, 30.10.2014 tarihinde 'Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği, 30.12.2014 tarihinde 'Paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlarla yürütülen mücadele, 26.02.2015 tarihli toplantıda 'Paralel devlet yapılanması ve legal görünüm altında faaliyet gösteren illegal oluşum, 29.04.2015 tarihinde 'Milli güvenliği tehdit eden paralel devlet yapılanması ve illegal oluşumlara karşı yürütülen mücadele hakkında tafsilatlı bilgi arz edilmiş, mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesine vurgu yapılmış, 29.06.2015 tarihli toplantıda 'Milli güvenliğimizi tehdit eden, başta paralel devlet yapılanması, 02.09.2015 tarihli toplantıda 'Paralel devlet yapılanmasıyla, yurt içinde ve yurt dışında, illegal ekonomik boyutu da dâhil olmak üzere sürdürülmekte olan mücadelenin kararlılıkla devam ettirileceği, 21.10.2015 tarihli toplantıda 'Milli güvenliğimizi tehdit eden ve terör örgütleriyle işbirliği içerisinde hareket eden paralel devlet yapılanmasına karşı yürütülen kararlı mücadelenin çok yönlü olarak sürdürüleceği, 18.12.2015 tarihli toplantıda 'Paralel devlet yapılanmasıyla yurt içinde ve yurt dışında sürdürülmekte olan mücadelenin devam ettirileceği, 27.01.2016 tarihli toplantıda 'Millî güvenliğimize yönelik iç ve dış tehditler ile … paralel devlet yapılanmasına … karşı yurt içinde ve yurt dışında sürdürülen mücadele, 24.03.2016 tarihli toplantıda 'Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler kapsamlı şekilde görüşülmüş, 26.05.2016 tarihli toplantıda 'Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler, terör ve teröristle mücadelede gelinen aşama, millî güvenliğimizi tehdit eden ve bir terör örgütü olan paralel devlet yapılanmasına karşı alınan tedbirler görüşülmüştür.'
Ulusal güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda Milli Güvenlik Kurulunun yıllardır yaptığı yukarıdaki açıklamalar, örgütün tasfiyeye yönelik yaptığı soruşturma ve kumpaslar ile bu yapılanmanın gerçek amacının devleti ele geçirmek olduğu, bu amaçla tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), mülki idare birimleri, yargı teşkilatı, kolluk birimleri, eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaştığı ve bu kişilerin devletin amaçlarından ziyade yapılanmanın amaçları doğrultusunda faaliyette bulundukları iddiaları öteden beri kamuoyunca vakıf olunmuş, Devletin en yetkili birimlerinde yapılan tehdit algılamaları ve tedbirler öteden beri alınmaya çalışılmıştır.
Şüphelinin, yakalama tedbirinin uygulanıp temadinin sona erdiği tarihe kadar örgüt ile organik bağını koparıp, pişmanlık duyarak, yetkili yasal merciilere örgütün yapısı ve faaliyetlerini açıklayan, üyelerini deşifre eden, dağılmasını, meydana çıkartılmasını sağlayan bir başvurusunun bulunmadığı belirlenmekle örgütten çekilmiş sayılmasını gerektir bir vaziyette bulunmadığı da anlaşılmaktadır.
Şüpheli hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonrasında TCK'nın 309/1. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunu işlediği değerlendirilerek fezleke düzenlenmiş ise de; TCK'nın 309/1. maddesinden düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun, bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesinin mümkün olmasına rağmen, bu durumun suçun unsuru olmadığı, maddede düzenlenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç fiilin icrai suç niteliğinde olabileceği gibi ihmali suç niteliğinde de olabileceği, ihmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi için failin gerçekleştirilmekte olan icrai fiilleri görevi gereği önleme yükümlülüğünün bulunması gerektiği, teşebbüs suçu olmasına rağmen suç oluşturan fiilin hazırlık hareketleri aşamasından geçip icra aşamasına ulaşması gerektiği, araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem araç suçun hem de amaç suçun fiil unsurunu oluşturması gerektiği, terör örgütlerinin 'cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyet Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme' şeklindeki nihai amacının örgütün her kademesindeki mensuplarca biliniyor olmasının, hiçbir ayrım yapmadan tüm üyelerinin bu suçtan cezalandırılmaları için yeterli olmadığı, bu suça iştirak ettikleri anlamına gelmeyeceği, üyelik ve yöneticilik fiillerinin bağımsız suçlar olarak TCK'nın 314. maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlandığı, fiilen işleneceği konusundaki bilginin iştirak bakımından önemli olmadığı, iştirak için icrai yada ihmali bir davranışla suçun işlenmesine katkıda bulunmak gerektiği hususlarının uygulamada ve teoride kabul edildiği,
İ.. O..'un da örgüt içerisindeki konumu ve örgütün adeta silah olarak kullandığı yargı yapılanmasının en üstünde yer alan mahrem sınıf olan T.C. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliği ve 1. Daire Başkanlığı sıfatları ile Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği, Daire Başkanlığı, Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Personel Genel Müdürlüğü ve Müsteşar Yardımcılığı sıfat ve unvanları itibarı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki hiyerarşik yapılanmasında örgüt içi konumu, temadi eden örgütsel ve etkin nitelikteki faaliyetleri nazara alındığında;
FETÖ/PDY terör örgütünün deşifre olmasını engellemek, örgüt mensupları hakkında yapılan soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlamak, örgüt faaliyetlerinin belli bir disiplin içinde istikrarlı bir şekilde devamı için diğer örgüt yöneticileriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün, hücre yapılanmasında, HSYK kurumu içerisinde özel göreve haiz yönetici sıfatında olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Yine şüphelinin 26.12.2016 tarihli savunmasında belirttiği '...Hakkımda bu terör örgütü üyesi olduğumu iddia ediliyor ise ve mahkemece bu şekilde değerlendirildiği taktirde beyanlarımın etkin pişmanlık kapsamında değerlendirilmesini istiyorum...' şeklindeki talebi nedeniyle TCK'nın 221/4. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususu ait olduğu yargılama merciinin takdirine bırakılmıştır.'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:
Savcılıkta müdafisi huzurunda alınan 19.07.2016 tarihli savunmasında özetle; cemaatle geçmişten bugüne kadar hiçbir bağlantısının olmadığını, öğrencilik yıllarında gecekondu tabir edilen bir evde kaldığını, meslek hayatında cemaatle herhangi organik bir ilişkisinin olmadığını, meslektaşları arasında bulunan cemaatçi olduğu iddia edilen kişilerle irtibatının diğer meslektaşlarıyla irtibatı kadar olduğunu, HSYK Kanunu'nda HSYK üyelerinin görevle alakalı suçları yönünden özel soruşturma hükümlerinin bulunduğunu, HSYK bildirisine göreviyle ilgili olarak imza attığını, zira 17 Aralık olayından sonra İstanbul'daki bir Cumhuriyet savcısının polisteki istihbarat müdürünü ifadeye çağırması üzerine emniyet müdürünün hangi konuda çağrıldığının bildirilmesi hâlinde değerlendirme yapılabileceğine dair yazısı nedeniyle Kurul Üyesi Z.. H..'nun kendisine ve HSYK Başkan Vekili A.. H..'ye ilettiği durumla ilgili olarak Adalet Bakanı S.. E..'e A.. H..'nin aktardığını, Adalet Bakanının da bu konuda bir metin hazırlanıp iletilmesini istediğini, metni Kurulun basın bürosunun hazırladığını, kendisi metni incelediğinde bazı yanlışlıkları görünce düzeltmeler yaptığını ve mail olarak Bakana gönderdiğini, cevap mailinde bu hâliyle yayımlanmamasını ve vicahi olarak görüşmek istediğini söylediğini, öğle yemeğinde makamında Bakanla buluştuklarını, metin konusunda ve metnin genel kurula götürülmesi hususunda mutabık kaldıklarını ve Bakanın metnin genel kurulun görüşme günü olan Çarşamba günü yayımlanmamasını, Müsteşar B.. E..'in muhalif kalmasını ve muhalefet şerhi hazırlaması için süre verilmesini istediğini, bu bildiride cemaat mensubu üyelerle ortak oy kullanmış ise de farklı düşündüğü çok sayıda kararın bulunduğunu, nitekim Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hâkim ve savcılara soruşturma izni verilmesi ve ... hakkındaki tasarrufta kendisinin görüşünün onlardan farklı olduğunu, ayrıca söz konusu bildiriyi Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerin de imzaladığını, görev yaptığı süre boyunca hiçbir kimseden emir veya talimat almadığını, meslektaşlardan gelen talepleri uygunluğuna göre değerlendirdiğini, bu kapsamda mevzuata aykırı hiçbir oy kullanmadığını, son HSYK seçimlerinde aldığı oy miktarının da bunu gösterdiğini, 07.02.2012 tarihindeki krizden sonra cemaate karşı ciddi anlamda tavır aldığını ve yanlış tavırlarını kamuoyuna çeşitli şekillerde ilettiğini, 7 Şubat akşamı MİT müsteşarının ifadeye çağrılması üzerine Adalet Bakanının talebi doğrultusunda İstanbul Başsavcı Vekili ...'le konunun basına sızmaması ve usule aykırı olan bu çağrının iptal edilmesi amacıyla beş altı kez görüştüğünü, 15 Temmuz gecesi Facebook ve Twitter hesaplarından saat 01.00 sıralarında kalkışmayı yapanların yargılanması gerektiği ve bu harekete karşı olduğuna dair açıklamalarda bulunduğunu, HSYK Kanunu'nun 88. maddesi uyarınca hakkındaki gözaltı kararının usulsüz olduğunu, suçlamaları kabul etmediğini,
Sulh Ceza Hâkimliğinde müdafisi huzurunda alınan 20.07.2016 tarihli savunmasında özetle; suçlamaların genel mahiyette olduğunu ve somut delillere dayanmadığını, örgütle ne tür bir illiyet kurulduğunun açıklanmadığını, savunma yapabilmesi için bunu bilmesi gerektiğini, hakkındaki iddiaların HSYK'daki görevi sırasındaki iş ve işlemlere ilişkin olması durumunda soruşturma ve kovuşturma özel usule tabi olduğundan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının ve Sulh Ceza Hâkimliğinin yetkili olmadığını, evrakın HSYK'ya gönderilmesi gerektiğini, bu nedenle usul ve yasaya aykırı nitelikteki gözaltı kararı sonrası salıverilmeyi talep ettiğini, FETÖ örgütüne üyeliğinin veya yardımının söz konusu olmadığını, dosyaya istihbari bir raporun geldiğinin anlaşıldığını, HSYK'nın raporunun hâlen gelmediğini, bu istihbari raporun delil özelliğinin bulunmadığını, 15 Temmuz'da meydana gelen olayla hiçbir ilgisinin ve bağlantısının olmadığını, olayın olduğu andan itibaren Facebook ve Twitter sosyal paylaşım sitelerinden darbe karşıtı paylaşımlar yaptığını, Kocaeli sınırlarında spor bir arabayla kaçarken yakalandığına dair bir mizansen oluşturulduğunu, oysa evinin arandığını öğrenmesi üzerine eve gelip teslim olduğunu, bunun arama tutanağında belirtildiğini, ancak tutanağın dosyada olmadığını, kaçmasını gerektirecek bir suçunun bulunmadığını,
Savcılıkta müdafisi huzurunda alınan 26.12.2016 tarihli savunmasında özetle; örgüt üyeliği suçlamasını kabul etmediğini, ancak FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü hakkında bilgi vermek istediğini, örgüt üyesi olduğunun kabul edilmesi durumunda beyanlarının etkin pişmanlık kapsamında değerlendirilmesini istediğini,
1984 yılında 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını, kalacak yer aramaya başladığını, F.G. cemaati mensubu olarak tanıdığı ... ve ...'yle tanıştığını, hâl ve hareketlerinden F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığı ...'nin ısrarla cemaat mensuplarının kaldığı eve yönlendirmek isteyip kendisiyle birlikte ... ve ...'ı da bu evlerden birine götürdüğünü, gittikleri evin Karşıyaka'da lüks bir ev olduğunu, evdeki Sızıntı Dergisinin kendisini rahatsız ettiğini, zira bu derginin cemaatin yayını olduğunu bildiğini, üst sınıftaki ...'la o dönemde fazla samimiyetinin bulunmadığını, Ankara'da aynı lojmanda komşuluk yaptıkları sırada yakınlığının oluştuğunu ve F.G. cemaatine yakın olduğunu anladığını, sınıf arkadaşı olan ...'nin Bozyaka'daki F.G. cemaati mensubu lise öğrencilerinin kaldığı bir yurtta belletmen olduğunu, İzmir Karabağlar'da gecekondu niteliğinde müstakil bir evde ilk yıl tek başına kaldığını, ikinci ve üçüncü sınıflarda üniversiteye hazırlık için gelen ve sonradan kız kardeşiyle evlenecek olan çocukluk arkadaşı ...'la, dördüncü sınıfta ise dayısı ...'yla birlikte bu yerde kaldığını, o dönemde İzmir'de muhafazakar kesim olarak F.G. cemaatinin ve Hakyol grubunun bilindiğini, bu gruplardaki arkadaşlarının yemek ve sohbet için evlerine çağırdıklarında her iki gruba da gittiğini, imam hatip okulu mezunu olması nedeniyle F.G. cemaat mensuplarının kendisine bakışının farklı olduğu gibi kendisinin de onlara farklı baktığını, F.G. cemaat mensubu ..., ..., ... ve Mesut ...'ın bu evlere kendisini davet ettiklerini, evlerde yemek ve namaz sonrasında sohbete geçildiğini, bu sohbetlerde ...'nin Risalei Nurları okuduğunu, ancak kendisinin bunları fazla anlamadığını, bu evlere dört yıllık öğrencilik hayatı boyunca toplam on defa gittiğini, bunun dışında diğer grubun evlerine de gittiğini, bazı günlerde ... Hoca'nın sohbet edeceği söylenince gidip sohbetlerini dinlediğini, bu evlere de toplam on defa gittiğini, aynı yıl mezun olduğu ...'ın F.G. cemaatinin evlerine gidip gitmediğini ve bu evlerde kalıp kalmadığını şu an için hatırlayamadığını, İstanbul'daki CMK'nın 250. maddesiyle görevli mahkemelerde verdiği kararlardan ve 2011 yılındaki Yargıtay üyeliği seçiminde F.G. cemaati mensubu HSYK üyelerinin ısrarla seçilmesini istemelerinden sonra bu kişinin cemaat mensubu olduğunu anladığını, öğrenciliğinde F.G. cemaat mensuplarının düzenlediği yaz kamplarına katılmadığını, ancak Torbalı'daki bahçeye gittiğini, bu bahçeye maddi durumu iyi olan ve F.G. cemaatiyle yakın olan okul arkadaşı ...'nun götürdüğünü, kimlerle birlikte gittiklerini şu an için hatırlayamadığını,
Aynı sınıfta okuduğu ve duygusal arkadaşlık yaptığı Nurdan Hanım'la okul bitince nişanlanıp askerlik dönüşünde evlendiklerini, bu arkadaşlıklarına F.G. cemaati mensuplarının ve diğer cemaatin hoş bakmadığını, eşinin kendisinden önce hâkimlik stajına başlaması üzerine Ankara Etlik'te ev tuttuklarını, staj bitiminde eşinin Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesine kura çekmesi nedeniyle kendi stajını Adıyaman merkeze aldırdığını, okul dönemindeki arkadaşlarından ...'nun cemaatle irtibatı olduğunu bildiğini ve kendi babasının Konya'da oturduğu sitede evi olması nedeniyle hâlen görüştüklerini, onun bu görüşmelerde F.G. cemaatinin yanlışlıklarını 2012 yılında anlatmaya başladığını ve hatta MİT Müsteşarının savcılığa çağrılması olayını da ne oluyor diye sorduğunu, Adıyaman'da F.G. cemaati mensuplarıyla bir irtibatının olmadığını, ancak Gölbaşı Adliyesinde eşinin odasında oturduğu esnada Gaziantep'te hâkim adayı olduğunu söyleyen ...'ın geldiğini, Adıyaman Adliyesinde görev yapan ... ve ...'ı ziyaret ettiğini ve aynı dönemden olan eşine ziyarete geldiğini söylediğini ve bir araya gelelim şeklinde konuşmalar yaptığını, konuşmalarından bu kişinin F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığı için bu isteğine olumsuz cevap verdiğini, Tokat'ın Almus ilçesine kura çekip savcı olarak atandığını, burada bir ay görev yaptıktan sonra eş birleştirmesi sonucu Kars'ın Sarıkamış ilçesinde göreve başladığını, 1995 yılı Ağustos ayına kadar burada görev yaptığını, daha sonra Ankara'nın Haymana ilçesine tayinlerinin çıktığını, 1996 yılında ...'ın isteği üzerine Adalet Bakanlığına tetkik hâkimi olarak geldiğini, belirttiği bu yerlerde F.G. cemaat mensuplarıyla bir irtibatının olmadığını, eşinin Menemen Ulukent'te büyümesi ve ...'ın da Menemenli olması nedeniyle staj dönemindeyken tanışma imkanı bulduklarını, ayrıca ortak aile dostlarının da olduğunu, dört yıllık bir savcı olarak kıdeminin yetmediğini söylediğinde ...'ın 'Önemli değil, yetki ile aşarız' dediğini, Adalet Bakanlığına tetkik hâkimi olarak geldiğinde Personel Genel Müdürlüğünde tetkik hâkimi olan B.. E..'in 15 gün önce göreve başlamış olduğunu anladığını, bu dönemde kendilerinden önce gelenler arasında ... ve eşi ...'ın olduğunu, bilahare ..., ..., ... ve A.. H..'nin de tetkik hâkimi olarak geldiklerini, sadece A.. H..'nin cemaate sempatiyle baktığını öğrendiğini, Personel Genel Müdürlüğünde çalıştıkları dönemde 28 Şubat nedeniyle soruşturma geçirince aralarında bir birliktelik ve bağlılık oluştuğunu, birbirlerinin evlerine gidip gelmeye başladıklarını, ancak bunun F.G. cemaati mensuplarının bir araya geldiği sohbet toplantıları tarzında olmadığını, zira Risalei Nur kitapları okunmadığı gibi himmet parası da toplanmadığını, Bakanlıktan ayrıldığı tarihe kadar F.G. cemaatinin sohbet toplantılarına katılmadığını, o dönemde cemaate yakın olduğunu ve sempatiyle baktığını bildiği A.. H.. ve ...'la arkadaşlıklarının olduğunu, bu grupta B.. E..'in de bulunduğunu, kişilerle cemaatlerine göre değil isim ve karakterlerine bakarak arkadaşlık yaptığını, sonradan HSYK Genel Sekreteri olan ve F.G. cemaatine sempati duyduğunu bildiği ...'yla da bu dönemde arkadaşlığının başladığını ve ailece görüştüklerini, kendisi için önemli olanın ...'nın kişiliği olduğunu, ...'yla bu arkadaşlığının 07.02.2012 tarihinde MİT Müsteşarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına çağrılması esnasında HSYK Üyesi Z.. H..'nu yanlarına çekmek için ... ve ...'in de bulunduğu bir ortamda kendisini karalamasına kadar devam ettiğini, bu şekilde F.G. cemaat mensuplarının arkadaşlık ilişkilerini bir tarafa bırakıp cemaat kültürüyle kendi arkadaşını bile karalayabileceklerini görünce tedirgin olduğunu ve bu olaydan sonra arkadaşlık ilişkisini sonlandırdığını,
O dönemde Bakanlıkta F.G. cemaatine sempati duyan başka arkadaşlarının da olduğunu, ... Tutar'ın bu cemaate sempatiyle yaklaştığını, ancak ...'ün Danıştay başkanlığı gündeme gelince takındığı tavır sonrasında F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığını, ...'in de F.G. cemaatine sempatiyle yaklaştığını, 2011 yılındaki Yargıtay üyeliği seçimi için F.G. cemaati kontenjanında olduğu gibi Bakanlık listesinde de yer aldığını, zaman zaman bu kişiye F.G. cemaatinin yanlışlarını dile getirdiğini, onun da kendisine hak verip elinden bir şey gelmediğini söylediğini, Dursun ...'in de F.G. cemaatine sempati duyduğunu o dönem bildiğini, ancak cemaatteki konumunu bilmediğini, 2011 yılında F.G. cemaati listesinden Yargıtaya seçilince cemaat içinde olduğunu kesin olarak anladığını, A.. K..'yı akademide çalıştığı dönemde tanıdığını, sosyal demokrat ve liberal bir çizgisi olduğunu, HSYK üyeliğine seçildikten sonra F.G. cemaati mensubu HSYK üyeleriyle birlikte hareket edince cemaat mensubu olduğunu anladığını, ... ile Bakanlıkta birlikte çalıştığını ve F.G. cemaatiyle irtibatlı olduğunu bildiğini, ancak cemaatteki konumunu bilmediğini, Eğitim Merkezinden dönem arkadaşı olan ...'le de Bakanlıkta birlikte çalıştığını, bu kişinin F.G. cemaati mensubu olmayan bir arkadaş grubunun bulunduğunu, Bakanlıkta genel müdür olduğunda F.G. cemaati mensubu olduğuna ilişkin bazı duyumlar aldığını, ancak müşavirliğe atanıncaya kadar bunun dedikodu olduğuna inandığını, müşavirliğe alınma sebebini F.G. cemaati mensubu olduğu şeklinde bildiğini, ...'u tetkik hâkimi olduğu zamandan beri tanıdığını, İşyurtları Daire Başkanı yapılmak istenmesine kıvrak biri olmaması nedeniyle karşı çıkmasına rağmen daire başkanı yapılmasında F.G. cemaatinin etkin olduğunu düşündüğünü, ...'yi de Bakanlığa geldiği günden beri tanığıdını, F.G. cemaatine yakın olduğunu ve başka bağlantılarının bulunduğunu hissettiğini, zira Jandarma ve MİT'le ilişkisinin olduğunu gördüğünü, Adalet Bakanı S.. E..'in ...'nin F.G. cemaatiyle ilişkisini belirtip bazı hususları da ifade ederek Yargıtaya seçilmesini istemesi üzerine Yargıtay üyesi olarak seçtiklerini, hemşehrisi olan ...'ı aynı fakültede okumaları nedeniyle tanıdığını, ancak o dönem samimiyetinin olmadığını, Bakanlığa gelince samimiyet oluştuğunu, F.G. cemaatinde belletmen görevi üstlendiğinden haberinin olmadığını, Adalet Bakanlığına tetkik hâkimi olarak geldikten sonra F.G. cemaatiyle irtibatlı olduğunu ve konuşmalarının cemaatin görüşleri olduğunu anladığını, 2009 yılı Eylül ayında bazı daire başkanlarının belirlenmesi konusunda Personel Genel Müdürü B.. E..'le yaptıkları çalışma neticesinde Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü için ... ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğü için ... olmak üzere toplam altı kişi için onay yazısı hazırlayıp Müsteşar ...'a gönderdiklerini, ...'ın daire amirlerine verdiği bir iftarda ...'ün bu listeyi ...'a vermesi sonrasında ...'ın isimleri okuduğunu, çalışmada yer alan ... ve ... ile ismini hatırlayamadığı bir kişiye ..., A.. H.., ... ve bazı arkadaşların karşı çıktığını, müsteşarın bu isimleri tartışmaya açmasını ve bazılarının bu isimlere karşı çıkmasını o an için anlamadığını, tartışma sonucunda ...'nın yerine ...'nin, ...'in yerine ise M.. B..'ın daire başkanı olmasını bu arkadaşların müsteşara söylediğini ve müsteşarın da ...'e onayın düzeltilmesi talimatı verdiğini, Bakanlık içinde 'cemaat 6-0 yaptı' diye konuşulduğunu, bu yemekte bulunmayan B.. E..'in arayıp kendisine serzenişte bulunduğunu, ilk belirlenen isimlere ...'ın öncelikle karşı çıkması, ...'ın F.G. cemaati mensubu olduğunu bilmesi ve Bakanlık içinde cemaatin 6-0 yaptığı şeklinde konuşmaların yoğunlaşması nedeniyle daire başkanlarının tümünün F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığını, bu olaydan sonra ...'ın cemaatte etkin bir konumda olduğunu anladığını, hatta ...'a Akademi Başkanlığı döneminde F.G. cemaatinin yanlışlıklarını dile getirdiğinde kendisine hak verdiğini ancak sanki cemaatte etkisi olmadığı intibası uyardığını, ...'ın Adalet Akademisi Başkanı olmasından sonra kendisinin ve eşinin verdiği dersleri kestirdiğini,
A.. H..'nin beyanında geçen M.. Ö.., ..., ... ve B.. E..'le bir araya geldiklerinin doğru olduğunu, ancak bunun F.G. cemaatinin kültürü ve yapısı içinde olmadığını, bir araya gelindiğinde bazen bir gazetenin köşe yazısının okunduğunu, günlük işlerin konuşulduğunu, evden ayrılırken de Asr Suresi okunup dağıldıklarını, bu toplantıların periyodik ve mutad olmadığını, eşlerle gidildiği gibi bekar olarak gittiklerinin de olduğunu, M.. Ö.. ile ...'ün Bakanlığa gelmelerinden yaklaşık iki ay sonra F.G. cemaati mensubu olduklarını anladığını, bu iki kişinin Afrika'ya göndermek için kurban parası istediklerinde herhangi bir para vermediğini, konuşmalar sırasında cemaatin yaptığı okullar ve diğer işlerden bahsederek yardım edilmesini belirttiklerini, diğerlerinin onlara para verdiğini görmediğini, M.. Ö..'in bu toplantılara katıldıklarına ilişkin beyanları doğru olmakla birlikte bu birliktelikte toplu namaz kılındığını ve F.G. cemaati sohbetlerinin yapıldığını hatırlamadığını, M.. Ö..'in bazen hocanın yazısı diye bazı gazete köşe yazılarını ve farklı yazıları okuduğunu, diğer arkadaşların da bu şekilde davranmalarının söz konusu olduğunu, bunu da birbirlerini bilgilendirme şeklinde yapılan sohbet toplantıları olarak değerlendirdiklerini, 2001 yılı Nisan ayında daire başkanı olduktan sonra Anayasa Mahkemesinin Çankaya'daki lojmanlarına taşındığını, işinin yoğunlaşması ve mesafe nedeniyle Elvankent'te oturmaya devam eden bu arkadaşlarla bir araya gelmelerinin azaldığını, ancak samimiyetinin devam ettiğini, başka bir sohbet grubunun ise olmadığını,
Mülakat kuruluna adaylar hakkındaki listenin harici arşiv araştırması diye sunulduğunu, kendisinin hâkim aday adaylarının mülakatında görev yaptığı esnada bu listeyi önce M.. Ö..'in hazırlayıp verdiğini, bilahare bu görevi ...'in üstlendiğini, bu kişilerin listedekilerin muhafazakar, milliyetçi ve sağ görüşlü olduğunu belirttiğini, ancak listedeki kişilerin tam olarak kimlerden oluştuğunu bilmediğini, mülakat sırasında bu listedeki bir kısım aday adaylarına düşük not verdiğini, ancak M.. Ö.. ile ...'in listesinde bulunan kişilerin %90'ına yakınının mülakatı kazandığını gördüğünü, cemaat listesi olarak mülakat kuruluna bir liste getirilmediğini, bu iki kişinin getirdiği isimlerin F.G. cemaati mensubu olduğunu bilecek konumda olmadığını, ancak şu andan geriye doğru gidersek emniyet istihbarat teşkilatının o dönemde cemaatin elinde olduğu anlaşıldığından listelerdeki isimlerin gerçeği yansıtmadığını gördüğünü, o dönemde mülakat kurulunda kendisinin dışında B.. E.., ..., ..., ... ve A.. H..'nin de olduğunu, Yargıtaydan ...'ın Danıştaydan ise ...'nun katıldığını, kendisinin olumsuz baktığı bazı isimlere A.. H.. 'Ne oluyor, aslan gibi çocuk, neyini beğenmedin' dediğini,
Adalet Bakanlığında Personel Genel Müdürü olduğu dönemde Bakanlık birimlerine tetkik hâkimi alımını ilgili genel müdürlerin bildirdiğini, bu bildirimden sonra takdirin genel müdüre ve Bakana ait olduğunu, Personel Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde sadece ...'nun alınmasını istediğini, bu ismi de kendisine B.. E..'in tavsiye ettiğini, bunun dışında başka bir hâkim almadığını, Bakanlıkta çalışacak tetkik hâkimlerinin F.G. cemaati mensubu olmasını kendisinden kimsenin istemediğini, bu kişiler için gelen referansların farklı olduğunu, örneğin F.G. cemaati mensubu olduğunu sonradan anladığı ...'in ...'nın stajyeri olması nedeniyle refere edenlerin ... ve ... olduğunu,
Hâkim aday adaylarının mülakatında Yargıtay Başkanları, yüksek yargı mensupları ve HSYK üyelerinin alınmasını istedikleri kişilerin listesini bizzat kendisine ulaştırıldığını, çünkü bu insanlarla zaman içinde doğrudan çalıştığını, önceleri A.. H..'nin bilahare M.. Ö..'in ve ondan sonra da ...'in getirdiği listeleri alınması gereken kişiler olarak bildiğini ve emniyet istihbarat araştırması, çevre araştırması veya Bakanlık makamından gelen isimler olarak algıladığını, bu kişilerin getirdiği listelerin tümünün veya çoğunluğunun F.G. cemaati mensuplarından oluştuğunu bilmediğini, zira A.. H.., M.. Ö.. ve ...'in alınması gerekenler diye getirdikleri isim listesinde bulunanların F.G. cemaati mensubu olma nedeninin bu kişilerin yanıltmalarından ve söz konusu isimlerin F.G. cemaati mensubu olduklarını söylememelerinden kaynaklandığını, bu kişilerin getirdikleri listede bulunanların F.G. cemaati mensuplarının çoğunlukta olduğunu aklına getirmediğini ve bir kadrolaşma amacı içinde olduklarını o dönem algılayamadığını, gelen listeleri heyet olarak birlikte değerlendirdiklerini, 2006-2007 yıllarına denk gelen bu dönemde F.G. cemaati mensuplarının veya başka bir cemaatin kadrolaştığı veya bundan rahatsız olunduğu gibi bir durumun kimsenin aklına gelmediğini, hatta sol görüşte olduğu bilinen YARSAV'ın dava açıp sınavların iptalini sağlaması nedeniyle tüm sağ kesimde bir kenetlenme meydana geldiğini, ayrıca o tarihte Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkemelerin de Bakanlığa karşı bir tepkisinin olduğunu, bu nedenle kendilerinin de o döneme kadar etkin olan yapının kırılarak dengenin sağlanması için alımlar gerçekleştirmeye çalıştıklarını,
Adalet Bakanlığının merkez teşkilatı için personel sınavı yapmadıklarını, ilgili genel müdürlüklerin taşradaki personelin ismini bildirmesi üzerine bu personelin Bakanlığa gelmesi için yazışma yaptıklarını, Personel Genel Müdürlüğüne Adalet Meslek Yüksek Okulu ve Adalet Lisesi mezunlarını almaya çalıştığını, F.G. cemaati mensuplarının alınmasına yönelik özel bir çalışmasının ve gayretinin olmadığını, Adalet Bakanlığında 2010 yılına kadar görev yaptığı dönemde buna ilişkin herhangi bir rahatsızlığın gelmediğini,
Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanı ...'nın görevden alınma sebebinin kendisinin HSYK 1. Daire Başkanı olduğu dönemde HSYK'nın yaptığı UYAP çalışmalarını B.. E..'le olan görüşmelerinde F.G. cemaati mensubu olması nedeniyle engellemeye çalışması olduğunu, Adalet Bakanı S.. E..'e bu durumu anlatmaları neticesinde ...'nın görevden alınıp yerine HSYK Müfettişi Cengiz Ünsal'ın atandığını, ayrıca o dönem HSYK müfettişlerinin mahalline gitmeden UYAP üzerinden inceleme yaparak rapor hazırlamalarına yönelik çalışma yapıldığını, ancak ... ile F.G. cemaati mensuplarının bu fikre sıcak bakmayıp çalışmaları geciktirdiklerini, zira müfettişlerin mutlak surette mahalline giderek inceleme yapmalarını istediklerini,
Hâkim ve savcıların dil kursuna gönderilmelerinin 2005 veya 2006 yılında başladığını, bu dönemde kendisinin Personel Genel Müdür Yardımcısı olduğunu, ...'in Avrupa'ya dil kursu için gideceklere ilişkin 25 kişilik listeyi müsteşarın onayına sunmak üzere kendisine gönderdiğini, söz konusu bu listeyi ...'nin hazırladığını, zira projenin onun kontrolünde olduğunu, Müsteşar ...'nın onay için önüne gelen listeye ...'ın isminin yazılması amacıyla Personel Genel Müdürü ...'nu aradığını, genel müdürün bu listeden haberinin olmadığını bu şekilde öğrendiğini, o yıl yabancı dil bilmeyen veya yeterli derecede olmayan kişilerin gitmesinin bu şekilde gerçekleştiğini, ertesi yıl bu işe bir kriter getirilmesini sağladıklarını, bir dershaneyle anlaşıp seviye tespit sınavından sonra kurs görüp Avrupa'ya gönderilmesinin sağlandığını, 2010 yılından sonra yurt dışında doktora ve master yapacaklar için HSYK'da görevli hâkim ve savcıların isminin Başkanvekili A.. H.., Adalet Bakanlığında görevli olanların Bakanlık, kürsüde görevli olanların ise HSYK Genel Kurulu tarafından belirlendiğini, genel kurula bu listeyi kimin hazırlayıp sunduğunu şu an için hatırlayamadığını, o dönemde Anadolu insanı olan hâkim ve savcıların dil bilgisi zayıf iken F.G. cemaati mensuplarının cemaate ait kolejlerde yetişmeleri nedeniyle ileri seviyede yabancı dil bildiklerini, kendisinin ve B.. E..'in bu gerçeği belirtmeden F.G. cemaati mensuplarının yurt dışında master ve doktora yapmalarını engellemek için kürsüde hâkim ve savcı açığı varken yurt dışına gönderilmenin uygun olmadığını, gidildiği takdirde diğer hâkim ve savcılara yük bindiğini ve giden kişilere avantaj sağlandığını ifade ettiklerini, genel kuruldaki ilk oylamada 10'a 10 kalındığını, F.G. cemaatine mensup olduğunu bildiği ... ile ...'nin hâkim ve savcıların yurt dışına gönderilmesi gerektiğini ısrarla savunduklarını, ...'in ise akademik kaygılarını dile getirip yurt dışına gitmenin faydalı olacağını söylediğini, bir ay sonraki toplantıdan önce gitsin diyen kanadın iki oyu daha kendi taraflarına çektiğini, bunun üzerine kendisinin ve B.. E..'in kararın çıkacağını anlamaları nedeniyle bazı kriterlerin getirilmesini istediklerini, bu kriterler kabul görünce olumlu oy verdiklerini, netice itibarıyla başlangıçtaki düşünceleri doğrulanıp genellikle yabancı dil bilgi seviyesi yüksek olan F.G. cemaat mensuplarının yurt dışına gittiğini,
2010 yılında Yargıtay, Danıştay ve HSYK ile Bakanlık arasındaki çekişmelerin HSYK'nın yapısının değiştirilmesi ve HSYK seçiminde tek oy kullanması yönünde Anayasa değişikliğini gündeme getirdiğini, kendisinin ve B.. E..'in geniş bir kitlenin söz sahibi olmasını sağlamak amacıyla tek oy sisteminin taraftarı olduğunu, müsteşar yardımcıları ve diğer bürokratların ise her aday bakımından oy verilmesini istemeleri üzerine bunun sakıncalarını dile getirdiğini, YARSAV yönetim kurulu üyesi Alanya reisi ...'in YARSAV adına ısrarla liste uygulamasını istediğini, TBMM'deki kanun görüşmeleri esnasında kendisinin milletvekillerine tek oy uygulamasının yerinde olduğunu ve iktidarın değişmesi hâlinde dahi bu uygulamayla HSYK'nın siyasetin güdümünde olmayacağını anlattığını ve Bakan S.. E..'in de hak verdiğini, Anayasa değişikliğinin bu şekilde tek oy sistemine göre meclisten geçtiğini, ancak YARSAV'ın liste uygulamasını ısrarla istemesi nedeniyle değişikliğin iptali hususunda Anayasa Mahkemesine gidilmesi amacıyla CHP'yi ikna ettiğini, CHP'nin başvurusu esnasında YARSAV üyesi olan Anayasa Mahkemesi Raportörü ...'ın CHP Grup Başkanı ... ile görüntüsünün gazetelerde yayımlandığını, YARSAV Genel Sekreteri ...'ın da bu yönde gayret gösterdiğini, Anayasa Mahkemesinin tek oy sistemini iptal ederek liste uygulamasının gerektiğine karar verdiğini, Anayasa Mahkemesinin tek oy şeklinde düzenlenen değişikliği iptal etmemesi için Anayasa Mahkemesi Başkanı ...'a konuyu anlattığını, onun yönlendirmesiyle Anayasa Mahkemesi Üyeleri ..., ... ve ...'la da görüşüp onları ikna etmeye çalıştığını, bu süreçte F.G. cemaati mensuplarının liste sistemini savunduklarını, çünkü o dönemde yargı içindeki cemaat mensuplarının sayısının 1500-2000 civarında olduğunu, nitekim F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiği ..., A.. H.. ve ... Tutar'ın da listenin daha uygun olduğunu belirtip tek oy sisteminin riskli olduğunu söylediklerini,
...'ın Sayıştay kökenli olduğunu, 2010 yılındaki HSYK seçimleri sürecinde kendisinin de içinde bulunduğu listenin belirlenmesi aşamasında bu kişiyle tanıştırıldığını, görüşmeyi sağlayanın şu an için hatırlayamadığı F.G. cemaati mensubu bir hâkimin olduğunu, ...'la görüştüğü esnada B.. E..'in de olduğunu, görüştürülme nedeninin o dönem 2000-2500 üyesi olan YARSAV'ın diğer kesimle ittifak yapması durumunda kendi listelerini geçebileceklerine inanması olduğunu, F.G. cemaati içinde olan arkadaşların YARSAV'da arkadaşları olduğunu söylediklerini, ancak kendisinin buna önce inanmadığını, zira bu dernekte ... ve ... gibi Yargıtayın keskin üyelerinin ve ağır toplarının olduğunu, akabinde bu durumu ispatlamak için kendisini ve B.. E..'i ...'la görüştürdüklerini, görüşmenin nerede yapıldığını ve yanlarında kimlerin olduğunu hatırlayamadığını, görüşme esnasında ...'ın YARSAV içindeki güçlerinin 350-400 civarında olduğunu ve listede kendi adaylarına yer verilmesi durumunda destekleyeceklerini belirttiğini, bu konuşmalar neticesinde ...'ın F.G. cemaati mensubu olduğunu ve YARSAV içinde cemaat mensuplarının bulunduğunu anladığını,
2010 yılındaki HSYK üyeliği seçimleri kapsamında Anayasa Mahkemesinin liste şeklinde oy verilmesine ilişkin iptal kararı üzerine Bakan S.. E.. ve Müsteşar ...'ın talimatıyla çalışma başlatıldığını, bu çalışmaya Müsteşar Yardımcıları ... Tutar, ..., ..., ..., A.. H.., ... ile birlikte kendisinin ve B.. E..'in de katıldığını, aday belirlemek için yurt içinde geziler düzenlendiğini, ilk olarak Müsteşar ...'ın önerdiği ... ve ...'ün, Başsavcılar kategorisinde ise ..., ... ve ...'nun isminin ön plana çıktığını, kendisinin ...'ı önerdiğini, İstanbul'daki bir toplantıda ... ile bayanlar arasında N.. Ö.. dahil olmak üzere farklı isimlerin gündeme geldiğini, ...'nın N.. Ö..'in kaprisli olduğunu belirtip itiraz ettiğini, İstanbul'dayken Silivri Başsavcısı ...'yı çağırıp milliyetçi kesimden kimin uygun olabileceğini sorduklarında ...'ı önerdiğini, bunun üzerine görüştükleri ...'ın Anayasa referandumunun halk oylaması sonucu reddedilebileceğini belirterek Bakanlık listesinde yer alıp almama konusunda tereddütleri olduğunu söyleyip teklifi kabul etmediğini, Anayasa değişikliğinde hayır oyu kullandığını bildikleri hâlde milliyetçi kesimi temsil etmesi ve ılımlı olması nedeniyle ...'yle görüşüldüğünü, ...'nin F.G. cemaati mensuplarının oyunu almak amacıyla belirlendiğini, ...'nın Akademide görev yapması nedeniyle listeye alınmasını Müsteşar ...'ın istediğini, ancak A.. H..'nin ...'nın sert yapısı nedeniyle uygun olmadığını ve hâkim ve savcı adayları tarafından sevilen A.. K..'nın daha isabetli olacağını söylediğini, yaptıkları araştırmada A.. H..'nin dediklerinin doğru olduğunu anlayıp durumu Müsteşar ...'a ilettiklerini, gelen itirazlar üzerine yapılan araştırmalar sonucunda ...'in listeden çıkarılıp ...'a teklif götürüldüğünü, ancak teklifi kabul etmemesi üzerine Ankara Savcısı ...'a teklifte bulunulduğunu, hukuk hâkimi olarak B.. E..'in ev arkadaşı İ.. A..'ın listeye alındığını, ...'in önerisiyle F.G. cemaatine yakın olduğunu bildikleri ...'in de listeye konulduğunu, zira YARSAV'ın Adana'da görev yapan ...'i aday göstereceğini öğrenmeleri üzerine o bölgeden karşısına bir aday belirlemek istediklerini, ...'ın bazı hâkim ve savcılara gönderdiği mesajda Bakanlık listesinde yer aldığını ve oy istediğini belirtmesinin sıkıntı yaratacağını ilettikleri Müsteşar ...'ın 'İleride Yargıtay üyesi olarak değerlendirelim, adaylıktan çekilsin' demesi üzerine ...'ın adaylıktan çekildiğini, ...'ın da adalet.org isimli sitede Cumhuriyet savcıları hakkında olumsuz yazılar yazması nedeniyle aday yapılmadığını, Ö.. K..'nun Karadenizli hâkim ve savcıların kendilerinden de bir kişinin olmasını istemeleri nedeniyle listeye girdiğini, idari yargıda F.G. cemaati mensubu olarak ...'nun isminin ön plana çıktığını, ...'ın ismi gündeme geldiğinde F.G. cemaati mensubu diye şaibe çıkınca bu konuyu araştırıp ...'na sorduklarında cemaat mensubu olmadığını söylediğini, ayrıca İstanbul'da muhafazakar kesimin bir araya geldiği İSFAD grubuna sorulduğunda uygun bir aday olduğunu ve birlikte yemek yediklerini belirtmeleri üzerine ...'ı listeye aldıklarını, B.. E..'in ve ...'un listeye dahil edildiğini, kendisinin milliyetçi kesimden ...'u önermesi üzerine Müsteşar ...'ın 'Boşver, milliyetçilerden kimsenin şefaatine ihtiyacımız yok' dediğini, ancak bu kesimin de listede yer almasını ısrarla istemesi üzerine Müsteşar ...'la restleşme aşamasına gelip '... yoksa ben yokum' diyerek toplantıyı terkettiğini, kendisini asansörden geri alıp toplantı salonuna götürdüklerini, bu suretle ...'un listeye girdiğini, N.. Ö.. ve ...'ın isminin İstanbul'daki yemekte belirlendiğini, Ankara'ya döndüklerinde ...'ın N.. Ö.. için iyi bir tercih olduğunu belirterek zaten arkadaş olduklarını söylediğini, F.G. cemaati mensubu olarak listeye alınan kişilerin ..., ... ve ... olduğunu, netice itibarıyla listede adli yargıdan kendisi, ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., ..., ..., ..., İ.. A.. ve ... ile idari yargıda ..., ..., B.. E.., ... ve ...'un yer aldığını, yapılacak seçimde F.G. cemaatinin oylarına ihtiyaç duyulduğundan cemaat mensuplarının listeye girdiğini, N.. Ö..'in eski eşinin F.G. cemaatiyle ilgisi olduğunu duyduğunu, ancak N.. Ö..'i araştırdıklarında bu cemaatten olmadığının söylendiğini, hatta bazılarının Cübbeli Ahmet'in cemaatinden olduğunu belirttiklerinde buna inanmadığını, kadın olması nedeniyle listeye aldıklarını, Ö.. K..'nun öğrenciliğinde ülkücü camia içinde bulunduğunu ve ülkücü bilinen ...'ın arkadaşı olduğunu duyduğunu, A.. K..'nın cemaatçi olduğunu başlangıçta bilmediklerini, öneren kişilerin de kendi cemaatlerinden birini önereceklerinin aklına gelmediğini, ...'ı tanımadığını ve F.G. cemaati mensubu olduğunu bilmediğini, ancak F.G. cemaati mensuplarının ...'a başlangıçta karşı çıktığını duyduğunu, seçim çalışmaları sırasında yaklaşık 10 büyük şehre gittiğinde listedeki hiçbir adayın çizilmemesini ve destekleyenlerin 11 adaya da oy vermesi gerektiğini belirttiğini, ancak seçim sonuçları açıklanınca mutlak suretle kazanmasını bekledikleri ..., ... ve ...'ın yedek kaldığını, yaptığı araştırmada F.G. cemaati mensuplarının ...'ye kesinlikle oy vermediğini ve ..., ... ile ...'ü çizdiklerini gördüğünü, en çok oyu alanın kendisi olduğunu, genç hâkim ve savcıların bulunduğu küçük illerde birinci sıraya genellikle ... ve N.. Ö..'in yerleştiğini, F.G. cemaati mensupları dışında YARSAV'ı destekleyenlerin ve hatta bu iki grupta yer almayan hâkim ve savcıların da kendisine oy verdiğini, F.G. cemaati mensuplarının bir tercih yaptıklarının ve bu tercihlerini de kendisinden ve İ.. A..'dan yana kullandıklarının görüldüğünü, idari yargıda yaptıkları şekilde B.. E.. gibi kendisini de ikinci sıraya düşürüp güçlerini göstermek istemelerine rağmen bunu başaramadıklarını, idari yargıda ... ve ...'un yedekte kaldığını, seçimlerdeki hatanın yedek kalacakların da listeye yazılmasından kaynaklandığını, listede adli yargıda 7, idari yargıda 3 adayın ismi belirtilseydi sonucun böyle çıkmayacağını ve mutlak surette diğer kesimlerin de HSYK'da yer bulacağını, seçim sonucunda ortaya çıkan bu durumu F.G. cemaati mensuplarının önde gelen isimlerinden ..., ..., ... ve A.. H.. gibi kişilere sorduğunu, onların yemin ederek kesinlikle çizmediklerini ve taşradaki hâkim ve savcılardan oy istemeleri sonucu kendi adaylarına fazla oy çıktığını söylediklerini,
HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştaydaki boş olan üyeliklere ilişkin seçimin 2010 yılı Kasım ayında gündeme geldiğini, söz konusu bu seçim çalışmaları sırasında HSYK Üyeleri ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., ... ve ... ile Cumhurbaşkanı tarafından seçilen ...'nin F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığını, zira bu kişilerin birlikte hareket etmeye başladıklarını, Bakanlıktan beri tanıdığı B.. E..'in F.G. cemaatiyle ilgisini sürdürdüğü gibi Hakyol grubuyla da ilgisini sürdürdüğünü ve her iki grupla yakın görüştüğünü bildiğini, cemaat kültürü olarak özellikle F.G. cemaati yönünden cemaatten gelen isteklerin kayıtsız şekilde yerine getirilmesini anladığını, kişiyi bu durumundan ötürü cemaatçi olarak değerlendirdiğini, zira kendi iradesini kullanamadıklarını, bu minvalde F.G. cemaati mensubu olan ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., ..., ... ve ...'nin kendi iradeleriyle değil F.G. cemaati kültürüyle cemaatten gelen istekler ve talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini, bu isimler arasında iki kişiye hayret ettiğini, onların da N.. Ö.. ve Ö.. K.. olduğunu, zira N.. Ö..'in baskın karakteri ve dominant yapısı sebebiyle ön plana çıkma amacı taşıdığını ve bu nedenle cemaat kültürüyle emir komuta zinciri içinde iş yapmayacağını tahmin ettiğini, Ö.. K..'nu ise milliyetçi biri olarak bildiğini, Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarındaki ciddi şikayetleri 'Ömer, sen ağır ceza reisliği yapmışsın, şunu bir oku' demesi üzerine onun da okuyup 'Abi böyle bir şey mi olur, bunlar ne yapmış' dediğini, ancak oylama sırasında konuştuğu şekilde değil de cemaat kültürü içerisinde oy verdiğini,
Yeni HSYK yapısında üç dairenin oluştuğunu, kendisiyle birlikte B.. E.., A.. H.., ... ve S.. E..'in katılımıyla yaptıkları toplantılar sonucunda 1. Dairede kendisinin, 2. Dairede B.. E..'in, 3. Dairede ise A.. H..'nin başkan olmasının ön plana çıktığını, basında bu üç kişinin başkan olacağı gündeme gelince B.. E..'in başkan olmayı istemeyip kendi yerine seçimle gelen tek kadın üye olan N.. Ö..'in başkan olmasının daha uygun olduğunu söylediğini, üyelerin hangi dairede görev yapacakları hususunda F.G. cemaati temsilcisi olan ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., ..., ... ve ... ile de görüşüldüğü gibi diğer üyelerle de görüşüldüğünü, kendisinin ve B.. E..'in üyelerin dairelere dağıtımı konusunda F.G. cemaati mensuplarının güçlü hâle gelmemeleri için dengeli olarak dağıtılması yönünde hareket tarzı belirlediklerini, F.G. cemaati mensuplarının tayin ve terfi konusunda etkin olan 1. Dairede ... ve ...'nin görev almasını istediklerini, 3. Daire Başkanı olarak düşünülen A.. H..'nin dairesinde B.. E..'in okul arkadaşı R.. A..'in olmasını bu daireden haberdar olacakları için kendilerinin de istediğini, böylece A.. H..'nin yapısı itibarıyla etkilenmeye yatkın bir kişi olması nedeniyle F.G. cemaati mensuplarının etkisinden kurtarmayı amaçladıklarını, daire dağılımının genel kurulda uzlaşmayla kabul edildiğini, üyelerin dairelere dağıtımında F.G. cemaati mensuplarının çoğunluğu ele geçirmemeleri için belirlenen hareket tarzı kapsamında F.G. cemaati mensuplarının 3-2-3 şeklinde dağıtıldığını, F.G. cemaati mensuplarının daire başkanlıkları konusunda herhangi bir itirazlarının ve taleplerinin olmadığını, yeni oluşan HSYK'da genel sekreter, genel sekreter yardımcıları ve diğer personelin seçilmesinin daireler oluşmadan önce gündeme geldiğini, bu isimlerin genel kurul tarafından belirlendiğini, HSYK Üyesi ...'ın okul arkadaşı olan ...'nın genel sekreter olmasını istediğini ve HSYK Üyeleri R.. A.. ile ...'nin de bu teklifi desteklediğini, kendisinin buna karşı çıkmadığını ve Bakana bu kişinin isminin bildirildiğini, HSYK'da daha önceki Personel Genel Müdürlüğü işlemlerinin yapılacak olması nedeniyle Bakanlık kadrosunun alınmasının kabul edildiğini, bu konuyu Müsteşar ...'la görüşüp 'Abi bize kimi vereceksin?' diye sorduğunda 'Hâkim ve savcı atamalarında görev yapan Genel Müdür Yardımcısı Engin'i götürün' dediğini, ...'ün bu şekilde 1. Dairede görevli genel sekreter yardımcısı olarak görevlendirildiğini, 2. Daire için ...'nin, 3. Daire içinse A.. H..'nin M.. B..'ın ismini öne çıkardığını, ayrıca ...'nın da diğer işlere bakması için genel sekreter yardımcısı olarak görevlendirildiğini,
HSYK Kanunu'nun hazırlandığı dönemde Müsteşar ...'a 'Genel sekreterlik makamı nasıl olacak, güçlü bir genel sekreter mi yoksa hâlen mevcut olan personel genel müdürü şeklinde bir genel sekreterlik mi yapacağız?' diye sorduğunda 'İkinci bir güç istemiyorum, mevcut personel genel müdürü konumunda ve yetkisinde olsun' dediğini ve bu nedenle kanun hazırlanırken bu hususun dikkate alındığını, ...'nın F.G. cemaati mensubu olduğunu o tarihte bildiğini, ancak insan olarak sevdiğini ve çalışkan biri olduğunu, ...'ın önerisi üzerine R.. A.. ile ...'nin de bu ismi desteklemesi sonucu kendisinin de isteyip desteklediğini, ...'ın cemaatçi olmadığını bildiğini, ancak HSYK'da çalıştığı süre içerisinde F.G. cemaati mensuplarına sıcak baktığını ve kendilerinin cemaatle tartışıp kavga etmeye başladıkları zamanlarda ara bulmaya çalışan biri olarak gördüğünü, ... ismini cemaatin bir talebi olarak değerlendirmediğini, ancak seçildikten sonra F.G. cemaati mensuplarının sevindiğini bildiğini, ... genel sekreter olduktan sonra kendisiyle tartışmaya başladığını ve genel sekreterlik makamını Milli Güvenlik Kurulunda bulunan genel sekreterlikle karşılaştırdığını, bu makamın Milli Güvenlik Kurulundaki genel sekreterlik gibi güçlü bir konumda olduğunu söylediğini, kendisinin de bu yaklaşımın doğru olmadığını belirtip yetkilerinin eski personel genel müdürlüğü makamı gibi sınırlı olduğunu ve karar mercisinin genel kurul olduğunu ifade ettiğini, anlaşamamaları üzerine ...'nın Yargıtay üyeliğine seçilip gittiğini, yerine M.. B..'ın geldiğini, bu ismi HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin istediğini, güçlü genel sekreterlik durumunun olmadığını ve ... ile yaptığı tartışmayı bildiği için kendisinin de sıcak baktığını ve genel kurul onayıyla genel sekreter olduğunu, M.. B..'ın da F.G. cemaati mensubu olduğunu başlangıçtan itibaren bildiğini, ancak cemaat mensubu olduğu için değil ismi kendisini ilgilendirmesi nedeniyle karşı çıkmadığını, ...'ün de F.G. cemaati mensubu olduğunu Bakanlık döneminden bildiğini, ancak önlerinde yapılmayan yaz kararnamesinin çıkarılması zorunluluğu olduğu ve Bakanlıkta da bu işi yaptığı için getirildiğini, bu kişilerin cemaat kültürüyle hareket edeceklerini o zaman anlayamadığını, normal çalışmalarını gözeterek Bakanlıktan getirdiklerini, mali ve idari işlerden sorumlu genel sekreter yardımcısı olan ve doğrudan Başkan Vekili A.. H..'ye bağlı olarak çalışan ...'nın 2011 yılındaki Yargıtay üyeliği seçimine çok az bir süre kala Yargıtay üyesi olmak istediğini hemşehrisi R.. A..'in söylemesi üzerine Yargıtay üyesi olarak seçildiğini ve bilahare teşekküre geldiğini, ...'ya mobing uygulandığını bilmediğini ve böyle bir şey de duymadığını, HSYK'daki personel görevlendirmelerinin ve yer değişikliklerinin genel sekreterlik tarafından yapılıp genel sekreterin teklifi ve Başkan Vekilinin onayıyla gerçekleştirildiğini, 2001 yılında Adalet Bakanlığında Daire Başkanı olduğu dönemden itibaren birlikte çalıştığı Betül Karakaya'yı yine sekreter olarak yanında getirdiğini ve görev süresinin sonuna kadar da beraber çalıştıklarını, şoförünün ise üçüncü yılın sonunda şahsi bazı sıkıntıları nedeniyle değiştirilmesini istediğini, diğer Kurul üyelerinin bu yönde bir serzenişlerini hatırlamadığını, görev yaptığı süre içinde personel ve tetkik hâkimi gibi herhangi bir kimseden yıpratma uygulandığına ilişkin bir bilgi almadığını, Tetkik Hâkimi ...'in 2. Daireden alınıp kendisinin sorumlu olduğu 1. Dairede görevlendirilmesiyle ilgili bir süreç yaşandığını, abisi ...'den dolayı eskiden beri yakından tanıdığı ve Bakanlıkta disiplin kısmında çalıştığını bildiği ve sevdiği bu hâkimi kararname bürosunda görevlendirmeyi düşündüğünü, bu talebi Başkan Vekili A.. H..'nin de uygun bulduğunu, yazısı yazıldığı hâlde 2-2,5 ay geçmesine rağmen 1. Daireye gönderilmemesi üzerine Genel Sekreter M.. B..'a kararname çalışmalarının başladığını ve ihtiyaç olduğunu belirttiğinde ...'de bazı disiplin dosyalarının olduğunu ve bunları bitirmediği için 2. Daire Başkanı N.. Ö.. tarafından yazının tebliğ edilmediğini söylediğini, bu nedenle o kararname çalışmalarına ...'in katkı sağlayamadığını, bu olayın kasıtlı olarak yapıldığını düşündüğünü, bir süre sonra da daha önceki talebi uygun bulunarak yurt dışına gönderilmesinin gündeme gelmesi üzerine ...'e sorulduğunda bu yönde talebi olduğunu ve ailesiyle birlikte gitmek istediğini belirttiğini, yurt dışına gönderilmesinin F.G. cemaatinin bir operasyonu olmadığını düşündüğünü, HSYK'dan kendi istekleriyle ayrılan ...'nın ve ...'nın eşi ...'nın da Yargıtay savcılığına gitmek istediğini, kendi istekleri olmasına rağmen kalmalarını istediğini, ancak gitmek istediklerini belirtmeleri üzerine genel kurulun muvafakat verdiğini, 2014 yılında bir konuşmada R.. A..'e gelmesini istediği ve getirdiği arkadaşların Kuruldan kaçtığı yönünde sitem ettiğinde aslında onların gitmek istemediğini ve o dönemde bazı kişilerin baskı yapması nedeniyle gitmek zorunda kaldıklarını söylediğini, gerçekten de ...'nın bilahare Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tekrar dönmesinin kendisini bazı düşüncelere ittiğini,
HSYK'nın yeni oluşumu sonrasında 2010 yılı Aralık ayında boş olan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçiminin gündeme geldiğini, Müsteşar ...'ın 'Bekleyin, kanun çalışması var, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin sayısı arttırılacak, buna göre bütün üyeleri birlikte seçeriz' dediğini, A.. H..'nin de genel kurul toplantısında ...'ın söylediklerini iletip çalışma yapmalarını ve istedikleri isimleri toplamalarını belirttiğini, kanun çıkmadan önce bu şekilde çalışmalara başlandığını, talebin kimden geldiğini hatırlamamakla birlikte kendilerini bir akşam HSYK Genel Sekreteri ...'nın evine çağrıldığını, bu eve B.. E.. ve A.. H..'yle birlikte gittiklerini, Yargıtay üyelerinin seçimiyle ilgili ön çalışma yapmak amacıyla gittiklerini bildiğini, evde HSYK Üyeleri ..., ..., ..., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.. ile Genel Sekreter Yardımcıları M.. B.. ve ..., Yargıtay Savcısı ..., Yargıtay Tetkik Hâkimleri ... ve ...'nin de olduğunu, Yargıtaydan gelenlerin de olmasının kendisini hoşnut etmediğini dile getirdiğinde Yargıtayı en iyi bu arkadaşların bildiğinden Yargıtaydan seçilecekler için bilgi vermeleri amacıyla çağırdıklarının söylendiğini, yemekten sonra eve projektör kurulduğunu, ...'nın 'Arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler' dediğini, bu isimleri Kurul üyelerinin belirlediğini zannettiğini, ancak ilerleyen aşamada F.G. cemaati mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladığını, ...'ın başını çektiği Yargıtay üyelerinin Yargıtayda meydana getirdiği yapıyı kırmak için bir seçim yapılacağını ve seçileceklerin birlikte hareket etmesi gerektiğini belirten konuşmalar yapan bu arkadaşların mümkünse seçilecek 160 kişinin belirledikleri kişiler arasından seçilmesini istediklerinde bunun mümkün olmadığını söyleyip diğer Kurul üyeleriyle birlikte Bakan ve müsteşar ile kendi taleplerinin de olacağını belirttiğini, hatta 'Burada isimleri saymayalım ve bu nedenle sayı pazarlığı yapmayalım' dediğini, Yargıtaydan gelen ... ile ... ve ...'nin o günkü sunum ve tavırlarından F.G. cemaati mensupları olduklarını anladığını, hazırlanan isimler arasında kürsüde görev yapan hâkim ve savcılar olduğu gibi ağırlığının Yargıtayda görev yapan Cumhuriyet savcıları ile tetkik hâkimlerinden oluştuğunu, isimler duvara yansıtıldığında istedikleri kişiler hakkında yoğun bir övgü geldiğini, istemedikleri içinse herhangi bir övgüden söz etmediklerini, sadece bir iki arkadaşın bu kişiler için konuştuğunu, bu yansı sırasında seçilmelerini istedikleri ve övdükleri kişilerin F.G. cemaati mensupları hâkim ve savcılar olduklarını anlamaya başladıklarını, çünkü tüm listenin bu kişilerden oluşmadığını, isim belirleme esnasında F.G. cemaati mensubu olduğunu belirttiği Kurul üyelerinin de dahil olup görüşlerini belirttiğini, isimler belirlendikten sonra F.G. cemaati mensubu olan üyelerin sayıyı belirlemek istediğini, ancak kendisinin sayı konuşulmayacağını belirtip 'Bu nereden çıktı?' dediğini, belirlenen isimler sayılınca rakamın 80 civarında çıktığını, bu sırada ... ile birlikte ... ve ...'nın salonun dışına çıkıp birkaç dakika sonra geri geldiğini, ...'nun orada bulunanlara hitaben 'Bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak' dediğini, kendisinin bu isteklerinin imkansız olduğunu, kendileri dışında 9 üyenin daha bulunduğunu ve bu sayının kendilerine verilemeyeceğini belirttiğini, bu kişilerin F.G. cemaati adına bu talepte bulunduklarını konuşmalar sonrasında pekiştirdiğini, bu taleplerinin yerine getirilemeyeceğini söyleyip gerekirse Yargıtay üyeleriyle bir araya gelip onlara kontenjan vererek seçimin yapılabileceğini blöf olarak dile getirdiğini, kendisine B.. E..'in de destek verdiğini, A.. H..'nin kendisi ve B.. E.. kadar sert konuşmayıp daha çok ortamı yatıştırıcı konuşarak bu sayının imkansız olduğunu söylediğini, yaklaşık yarım saat süren bu tartışmalar sonrasında kendisi, B.. E.. ve A.. H..'nin evden ayrıldığını, bu toplantıda Danıştaya seçileceklerin ismi gündeme gelmeyip hangi sicildekilerin alınacağının görüşüldüğünü, kendilerinin 32 ve 33 bin sicilliler ile aşağısındaki sicillerin seçilmesini istediğini, F.G. cemaati mensuplarının ise 37 ve 38 bin sicillilerden de seçim yapılmasını arzu ettiklerini, idari yargıda 33 bin sicillilerden sonra bir alım yapılmadığını, 4 yıl aradan sonra mesleğe alınıp 37 bin sicili verilenlerin genç ve kıdemsiz olduğunu, o tarihte F.G. cemaati mensuplarının 37 ve 38 bin sicildekilerde daha fazla olduğunu, bu sicilden kıdemli olanlar arasındaysa F.G. cemaati mensuplarının o kadar çok olmadığını, bu kıdemdekilerin mesleğe başlama tarihlerinin ANAP iktidarına, 37 ve 38 bin sicilli meslektaşların alınma tarihlerinin ise ... ve ... dönemlerine tekabül ettiğini, bu toplantıda ...'un olmadığını hatırladığını, ...'in bu toplantıda olduğunu anımsadığını, ancak ...'in toplantıya katıldığını hatırlayamadığını, ... ve ...'in F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiğini, ...'in de F.G. cemaati mensubu olduğunu bilahare öğrendiğini, bu toplantının ertesi günü kendisi, B.. E.. ve A.. H..'yle birlikte hâkimevine gidip Müsteşar ...'a durumu anlattıklarını ve Yargıtaydan HSYK üyeliğine gelen isimlerle görüşerek bu seçimin gerçekleştirebileceğini söylediklerini, hatta A.. H..'nin 'Ö.. K..'nu da yanımıza çekebiliriz' dediğini, ancak müsteşarın hem HSYK seçiminde birlikte hareket edip bir sonuç alındığını hem de Yargıtaydan gelen üyelerle anlaşmanın mümkün olmadığını söyleyip Yargıtaydan gelen HSYK üyelerine 30-40 civarında bir kontenjan verilmesi hâlinde Yargıtaydaki dengenin sağlanamayacağını ve bunu da kamuoyuna ve siyaset kurumuna izah edemeyeceklerini belirttiğini, bu görüşme sonunda müsteşarın uzlaşmalarını söylemesi üzerine yeniden görüşmelere başladıklarını, yukarıda isimlerini belirttiği üyelerle hâkimevinde ve ...'nin evinde toplandıklarını, ...'nin evindeki toplantıya F.G. cemaati mensubu olan HSYK Üyeleri ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ... ve ...'nin katıldığını, A.. H.. ile birlikte kendisinin ve B.. E..'in de toplantıda yer aldığını, ayrıca HSYK Genel Sekreteri ..., Genel Sekreter Yardımcıları M.. B.. ve ... ile Yargıtaydan ..., ..., ... ve ...'nin de geldiğini, amacın Yargıtaya seçilecek F.G. cemaati mensuplarının isimlerinin belirlenmesi olduğunu, bu toplantıda 140 konusunda diretmeyip en az 120 kişi olmasını istediklerini, daha önce belirledikleri 80'e yakın isim dışında bazı isimleri de dile getirmeye başladıklarını, onların istediği bazı isimlere kendisinin eleştiri getirdiğini, örneğin ... ismi gündeme gelince Yargıtayda bile bu kişinin eleştirildiğini, eşinin Uşak'ın bir ilçesinde eczanesi olduğundan haftada bir gün Yargıtaya gelerek dosya sunduğunu ve fazla çalışmadığını, seçilmesi hâlinde eleştiri geleceğini belirttiğini, M.. S..'ın ismini getirdiklerinde bu kişinin bulunduğu yerlerde dahi yeterli çalışmadığını ve bu nedenle eleştiri olduğunu söylediğini, ... ismini kendisinin de tanıdığını ve yapısını bildiğini ifade ettiğini, ... ve ... isimlerini de eleştirip seçilmeleri durumunda oluşacak sıkıntıları dile getirdiğini, buna rağmen bu kişilerde ısrar ederek isimlerinin listeye yazılmasını istediklerini, akabinde kendilerinin ve yüksek yargı üyeleri dışındaki HSYK üyelerinin arzu ettiği isimlerin görüşülmesini istediğini, bu görüşme esnasında F.G. cemaati mensupları tarafından bazı isimlere itirazlar gelmeye başladığını, örneğin kendisinin önerdiği ... ismine kızının Mersin'de muhalif parti belediyesinin avukatı olduğundan bunu göğüsleyip göğüsleyemeyeceğini sorarak karşı çıktıklarını, ...'nun ismi gündeme gelince N.. Ö..'in 'O kimmiş Yargıtay üyesi olacak, ne vasfı var ki?' dediğini, ... ismine de karşı çıktıklarında bu kişiye kendisinin 'Adalet Akademisinde kurul üyeliğinden vazgeç, seni ileride değerlendiririz' dediğini söyleyince onların da 'Ona kim söz vermişse o Yargıtay üyeliğine seçsin, biz ona oy vermeyiz' dediklerini, ...'in ismi gündeme gelince 'Bu kimseyi dinlemez' diye söylediklerini, ayrıca Bülent Selçuk ismine de karşı çıktıklarını, kendisinin gündeme getirdiği birçok isme karşı çıkmaları nedeniyle sadece ... ile ...'nun seçilmesini sağlayabildiğini, ...'ı ise ancak üçüncü seçimde çok ısrar etmesi sonucunda seçtirebildiğini, neticede sayının 180'in üzerine çıktığını, bunun üzerine F.G. cemaati mensuplarının kendi sayılarını 108'e kadar indirdiğini, kendilerinin de belli bir sayıya kadar indiklerini, toplam sayının 160'a ulaştığını, bu isimler arasındaki ...'ın A.. K..'nın arkadaşı ...'un seçilmesini müsteşardan istemesi nedeniyle çıktığını, bu nedenle ...'ı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı yaptıklarını, HSYK Üyesi ...'ın da K.. T..'u ısrarla istediğini, bu iki isim de listeye girince F.G. cemaati mensuplarının sayısının 110'a çıktığını, bu toplantıdan sonra belirlenen isimleri görüşmek amacıyla diğer Kurul üyeleri ..., R.. A.., ... ve İ.. A..'ın da bulunduğu Müsteşar ...'ın başkanlığında hâkimevinde bir araya geldiklerini, bu toplantıya yüksek yargıdan gelen HSYK üyelerinin davet edilmediğini, bu şekilde iki defa toplantı yapıldığını, bu toplantılar esnasında ...'in ısrarı üzerine ...'in isminin tekrar listeye yazıldığını, HSYK Üyeleri ..., R.. A.., ... ve İ.. A..'ın verdiği isimlerle F.G. cemaati mensuplarının cemaat adına girmesini istedikleri isimlerin bazılarının örtüştüğünü gördüklerini, örneğin F.G. cemaatinin Edirne Ağır Ceza Reisi ...'nu kendilerinin ise diğer reis ...'ı istediklerini, İ.. A.. ...'nu isteyince bu ismin öne çıktığını, Bakanlık kontenjanından seçilmesi istenen ..., ... ve ...'in isimlerinin de F.G. cemaati mensuplarının cemaat adına girmesini istedikleri arasında olduğunu, Danıştay üyeliğine kimlerin seçileceğinin ...'nin evinde gündeme geldiğini, bu çalışmayı B.. E..'in kendilerinin dışında yaparak bir liste hazırladığını ve bazı kişilerle görüştüğünü, çünkü kendisinin idari yargıyı fazla tanımadığını, B.. E..'in ...'nin evine 33 bin ve aşağısındaki sicillilerin yer aldığı bir listeyle geldiğini, B.. E..'in 37 bin sicilliler olmadan da 50 sayısına ulaşıldığını belirterek listeyi gösterdiğini, ancak F.G. cemaati mensupları 37 ve 38 bin sicillilerde ısrar edince tekrar isim belirlemesi yapıldığını, idari yargıda F.G. cemaati mensuplarına 37 veya 38 kişilik bir kontenjan verildiğini ve bu sayıdaki kişinin de bunlardan Danıştaya üye seçildiğini, ...'nın evinde Danıştaya seçilecek kişilerin isminin gündeme gelmediğini, ancak F.G. cemaat mensuplarının 37 ve 38 bin sicillilerin de seçilmesini istemeleri üzerine bu hususun tartışma konusu yapıldığını, kendisinin ve B.. E..'in 37 ve 38 bin sicillilerin çok kıdemsiz olduğunu belirterek istemediklerini, ancak onların kendi cemaat mensuplarının daha çok 37 ve 38 bin sicilliler arasında olması nedeniyle bu sicildeki kişilerden üye seçilmesini istediklerini, bu tartışma uzayınca B.. E.. ile ... ve ...'a 'Bu hususu kendi aranızda konuşun, çözüme kavuşturun' diyerek tartışmayı sonlandırdıklarını, bu toplantılar sonucunda adli yargıdan Yargıtaya seçilecek 160 ismin ve idari yargıdan Danıştaya seçilecek 51 ismin net olarak belirlendiğini, bu kişilerin resimlerinin de olduğu sicilleri Müsteşar ...'a teslim ettiklerini, duyduğu kadarıyla ...'ın Bakana, Bakanın da Başbakana götürdüğünü, ...'ın bu listeyi tekrar kendilerine verdiğinde eşi ...'ın çıkarılıp ...'ın isminin yazıldığını gördüğünü, genel kurul toplantısından iki gün önce yüksek yargıdan gelen üyeler dışındaki tüm üyelerle Kurulda bir araya gelerek kesinleşen isimleri 12 oy alacak şekilde paylaştırdıklarını, yüksek yargıdan gelen üyelerin de katıldığı genel kuruldaki oylama sonucunda daha önce belirlenen bir isim dışında tüm adayların seçildiğini, önceki listede ...'in isminin olmadığını, genel kurulda yapılan oylamada F.G. cemaati mensuplarının belirlediği Sincan Hâkiminin 11 oyda kaldığını ve onun yerine ...'in seçildiğini, ...'in diğer Yargıtay üyelerinden ve arkadaşlardan bu kişi için oy istediğini daha sonradan öğrendiğini, F.G. cemaati mensuplarına Yargıtay için ayrılan kontenjanın 110 civarında olduğunu, listeye girenler ve listeden çıkanlar olduğu için sayıyı tam olarak söyleyemediğini, Yargıtaydaki mevcut yaklaşık 230 üyeden 160'ının ...'ın etkisi altında olduğunu, 35 üyenin sol olarak bilindiğini, 40-45 üyeninse muhafazakar ve milliyetçi görüştekilerden oluştuğunu, üye sayısının Yargıtaydaki vesayeti kırmak için arttırıldığını, gerekli olan 12 oya F.G. cemaati mensubu HSYK üyeleriyle birlikte ancak ulaşabildiklerini, bu grupla beraber hareket edilmediğinde yüksek yargıdan gelen HSYK üyeleriyle anlaşmak gerektiğini, bu durumdaysa mevcut vesayet sisteminin kırılamayacağını, çünkü onların da belli sayıda üye isteyeceklerini, seçime gidilmesinin nedeni vesayetin ortadan kaldırılması olduğundan bu şekilde davranışın uygun olmadığının hükûmet tarafından da belirtildiğini, F.G. cemaati mensuplarının 160 kişinin 140'ını istemesi üzerine buna karşı çıktıklarını, durumu ilettikleri Müsteşar ...'ın 'Gidin, anlaşın, yüksek yargıdan gelen üyelerle anlaşma söz konusu olamaz' demesi neticesinde F.G. cemaati mensuplarına Yargıtay için 110'a yakın, Danıştay için 37'ye yakın kontenjan vermek zorunda kaldıklarını, Müsteşar ...'ın bu talimatı cemaate iyilik olsun diye vermediğini, durumun getirdiği bir gereklilikten dolayı verdiğini, ...'nun sarf ettiği söz üzerine F.G.'in talimatı nedeniyle değil Müsteşar ...'ın verdiği talimat doğrultusunda hareket ettiğini, seçimlerin bu şekilde yapılmaması için çok direndiğini, hatta rapor alarak seçimlere katılmayacağını ve bu kadar sayının F.G. cemaati mensuplarına verilmesinin uygun olmadığını söylediğini, kendisi kadar A.. H.. ve B.. E..'in mücadele etmediğini, HSYK seçimleri neticesinde oluşan tablo nedeniyle ...'un 'Siz Yargıtaya üye seçemezsiniz' gibi tahrik edici sözler sarf ettiğini, Yargıtay Başkanlığı seçiminin de gündemde olduğunu, böyle bir ortamda yapılmak zorunda kalınan üyelik seçimi sonucunda kendisinin de istemediği bir durumun ortaya çıktığını, F.G. cemaati mensuplarının başka amaçlar taşıdığını o tarihte bilebilecek konumda olmadığını,
2010 yılındaki yeni HSYK bünyesinde teftiş kurulu oluşturulması gündeme geldiğinde kendilerine Müsteşar ...'ın 'Adalet Bakanlığı bünyesinde bulunan teftişteki arkadaşların hepsini almayın, onlara burada da ihtiyaç var' dediğini, yüksek yargı üyeleri dışındaki diğer üyelerle Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulundan getirilecek müfettişleri belirlemek için toplantı yaptıklarını, bu toplantıda isimlerin tek tek dile getirilip itirazların belirtildiğini, bu isimler arasında kendisinin de arkadaşı olan ... ve ...'e F.G. cemaati mensuplarının karşı çıktığını, resmi olmayan bir oylama yaparak 12'yi bulanlara tamam deyip isimlerini yazdıklarını, akabinde gerçekleştirilen genel kuruldaki oylamada daha önce 12'yi bulanlar için bir sıkıntı çıkmadığını, sadece sınırda kalan bazı kişilere yüksek yargıdan gelen Kurul üyeleri oy verince bu kişilerin de alındığını, Adalet Bakanlığının da kendi içinde bir çalışma yaparak bünyelerindeki teftiş için isimler belirlediğini, bu suretle yaklaşık 30 müfettişin iki teftişe de alınmamış olduğunu, kendisinin bu kişilerin istedikleri yere gitmesi gerektiğini belirttiğinde ...'nin böyle bir şeyin olamayacağını ve normal tayin prosedürünün işlemesi gerektiğini söylediğini, buna rağmen kendisinin Teftiş Kurulu Başkanı ...'dan bu 30 kişinin gitmek istedikleri üç yer bulunan dilekçe vermelerini istediğini ve neticesinde istedikleri yerlere tayinlerinin yapıldığını, bu alımdan sonra yaklaşık 50 kişilik müfettiş açığı olduğunun ortaya çıktığını, bu açığı gidermek için Teftiş Kurulunun bir çalışma yaptığını ve belirledikleri isimlerin genel kuruldan geçmesi neticesinde yeni müfettişlerin alındığını, yeni alınanları tanımadığı için F.G. cemaati mensupları olup olmadıklarını o tarihte bilemediğini,
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi için ... ve ...'nin evlerinde yapılan toplantıların diğer hususlar için de yapılmaya başlandığını, bir araya gelmelerin bilahare F.G. cemaati toplantılarına dönüştüğünü, bu toplantılara 07.02.2012 tarihine kadar gittiğini, bu tarihten önce düzenlenen bir iki toplantıya mazeret bildirerek katılmadığını, bu toplantılara ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., ..., ..., ..., B.. E.., A.. H.. ve kendisi ile genel sekreterlik kadrosundaki ..., M.. B.. ve ...'ün katıldığını, Yargıtay üyesi seçildikten sonra ...'nın gruptan ayrıldığını, saydığı isimlerin tüm toplantılara gelmediğini, bazen bu sayının eksildiğini, HSYK Üyeleri İ.. A.., R.. A.., ... ve ...'in bu toplantılara katılmadıklarını, zira bu kişilerin çağrılmadığını, toplantıların belirli periyotlarda yapılmadığını, müsait olup olmadıklarının sorulduğunu, müsait olması durumunda belirlenen yere gittiğini, toplantının olduğunu kendisine M.. B.. ile ...'ün bildirdiğini, toplantıların eşli olarak yapılmadığını ve genellikle yemek şeklinde olmadığını, sadece evi uzak olanlar için ev sahibinin yemek ikram ettiğini, genellikle pastalı börekli şekilde geliştiğini, toplantılarda F.G.'e ait makalelerin okunduğunu, bu okumaların bazı toplantılar esnasında gerçekleştiğini, hepsinde okunmadığını, makale okumalarını genellikle ev sahibinin ya da M.. B..'ın yaptığını, Risalei Nurların bu toplantılarda okunmadığını, F.G.'i öven konuşmaların da yapıldığını, bu konuşmalar arasında yurt dışında açtığı okullar gibi diğer işlerinden bahsedilip övüldüğünü, bu toplantılara belirttiği isimler dışında F.G. cemaati mensubu bazı kişilerin de çağrıldığını, bu kişilerin gündemdeki konularla ilgili bilgi almak için de davet edildiğini ve gündem hakkında görüşüldükten sonra cemaat sohbetlerine devam edildiğini, bu kişilerden ..., ... ve ...'i hatırladığını, o dönemdeki Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili hukuki tartışmalarda bilgi almak için bu kişileri çağırdıklarını, kendisi ile B.. E.., A.. H.. ve M.. B..'ın bulunduğu bir toplantıya ... ve ...'ın çağrıldığını, zira Balyoz soruşturması için kendilerinden Başbakan'ın bilgi istediğini, ...'ın F.G. cemaati mensubu olduğunu bu davalar esnasında öğrendiğini, ...'ı daha önce tanımadığını, ancak o günkü konuşmalarından F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığını, bu kişilere kimi işlemlerin hukuka aykırı olduğunu ve yoğun şikayetler geldiğini söyleyip bazı hususları isim bazında anlattığını, bunun üzerine ...'ın 'Siz siyasi olarak bakıyorsunuz, biz hukuki olarak bakıyoruz' dediğini, kendisinin de 'Asıl hukuki olarak bakmayan sizsiniz, hukuki olarak düşünseydiniz olaylar bu noktaya gelmezdi, bu söylediğimi İstanbul'daki arkadaşlara da söyle' diyerek toplantıyı terk ettiğini, M.. B..'ın 'Bunları İstanbul'dakilere söyleme' dediğini sonradan öğrendiğini, bir ara ...'le görüştüğünde söylediklerini ...'ın iletip iletmediğini sorduğunda haberinin olmadığını söylemesi üzerine M.. B..'a 'Bu kişi benim söylediklerimi neden arkadaşlarına iletmemiş?' diye sorduğunda 'Abi ben söyledim, arkadaşlara söyleyip de morallerini bozma dedim' demesi üzerine kimin talimatıyla iletmediklerini öğrendiğini, bu toplantılarda himmet adı altında bir para vermediğini, vermeyeceğini de başlangıçta söylediğini, bunu Bakanlık toplantılarında da söylediği için kendisinden para istemediklerini, ancak diğerlerinin genel sekreter yardımcılarına zarf içinde bir şeyler verdiklerini, zarf alma trafiğini her toplantıda görmediğini, ancak katıldığı bir iki toplantıda böyle bir vermenin olduğunu, ayrıca kurban parası diye bir para da vermediğini, çünkü onlara kurban parası diye toplanan parayla kurban kesilmediğini belirterek anlayışlarının yanlış olduğunu dile getirdiğini, 07.02.2012 tarihinden sonra bu toplantılara kesinlikle gitmediğini,
07.02.2012 günü saat 18.00 sıralarında kendisini Adalet Bakanı S.. E..'in telefonla arayıp gelmesini söylediğini ve makam arabasıyla aldırdığını, hâkimevinde buluştuklarında İstanbul özel yetkili savcılarının MİT Müsteşarı ...'ı ifadeye çağırdıklarını belirtip 'Bunun ne olduğunu sor' dediğini, bunun üzerine özel yetkili Başsavcı Vekili ...'i arayıp durumu sorduğunda 'Diyarbakır'da bir aramada Oslo ile ilgili bazı şeyler çıkmış, bunları soracağız' dediğini, bu çağırmanın Devlet krizine sebebiyet verdiğini ve usule uygun olmadığını belirtmesi üzerine 'Ben araştıracağım, halletmeye çalışacağım ve size döneceğim' deyince 'Halletmeye çalışma, hallet' diye söylediğini, ...'in bir süre sonra dönerek Savcı ...'nın ...'ı çağırdığını ve çağırmanın nedenini anlattığını, kendisinin de 'Bu şekilde bir çağırma olmaz, bunu iptal edin' dediğini, saat 19.40 sıralarında evine döndüğünü, saat 20.00 sıralarında arayan Bakanın ...'la birlikte olduğunu ve Hürriyet'in internet sitesinde ...'ın çağrıldığına dair bir yazı düştüğünü söylediğini, bu haber düşünce kendisini basın mensuplarının aradığını, anladığı kadarıyla İstanbul savcılarının kendileriyle görüşülmesinden sonra ...'a bu haberi yaptırarak çağırmayı iptal etmelerine ilişkin isteği etkisiz kılmak istediklerini, bu haberi İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğünün yaptırdığından şüphelendiğini, zira Hürriyet'te çalışan ...'ın Ankara istihbaratta çalıştığı dönemde ... isimli müdürle yakın olduğunu ve bu kişinin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olduktan sonra ...'ın da İstanbul muhabirliğine geçtiğini öğrendiğini, bu haberi de ...'ın yaptığını görünce haberin kaynağının emniyet istihbarat olduğunu anladığını, hemen ...'i arayıp Hürriyet'in internet sayfasındaki bu haberin nereden çıktığını ve neden sızdırdıklarını sorduğunu, onun da kendileriyle bir ilgisi olmadığını belirtmesi üzerine 'Bu olayı yalanla, böyle bir çağırma olmadığını basına bildir' diye söylediğini, gerçekten de ...'in o gün ...'ın çağrılmasının söz konusu olmadığını gazetecilere söylediğini, akabinde M.. B..'ı aradığını, ulaşamayınca ...'ü arayıp 'Muzaffer'i al, benim evime gel' dediğini, bir süre sonra ...'ün tek başına geldiğini ve M.. B..'a ulaşamadığını söylediğini, M.. B.. ve ...'ün ...'in arkadaşları olduğunu bildiği için 'Onunla görüşün, bu işi halledin, uzatmasın' dediğini, 08.02.2012 tarihinde Adalet Bakanı S.. E..'in makamına gittiğinde 'İbrahim, bunlarla görüştün, ancak bunlar yine çağırmasın' diye söyleyince 'Bakanım olur mu, bizzat ben görüştüm, çağırmayı da Fikret bizzat yalanladı' dediğini, saat 11.00 sıralarında makamdan çıkarken 'İbrahim, bak bak' diye televizyonu gösterdiğinde haber kanalının birinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin yazılı açıklaması olduğu ve MİT Müsteşarı ...'ın ifadeye çağrıldığı şeklinde altı yazı geçtiğini gördüğünü, bunun üzerine Bakan'la birlikte İstanbul'a gitmeye karar verdiklerini, saat 18.00 civarında İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'yı arayıp İstanbul'a geleceklerini ve saat 21.00'de ...'i alıp Dolmabahçe'deki ofise gelmelerini söylediğini, akabinde özel uçakla İstanbul'a gittiklerini, uçak havaalanına indikten sonra Bakan danışmanı ...'nın İstanbul'a gideceklerinin televizyonda altyazı şeklinde verildiğini ve havaalanında gazetecilerin beklediğini bildirdiğini, bu durumu İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'ya sorduğunda saat 18.00'deki görüşmelerinden yaklaşık üç dakika sonra bir gazetecinin arayıp Adalet Bakanı ve HSYK 1. Daire Başkanı İ.. O.. ile toplantı hâlinde olup olmadıklarını sorduğunu belirtmesi üzerine kendisinin veya T.. Ç..'nın telefonlarının dinlendiği kanaatine vardığını, yaptıkları toplantıda ...'e 'Bir gün önce ...'ın çağrılmasının doğru olmadığını söyleyip internette çıkan haberi yalanladığın hâlde ertesi gün neden yazılı açıklama yaparak ...'ın özel yetkili savcılar tarafından çağrıldığını haber yaptırdın?' diye sorunca ...'la birlikte diğer dört kişi için de yazı yazdıklarını, bu dört kişi için yazılan yazının ortaya çıktığını, ...'ın çağrılmasının doğru olmadığını ve daha fazla gizleyemeyeceklerini söyledikten sonra soruşturma dosyası hakkında bilgi verdiğini, kendisinin MİT Kanunu'nda değişiklik için hazırlık yapıldığını ve bu değişikliğin ayrıntısını belirttikten sonra o tarihte ... hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına CHP Bolu Milletvekilinin aynı konuda bir suç duyurusu yaptığını söylediğini, toplantı sonucunda İstanbul'daki soruşturma dosyasının yetkisizlik kararı verilip Ankara'ya gönderilmesinin ve aynı mahiyetteki dosyayla birleştirilmesinin uygun olduğunu değerlendirdiklerini, Başsavcı Vekili ... ve Başsavcı T.. Ç..'nın da bu görüşü benimseyip İstanbul'daki dosyanın yetkisizlik kararı verilerek Ankara'ya gönderileceğini bildirdiğini, akabinde Adalet Bakanı S.. E..'le Ankara'ya döndüklerini, birlikte bazı Bakanların olduğu Enerji Bakanlığına gittiklerinde orada olan ...'a Adalet Bakanı S.. E..'in İstanbul Başsavcılığına çağrılmaktan vazgeçildiğini ve soruşturma dosyasının Ankara'ya gönderileceğini söylediğini, ...'ın ise onların vazgeçmeyip ifade almak için hazırlık yaptıklarını ve sonuna kadar ısrar edeceklerini belirtip bu bilgiyi de içerideki adamlarının ilettiğini söylediğini, Bakanın da böyle bir şey olmayacağını söyleyerek Başsavcı ve vekiliyle yapılan görüşmeyi bir kez daha anlattığını, Perşembe günü bu olayın gündeme gelmediğini ve MİT Kanunu'ndaki değişikliğin TBMM'ye sunulduğunu, Cuma günü öğleye doğru televizyonda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca MİT personeli dört kişi hakkında yakalama çıkarıldığına ve MİT Müsteşarı ... için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazıldığına ilişkin alt yazı geçmeye başladığını, bu esnada Adalet Bakanının HSYK'daki odasında olduklarını, kendisinin derhal Başsavcı T.. Ç..'yı arayıp 'Bu nedir, Çarşamba günü neye karar verdiniz, şimdi ne yapıyorsunuz?' diye sorduğunu, onun da aciz hâlde cevap verip yanında Başsavcı Vekili ...'in olduğunu söyleyince telefona ...'i istediğini, durumu sorduğu ...'in 'Evrak onu gerektiriyor' diye cevap verdiğini, aynı gün öğle saatlerinde televizyondaki haber kanallarında ...'ın görüntüleri verilip alt yazı şeklinde Adana'da aralarında MİT'çilerin de bulunduğu beş kişinin gözaltına alındığına dair haber geçtiğini ve haberin Adana Başsavcılığının basın açıklaması olarak bildirildiğini, bu olayın yaklaşık üç ay önce olduğunu bildiği için Adana Başsavcısı ...'ı telefonla arayıp söz konusu olayın üç ay önce olduğunu belirterek neden açıklama yapma gereği duyduklarını sorduğunu, onun da İstanbul'daki olayla karışmaması için açıklama yaptıklarını, hatta beş kişiden birinin o gün yakalandığı için bu açıklamayı yaptıklarını belirttiğini, bu sırada kendi odasına girip çıktığını ve gelişmeleri takip ettiğini, o anda odasına ... ile N.. Ö..'in geldiğini, odada R.. A.. ve ...'un oturmakta olduğunu, N.. Ö..'in 'MİT Müsteşarı da ifade vermeye gidecek, kimsenin ayrıcalığı yok' dediğini, kendisi ve R.. A.. ile ...'un bu gelişmelerden dolayı ne kadar gergin iseler ... ile N.. Ö..'in o kadar rahat olduklarını, acil olarak odadan dışarı çıktığında N.. Ö..'in konuşmaya devam edip 'Niye kendisini ortaya atıyor?' dediğini ve bu işlere karışmaması gerektiği şeklinde beyanlarda bulunduğunu diğer arkadaşların ilettiğini, İstanbul Başsavcılığının MİT Müsteşarı hakkındaki talimatının Ankara Başsavcılığına gelip gelmediğini öğrenmek için Ankara Özel Yetkili Başsavcı Vekili ...'i saat 17.00 sıralarında telefonla arayıp durumu sorduğunda talimatın gelmediğini söylediğini, bunun üzerine Ankara Başsavcısı İbrahim ...'i aradığını ve talimatın gelmediğini öğrendiğini belirtip 'Bu saatten sonra işlem yapmayın, Pazartesi günü kanun teklifi mecliste görüşülecek, yeni yasaya göre işlem yaparsınız' dediğini, her ikisinin de 'Tamam' dediklerini, ancak Adalet Bakanının bu görüşmeden yaklaşık 20 dakika sonra özel yetkili Başsavcı sekreteryasının ...'ın makamını arayıp görüşmek istediklerini ve adliyeye çağırmak için aradıklarını ve hatta bu görüşme sonucu tutanak tuttuklarını öğrendiğini söylediğini, akşam saatlerinde Bakanın Ulaştırma Bakanlığında olduğunu belirterek yanına çağırdığını, buraya gittiğinde Ankara Başsavcısıyla tekrar görüşmesini isteyince onunla görüşmesine rağmen kendisini dinlemeyip MİT Müsteşarını aradıklarını belirtip 'Bu kişilerle bir daha beni görüştürmeyin' dediğini, ancak ısrar edip önemli olduğunu söyleyince Ankara Başsavcısı İbrahim ...'i arayıp nerede olduğunu sorduğunu, Urankentteki lojmanda olduğunu söyleyince HSYK binasına geçeceğini belirterek kahve ısmarlayacağını söyleyip davet ettiğini, saat 20.30 sıralarında HSYK binasına geçtiğini, yaklaşık 1,5 saat beklediğini, İbrahim ...'in saat 22.30 civarında geldiğini, durumu sorduğunda oldukça nezaketsiz bir üslupla 'Buraya gelmeyecektim, ancak ben seni severim, o nedenle buraya geldim. Bir soruşturma var, senin bilmediğin bazı şeyler var, bilmediğin işler için kendini ortaya atma' şeklinde cevap verdiğini ve hatta 'Buraya gelirken benden bir şey talep edeceğinizi düşündüm, bir şey mi talep ediyorsunuz?' diye sorduğunu, konuşmalarından, duruşundan ve hareketlerinden nezaketsiz ve alaycı bir tavır içinde olduğunu görünce sert bir şekilde 'Ben sizden bir şey talep etmiyorum, sadece dürüst bir cevap istiyorum, akşam üstü yaptığınız gibi bir hareket ve cevap istemiyorum, MİT Kanunu'nun değişeceğini size söyledim, bu kanun görüşmelerinin Perşembeye kadar devam edebileceğini ve kanunun bu tarihte çıkabileceğini düşünüyorum, bu tarihe kadar işlemi durdur veya mazeretini uygun görürsen MİT Müsteşarı Ankara'da kalacak, aksi taktirde kendisini yurt dışı göreve göndereceğiz, bu şekilde bir devlet krizine sebebiyet vermemeyi amaçlıyoruz' dediğini, onun da 'Pazartesi günü Hüseyin'i arasın, durumunu ve mazeretini yazılı olarak bildirsin, Perşembeye kadar kabul edelim' diye söylediğini, bu konuşmadan sonra binadan ayrıldığını ve sinirli şekilde Bakanla buluşmaya gittiğini, Pazartesi günü MİT Müsteşarı ...'ın Ankara Başsavcı Vekili ...'i telefonla arayıp mazeretini bildirdiğini ve yazılı olarak mazeretini gönderdiğini, F.G. cemaati mensubu olarak bildiği özel yetkili savcıların sıradan bir soruşturma için ...'ı çağırmadıklarını, asıl amaçlarının bir operasyon olduğunu, MİT'in ve Devlet politikasının hedeflendiğini açıkça anladığını, bu olayların tesadüf olmadığını da gördüğünü, Başbakanın ameliyata girme hazırlıkları içinde olduğu günlere denk getirilerek bilinçli yapıldığını, F.G. cemaati mensuplarının MİT Müsteşarını küçük düşürerek Devletin dış ülkeler nezdindeki itibarını sarsmak istediklerini ve bu suretle gündemdeki açılım politikasını sabote etmek amacında olduklarını, bu düşüncenin kendisinde olduğu gibi diğer Devlet bürokratlarında da hâkim olduğunu, bu savcıların ve güvenlik görevlilerinin bilinçli olarak fikir birliği içinde hareket edip bu eylemleri gerçekleştirdiklerini ve bir yerlere hizmet ettiklerini açık olarak gördüğünü, bu düşüncesini basınla da paylaştığını, yaptıkları bu işin başka bir ülkenin istihbaratına yardım etmek olduğunu ve iradeleriyle değil cemaat kültüründen aldıkları talimat ve emirleri yerine getirdiklerini anladığını, hatta bu düşüncesini F.G. cemaati mensubu olan HSYK Genel Sekreterine birkaç kişinin içinde bulunduğu bir sohbette açıkça dile getirdiğinde işlerin hukuki bir süreç içerisinde yapıldığını belirtmesi üzerine 'Senin arkadaşların hukuki işler yapmıyorlar, senin hocan kimin kucağında, önce bu soruya cevap ver' şeklinde sert bir cevap verdiğini, bunun üzerine 'Böyle bir şey mi olur?, bizim hareketimiz bir hizmet hareketidir, kimseye hizmet etmeyiz' diye söyleyince kendisinin de 'Artık gözünüzü açın, gelişen olaylar hukuki değil, bir yerlerin talimatıyla yapılan işler' dediğini, bu konuşmadan sonra HSYK Genel Sekreteri M.. B.. ve diğer F.G. cemaati mensuplarıyla resmi işler dışındaki tüm ilişkisini sonlandırdığını,
2011 yılındaki Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimi döneminde sadece Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hâkimi ... ile 4. Ceza Dairesi Tetkik Hâkimi ...'ı çağırıp görüştüğünü, bu kişilerin başarılı olmaları ve bilimsel eserlerinin bulunması nedeniyle Yargıtay üyesi olmalarını istediğini, isimlerini gündeme getirince özellikle F.G. cemaat mensuplarının karşı çıktıklarını, gerekçelerini de bu kişilerin başlarına buyruk olduğu, yeni seçileceklerle uyumlu çalışmayacakları ve hatta eski ekiple birlikte çalışacakları olarak dile getirdiklerini, kendisinin ise bu hususun doğru olmadığını ve bu kişileri tanıdığını belirttiğini, bu nedenle bu iki kişiyi çağırıp görüştüğünü, söz konusu görüşmede herhangi bir telkin ve tavsiye değil bazı arkadaşların kendileri hakkındaki görüşlerini söylediğini ve gelinen süreci anlattığını, kendisi gibi B.. E..'in de isimlerine itiraz edilen kişilerle itiraz konusunu konuşmak için görüşmeler yaptığını,
2011 yılındaki Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçiminin resmi sonuçları açıklanmadan önce herhangi bir duyuru yapılmadığını, ancak anlattığı üzere seçilecek kişilerin isimlerini belirlemek amacıyla birçok toplantı gerçekleştirildiğini, en son toplantıda seçilmesine karar verilen isimlerin netleştirildiğini, resmi oylamayla bu kesinleştirme toplantısındaki sürenin yaklaşık on günü bulduğunu, F.G. cemaati mensuplarının kendilerinin seçtirmediği ve kontenjanlarına almadıkları cemaat mensubu olmayanlara ulaşarak kendilerini seçtireceklerini belirtip güçlü olduklarını göstermek istediklerini sonradan öğrendiğini, F.G. cemaati mensuplarının kontenjanlarındaki kişileri çok önceden seçtirdikleri kişilere bildirdiklerini, daha sonra yapılan seçimlerde de aynı yöntemleri uyguladıklarını öğrendiğini, seçilen üyelerin de bu durumu kendisine bizzat anlattıklarını, örneğin ...'ın seçilmesine karar verildikten sonra resmi oylama olmadan önce K.. T..'un ulaşıp kendilerinin seçtireceklerini dile getirdiğini, bu yöntemi kullanıp kanca atarak kişileri seçtirdiklerine inandırarak bu kişileri yanlarına çekmek istediklerini, aynı yöntemi ... ile ...'e de yaptıklarını, kendisinin ...'ü yakından tanıdığını, eşi ... ile ...'nin aralarının iyi olmadığını bilmesi sebebiyle ismini son güne kadar dile getirmediğini, son gün iş davaları için üye seçilmesi gündeme gelince ...'ün ismini söylediğini, bunun üzerine ...'nin 1,5 saat boyunca ...'ün nasıl bir insan olduğunu ve bu kişinin derin devlet olduğunu belirtir açıklamalar yaptığını, kendisinin de 'Erhan'ı seçmeyeceğiz, eşini seçeceğiz' dediğini, ...'nin buna rağmen seçilmemesi gerektiğini belirttiklerini, ancak kendisinin şahsi olarak bu kişiyi istediğini ve her şeyine kefil olduğunu belirterek seçilmesini istediğini, bu toplantının 00.30'da bittiğini, ertesi sabah Kurula gelirken ...'ü arayıp eşi Nesrin'in Kurula gelmesini ve yüksek yargıdan gelen kurul üyeleri kendisini tanımadığından onları gezmesini istediğini, telefonu kapattıktan sonra Kurul kapısında ... ile eşi ... ve F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiği ...'i birlikte Kurula girerken gördüğünü, kendisinin geldiği saatte hiçbir Kurul üyesinin gelmeyeceğini bildiğini, yanlarında ...'in olmasını merak ettiği için odaya geçtikten sonra ...'ü arayıp bu saat itibarıyla Kurulda kimse olmadığı için yanına gelmelerini istediğini, onun da ...'nin ... aracılığıyla haber yolladığını, eşi Nesrin'in Yargıtay üyesi olması için ...'nin yardımcı olup seçtireceğini, bu amaçla diğer Kurul üyelerini gezdireceğini, Ankara dışına çıkacağı için erken saatte yanlarına gelmelerini istediğini belirtip 'Bu amaçla önce Teoman Bey'in yanına gidelim, dönüşte size geleceğiz' dediğini, önceki akşam yaşanan olayları düşününce F.G. cemaati mensuplarının aynı taktiği ... için de yaptıklarını anladığını,
...'in Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ...'dan daha az kıdemli olmasına karşın Van Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı olarak yetkilendirilmesinde bu kişinin nasıl önerildiğini hatırlayamadığını, ancak taslakta kimin niye önerdiğinin yazılı olduğunu, ... için toplantıda Karadenizli fevri biri olduğunun gündeme geldiğini ancak ayrıntısını bilemediğini,
...'in kıdem sıralamasında geride olmasına rağmen teamüllere aykırı şekilde Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı olarak yetkilendirilmesini isteyip gündeme getiren ve ısrar edenin ... olduğunu, kendisinin bu isme kıdemsiz olması nedeniyle karşı çıkıp 'Kıdem listesini getirelim, ilk yüzde ise tamam' diyerek geçiştirdiğini, akabinde kıdem olarak 90. sırada olduğuna ilişkin listenin geldiğini, HSYK Üyesi Z.. H.. da ...'in komisyon başkanı yapılabileceğini belirtince F.G. cemaati mensuplarının ikna ettiklerine inandığını, oylama sonucunda oy birliğiyle bu kişinin komisyon başkanı olarak görevlendirildiğini, kendisinin ...'in cemaatçi olmadığını zannettiğini, ancak ...'le yakın olduğunu duyduğunu, komisyon başkanı seçildikten sonra yaptığı faaliyetlerde ve hâkimlerin geçici yetkilendirilmelerinde adaletli ve tarafsız olması nedeniyle başka kesimler tarafından hakkında övgüyle bahsedildiğini,
...'nın kıdem sıralamasında geride olmasına rağmen teamüllere aykırı şekilde Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı olarak yetkilendirilmesinde ismini ..., ... ve ...'nin teklif ettiğini, kendisiyle birlikte Z.. H.. ve B.. E..'in daha önce Kadıköy Adli Yargı Komisyon Üyeliği yapmış olan Mustafa Bey'i istediklerini, İ.. A..'ın ise başka bir isim önerdiğini, oylamada 3'e 3 kalındığında İ.. A..'ın istediği kişinin üye yapılmaması nedeniyle ... grubuna destek vermesi sonucunda ...'nın 4'e 3 oy neticesinde komisyon başkanı olduğunu, İstanbul Okan Üniversitesindeki bir toplantı dönüşü adliyeye uğradığında ...'nın destek için teşekkür etmesi üzerine kendisine oy vermediğini belirtip 'İnşallah bizi mahcup edersiniz' diyerek daha kıdemli birinin başkan olmasını istediğini söyleyince üzülüp bozulduğunu gördüğünü,
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ... ile Müsteşar ...'nın görevden alındıkları dönemde Adalet Bakanının ... olduğunu, ...'ın müsteşar yardımcısı olmakla birlikte müsteşar gibi hareket ettiğini, ...'ı müsteşar yardımcısı olarak Ankara hâkimliğinden ...'in getirdiğini, ...'nın görevden alınmasında F.G. cemaati mensuplarının ilgisi olup olmadığını bilemediğini, ... müsteşar olduktan sonra kendisine Bakanlık içinde genel müdürler arasında tasarrufta bulunacağını söyleyip ...'in yazısını getirmesini istemesi üzerine ...'dan başlayan ve ...'le devam eden uygulama sonucu Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde düzelme ve istikrar sağlandığını belirtip ...'in alınmasının uygun olmadığını dile getirdiğini, bunun üzerine müsteşarın da düşüneceğini söylediğini, sonrasında Avrupa seyahatine çıktıklarını, yurt dışında olduğu esnada kendisini B.. E..'in arayıp ...'in görevden alınma yazısını müsteşarın istediğini, yerine ...'ın yazıldığını, ...'in yüksek müşavirliğe, yerine ise ...'in yazıldığını, bunun dışında bazı genel müdür yardımcılarının da yer değiştirdiğini söylediğini, Müsteşar ...'ın hemşehrileri olmaları nedeniyle ... Tutar'ı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne, ...'i ise Ceza İşleri Genel Müdür Yardımcılığına getirdiğini, Ceza İşleri Genel Müdürü ...'ı ise Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne kaydırdığını, bu tasarruflarda F.G. cemaati mensuplarının ilgisi olduğunu zannetmediğini, Müsteşar ...'ın hemşehrilik ilişkisine dayanarak bu tasarruflarda bulunduğuna inandığını, ... Tutar ve ...'in F.G. cemaati mensubu olduklarını,
Kendisinin HSYK 1. Daire Başkanı olduğu dönemde genel sekreterlikteki hâkim ve savcıların çoğunluğuna yakınının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla hakkında soruşturma yapılan kişiler olduğu iddiasına katılmadığını, HSYK'nın 2010 yılında yeniden oluşturulması sonrasında Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğünde çalışan bazı hâkimleri HSYK'ya aldıklarını, bundan amaçlarının ise Kuruldaki işlerin kesintisiz olarak yürütülmesini sağlamak olduğunu, aslında Bakanlıktaki işlerin HSYK'ya devredilmiş olması nedeniyle bu kişilerin eski işlerini yapmaya devam ettiklerini,
HSYK'nın yeni oluşumu sonrasında özellikle Ergenekon ismiyle bilinen soruşturma ve davalarla ilgili şikayetlerin 3. Daire tarafından yargı yetkisinin kullanılması olarak değerlendirilip reddedildiğini, İstanbul bölgesine ilişkin şikayetleri inceleme hususunda sorumlunun Yargıtaydan gelen HSYK Üyesi ... olduğunu ve ilgili tetkik hâkimleriyle dosyaları inceleyip kendi dairesine sunumunu tetkik hâkimiyle birlikte yaptığını, ...'in de birçok kararda yargı yetkisi kullanıldığını belirterek dairedekilere uyduğunu, 3. Dairede F.G. cemaati mensubu olarak ..., A.. K.. ve Ö.. K..'nun bilindiğini, Yargıtaydan ... ile Danıştaydan ...'ın bulunduğunu, A.. H..'nin bu dairenin başkanı olarak görev yaptığını, onun da F.G. cemaatiyle içli dışlı olduğunu, ancak bazı kararlarda vicdanının sesini dinlediğini de anladığını, bu dairede ayrıca Cumhurbaşkanının seçtiği ve F.G. cemaatiyle ilgisi olmayan R.. A..'in de yer aldığını, kendisinin Ergenekon davasıyla ilgili başlangıçta reddedilen şikayetlerin 2013 yılının başında genel kurula gelmesi üzerine yargı yetkisinin aşılması olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve bu nedenle müfettiş incelemesinin yaptırılarak bir karar verilmesini istediğini ve ..., Z.. H.. ve ...'a katılarak soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandığını, bu tür dosyaların tümüne bu şekilde hukuki olarak düşünüp oy kullandığını ve muhalefet şerhi yazdığını, söz konusu karşı oylarının göstermelik olmadığını, Bakanlıktan gelen üyelerin F.G. cemaati mensuplarıyla aynı yönde oy kullandığını, şike soruşturmasına ilişkin oylamada ...'in kendileriyle birlikte oy kullandığını, F.G. cemaati mensuplarının istikrarlı bir şekilde İstanbul'da görev yapan mensuplarıyla ilgili şikayetlerin reddedilmesi yönünde oy kullandıklarını, sadece ...'la ilgili bir şikayette ...'nin karşı oy kullandığını, Prof. Dr. ...'un özel yetkili hâkim ve savcılarla ilgili şikayetinde Z.. H.., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve kendisinin soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandıklarını, ancak 12 sayısı bulunamadığı için soruşturma izninin verilemediğini, bu hususta F.G. cemaati mensuplarının soruşturma izni verilmemesi yönünde oy kullandıklarını, Avukat ...'ün Ergenekon davasına ilişkin şikayetiyle ilgili olarak 18.09.2013 tarihinde yapılan genel kurulda ..., ..., ..., ..., ..., ..., B.. E.., ..., R.. A.. ve kendisinin soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandıklarını, ancak gerekli olan 12 sayısının bulunamadığını, 10 üyenin soruşturma izninin verilmemesi yönünde oy kullandığını, burada A.. H..'nin de F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte hareket ederek oy kullandığının görüldüğünü, Adalet Bakanının yasa gereği disiplin soruşturmalarına katılamadığını, 21.05.2014 tarihindeki genel kurulda ...eç'in ... ve ...'la ilgili yaptığı şikayetin incelenmesinde ..., Z.. H.., ..., ..., ..., ..., İ.. A.., R.. A.. ve kendisinin soruşturma açılması yönünde oy kullandığı hâlde F.G. cemaati mensuplarının ve ...'ın oylarıyla soruşturma açılmasına izin verilmediğini, HSYK Üyesi ...'ın F.G. cemaati mensubu olmamakla birlikte bu tür dosyalarda F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte hareket edip soruşturma izni verilmemesini sağladığını, bunu ne için yaptığını bilmediğini, ancak birçok kararda hâkim ve savcılar için şedit davrandığını bildiğini, 21.05.2014 tarihli genel kurulda ...'nın İstanbul ve Ankara'daki özel yetkili mahkeme başkan ve üyeleri hakkındaki şikayetlerine ilişkin olarak ..., ..., ..., ..., ..., ..., İ.. A.., R.. A.., ... ve kendisinin soruşturma açılması yönünde oy kullandıklarını, ancak F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte ...'ın soruşturma açılmaması yönünde oy kullanarak soruşturma açılmasını engellediklerini, 02.07.2014 tarihinde ...'nın İstanbul 9. ve 16. Ağır Ceza Mahkemelerinin başkan ve üyeleriyle ilgili şikayetinde İ.. A.. ve ...'ın kendileri gibi oy kullanmış olsalardı 12 sayısını bulup soruşturma açılması yönünde işlem yapılmış olacağını, bu karar öncesinde Anayasa Mahkemesinin hak ihlali yönünde kararının da olduğunu, kendisinin genel kurula gelen bu husustaki tüm itirazlara istikrarlı bir şekilde soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandığını, başlangıçta sadece 4 olumlu oyu bulurken 2014'ün ikinci yarısından başlayarak 11 üyenin soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandıklarını, fakat F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte ...'ın tüm kararlarda soruşturma izni verilmemesi şeklinde oy kullandığını, bunun dışında İ.. A.., ... ve ...'in dönüşümlü olarak F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte oy kullandığını, ... vekilinin duruşma salonunda hazır ettiği eski Genelkurmay Başkanı ... ile Kuvvet Komutanları ..., ... ve ...'ın tanık olarak dinlenmesini talep etmelerine rağmen bu talebin yargılamayı uzatacağı gerekçesiyle reddine ilişkin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkındaki şikayetine 3. Dairenin soruşturma izni vermemesi üzerine 02.07.2014 tarihinde genel kurula yapılan itirazın incelenmesinde kendisiyle birlikte ..., Z.. H.., ..., ..., ..., ..., İ.. A.., R.. A.. ve ...'in soruşturma açılması yönünde oy kullandıklarını, ancak F.G. cemaati mensupları olarak belirttiği A.. H.., N.. Ö.., ..., Ö.. K.., A.. K.., ..., ..., ... ve ... ile F.G. cemaati mensubu olmadığını belirttiği ... ve ...'in oyları sonucu soruşturma açılamadığını, 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra dairelerin yapısının değişmesi ve ayrıca A.. H.. ile Ö.. K..'nun da görüş değiştirmesi sonucu 3. Daireden F.G. cemaati mensubu hâkim ve savcılar hakkında soruşturma yapılması yönünde kararlar çıkmaya başladığını, bu nedenle yeni dönemde genel kurula itiraz dosyası gelmediğini, belirttiği üzere F.G. cemaati mensupları hakkındaki şikayetlerde yargılama yetkisinin aşıldığı görüşünü benimsediği için genel kurula gelen tüm dosyalarda başlangıçtan beri soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandığını, F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte hareket etmediğini, soruşturma izni vermeyen 3. Dairenin Başkanı A.. H.. ile sohbet ortamlarında neden soruşturma izni vermediklerini birçok defa sorduğunu, onun da Ergenekon soruşturmasının askeri vesayetin kırılması yönünde önemli bir dava olduğunu söylediğini, kendisinin de 'Olabilir, ancak herşeyin hukuki süreçte yürümesi gerekir, bu nedenle yanlış yapan hâkim ve savcılar hakkında soruşturma izni verin' dediğini, fakat A.. H..'nin o dönemde F.G. cemaat mensuplarıyla birlikte hareket ettiği için soruştuma izni verilmemesi yönünde oy kullandığını ve hatta kendisine İstanbul'da görev yapan özel yetkili hâkim ve savcıları kastederek 'Arkadaşların moralini bozmayalım, bu nedenle izin vermiyoruz' dediğini,
Ergenekon soruşturması ilk başladığında kendisinin de askeri vesayetin kırılacağını ve derin devletin ortaya çıkacağını düşünerek bu soruşturmaları desteklediğini, ancak ... ve Sisi'nin gözaltına alındığını ve ölüm döşeğindeki ...'ın evinde arama yapıldığını gördüğünde bakış açısının değişmeye başladığını ve soruşturmanın sulandırıldığına inandığını, ayrıca Balyoz soruşturmasında salıverilen tutukluların yargılaması esnasında tümünün tutuklanması neticesinde bu yargılamaların da F.G. cemaati mensuplarının bir oyunu olduğuna inanmaya başladığını, ancak neyi amaçladıklarını o dönem kestiremediğini, hatta Balyoz soruşturmasında şüpheli olan ...'nun gönderdiği mektup sayesinde söz konusu davalarda uydurma delillerin ortaya çıktığını gördüğünü, bilahare milletvekili olan ... ve Havelsan Genel Müdürü ... isimli şahsın yolladığı mektup ve belgelerden de uydurma deliller yaratıldığını anladığını, bu uydurma delillerin emniyet istihbarat ve diğer birimler tarafından yapıldığına ve söz konusu davaların haksız olduğuna 2011 yılının sonuna doğru inanmaya başladığını, bu görüşünü HSYK'da dile getirdiği gibi F.G. cemaati sohbetlerinde de söylediğini, bu nedenle F.G. cemaati mensuplarının kendisine karşı bir birliktelik ve hareket tarzı belirlemeye geliştirip 2011 yılı sonunda özellikle 1. Dairede kendisini saf dışı etmek amacıyla başka bir oya ihtiyaçları olduğu için İ.. A..'a kanca atmaya başladıklarını, ...'nin İ.. A..'ı evinde yapılacak kahvaltıya çağırdığını ve bunun rutin yapılmasını söylediğini İ.. A..'ın belirtmesi üzerine bu kahvaltıdan haberinin olmadığını ifade edince İ.. A..'ın bunu ...'ye söylediğini, bunun üzerine kendisini ...'nin kahvaltıya davet ettiğini, bu kahvaltıya katılıp görüşlerini orada da dile getirdiğini, bir sonraki kahvaltının İ.. A..'ın evinde yapıldığını, bu kahvaltıya Müsteşar B.. E..'in de katıldığını, kendisini İ.. A..'ın çağırması üzerine F.G. cemaati mensuplarının kahvaltıları devam ettirmediğini, İ.. A..'ı yanlarına çekemeyince 2012 yılı başında ..., ... ve ...'in Yargıtaydan gelen HSYK Üyesi Z.. H..'nu yakın markaja alıp birlikte yemek yemeye başladıklarını, hatta ... Hanım'ın yanında tetkik hâkimliği yapan ...'ı yollayıp kendisinin, B.. E..'in ve İ.. A..'ın dincilerle birlikte hareket edip hükûmet yanlısı tavır aldıklarını belirterek kendileriyle beraber hareket etmesini istediklerini, ayrıca ... Hanım'ı Kurul üyeliğinden sonra Yargıtaya döndüğünde daire başkanı olarak değerlendirebileceklerini belirttiklerini, zira bu hususları Z.. H..'ndan bizzat duyduğunu, 2012 yılının sonlarına doğru Z.. H..'nu kendi yanlarına çekip F.G. cemaati mensuplarına karşı harekete geçtiklerini, ancak o dönemde hükûmetin İstanbul'daki özel yetkili hâkim ve savcılara bakış açısının değişmediğini, CMK'nın 250. maddesinde yapılan değişiklikle TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkemelerin kurulduğunu, ancak CMK'nın 250. maddesiyle yetkili mahkemelerin ellerindeki dosyalara bakmaya devam edeceği için bu mahkemelerdeki hâkimler konusunda tasarruf yapamadıklarını, aslında kendilerinin özel yetkili tüm hâkim ve savcıların elinden yetkilerinin alınması yönünde çalışma yaptıklarını, bu tarihten sonra F.G. cemaati mensuplarının etkilerini kırmak için girişimlerde bulunmaya başladığını,
CMK'nın 250. maddesiyle yetkili mahkemelerin kaldırılmasına müteakiben kurulan TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkemelerdeki hâkimlerin ve bu suçların soruşturulmasında görevli savcıların yetkilendirilmesi gündeme geldiğinde B.. E..'in HSYK Tetkik Hâkimleri ... ve ...'dan bu mahkemelerde görevlendirilecek hâkim ve savcılarla ilgili çalışma yapmasını istediğini, bu çalışmalarda belirlenen isimlerin söz konusu mahkemelerde görevlendirilecek sayıya ulaşmadığını, Bakanlık yetkililerinin daha önceki soruşturmalara bakan ve önem arz eden savcıların yetkilerinin kaldırılmamasını ve bu savcıların yeni kurulan TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkemelerde de savcı olarak tekrar atanmalarını istediklerini, bu amaçla önce bu suçlarla görevli Başsavcı Vekillerinin görevlendirilmesi üzerinde çalışıldığını, Ankara'da kendisinin ...'ı önerdiğini, ancak Bakanın ve B.. E..'in istemesi üzerine ...'in görevlendirildiğini, Ağır Ceza Reisi olarak ...'nın ...'ı önerdiğini ve kendilerinin de tanıması nedeniyle yetkilendirildiğini, İstanbul için ...'in yerine ...'ın atandığını, İzmir için de ...'nün yetkilendirildiğini, bu görevlendirmelerde sadece İzmir için hata yaptıklarını sonradan anladıklarını, oysaki ...'yü Yusuf Arslan'dan sorduklarını ve daha önce organize suçlara baktığını, F.G. cemaatiyle ilgisinin olmadığını ve bu görevi yapabileceğini belirttiğini, daha sonra bu kişinin F.G. cemaatiyle yakın ilişkisi olduğunu fark ettiklerini ve yetkisi alınan Başsavcı Vekili ...'ın etkisinde kaldığını duyduklarını, İstanbul'da mahkeme başkanlığına getirdikleri ...'ı arkadaşı olan HSYK Üyesi R.. A..'in önerdiğini, ...'ın görevlendirildiği günden itibaren bu mahkemeden alınma yönünde dilekçeler göndermesi nedeniyle bir yıl dolmadan isteği üzerine Sulh Hukuk Mahkemesinde görevlendirildiğini, bunun üzerine Başsavcı T.. Ç..'yla görüşüp onun önerisiyle başka birini görevlendirdiklerini, ancak bu kişinin de iki hafta sonra Ankara'ya gelerek sağlık sorunları nedeniyle bu mahkemede çalışamayacağını söylediğini, HSYK Üyesi ...'in de arkadaşı olan bu kişinin rahatsız olduğunu ve bu nedenle başka bir mahkemede görevlendirmesini istediğini belirtince bu yetkilendirmeyi kaldırarak ...'nı atadıklarını, o tarihte Mustafa Bağarkası'nın bilerek parlatıldığı yönünde basında haberler çıktığını, ancak bu kişinin atanmasının daha önce atananmış olanların bu görevi istememelerinden kaynaklandığını, özgürlük hâkimliklerinin kurulmasında İstanbul Hâkimleri ... ile ...'nın mevcut sistemde itiraz mercilerinin önlerine gelen itirazları yeterince inceleyememeleri nedeniyle yetersiz kararlar verildiğine ilişkin çalışmalarının etkili olduğunu, kendilerinin de söz konusu çalışmayı esas alarak özgürlük hâkimliklerinin kurulmasına karar verdiklerini, İstanbul için yetkilendirdikleri ... ile ...'nın bir yıl çalıştıktan sonra bu mahkemelerde çalışmak istemediklerini söyleyip başka mahkemelere geçtiklerini, bu mahkemelere F.G. cemaati mensubu olmadığı belirtilen kişilerin atamasını yaptıklarını, ancak atananların F.G. cemaatiyle irtibatı olduğunu bilahare öğrendiklerini, bu yetkilendirmelerde kimseden talimat almadığını, çalışmanın genel sekreterlik tarafından yapıldığını ve yetkilendirmenin oy birliğiyle gerçekleştiğini,
Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle ilgili olarak yayımlanan HSYK'nın 25.12.2013 tarihli genel kurul kararı şeklindeki bildiri öncesinde 17.12.2013 günü sabah saatlerinde kurula gelirken kendisini Adalet Bakanı S.. E..'in arayıp 'Arkadaşlar İstanbul'da bir şeyler yapmış, bu soruşturmaları öğrenebilir misin?' dediğini, bunun üzerine aradığı İstanbul Başsavcı Vekili ...'in 'Haberim yok, öğrenip döneyim' diye söylediğini, Kurula geçtikten sonra ...'in dönerek ... isimli bir iş adamı hakkında soruşturma olduğunu, başka dosyalarda da Beyoğlu Belediye Başkanının ve Bakan çocuklarının adının geçtiği ve Savcı ...'ün başında yer aldığı büronun yaptığı bir soruşturma bulunduğunu dile getirdiğini, görüşmelerinde Bakanın 'Arkadaşlar' diye hitap ettiği kişilerin F.G. cemaati mensupları olan hâkim ve savcılar olduğunu ve bu sözü de alaycı şekilde söylediğini, o sabah da telefonda 'Arkadaşlar' şeklinde hitap edip acil bilgi isteyince Başsavcı T.. Ç.. ve özel yetkili Başsavcı Vekili ... yerine ...'i aradığını, çünkü F.G. cemaati mensubu hâkim ve savcıların yaptığı bir soruşturma söz konusuysa bunu Başsavcı Vekillerinden cemaat mensubu olduğunu bildiği ...'in bileceğini düşündüğünü, ...'in verdiği bilgileri ilettiği Bakanın 'O kadarını ben de biliyorum' dedikten sonra dosyanın içeriğinin ne olduğunu sorduğunu, B.. E..'in Bakanlığa uğradıktan sonra HSYK'ya geldiğini ve İstanbul soruşturmalarıyla ilgili polislerin Başbakana ilettiği bilgi notunu getirdiğini, bu bilgi notunun çok ayrıntılı ve fotoğraflı olduğunu gördüğünü, bu şekildeki bir çalışmanın Türk polisinin yapacağı bir çalışma olmadığını anlayıp yurt dışı bağlantılı olarak gerçekleştirilen bir soruşturma olduğunu düşündüğünü, aynı akşam Adalet Bakanı S.. E..'in HSYK'ya geldiğini ve Müsteşar B.. E..'i çağırdığını, B.. E..'in kendisinin de gelmesini istediğini, ancak gitmek istemediğini, bunun üzerine 'Sabah seninle görüşmüş, muhtemelen aynı konuyu konuşacağız' deyince birlikte Bakanın odasına geçip İstanbul'daki soruşturmalarla ilgili fikir teatisinde bulunduklarını, ellerinde sadece Başbakanlığa gönderilen emniyet yetkililerine ait bilgi notunun olduğunu, 18.12.2013 günü sabah saatlerinde odasına HSYK Üyeleri ..., ... ve ...'nin geldiğini ve İstanbul'daki soruşturmaların önemli olduğundan bahsedip Başsavcı T.. Ç..'nın bu işi götüremeyeceğini, yetersiz kaldığını, görevden alınarak yerine ...'in atanması gerektiğini söylediklerini, akabinde yemeğe davet etmeleri üzerine birlikte gittikleri lokantada HSYK Genel Sekreteri M.. B..'ın da olduğunu ve sabah ilettikleri konuyu açmaları üzerine 'Aklınızdan geçirmeyin, böyle bir şey olmaz' dediğini, akşam saatlerinde ...'ın kriptolu telefonu üzerinden görüştüğü Başbakanın ...'ün Kısıklı'ya bu akşam baskın yapıp ...'ı alacağı konusunda istihbarat aldıklarını belirterek bu hususa bakmasını söylediğini, bu konuşmadan sonra B.. E..'in odasından aradığı Başsavcı T.. Ç..'nın memnuniyetsiz ve çaresiz bir konumda olduğunu hissettiğini, onun 'Ne yapabilirim ?' diye sorması üzerine ... ve emrindeki savcıların verecekleri talimatlarda mutlak surette Başsavcının da imzasının olması ve çift imzayla verilmeyen talimatların yerine getirilmemesi gerektiği yönünde emniyet müdürlüğüne talimat yazmasını belirtince 'Olur, bu şekilde bir talimat yazarım' dediğini, ayrıca bu konuşma esnasında ...'ün soruşturmayı neden yaptığını, bu kişinin F.G. cemaati bağlantısı nedeniyle özel yetkili savcılıktan alınarak kendi yanına verilmesine rağmen neden bu büroda olduğunu sorunca yeni bir iş bölümü yaptıklarından dolayı Kaçakçılık ve Örgütlü Suçlardan Sorumlu Başsavcı Vekilliğine getirildiğini belirttiğini, insani olarak iyi biri olan T.. Ç..'nın inisiyatif kullanma ve idarecilik vasıflarındaki yetersiz yapısının kullanılmış olabileceğini, 20.12.2013 Cuma günü sabah saatlerinde odasına gelen HSYK Üyesi Z.. H..'nun 'Yargıtay üyeliğinden emekli olan ve hâlen Kemal Kılıçdaroğlu'nun danışmanlığını yapan kişiden bir haber geldi. T.. Ç.. ile ... para karşılığı İstanbul'daki soruşturmaları kapatacaklarmış' dediğini, kendisinin de 'Abla bu bilgi doğru değildir, kendileri dürüst insanlardır' diye söyleyince 'Bu bilginin MİT'in içinden geldiğini söylediler' demesi üzerine başka bir taraftan da kendisine T.. Ç..'nın alınması teklifinin geldiğini ve yapılan bilgilendirmenin manüpülasyon olabileceğini belirterek 'Bu hususu araştırıp ona göre karar verelim, acele etmeyelim' dediğini, aynı gün İstanbul Başsavcı Vekili ...'ün İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğündeki üst düzey bir görevliyi ifadeye çağırdığının Başbakanlık Müsteşarı ...'ya iletilmesi üzerine aradığı esnada B.. E..'in yanında olduğunu, akabinde B.. E..'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı T.. Ç..'yı aradığını, Başsavcı T.. Ç..'nın da 'Emniyetten bir görevli yanıma gelsin, yazılan yazıya nasıl cevap verileceğini izah edeyim' dediğini, bu konuşmaları takiben İstanbul Emniyet Müdürü ...'un Başsavcı T.. Ç..'nın tarif ettiği şekilde değil de yanlış anlaşılmaya müsait bir yazıyı Başsavcılığa gönderdiğini basından duyduklarını, bu yazı basına düşünce yargı mensuplarının kullandığı adalet.org gibi sitelerde 'PTT memurunu bile artık çağıramayız' gibi alaycı yazılar yazıldığını, kendisine Adli Kolluk Yönetmeliğiyle ilgili İçişleri Bakanlığının yaptığı taslağın gayri resmi olarak B.. E.. tarafından verilmesi üzerine bu yetki HSYK'da olduğundan bu şekilde bir yönetmelik hazırlanmasının uygun olmayacağını belirttiğini, 21.12.2013 Cumartesi günü İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmeliğin yayımlandığını, söz konusu yönetmelikte adli kolluk görevlilerinin görev tanımında değişiklikler yapıldığını, CMK'nın 167. maddesinde adli kolluk görevlilerinin seçilmesi ve eğitimiyle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığının ortak yönetmelik çıkaracağının ve adli kollukla ilgili yönetmelik çıkarma yetkisinin HSYK'da olduğunun belirtildiğini, bu değişiklikle HSYK'nın mevcut yetkisinin gasp edildiğini düşündüğünü, zira HSYK'nın bu hususta çıkardığı yönetmeliğin de yürürlükte olduğunu, 23.12.2013 Pazartesi günü sabahleyin odasına HSYK Üyesi Z.. H..'nun gelerek söz konusu yönetmeliğin hukuka aykırı olduğunu ve yetki gaspı içerdiğini belirttiğini, F.G. cemaati mensubu olan 1. Daire üyelerinin yakın markaja almasıyla Başsavcı T.. Ç..'nın değiştirilerek ...'in getirilmesine ilişkin isteğin ... Hanım'da da olduğu aklına gelince onu yatıştırmak için 'İnceleyelim, bu yönetmeliğe karşı bir açıklama yapalım' dediğini, zira ertesi gün gerçekleştirilecek olan 1. Daire toplantısında F.G. cemaati mensubu üç üye ile ... Hanım'ın birlikte hareket etmeleri durumunda T.. Ç..'nın Başsavcılıktan alınarak yerine ...'in getirilme olasılığının bile olduğunu, saat 11.00 sıralarında odasına HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin geldiğini ve aynı hususu konuştuklarını, akabinde A.. H..'nin Bakanı arayıp 'Çıkarılan yönetmelikle ilgili yargıda bir rahatsızlık var, bu konuyu gidermek için basın açıklaması yapılması uygun olur mu?' diye sorduğunu, Bakanın da 'Bir çalışma yapın, bana da gönderin' dediğini, bunun üzerine A.. H..'nin HSYK Genel Sekreteri M.. B..'a yönetmelikle ilgili gerçekleştirilecek basın açıklamasına ilişkin bir çalışma yapmaları ve bu çalışmanın kendilerine ve Bakana gönderilmesi yönünde talimat verdiğini, akşam saatlerinde kendisini Bakanın arayıp 'Açıklamayı ne yaptınız, hazırladınız mı ?' diye sorması üzerine Bakana gönderilmediğini anlayıp HSYK Basın Bürosu tarafından elektronik postasına yollanmış olan çalışmayı Bakanın e-postasına gönderdiğini ve not olarak da 'Sayın Bakanım, yargı dernekleri ile hâkim ve savcılar neden sessiz kaldığımız konusunda ayaklanmış durumda. Bu iki konuda sessiz kalınması kurulu zor durumda bırakıyor. Ekli açıklamayı uygun görürseniz basın açıklaması olarak yayınlayalım. Sizin için sıkıntı olacaksa genel kurul duyurusu olarak yayınlayabiliriz' şeklinde yazdığını, söz konusu çalışmayı incelediğinde hazırlanan metnin yönetmeliğe karşı bir açıklama olduğu gibi Başbakanın bir gün önce yaptığı mitingdeki konuşmasına da cevap şeklinde olduğunu gördüğünü, metnin 'Sayın Başbakanın Giresun'da yapmış olduğu konuşmada yargıya sesleniyorum, yürütmeye bunu söylüyorsunuz, siz de içinizdeki kirlileri temizleyin, çünkü siz de böyle pırlanta, tertemiz değilsiniz, bizim de bildiklerimiz var şeklinde konuşması nedeniyle aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur' biçiminde ifade edilen giriş kısmının Başbakana karşı bir açıklama niteliğinde olduğunu değerlendirmesi üzerine bu açıklamanın yapılamayacağına kanaat getirdiğini, ayrıca kendisine Bakanın ertesi sabah yüz yüze konuşalım şeklinde mail gönderdiğini, metin üzerinde çalışarak değişiklikler yaptığını, bu değişiklikleri okuttuğu HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin 'İyi yapmışsın' dediğini, 24.12.2013 Salı günü öğle vaktinde B.. E.. ve A.. H..'yle birlikte Bakanın makamına gidip öğle yemeği yediklerini ve düzeltmiş olduğu metni bu esnada Bakana verdiğini, metni okuyan Bakanın 'Bu açıklama ...'in açıklamaları gibi olmuş' dediğini ve 'Bakanlar Kurulunun değişikliği gündemde, bu açıklamayı değişiklik açıklandıktan sonra yapalım' diye de eklediğini, kendisinin de Çarşamba günü genel kurul olduğunu, diğer genel kurulun 15 gün sonraya denk geldiğini, uzun bir süre geçeceğini belirtince Bakanın da 'Genel kurulda bu hafta görüşün, B.. E.. muhalif kalsın, muhalefet şerhini yazmak için süre istesin, bu süre içerisinde Bakanlar Kurulu da açıklanır, bu şekilde zaman kazanın' dediğini ve metin üzerinde mutabık kaldıklarını, basın açıklaması yapma yetkisi HSYK Başkan Vekilinden Bakan tarafından alınmış olduğundan basın açıklaması yapılması hâlinde bu açıklamayı Bakanın yapması gerektiğini, bu açıklamayı yapmasının uygun olmadığını Bakanın söylemesi üzerine genel kurul kararı şeklinde yapılmasına karar verildiğini, basın açıklaması fikrinin önce kendisinden çıktığını, bu şekilde metin hazırlama görevi olmamakla birlikte bir metin hazırlamayıp hazırlanan metni düzeltmeye çalıştığını, HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin HSYK Genel Sekreteri M.. B..'a verdiği talimat üzerine hazırlanan bu metni kimin kaleme aldığını bilmediğini, 25.12.2013 Çarşamba günü genel kurul toplantısının yapıldığını, toplantının bitmesine yakın Başkan Vekili A.. H..'nin yönetmelikle ilgili açıklama için çalışma yapıldığını belirtip Bakanla mutabık kalınan metni yansıya yansıttıklarını, kendisinin gelişmeler konusunda açıklamalarda bulunduğunu, B.. E..'in Adalet Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının ortak yönetmelik hazırlayabileceği görüşünde olduğunu belirtip muhalif kaldığını, bunun üzerine Z.. H..'nun B.. E..'e sert bir şekilde cevap vererek bu konuda HSYK'nın bir yönetmeliği olduğunu ve yetkinin de HSYK'da bulunduğunu söylediğini, ... ve İ.. A..'ın metinde yer alan Anayasa'ya aykırı olduğu hususundaki kısmın çıkarılması gerektiğini ve bu konuda yetkinin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu dile getirdiklerini, R.. A..'in de bu konuda muhalif olduğunu söyleyerek bu ibarenin metinden çıkarılmasını istediğini, ...'in de muhalif olduğunu belirttiğini, ... ile ...'in samimi arkadaş olduklarını ve yapılan soruşturmalarda ...'in oğlunun da isminin geçmesi nedeniyle hatır için muhalefet yazdığını düşündüklerini, çünkü yazdığı muhalefet şerhinin basit bir ifade olduğunu, basın açıklaması metninin diğer Kurul üyelerine verilip verilmediğini bilmediğini, son düzeltilen hâlini kimseye vermediğini, öğleden sonra CNN Türk Ankara temsilcisi ...'ın arayarak 'Radikal'de ikinci dalga ismi ile operasyon yapıldığı belirtiliyor' demesi üzerine internete baktığında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının ikinci dalga ismiyle bir operasyon yaptığının belirtildiğini gördüğünü, bu nedenle İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'yı arayıp 'Hayırdır abi nedir?' diye sorduğunda bir operasyonun yapılmadığını, bilgisinin olmadığını ve araştırıp döneceğini söylediğini, saat 16.00'ya kadar dönmeyince İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'yı bir daha aradığını, bu esnada yanında A.. H..'nin de olduğunu, konuyu tekrar sorduğunda Savcı ...'ta emniyet müdürlüğü tarafından gönderilen önemli hususları içeren bir soruşturma olduğunu öğrenince özel yetkili Başsavcı Vekili ... ile Savcı ...'ı çağırdığını ve Savcı ...'a daha önce bazı hataların yapıldığını, bu nedenle zor duruma düştüklerini, aynı hatanın yapılmamasını, soruşturma dosyasının incelenerek kendisine bilgi verilmesini ve birlikte değerlendirdikten sonra operasyon yapılıp yapılmayacağının kararlaştırılacağını belirttiğini ve soruşturmada önemli isimlerin olmadığını söylediğini, akşam saat 12'ye doğru yeni Bakanlar Kurulunun açıklandığını ve ...'ın Adalet Bakanı olduğunu, o esnada birlikte oldukları B.. E..'in istifa etmesinin gerekip gerekmediğini sorması üzerine istifa edip yeni Bakanın önünü açmasını, zira çalışmayı istemesi hâlinde istifayı kabul etmeyebileceğini ve bu hareketin daha şık olduğunu belirttiğini, gece yarısı ...'ın arayıp kendisinin Başbakanlığa gelmesini istediğini, Başbakanlığa gittiğinde ..., ... ve ...'ın orada olduğunu gördüğünü, S.. E.. ve B.. E..'in sonradan geldiğini, bu esnada internetten bazı haberlerin düşmekte olduğunu, ...'nın İstanbul Emniyet Müdürüyle görüşmesine rağmen soruşturma hakkında fazla bilgi alamadığını, bu nedenle emniyette hiçbir suret bırakılmadığını ve soruşturma dosyasının çuvallarla Savcı ...'a teslim edildiğini anladıklarını, Başbakanın Başsavcı T.. Ç..'nın yetersiz kaldığını belirtip görevden alınmasının düşünülmesi gerektiğini söylediğini, kendisinin de 'Burada bir yanlışlık var' diyerek aynı talebi daha önce F.G. cemaati mensuplarının da dile getirip yerine ...'in getirilmesini istediklerini belirttiğini, bunun üzerine Başbakanın 'Ben araştırdım, diğer Kurul üyesi ... Hanım'ın senin sözünden çıkmadığını öğrendim' dediğinde 'O her dediğimizi yapmaz, vicdanının sesini dinler, hatta bugün yapılan açıklamayla ilgili B.. E..'le en sert tartışmayı yapmıştır' diye söylediğini, bu esnada Başsavcılığa getirilmesi gerektiği belirtilen isimlerin de zikredildiğini, ...'ın ismi gündeme gelince daha önce büyük bir yerde çalışmadığından ve şu andaki olaylara çözüm olamayacağından bu görevi yapamayabileceğini söylediğini, çözüm olarak yapılacak tek şeyin T.. Ç..'yla görüşüp soruşturmanın F.G. cemaati mensubu Savcı ...'tan alınarak başka bir savcıya verilmesinin sağlanması olduğunu belirttiğini, bu görüşmeler sırasında kendisinin ve B.. E..'in İstanbul'a gitmesi gündeme gelince bunun uygun olmayacağını söylediğini, çünkü İstanbul'a gittiklerinin duyulup basının haber yapması hâlinde T.. Ç..'nın elinin kolunun bağlanabileceğini belirttiğini, en doğrusunun ...'ı tanıyan ve arkadaşı olan HSYK Üyesi R.. A..'in gitmesi olduğunu söylediğini, nitekim R.. A..'in gece yarısı ...'yla birlikte İstanbul'a giderek ... ve T.. Ç..'yla buluşup alınan kararı ilettiğini, Başsavcılığa haber vermeden usule aykırı olarak tek başına operasyon yapılmasına karar veren ve Başsavcının talimatına rağmen soruşturmayı gizleyen Savcı ...'tan dosyanın alındığını ve başka savcıların görevlendirildiğini, söz konusu konuşmalar esnasında B.. E.. ile Z.. H..'nun HSYK'daki sert tartışmasından bahsedince Başbakanın ne tartışması diye sorması üzerine Adli Kolluk Yönetmeliğiyle ilgili bir bildiri yayınlayacaklarını, bu bildiriyi yumuşatarak Başbakanın ve hükûmetin hedef alınmaktan çıkardığını belirttiğini, ertesi gün bildiri yayımlanınca Başbakanın Adalet Bakanı ... ile ...'ya 'İbrahim akşam bize bildiriyi engellediğini söylemedi mi?, burada başka söylüyor, gidiyor bildirinin altına imza atıyor' diye kızdığını öğrenince iki Bakana da durumu anlatıp bildirinin bir gün önce çıktığını ve çıkmış bir bildiriyi engellediğini söylemenin yalan olacağını belirttiğini, ...'nın 'İbrahim, o gün kafamız çok karışıktı, senin ne dediğini bilmiyorum' diye söylediğini, ...'ın ise 'Beyefendi bize sordu, ben konuyu tam hatırlayamadım, ama öyledir dedim' şeklinde ifade kullandığını, buradaki sıkıntının S.. E..'in bildiriden daha önce haberi olduğunu ve bildirinin 25.12.2013 tarihinde kararlaştırıldığını Başbakana söylememesinden kaynaklandığını, gerçeğin bu şekilde olduğunu da sonrasında Başbakana anlatma imkanı bulamadığını, söz konusu yönetmelik değişikliğinin hukuka aykırı olarak çıkarıldığını dile getirmek amacıyla bu bildirinin yayımlanmasını istediğini ve HSYK Üyesi Z.. H..'nun da isteğinin bu olduğunu, 1. Dairede anahtar rol oynayan Z.. H..'nun F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte hareket etmemesi için bu isteğini yerine getirmiş olduğunu, söz konusu metinle F.G. cemaati mensuplarına destek olma gayesiyle hareket etmediğini, çünkü cemaat mensupları tarafından yapılan hukuka aykırı işlemleri bizzat dile getirdiği gibi soruşturmanın ...'tan alınmasını da sağladığını, 26.12.2013 Perşembe günü saat 16.30 sıralarında kendisini arayan B.. E..'in muhalefet şerhini gönderdiğini söylediğini, bu esnada MHP Genel Başkan Yardımcısı ...'ın arayarak Savcı ...'ın soruşturmayı kapatmak için mi görevden alındığını sorup bu işin takipçisi olacaklarını söylemesi üzerine 'Merak etmeyin, soruşturmayı kapatmak için değil başka sebeplerden dolayı bu kişi görevden alındı' diye söylediğini, hemen arkasından arayan Gazeteci ...'a da savcının kendi sıkıntıları nedeniyle Başsavcı tarafından görevden alındığını ve amacın soruşturmayı kapatmak olmadığını belirttiğini, bu konuşmalardan sonra o esnada odasında bulunan HSYK Üyeleri R.. A.., ..., İ.. A.. ve A.. H..'yle birlikte B.. E..'in odasına geçtiklerini, bu bildirinin A.. H..'nin daha önceki talimatı üzerine yayımlanacağını ve kamuoyunun dikkatini çekeceğini bildikleri için televizyonu açtıklarını, ancak saat 17.00 sıralarında Savcı ...'ın adliye önünde yazılı bildiri dağıttığına dair haberin verildiğini ve alt yazıda soruşturmanın kapatmak için elinden alındığı şeklinde haber geçtiğini gördüklerini, bunun üzerine B.. E..'e 'T.. Ç..'yı ara, bu adamı niye görevden aldığını açıklasın' dediğini, B.. E..'in arayıp 'Sen konuş' diyerek telefonu kendisine vermesi üzerine Başsavcı T.. Ç..'ya bu savcının neden görevden alındığını açıklayıp gizlediği bir soruşturmada habersiz olarak arama, el koyma ve gözaltı kararları verdiğini söylemesini belirttiğini, onun da 'Yazılı bir açıklama yapalım' demesi üzerine 'Yazılı açıklamayı bekleme, geç olur, yanına basın sözcünü de al, soruşturmanın bu kişiden alınarak başka savcılara neden verildiğini tek tek açıkla, bu kişinin hukuka aykırı yaptığı işlemleri de tek tek belirt' diye söylediğini ve televizyon kanallarını İstanbul Adliyesine yönlendirdiğini, saat 17.15 sıralarında Başsavcı T.. Ç..'nın da belirtilen açıklamaları yaptığını, ...'ın yazılı bildirisiyle HSYK bildirisinin aynı anda yayımlanmasının bir tesadüf olduğunu, genel sekreterlikte çalışan hâkimlerin ve diğer Kurul üyelerinin bu açıklamanın internet sayfasında yayımlanacağını bildiklerini, ...'ın açıklamasını bu kişilerin sağlayıp sağlamadığını bilmediğini, bu bilginin genel sekreterlikten ...'a gitmiş olabileceğini, aynı soruşturma kapsamında tutuklu olan ve bir dönem özel yetkili savcılık yapan ...'ın söz konusu bildiri dağıtmayı ...'ın yapacak bir kapasitesi olmadığını ve başkaları tarafından yaptırılmış olabileceğini ceza evindeyken kendisine söylediğini, HSYK bildirisinin B.. E..'in muhalefet şerhini saat 16.30'da iletmesinden yaklaşık 30-45 dakika sonra HSYK'nın internet sitesinde yayımlandığını, ...'ın yazılı bir açıklama yapacağından kendisinin haberinin olmadığını, imkanı olsaydı HSYK bildirisinin yayımlanmasını engelleyeceğini, ...'ın bildirisiyle HSYK'nın yönetmelik hakkındaki görüşünün yer aldığı bildirinin arka arkaya yayımlanması üzerine ...'a destek verildiği anlamının çıkarılmasının doğal olmakla birlikte böyle bir amaçlarının olmadığını, hükûmet temsilcilerinin de HSYK'nın hükûmete karşı bir darbe yaptığını belirtir şekilde açıklamalarda bulunması üzerine söz konusu bildirinin hükûmet nezdinde yanlış algılandığını, 2010 yılında oluşan HSYK döneminde daha önce basın açıklaması şeklindeki bazı açıklamaları Bakan adına Başkan Vekili A.. H..'nin yaptığını, ancak Bakanın A.. H.. tarafından yapılan ve konusunu hatırlamadığı bir açıklama nedeniyle bu yetkiyi almış olduğunu, bahse konu HSYK açıklamasının içerik olarak ...'a veya 17 Aralık soruşturmalarını yapan savcılara destek mahiyetinde bir açıklama olmadığını, zira söz konusu açıklamayla savcıların yetkilerinin neler olduğunu ve savcıların kime bilgi vereceklerinin kanunda belirtildiğini dile getirmeyi amaçladıklarını, bu konuya ilişkin olarak şüpheli A.. H..'nin ifadesinde geçen 'İ.. O.. beni mesaiye başlar başlamaz odasına davet etti. Odaya gittiğimde bir metin üzerinde ... ve M.. B.. ile birlikte çalışıyorlardı. İ.. O.. bana bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni bana uzattı. Metni incelediğimde 26/12/2013 tarihli Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili eleştiriler yer almaktaydı. Bu metni ben ve İ.. O.. bakan olan S.. E.. beye götürdük. Biz kendisine hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik. Kendisini bu metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını, benim için de sen de açıklama dedi. Söz alan İ.. O..'da sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız, dedi. Daha sonra biz makamdan ayrıldık. Ben kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldım. Gündemde tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara ..., R.. A.., B.. E.., ... ve İ.. A.. muhalefet kaldı. B.. E.. muhalefet yazacağım diye dosyayı aldı. Dosya kendisinde yaklaşık 2-3 gün kaldı.' şeklindeki hususların doğru olmadığını, zira kendisinin anlattığı tüm konularda ileride kitap yazma düşüncesiyle notlar aldığını ve bu notlara göre olayların anlattığı şekilde gerçekleştiğini, hatta UYAP'ta inceleme yapıldığında açıklanan metinle ilgili taslağın kimden geldiğinin ve bu taslağı kime gönderdiğinin tarihleriyle birlikte ortaya çıkacağını, taslaktaki düzeltmeyi evindeki bilgisayarından bizzat yaptığını, taslakla ilgili çalışma yapılması gibi bir talimat vermediğini, şüpheli A.. H..'nin ifadesindeki 'Bu metnin hazırlanmasının talimatının kimden geldiğini bilemiyorum. Ancak bu metin hazırlandıktan sonra İ.. O.. bey beni odasına davet etti, odasında da M.. B.. ve ... vardı. Bana bu metnin hazırlanması talimatını kendisinin verdiğini söyledi. Kendisine bu talimatı kim verdi bilemiyorum. Kendisini kim etkiledi, kim tavsiye etti ve kim ikna etti bilemiyorum.' biçimindeki beyanın da gerçeği yansıtmadığını ve olayları karıştırdığına inandığını, A.. H..'yle kendisinin söz konusu tarihlerdeki iletişim tespitlerine bakılırsa gerçeğin ortaya çıkacağını, genel kurul toplantısına girilirken metnin yazıya dökülmesi ve yansıya yansıtılması için M.. B.. veya ...'den birine verdiğini hatırladığını ve A.. H..'nin bu anı görerek bu kişilerle birlikte metin üzerinde çalıştığını zannetmiş olabileceğini,
17-25 Aralık sürecinin hükûmete ve Başbakanın şahsına yönelik olarak F.G. cemaati tarafından yürütülen bir operasyon olduğu yönünde herhangi bir tespiti ya da izlenimi olup olmadığı sorusunu cevaplamadan önce F.G. cemaati mensuplarıyla HSYK'da çalışmaya başladıktan sonra ayrılıkların başlaması ve devamına ilişkin bazı kırılma noktalarına değinmek istediğini, ilk olarak daha önce belirttiği üzere Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin doğru görmediği uygulamalar nedeniyle ...'ün özel yetkisinin kaldırılması fikrini 2011 yılının Mart ayında seçim nedeniyle geçici olarak Adalet Bakanlığı görevini yürüten ...'a ilettiğini, onun da bu durumu Başbakana sorması gerektiğini, zira daha önceki Kurul döneminde aynı şekilde görevden alınması düşünüldüğü hâlde hükûmetin karşı çıktığını belirttiğini, kendisinin Kurulda görüşülmekte olan ve o gün karara bağlanması planlanan bir kararnameye sokmayı düşündüğünü, ...'ın aynı gün arayıp Başbakana sorduğunu ve kırıp dökmeksizin kamuoyunda sıkıntıya yol açmadan bu konuyu çözmesini söylediğini ilettiğini, akabinde toplantıya girip konuyu gündeme getirdiğini, müsteşar vekili olarak toplantıya katılan ...'ın şaşkınlığını ifade edercesine bakması üzerine Bakan ...'ın haberi olduğunu söylediğini, Z.. H..'nun da olumlu görüş belirttiğini, ancak İ.. A..'ın '2010'daki HSYK seçimlerinde seçim propagandası sırasında ben ...'e dokunanlara dokunmak için Kurul üyesi adayı oldum diyerek oy istedim. Bu nedenle bu tasarrufa karşıyım' dediğini, bunun üzerine toplantıya ara verdiğini, İ.. A..'ın 3. Daire Üyesi R.. A.. ile yakınlığını bildiği için ona haber verip ve bu tasarruftan hem ...'ın hem de hükûmetin bilgisi olduğunu söyleyince kabul ettiğini, tekrar toplantıya başladıklarında gerekli olan 4 oya ulaştıklarını, talep doğrultusunda işlem yapılacağını anladığı için ...'nun da olumlu oy kullandığını, böylece ...'ün özel yetkisi kaldırılarak İstanbul Başsavcı Vekili yapıldığını, bu olayın kendisine karşı F.G. cemaati mensuplarının HSYK'da tavır almaya başladıkları ilk olay olduğunu, ikinci olarak 2011 genel seçimlerinde milletvekili seçilen ve ceza evinde tutuklu bulunan bazı milletvekillerinin durumuna ilişkin NTV'deki canlı yayında sorulan soruya verdiği cevabı önemsediğini, zira bahsi geçen milletvekillerinin tutuksuz yargılanmaları gerektiğini belirterek 'Ben hâkim olsam tahliyelerinden yana oy kullanırdım' dediğini, hatta bu olay sonrasında odasına gelen HSYK Genel Sekreteri M.. B..'ın 'Başkanım bize çakmışsın' şeklinde serzenişte bulunduğunu, bir diğer olayın 25.09.2011 tarihinde Oda TV'de kendisi hakkında yapılan bir haberle ilgili olduğunu, bu haberde 'Cemaat hangi HSYK başkanından rahatsız' başlığı kullanılıp cemaate yakın bir internet sitesine atıfta bulunularak az önce belirttiği iki olaydan dolayı cemaatin rahatsızlığının ifade edildiğini, söz konusu bu olaylardan dolayı ifadesinin önceki kısımlarında bahsettiği ve çoğunlukla mesleki konularda bir araya gelmiş oldukları toplantılara da gitmemeye başladığını, 07.02.2012 tarihinde yaşanan MİT kriziyle ilgili yazılı basına yansıyan açıklamalarında da özel yetkili Başsavcılıkların keyfi uygulamaları hakkında beyanlarının bulunduğunu, bu konjonktürde özel yetkili savcılıklar ve mahkemelerle ilgili yaşanan tartışmalar ve oluşan endişeler nedeniyle bir eğitim programı planladıklarını, 1. Daireye bağlı olarak Eğitim Bürosunca yapıldığını, daha önce resmi bazı temaslardan şahsen tanıdığı ve ... ile ... davalarına ilişkin Türkiye aleyhine iki kez rapor yazdığını bildiği AB İnsan Hakları Komiseri ...'i davet ettiğini, programının yoğun olduğunu söyleyip Türk kökenli bir yardımcısını göndereceğini belirttiğini, bahsettiği kişinin de gelme imkanı olmayınca ...'in raporlarına köşe yazılarında yer veren ve bu hususta bir seri yazı kaleme alan Gazeteci ...'le görüşüp konuşmacı olarak katılmaya ikna ettiğini, ayrıca Feridun Yenisey ve ... Hocaların da katıldığını, ...'ün konuşmasında yasalarda herhangi bir eksiklik ya da yanlışlık bulunmadığını belirtip sıkıntıların uygulamadan kaynaklandığını söylediğini, ...'in Hamerbeg raporlarına atıf yaparak örnek kabilinden sanıkların lehine olan bilirkişi raporunun ... tarafından mahkemeye gönderilmeyip emanete alınmasının hukuki olup olmadığına dair soru sorduğunu, bunun üzerine HSYK Üyesi N.. Ö..'in söz alıp görülmekte olan bir davayla ilgili bir gazetecinin bu şekilde soru sormasının uygun olmaması nedeniyle bu soruya cevap verilmemesi gerektiğini belirttiğini, kendisinin birinci günkü konuşmasında erken saatte gözaltına alma, uzun süren tutukluluk, şike davasındaki örgüt kabulü gibi hususlara değinmesinin katılımcı özel yetkili meslektaşlar tarafından hoş karşılanmadığını gözlemlediğini, üçüncü gün yaptığı konuşmasında da benzer şeyleri söylediğini, akabinde söz alan 2. Daire Başkanı N.. Ö..'in uzun süre kürsüden uzak olduğuna değinerek ağır ceza mahkemelerinin çalışma koşullarından haberinin olmadığını, ağır ceza mahkemesi başkanlığından gelmesi nedeniyle meslektaşları anladığını ve yapılanların hukuka uygun olduğunu belirttiği konuşmasının çok şiddetli bir şekilde alkış aldığını, soru cevap kısmında ise Savcı ...'ın söz alıp yaptığı açıklamalardan rahatsız olduğunu ve önemli bir işlevi yerine getirmeleri nedeniyle destek vermesi gerektiğini söylediğini, Diyarbakır'dan bir savcının da benzer şekilde konuştuğunu, kendisinin ise hukuk çerçevesinde hareket edildiği taktirde destekleyeceğini belirttiğini, ikinci gruptaki çalışmalar sırasında HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin de kendisinin konuşmasına benzer konuşmalar yaptığını ve bunun üzerine söz alan HSYK Üyesi ...'in sağır kurbağa diye bilinen bir hikaye anlatmasına A.. H..'nin çok bozulup istifa etmeyi bile düşündüğünü daha sonra öğrendiğini, ...'in bu hikayeyi anlattıktan sonra oradaki meslektaşlara 'Siz önemli bir iş yapıyorsunuz, algılardan etkilenmeyin, aynı şekilde devam edin' dediğini ve bu konuşmanın da alkışlandığını, Gazeteci ...'un 23.11.2016 tarihli köşe yazısında bu çalışmaya temas edildiğini, ... ve ...'le ilgili soruşturma ve dava sürecinin kendisi açısından özellikle önemli olduğunu, bu iki gazetecinin basılmayan bir kitap yüzünden tutuklanmalarının dikkatini çekmesi üzerine Başsavcı Vekili ...'i arayıp 'Bilmediğimiz ve kamuoyuna yansımayan bir şey mi var?' diye sorduğunu, onun da dosyada ciddi deliller olduğunu ve ayrıca Başbakanın bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını söylediğini, yaşanan süreçte bu iki ismin kamuoyunda ve Avrupa Birliği nezdinde bir hayli tartışma konusu olduğunu ve uluslararası anlamda Türkiye'yi sıkıntıya soktuğunu, HSYK Başkan Vekili A.. H..'yle birlikte bazı konuları konuşmak üzere Başbakana gittiklerinde görüştükleri konuların ardından ... ve ... olayının Avrupa Birliği süreci noktasında sıkıntı doğurabileceğini ve bu iki gazetecinin tahliyesinin doğru olacağını söylediğini, Başbakanın 'Bırak yaptıklarını çeksinler' anlamında bir şeyler dediğini, tutuklu olarak devam etmekte olan yargılamaya ilişkin dosyaya bakan mahkemenin başkanı ...'ın Yargıtay üyesi olduğunu ve 1. Dairedeki F.G. cemaati mensubu üyelerin ...'nın mahkeme başkanı olmasını istediklerini, ...'nin Van'da Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken daha önceki HSYK tarafından örneği olmayan bir uygulama yapılıp yetki çıkarılmak suretiyle kıdemi de çok fazla olmamasına rağmen İstanbul'a CMK'nın 250. maddesi yetkisiyle gönderildiğini, bu tasarrufta Van'daki çalışmaları nedeniyle 9. Ceza Dairesinden pekiyi not aldığı yönünde bilgilerin ve ...'ın bu yöndeki görüşlerinin etkili olduğunu sandığını, anılan mahkemeye ... yerine ...'yi teklif ettiklerini, ...'nın ise komisyon üyesi yapıldığını, ...'yle ... ve ... konusunu bizzat görüştüğünü, nitekim dosyaya bakmaya başladıktan iki celse sonra tahliye kararı verildiğini, tahliye olan ...'ın kendilerini cezaevine tıkanlar buraya girmeden bu davanın bitmeyeceği yönünde ceza evi çıkışında bir şeyler söylediğini canlı yayında izlediğini, hemen ardından gece vakti olmasına rağmen ...'nin arayıp bu durumu söylemesi üzerine '375 gün haksız yere içeride yatsam daha fazlasını söylerdim' dediğini, ...'in katıldığı bir televizyon programında soruşturmanın başlangıcında emniyet görevlilerinin Başbakanın oğlu ...'a yönelik suikast hazırlığındaki bazı isimler arasında ismi geçirilerek bu bilginin Başbakana söylendiğini belirtmesi üzerine ...'le yaptığı telefon görüşmesini hatırlayıp kendilerinden olan emniyet görevlileriyle birlikte bir plan dahilinde algı oluşturarak Başbakanı yanıltmak suretiyle soruşturmayı başlattıklarını anladığını, Başbakanın soruşturmayı yapın talimatını ...'i cezaevine atın talimatı vermiş gibi anlatıp olayın bildiği şekilde olmadığını söyleyerek kendisini dahi yanılttıklarını, ayrıca bu mahiyetteki davranışlarını başka soruşturma ve davalarda da gördüğünü, bir diğer önemli olayın İstanbul İl Jandarma Komutanı Albay ... hakkındaki dosyaya ilişkin 2012 yılında yaşadıklarının olduğunu, Adalet Bakanının bir bilgi notu vererek İstanbul İl Jandarma Komutanı Albay ... hakkında Silivri'de yürütülen haksız bir soruşturmayla ilgilenmesini istediğini, bunun üzerine aradığı Silivri Başsavcısının iddianamenin o gün kabul edildiğini belirttiğini, içeriğini sorduğundaysa Silivri Cezaevindeki bir tutuklunun verilen cenaze izni nedeniyle ceza evinden çıkarılıp Tekirdağ'ın bir ilçesine gönderilmesi için iki gün izin verilmesine rağmen aradaki geceyi evinde geçirmeyip Tekirdağ Ceza Evine götürülmesinden dolayı İstanbul İl Jandarma Komutanı ile bazı asker kişiler hakkında hürriyetten yoksun kılma suçlamasıyla açılan bir dava olduğunu anlattığını, konunun görev suçu olması nedeniyle adli görev olarak kabulü durumunda HSYK, idari görev kabul edilmesi hâlinde ise Jandarma Genel Komutanlığı tarafından izin verilmesi gerekmesine rağmen bu sürecin takip edilmediğini, yargılamanın hızlı bir şekilde ve üstelik mahkeme hâkimi raporluyken komisyon tarafından ...'nin yetkilendirilmesiyle sonuçlandırıldığını, 2012 yılı Haziran ayında İstanbul'da bir toplantıda olduğu esnada Bakanın arayıp bilgi vermesi neticesinde ... ve diğer asker kişilere 2 yıl 8 ay hapis cezası verildiğini duyunca şaşırdığını, zira dosyada mahkumiyeti gerektirecek hiçbir şeyin bulunmadığını, o zaman soruşturduklarında konunun Başsavcı ile alay komutanı arasındaki özel bir nedenden kaynaklandığını duyduklarını, ancak alay komutanına bir operasyon yapıldığı kanaatinin henüz olmadığını, fakat mahkumiyet kararı çıkınca konunun ciddiyetini anladıklarını, temyiz için Yargıtay 14. Ceza Dairesine gelen dosyanın incelenmesi için yaklaşık 1 yıl süre olduğunun söylendiğini, sanıklardan birinin terfiyle ilgili olarak temyiz sürecini hızlandırıp dosyayı öne aldırdığını, HSYK Üyesi R.. A.. aracılığıyla ulaşan ...'na bu konuyu görüşmek için salı gününe randevu verdiğini, randevunun olduğu gün havaalanına indiğinde kararın onandığını öğrendikten sonra yanına geldiğindeyse gerçekten çok kötü durumda olduğunu, hatta emeklilik hakkının bulunduğunu ancak diğer subay ve astsubayların hapse girerlerse ekonomik olarak sıkıntı yaşayacaklarını anlattığını, ...'ndan dosyanın bir örneğini istediğini, bilahare kardeşinin dosyanın bir suretini getirdiğini, 19 yıldır idari görevde bulunmasına rağmen dosyayı okuduğunda dehşete kapıldığını, zira baştan sona hukuksuzluğun söz konusu olduğunu, Yargıtay Başsavcısı ...'le birkaç kez görüştüğünü, iki görüşmede B.. E..'in diğerindeyse R.. A..'in de olduğunu, görüşmelere rağmen Başsavcıyı itiraz konusunda bir türlü ikna edemediğini, hatta birilerinin Başsavcıya yanlış bilgi verdiği kanaatine ulaştığını, çünkü kararın doğru olduğunu savunduğunu, dosyayı bizzat incelerse ve başka savcıların incelemesiyle yetinmezse hukuksuzluğu göreceğini söyleyince hukukçuluğunu tartışmayacağını belirttiğini, bunun üzerine bu anlamda eline su dökemeyeceğini itiraf edip bu konuda kuşatıldığını dile getirdiğini, bu girişimler sonucunda itiraz süresinin son zamanında takdiren ve teşdiden mahkumiyet kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle itirazda bulunulduğunu, bunun üzerine 14. Ceza Dairesi Başkanı ... ile görüştüğünü, itiraz sonrasında kararın bozulduğunu, Silivri Başsavcısı ...'i, mahkeme hâkimi olup rapor alan ...'i, soruşturmayı yürüten ...'u ve kararı veren ...'yi yaz kararnamesiyle Silivri'den aldıklarını, bu hâkim ve savcıların F.G. cemaati mensubu olduklarını anladığını, hatta 2014 yılında yapılan çalışmalarda F.G. cemaati mensubu olduklarının bir kez daha teyit edilmiş olduğunu, MİT tırları olayında Adana Jandarma Bölge Komutanı ...'nun ismi gündeme gelince R.. A..'in '... kim biliyor musun?' diye sorması üzerine bilmediğini belirtince '...'na soruşturma açılıp terfisi engellendikten sonra bu engellemeden dolayı sırası gelen ve paşa yapılan kişi' dediğini, F.G. cemaati mensuplarının hukuksuz kararlarla bir şeyleri amaçladıklarını anladığını, ancak o tarihte olayın bu boyuta geldiğini fark edemediğini, ...'nun ismi ortaya çıkınca amaçlarının ne olduğunu ve uzun vadeli hesaplar yaparak hamleler gerçekleştirdiklerini bu şekilde gördüğünü,
17.12.2013 tarihindeki operasyon yapıldığında emniyet müdürlüğü tarafından Başbakanlık için operasyonla ilgili hazırlanan ve Başbakanlıktan B.. E..'e verilen dosyada bir kısım tutanaklar, fotoğraflar ve yolsuzluk iddiasına ilişkin belgelerin olduğunu, 18 Aralık günü Başbakanla yaptıkları telefon görüşmesinde Başbakan tarafından anlatılan tutarlı ve somut bilgilerin ardından yapılanın hükûmete yönelik bir operasyon olduğunu anladığını, akabinde 25 Aralık dosyasının da tamamen uydurma deliller ve birbiriyle alakasız değişik illerdeki bazı olayların bir araya getirilmesiyle oluşturulan yetki ve görev yönünden sorunlu bulduğu bir dosya olduğunu, Ergenekon ve Balyoz sürecinde yaşandığı gibi başlangıçta nisbeten hukuki veya soruşturma konusu olabilecek bir olayla oluşturulan dosyanın içerisine ilgisiz ve maksatlı herşeyin dahil edilmesi suretiyle bir operasyon yapıldığının ortada olduğunu, nitekim bu süreçte yaptığı temaslar ile görev ve yetkisi çerçevesinde aldığı tedbirlerin kendisinin cemaat adına hareket etmediğini gösterdiğini, tam tersine F.G. cemaatinin operasyonuna karşı adımlar attığını, o dönem yargı mensuplarıyla emniyetteki cemaatçilerin birlikte hareket ettiklerini ve hatta hâkim ve savcıların emniyet mensuplarının talimatlarına göre davrandıklarını şimdi anladığını, yukarıda anlattığı olaylarda görevli hâkim ve savcıların hukuki olarak düşünmeyip hukukçu olmayanlar gibi düşünerek belli amaçlar için çalıştıklarını o tarihlerde de anladığını, bunun sebebinin ise hükûmete karşı bir hareket ve hükûmeti devirme istekleri içinde olmaları şeklinde gördüğünü, çünkü yaptıkları hareketlerin, verdikleri kararların ve soruşturmadaki davranışların normal bir hâkim ve savcının yapamayacağı şekilde olduğunu, B.. E..'e Başbakanlık yetkilileri tarafından verilen bilgi notunun dahi kasıtlı olarak hazırlandığını gördüğünü, 17-25 Aralık soruşturmalarına ilişkin talimatın F.G. tarafından verildiğini düşündüğünü, ancak bunun kimin tarafından ve ne şekilde alındığını ve ayrıca alanların yargı mensubu olup olmadığını bilmediğini, zira o dönemde HSYK içerisinde dahi bu yapıya mensup üyelerle neredeyse konuşmuyor durumda olduğunu, ...'in görevden alınarak Ankara'ya merkeze çekilmesine rağmen İstanbul'da kalmaya devam edip hâlen bu işleri takip etmeyi sürdürdüğünü HSYK Üyesi R.. A..'in anlattığını, kendisinin 25 Aralık gecesi Başbakanlıkta yapılan toplantı sırasında bu hususu Başbakana söyleyerek neden İstanbul'a geri verildiğini sorduğunda ...'ın bunu istediğini, bir etkisinin olmayacağını ve bilahare tayinin doğuya çıkarıldığını, ancak bunun 17 Aralık'tan sonra olduğunu belirttiğini,
17-25 Aralık soruşturmalarındaki hukuksuzlukların sorumluları hakkında alınan tedbirlerle ilgili olarak, bu sürecin devamında 2014 yılı Ocak ayında MİT tırlarıyla ilgili gelişmelerin de yaşandığını, 1. Dairede 07.01.2014 tarihinde yapılan toplantıda ...'ün Bakırköy Adliyesine gönderilmesine oy çokluğuyla karar verdiklerini, hafta sonu Anayasa Mahkemesi Başkanı ...'ın arayıp görüşmek istediğini belirterek kendisini Anayasa Mahkemesine davet ettiğini, yanına gittiğinde Cumhurbaşkanının olayların gidişatından endişe duyarak hükûmetin HSYK Kanunu'nda değişiklik hazırlıklarından dolayı Avrupa nezdinde farklı algılanabileceğini düşünerek kriz boyutuna gelmeden konunun çözülmesi için adım atmalarını istediğini ilettiğini, bunun üzerine 1. Dairenin yapısıyla ilgili yaşanan tecrübeleri paylaştığını ve Z.. H..'nun zaman zaman diğerleri tarafından etkilenebileceği durumların olduğunu belirttiğini, kendisinin görüşme sırasında B.. E.. ve A.. H..'yi de çağırdığını, onlar gelmeden ayrılmak zorunda kaldığını, ancak ayrılmasının ardından gelerek ...'la görüştüklerini, ...'ın aynı hafta sonu görüştüğü ..., ... ve ...'nin Pazartesiye kadar süre istediklerini ve bu görüşmede birinin ya da ikisinin dilekçe vererek daireden ayrılmasının söylendiğini, Pazartesi günü mesaiye geldiklerinde durumu değerlendirdikten sonra A.. H..'nin görüştüğü bu üç üyenin teklifi kabul etmemeleri üzerine bu durumu ...'a anlatmak amacıyla A.. H..'yle birlikte öğle arasında yanına gittiklerini, ...'ın konunun ciddiyetini bir kez daha anlatıp ikna edilmeleri gerektiğini söylemesi üzerine bunun mümkün olamayacağını anlattıklarını, yüksek yargıdan gelen üyelerin ikna edilmesi durumunda bu değişikliği resen yapabileceklerini söylediğinde ...'ın bunu denemelerini istediğini, bu görüşmeden döndükten sonra Z.. H..'yla konuşarak süreci, yaşananları ve Cumhurbaşkanının bu yöndeki isteğini anlattıklarını, onun da yüksek yargı kökenli diğer üyelerle konuyu görüşeceğini söyleyip gittiğini, yaklaşık 45 dakika sonra gelerek 'Bu işte varız' dediğini, bunun üzerine ...'ı arayıp durumu bildirdiğini, o gün Cumhurbaşkanının krizle ilgili olarak parti liderleriyle gerçekleştirdiği görüşmesinin ardından programında olmamasına rağmen Başbakanı da davet ettiği ve çıkışta gazetecilere yaptığı açıklamasında 'Kriz yok, güzel şeyler olacak' şeklinde ifadelerinin olduğunu, kendilerinin ...'a ilettiği bilgilerin Cumhurbaşkanına verildiğini ve yapacakları tasarrufun bu şekilde beklendiğini düşündüğünü, 15.01.2014 günü yapılan HSYK genel kurulunda yeni Bakan ve müsteşarın Kuruldaki görevlerine başlaması sonrasında ilk toplantı olması ve bu yeni katılımlar nedeniyle bütün üyelerin dairelere dağılımının yeniden yapılmasının uygun olacağını belirttiklerini, toplantı öncesinde hazırlattığı pusulaları gören F.G. cemaati mensubu üyelerin 'Siz zaten herşeyi önceden kararlaştırmışsınız, pusulalara isimleri de yazsaydınız bari' diyerek tepki gösterdiklerini, oylama neticesinde ... ile ...'nin 2 ve 3. Dairelerde, ... ile R.. A..'in ise 1. Dairede görevlendirildiklerini, diğer üyelerin yerlerinde kaldıklarını, bu değişikliğin ertesi günü kararname hazırladıklarını, söz konusu soruşturmalarda görev alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında görevli iki Başsavcı vekili olmak üzere 20 savcının tayini için teklif sunduğunu, bu 20 kişi hakkında somut bir soruşturmanın henüz olmadığını, ilke kararlarına göre mutat kararname dönemi dışında resen atama yapılamaması nedeniyle ve ayrıca yaz kararnamesinde muhtemel soruşturma dosyalarından dolayı daha uzak yerlere gönderebilecekleri için eş ve çocuk durumlarını da gözönünde bulundurarak İstanbul'a yakın illere tayinlerini çıkardıklarını, sadece ...'ü çocuğunun okul durumuna ilişkin HSYK Üyesi İ.. A..'ın talebi nedeniyle İstanbul Anadolu Adliyesine gönderdiklerini, 3. Dairenin daha önce izin vermediği Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında görev alan yargı mensuplarıyla ilgili olarak 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra soruşturma izni vermeye başladığını, zira A.. H.. ve Ö.. K..'nun bu dönemde F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte hareket etmemeye başladıklarını, ancak A.. H.. ve Ö.. K..'nun HSYK'daki genel sekreterlikte ve teftiş kurulunda görev yapan F.G. cemaatiyle ilgisi olan veya bu cemaat içerisinde bulunan hâkimlerin gönderilmesiyle ilgili genel kurul çalışmaları sırasında F.G. cemaat mensuplarıyla birlikte hareket ederek genel kurula gelmemek suretiyle genel kurulun yapılmasını engellediklerini, kendilerinin N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., ... ve ... dışındaki üyelerle birlikte hareket etmeye başladıklarını,
2014 yılı başında hükûmetin F.G. cemaati mensuplarının HSYK'dan gönderilmesi amacıyla bir kanun tasarısı hazırladığını, bu 7 isim dışındaki diğer kurul üyeleriyle biraraya gelip F.G. cemaati mensubu olduğu belirlenen genel sekreter, genel sekreter yardımcıları, tetkik hâkimleri, teftiş kurulu başkan yardımcıları ve teftiş kurulu müfettişlerinin gönderilmesine karar verildiğini, hatta isim bazında çalışmalar yapıldığını, bu çalışmalardan sonra Müsteşar ... ile HSYK Üyeleri ..., ... ve ...'in Bakan ...'ın yanına giderek yapılan çalışmaları iletip kanuna gerek kalmadan söz konusu tasfiye işlemlerinin gerçekleştirilebileceğini belirttiklerini, Bakanın da olumlu bakması üzerine genel kurulu topladıklarında F.G. cemaati mensupları olan HSYK Üyeleri N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., ... ve ...'nin ve ayrıca daha önce bu çalışmaya katılmış olan A.. H.. ile Ö.. K..'nun toplantıya gelmediğini ve bu böylece genel kurulun yapılmasını engellediklerini, A.. H..'ye o gün telefonla ulaşmaya çalıştığını, ancak telefonlarının kapalı olduğunu, hatta ev telefonuna bile cevap vermediğini, bu nedenle A.. H..'ye yaklaşık iki gün ulaşamadığını, amacının A.. H..'yi toplantıya getirmek olduğunu, bu sırada görüştüğü Ö.. K..'nun hastası olması nedeniyle daha doğrusu toplantı sayısı olan 15'in bulunamaması nedeniyle sonuç değişmeyeceği için gelmediğini ancak ikinci toplantıya geleceğini söylediğini, üç gün boyunca HSYK'ya gelmemesi nedeniyle ancak üçüncü gün ulaşabildiği A.. H..'yi 'Yarın yemek yiyelim' diyerek yemeğe davet ettiğini, bu yemekte bir araya geldiklerinde 'Abi ikinci toplantıya gel, bu işi bitirelim' dediğinde yapılanın doğru olmadığını belirtip 'Kendi elimizle çocuklara kıymak istemiyorum' diye söylediğini, ikinci toplantıya da N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., ... ve A.. H..'nin gelmediğini, Ö.. K..'nun gelmiş olmasına rağmen toplantı için gerekli 15 sayısına ulaşılamadığı için genel kurulu yapamadıklarını, dolayısıyla HSYK'daki F.G. cemaati mensuplarının gönderilmesini gerçekleştiremediklerini, Bakanın da bunun üzerine daha önce hazırlanan ve geri çekilen tasarının TBMM'ye sunulmasını sağladığını, çıkan kanunla HSYK'da görev yapan Kurul üyeleri dışındaki tüm çalışanların gönderildiğini, yapılan çalışmalar neticesinde F.G. cemaatiyle ilgisi olmadığı tespit edilen personelin tekrar geri alınmasına karar verildiğini, hâkimlerin ve müfettişlerin kanun çıkarılmak suretiyle HSYK'dan gönderilmesinin Avrupa Birliği nezdinde eleştiri konusu yapılarak bağımsız yargıya müdahale şeklinde değerlendirildiğini, oysa ki birinci toplantıya gelmeyen A.. H.. ve Ö.. K..'na 'Daha önce vermiş olduğumuz kararları yerine getirmek için genel kurula gelin, aksi takdirde bu işlemi kanunla yapmak istiyorlar' diye söyleyip kanunla yapıldığı takdirde bu durumun Avrupa Birliği nezdinde eleştiri konusu yapılabileceğini ve Türkiye açısından olumsuz bir durum olacağını belirttiğini, bu konuşması sonucunda Ö.. K..'nun ikinci toplantıya geldiğini, ancak A.. H..'nin buna rağmen ikinci toplantıya gelmeyerek genel kurulun yapılmasını engellediğini ve F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte hareket ettiğini, hâl böyleyken genel kurul yapılamayınca ertesi gün bir gazetede kendisi hakkında WhatsApp yoluyla üyelere mesaj attığını ve bu nedenle üyelerin genel kurula katılmayıp toplantıyı sabote ettiğine dair bir haberin manşetten verildiğini, o tarihte WhatsApp kullanmadığını birçok defa belirttiğini, Bakanın da bu durumu basın açıklamasıyla duyurduğunu, kaldıki toplantının yapılması için gayret gösterdiğini Bakanın ve müsteşarın bildiğini,
01.01.2014 tarihinde Hatay Kırıkhan'da ve 19.01.2014 tarihinde Adana Ceyhan'da MİT tırlarının durdurulması olayına ilişkin olarak, 30.12.2013'te ...'in Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına atandığını, kutlamak amacıyla aradığında telefona cevap vermediğini, 01.01.2014 günü saat 20.00 sıralarında cep telefonundan arayınca dönüş yaptığı düşüncesiyle telefonu açtığında Adalet Bakanı ...'ın yanında olduğunu belirttikten sonra telefonu verdiği Bakanın Adana Başsavcısıyla görüşüp Hatay'da MİT tırının durdurulmasını sorduğunu ve söz konusu tırın MİT'e ait olduğunu söylemesi üzerine aralarında tartışma geçtiğini anlatarak Başsavcıyla görüşüp arama yetkilerinin olmadıklarını iletmesini istediğini, savcının özel arabasıyla tırların bulunduğu yaklaşık iki saat uzaklıktaki yere gittiğini söylemesi üzerine bir savcının arama için olay yerine gitmesinde bir terslik olduğunu da anladığını, bunun üzerine Adana Başsavcısı ...'ı aradığını, olayı sorması üzerine kesin bilgisinin olmadığını, Başsavcı vekilini adliyeye çağırdığını, geldiğinde bilgi alıp döneceğini belirttiğini, bir süre sonra döndüğünde delillerin olduğunu, ihbar neticesi arama yapılacağını, söz konusu tırın MİT'e ait olduğuna dair belgenin olmadığını söylediğini, bunun üzerine Bakanın söylediği şekilde Adana ve Hatay Valilerinin araçların MİT'e ait olduğuna dair yazı gönderdiğini belirtince bu yazıdan haberinin olmadığını söylediğini, MİT Kanunu'nun 26. ve CMK'nın 2. maddeleri gereğince arama yapılamayacağını, Ankara'da bu işin cemaatin hükûmete karşı bir operasyonu olarak değerlendirildiğini ve Hatay'a giden savcının derhal geri çekilip arama yapılmamasını söylediğini, cevaben suçüstü hükümleri olduğunu belirtmesi üzerine MİT Kanunu'nun yürürlükte olduğunu söyleyip 'Eğer izin vermezlerse nasıl dava açacaksın?' dediğini, bu konuşmadan sonra 'Savcıyla görüşüp size döneceğim' diye söylediğini, bilahare aradığında 'Tamam, savcıyı geri çağırdım' dediğini, bu görüşmeden savcının arama yapmadan Adana'ya geri döndüğünü anladığını, ancak Adana savcısının Hatay Kırıkhan'da tırda arama yapıp fotoğraf çektiğini ve Başsavcı ile Bakan arasındaki görüşmenin tutanağa bağlandığını ertesi gün basından öğrendiğini, 19.01.2014 tarihindeki olayda bir bilgisinin bulunmadığını, bu olayı müsteşardan Kurulda öğrendiğini, ertesi gün de basında Adana Ceyhan'da MİT tırlarının durdurulması olayına ilişkin haber çıktığını, Adana Başsavcısı ...'ın ilk Başsavcılığını 2003 yılında Çarşamba'da yaptığını, Mudurnu'da beraber çalıştıkları ... tarafından önerildiğini, daha sonra Kars, Elazığ ve Adana Başsavcılığına atandığını, Elazığ Başsavcılığına da yine ...'un isteği üzerine görevlendirildiğini, Savcılar ..., ... ve ...'nın Adana'da özel yetkili mahkemelerde görevli olduğunu, CMK'nın 250. maddesi kaldırılınca bu kişileri TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkemelere atadıklarını, ...'nın daha önce Diyarbakır'da da bu tür suçlara baktığını, ...'nın ise Bor Başsavcılığından Adana'ya atandığını, MİT tırlarına kadar bu kişiler hakkında herhangi bir şikayetin gelmediğini, 01.01.2014 tarihinde Adana Başsavcısı ...'la olan telefon görüşmesinde anlattıklarıyla var olan hususlar arasında farklılık olduğunu ve izahlarına rağmen doğru söylemeyerek ısrarla arama yaptırdığını anladığını, söz konusu olayın cemaatin hükûmete karşı bir operasyonu olduğunu açıkça söylemesine ve bu hususta basında da haberler yapılmasına rağmen 19.01.2014'te benzer operasyonu Ceyhan'da da yapmaları karşısında bu dört yargı mensubunun F.G. cemaati mensubu olduklarını anladığını, Ocak ayında ...'ı özürlü çocuğunun durumu nedeniyle Mersin'e atadıklarını, 3. Dairenin raporlarını beklemeden Şubat ayında da diğer üçünün başka illere atamasını gerçekleştirdiklerini, F.G. cemaati mensuplarının bu şekilde bir olay yapacakları hususunda daha önceden bilgisinin bulunmadığını, 17.02.2014 tarihinde CNN Türk'te Gazeteci ...'a bu olayı anlatıp savcının birinci olayda tırların MİT'e ait olduğunu en kötü olasılıkla olay yerine gittiğinde öğrendiğini, ancak ikinci olayda tırların MİT'e ait olduğunu başlangıçtan beri bildiğine dair kanıtlar olduğunu ve yetkisi dışına çıkarak arama yaptığını açıkça belirttiğini, bu programda Balyoz davasındaki delillerin baştan itibaren tartışmalı olduğunu da dile getirdiğini, hâl böyleyken bu hususu hükûmetin dahi dile getirmemiş olduğunu,
2010 yılında yeni HSYK'da oluşturulan Teftiş Kurulu Başkanlığında müfettişlerin görevlendirilmesine ilişkin olarak, genel kurul kararıyla bazı müfettişlerle çalışmaya devam ettiklerini, devam etmek istemediklerinin ise diledikleri yerlere atamalarını gerçekleştirdiklerini, müfettişler hakkında 2011 yılında şikayetlerin gelmeye başladığını, örneğin Afyonkarahisar Hâkimi ...'in bir mail göndererek hâlen Afyon'da teftiş yapan müfettişlerin tüm hâkim ve savcıları taciz edecek şekilde denetim yaptığını bildirdiğini, Bolu'da Teftiş Kurulunun geleneksel yıl sonu değerlendirme toplantısına katılmayı düşünmediği hâlde bu şikayet üzerine toplantıya gitmek istediğini, 16.12.2011'de yapılan bu toplantıya katıldığında 35-40 yargı mensubunun çalıştığı Afyonkarahisar'daki denetimlerde 260'a yakın tanığın dinlendiğini, hatta Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi ...'in mesaiye riayeti konusunda 13 tanığın ifadesine başvurulduğunu, bu kadar tanık dinleneceğine durumun Ağır Ceza Başkanından sorulmasının yeterli olabileceğini belirttiğini, Savcı ... hakkında da Afyonkarahisar'daki bir cinayet soruşturmasını savsakladığı iddiasıyla yapılan şikayetin araştırılması esnasında ilk soru olarak 2010 yılı HSYK seçimlerinde adliyeleri gezen ...'un hâkimlerle adliyede yaptığı toplantıda rozetini göstererek 'Hâkim savcı olduğumuzu söylemekten utanır hale geldik' şeklindeki sözünün mesleğin onuruyla bağdaşmayan davranış şeklinde nitelendirilerek sorulduğunu görünce yapılanların düşünce özgürlüğüne uymadığını, bu hususlara takılmamak gerektiğini ve bunların soruşturma konusu yapılmamasını dile getirip ... olayının da bir taciz olayına dönüştüğünü ve bu seçimde muhalif kabul edilenlere daha toleranslı davranılması gerektiğini belirttiğini, çünkü ...'in adalet.org isimli sitede o dönem HSYK'yı eleştirir yazılar yazdığını, bu konuşmaları yaptıktan sonra yanına gelen Başmüfettişler ... ve ...'in teşekkür edip bu konuşmanın birileri tarafından yapılması gerektiğini dile getirdiklerini, 2012 yılında da Adana, Samsun, Nazilli ve Afşin Adliyelerinde yapılan teftişler nedeniyle şikayetler geldiğini, Adana Adliyesine grup başkanı olarak giden Başmüfettiş ...'a daha önceki şikayetleri de dile getirerek dikkatli olunmasını ve müfettişleri bu hususta uyarmasını belirttiğini, buna rağmen teftiş raporlarında özel yetkili mahkemelerde görev yapan tüm hâkim ve savcılara pekiyi notu verildiği hâlde diğer hâkim ve savcılara ortaya yakın veya orta notlar verildiğini gördüğünü, bu şikayeti Asliye Ceza Hâkimi ...'ın da ilettiğini, bu hususu ...'a sorduğunda Asliye Ceza Hakimlerini başka arkadaşın denetlediğini söylemesi üzerine 'Arkadaş sen grup başkanı değil misin, bu notlar en son senin elinden geçmiyor mu, neden dikkat etmiyorsun?' dediğini, Afşin Adliyesini denetleyen ...'ın adliyedeki müfettiş odasını beğenmemesi üzerine hâkim ve savcılara mesleklerine uygun olmayacak şekilde davrandığı ve hatta yedi hâkim ve savcıyı odasına çağırıp ayakta bekleterek tek tek hatalarını aynı ortamda ve uygunsuz şekilde söylediğini ve 70 puanın altında not verdiğini şikayet konusu yapılınca öğrendiğini, Bakırköy Adliyesinde ... hakkında rüşvet iddiasıyla yürütülen disiplin soruşturmasında inceleme izni alınmayan eşi ...'ın da mal beyanında bulunmadığı görülünce soruşturmanın bu hâkim hakkında genişletilerek Teftiş Yönetmeliği'nin 37. maddesine göre hatalı işlem yapıldığını gördüğünü, diğer şikayetleri de bildiği için o yılın değerlendirildiği 01.02.2013 tarihinde Afyonkarahisar'da yapılan toplantıya da iştirak ettiğini, bu toplantıya kendisinin 1. Daire Başkanı, N.. Ö..'in 2. Daire Başkanı ve A.. H..'nin de 3. Daire Başkanı olarak katıldığını ve sırayla konuştuklarını, kendisinin ilk konuşmacı olarak yaptığı konuşmasında adliye teftişlerindeki hataları yer belirtmeksizin anlatarak nasıl davranılması gerektiğini ve Kurulun isteğinin bu olmadığını dile getirdiğini, ayrıca Teftiş Yönetmeliği'nin 37. maddesinin yanlış yorumlandığını, oysa ki mutlak surette izin alınması gerektiğini, izin alınmadan soruşturma yapılması durumunda dairenin görevine girildiğini belirttiğini, sonrasında konuşan N.. Ö..'in ise teftişin hazırladığı soruşturma raporlarının değerlendirildiğini, ... ile ... soruşturmasında şahıslara cezai müeyyide uygulandığını, kendisinin anlattıklarının şahsi görüşü olduğunu ve uygulamanın doğru olduğunu söylediğini, bu toplantı esnasında A.. H.. ile daha önce konuşarak hazırlattıkları anketlerin de tüm müfettişlere dağıtıldığını, müfettişlere 'İsim yazmayın, burada vermek istemiyorsanız bilahare bize getirin' dediğini, bu anketi yapma nedenlerinin müfettişler arasındaki ilişkilerin iyi olmaması, görevlendirmelerin haksız yapıldığı ve müfettişlerin birbirlerini taciz ettiği hususundaki şikayetlerin gelmesi üzerine bir araştırma yapmak ve diğer hususları tespit etmek olduğunu, anketi yüze yakın müfettişin doldurarak verdiğini, anketleri incelediklerine sadece üç anket formunda Teftiş Kurulu Başkanlığından memnun olduklarının işaretlendiğini gördüklerini, hatta kendi aralarında espiri yaparak bu üç anketin Başkan ..., Başkan Yardımcıları ... ve ...'a ait olduğu kanaatine vardıklarını, Ankara'ya döndüğünde Teftiş Kurulundaki şikayetlerin yoğunlaşması ve söz konusu toplantıda kendisinden sonra konuşan N.. Ö..'in söylediklerinden rahatsız olması gibi sebepleri belirterek A.. H..'ye 'Müfettişlerle toplantı yapalım, bu hususları bir daha dile getirelim, ancak tüm başkanlar birlikte değil, tek tek salona girelim, konuşma yapan çıksın' dediğini, bu teklifini A.. H..'nin kabul etmesi üzerine 2013 yılı Şubat ayında müfettişlerle toplantı yaptıklarını, daha önce yapılan hataları tek tek anlatarak dile getirip 'Bu hatalar yapılmaya devam edilirse yaz kararnamesiyle bazı arkadaşlarla yollarımızı ayırmak zorunda kalabiliriz, herkes ona göre ayağını denk alsın, eğer bu husus bir tehdit olarak algılanıyorsa, evet bu bir tehdittir' dediğini ve salondan çıktığını, sonrasında N.. Ö..'in salona geldiğini, ancak konuşmasının içeriğinden haberi olmadığı için farklı ve kısa bir konuşma yaptığını duyduğunu, bu toplantıdan yaklaşık yarım saat sonra odasına Başmüfettiş ...'ın geldiğini ve 'Başkanım sizden sonra ... kürsüye çıktı, biz 3. Daireye bağlı çalışıyoruz, İbrahim Bey'in sözleri moralinizi bozmasın, 3. Daireden bize böyle bir şikayet gelmedi' diye söylediğini, bu hususu ...'a sorduğunda ise 'Başkanım size karşı bir konuşma değildi, arkadaşların morali çok bozuldu, ben motivasyonları bozulmasın, çalışmaları etkilemesin diye bir konuşma yapmıştım' dediğini, Teftiş Kurulundaki müfettişlerin 2010 seçimlerinde muhalif kalan hâkim ve savcılar üzerinde baskı kurmak istediklerini, tacize varan hareketlerde bulunduklarını, gerçeğe uygun olmayan puanlar verdiklerini, hatta Adana örneğinde olduğu gibi bir kısım hâkim ve savcıları parlatarak fazla puanlar verip bazılarına da çok düşük puanlar vererek sicillerinin bozulmasına sebebiyet verdiklerini gördüğünü, bu hususu A.. H..'yle görüştüğünü, aynı görüşünü R.. A.., İ.. A.. ve B.. E..'e de söyleyerek söz konusu şikayetleri değerlendirmek için özel gündemle toplanmayı teklif ettiğini, 2013 yılı Mart ayında özel gündemle genel kurul toplantısı yaptıklarını, amacının haklarında şikayet olan müfettişlerin durumu görüşülerek genel kuruldan izin alıp bu kişilerin kararnameye konularak teftişten gönderilmesini sağlamak olduğunu, yeterli sayıya ulaşılamadığı için bu kişileri kararnameye koyma imkânı olmadığını, bunun üzerine 'Üç büyük ilde teftiş çalıştayı yapalım, kürsüde görev yapan hâkim ve savcıları da çağıralım, özellikle de orta not verilen, şikayet eden hâkim ve savcıları çağıralım, toplantılar sonucu rapor hazırlansın, genel kurulda bu isimler tekrar görüşülsün' dediğini, bu görüşünün kabul gördüğünü ve bu hususta Ö.. K..'nun görevlendirildiğini, Adana, İstanbul ve İzmir'de çalıştaylar yapıldığını, rapor düzenlenmeden 17-25 Aralık olayları gündeme gelince Kurul üyeleri arasında çatışma başladığı için çalıştayın sonucunu gerçekleştiremediklerini, gönderilmesini istediği müfettişlerin tümünün şu an FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olma suçundan haklarında soruşturma yapılan kişiler olduğunu, bu olaylardan sonra raporları değerlendirirken raporu düzenleyen müfettişe bakmaya başladığını, örneğin ... ve ... gibi emin olduğu müfettişlerin raporları gelince itibar ettiğini, tanımadığı müfettişlerin raporlarına kesinlikle itibar etmediğini,
Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde hâkim ve savcı atamalarında ve unvan vermede yetkili konumda 1996-2010 yılları arasında çalıştıktan sonra 2010-2014 yılları arasında HSYK'da 1. Daire Başkanlığı görevi esnasında 2011-2013 yıllarında ilk defa Başsavcılığa veya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atananların çoğunun FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğu iddiasına ilişkin olarak; Personel Genel Müdürlüğünde çalıştığı esnada sadece 2005-2006 yılı kararnamelerini hazırladığını, 2007-2008 yılı kararnamesini B.. E.. hazırladığı için genel müdür olarak bilgi sahibi olduğunu, 2009-2010 yıllarında müsteşar yardımcısı olması nedeniyle kararname hazırlanmasında aktif rol üstlenmediğini, HSYK 1. Daire Başkanı olduğu dönemde ise Kurul üyelerinin genel sekreterliğe notlarını ilettiklerini, kararname taslağına bu notları kimin ilettiğinin yazıldığını, kararname gününden önce prensiplerin diğer üyelerle birlikte belirlendiğini, taslağın bu prensipler doğrultusunda hazırlanması için genel sekreterliğe talimat verildiğini, taslaktaki notların okunup kararnamenin bağlandığını, bu kişilerin de belirttiği yönteme göre hazırlanan kararnamelerde oy birliğiyle atandığını, söz konusu dönemde kararnameden sorumlu kişinin ... olduğunu ve bunu da ...'le birlikte yaptığını bildiğini, ...'in 2014 yılında HSYK'daki hâkimlerin gönderilmesini müteakiben tekrar görevlendirildiğini, bundaki amacın o dönemde kararname yapma tekniğini bilen kişi olarak bırakmak olduğunu, yeni gelenlerin hiçbirinin kararname hazırlama tekniğini bilmediğini, yeni gelenlere bu hususu anlatması için ...'i tekrar görevlendirdiklerini, görevlendirmeden sonra Bakanın ... için MİT'ten bilgi geldiğini söyleyerek 'Bu kişinin de F.G. cemaatiyle ilgisi varmış, kararnameye sokmayalım' dediğini, bunun üzerine kararname hazırlanma işiyle görevlendirmediklerini, bu nedenle adalet.org ve yargı kürsüsü isimli internet sitelerinde '...'in pasifize edildiği için kararname hazırlayacak kimse yok, kararnameyi çıkaramazlar' şeklinde yazılar yazıldığını, bu kararnamenin hazırlanmasında tetkik hakimleriyle birlikte bizzat kendisinin çalıştığını, 2002 yılına kadar yaptığı tetkik hâkimliği görevi esnasında 40 bin sicillilere kadar tüm hâkim ve savcıların sicilleri elinden geçtiği için bu sicilde olanlara kadar teşkilatı iyi tanıdığını, ancak bu sicillerden sonrakileri sicillerini görmemesi nedeniyle fazla tanımadığını, ..., ..., ..., ..., ... ve ...'in de aynı şekilde tekrar görevlendirilme nedeninin diğer dairelerin de yeni gelenlere teknik işleri öğretmeleri amacıyla birer tane tetkik hâkimi görevlendirmesi olduğunu, ...'ın ise eşinin Adalet Akademisinde son dönem hâkim adayı olması nedeniyle eş birleşmesi yapması düşüncesiyle tekrar alındığını, ...'ın referansının ... olduğunu, ...'ün F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiğini, 1. Dairede genel sekreter yardımcısı olarak görevlendirilmesini isteyenler arasında Müşteşar ... ile Yargıtaydan gelen HSYK Üyesi ...'un olduğunu ve görevlendirmesinin oy birliğiyle çıktığını, o dönemde F.G. cemaat mensuplarıyla hükûmet arasında bir çatışma bulunmadığını, bu kişilerin kadrolaşmaya girdiklerini Balyoz soruşturmasının ilk durumunda gördüğünü, ancak o tarihlerde bizzat kararname taslağı hazırlayacak konumda olmadığı gibi sabah çok erken saat makamına gelip çok geç saatte ayrıldığı hâlde taslak çalışmalarına katılmasının mümkün olmadığını, özel mahkemelerde görevlendirilecek hâkim ve savcılar için herhangi bir bilgi notunun gelmediğini, bu nedenle özel bir ajandasının olmadığını, ancak 1992-1993 yıllarına kadar tutulan notların bilgi notu şeklinde saklandığını ve daha sonra yasayla bu notların imhası gündeme gelince defterlerin imha edilmesine rağmen suretlerinin gizli sicilin çelik kasasında saklandığını gördüğünü, bu tarihe kadar görev yapanlarla ilgili bilgileri Yazı İşleri Müdürü ...'den isteyip bu notlara baktırarak özel yetkili mahkemeye veya savcılığa atanacaklara karar verdiklerini, bunun dışında herhangi bir bilginin gelmediğini, 2014 yılındaki çalışma grubunun yapmış olduğu çalışmaları B.. E.. sayesinde gördüğünü, bu çalışma grubuna gelen bilgilerin değerlendirilip doğruluğunun araştırıldığını, söz konusu çalışmalarda son güne kadar olmamasına rağmen daha sonra nasıl girdiğini anlamadığını,
2014 yılındaki HSYK seçimlerinde bağımsız aday olmasına ilişkin olarak, bu seçimlerde Anayasal hakkını kullanmak suretiyle aday olduğunu, hiç kimsenin talimat veya telkinde bulunmadığını, diğer bağımsız adaylara FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğu isnadının yapılmadığını, zira her bağımsız adayın F.G. cemaati mensubu olmadığını, kaldı ki bağımsız adaylardan ..., ..., ... ve ...'ın cemaatle herhangi bir işbirliği yapmadığını, bu seçim sürecinde ortak hareket etmek amacıyla F.G. cemaati mensuplarıyla bir araya gelmediğini, hatta F.G. cemaati mensubu olan M.. B..'ın 'Maksimum alacağınız oy 500'dür, niye aday oluyorsunuz' dediğini, ...'nin Trabzon Başsavcı Vekili ...'dan oy istemesi üzerine kendisine oy verecek olması nedeniyle cemaate oy vermeyeceğini belirtince 'İ.. O..'a verilen oy YBP'ye gider, boşuna ona oy verme' dediğini ...'ın aktardığını, 2014 yılı Şubat ayından itibaren bir kısım medya grubunda F.G. cemaati mensubu olduğuna dair yazılar çıkmaya başladığını, bu yazıların sistematik olarak devam ettiğini, hatta WhatsApp programı üzerinden haberleşerek bir genel kurul toplantısının yapılmasını engellediğini de yazdıklarını, 2 ve 3. Dairelerde görev yapmamasına rağmen Gazeteci ...'ın bu dairelerde alınan kararları kendisine mâl ettiğini, ..., ... ve ...'in de yaptıkları programlarda aleyhine görüşler dile getirdiklerini, ...'in ayrıca olumsuz yazılar yazdığını, Sabah Gazetesinde ...'ın cemaat adına bağımsız aday olduğunu belirtir yazılar yazdığını ve hatta resmini diğer F.G. cemaat mensuplarıyla birlikte 11. resim olarak bastığını, oysa ki F.G. cemaati mensuplarının bağımsız adaylarının ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., N.. Ö.., ... ve ... olduğunu, adaylar ilk ortaya çıktığında ...'un bu listede yer aldığını ve ...'ın YARSAV'ın adayı olduğunu düşündüğünü, ancak seçim sonuçları açıklanınca ...'ın da F.G. cemaati mensuplarının adayı olduğunu anladığını, zira YARSAV'ın en güçlü adayı Murat Aydın 2078 oy alırken ...'ın 5143 oy aldığını, aradaki bu farkın cemaat mensuplarının verdiği oylardan kaynaklandığını, hatta cemaat mensubu olmayan YARSAV üyelerinin ...'a oy vermediklerini düşündüğünü, seçime sırf gururunu kurtarmak için girdiğini, çünkü kendisi aleyhinde çok fazla yalan haber yapıldığını, sonuçlar açıklanınca F.G. cemaati mensuplarıyla ilgisi olmadığının ortaya çıkacağını, çünkü kendisine oy vermeyeceklerini, seçimlerde 1500'e yakın oy alacağını tahmin ettiğini, F.G. cemaatinin menfaatine sonuç doğurmak amacıyla aday olmadığını, aday olmasının tek nedeninin basında çıkan saldırılar ve linç edilme karşısında bir dönem birlikte çalıştığı insanların kendisine sahip çıkmaması olduğunu, henüz aday olmadan önce 2014 yılı Temmuz ayında Kuruldaki odasına Adalet Bakanlığı Müsteşarı ...'in gelip aday olup olmayacağını sorduğunu, aday olmayı düşündüğünü ve gelinen süreçte kendisine sahip çıkılmaması nedeniyle kırıldığını belirtince 'Sen bir izne git gel, acele karar verme' dediğini, HSYK adaylığını açıklamaya az bir süre kala HSYK Üyesi R.. A..'in müsteşarın 'Biz ne yapalım, ona ne görev verelim ki adaylıktan vazgeçsin' diye sorunca Başbakanla aralarındaki yanlış anlaşılmadan kaynaklanan hususu bizzat görüştürülerek Başbakana anlatmasının sağlanmasını istediğini ve başka bir talebinin olmadığını ilettiğini söylediğini, bu yanlış anlaşılmanın 25.12.2013 akşamı Başbakanlıkta kendisi, B.. E.., ..., S.. E.., ..., ... ile Başbakanla birlikteyken HSYK Genel Kurulunda alınan kararın yayımlanması gündeme gelince söz konusu açıklamanın değiştirilip Başbakanın hedef alınmaktan çıkarıldığını ve sadece Adli Kolluk Yönetmeliği'nin eleştirildiğini ifade etmesi olduğunu, ertesi gün karar HSYK'nın internet sitesinde yayımlanınca yanında bulunan Bakanlara Başbakanın 'İbrahim dün bu bildiriyi engellediğini söylemedi mi? Burada engelledim diyor, gidiyor bildirinin altına imza atıyor' diye söylediğinde anlattığı hususları belirtmeden oradakilerin onay vermesi neticesinde Başbakana yalan söylediği inancının ortaya çıktığını, aslında bu arkadaşlara kırıldığını, kendisiyle birlikte Başbakana giderek olayın nasıl meydana geldiğini ve söylediklerini anlatmış olsalardı kırgınlığı olmayacağı gibi yanlış anlaşılmanın da meydana gelmiş olmayacağını ve hükûmete yakın medyada aleyhine yalan haberler yazılmayacağını, 20.08.2014 tarihinde bir araya geldikleri Adalet Bakanı ...'ın adaylığını açıklaması nedeniyle sorduğu sorulara yaşanan süreç nedeniyle kırıldığını belirtip gurur meselesi yapmasından dolayı aday olduğunu söyleyerek cevap verdiğini, bunun üzerine Bakanın da yargı teşkilatında önemli hizmetlerde bulunduğunu, bu nedenle takdir edildiğini, aday olmaması hâlinde bunun değerlendirileceğini ve söz konusu konuşmasının başka yerlerde de istişare edildiğini söylediğini, kendisinin de herhangi bir görev talebi olmadığını, bu aşamada adaylıktan çekildiği takdirde meslektaşlarının yüzüne bakamayacağını, çekilme sebebinin mutlaka bir şey aldığı şeklinde değerlendirileceğini, seçimlerde çalışma yapmayacağını, YBP aleyhine herhangi bir demeç vermeyeceğini ve saldırı olursa açıklama yapabileceğini belirtip anlayışla karşılamalarını istediğini, HSYK seçimlerine çok yakın bir süre kala yanına B.. E..'in gelerek görüşlerini alıp nabzını yokladığını, bu konuşma esnasında aday olma sebebini benzer şekilde anlattığını, hem cemaate hem de Yargıda Birlik Platformuna sıcak bakmayan hâkim ve savcıların desteğini aldığını, çekildiği takdirde rüşvet diye makam aldığının konuşulacağını ve basında yazan bu hususun gerçek olduğu inancını doğuracağını belirttiğini, yanından ayrıldıktan yaklaşık bir saat sonra B.. E..'in internette kendisini tarif ederek Bakanlıkta birlikte çalıştığı bazı arkadaşlara adaylıktan çekilmelerini ve adaylıklarının cemaate yaradığını söylediğine dair bir açıklama yaptığını, oysa ki B.. E..'in bu şekilde konuşmadığını, buna rağmen açıklamasında bunları söylemiş gibi yazmasının incitici olduğunu, bunun üzerine uzun süre B.. E..'le görüşmediğini, kendisini çok iyi tanıyan B.. E..'in bu şekilde düşündüğünü ve başkalarının da aynı kanaate sahip olduğunu söylemesi hâlinde F.G. cemaati mensupları lehine aday olduğu inancını ortadan kaldırmak için adaylıktan çekilebileceğini, B.. E..'in söz konusu açıklamasının ... tarafından Facebook, adalet.org ve başka bazı platformlarda yer verildiğini, böyle bir açıklama yapacağından hiç söz etmemesi nedeniyle açıklamayı görünce şaşırdığını, Facebook'taki yargı kulisi isimli grubun yöneticisi olan meslektaşa daha önce aynı grupta kendisinin ve başkalarının benzeri açıklamalarını propaganda yasağı kapsamında yayınlamamaları nedeniyle bir mesaj atıp bu durumu hatırlattığını, bunun üzerine bu açıklamanın gruptan kaldırıldığını, buradaki hareket tarzının şahsi bir tepki olup genele aksedecek şekilde bir mesaj yazmadığını, seçime iki üç gün kala yanına yakın arkadaşı ...'ın geldiğini ve 'Başkanım bu adaylıktan çekil, Yargıda Birlik Platformu olarak hizmetlerinizden dolayı size teşekkür edelim' dediğini, kendisinin de 'Gülsüm, seçime iki üç gün kalmış, ben nasıl çekileceğim, insanlara ne diyeceğim' diye söylediğini, seçime bir gün kala cep telefonuna ...'ın mesaj göndererek ...'ün oy istemesi nedeniyle çekilmemesi durumunda cemaatçi damgası yiyeceğini belirttiğini, bunun üzerine kendisinin de '... benim için neden oy istesin, insanlar bu kadar ucuz mu damgalanır?' diye cevap yazdığını, bu seçimlerde aday olarak F.G. cemaati mensupları lehine oy kazandırdığı ve cemaat lehine durum yarattığı fikrine katılmadığını, Yargıda Birlik Platformu ile F.G. cemaati mensuplarına sıcak bakmayan ve ortada bulunan kişilerin oyuna talip olduğunu, bu nedenle kendisine her iki grubun da kızdığını,
Yeğeni Av. F.. O..'la büro ortağı olan ve bir dönem Konya Baro Başkanlığı yapan Av. ...'ın Pensilvanya'ya gittikten sonra Konya Cumhuriyet Başsavcısı ...'ın FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle başsavcı yapılmasının istendiği ve bu hususta yeğeni aracılığıyla bu atamanın yaptırıldığı iddiasına ilişkin olarak, amcasının kızı olan Av. F.. O..'un adı geçen baro başkanıyla ortaklık yaptığının doğru olduğunu, ... ile görev süresince işle ilgili görüşmediği gibi herhangi bir talebinin de gelmediğini, kendisinin Başsavcı ...'ı çok önceden tanıdığını, ... tarafından Başsavcı yapılan kişilerden biri olduğunu ve milliyetçi olarak bildiğini, Konya Başsavcı Vekili olarak çalışırken Konya Başsavcısının Ankara İstinaf Başsavcılığına atanması nedeniyle tecrübesi dikkate alınarak görevlendirildiğini, kim tarafından teklif edildiğini bilmediğini ancak oy birliğiyle Başsavcı yapıldığını düşündüğünü,
F.. S..'nın mesleğe dönmesinde etkisi olup olmadığına ilişkin olarak, meslekten ihraç edilenlerle ilgili özel düzenlemenin 2010 yılındaki Anayasa değişikliğinde geçici madde olarak Anayasa'ya konulduğunu, bu hususun propaganda çalışmalarında hükûmet tarafından bilhassa vurgulandığını, F.. S..'nın mesleğe kabulünün hükumetin de bu yöndeki isteği doğrultusunda HSYK Genel Kurulu tarafından gerçekleştirildiğini ve yüksek yargıdan gelen Kurul üyelerinin muhalif kaldığını, F.G. cemaatiyle ilişkisi olduğunu demeçlerinin basında çıkmasıyla öğrendiğini, daha önceden bu durumu bilmediğini, bu isim dışında çok farklı nedenlerle meslekten çıkarılan bazı kişilerin de ihraç kararlarını kaldırdıklarını,
Yargıdaki FETÖ yapılanması hususunda MİT veya diğer kurumlar tarafından uyarılıp uyarılmadığıyla ilgili olarak, görev yaptığı hiçbir dönemde bu şekilde bir uyarı almadığını, MİT'ten herhangi bir görevliyle bu konuda görüşmediğini, sadece 07.02.2012'deki krizde ...'la makamında görüştüklerini, onun da bu görüşmede İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadeye çağırılması konusunda bilgi verdiğini, ayrıca Diyarbakır DTP İl Başkanlığında bulunduğu belirtilen belgelerin aslında orada bulunmadığını ve Brüksel'de yabancı bir servis tarafından Türk emniyet yetkililerine servis edildiğini anlattığını, bu spesifik soruşturma dışında yargıdaki paralel yapıyla ilgili bir bilgilendirme yapmadığını,
Gerek eşi gerekse avukatı tarafından soruşturma esnasında savcılığa sunulan dilekçelerin ekinde yer alan HSYK'nın daire ve genel kurul kararlarındaki muhalefet şerhlerine ve kararnamelere ilişkin bir kısım belgeleri muhafaza etme sebebiyle ilgili olarak, 2014 yılındaki kararname sonrasında unvanlı görevlerden alınanlara ilişkin kendisinin ...'yle birlikte muhalif kaldığına dair kamuoyunda çıkan tartışmalarda bu şekilde cemaatçileri kolladığı iddialarının yer alması üzerine söz konusu kararnamedeki bütün muhalefet şerhlerini çizelge hâlinde listelediğini, adli yargı kararnamesinde kendisinin 44, İ.. A..'ın 37, ...'un 1, ...'nin 223 muhalefet şerhinin, idari yargı kararnamesindeyse kendisinin 3, İ.. A..'ın 1, ...'nin 68 muhalefet şerhinin tespit edildiğini, muhalefetlerinin sürenin doldurulmaması veya eş ve çocuk mazereti gibi nedenlere dayandığını, bu muhalefetlerin kararnameyle yayımlandığını ve gizli nitelikte olmadığını, disipline ilişkin kararların HSYK'nın internet sitesinde yayımlandığını, karara imza atan üyelerin karardan bir suret alabileceğini, bunları meslek hayatına ilişkin yazmayı düşündüğü kitap çalışması için aldığını, hatta 'Benim Gözümle' ismini verdiği bu kitap çalışmasını tamamladığını, ancak yayımlama fırsatı bulamadığını,
Şüpheli D.. K..'ın 16.11.2016 tarihli ifadesinde yer alan '.....Askeri casusluk soruştumasında ..., ... birlikte hareket ederek İ.. O..'dan aldıkları talimat doğrultusunda soruşturmayı yürütmüşlerdir. Ben bu soruşturmanın hükumeti sıkıştırmak için yürütüldüğü kanaatindeyim ve yine FETÖ'nün kontrolünde yapıldığını düşünüyorum. Yine ayrıntısını bir önceki ifademde anlattığım gibi bu yapı almış olduğu talimat doğrultusunda bu işlemlerini yürütüyordu ve benim sözümü dinlemiyorlardı. Benim bu soruşturmaya herhangi bir müdahalem olamadı, zaten liman soruşturmasını yaptırmamam nedeni ile FETÖ üyesi olan İ.. O.. beni İzmir'den alarak Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına atanmamı sağladı.....' şeklindeki anlatıma ilişkin olarak, İzmir TMK'nın 10. maddesiyle yetkili Başsavcı Vekilliğine F.G. cemaatiyle ilişkisi olmadığı düşüncesiyle atanması sonrasında yanında çalışacak savcılar konusunda bir istemi olup olmadığını sormak için kendisinin ...'yü telefonla aradığını, onun da ... dahil olmak üzere dört savcının ismini verdiğini ve özellikle ...'ın elinde önemli soruşturmalar olduğunu belirtip mutlaka görevlendirilmesini istediğini, Kurul olarak ...'nün istediği dört isimle birlikte ... ve ...'yi de görevlendirdiklerini, Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı ...'nin tutuklandığını basından duyunca söz konusu casusluk dosyasını öğrendiğini, ertesi gün Hâkimevinde yemekte bir araya geldikleri Adalet Bakanı S.. E..'in bu kişinin tutuklanmasıyla ilgili Başbakanın bilgi istediğini ve Genelkurmay Başkanlığının tutuklamadan rahatsız olduğunu dile getirip ...'yü aramasını istediğini, bunun üzerine ...'yü cep telefonundan aradığını, o anda bir toplantı nedeniyle Ankara'da hâkimevinde bulunduğunu söyleyince yanlarına çağırdığını, akabinde soruşturmayı Genelkurmay Adli Müşavirliğiyle birlikte yürüttüklerini ve ele geçirilen bazı belgelerin gizlilik kaydının olup olmadığını askeri makamlara sorduklarını, ancak iki ay gibi bir süre geçmesine rağmen cevap verilmediğini, ...'yi evraklar arasında isminin geçtiğini görünce şüpheli olarak çağırdıklarını, ifade sırasında tanıdığı hâlde Foça'da beraber çalıştığı bir albay ile bir kaymakamın kızını tanımadığı şeklinde ifade vermesi üzerine delilleri karartma içinde olduğunu düşünüp tutuklamaya sevk ettiklerini belirttiğini, kendisinin 'Söz konusu belgelerin gizlilik içerip içermediklerine ilişkin yazı gelince ... bırakılacak mı?' diye sorması üzerine ...'nün de bırakılacağını söyleyip zaten tutuklama sebebinin de bu olduğunu belirttiğini, gerekli bilgileri aldıktan sonra Başbakanın makamına Bakanla birlikte giderek edindikleri bilgileri ilettiklerini, bu görüşmeden yaklaşık bir hafta sonra belgelerle ilgili bilgilerin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini takiben ...'nin tahliye olduğunu basından öğrendiğini, bu soruşturma kapsamında ele geçen belgelerde bazı bürokratların isminin geçmesi üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının söz konusu belgeleri şüpheli konumunda olmamalarına rağmen bağlı oldukları makamlara gönderdiğini duyduğunu ve bu belgelerde bürokratlar hakkında tutulan notların olduğunun bildirildiğini öğrendiğini, daha önceden tanıdığı Maliye Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ...'dan bu konuda bilgi sahibi olduğunu ve hatta belgeler gönderilirken tüm bürokratların listesinin kurum ayrılmaksızın gönderildiğini de öğrendiğini, bilahare İçişleri Bakanı Müsteşarı ...'nun kaymakamlar hakkında da bu şekilde yazıların geldiğini söyleyip iddialar doğruysa bu bürokratlar için değerlendirme yapacaklarını ve bazılarının vali olarak düşünüldüğünü belirttiğini, bunun üzerine onun da daha önceden aynı ilçede birlikte çalışmaları nedeniyle tanıdığı ...'nün bu soruşturmayı yürüttüğünü ve mahiyetinin ne olduğunu öğrenebileceğini söylediğini, akabinde kendisinin Ankara'ya çağırdığı ...'nün soruşturmayı yürüten ...'ı da yanında getirdiğini, kendisi, A.. H.., ... ve ...'yle birlikte kahvaltı yaptıklarını, kahvaltı bitince ...'na 'Öğrenmek istediğini ...'den öğren, biz ayrılıyoruz' dediğini, daha sonra ... ve ...'nün konuştuklarını bildiğini, bu husus dışında ...'yle herhangi bir şekilde bu soruşturma hakkında konuşmadığını ve soruşturmanın içeriğiyle ilgili bilgi sahibi olmadığını, şüpheli D.. K..'ın İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından alınma nedenini belirtmeden önce bazı hususları anlatmak istediğini, 2011 yaz kararnamesi hazırlık aşamasındayken Ankara Başsavcı Vekilleri ..., ..., ... ve Ankara Başsavcısı İbrahim ...'le öğle yemeğinde bir araya geldiklerini, yaklaşık 20 savcının performanslarının yetersiz olduğunu, bu konuda ...'ın raporlarının bulunduğunu, bu kişilerin Ankara'dan alınmasını ve savcı sayısının fazla olması nedeniyle yeni savcıların verilmemesini istediklerini, bunun üzerine kendisinin de performanslarına ilişkin bir yazılı rapor talep ettiğini, sonrasında gelen rapor doğrultusunda Ankara'dan gönderilmesi istenen 20 savcının durumlarının Kurulda görüşüldüğünü ve Ankara dışına tayinlerine karar verildiğini, 2011 yaz kararnamesi neticelendirilip bağlandığı esnada HSYK üyeleriyle birlikte Gölbaşı'nda olduklarını, bu esnada yanlarına Yargıtay İdari Savcısı ...'ün geldiğini ve Yargıtay Başsavcısının Yargıtaydan gönderilmesi gereken 16 ismin yazılı bulunduğu resmi yazıyı HSYK'ya verdiğini söylediğini, kendisinin de kararname bağlanmak üzere olduğundan bu şekilde bir tasarruf olamayacağını belirttiğini ve Yargıtay Başsavcısı ...'i arayıp aynı şeyleri söylediğini, onun da seçildiği zaman selam vermeyen, hayırlı olsuna gelmeyen ve kafasını çeviren kişilerle çalışmak zorunda olmadığını belirtip yetkisini kullanarak bu isimlerin gönderilmesini istediğini, bunun üzerine Yargıtay Başsavcısının kanundan kaynaklanan bu yetkisini gündeme getirdiğini, Yargıtay Başsavcısının yolladığı isimler arasında ... ve ... gibi isimlerin olduğunu gördüğünü, Kuruldaki görüşmelerde HSYK Üyesi Z.. H..'nun bu hususa karşı çıktığını, ancak bu 16 kişiyle birlikte Ankara Başsavcılığının istediği 20 kişinin tayinin Ankara dışına gerçekleştirdiklerini, Ankara Başsavcılığının söz konusu talebinin akabinde Yargıtay Başsavcılığının talebinin de gelmesinin bu iki tarafın koordineli çalıştığı şüphesini uyandırdığını, bu durumun daha sonra rahatsızlık yarattığını, hatta yapılan tasarruflar konusunda oldukça eleştiri aldıklarını, 2012 yılının yaz kararnamesi esnasında Ankara Başsavcısı İbrahim ...'in aynı talepte bulunması üzerine bir önceki yıl yaşananlar aklına gelince olumsuz yanıt verdiğini, aynı kararname çalışmaları esnasında İzmir Başsavcısı D.. K..'ın da İzmir'den gönderilmesini istediği 28 savcının ismini içeren bir yazıyı Kurula gönderdiğini, Ankara Başsavcılığının uygulaması ile D.. K.. hakkındaki şikayetler aklına gelince bu hususu araştırması için o dönemde İzmir teftişinde olan Başmüfettiş ...'a bu yazının gönderilerek rapor alınmasını teklif ettiğini ve Kurulun da bunu uygun gördüğünü, İzmir Başsavcılığına atanan D.. K..'ın savcıları topladığını, 10 korumayla birlikte salona girdiğini ve savcılara hitaben 'Ben size önümü ilikliyorum, siz iliklemiyorsunuz, ben buranın Başsavcısıyım, bundan sonra beni görünce önünüzü ilikleyeceksiniz' şeklinde rahatsız edici sözler sarf ettiğini, bu konuşmayı duyması sonrasında İzmir'e gittiğinde Başsavcı D.. K..'ı uyarıp burasının büyük bir şehir olduğunu ve meslektaşlara yakın olması gerektiğini söylediğini, bu konuşmasının etkili olması neticesinde Başsavcı D.. K..'ın hâkimleri ziyaret ettiğini, ancak ziyaretten önce özel kaleminin hâkimleri arayıp Başsavcının geleceğini ve ince belli bardakla çay içtiğini söylemesi üzerine hâkimlerde rahatsızlık oluştuğunu, Başmüfettiş ...'ın yaklaşık bir ay sonra verdiği raporunda Başsavcı D.. K..'ın zikrettiği 20 savcı hakkında olumsuz bir durumun olmadığını, 4 savcı için soruşturma izni istediğini ve diğer 4 savcı bakımındansa orta not düzenlediğini belirtmesi üzerine sadece hakkında soruşturma yapılan 4 savcının tayinini çıkardıklarını, 2014 yılında bu 4 savcı hakkında yapılan soruşturma neticesinde herhangi olumsuz bir durumları tespit edilemeyince tekrar İzmir'e tayinlerini gerçekleştirdiklerini, D.. K..'ın Diyarbakır'dan İzmir'e verilmesini Müsteşar ...'ın istediğini, ataması gerçekleştikten sonra D.. K..'ı telefonla aradığında İstanbul Başsavcısı olmayı beklediğini söylediğini aktaran Müsteşar ...'ın 'Bu nasıl adam?' diye sitem ettiğini, D.. K..'la bir karşılaşmaları esnasında İstanbul Başsavcılığına atanacağı sözünün verilmesine rağmen neden İzmir'e atandığını sorunca kim tarafından böyle söylendiğini sorduğundaysa 'Arkadaşlar' diye cevap verdiğini, bunun üzerine böyle bir konuşmanın gündeme gelmediğini belirttiğini, bu dönemde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ...'un B.. E..'i telefonla arayıp YÖK'te çalışan bir görevlinin ...'le ilgili evrakların fotokopisini çekmek istediğinin görülmesi üzerine bu kişi hakkında soruşturma başlatıldığını, idare tarafından savunmasının istendiği gün istifa ederek Başsavcılığa gittiğini ve aynı gün Ankara Savcısı ...'in talimatıyla polisler eşliğinde YÖK'e gelerek 28 Şubat'la ilgili belgelerin yok edilmesi iddiasıyla yapılan soruşturmada bilirkişi olarak görevlendirildiğini belirttiğini, bunun üzerine Savcı ...'in buradaki amacının söz konusu evrakları almak istemesine rağmen alamayan şahsın böyle bir yöntemle almasını sağlamak olduğunu değerlendirdiklerini, Ankara Başsavcısı ile İzmir Başsavcısı hakkındaki bu şikayetler ve olaylar sonucu görevden alınmaları gerektiğini kendisine B.. E..'in söylediği gibi Başbakana da ilettiğini, Başbakanın 'Bunu yapabilir misiniz ki ?' demesi üzerine deneyebileceklerini söylediklerini, 2013 yılında kararname çalışmaları esnasında Müsteşar B.. E..'in Ankara Başsavcısı İbrahim ... ile İzmir Başsavcısı D.. K..'ın alınmasını teklif ettiğini, bu teklif karşısında F.G. cemaati mensubu HSYK üyelerinin sert tepki gösterdiğini, hatta HSYK Üyesi ...'nin Müsteşar B.. E..'e 'Sen idarenin ajanısın, bu şekilde bir Başsavcının alınmasını teklif edemezsin' dediğini, kendisinin de Kurul üyesi olması nedeniyle teklif yapabileceğini ve bu teklifin oylanacağını belirttiğini, bunun üzerine HSYK Üyeleri ..., ... ve ...'nin oylamaya katılmayacaklarını söyleyince HSYK Kanunu'nu getirterek genel sekretere okutturduğunu, söz konusu Kanun'da oylamaya katılmamak ve çekimser oy vermek gibi bir hususun olmadığını ve toplantıda olan üyelerin evet veya hayır şeklinde mutlaka oy vermek zorunda olduklarını söylediğini, bu konuşmadan sonra F.G. cemaati mensubu bu üyelerin toplantıyı terk etmedikleri hâlde oy da vermeyerek kitlediklerini, verdiği ara sonrasında da aynı durum devam edince toplantı gündemini yurt dışı seyahati dönüşüne ertelediğini, hatta o ana kadar gelişen olaylarla ilgili tutanak tutturduğunu, yurt dışı dönüşünde F.G. cemaati mensuplarının bu iki Başsavcının başka yerlere Başsavcı olarak görevlendirilmesi şartıyla toplantıya katılacaklarını belirttiklerini, yapılan ilk toplantıda Ankara Başsavcısı İbrahim ...'in Antalya Başsavcılığına, İzmir Başsavcısı D.. K..'ın ise eşinin Ahmetli Noteri olması da gözetilerek Manisa Başsavcılığına atanmasına karar verdiklerini, dolayısıyla D.. K..'ın ifadesinde belirttiği hususların doğru olmadığını, Manisa'ya atanmasını kendisinden bildiği için asılsız beyanlarda bulunduğunu, D.. K..'ın ifadesinde geçen liman soruşturmasını basından öğrendiğini, D.. K.. görevden alındığında bu soruşturmayla ilgili kendisine bilgi gelmediğini,
Örgütle mücadele için gerekli kaynak kodlarını örgütten çekinip korkması nedeniyle vermediği iddiasına ilişkin olarak, kendisinin bu yapıyla mücadeleye başladığı esnada hükûmet yetkililerinin herhangi bir mücadelesinin mevcut olmadığını, hükûmetin ancak 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra bu yapının amacını anlayıp net tavır koyduğunu, ...'ün görevden alınmasını istediğinde ve bu yapının hukuksuzlukları karşısında hâkim ve savcılara soruşturma izni verilmesinde başlangıçta tek kaldığını, yanında B.. E.., İ.. A.., ... ve ...'in yer almadığını, hatta R.. A.. ve ...'un da başlangıçta yanında olmadığını, bilahare kendisiyle birlikte oy kullanmaya başladıklarını, F.G. cemaati mensuplarıyla mücadelesi esnasında elindeki tüm bilgi ve belgeleri yetkili kurumlara verdiğini, 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra Kurula gelen bütün bilgileri değerlendirip bu yapı içerisindeki kişilerin pasifize edilmesini sağladığını, 2011-2013 döneminde ilk defa unvan alanların çoğunluğunun F.G. cemaati mensubu olarak nitelendirilmesini doğru bulmadığını, o dönemde bir yargı mensubu tanınmıyor ise onlardandır diye düşünüldüğünü, önlerine gelen listelerdeki kişilerin terfileri incelenerek karar verildiğini, mevzuata ve ilke kararlarına aykırı hiçbir atama yapılmadığını, kararların genellikle oy birliğiyle çıktığını,
Şüpheli Ö.. K..'nun beyanında yer alan '.....İ.. O.., A.. H.. ve B.. E.. F.G. cemaati mensuplarının yargı içerisinde önlerini açmışlardır. Bu açmaları sonucunda da F.G. cemaati İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in önlerini açıp, bu kişilerin bürokrasi içerisinde yükselmelerini sağlamışlardır. Her üç kişi cemaat önünde mesafe koyar gibi davranmışlar ise de aslında bu davranışlarının cemaate yaptıkları naz olarak nitelendirmiştim. Atamalar konusunda cemaatin en etkin kişileri kurul üyeleri dışında bulunan ... ve ... olduğunu belirtmek isterim. Bu iki kişi İ.. O..'a etki yapıp, F.G. cemaat mensuplarının taleplerini yerine getirirlerdi. İ.. O.. sohbetlerde F.G. cemaatine yakın olduğunu gizlemezdi. Ancak M.. B..'a dönüp, beni tam cemaatçi olarak saymayın diye söylemiştir. Ben İ.. O..'un HSYK öncesi F.G. cemaatle ilişkini bilmiyordum. Banada bahsetmemiştir. İ.. O..'un en samimi olduğu kişi M.. B..'dır. ... ve ...'in F.G. cemaat mensubu olduğunu İ.. O.. iyi bilmektedir. Bu kişilerin taleplerinin cemaat adına gelen talimatlar olduğunu da bilmektedir. Ancak gelen taleplerden kafasına yatmadığını gördüğü zaman bunu bir daha inceleyin diye geri çevirdiğini görüyordum. Konuşmalarda kimin F.G. cemaat mensubu olduğu açıkca söylenmezdi. Ancak bu kişilerin F.G. cemaat mensubu olduğunu İ.. O..'da biliyordu. Ona isim getirenlerde biliyorlardı. İ.. O.. atama ve ünvan vermede kendisine gelen taleplerin yeniden incelensin diye geri gönderdiğini, gönderdiği isimlerin yerine yeni isimlerin konulduğunuda biliyorum.....' şeklindeki sözleri ile;
Şüpheli A.. H..'ye yönetilen 'Sizin HSYK'da görev yaptığınız dönemde yargı içerisinde idari görevler dahil olmak üzere ağır ceza mahkemesi başkanları, ticaret mahkemesi başkanları, komisyon başkanları, başsavcılar, başsavcı vekilleri, kurul tarafından atanan özel yetkili savcıların tümüne yakınının F.G. cemaati mensupları olduğu görülmektedir. F.G. cemaat mensuplarının yargı içerisinde bu kadar etkin olmasını neden sağladınız? F.G. cemaat mensupları olmayan kişilerin bu yerlerde çalışmasını neden engellemeye çalıştınız? Yapılan bu işlemlerin yargıya zarar vereceğini düşünmediniz mi?' sorusuna cevap olarak verdiği 'Bu şekilde hatalı davranıldığını kabul ediyorum. HSYK içerisinde F.G. cemaat mensubu hakimlerin çalışmasını sağlamak, F.G. cemaati mensubu müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta ben de sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili İ.. O.. ben başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta istemiyordu. İ.. O..'da F.G. cemaati mensubuydu. 2012 yılına kadar İ.. O..'da F.G. cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini red edemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ediyordu. Bu şekilde davranmasına da ... ile ...'in kendisinde etki yarattığını biliyordum. İ.. O.., ... ve ...'in F.G. cemaati mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu. Şu hususu da belirtmek isterim. 2010 Anayasa referandumunda F.G.'in talimatları doğrultusunda tüm cemaat mensupları bu referandumda evet çıkması için yoğun şekilde çalıştıklarını, hatta F.G.'in mezardaki ölüleri bile sandığa götürün talimatı üzerine, Çin'den dahi insanların gelip oy kullandığını biliyorum. Referandumdan sonra oluşan HSYK seçimlerinde de F.G. cemaati mensubu hakim ve savcıların yoğun şekilde çalıştıklarını ve yeni oluşan kurulun bu kişiler sayesinde oluştuğunu biliyorduk. Ben ve cemaat mensubu olmayan Danıştay ve Yargıtay üyelerinden gelen üyeler hariç tüm üyeler F.G. cemaatinin etkisinde ve gücünün etkisi altında kalarak bazı kararlar verdiğimiz olmuştur. İlk Yargıtay ve Danıştay'a üyelerin seçiminde, 1. Dairenin ilk çıkardığı kararnamede bu gücün etkisinde kalarak F.G. cemaat mensuplarının çok etkin yerlere getirilmesi sağlanmıştır. Bu çalışmalarda cemaat çok etkin olarak kullanılmıştır.' biçimindeki beyanıyla ilgili olarak, Ö.. K..'nun değerlendirmelerinin doğru olmadığını, Bakanlıkta F.G. cemaati mensuplarının katkısıyla yükselmediğini, M.. B..'ı A.. H..'nin samimi arkadaşı olmasından dolayı tanıdığını ve sonrasında samimi arkadaşlığının oluştuğunu, M.. B..'ı cemaat mensubu olarak değil bir hâkim olarak tanımasından dolayı HSYK'da görevlendirilmesini kabul ettiğini, F.G. cemaati sohbetlerinde bu kişilere 'Beni cemaatçi olarak kabul etmeyin, ben sizin adamınız değilim' diye çok kez söylediğini, toplantıya gitme nedeninin yeni oluşan HSYK'da yargı açısından neler yapabileceğini tartışmak olduğunu, genel kurul tartışmaları ile 3. Dairenin önüne gelen bazı hususları Ö.. K..'na gidip anlattığını ve 'Ömer, sen ağır ceza reisliği yaptın, yapılan bu şikayetler ile hâkim ve savcıların yaptığı eylemlere bak, en iyi sen bilirsin' demesi üzerine 'Bu nasıl iş, böyle karar mı verilir, böyle iş mi yapılır?' diye söylemesine rağmen oylamaya gelince F.G. cemaati mensupları lehine oy kullandığını, kendisinin ise Ö.. K..'nun aksine soruşturma izni verilmesi yönünde oy verdiğini, hâl böyleyken yaşananların naz yapma olarak nitelenemeyeceğini, unvanlı atamaları A.. H..'yle paylaşmadığı gibi dışarıdan biriyle de paylaşmadığını, F.G. cemaati içerisinde yer almadığını, ancak HSYK üyesi olduktan sonra 2012 yılına kadar F.G. cemaati sohbetlerine katıldığını ve bu toplantılarda cemaat mensubu olmadığını sohbete gelen kişilere söylediğini,
Türkiye'de belirli bir tarihe kadar özellikle yargıda ve dış işlerinde etkin olan belli bir yapının Anadolu insanı olarak nitelendirilen kişileri engellendiği ve gelinen nokta itibarıyla Anadolu insanına bakış açısının değişmesini sağladığı düşüncesinin aklına gelip gelmediğiyle ilgili olarak, F.G. cemaati mensuplarını Anadolu insanı olarak gördüklerini, ancak böyle olmadıklarını ve başka amaç içinde bulunduklarını yaşayıp gördüklerini, bu itibarla bunlar yüzünden Anadolu çocuğuna bakış açısının değiştiğini söyleyebileceğini, burada kendisinin de kusurunun olduğunu kabul ettiğini, aynı amaçlar içinde olduklarını ve yargıda egemen olan vesayetin kırılmasını sağlamak için bu kişilerle beraber olduğunu, bu kişilere güvenmekle hata yaptığını, F.G. cemaati mensuplarının başka amaçlarının olduğunu bilmediğini, öğrendikten sonraysa mesafe koyduğunu ve mücadele ettiğini,
Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü yaptığı dönem dahil olmak üzere HSYK üyeliğinde yakın çevresine sık sık yargının önemli yönetim kadroları ile mevcut durumu ve işleyişini kast ederek '.....Bunlar bizim arsalarımızı zaptedip gecekondu kurdular, biz bunları def edip arsalarımıza modern binalar yapacağız.....' şeklinde bir söz söyleyip söylemediğiyle ilgili olarak, bu şekilde veya buna yakın bir söylemde bulunmadığını, insanların ayrıştırılmamasını savunduğunu, her gruptan samimi arkadaşlarının olduğunu, o dönem kendisiyle aynı fikirde olmayan ve kendisine yönelik eleştirilerini de bildiği ..., ..., ... ve ...'a HSYK 2. Dairesince verilen disiplin cezalarının kaldırılmasına ilişkin genel kuruldaki mücadelesinde bu kişiler için lehe oy kullandığını,
2012 yılından başlayarak bazı Yargıtay üyelerinin dairelerde görev yapan üyelerin belirlenmesindeki rahatsızlıklarını dile getirmeye başladıklarını, 2013 yılında F.G. cemaati mensuplarının kamuoyunun dikkatini çeken davalara bakan dairelerde etkin oldukları hususunda şikayetlerin yoğunlaştığını, bunun üzerine kendisinin ve B.. E..'in Nisan-Mayıs 2013 tarihlerine doğru Yargıtay Başkanı ...'a bu hususu konuşmak için gidip söz konusu şikayetleri aktardıklarını, yaklaşık iki saat dinledikten sonra herhangi bir rahatsızlığın olmadığını söyleyince cemaat mensuplarının Yargıtayda diğer üyelerin gücünü kullanıp yer edindiklerini ve bu hususun cemaat mensubu olmayan diğer muhafazakar ve milliyetçi kesimi rahatsız ettiğini dile getirip cemaat mensubu olmayanları bir araya getirmesini istediklerini, Yargıtay Başkanı ...'ın ise '230 kişiyi nasıl bir araya getirip görüş alacağım' dediğini, kendisinin de 'Küçük gruplar hâlinde arkadaşları bölebilirsiniz, her grubun bir sözcüsü olur, siz de bu sözcü ile muhatap olursunuz, bu işi yapmazsanız biz yapacağız, arkadaşları bir araya getireceğiz, hatta siz bir araya getirmezseniz arkadaşlar sizden gelen talepleri yerine getirmeyecek' diye söylediğini, bu konuşmalardan sonra Yargıtay Başkanı ...'ın 'Bu hususu bir de Yargıtay Genel Sekreteri ...'le konuşalım' diyerek kendilerini onun odasına götürmeye çalıştığında bu hareketi hoşnut karşılamadığı için işinin olduğunu söyleyip gitmediğini, orada yapılan görüşmede şikayetler dile getirildiğinde ...'in herhangi bir sorun olmadığını söyleyerek geçiştirdiğini B.. E..'in bilahare anlattığını, 2013 Temmuz ayında kendisinin ve B.. E..'in Yargıtay üyeleri arasındaki F.G. cemaati mensubu olmayan muhafazakar ve milliyetçi kesimi bir araya getirmeye karar verdiklerini, ancak Yargıtay üyelerinin çoğunun birbirlerini tanımadıkları için tanımadığı kişiyi F.G. cemaati mensubu diye nitelendirdiğini gördüklerini, bunun üzerine önce yaklaşık 25 Yargıtay üyesiyle bir araya geldiklerini, bu grup içerisinde ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... gibi isimlerin yer aldığını, anılan kişilerin görüşlerini aldıktan sonra yedi küçük grup oluşturduklarını, bu gruplarda sosyal demokratların yer almadığını, sadece muhafazakar ve milliyetçi üyelerin bulunduğunu, toplam sayının 110-120 arasında olduğunu, bu toplantılara ... ile ...'nın başlangıçta sıcak bakmadıklarını, bilahare gruplar oluşunca ve ciddi bir sayıya ulaşılınca bu iki ismin de sıcak baktığını, her grubun kendi sözcüsünü seçtiğini ve bu sözcülerin Yargıtay Başkanı'yla görüştüklerini, müsteşarlığa ... gelince bu gruplara sosyal demokrat Yargıtay üyelerinin de dahil edildiğini, bu şekilde Yargıda Birlik Platformunun Yargıtay ayağının oluştuğunu, Danıştayda da benzer bir çalışma yapıldığını, Yargıtayda bu platformun etkisinin gözüktüğünü ve toplantılarda alınan kararların uygulanmaya başlandığını, daire başkanlığı seçiminde platformun söz sahibi hâline geldiğini ve F.G. cemaati mensuplarının etkinliğinin kırılmaya başladığını, F.G. cemaati mensuplarının 2014'te Yargıtay üyeleri arasından HSYK üyeliğine gönderilecekler için yapılan seçimde Yargıda Birlik Platformu dışında kalan sol grupla anlaştıklarını ve bu anlaşma sonucu iki üyeyi HSYK'ya gönderdiklerini, Danıştayda ise sadece bir mensuplarını gönderebildiklerini, bu kişinin ... olduğunu, diğer Kurul üyesi olarak ise Yargıda Birlik Platformunun desteklediği adayın seçildiğini, Danıştayda oluşturulan Yargıda Birlik Platformunun ilk meyvesini Danıştay Başkanlığı seçiminde verdiğini, 2013 yılının Mayıs veya Haziran aylarında F.G. cemaati mensuplarının kendilerinden olmayan ...'ü Danıştay Başkanlığına aday olması için ikna ettiklerini ve genel sekreterlik ile genel sekreter yardımcılıkları gibi idari görevleri ele geçirip söz sahibi olmaya devam etmek istediklerini, bunu duyunca A.. H.., B.. E.., ... ve kendisinin nasıl bir strateji izleyeceklerini konuşmaya başladıklarını ve Ankara Üniversitesinin bahçesinde yemek yerken A.. H..'nin ...'ün ismini gündeme getirdiğini, B.. E..'in bu ismi oluşan gruplara sorduğunu ve grupların sıcak baktığını dile getirmesi üzerine ...'ü arayıp yanlarına davet ettiklerini, ...'ın ...'e aday olup olmadığını sorduğunu, onun da 'Arkadaşların durumuna bağlı' diyerek başkanlığa sıcak baktığını belirttiğini, bu konuşmalardan sonra ...'le konuşmaya karar verdiklerini, Danıştay Başkanı ...'nun veda yemeğinin olduğu akşam ...'ü HSYK'ya çağırdıklarını, ... desteklendiği için aday olması hâlinde arkadaşların oy vermeyeceğini söylediklerini, onun da 'Bu durumu arkadaşlar bana söylesin, çünkü bu şekilde çekildiği takdirde ileride bir şey talep etmesi güç' dediğini, bunun üzerine ertesi gün yanına giden ... ve ...'nin çekilmemesi durumunda oy vermeyeceklerini iletmeleri üzerine ...'ün aday olmayacağını ifade ettiğini, başka aday çıkmayınca ...'ün tek aday olarak seçimlere girdiğini, ancak gerekli olan 79 oyu bir türlü alamadığını, bunun nedeninin F.G. cemaati mensuplarıyla birlikte eski üyelerin oy vermemesi olduğunu, seçimler esnasında hükûmetin Danıştay ve Yargıtayda idari işleyişle ilgili bir kanun tasarısı hazırladığını, söz konusu tasarıda Başkanlık Divanının kaldırılarak yetkilerinin Başkanlar Kuruluna devredilmesinin benimsendiğini, F.G. cemaati mensuplarının bu durumda istediklerini yerine getiremeyeceklerini bildikleri için bu kanuna karşı çıktıklarını, adli tatilin bitmesine iki gün kala B.. E..'in F.G. cemaatinin Danıştay içerisinde etkin olan üyesi ... Tutar'ı çağırdığını ve 'Danıştayı rezil ettiniz, yaklaşık bir aydır başkan seçilemiyor, yasa çıkarsa siz de bundan nasibinizi alırsınız' dediğini ve bu işin adli tatilden önce bitirilmesini istediğini, bunun üzerine arkadaşlarıyla görüşüp döneceğini söyleyen ... Tutar'ın ertesi gün sabah HSYK'ya gelerek tüm arkadaşlarına ulaşamadığı için seçimin öğleden sonraya kalmasını söylediğini, bunun üzerine kendisinin ...'ü arayıp 'Seçimin öğleden sonra yapılmasını sağlayabilir misin ?' diye sorduğunu, akabinde öğleden sonra yapılan üçüncü turda ...'ün Danıştay Başkanlığına seçildiğini,
Şüpheli ...'in savcılıkta alınan ifadesindeki '.....Haymana'da Asliye Ceza Hâkimi olarak görev yaptığım 2014 yılında eski belediye başkanlarından ... isimli bir kişinin imar yolsuzluğu ile ilgili şüphelisi olduğu bir dosya benim mahkememde bulunmaktaydı..... Cumhuriyet Savcıları ... ve ... kendi haklarında yürütülen idari soruşturma nedeni ile bir gün HSYK 1. Daire Başkanı olan İ.. O..'u ziyaret etmişler..... İ.. O.. benim yukarıda bahsettiğim dosyayı hatırlatarak bu dosyanın 2007 yılından beri açık olduğunu ve ceza mevzuatının değiştiğini, bu nedenle eylemin suç olmaktan çıktığını ve ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiğini ve hâlen dosyanın neden bekletildiğini adı geçen iki Cumhuriyet Savcımıza aktarmış.....' şeklindeki ve devamında eski Ankara Savcısı ...'in aynı dosyayla ilgili olarak dosyanın sanığıyla birlikte gelip bilgi aldığını söylemesi hususuyla ilgili olarak, bu ifadeyi veren hâkimi şahsen tanımadığını, bahsettiği olayda ismi geçen belediye başkanının ... olduğunu, kendisinin 1995-1996 yılları arasında Haymana'da görev yaptığı dönemdeki belediye başkanı olduğunu ve o tarihten beri bu kişiyle görüşmeye devam ettiğini, hayatının hiçbir döneminde hâkimleri yargısal görevleriyle ilgili aramasının ve ricada bulunmasının söz konusu olmadığını, bahsedilen iki savcının yanına gelip Haymana'daki bir başka hâkimle aralarındaki bir sorundan söz ettiklerini, ...'nın daha önce söylediği ve hakkındaki dosyanın 7 yıldır devam etmesine rağmen ve arada Kamu İhale Kanunu'nda yapılan değişiklik nedeniyle mahkeme tarafından savcılıktan mütalaa istenmesine karşın duruşma günlerinde dosyanın savcılıktan dönmemesi sebebiyle karar verilemediğine ilişkin anlatımlarını hatırlayınca gelen bu iki savcıya bu konudan bahsettiğini ve çok dosyası olmadığı düşüncesiyle dosyanın neden bu kadar uzamış olabileceğini sorduğunu, sonrasında bu savcılardan birisinin telefonla bilgi vererek dosyanın başka bir dosyanın içerisine karışmış olması nedeniyle savcılıktan mahkemeye gönderilemediğini ve bulunduğunda hemen mütalaa verilip mahkemeye ilettiklerini anlattığını, ne mütalaanın ne de kararın mahiyetine ilişkin bir söyleminin olduğunu, bahsedilen ifadedeki beyanların gerçeği yansıtmadığını, zaman zaman ismi üzerinden insanların kendilerini aklama çabasına girdiklerini,
F.G. cemaati yapılanmasıyla arasındaki irtibatı ve bu yapılanmayla yaptığı mücadeleyi 8 gündür verdiği bu ifadesinde anlatmaya çalıştığını, MİT Müsteşarının savcılık tarafından çağrıldığı 07.02.2012 tarihinden itibaren bu yapıyla arasına mesafe koyduğunu ve yargıdaki etkinliklerini ortadan kaldırmak için diğer arkadaşlarıyla birlikte mücadele ettiğini ve bu yönde kararlara imza attığını, Milli Güvenlik Kurulunun bu yapıyı 26.02.2014 tarihinde terör örgütü olarak nitelendirdiği hâlde kendisinin 07.02.2012 tarihinden itibaren bu yapının tehlikeli olduğunu ve farklı amaçlar taşıdığını belirterek mücadele ettiğini, Devlet içinde yer alan kurumların ve kişilerin 26.02.2014 tarihine kadar bu yapıyı cemaat olarak görüp mücadele etmediklerini, hatta TBMM'de ve diğer yerlerde bu yapıya ve liderine karşı övücü sözler söylediklerini, F.G. cemaati içerisinde yer almadığını ve bu yapıya herhangi bir şekilde aidat veya himmet adı altında para ödemediğini, HSYK üyeliği sona ermeden önce bu yapı içerisinde bulunan HSYK üyeleriyle ilişkisini kestiğini, hâkim olarak atandıktan sonra da bu kişilerle telefon görüşmesi dahi yapmadığını, başka bir mahkemenin işlerine bakacağı için 15.07.2016 tarihinde o mahkemenin dosyalarını eve götürüp incelemeye başladığını, alçak darbe girişimi içinde bulunmasının ve bu darbeyi gerçekleştirmek isteyen kişilerle yanyana olmasının söz konusu olmadığını, bu nedenlerle üzerine atılı isnatları kabul etmediğini, her aşamada Devletin yanında yer aldığını, gelinen sürecin de bunu gösterdiğini, bildiği tüm hususları anlattığı göz önünde bulundurularak lehine düşünülüp tahliyesine karar verilmesini, aksi durumda adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ettiğini, anlattığı hususlarla ilgili olarak ..., S.. E.., İ.. A.., ..., R.. A.., ..., ..., ..., ..., ..., İzmir'deki ev sahibinin oğlu ..., bu evde birlikte kaldığı ... ve ... ile Av. İ.. E..'ın dinlenmesi hâlinde anlattığı hususları doğrulayacaklarını, ifadesinin doğru olduğunu ayrıca HSYK kayıtlarının da ortaya koyacağını, gözaltı sürecinden başlayarak bir algı operasyonunun içinde kaldığını, evinde gözaltına alınmasına rağmen lüks rezidansta arama yapıldığını ve spor bir araçla kaçarken Kocaeli'nde yakalandığını gazetelerin yazdığını, hatta sorgudaki hâkimin 'Gölcük'teki donanmaya mı sığınmaya gidiyordunuz?' diye soru sorarak ön yargıyla yaklaştığını, bunun üzerine evinde gözaltına alındığına dair arama tutanağını avukatının hâkime gösterdiğini, hatta gazetelerin ByLock üzerinden HSYK Tetkik Hâkimi ...'a kararname hakkında talimatlar verdiğini yazdığını, oysaki Bylock kullanmadığını ve bu programı tutuklandıktan sonra ceza evinde öğrendiğini,
Belirttiği ve gerek Adalet Bakanlığında görev yaptığı dönemde birlikte çalıştığı hâkim ve savcılar gerekse HSYK üyeliği dönemindeki HSYK sekretaryasında görevli hâkimler ile HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığındaki müfettişler ve Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilenler de dahil olmak üzere üç yüz civarında kişi hakkında örgüt mensubiyetlerine dair bilgiler verdiği,
Kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle; 15.07.2016 gecesi evinde duruşma dosyalarını incelerken hain darbe girişimini televizyondan öğrendiğini, sabaha karşı Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin darbeye karışan yargı mensuplarının listesinin hazır olduğunu ve gözaltına alınacaklarını televizyonda söylediğini, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından gönderilen 2745 kişilik listeyi görüşmek üzere sabah 09.30 sıralarında HSYK'nın toplandığını, aynı saatlerde Ankara Başsavcılığının gözaltı ve yakalama kararı çıkardığını duyurduğunu, HSYK'nın yaklaşık 2 saat gibi kısa bir sürede kararını vererek açığa alma kararı uyguladığını, saat 16.00 sıralarında isminin yakalama listesinde olduğunu öğrendiğini, teslim olmak amacıyla evinde beklediğini, ertesi gün saat 11.00'e kadar gelen olmayınca soruşturma Ankara'da yapılacaksa orada teslim olmak üzere yola çıkmayı düşündüğünü ve İstanbul Başsavcısı ... ile Başsavcı Vekili ...'a 'Soruşturmayı siz mi yapacaksınız yoksa Ankara mı yapacak? Ona göre Ankara'ya gitmek istiyorum' şeklinde mesaj attığını, ancak cevap gelmediğini, saat 12.00 sıralarında evden çıktığını, kaçtı diye düşünülmemesi ve Ankara'ya gittiğinin bilinmesi için site güvenliğini aradığında 'Şu anda polisler de sizi soruyor' dediklerini, bunun üzerine görüştüğü savcının soruşturmayı Ankara'nın yapmayacağını söylemesi nedeniyle eve döndüğünü ve aramaya dahil olduğunu, bu hususun arama tutanağında yazıldığını, arama sırasında kızının ve yeğenlerinin kullandığı küçük bir tablete el konulduğunu, herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığını, akabinde götürüldüğü Anadolu Adliyesinde iki gün boyunca uygun olmayan koşullarda tutulduğunu, 18.07.2016 günü sabah saatlerinde gözaltındaki diğer yargı mensupları bir sivil polis eşliğinde adliyedeki odalarının aramasına götürülürken kendisini resmi kıyafetli polislerin götürdüğünü, kamera kaydı için hazırlık yapıldığını anlayınca nezarethaneden çıkmayacağını belirttiğini, bunun üzerine kamerayı kapatacaklarını söylediklerini, çalıştığı adliyede 8 polis memurunun arasında teşhir edilerek odasına götürüldüğünü, odasına gittiklerinde yine farklı bir uygulamayla karşılaştığını, diğer aramalara sadece savcı katılırken bu aramaya Başsavcı Vekili, Komisyon Başkan Vekili ve savcının katıldığını, niye farklı muamele yaptıklarını sorduğunda Başsavcı Vekilinin 'Siz İ.. O..'sunuz, tabii ki böyle olacak' dediğini, oda aramasında da herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığını, sadece bilgisayarına el konulduğunu, evinde teslim olmasına rağmen spor bir araçla kaçarken Kocaeli'nde polis kovalamacısı sonucu operasyonla yakalandı diye haber yapıldığını, hem uygulanan farklı muamele hem de bu tür haberler nedeniyle algı operasyonlarının başlayacağını gördüğünü, dijital materyallerin el konulduğu esnada imajlarının alınmaması ve daha sonra avukatına haber verilmeden açılması nedeniyle delil olarak kullanılamayacağını, 19.07.2016 tarihindeki savcılık sorgusunda neyle suçlandığının tam olarak söylenmediğini, savcının HSYK Teftiş Kurulu raporunun henüz dosyaya gelmediğini ve nezaret süresinin daha fazla uzamaması için ifadeye çıkarıldığını belirttiğini, bu nedenle çok kısa bir ifade verdiğini, bir saat sonra 9 kişiyle birlikte sorguya sevk edildiğini, saat 19.00 sıralarında mahkeme salonuna Sulh Ceza Hâkiminin geldiğini ve avukatların tamam olup olmadığını sorduğunu, iki kişinin avukatı olmayınca biraz oflayıp puflayarak 'Tepkim sadece İbrahim Bey'e değil, onun dönemine de bu döneme de tepkiliyim, onun döneminde de şimdi de hâkimlik yapamadım, sabahtan beri ne çektiğimi ben biliyorum, Teftiş Kurulu raporuna dayanarak adam sevk ediyorlar, dosyada rapor yok, ben ne yapacağım şimdi' dediğini, bunun üzerine kendisinin 'Hâkim Bey, benimle ilgili daha duruşmaya başlamadan kanaat belirtiyorsunuz, bana tepkili olduğunu söylüyorsunuz, benimle ilgili nasıl karar vereceksiniz, eğer dosyada delil yoksa nasıl karar vereceğiniz belli' diye söylemesi üzerine hâkimin 'Nasıl karar vereceğimi birazdan görürsünüz' dediğini ve saat 12.00'ye kadar çabalamasına rağmen raporu getirtemediğini, saat 12.00 sıralarında başlayan sorguya saat 16.00 civarında 5 dakika ara verdiğini, akabinde gerekçesi önceden hazırlanmış olan kararı 'HSYK açığa aldığına göre HSYK bir şey var diyorsa vardır, bu nedenle sizi tutukluyorum, HSYK bu isimleri ad çekme usulüne göre belirlemiş olamayacağına göre bir şey var diyorsa vardır' diyerek açıkladığını, bu hususta avukatıyla bir tutanak tuttuklarını ve dosyaya sunduklarını,
2016 yılı Kasım ayında bazı şüphelilerin etkin pişmanlıktan yararlanıp savcılıkta yeniden ifade verdiklerini ve bu ifadelerde adının geçtiğini televizyon haberlerinde öğrenince 21.11.2016 tarihli 48 sayfalık dilekçesiyle örgüt üyesi olmadığını ancak bu yapıyla ilgili olarak ilk tanışmasından itibaren yaşadıklarını ve örgütle ilgisi olduğunu düşündüğü isimleri paylaşmak istediğini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bildirdiğini, bunun üzerine Ankara'ya nakledildiğini, 14.12.2016-26.12.2016 tarihleri arasında 8 gün boyunca 153 sayfa tutan ifadesini verdiğini, bu ifade esnasında bazı beyanlarının savcı tarafından zapta eksik geçildiğini ve bazılarının hiç geçilmediğini, fakat dilekçesinde var diye önemsemediğini, Cumhuriyet Savcıları ... ve ...'nın aldıkları bu ifade işlemi sırasında birisinin soru sorup cevabını yazdırırken diğerinin zaman zaman yeni sorular yönelttiğini, bu nedenle zaptı takip etme imkanının olmadığını, gün sonunda zaptı okumak istediğini söylediğinde 'Bitince hepsini okursun' dediklerini, son gün imza işlemleriyle birlikte saat 22.00 sıralarında biten ifadesini imzaladığını ancak okumadığını, koğuşa dönüp okuduğunda bazı hususların yanlış veya eksik geçtiğini, bazı hususlarınsa hiç geçmediğini ve yanlış anlaşılmaya mahal verebilecek şekilde olduğunu gördüğünü, bunun üzerine 04.05.2017 tarihinde 155 sayfalık bir dilekçe yazarak söz konusu eksiklikleri ve yanlışlıkları anlattığını, bu dilekçesini Sulh Ceza Hâkiminin görmeden tutukluğunun devamına karar verdiğini, tutukluluğunun devamına ilişkin kararların Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarına ve AİHS'ye aykırı olarak kişiselleştirilmeden ve genel geçer şablon kalıplarla verildiğini,
İddia olunan suç tarihi itibarıyla 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun ilgili maddeleri gereğince soruşturma ve kovuşturması özel izne tabi olanlar hakkında genel hükümlere göre soruşturma ve kovuşturma yürütülemeyeceğini, Anayasa'nın 59/9. maddesi varken CMK'nın 161/8. maddesinin uygulanamayacağını, HSYK Kanunu'nun 38. maddesindeki soruşturma usulüne tabi olduğunu, anılan maddenin HSYK'nın seçimle gelen üyeleri hakkındaki izin işlemlerinin HSYK Genel Kurulu tarafından yerine getirilmesi sonrasında görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili Ceza Dairesinin görevli olduğu hükmüne riayet edilmediğini, oysaki HSYK Genel Kurulundan izin alınmasının zorunlu olduğunu, bu nedenle durma kararı verilmesi gerektiğini, iddia olunan suçun mütemadi suç olmasına rağmen somut olayda suçüstü hâlinin söz konusu olmadığını, mütemadi suçun ceza hukuku kavramıyken suçüstü hâlinin ceza muhakemesi hukuku kavramı olduğunu, atılı suçun neticesinin devam etmesi gerekçe gösterilerek suçüstü hâlinin varlığından bahsedilemeyeceğini, bu nedenle İstanbul ve Ankara Başsavcılıkları ile Sulh Ceza Hâkimliklerinin görev ve yetkisinin bulunmadığını, hâkimlik teminatının ve tabii hâkimlik ilkelerinin ihlal edildiğini, iddianamede belirtilen hususların Adalet Bakanlığında ve HSYK'da çalıştığı dönemde verdiği kararlar ve kullandığı oylarla ilgili olması nedeniyle atılı suçun görev suçu olarak kabul edilmesi gerektiğini, bu nedenle kovuşturma mercisinin Anayasa Mahkemesi olduğunu, bu konuda Yargıtay 16. Ceza Dairesinin Ergenekon davasında ...'la ilgili verdiği emsal nitelikteki kararın dikkate alınmasının zorunlu olduğunu, bu değerlendirmenin kabul edilmemesi hâlinde 15.07.2016 tarihinde yürürlükte olan 6087 sayılı Kanun'un 38/7. maddesine göre yargılamanın Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yapılması gerektiğini, soruşturma başladıktan sonra yargılama makamının değiştirilerek bir alt derecedeki mahkemenin görevlendirilmesinin de tabii hâkimlik güvencesine aykırı olduğunu,
Soruşturma aşamasında suçlamalara ilişkin somut iddialar ve deliller açıklanmadan savunma yapmasının istendiğini, lehe delillerin dosyaya getirtilmediğini, toplanmasını istediği deliller toplanmadığı gibi dinlenmesinini talep ettiği tanıkların da dinlenmediğini, savcılıkta verdiği 153 sayfalık ifadesinin çarpıtılarak ve bağlamından koparılarak 4 sayfada özetlendiğini, aleyhe olduğu değerlendirilen ifadelere ise uzunca bir şekilde yer verildiğini, yasak usullerle elde edilen çelişkili beyanlardan bir suçlu çıkarılmaya çalışıldığını, kod adı kullandığına ilişkin hiçbir delil olmamasına rağmen kod adının ne olduğu bile belirtilmeden iddianamede bahsedildiğini, 2010 yılından önceki HSYK döneminde atanan ..., ..., ... ve ... gibi kişilerin kendisinin başkanı olduğu 1. Daire tarafından atanmış olarak gösterildiğini, üçüncü şahıslardan duyduğunu söyleyerek anlatımda bulunan tanıkların beyanlarına duyduğunu söyledikleri kişiler dinlenmeksizin itibar edildiğini,
Ceza yargılamasında olayların aydınlatılması için olayın vuku bulduğu tarihteki koşulların dikkate alınması gerektiğini, bugünün bilgisi ve koşullarıyla siyasi iradenin yaklaşımına göre geçmişi yargılamanın adaleti zedeleyen sonuçlara yol açabileceğini, silahlı terör örgütünün hangi tarihte kurulduğunun ve hizmet hareketi olarak bilinen cemaatin hangi tarihten itibaren silahlı terör örgütü olarak kabul edildiğinin ortaya konulmasının zorunlu olduğunu, 2008 yılından öncesi için FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün varlığı bakımından Yargıtay Ceza Genel Kurulunun F.G. hakkındaki beraat kararının dikkate alınması gerektiğini, cemaat veya hizmet hareketi olarak tanımlandığı dönemde bu yapıya sempati duyduğunu bildiği bazı arkadaşlarının olduğunu, ancak bu kişilerle yapı mensubu oldukları için değil insani düşüncelerle ilişkide bulunduğunu, kaldıki her çevreden arkadaşının olduğunu, iç yüzlerini ve gizli amaçlarını bilmeden bu yapıdaki kişelerle arkadaşlık yapmanın veya aynı iş yerinde çalışmanın suç olarak kabul edilemeyeceğini, hayatının hiçbir döneminde bu yapıyı öven konuşmasının veya açıklamasının olmadığını, tanıdığı herkese aklı öne çıkarmayan yapılardan uzak durmalarını tavsiye ettiğini, 2011 yılı sonundan itibaren ülkede yaşananlar sebebiyle yanlış yolda olduklarını düşündüğü bu yapıyla gücünün yettiği kadar mücadele ettiğini, gerek kurum içi toplantılarda gerekse kamuoyuna açık toplantılarda ve HSYK Genel Kurulunda bu yanlışların düzeltilmesi yönünde oylar kullandığını, oysaki bu dönemde Devleti yönetenlerin bu yapıya sahip çıktığını,
Hiçbir zaman cemaat evleri veya yurtlarında kalmadığını, eşi Nurdan'ın üniversiteden sınıf arkadaşı olduğunu, cemaat ve dini grupların kız erkek arkadaşlığına karşı çıktığı bir dönemde arkadaşlık kurduğunu ve askerlik dönüşü evlendiğini, katalog evliliği yapmadığını, 1990-1992 yılları arasındaki hâkim adaylığı stajında Ankara Etlik ve Eryaman'da kiraladığı evlerde eşiyle birlikte kaldığını, kızını bu yapının okullarına ve dershanelerine göndermediğini, örgütün yayın organlarına abone olmadığını, Bank Asya'da hiçbir zaman hesabının bulunmadığını, Eagle ve ByLock gibi programları kullanmadığını, gençlerin bu örgütün tuzağına düşmemesi için birkaç öğrenciye burs verdiğini, bu yapıya himmet veya başka bir ad altında yardımda bulunmadığını ve kurban parası vermediğini, bağışlarını İHH ve Deniz Feneri gibi derneklere yaptığını,
1984 yılında Karapınar İmam Hatip Lisesinden mezun olduktan sonra 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını, yurt çıkmadığı için dört yıl boyunca babasının bir meslektaşının babası olan ...'ın İzmir Karabağlar'da 4026 Sokak Numara 24/A adresindeki gecekondu evinde ikamet ettiğini, bu evde ilk yıl yalnız başına kaldığını, zaman zaman kız kardeşinin ve annesinin geldiğini, ikinci ve üçüncü yıllarda şu an eniştesi olan ...'la, dördüncü yıl ise üniversiteye hazırlık için gelen dayısı ...'yla birlikte kaldığını, üniversitenin ilk günlerinde okulda tanıştığı ve şu anda avukatı olarak duruşma salonunda bulunan ...'la ev ararken ... adlı bir öğrencinin evlerinde iki kişilik yer olduğunu belirterek birlikte kalabileceklerini söylemesi üzerine bu eve bakmaya gittiklerinde lüks sayılabilecek güzel bir apartman dairesi olduğunu gördüklerini, cüzi bir kirayla burada kalabilecekleri söylenince arkadaşı ...'in kabul ettiğini, kendisinin ise odalardan birinde Sızıntı dergisini gördüğü için düşüneceğini söylediğini, evden çıkınca ...'e 'Burası cemaat evi olabilir, bize uymaz' dediğini ve bu uyarısı üzerine orada kalmaktan vazgeçtiklerini, böylece cemaatin evinden kurtardığı ilk kişinin ... olduğunu,
İmam Hatip Lisesi mezunu olması sebebiyle o yıllarda okulda etkin olan iki cemaatten de tanıdıklarının olduğunu, bunlardan birinin İslam mecmuası etrafında faaliyet gösteren ... Hoca'nın cemaati, diğerinin de F.G. cemaati olduğunu, zaman zaman her iki gruptan arkadaşlarının daveti üzerine ders çalışmak ve yemek yemek için evlerine gittiğini, ancak bu evlerde hiçbir zaman kalmadığını, ...'nin evine birkaç sefer misafir olarak gittiğinde namaz vakti gelince cemaatle namaz kıldıktan sonra ...'nin Risalei Nurdan kısa bir bölüm okuduğunu, ara sıra evine gelen ... ve ...'nin evlerine taşınması için ısrar etmeye devam ettiklerini, yetişme tarzı ve aklını kimseye ipotek etmek istememesi sebebiyle bu teklifi kabul etmediğini, son olarak evine gelip yeniden ısrarcı olması üzerine ...'yi evden kovduğunu, bu olaydan sonra ...'yle bir daha temasının olmadığını, ...'yle beraber kaldığı evden rahatsız olduğunu söyleyen ve şu anda Konya'da avukatlık yapan ...'i İslam mecmuasına götürdüğünü, akabinde ...'in ...'ın evlerine geçtiğini, bu olay nedeniyle kendisine evlerinden adam çıkardığı için tepki gösterdiklerini, ikinci sınıftan itibaren eşi ...'la arkadaşlık yaptığı için her iki grupla da arasına mesafe girdiğini, kızlarla konuştuğu için tavır aldıklarını, aslında bunun işine geldiğini ve bu sebeple bu iki grupla da ilişkisinin devam etmediğini, öğrencilik hayatı boyunca ...'ün Karşıyaka'da kaldığı eve 2-3 kez, ...'nin Bornava'da kaldığı eve de 2-3 kez misafir olarak gittiğini, bunların sohbet toplantısı olmadığını, kendisini kafalamak için davet ettikleri ders çalışılıp yemek yenen ve namaz vaktiyse namaz kılınan bir ortam olduğunu, bu tür faaliyetleri misafirlikten ibaret gördüğünü, savcılık ifadesinde yer alan sohbete geçerdik şeklindeki beyanının cemaat sohbeti değil muhabbet anlamında söylediği bir söz olduğunu, yine aynı sınıftaki arkadaşı ...'ın Alsancak'taki evine okula yakın olduğu için genellikle öğle vakti yemek ve namaz için 4-5 defa gittiğini, savcılık ifadesinde ...'nun adı kendisini bu evlere davet edenler arasında geçmişse de davet edenler arasında olmayıp o evlerde gördüğü kişilerden biri olduğunu, aynı dönemde bu cemaatin evlerine gittiğinden daha fazla İslam mecmuasının Basmane'deki irtibat bürosuna ve evlerine gittiğini, bu evlerde de ders çalışma veya yemek yeme davetlerine icabet ettiğinde özel bir program yapılmadığını, namaz vaktiyse namaz kıldıklarını ve ders çalıştıktan sonra genel konularda muhabbet ettiklerini, Hakyol Vakfı'nın evlerinde ... Hoca'nın birkaç defa sohbet ettiğini, hiçbir zaman yaz kamplarına katılmadığını, Torbalı'ya bir şeftali bahçesine F.G. cemaatiyle yakın olduğunu bildiği okul arkadaşı ...'yla gittiğini, kimlerle beraber gittiklerini şu an hatırlamadığını, bu bahçeye gitmenin de kampa gitmek olarak anlaşılamayacağını, 18 yaşında zor koşullar altındaki bir öğrenci olarak cemaat evlerine gitmeme konusundaki kararlı duruşunun lehe yorumlanması gerektiğini, kendisini üniversite yıllarından bilen tanık M.. G..'in ifadesinde herhangi bir cemaatle ilişkisinin olamayacağını düşündüğünü, bir kez Hakyol grubunun evinde ...'nin sohbetinde gördüğünü ve ...'ten de cemaat evlerine ısrarla davet etmelerine rağmen gitmediğini duyduğunu savunmalarını doğrular şekilde beyan ettiğini, tanık M.. Ö..'in de mahkemede alınan ifadesinde öğrencilik yıllarında çağırmalarına rağmen gelmediğini ...'un söylediğini belirttiğini, tanık D.. G..'nun 9 Eylül Üniversitesinden mezun olması nedeniyle bu yapıdan olup olmadığını sorduğu ...'ın 'İ.. O.. arkadaşımdır, cemaatten değildir, muhafazakar bir insandır' cevabını verdiğini söylediğini, ayrıca tanık B.. E..'in gözlemlerinden ve fakülte arkadaşlarından tüm cemaatlere mesafeli olduğunu ve bir bekar odasında kaldığını beyan ettiğini,
1990 yılı Eylül ayında Ankara'da staj yapmaya başladığını, eşinin Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesine kura çekmesi sebebiyle stajının son bölümünü Adıyaman'da tamamladığını, 1992 yılı Ekim ayında Tokat'ın Almus ilçesine savcı olarak kura çektiğini, aynı yıl Kasım ayında Kars'ın Sarıkamış ilçesinde eş birleştirmesinin yapıldığını, 1995 yılının yazında Konya'nın Haymana ilçesine atandıklarını, eşinin Menemen'den hemşehrisi olan ve ortak aile dostları bulunan Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Daire Başkanı ...'la birkaç kez görüştüklerini, ...'ın 24.04.1996 tarihinde Ankara'ya davet edip Bakanlıkta çalışmayı düşünüp düşünmeyeceklerini sorduğunu, kendisini ... ve İhsan Bey'le görüştürerek Personel Genel Müdürlüğüne, eşini de ...'la görüştürerek Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne tetkik hâkimi olarak aldıklarını, akabinde 26.04.1996 tarihinde Adalet Bakanlığında tetkik hâkimi olarak göreve başladıklarını, aynı dönemde B.. E.. ve ...'ın, bir süre sonra ... ile ...'in ve 1 yıl kadar sonra da A.. H..'nin Personel Genel Müdürlüğüne tetkik hâkimi olarak geldiklerini, Elvankent lojmanlarında komşuluk yaptığı ve sıkıntılı geçen 28 Şubat sürecinde ortak kaderi paylaştığı B.. E..'le arasında özel bir dostluk oluştuğunu, çünkü kendisi, ... ve B.. E.. hakkında isimsiz bir mektupla Batı Çalışma Grubuna şikayette bulunulması nedeniyle müfettiş görevlendirildiğini, bir dış halkada bu süreçte kendilerine destek veren A.. H.. ve ...'ın yer aldığını, gerek işlerinin birbiriyle ilgisi gerekse aynı lojmanda oturmaları sebebiyle iyi bir dostluğun geliştiğini, ailece gidip geldiklerini, 28 Şubat sürecinde ...'ın görevden alınıp yerine genel müdür olarak atanan ...'in kendisinin ve B.. E..'in imam hatip lisesi mezunu olmaları ve haklarında Batı Çalışma Grubu yazısıyla inceleme yapılması sebebiyle mesafeli davrandığını, her kararname döneminde gönderileceklerinin konuşulduğunu, bu dönemde her zamanki gibi işlerine yoğunlaşıp hatasız ve dürüst çalışmaları sonucu Genel Müdür ...'in takdirini kazanıp tarafsızlıklarını ve dürüstlüklerini kabul ettirdiklerini, kendilerine o dönemdeki HSYK üyelerinin de güvendiklerini, aşırı derecede titiz olan Personel Genel Müdürü ...'in aylarca incelemek ve denetleyen müfettişlerle görüşüp görev yaptığı yerlerden de araştırmak suretiyle ..., M.. Ö.., ... ve ...'yi tetkik hâkimi olarak genel müdürlüğe getirdiğini, daire başkanı olduğu 2002 yılına kadar hâkim ve savcıların izin, yetki, rapor ve müstemir yetki işleriyle görevli işlemler bürosuna baktığını ve bu konularda HSYK'ya raportörlük yaptığını, bu büronun kararnamelerle ilgisinin olmadığını, bu nedenle M.. Ö..'in Bakanlığa geldiği günden itibaren kararnamelerde görev yaptığına dair beyanının gerçeği yansıtmadığını, 2002 yılında daire başkanı olduktan sonra işlemler büronun yanına kayıt bürosuna bakma görevinin de eklendiğini, 2003 yılının yaz ve sonbahar kararnameleri ile 2004 yılının yaz kararnamesi ve ayrıca 2004 yılında DGM'lerin kapatılması nedeniyle yeni kurulacak mahkemelere ilişkin kararnameleri Personel Genel Müdürü ...'ın bizzat hazırladığını, HSYK'ya sunumunu ise kıdemli olması sebebiyle ...'un yaptığını, kendisinin sadece yardımcı olarak çalıştığını, kimsenin bu mahkemelerde çalışmak istemediğini, hatta B.. E..'le birlikte bir gün boyunca dil dökerek ...'i Diyarbakır'a gitmesi için ikna ettiklerini, 2007-2010 arası dönemde atananların HSYK tarafından tespit edildiğini, zira HSYK üyelerinin 2006 yılındaki Şemdinli olayından sonra Bakanlığa güvenmemeye ve bu nedenle Yargıtay ve Danıştay üyelerinden gelen referansları dikkate almaya başladıklarını, nitekim bu hususun tanık M.. E.. tarafından mahkemedeki beyanında dile getirildiğini, genel müdür yardımcısı olduğu 2004 yılı Eylül ayından genel müdür olduğu 2007 yılı Nisan ayına kadar çıkan 2004 sonbahar, 2005 yaz ve sonbahar, 2006 yaz ve sonbahar kararnamelerine ilişkin çalışmaları kendisinin yürüttüğünü, genel müdür olduktan sonra bu büroyu B.. E..'e devrettiğini, 2004 yılı Temmuz ayında Genel Müdür ...'ın Yargıtay üyeliğine seçilmesinden sonra Eylül ayında genel müdür yardımcılığına atandığını, 15.04.2007 tarihinde Yargıtay üyeliği seçimlerinde HSYK'nın Bakanlığa kontenjan vermek istemediğini, o akşam saat 20.00'ye kadar uzun tartışmalar yaşandığını, Bakan ve müsteşarın 'Hiç olmazsa bir kişi seçin, bakanlıktaki arkadaşlar da geleceğe umutla baksınlar' diye ısrar etmeleri üzerine HSYK Üyeleri ..., ... ve ...'in yerine kendisinin atanması koşuluyla ...'nu Yargıtay üyeliğine seçebileceklerini söylediklerini, ertesi gün Müsteşar ...'nın önerisi ve Adalet Bakanı ...'in onayıyla Personel Genel Müdürlüğüne vekaleten atandığını, kendisini Bakanlığa getirmiş olan ...'ın da 1 yıl sonra müsteşar olduğunu, Müsteşar Yardımcısı A.. H..'nın kısa bir süre sonra Danıştaya üye seçilmesi nedeniyle boşalan müsteşar yardımcılığına 2008 yılı Ekim ayında atandığını, müsteşar yardımcısının kararnamelerle ve HSYK'yla ilişkisi olmadığı için bu tarihten sonraki kararnamelerde kimlerin atandığından bilgi sahibi olmadığını, 28 Şubat'ta soruşturma geçirmiş olmasına ve o tarihte imam hatipli hiç kimsenin kararnamesinin geçmemesine rağmen her iki kararnamesinin de Cumhurbaşkanı ... tarafından imzalandığını, bu nedenle tanık Ö.. K..'nun beyanında geçtiği üzere F.G. cemaatinin önünü açması nedeniyle bürokraside yükselmesinin söz konusu olmadığını, böyle bir durum yaşanmadığı gibi kendisinin de cemaatin önünü açmadığını, Bakanlıktaki teamüllere ve liyakata uygun yükselişi sırasında uzak illerde hâkim olarak görev yapmakta olan tanık Ö.. K..'nun bu beyanının görgüye dayanmadığını, müsteşar yardımcılığına atanması nedeniyle kararname bürosu ve HSYK ile ilişkisinin kesildiğini, zira bu makamın daha pasif bir görev olduğunu, bu dönemde Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ile Personel Genel Müdürlüğünün kendisine bağlandığını, hazırladıkları tekliflere ilişkin karar verme yetkisinin HSYK'da olduğunu, Bakanlıkta çalıştığı dönem boyunca memurlar, icra müdürleri ve adaylıkla ilgili bürolarda aktif olarak herhangi bir görevinin olmadığını, Bakanlıktaki ilgili büronun çalışmasını takiben bütün evrakların silsileyi takip ederek Bakan ve müsteşar onayına sunulduğunu ve nihai kararların bu makamlarca verildiğini, kararnamelerin HSYK tarafından çıkarılan yönetmelik ve ilke kararları çerçevesinde yapıldığını, bir nevi sekretarya görevi yürüten Personel Genel Müdürlüğünün bu kurallara göre yetki ve kararname taslaklarını hazırlayıp HSYK'ya sunduğunu, HSYK'nın da taslağı inceledikten sonra değerlendirip karara bağladığını, Bakanlığın sadece teklif makamı olduğunu,
Adalet Bakanlığına tetkik hâkimi alımının Bakan onayıyla yapıldığını, Bakanlıkta çalıştığı süre boyunca sadece şu an müsteşar yardımcısı olan ...'in ismini önerdiğini, bu kişinin atanmasını ...'ın gönderip hemşehrisi olduğunu ve Bakanlıkta çalışmak istediğini söylemesi üzerine Personel Genel Müdürü ...'ndan rica ettiğini, genel müdür olduğu dönemdeyse istediği kadar tetkik hâkimi alma imkanı olmasına rağmen bu yetkisini kullanmadığını, sadece dava işleriyle ilgilenen tetkik hâkiminin yurt dışına gitmesi nedeniyle B.. E..'in önerisi üzerine ...'nu getirdiğini, Bakanlığa alınan hâkimlerle ilgili tek fonksiyonunun Bakan, müsteşar veya ilgili genel müdür tarafından bilgi istendiğinde sicilini inceleyip durumunu bildirmekten ibaret olduğunu, Bakanlık merkez teşkilatına personel alımlarının da hâkim alımına benzer yöntemle yapıldığını, Bakanlıkta görev yaptığı dönemde açıktan memur ataması yapılmadığını, merkezi sistemle ya da komisyonlarda çalışanların nakli yoluyla gerçekleştirildiğini, bu kapsamda önerdiği tek kişinin ikinci bir sekretere ihtiyacı olduğu için sekreteri ...'ın Ankara Adliyesinde zabıt katipliği yapan kardeşi Banu olduğunu, tanık M.. Ö..'in bu hususlara ilişkin beyanının doğru olmadığını, zira Arif Arslan isimli memuru bile tekrar getirtebilmek için Personel Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı olan tanık M.. Ö..'i aşamadığı için genel müdürü devreye sokmak zorunda kaldığını, Bakanlıkta çalıştığı dönemde personelinin siyasi görüşünü, memleketini veya mezhebini değil sadece liyakatını önemsediğini ve işini iyi yapan herkese sahip çıktığını, bu bağlamda özellikle Tunceli Hozatlı ... ve ... isimli memurlar ile şoförü ...'ı belirtmek istediğini ve bu kişilerin hâlen görevlerinde olduğunu, Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna müfettiş olarak alınacak hâkim ve savcıları teftiş kurulu başkanının belirlediğini ve Bakanın karar verdiğini, bazı dönemlerde Bakanın uygun görmesi neticesinde müşavirlerin de isim belirlemede istisnaen yetkili kılındığını, bu açıklamalarla atama mercisi olmadığının ortaya çıkması nedeniyle Bakanlıktaki kritik görevlere atamalar yaptığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını,
Hâkim adaylığı mülakatlarıyla ilgili olarak, sınavın açılmasının ve diğer işlemlerin gerçekleştirilmesinin Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü bünyesindeki adaylık bürosunun görev alanında olduğunu, A.. H..'nin 1997-2003 yılları arasında tetkik hâkimi, 2003-2004 yılları arasında genel müdür yardımcısı ve 2004-2008 yılları arasında da müsteşar yardımcısı olarak mülakat heyetinin başkanı olması nedeniyle adaylık bürosuyla ilgili işlemlerin yürütülmesinden sorumlu olduğunu, hâkim adaylığı bürosunda kendisinin hiç çalışmadığını, ancak 2007 yılında genel müdür olduktan sonra mülakat heyetine personel genel müdürü olarak katıldığını ve müsteşar yardımcısı olduğu 2008 yılından Bakanlıktan ayrıldığı 2010 yılına kadar heyet başkanlığını yürüttüğünü, o dönemde A.. H..'nin bu kez Adalet Akademisi kontenjanından mülakat heyetine üye olarak katıldığını, mülakat heyetinde A.. H.., ..., ..., ..., ... ve ... ile bir dönem ... ve daha sonra B.. E..'in de katılımıyla görev yaptıklarını, mülakatlarda emniyetten arşiv araştırması istendiğini, ayrıca adaylık bürosunun sosyal çevre araştırması yaptığını, sosyal çevre araştırmalarına güvenmediği için adaylara not verirken bu bilgilere göre değil içerideki performanslarına göre not verdiğini, bu sebeple pek çok adayla ilgili heyetin genelinden farklı oy kullandığını, nitekim yıllar sonra arşiv araştırması sonuçlarının sağlıklı olmadığını ve emniyet istihbaratının bu yapının eline geçtiğinin ortaya çıktığını, ancak o tarihlerde ellerinde böyle bir bilginin bulunmadığını, Devletin resmi kaynaklarından gelen bilgi diye itibar ettiklerini, önceki mülakatlarda yazılı sınavın birincisi, ikincisi ve üçüncüsü bile elenebilirken kendisinin katıldığı mülakatlarda evvela ilk ondan, sonrasında ilk yirmiden elenen olmadığını, yazılı sınav puanlarına göre ilk 20'den %80, ikinci %20'den %60, üçüncü %20'den %40 gibi azalan oranda ve son %20'lik dilimden de %20 olmak üzere ters bir piramit oluşturulması konusunda mülakat heyetini ikna ettiğini, böylece yazılı sınav puanını objektif kriter hâline getirerek mülakatlarda kayırma yapıldığı iddialarını sona erdirmeye gayret ettiğini, katıldığı mülakat sınavlarında YARSAV yöneticisi ... ile Ergenekon davasında yargılanan ... ve ...'in çocuklarının da kendi ısrarıyla sınavı kazandıklarını, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonuna CHP'nin yazdığı muhalefet şerhinde yıllar itibarıyla hâkimlik mesleğine girenlerin kaç tanesi hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapıldığına dair bir çizelge yer aldığını, bu çizelgeye göre kendisinin katıldığı mülakatlar ile katılmadığı mülakatlar arasındaki farkın ortaya çıktığını, şöyleki 2003-2010 döneminde 3.637 hâkim ve savcı alındığını, bunların 1255'inin ihraç edildiğini, ihraç oranının %34,51 olduğunu, söz konusu 8 yıllık bu dönemin Mayıs 2007-Eylül 2010 arasındaki 3,5 yılında mülakat heyetine katıldığını, kendisinden önceki 2003-2007 döneminde 1.716 hâkim ve savcının alındığını, bunların %40,70'i olan 700'ünün ihraç edildiğini, kendisinin katıldığı 2007-2010 döneminde ise 1.921 hâkim ve savcının alındığını, bunların %28,80'i olan 555'inin ihraç edildiğini, %40 olan ihraç oranının %28'e düştüğünü, hatta müsteşar yardımcısı olarak mülakat heyetine başkanlık ettiği 2010 yılında alınanlardan ihraç edilme oranının %21,02'ye indiğini, böylece son 15 yılın en düşük FETÖ/PDY mensubunun girebildiği yıl olduğunu, HSYK üyesi olması nedeniyle hiçbir dahlinin olmadığı 2011-2013 yıllarında 2.876 hâkim ve savcının alındığını, bunların %41,45'i olan 1.192'sinin ihraç edildiğini, yani trendin tekrar yukarıya doğru tırmandığını, bu bilgiler neticesinde 2003 yılından 2015 yılına kadar FETÖ/PDY mensuplarının mesleğe en az girebildiği dönemin kendisinin mülakat heyetine başkanlık yaptığı dönem olduğunun ortaya çıktığını, bunun da getirdiği kriterlere riayet edilmesi neticesinde meydana geldiğini, bununla birlikte mülakat sınavını kazananlar arasında geçer not vermediği isimlerin de olduğunu, söz konusu dönemde mülakat heyetinde yer alanlar arasında tutuklu tek kişinin kendisi olduğunu, tanık M.. Ö..'in sınav öncesinde adaylarla ilgili olarak toplanan notları kendilerine verirken içinde cemaatçi olanları belirttiği iddiasının doğru olmadığının tanıklar A.. H.. ve B.. E.. tarafından da ifade edildiğini,
2004 yılında Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kapatıldığını ve 5190 sayılı Kanun'a göre yeni mahkemelerin kurulduğunu, Personel Genel Müdürü ... döneminde normal yaz kararnamesini çıkarttıklarını, Atama Ve Nakil Yönetmeliği'nde hâkim ve savcıların görev yaptıkları yerde iki yıllarını doldurmadan tayin isteyemeyeceklerine ve resen de alınamayacaklarına dair hükmün yer alması ve normal kararnamenin henüz çıkmış olması nedeniyle yeni kurulacak mahkemeler için hâkim ve savcı bulmakta ciddi zorluk yaşandığını, bir yandan da Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin DGM'lerde çalışmış olan hâkim ve savcıları oradaki alışkanlıkların yeni mahkemelere geçmemesi için atanmamaları yönünde baskınının olduğunu, yeterli sayıda hâkim ve savcı bulamadıkları için %40-45 oranında DGM'lerde görev yapmış olanları atamak zorunda kaldıklarını, söz konusu bu kararnameyi Personel Genel Müdürü ...'ın hazırladığını ve HSYK'ya sunumunu ...'un yaptığını, bu kararnamede ... ve F.. S.. gibi daha sonra isimleri çok duyulan savcıların 5190 sayılı Kanun'a göre yetkili mahkemelere atandıklarını, bir yıl sonra 5271 sayılı CMK'nın yürürlüğe girdiğini ve anılan Kanun'un 250. maddesiyle yetkili mahkemelerin kurulduğunu, personel genel müdürü olduğu 2007 yılında İstanbul Başsavcısı ...'in özel yetkili mahkemelerde çalışan savcılar ..., ... ve ...'ın uyumsuz olmaları nedeniyle bu savcılardan randıman alınamadığını belirterek alınmalarını istediğini ve ..., ..., ..., ... ve ...'in ismini vererek ihtiyacı olduğundan atanmalarını talep ettiğini, bunun üzerine ...'ü Beyoğlu'na, ...'ü Bakırköy'e, ...'ı İstanbul içinde bir yere atanmalarını teklif ettiklerini, bu teklifin HSYK'ya verildiği günlerde ...'ün Ümraniye'de el bombaları bulunması nedeniyle Ergenekon soruşturmasını başlattığını, iki hafta sonra İstanbul Başsavcısı ...'in arayıp 'Ben size bu şekilde söyledim, ...'ün alınmasını istedim ama şu anda basına yansıyan bir soruşturma yürütüyor, şimdi alınırsa bu sizi de Kurulu da yıpratabilir, ... kalsın' dediğini, kararname teklifinin HSYK'ya sunulması nedeniyle yapacakları bir şey olmadığını belirtmesi üzerine Başsavcının HSYK'yı aradığını, netice olarak ...'ün kararname kapsamından HSYK tarafından çıkarıldığını, ancak diğer iki savcının oradan alındığını ve Başsavcının istediği savcıların özel yetkili mahkemelerde yetkilendirildiğini, bu yapıyla ilgisi olmayan İstanbul Başsavcısı ...'e bu isimleri kimlerin verdiğinin ve önerdiğinin sorulması gerektiğini, o dönem özel yetkili mahkemelerde hâkimlik yapmış olan M.. E..'ın bu hususa ilişkin beyanının aleyhe olmadığını,
Cemaat toplantısı kabul edilecek şekilde sivil imamın kontrolü altında gerçekleştirilen herhangi bir toplantıya katılmadığını, Personel Genel Müdürlüğünde birlikte çalıştıkları ve Elvankent'teki lojmanda komşu oldukları B.. E.., ... ve A.. H..'yle zaman zaman ailece birbirlerinin evlerine gittiklerini, bu görüşmelerde memleket meselelerini, işyerinde karşılaşılan sorunları ve 28 Şubat sürecinin getirdiği sıkıntıları konuştuklarını, önceden tanımadığı ... ve M.. Ö..'in 2001 yılında tetkik hâkimi olarak Bakanlığa geldiğini ve aynı işleri yaptıkları için işle ilgili görüşmelere zaman zaman katılmaya başladıklarını, o zamana kadar A.. H.. ve ...'ın cemaate sempatiyle baktıklarını bildiğini, ancak dostlukları bunun dışında geliştiği için görüşmelerde cemaat muhabbetinin olmadığını, M.. Ö.. ve ...'ün katılımından sonra cemaatin çalışmaları, Afrika'daki okulları ve Türkçe'nin dünyanın her yerinde konuşulması gibi hususlardan bahsedilmeye başlandığını, periyodik olmayan ve müsait olunduğunda bir araya geldikleri bu toplantılarda Afrika'daki okullar için yardım parası verip vermeyeceklerinin konuşulması üzerine 'Cemaat mensubu değilim, sizin adamınız değilim, üstelik nereye gittiğini bilmediğim yere yardım yapmam' diyerek reddettiğini, kurban yardımı istediklerinde de vermediğini, ... ve M.. Ö..'in katılmasından sonra birkaç defa şu an adını hatırlamadığı bir dergiden baş yazı okunduğunu, bu baş yazının da F.G.'e ait olduğunu düşündüğünü, zaten eskiden beri bir araya geldiklerinde zaman varsa B.. E..'in ilgisini çeken ve kesip getirdiği gazete köşe yazılarını ya da hadis ve tefsir kitabı okuduğunu, bu nedenle bu durumu yadırgamadığını, katıldığı toplantılarda Risalei Nur veya F.G. cemaati kitaplarının okunmadığını, 2002 yılının başında Elvankent'ten Çankaya'ya taşınması nedeniyle irtibatının koptuğunu, 2004 yılının sonunda da iş yoğunluğu nedeniyle bu toplantıların sona erdiğini, söz konusu görüşmelerin 28 Şubat sürecinde birbirine yakınlaşan, aynı iş yerinde çalışan ve aynı lojmanda oturan arkadaşların işle ilgili görüşmeleri olarak başladığını, M.. Ö.. ve ...'ün katılmasından sonra biraz cemaat havasının hissedilmeye başlandığı toplantılar şeklini aldığını, ancak söz konusu toplantıların cemaat toplantısı mahiyetinde olmadığının tanıklar A.. H.., B.. E.. ve M.. Ö.. tarafından mahkemedeki beyanlarında ifade edildiğini, tanık M.. Ö..'in kendisinin himmet adı altında para vermediğini söylemekle birlikte sadaka mahiyetinde Afrika'da kuyu açılması ve katarakt ameliyatı için para verdiğine ilişkin beyanının cemaatle ilgisi olmayan ihtiyaç sahibi kişilere verilmek üzere bir veya iki kez para toplamalarıyla karıştırmasından kaynaklandığını, aynı dönemde bu görüşmelerden çok daha uzun süreli ve periyodik süren sosyal amaçlı iki grubunun daha olduğunu, bu gruplardan birinde İçişleri Bakanlığından ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'in; Adalet Bakanlığından A.. H.., B.. E.., ..., ..., ..., ..., ...'nın; Sağlık Bakanlığından ise ..., ..., ... ve ...'nin yer aldığını, Bakanlıklara gelerek sorumluluk üstlenmiş kişiler olarak memleket için neler yapılabileceğini konuştuklarını ve kimi zaman ailelerin de katıldığı geziler düzenlediklerini, diğer bir grubun ise fakülteden sınıf arkadaşı olan Noter ..., Noter ..., Avukat ..., tapu kadastro müfettişi ..., Hâkimler ..., ... ve ...'ndan oluştuğunu, ayda bir kimi zaman evlerde kimi zaman da dışarıda bir araya geldiklerini ve bazen geziler yaptıklarını, A.. H.., B.. E.. ve ...'la bir araya gelmelerinin bu iki gruptaki masum toplantılardan farkı olmadığını, ... ve Dursun ...'le hiçbir şekilde cemaat toplantısına katılmadığını, hiçbir tanık anlatımı olmamasına rağmen mütalaada bu hususa yer verildiğini,
Adalet Bakanlığı ve HSYK arasındaki ilişkileri ve Anayasa değişikliği sürecinde yaşananları anlayabilmek için 2010 yılına kadar nelerin meydana geldiğine bakılması gerektiğini, tarafsız davranmayı başaramayan yargının her zaman Devletten ve resmi ideolojiden yana olmaya çalıştığını, nitekim Cumhurbaşkanının belediye başkanı olduğu dönemde okuduğu bir şiir sebebiyle mahkum edilip siyasetten yasaklanmasının ve sözlerinden ötürü ...'nin cezalandırılarak başkanlığının düşürülmesinin bu anlayışın sonucu olduğunu, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin hakaret edilenin kimliğine ve görüşüne göre tazminat davalarında farklı kararlar verdiğini, Anayasa Mahkemesinin 367 kararının hukukun hiçe sayıldığı bir karar olarak tarihteki yerini aldığını, Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatma davasında delil olarak gazete küpürlerinin konulduğunu, 2005-2006 yıllarında Yargıtay ve Danıştayda egemen olan zihniyetin siyasi tavır almaktan ve hükûmetle çatışmaktan kaçınmaması nedeniyle ciddi gerilimler yaşandığını, HSYK'nın da bu çatışma ortamından nasibini aldığını, o zamana kadar zımni bir centilmenlik anlaşmasıyla yürüyen Kurul ve Bakanlık ilişkilerinin ...'ın başkan vekili olmasından sonra kopma noktasına geldiğini, yıllardır sorunsuz görev yapan kimi Başsavcılar ile Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarının bu Kurul döneminde görevden alındığını, ...'in HSYK Başkan Vekili ve ...'in Yargıtay Başkanı olduğu dönemde peş peşe verilen demeçler ve yapılan basın açıklamalarıyla Bakanlığa karşı savaş açıldığını, Danıştayda özelleştirmeyle ilgili ideolojik kararlar verildiğini, güçler ayrılığı ilkesi gereğince yargının yasama ve yürütmeyi denetleme görevi olmakla birlikte bu yetkinin siyasi iradenin yerine geçerek yerindelik denetimi mahiyetinde yargı vesayetine dönüştüğünü, bu vesayetin tezahür ettiği Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın politika belirleyen ve yasama ile yürütmenin yerine geçen kararları, Yargıtayın kişilerin görüş ve ideolojilerine göre verdiği kararlar ve HSYK'nın belli bir ideoloji dışındakileri tasfiye etme girişiminin hükûmetin adım atmasına neden olduğunu, bu gergin ortamda 2007 yılında Ümraniye'de el bombaları bulunması üzerine başlatılan Ergenekon soruşturmasının kamuoyunun genelinde derin devletle hesaplaşılacağına dair bir kanaat oluşturduğunu, bu nedenle kamuoyunun büyük bir kesiminin ve hükûmetin bu soruşturmayı desteklediğini, başlangıçta herkesi umutlandıran bu soruşturmanın 2009 yılında birleştirme kararları verilerek her şeyin bu davanın içine dahil edilmesi suretiyle sulandırılmaya başlandığını, bu yüzden kamuoyundaki desteğin giderek azaldığını ve tepkiler gelmeye başladığını, HSYK'nın devreye girerek 2009 yılındaki yaz kararnamesinde Başsavcı T.. Ç.. ve Başsavcı vekili ile İstanbul'daki özel yetkili mahkemelerde çalışan bazı hâkim ve savcıları görevden almak istediğini, HSYK Üyesi ...'un korsan kararname diye tabir edilen bir kararname teklifinde bulunduğunu, Bakanlığın bu teklife karşı çıkması nedeniyle HSYK'nın kilitlenip çalışamaz duruma geldiğini, müsteşarın toplantılara katılmadığını, tutanaklar tutulduğunu, karşılıklı basın açıklamaları yapılarak suçlamalarda bulunulduğunu, tüm bu yaşananlar sonrasında hükûmetin Anayasa değişikliği yapmaya karar verdiğini, bu değişiklik çalışmasında yer almasının müsteşar yardımcısı konumunda olması nedeniyle görevinden kaynaklandığını, hatta Avrupa ülkelerindeki kurulların yapılarını incelemek üzere Bakan tarafından HSYK üyeleriyle birlikte yurt dışına çalışma gezisine gönderildiğini, bu nedenle söz konusu çalışmaya katılmasına örgütsel bir anlam yüklenemeyeceğini, yapılan referanduma cemaatin açıkça destek verdiğini ve terörist başının 'Mezardakiler de kalksın gelsin, oy kullansın' diyerek açıklama yaptığını, Anayasa değişikliği Bakanlıkta hazırlanırken HSYK seçimlerinde bir kişiye mi yoksa listeye mi oy verileceğinin tartışıldığını, ağırlıklı görüşün liste yönünde olduğunu, kendisinin ve B.. E..'in ise tek oyu savunduğunu, zira HSYK'da bir görüşün öne geçtiği zamanlarda çok sesliliğin olmadığını ve diğer görüşler temsil edilemediğinden meşruiyet tartışması yaşandığını bildiklerini, bu hususu anlattıkları Bakanın da tek oy yöntemini kabul ettiğini, Anayasa değişikliği esnasında ilgili maddenin bu şekilde TBMM'den geçtiğini, söz konusu düzenlemenin iptali için CHP tarafından Anayasa Mahkemesine dava açıldığını, YARSAV'ın ve cemaatin liste usulünü istediklerini, zira dışarıdan alacakları oylarla listelerinin kazanacaklarına inandıklarını, Anayasa Mahkemesinin sadece şekil incelemesi yapacak olmasına rağmen esasa girdiğini öğrenince Anayasa Mahkemesi Başkanı ...'a niye tek oy istediklerini izah etmesi sonrasında Anayasa Mahkemesi Üyeleri ..., ... ve ...'le de görüşmesini söylemesi üzerine onlarla da görüştüğünü, ancak ikna edemediğini, sonuçta tek oy düzenlemesinin iptal edildiğini, bu hususta ...'ın ve S.. E..'in tanık olarak dinlenmesini istediğini, bu karar neticesinde liste durumu karşılarına çıkınca Adalet Bakanı S.. E..'in ve Müsteşar ...'ın kendisinden ve B.. E..'den liste yapmalarını istediğini, bu isteğe Bakanlık görevlilerinin yer aldığı listenin kamuoyunda tartışma çıkaracağını, Avrupa Birliği nezdinde Türkiye'yi zorda bırakacağını ve Bakanlık listesi diye adlandırılacağını belirterek karşı çıktıklarını, bunun üzerine Bakanın ve müsteşarın 'Riske atamayız, içinde siz olmazsanız Bakanlık listesi olduğunu nasıl izah edeceğiz, sizin içinde olmanız lazım ki sizinle Bakanlık üzerinden temas kurulmuş olsun' dediklerini, bu zorlamayla aday olduklarını, akabinde aday belirleme sürecinin başladığını, bu süreçte yer almasının görevinden kaynaklandığını ve örgütsel bir yanının bulunmadığını, konuyu müsteşarla birlikte eski müsteşar yardımcıları ... ve ... ile görevdeki müsteşar yardımcıları ... Tutar, ..., ...'in ve bazı genel müdürlerin katıldığı çeşitli toplantılarda değerlendirdiklerini, değişik kesimlerle görüşüldüğünü, Müsteşar ...'ın önerisiyle ... ile ...'ün aday olmalarına karar verildiğini, kendisinin ...'ı önerdiğini, listede bir başsavcı olması gerekir diye düşünülünce eski Bursa Başsavcısı ..., Manisa Başsavcısı ... ve Konya Başsavcısı ...'dan birisi olsun diye konuştuklarını, müsteşarın talimatıyla üçünü de ziyaret ettiğini ve aralarında en kıdemlileri olan ...'in aday olması konusunda üçüyle mutabık kaldıklarını, Ankara Adliyesinden eğitim merkezinde ders vermesi nedeniyle adaylar tarafından sevildiği söylenen ...'ın mazeret beyan edip affını istediğini ve ...'ın uygun bir isim olduğunu söylediğini, bunun üzerine ...'ın da listeye girdiğini, İstanbul'dan belirlenecek adayın tespiti için B.. E..'le birlikte İstanbul'a gittiklerini, farklı adliyelerde çalışan 50 civarında hâkim ve savcıyla iftar yemeğinde bir araya gelerek liste için bir savcı ve bir kadın aday istediklerini söylediklerini, savcı noktasında ...'ın ismi üzerinde oradaki herkesin ittifak ettiğini, kadın aday olarak ...'un eşi ...'un, eski Anadolu Başsavcısı ...'un eşi ile N.. Ö..'in konuşulduğunu, N.. Ö..'in isminde çoğunluk oluştuğunu, zira kadın meslektaşlar arasında yemekler ve günler düzenlemesi nedeniyle sevilen biri olduğundan oy potansiyeli olduğunun söylendiğini, bu bilgilerle Ankara'ya döndükten sonra dönem arkadaşı olduğunu ve N.. Ö..'i tanıdığını belirten ...'ın söylenenleri teyit ettiğini, Bursa'daki bazı meslektaşların ...'in adaylığına eski Kurul ile olan yakınlığı nedeniyle karşı çıktıklarını, Bakanlık listesi diye bir liste olmadığı açıklanmasına rağmen ...'ın meslektaşlara attığı mailde Bakanlık listesinde olduğunu belirtmesi üzerine müsteşar tarafından Yargıtay üyeliğine düşünüleceğinin söylenmesi sonrasında adaylıktan vazgeçtiğini, Cumhuriyet savcılarıyla ilgili bir yazısı nedeniyle ...'dan da vazgeçildiğini, bu nedenlerle listede üç aday için boşluk oluştuğunu, Karadenizli meslektaşların listede Karadenizli aday yoksa oy vermeyeceklerini söylemeleri üzerine isimleri gündeme gelenler arasındaki Ö.. K..'nun listeye dahil edildiğini ve Cumhuriyet yurdundayken ülkücü reis olduğunun söylenmesi nedeniyle milliyetçilerden de oy alabileceğinin düşünüldüğünü, ülkücülerin desteğini almak için götürdükleri teklifi ...'ın kabul etmemesi üzerine ...'yi listeye koyduklarını, aday listesinde bir hukuk hâkiminin de olması gündeme geldiğinde kendisinin eğitim merkezinden dönem arkadaşı ve B.. E..'in de fakülteden sınıf arkadaşı olan İ.. A..'ın kabul gördüğünü, YARSAV'ın Adana'dan aday çıkarmasına rağmen Bakanlık listesinde o bölgeden aday yer almadığını, bir tane de oradan aday olsun denilince ...'in ... ismini verip cemaate yakın olmasına rağmen her kesimle iyi ilişkileri olması sebebiyle cemaat taassubu içinde hareket edeceğini zannetmediğini belirttiğini, bunun üzerine ...'in listeye alındığını, bu şekilde ortaya çıkan liste üzerinde son sözü müsteşarın söylediğini, idari yargı listesinin oluşumunda B.. E..'in çalıştığını, ancak kendisinin ...'da ısrar ettiğini, zira hem arkadaşı hem de milliyetçi camiadan sevilen biri olduğunu, bu ismi söyleyip gerekçelerini belirtince müsteşarın 'Kimsenin şefaatine ihtiyacımız yok, milliyetçilerin şefaatine de ihtiyacımız yok, sana bir ağabey tavsiyesi kimseden şefaat bekleme' dediğini, bu söz üzerine Müsteşar ...'a ilk defa karşı çıkarak 'Sen dahil hiç kimseden şefaat beklemiyorum. Allah'tan başka kimsenin yardımını ve şefaatini ummam. Eğer bir seçime gidiyorsak, bu seçimi almak istiyorsak, seçimle ilgili hem iyi iş yapmalıyız hem de Kurulda faydalı olacak adam belirlemek zorundayız. ... yoksa ben de yokum' diyerek hâkimevindeki odayı terk edip asansöre bindiğini, akabinden kendisini B.. E.. ve A.. H..'nin odaya geri getirdiğini, bu şekildeki zorlaması neticesinde listeye giren tek kişinin ... olduğunu, idari yargı listesine ...'nun cemaatin adamı olarak girdiğini, adli yargıdaki listeye de ...'nin cemaatçi olduğu için alındığını, çünkü 1.500 civarında oyu olan cemaatin Bakanlık listesini desteklediğini, seçim iş birliği söz konusu olduğundan onlardan da mutlaka aday göstermek gerektiğini, nitekim bu isimlere tepki verildiğinde müsteşarın 'Durumlarını biliyoruz, seçimi kazanmak için oylarına ihtiyacımız var' dediğini, idari yargı listesindeki ...'a cemaat tarafından itiraz getirilince B.. E..'in 'Bu adam size yakın, niye itiraz ediyorsunuz ?' diyerek onları ikna ettiğini, bu seçim sürecinde ...'nın evinde bazı örgüt mensuplarının da yer aldığı toplantılara katılmadığını tanık K.. T..'un mahkemede alınan ifadesinde belirttiğini, 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde cemaatin belli kişileri yedekte bırakmaya çalışarak manipülasyon yaptığını, bu durumun alınan oylardan açıkça anlaşıldığını, geriye düşürmeye çalıştıkları isimlerden bir tanesinin de kendisi olduğunu, ancak Bakanlık listesine oy vermeyen farklı görüşteki kişilerin kendisine oy vermesi sebebiyle birinci çıktığını, cemaat mensuplarının da Bakanlık listesi denildiği için listeden çıkarılmalarını kimseye açıklayamayacaklarını düşünüp kendisine ve B.. E..'e mecburen oy verdiklerini, seçim sonucunda ortaya çıkan tablonun izahını sorduklarında kesinlikle hiç kimseye manipülasyon yapmadıklarını ve 11 kişi için oy istediklerini söylediklerini, kendisini çizmemelerinin sebebini herkesin listeyi Bakanlık listesi olarak bilmesi nedeniyle Bakanlıktaki birini listeden çıkarmayı istemelerini izah edemeyecekleri olarak gördüğünü, idari yargıda da aynı yöntemi izleyip B.. E..'i dışarıdan kendisi kadar oy alamadığı için ikinci sıraya düşürmeyi başardıklarını,
Seçimler sonrasındaki yeni HSYK'nın 22 kişiden oluştuğunu, dairelere ilişkin kanun çıkana kadar genel kurul hâlinde çalıştıklarını, kanun çıktıktan sonra 7'şer üyeden oluşan üç daire kurulduğunu, yetkilerin düzenlenmesi itibarıyla aslında üç ayrı kurul olduğunu, 1. Daire'nin atama, yetki ve eğitim faaliyetleri, 2. Daire'nin disiplin dosyalarının karara bağlanması ve terfi, 3. Daire'nin ise disiplin soruşturmasına izin verme ve mesleğe kabul işleriyle görevli olarak önlerine gelen olayda diğer dairelerden bağımsız şekilde karar verdiğini, daire kararlarının ancak itiraz ve yeniden inceleme prosedürü neticesinde genel kurula geldiğini, bunun ise toplam kararların %3 veya 4'ünü bulduğunu, diğer dairelerin genel kurula gelmeyen işlerinden bilgi sahibi olmadıklarını, HSYK başkan vekilinin daire başkanları üzerinde bir rolünün olmadığını, sadece Kurulun idari işlerinden sorumlu olduğunu, ilk başta genel kurul hâlinde çalışılan iki aylık sürede Kartal Komisyon Başkanı ile iki tane Ağır Ceza Mahkemesi başkanının haklarındaki soruşturma nedeniyle görevlerinden alındığını, özel yetkili İstanbul 10 ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarının soruşturması nedeniyle ilgili müfettişlerin Kurula çağrılıp sunum yaparak delilleri anlattıklarını ve ses kayıtlarını dinlettirdiklerini, Balyoz davalarına bakan mahkemedeki başkanın yerine ...'in genel kurul tarafından aynı gün yetkilendirildiğini, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ...'ün görevden alınmasının da yine genel kurul olarak çalışılan dönemde olduğunu hatırladığını, ancak bundan çok emin olmadığını, akabinde ...'nin 2010 yılının Kasım ya da Aralık ayında bu mahkemeye yetkilendirildiğini, ancak atamasının 2013'te gerçekleştirildiğini,
Gerek 2010 yılındaki Anayasa referandumu ve HSYK seçimleri gerekse Kurulun ilk günlerinde yaşanan olaylar nedeniyle HSYK üyeleri arasında 16'ya 5 olacak şekilde bir ayrışmanın meydana geldiğini, 5 kişinin Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerden, 16 kişinin ise örgüt mensubu 8 üyenin de yer aldığı üyelerden oluştuğunu, bu nedenle uzlaşma ortamının bozulmaması ve iyi ilişkilerin kurulması için şehir dışından gelen üyelere hoş geldin ziyaretinde bulunduklarını, birer kez ..., ... ve Ö.. K..'nun ve bir veya iki kez de A.. H..'nin evine gittiğini, bu şekilde bir araya gelindiğinde yargı ve HSYK'yla ilgili meselelerden konuşulduğunu, hiçbirinin kitap okunup bir abi tarafından sohbet verilmesi şeklinde gerçekleştirilen cemaat toplantısı mahiyetinde olmadığını, konuşmalar sırasında konunun F.G.'e, okullarına ve Türkçe olimpiyatlarına geldiği esnada övücü şeyler söylendiğini, bu durumdaysa cemaat mensubu olmadığını ve iyi şeyleri takdir edip yanlışa da yanlış demekten geri durmayacağını belirttiğini, nitekim tanıklar Ö.. K.. ile A.. H..'nin mahkemede alınan beyanlarında bu ev oturmalarının bahsettiği şekilde olduğunu dile getirdiklerini, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki uygulamaları eleştirmesi üzerine HSYK Genel Sekreter Yardımcısı M.. B..'ın Yargıtay 9. Ceza Dairesinden bir tetkik hâkiminin bilgi verebileceğini belirtmesi üzerine gittiği A.. H..'nin evinde ... ve ...'in anılan dosyalara ilişkin anlatımda bulunduğunu, bu toplantının da örgütsel bir tarafının olmadığını,
HSYK genel sekreterinin 6087 sayılı Kanun'a göre genel kurulun belirleyeceği üç aday arasından Bakan tarafından atandığını, genel sekreter yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, teftiş kurulu başkan yardımcıları ve tetkik hâkimlerinin atanmasında genel kurulun yetkili olduğunu, kendisinin görev yaptığı 1. Dairenin bu hususta herhangi bir görevinin olmadığını, genel sekreter olarak atanan ...'nın HSYK Üyeleri ..., R.. A.. ve ...'nin sınıf arkadaşı olduğunu, kimin genel sekreter olacağını Bakan ve müsteşar ile konuştukları dönemde bu isimlerin ...'yı teklif ettiğini, kendisinin de tanıdığı için olabileceğini söylediğini, diğer üyelerce başka kişilerin de önerildiğini, ancak Bakan ve müsteşarın ...'yı kabul ettiklerini, yanına iki aday daha belirlendiğini ve genel kuruldaki oylama neticesinde ...'nın genel sekreter olduğunu, genel sekreter yardımcılıkları ve tetkik hâkimlikleriyle ilgili olarak Bakanlıkta bu işi kim yapıyorsa onlar geçsin diye konuşulduğunu, 1. Dairenin görev alanı itibarıyla Bakanlıkta bu işi yapan iki kişinin ... ve ... olduğunu, kimi alacaklarını sorduğu Müsteşar ...'ın 'Meral'i biz Bakanlıkta değerlendirmek istiyoruz, Engin'i alın' demesi üzerine ...'ü önerdiğini, 2. Daire için ...'nin Bakanlıkta daire başkanı olarak terfi işlerine bakıyor olması nedeniyle teklif edildiğini, 3. Daire için Bakanlıkta hâkimler hakkındaki şikayetlere bakan kısmın daire başkanı olmasından dolayı M.. B..'ın getirildiğini, dördüncü genel sekreter yardımcılığına ise B.. E..'in önceden tanıması ve R.. A..'in hemşehrisi olması nedeniyle ...'nın önerildiğini, bu kişilerin HSYK'ya gelmeleri kararının Bakan ve müsteşar tarafından verildiğini ve Kuruldaki işlerin sorun yaşanmadan devam etmesi anlayışıyla hareket edildiğini, genel sekreterin atanmasında kendisinin yetkisi olmadığı gibi genel sekreter yardımcılarının atanmasında da herhangi bir yetkisinin bulunmadığını,
HSYK Teftiş Kurulunun oluşumunda da tek başına herhangi bir yetkisinin olmadığını, Anayasa değişikliğiyle Bakanlık Teftiş Kurulunun aslında lağv edildiğini, geçici maddede Bakanlığın ve HSYK'nın istediği müfettişleri alacağına ve geriye kalanların uygun görülen görevlere atanacağına dair düzenleme yapıldığını, bu konuyu konuştukları Müsteşar ...'ın Bakanlıkta çalışmak istediği 25 civarındaki müfettişi gayri resmi olarak bildirdiğini, bunun üzerine geriye kalan yaklaşık 130 müfettiş arasından HSYK'nın 15 üyesiyle yaptıkları toplantı neticesinde durumlarını değerlendirerek kimlerin alınacağına karar verdiklerini, açıkta kalan müfettiş sayısının 19 olduğunu, eski HSYK döneminden gelen ...'un yeni Kurulun ilk toplantı günü müsteşarın odasını sorun ederek 'Niye müsteşarın odasında lavabo var da bizim odamızda yok? O da bu kurulun üyesi, ya bizim odalarımıza da lavabo yapın ya da müsteşar bu odayı terk etsin' demesi nedeniyle yaşanan tartışma esnasında diğer üyelere de 'Siz zaten Bakanlığa beyninizi ipoteklemişsiniz, siz Bakanlığın adamlarısınız' şeklinde sözler sarf etmesi nedeniyle yüksek yargıdan gelen üyelerle iletişimin koptuğunu, 17'ye 5'lik bir bölünmenin söz konusu olduğunu, HSYK Üyesi ...'ın kendilerini gördüğünde kırmızı görmüş boğa gibi davrandığını, kendilerinin de onları görünce bu şekilde davrandıklarını, zira şartların öyle olduğunu ve inanılmaz bir güvensizlik ortamının bulunduğunu, bu nedenle söz konusu toplantıyı yüksek yargıdan gelen HSYK üyeleri haricindeki üyelerle yaptıklarını, kendisinin HSYK Teftiş Kuruluna başkan olarak ...'ın gelmesini ısrarla istediğini, zira yaşı, kıdemi ve tecrübesi itibarıyla bir denge unsuru olacağını düşündüğünü, sonraki müfettiş alımlarında Teftiş Kurulu Başkanı ...'a 'Siz kendi değerlendirmenizi yapın, kimi istiyorsanız alın' dediklerini, genel sekreterlikte yapılan çalışma neticesinde belirlenen müfettiş adaylarının genel kurulda mülakata alındığını ve yapılan oylama sonucunda uygun görülenlerin alınmasına karar verildiğini, HSYK'da görevlendirilecek tetkik hâkimlerinin alımında da bu yöntemin benimsendiğini, şu anda Yargıtay üyesi gibi yargı alanında üst derecede görev yapanlardan birçok kişinin o dönemde alınan müfettişlerden olmasının nitelikli meslektaşları müfettiş olarak aldıklarını gösterdiğini, müfettiş alımlarının herhangi bir listeye dayanarak yapılmadığını dinlenen tanıkların beyan ettiğini,
HSYK'daki dairelerin oluşumu ve üyelerin dairelere dağılımıyla ilgili olarak Bakan ve müsteşarla konuştuklarını, Bakanın kanunda belirlenen kontenjanlara göre hareket edilmesi gerektiğini söylediğini, 1. Daireye adli yargıdan üç kişinin geleceğini, kendisinin ve İ.. A..'ın 1. Daireye gelmesinden sonra üçüncü üye olarak adli yargıdan kim alınırsa alınsın cemaatçi isimlerden biri olacağını, A.. K.., Ö.. K.. ve ...'nin bu dairede görev yapmayı istediğini, A.. H..'nin 3. Daireye üye olarak A.. K..'yı akademiden tanıdığı ve Ö.. K..'nu da hemşehrisi olduğu için istediğini, bu durumda ...'nin 1. Daireye kaldığını, tek tartışmalı noktanın Cumhurbaşkanın seçtiği üyeler arasından kimin geleceğinin belirlenmesi olduğunu, bu üyelerden ... ve ...'ın o tarihte avukatlık bürolarını tasfiye etmemiş olmaları nedeniyle görev konuları itibarıyla 1 ve 3. Dairelerde çalışmalarının sıkıntı olacağını değerlendirdiklerini, geriye R.. A.. ve ...'nin kaldığını, kendi gönüllerinden geçenin R.. A.. olduğunu, ancak R.. A..'in 1. Daireye gelmesi ve ...'nin 3. Daireye gitmesi durumunda orada dört üye olup çoğunluğu elde edeceklerini, bunu istemediklerini ve 3. Daire Başkanı A.. H..'nin yanında güvenilir birisi olsun diye düşündüklerini, zira A.. H..'nin çok iyi bir insan olmakla birlikte etkilenmeye açık birisi olduğunu, kim erken gidip ikna ederse onun dediğini yaptığını, dolayısıyla R.. A..'i 3. Dairede A.. H..'nin yanında bir emniyet sibobu olarak bulunsun diye düşündüklerini, Bakan ve müsteşarla konuştuktan sonra cemaat mensubu 8 HSYK üyesini 3-2-3 yani 1. Dairede üç kişi, 2. Dairede iki kişi ve 3. Dairede iki kişi olacak biçimde dağıtıldığını, böylece hiçbir dairede çoğunluk olmamalarının sağlandığını, akabinde genel kurulda oylama yapıldığını, Yargıtaydan gelen üyelerin üçünün de 1. Daireyi istediklerini, oylama sonucunda Z.. H..'nun 1. Daireye geldiğini, Danıştaydan gelen iki üyenin ise kendi aralarında anlaşarak istedikleri dairelere gittiklerini, nitekim tanık R.. A..'in üyelerin dairelere dağılımında örgüt mensubu olanların belli bir dengeye göre dağıtılıp her dairede denge kurulmaya çalışıldığını beyan ettiğini, HSYK'nın bu çalışma sistemininin sorumluluğun belirlenmesi açısından önemli olduğunu, zira kendisinin 2 ve 3. Dairelerin görevine giren konulardan sorumlu tutulduğunu, söz konusu bu dairelere ilişkin olarak hukuken de vicdanen de yetkisinin olmadığını, ancak genel kurula gelirse bir oyunun olduğunu,
Başkanı olduğu 1. Dairede yer alan üç örgüt mensubu üyenin yanında hareket edip kararname çıkarmak için gerekli olan dört oy sağlanabilecek olmasına rağmen çoğu zaman tam tersine davranmasının kendisinin örgütle herhangi bir ilgisinin bulunmadığını gösterdiğini, atamaların mevzuata ve ilke kararlarına göre liyakat da dikkate alınarak gerçekleştirildiğini, örgüt mensupları tarafından sistemin manipüle edilmesi nedeniyle hâl kağıtlarının ve soruşturmaların sıhhatli olmadığını fark etmeleri sonrasında şartları taşısalar bile örgüt mensuplarından gelen taleplere karşı koymaya başladıklarını, tanık S.. M..'nın 1. Dairede genel sekreter yardımcısı olarak göreve başlamasından sonra kendisinin '39-40 bin sicillere kadar tanırım ama sonrasını tanımam, bugüne kadar genel sekreterliğin getirdiği isimlerde onların kefaletine güvendim, sicili ve notu iyidir dediler güvendim, bundan sonra da sen ne getirirsen ona güvenirim, günahı vebali boynuna, ben bu adamların çoğunu tanımam' diye söylediğini ifade ettiğini, bu yapıya güvenini kaybedince ... ve ...'i kontrol etsin diye HSYK Tetkik Hâkimi ...'i 1. Daireye isteme sebebini tanık A.. H..'nin kendisinin 'Bu ikisi de cemaatçi, ben bu işten rahatsızım, kıdemlileri biraz tanırım ama gençleri tanımıyorum, ...'i bize verin, kararnamede çalıştırayım, Güven cemaatçi değil, en azından onları kontrol eder' şeklinde belirttiğini dile getirdiğini,
2011 yılı Şubat ayında gerçekleştirilen Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimleri öncesinde 2010 yılı Aralık ayında boş üyelikler için seçim yapılmasının gündeme geldiğini, Bakan ve müsteşarın kanun değişikliği yapılacağını ve ek üyelikler getirileceğini belirterek seçimi bekletmelerini söylediğini, aslında sicilleri inceleyerek çalışmaya başladıklarını, sözü edilen kanun değişikliğinin gerçekleşmesi nedeniyle Yargıtayda 160, Danıştayda 51 üyelik için seçim yapılmasının gerektiğini, Bakan ve müsteşarın talimatı üzerine üyelere önerecekleri isimler varsa bildirmelerini söylediklerini, HSYK Genel Sekreteri ...'nın 8 üyenin bir çalışma yaptıklarını ve uyumlu olacaklarını düşündükleri isimlere ilişkin bir sunum yapmak istediklerini söyleyerek evine davet ettiğini, kendisi, A.. H.. ve B.. E..'le birlikte eve gittiklerinde HSYK Üyeleri ..., ..., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.. ve ...'ın evde olduğunu gördüklerini, ayrıca HSYK Genel Sekreter Yardımcıları ... ve M.. B.. ile Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ..., Yargıtay Tetkik Hâkimleri ..., ... ve ...'in de evde olduklarını, bu kişileri görünce kendisinin tepki gösterip 'Niye dışarıdan birileri var, biz burada Kurul üyeleri konuşmayacak mıydık?' dediğini, bunun üzerine Yargıtaydan gelenleri bulundukları dairedeki meslektaşlara ilişkin bilgi versinler diye çağırdıklarını söylediklerini, sonra bir projeksiyon kurulduğunu, tam sayıyı hatırlamamakla birlikte 350 civarındaki ismin tek tek projeksiyona yansıtıldığını ve nitelikleri üzerinde konuşulduğunu, hâlihazırda Yargıtayda ...'ın başını çektiği 160 kişilik bir ekibin olduğunu, bu ekipteki üyelerin ... kimi işaret ederse oraya oy verdiğini, ayrıca ...'a yakın olan 35-40 civarında üyeden oluşan ikinci bir grubun olduğunu, bu iki grubun zaman zaman birlikte hareket ettiğini, milliyetçi muhafazakar grubun ise 40-45 civarında üyeden oluştuğunu ve azınlıkta kaldığını, Anayasa değişikliğinden sonra çıkarılan kanunla 160 kişilik kadronun eklenme amacının Yargıtaydaki bu çoğunluğun hakimiyetini yıkmak olduğunu, ...'nın evindeki toplantıda bu amaç çerçevesinde genel bir liste hazırladıklarını, belli bir görüşten olmayan geniş bir yelpazeden isimler tespit ettiklerini, bu isimlerin uyumlu olacaklarını ve eski ekiple birlikte hareket etmeyeceklerini düşündüklerini, yeni üyelerin bu isimlerden seçilmesi durumunda sorun yaşanmayacağını ve hükûmetin arzuladığının da gerçekleşeceğini söylediklerini, bunun üzerine kendisinin 'Arkadaşlar yapmayın, siz burada sekiz kişisiniz, bir liste yapıyorsunuz ve hepsini buradan seçelim gibi bir anlayışınız var, benim önereceğim isimler var, Birol Bey'in, A.. H..'nin, Bakanın ve müsteşarın önerecekleri var, burada olmayan diğer üyelerin isimleri de var' diyerek itiraz ettiğini, B.. E.. ve A.. H..'nin de kendisini desteklediğini, bu itirazlarına o isimlerin büyük ihtimalle buradaki listede de olduğunu belirterek cevap verdiklerini, A.. H..'nin beyanında geçen 'Bu listeyi Bakana ve müsteşara karşı ben savunacağım' şeklinde bir söz söylediği hususunun doğru olmadığını, söz konusu 350 kişilik listede cemaatle ilgisi olmadığını düşündüğü isimlerin de yer aldığını, kendisinin itiraz edip listenin olabildiğince dar olacağını söyleyince kendilerinden olmayan isimleri elemeye ve sadece kendi adamları olsun diye uğraşmaya başladıklarını, başlangıçta sayı konuşmayacaklarını ve pazarlık yapmayacaklarını söylediğini, Bakana ve müsteşara arz etmek üzere not ettiğini ve ittifak edilen isimleri yazdığını, liste çalışması bitince saymak istediklerinde 'Hani saymayacaktık' diyerek itiraz ettiğini, sayıldığında 80 civarında ismin çıktığını, bunun üzerine sayıyı az bulmaları nedeniyle kıyametin koptuğunu, ..., ... ve ...'nın koridora çıktığını, odaya döndüklerinde ...'nun 'Bu konu daha önce hoca efendiye sorulmuş, bu listeden 140 olmazsa biz yokuz bu işte' dediğini, bunun üzerine 'Kimmiş hoca efendi, ne hakla sorarsınız, biz mi belirliyoruz, hoca efendiniz mi belirliyor?' diyerek tepki gösterdiğini, B.. E.. ve A.. H..'nin de kendisine destek verdiklerini, yaklaşık yarım saat süren tartışma esnasında böyle bir durumda yüksek yargıdan gelenlerle anlaşacaklarını da söylediğini, o sırada M.. B..'ın 'Biz de sizi hükumete şikayet ederiz' diyerek tehdit ettiğini, sayı üzerinde konuşmalar olduğu esnada N.. Ö..'le de tartışma yaşadığını, kimin söylediğini hatırlamamakla birlikte önereceklerinden kimlerin listede olmadığının sorulması üzerine ..., ... ve ...'ı listede göremediğini söylediğini, bunun üzerine N.. Ö..'in '... ha güleceğim geldi, ne vasfı var ki seçilecekmiş, ... ne vasfı var da seçilecek, benim dönem arkadaşım, ikisini de çok iyi tanırım' dediğini, bunun üzerine kendisinin 'Sen şu anda buradaysan ... adaylıktan vazgeçtiği için buradasın, adaylığında ısrar etseydi belki bugün burada olmayacaktın' diye söylediğini, bu tartışma sonrasında N.. Ö..'in evi terk ettiğini nerede olduğunu sorunca öğrendiğini, söz konusu bu görüşmede idari yargıyla ilgili isim bazında bir değerlendirme yapılmadığını, ilkesel bazda 37 bin ve 38 bin sicildekiler olsun mu olmasın mı tartışmasının olduğunu, kendilerinin bu sicildekilere gitmeden 33 bin sicilde kesilmesini istediklerini, ... ve ...'nun 'Biz 37 binliyiz, biz buradaysak niye Danıştay üyeliğine seçilemesinler?' dediklerini, B.. E.., ... ve ...'na ertesi gün kendi aralarında konuşup anlaşmaları görevini verdiklerini, hatta oraya ... ve ...'yı da çağıracaklarını, buna rağmen akabinde bu kişileri çağırmadıkları gibi 'Biz kesin kararlıyız, 37 binliler yoksa biz bu seçimde yokuz' diyerek anlaşmaya yanaşmadıklarını, kendisi, B.. E.. ve A.. H..'yle birlikte Müsteşar ...'a gidip durumu anlattıklarını ve yüksek yargıdan gelen üyelerle anlaşma olup olamayacağını sorduklarını, bunun üzerine müsteşarın tepki gösterip 'Kesinlikle bunu yapamayız, Ali Suat Bey'le yaşadıklarımızı biliyorsunuz, kaldı ki biz bu referandumu niye yaptık, seçimi niye yapıyoruz o zaman, yüksek yargıdan gelenlerin istediklerini seçeceksek çoğunluğu elde edemeyiz, bu yapılanlar anlamsız hâle gelir, bir şekilde bu arkadaşlarla anlaşmak zorundayız, gidin, ikna edin' dediğini, bu nedenle tekrar görüşmeler yapıldığını, hâkimevinde müsteşar dışındaki üyelerle bir araya geldiklerini, herkesin kendi isimlerini getirdiğini, 260 civarında ismin tekrar değerlendirildiğini ve 180'e kadar indirdiklerini, üçüncü toplantının ...'nin evinde ilk toplantıya katılanların iştirakiyle yapıldığını, burada da 180'i 160'a düşürdüklerini, sonrasında hâkimevinde bu kez müsteşarın da katıldığı bir toplantı gerçekleştirdiklerini ve 160 sayısı üzerinde konuştuklarını, listeye girip çıkanların olduğunu, örneğin ...'ın isteğiyle K.. T..'un, A.. K..'nın isteğiyle Mesut Budak veya ...'un, ...'in isteğiyle de ...'in listeye girdiğini, Bakan dışındaki 16 üyeyle hâkimevinde yaptıkları toplantıda listeye son şeklini verdiklerini, bu esnada seçimlere on gün civarında bir sürenin kaldığını, Bakan ve müsteşarın belirlenen kişilerin resimli sicil özetlerini isteyip bu çalışmayı Başbakana götürdüklerini ve isimleri tek tek değerlendirdiklerini, Başbakan tarafından Müsteşar ...'ın eşi ...'ın listede olmasının uygun olmayacağının söylenmesi nedeniyle listeden çıkarılması üzerine yerine ...'ın girdiğini, müsteşarın oradan arayıp bu hususu iletmesi üzerine itiraz ettiğinde 'İtiraz etme, Başbakanın tek ricası' dediğini, itiraz etme sebebinin ise adli yargıdan belirlenecekler için 34 bin sicilden öteye geçilmemesine dair kararlaştırdıkları prensibe ters düşmemek olduğunu, zira ...'ın 37 bin sicilli olduğunu, bu görüşme sırasında listenin geneliyle ilgili değerlendirme yapılırken Müsteşar ...'ın Başbakana 'Liste biraz nurlu oldu efendim' diye söylemesi üzerine Başbakanın da 'Olsun, alınları secdeye giden arkadaşlar değil mi bunlar' dediğini daha sonra kendi ağızlarından duyduğunu, yaşanan süreçte örgüt mensubu 8 HSYK üyesinin dayatmaları nedeniyle rapor alıp genel kuruldaki bu seçime katılmayacağını söylediğinde Müsteşar ... ile HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin 'Önümüzde dört yıl var, mecburen bunlarla çalışacağız, bir şekilde işleri yürütmek zorundayız' diyerek kendisini vaz geçirdiklerini, sonuna kadar kendisine destek olmamakla birlikte B.. E.. ile A.. H..'nin günün şartları sebebiyle sistemi kilitlememek için erken pes ettiklerini, kendisinin gösterdiği direncin tanıklar A.. H.. ve İ.. A..'ın beyanlarında yer aldığını, belirlenen isimlerin seçimde bir fireyle aynen geçtiğini, sadece ...'in seçildiğini, kendisinin cemaat mensubu hiçbir kişiyi önermediğini ve destek olmadığını, 108 kişilik cemaat listesinden cemaatçi olmadığını düşündüğü ve liyakatı itibarıyla uygun olduğuna inandığı 5-10 isim dışında kimseye oy vermediğini, nitekim 24.02.2011 günü saat 22.30'da biten seçimden hemen sonra saat 22.43-00.05 arasında tebrik etmek için aradığı 25 kişiden sadece 7'sinin örgüt suçundan yargılandığını, Yargıtay için belirlenen 110 ismin ve Danıştay üyeliğine seçilenlerin hepsinin cemaatçi olup olmadığını bilmediğini, içlerinde hâlen görevlerine devam edenlerin olduğunu, ancak ısrarlarından ve seçilmesine verdikleri destekten dolayı cemaat mensubu olduklarına dair intiba edindiklerini, çünkü cemaat mensubu olmadığını bildikleri kişilere destek vermediklerini, kendilerinin istediği isimlere 350 kişilik listede olmasına rağmen olumlu yaklaşmadıklarını, ..., ... ve ...'ı listede olmalarına karşın istememeleri üzerine zorla kabul ettirerek sonradan ekleyebildiklerini, kendi listelerini 50'ye düşürmek zorunda kaldıklarını, R.. A.. ve İ.. A..'ın üçer beşer ismi olduğundan fedakarlık yapmalarını isteyemediklerini, kendisinin, Müsteşar ...'ın ve B.. E..'in fedakarlık ettiğini, dolayısıyla seçtiremedikleri isimlerin bulunduğunu, kendisinin önerisiyle seçilenlerin ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., M.. G.. ve ... olduğunu, bu kişilerden birkaçı üzerinde Müsteşar ... ve B.. E..'le uyuştuğunu, bunun yanında cemaat listesinde olup da cemaatçi olmayan üyelerin desteklediği isimlerin de olduğunu, örneğin kendilerinin Edirne'den ...'ı seçmek istemelerine rağmen İ.. A..'ın tercihini ...'ndan yana yapması nedeniyle cemaat listesindeki ...'nun seçildiğini, ... ve ...'i Müsteşar ...'ın da desteklediğini, A.. H..'nin 19 Mayıs ilçesinde birlikte çalıştıkları için ...'e de destek verdiğini, listede olan ...'ı Z.. H..'nun özel olarak rica etmesi nedeniyle kendisinin gündeme getirdiğini, ...'u da B.. E.. destekledi diye hatırladığını, ...'ın eski dairesinde tetkik hâkimi olması sebebiyle ...'ın seçilmesini rica ettiğini, Yargıtay ve Danıştaya seçilenlerle önceden görüşülüp haber verildiğine kesinlikle inandığını, bu durumu daha sonraki seçimlerde yaşanan olaylardan çıkarımları sayesinde bildiğini, taşradan bazı kişilerin önceden seçileceklerini bildiklerine dair bazı haberler geldiğini, gerçekten de cemaat mensuplarının bu kişilerle görüştüklerini ve 'Sizi seçtiriyoruz' diye mesaj verdiklerini düşündüğünü, sonraki seçimlerde seçilmesine karar verdikten sonra ertesi gün K.. T..'un ...'la temas kurup 'Arkadaşlar seni Yargıtay üyeliğine düşünüyorlar, gidelim, genel sekreterle görüşelim, hemşehrin ...'le görüşelim, destek isteyelim, bu seçimde seni seçtirmek istiyoruz' dediğini, akabinde ...'ın ... ve Yargıtay Genel Sekreteri ...'le görüştürüldüğünü, bu yaşananları ...'ın haber verip 'Siz böyle diyorsunuz ama adamlar bana sahip çıktılar, beni bunlar seçtiriyormuş öyle mi ?' diye sorması neticesinde öğrendiğini, aslında ...'ı onların değil kendilerinin teklif ettiğini, aynı şeyi K.. T..'un devreye girmesiyle ...'e de yaptıklarını, ...'ün seçiminin çok daha ilginç bir olay olduğunu, ...'ü ve eşi ...'ü fakülteden tanıdığını, ...'yle ...'ün aralarının iyi olmadığını bildiğini, bu sebeple ...'ün ismini son ana kadar söylemediğini, seçimlere dört gün kala listenin kesinleştirilmesi aşamasında iş dairelerinin üye ihtiyacı olduğunun belirtilmesi üzerine ...'ü önerdiğini, tahmin ettiği gibi ...'nin 'Kesinlikle olmaz, Erhan'ın farklı ilişkileri var, Jandarmayla irtibatı var, Ernegekon'la ve derin devletle ilgisi var' diyerek karşı çıktığını, bunun üzerine 'Erhan'ı önermiyorum, Nesrin Hanım'dan bahsediyoruz, iş dairesinin ihtiyacı var, kendisi iş hâkimi, Nesrin Hanım'a söyleyeceğin bir şey var mı ?' diye sormasını takiben 'Olsun, o da onun eşi' diyerek itirazına devam ettiğini, yaklaşık bir veya bir buçuk saat bu konuyu tartıştıklarını, akabinde ...'ün seçilmesine karar verildiğini, ertesi gün sabah ..., ... ve ...'ü HSYK'nın kapısında görünce çok şaşırdığını, arayıp niye geldiklerini sorduğu ...'ün 'Başkanım, üç haftadır telefonumuza dönmeyen ... bu sabah bizi aradı, Teoman Bey kendisini aramış, öğleden sonra şehir dışına çıkacakmış, Nesrin'i Yargıtay üyeliğine düşünüyormuş, 'gelin de Kurul üyelerini gezdireyim' dediği için bizi davet etti, gelmek zorunda kaldık' diye söylediğini, akabinde ...'nin ...'le birlikte ...'ü bütün üyelere dolaştırdığını, bu durumu gören ve akşamki tartışmaya şahit olan R.. A..'in 'Bu kadar yüzsüzlük olmaz, akşam seninle çata çata kavga eden adam sabah elinden tutmuş Nesrin Hanım'ı gezdiriyor' dediğini, akabinde A.. H..'nin de olduğu sırada ...'yi odasına çağırıp bu kadar bayat iş yapmamalarını söyleyerek uyardığını, benzer durumu ...'da da yaşadığını, ismini sağlık mazereti sebebiyle teftişten ayrılmasını ve bu ayrılışının Yargıtay üyeliğiyle taçlanmasını düşündüğü için gündeme getirdiğinde 'Rahatsızlığı sebebiyle çalışmıyor, işi sermiş vaziyette, uygun değil' diyerek itiraz ettiklerini, bunun üzerine Konya Başsavcısı ...'ı arayıp hoparlörü de açarak ...'ın yaptığı teftişin nasıl geçtiğini sorduğunu, Başsavcının teftişten gayet memnun olduklarını ve hiç aksatmadan görevini yaptığını belirtmesi üzerine ...'ın seçilmesine karar verildiğini, ertesi gün sabah saatlerinde Yargıtay Üyesi ...'nın ...'ı kendi odasına getirdiğini ve ...'ı çok sevdiğini, lojmanda komşuluk yaptıklarını, Yargıtay üyeliğini hak ettiğini ve desteklediği için takdim etmeye geldiğini söylediğini, ...'ya da benzer şeyi yaptıklarını, kendisinin adayı olmasına rağmen ...'ya 'Seni İ.. O.. engelledi' dediklerini, bu nedenle Havva Hanım'ın darıldığını, bunun üzerine R.. A..'in 'İlk seçimden beri İbrahim seni getiriyor, onlar engelliyor' diye söylediğini, seçilen Yargıtay ve Danıştay üyelerinin dairelere dağılımında ve Yargıtaydaki seçimlerde herhangi bir dahlinin olmadığını, isimlerinin kullandığını daha sonra öğrendiklerini, Bakan ve müsteşarla birlikteyken 2011 yılı Haziran ayındaki seçimde Yargıtay Başkanının kim olabileceğinin konuşulduğunu, hem mülakat heyetlerinden tanıdıkları hem de 210 üyenin oyunu alarak uzlaşıyla 6. Hukuk Dairesi başkanlığına seçildiği için ... olsun denildiğini, birlikte yedikleri bir yemekte müsteşarın ...'a 'Başkanım, bundan sonra yetki sizde, kendi divanınızı oluşturun, kimi nereye vereceksiniz verin, kimi nereye seçeceksiniz seçin, bizden buraya kadar, üstümüze düşeni yaptık, 160 üyeyi seçtik, siz de başkanlık seçimlerine adaylığınızı koyun, bundan sonra Yargıtayı yönetin' dediğini, kimin hangi daireye gideceğinin ve iş bölümünün Yargıtay tarafından belirlendiğini, bu işleyişe ve alınan kararlara bu hususları kimin kararlaştırdığı bazı üyelere 2013 yılında sorulduğunda kendisinin, B.. E..'in ve A.. H..'nin isminin kullandığını duyana kadar hiçbir şekilde müdahil olmadıklarını,
2011 yılının Mart ayında 1. Daire olarak çıkardıkları küçük çaplı bir kararnamenin hazırlık çalışmaları sırasında ...'ün görevden alınmasını gündeme getirdiğini, zira ...'ün 2007'de başlattığı Ergenekon soruşturmasını sulandırdığına dair kanaatinin olduğunu, bu hususa ilişkin görüşlerini 2009 yılında HSYK'nın ...'ü görevden almak isteyip Bakanlığın vermemek için direndiği dönemde Bakana ve müsteşara soruşturmayı sulandırdığı için ...'ün bir şekilde gitmesi gerektiğini söyleyerek de ifade ettiğini, bu teklifine müsteşarın kısmen katılmakla birlikte bugüne kadar destek oldukları için arkasından çekilemeyeceklerini belirterek olumsuz baktığını, ancak 2011 yılı Mart ayındaki kararname çalışmaları esnasında aynı teklifini tekrar ilettiği o tarihte seçim nedeniyle Adalet Bakanı olan ...'ın bunu Başbakana sormadan yapamayacaklarını belirtip akabinde görüştüğü Başbakanın kırmadan ve küstürmeden bir çözüm bulmalarını söylediğini aktardığını, gelen bu haber üzerine toplantıya girip ...'ün görevden alınmasını teklif ettiğini, bu duruma baştan beri istediği için Z.. H..'nun olumlu yaklaştığını, ...'la görüştüğünü söyleyince Müsteşar Vekili ...'ın da tamam dediğini, fakat gerekli olan dördüncü oyu bulamadıklarını, İ.. A..'ın 'HSYK seçimlerinde ...'e dokunanlara dokunmaya gidiyorum diyerek oy istedim, şimdi nasıl alırız?' dediğini, bunun üzerine toplantıya ara verdiğini, R.. A..'le beraber İ.. A..'ı ikna ettiğini, akabinde bir üyenin daha olumlu hareket etmesiyle ...'ün özel yetkili savcılık görevinden alınıp Başsavcı vekili yapıldığını, bu nedenle ...'ü Başsavcı vekili yaparak ödüllendirdiği iddiasının doğru olmadığını, zira ödüllendirmek için değil Ergenekon soruşturmasından uzaklaştırmak amacıyla bu şekilde hareket edildiğini, aynı kararnamede ... ve ...'ın Başsavcı vekili, T.. Ç..'nın ise Başsavcı yapılmasının ...'ın isteği üzerine gerçekleştiğini ve hatta onun bu konuda basın açıklaması dahi yaptığını, hâl böyleyken ...'ın ...'ün görevden alınması sebebiyle HSYK'yı eleştiren bir basın açıklamasının olduğunu, ayrıca ...'in Başsavcı vekili yapılmasında ...'nın stajyeri olmasının etkisi olduğunu düşündüğünü,
2011 yılı Haziran ayında milletvekili seçimlerinin yapıldığını, bu kapsamda tutuklu vekiller sorununun yaşandığını, NTV'de katıldığı bir canlı yayında bu konuda ne düşündüğünün sorulması üzerine bu kişilerin tutuklu oldukları bilinerek aday yapıldığını, halkın tutukluluk durumunu bilerek oy verdiğini ve bu dosyanın hâkimi olsaydı bu kişileri tahliye edeceğini söylediğini, bunun üzerine yargıyı baskı altına almaya çalıştığının ve hâkimleri etki altına aldığının hükûmete yakın medyada dile getirildiğini, ...'ın da hükûmetin rahatsızlığını ilettiğini, zira Başbakanın da bu kişilerin tutuklu kalması gerektiğini savunduğunu, cemaatin tepkisinin de Oda TV'de yayımlanan 25.09.2011 tarihli bir yazıda 'Son dönemde cemaatin özellikle bir HSYK üyesinden rahatsızlığı dikkat çekiyor, HSYK 1. Daire Başkanı İ.. O..'a karşı cemaatin tepkisi var. Cemaat yayınlarında eleştirilen Okur hakkında cemaatçi polislerin de yazarların da olduğu bir internet sitesi Ergenekoncu suçlamasında bile bulundu. Okur'a yönelik tepkinin kamuoyuna yansıyan yönleri ...'ün yetkilerinin kaldırılmasında ve tutuklu vekiller krizinde kendini gösterdi. Öz'ün, Ergenekon davasından alınması cemaatte rahatsızlık yaratırken Okur'un tutuklu vekiller için 'ben olsaydım serbest bırakırdım' sözleri de tepki gördü. Geri planda kalan sebep ise Okur'un hükûmete yakın ancak cemaatin yargıdaki örgütlenmesinden rahatsız bir isim olması' şeklinde belirtildiğini, kendisiyle ilgili olarak ...'nın Bugün Gazetesinde 15.04.2012 tarihinde yazdığı bir yazının da olduğunu, söz konusu yazının öncesinde HSYK olarak gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle bir kahvaltı düzenlediklerini, o gün Ankara Başsavcılığının 28 Şubat soruşturmasını başlattığını, gazetecilerin '28 Şubat'ta birifinge giden hâkim ve savcılarla ilgili idari bir soruşturma yapacak mısınız?' şeklindeki sorusuna bu konunun daha önce eski HSYK döneminde gündeme geldiğini ve HSYK tarafından soruşturmayı gerektiren bir durum olmadığına karar verildiğini belirterek Devlette devamlılık esas olduğundan böyle bir soruşturmanın söz konusu olamayacağı cevabını verdiğini, bu sözlerinin ... tarafından sanki adli soruşturmayla ilgili olarak söylenmiş gibi bu köşe yazısına konu edildiğini,
İdari bir kurul olan HSYK'nın soruşturmalara ve davalara herhangi bir şekilde ulaşma yetkisinin olmadığını, müfettiş raporuna yansıması hâlinde sadece 3. Dairenin bilgi sahibi olduğunu, itiraz üzerine genel kurula gelirse diğer dairelerdeki üyelerin konuya vakıf olabildiğini, 3. Dairenin incelediği şikayetlerin %90'ında yargılama yetkisi ve takdir hakkı kapsamında kaldığından bahisle soruşturma izni vermediğini, gerekçenin de yargı yolunda çözülebilecek bir konuya idari kurul olarak HSYK'nın karışma yetkisinin bulunmaması şeklinde belirtildiğini, ancak kendisinin de içinde yer aldığı ve zaman zaman 7-8 kişiye kadar çıkan karşı görüşü benimseyen üyelerinse açık bir ihlal ve savsama olması durumunda soruşturma yapılıp disiplin müessesesinin işletilmesi gerektiği tezini savunduklarını, zira Van Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'ın dosyasında olduğu gibi uzun süren yargılamalarda meydana gelen ihlallerin yargı yolunda çözülmesini beklemenin büyük mağduriyetler doğurduğunu, benzer durumun Ergenekon davasında eski kuvvet komutanlarının tanık olarak dinlenmek üzere hazır edilmelerine rağmen yargılamanın uzatıldığı gerekçesiyle mahkemece keyfi olarak dinlenmemelerinde de yaşandığını, bu hukuksuzluğu şikayet etmelerine karşın 3. Daireden sonuç alamayan Ergenekon ve Balyoz tutuklularından Edirne Eski Alay Komutanı ..., Bilecik Eski Alay Komutanı ..., Havelsan Genel Müdürü ... Yarman ve Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu'nun haksız yere hapiste yattıklarını iddia ederek kendisine mektup gönderdiklerini, ...'nun gönderdiği mektubun oldukça ayrıntılı olduğunu ve belgelere dayandığını, o günlerde bu kişileri anlamaya çalışmakla birlikte şimdi aynı durumun kendi başına gelmesi nedeniyle çok daha iyi anladığını, bu mektupları 3. Daire Başkanı A.. H..'ye ve aynı dairenin üyesi Ö.. K..'na götürerek bunlara artık yargılama yetkisi denemeyeceğini ve ortada çok bariz bir durum olduğundan izin vermek zorunda olduklarını söylemesine rağmen bir türlü olumlu yanıt alamadığını, şifahi olarak hak vermelerine rağmen ne dairedeki ne de genel kuruldaki oylamalarda kanaatlerini değiştirmeyip ret oyu verdiklerini, hükûmetin bu soruşturmalara desteğinin devam etmesi nedeniyle yüksek yargıdan gelenler dışındaki diğer üyelerden R.. A.., ..., İ.. A.., ... ve ...'in de onlarla beraber hareket ettiklerini, 3. Dairenin çalışma sistemi itibarıyla İstanbul'dan gelen şikayetleri inceleyip ilgili tetkik hâkimiyle birlikte hazırlık yaparak sunulmasına nezaret eden HSYK Üyesi ...'in çoğunlukla soruşturma izni verilmemesi yönünde oy kullandığını, kendisinin ise hepsinde soruşturma izni verilsin diyerek oy kullandığını, ancak hâlen tutuklu olduğunu, 3. Dairenin söz konusu tavrını yanlış bulduğunu gerek üyeler arasındaki görüşmelerde gerekse genel kurul toplantılarında dile getirmesine rağmen sonuç alamaması üzerine özel yetkili savcılık ve mahkemelerle ilgili görüşlerini katıldığı bilimsel toplantılarda basına açıklamaya başladığını, rahatsızlıklarını açıkça ifade etmesi ve HSYK'nın özellikle Ergenekon ve Balyoz davalarındaki korumacı tavrını eleştirmesi nedeniyle cemaate yakın HSYK üyeleriyle arasının açıldığını ve 2011 yılının sonundan itibaren ciddi tartışmalar yaşadığını, bunun üzerine bu üyelerin önce İ.. A..'ı sonra da Z.. H..'nu kahvaltı ve yemeklere davet ederek yanlarına çekmeye çalıştıklarını, hatta bir defasında ..., ... ve ...'nin davet ettikleri bir akşam yemeğinde HSYK Üyesi Z.. H..'na 'İ.. O.., B.. E.. ve İ.. A.. hükûmete yakın şeriatçı ve laiklik karşıtı isimler, üçü de imam hatipli, senin yerin sosyal demokrat birisi olarak bunların yanında değil, bunların karşısında laik insanlar olan ..., ... ve ...'nin yanında durmaktır, eğer böyle davranırsan Yargıtaya döndüğünde seni değerlendireceğiz' dediklerini kendisine bizzat Z.. H..'nun anlatıp her şeyin farkında olduğunu söylediğini, nitekim vicdanlarının sesini dinleyerek kendisinin ve Z.. H..'nun birçok kararda aynı yönde oy kullandıklarını,
Teftiş Kurulunun 2011 yılının Aralık ayında Bolu'da düzenlediği yıl sonu toplantısının önem arz ettiğini, yeni HSYK'nın oluşmasından sonra Teftiş Kurulu 3. Daireye bağlandığı için ilk toplantılarına kendisinin başkanı olduğu 1. Daireyle ilgisi olmadığını düşünerek katılmadığını, fakat seçimden sonraki bir yıllık süre içinde özellikle Afyonkarahisar ve Gebze denetimleriyle ilgili olarak bazı müfettişler hakkında çok ciddi şikayetler geldiğini, nitekim Afyonkarahisar Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi ...'in hakkında mesaiye geç gelip erken ayrılmak suretiyle işini aksattığı iddiasıyla yürütülen soruşmada 260 civarında tanık dinlendiğini belirten bir mail gönderdiğini, ayrıca Gebze'den de Başsavcı İbrahim Bağcı ile komisyon başkanının arayıp müfettişlerin ayrılırken vedalaşmadan giderek çok büyük nezaketsizlik yaptıklarını söylediklerini, bunun üzerine normalde katılmayacağı Bolu'daki bu toplantıya katılmaya karar verdiğini, toplantı başlamadan önce otelin lobisinde Teftiş Kurulu Başkanı ...'ın yanında Afyonkarahisar denetimini yapan müfettişlerle görüşüp neler olduğunu sorduğunu, ayrıca Afyonkarahisar'daki başka bir meslektaşın 2010 referandumu öncesinde HSYK Üyesi ...'un adliyeyi ziyaret ettiği sırada yakasındaki rozeti gösterip bu rozeti takmaktan utanır hâle geldiğini söyleyerek mesleğin şeref ve onurunu zedelediği gerekçesiyle savunmasının istendiğini öğrenince bu sözlerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında olduğunu ve bu nedenle soruşturma yapılmasını gerektirir bir durum olmadığını söylediğini, söz konusu soruşturmanın eski HSYK Üyesi ...'un toplantısına katıldı diye muhalif olduğu düşüncesiyle bu meslektaşı çizmek amacıyla yapıldığını düşündüğünü, Gebze soruşturmasını yapan müfettişlerle de görüşüp nasihatlerde bulunduğunu, akabinde kürsüdeki konuşmasında bu tür uygulamaların yanlış olduğunu vurgulayıp hâkimlik ve savcılık mesleğinde dikey ve hiyerarşik bir ilişki değil HSYK üyeleri de dahil yatay bir ilişki bulunduğunu, asli görevin hâkimlik ve savcılık olduğunu, tavırların her zaman nezaket içinde olması gerektiğini ve oy vermeyen meslektaşlara ön yargıyla yaklaşılmamasını söylediğini, konuşmasına devam ettiği sırada sözünü kesen 2. Daire Başkanı N.. Ö..'in daire uygulaması olarak aynı şekilde düşünmediklerini, bu nedenle müfettişlerin raporun geleceği daireye göre hareket etmesi gerektiğini söylediğini, yargıyı ve teftişi bir silah olarak kullanan bu yapının uygulamalarından rahatsızlık duyduğuna dair henüz MİT krizinin bile yaşanmadığı bir tarihte yaptığı bu konuşmasının CD'sini ve çözümünü dosyaya sunduğunu,
MİT Müsteşarı ...'ın 07.02.2012 tarihinde ifadeye çağrılmasıyla yaşanan krizin filmin koptuğu yer olduğunu, akşam saatlerinde kendisini Adalet Bakanı S.. E..'in hâkimevine davet ettiğini ve evinden aracıyla aldırdığını, yanına gittiğinde MİT Müsteşarı ...'ın İstanbul Başsavcılığı tarafından ifadeye çağrılması nedeniyle İstanbul Başsavcı Vekili ...'le görüştüğünü söyleyip bir de kendisinin aramasını istediğini, akabinde arayıp durumu sorduğu Başsavcı Vekili ...'in Oslo görüşmeleriyle ilgili Diyarbakır'da yapılan bir aramada bazı belgeler ele geçirilmesi nedeniyle ..., ... ve üç müsteşar yardımcısı olmak üzere beş kişinin ifadeye çağrıldığı cevabını verdiğini, bunun üzerine kendisinin bu uygulamanın Devletin politikasını sorgulamak olacağını, oysaki Başbakanın kendi talimatıyla Oslo'ya gönderdiğine dair açıklamalarının bulunduğunu, bunu sorgulayamayacaklarını söyleyip sorunu çözmelerini istediğini, çözmeye çalışacağını belirtmesi üzerine 'Çözmeye çalışmayın, çözün sayın Başsavcım' dedikten sonra telefonu kapattığını, sonrasında evine Bakanın bıraktığını, saat 20.00 sıralarında Bakanın tekrar arayıp 'Hürriyet internet sayfasında bir haber var, MİT Müsteşarı ifadeye çağrıldı diye basına sızdırmışlar, anladığım kadarıyla önleme çabamızı boşa çıkarmak için yapıyorlar, tekrar bir görüş' dediğini, o akşam Başsavcı Vekili ...'le 4-5 defa görüştüğünü, bununla yetinmeyip ...'le hem yakınlıkları hem de cemaat irtibatı olması sebebiyle HSYK Genel Sekreteri M.. B..'ı da arayıp devreye sokmaya çalıştığını, ancak M.. B..'a ulaşamadığını, bu nedenle HSYK Genel Sekreter Yardımcısı ...'ü arayıp 'Muzaffer'i bul, mutlaka beni arasın' diye söylediğini, kendisinin ısrarları neticesinde ...'in o akşam bu haberi yalanlayıp gazetecilere böyle bir şeyin olmadığını söylediğini, ertesi gün Bakanla konuştukları esnada MİT Müsteşarının ifadeye çağrıldığına dair televizyonda alt yazı geçmeye başladığını, bunun üzerine Bakanın yanında ...'i tekrar arayıp akşam yalanladığı haberi niye tekrar söylediğini sorduğunda 'Diğer dördü duyulduğu için bu da duyulacak diye söylemek zorunda kaldık' dediğini, akabinde 08.02.2012 günü akşam saatlerinde Bakanla beraber özel bir uçakla İstanbul'a giderek İstanbul Başsavcısı T.. Ç.. ve Başsavcı Vekili ...'le Dolmabahçe ofisinde görüştüklerini, daha öncesinde CHP Bolu milletvekili ...'ın Oslo görüşmeleriyle ilgili olarak Ankara Başsavcılığına yaptığı bir şikayet olduğunu, MİT merkezinin Ankara'da olması nedeniyle yetkisizlik kararı verilerek dosyayı Ankara'daki bu dosyaya göndermeleri konusunda mutabık kaldıklarını, hükûmetin zaten kanun teklifini TBMM'ye sunduğunu, akabinde Ankara'ya döndüklerini, o gece MİT Müsteşarı ...'ın Enerji Bakanlığında oldukları esnada Bakana 'Siz böyle diyorsunuz ama benim içeriden aldığım haber ısrarcı olacaklar, beni ifadeye götürmekte ısrarcı bunlar' dediğini duyduğunu, ertesi gün ya da bir gün sonra görüştüğünde aynı şeyleri kendisine ...'ın da söylediğini, Cuma günü evrakın yetkisizlikle gelmesini beklerken İstanbul Başsavcılığının dört kişi için yakalama çıkardığını ve ... hakkında Ankara'ya talimat yazıldığını belirten bir alt yazının televizyonda geçmeye başladığını, bu arada kendi odasıyla Bakanın odası arasında gidip gelmekte olduğunu, İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'yı arayıp daha önceki konuşmalarına rağmen niye böyle yaptıklarını sorduğunda arkadaşların öyle takdir ettiğini söylediğini ve akabinde telefonu Başsavcı Vekili ...'e verdiğini, aynı soruyu yönelttiği ...'in 'Evrak böyle gerektiriyordu Sayın Başkanım, biz evrakın gereğini yaptık' dediğini, yarım saat sonra televizyonlarda Adana'da aralarında bir MİT'çinin de olduğu beş kişinin gözaltına alındığına dair başka bir alt yazı geçmeye başladığını ve ...'ın Başbakanlığa giriş görüntülerinin yayımlandığını, algı operasyonunun sistemli bir şekilde yapılıp sadece İstanbul'da değil Adana'da da MİT soruşturması var görüntüsünün verilmeye çalışıldığını, aslında Adana'daki soruşturmanın üç ay önce Suriyeli muhalif Albay Harmuş'un bir MİT görevlisi tarafından rejim kuvvetlerine para karşılığı teslim edildiği iddiası hakkında başlatıldığını, buna rağmen Adana Başsavcılığının konu hakkındaki ilk basın açıklamasını o gün yaptığını, arayıp durumu sorduğu Adana Başsavcısının gerekçesini İstanbul'daki soruşturmayla karışmaması olarak belirttiğini, aslında bu hareketin MİT'in temiz olmadığını gösterme operasyonu olduğunu, akşam üzeri Bakanın Ankara Başsavcısını arayıp evrakın gelip gelmediğini sormasını istediğini, o sırada ameliyat olmak için hastanede bulunan Başbakanın 'Hiçbir şekilde ... ifadeye gitmeyecek, ne gerekirse yapın' dediğini, saat 17.00 sıralarında aradığı Ankara Başsavcısı İbrahim ...'in ve akabinde aradığı Ankara Başsavcı Vekili ...'in evrakın gelmediğini söylemeleri üzerine yasa teklifi verildiğini, durumun bir krize dönüştüğünü, bu saatten sonra evrak gelirse işlem yapmamalarını, Pazartesi gününü görüp ortalığın yatışmasını beklemelerini ve Perşembe günü de yasa çıkınca evrakı Başbakanlığa göndermelerini söylediğinde ikisinin de tamam dediklerini, bu telefon görüşmelerinden on dakika sonra talimat evrakının geldiğini, saat 17.20 sıralarında Başsavcı Vekili ...'in makamından ...'ın makamı aranıp MİT Müsteşarının ifadeye davet edildiğini, önceden kararlaştırdıkları üzere ... telefona çıkmayınca özel kalemine not bırakıldığını, gelişmelerin Adalet Bakanına bildirilmesi üzerine Ulaştırma Bakanlığında ...'ın başkanlığında toplanınca kendisini de çağırdıklarını, Adalet Bakanı S.. E..'in Ankara Başsavcısı İbrahim ...'le bir kez daha görüşmesini isteyince 'Sayın Bakanım gündüz görüştük, adamlar söz verdiler, yapmadılar, tekrar beni bu adamla muhatap etmeyin' dediğini, bunun üzerine Bakanın devlet meselelerinde gurur olmaz diyerek ısrar etmesi nedeniyle Ankara Başsavcısı İbrahim ...'i saat 20.00 sıralarında arayıp HSYK'ya kahve içmeye davet ettiğini, kendisini bir buçuk saat bekletip saat 23.00'e doğru geldiğini, son derece lakayt bir şekilde hafiften yayılarak karşısına oturduğunu ve 'Aslında buraya gelmeyecektim, ama seni severim, madem çağırdın, bir diyeceğin vardır herhalde, dinlemeye geldim, bilmediğin işlere bu kadar girme, soruşturma evrakı elimizde, ciddi deliller var, dışarıdan her söylenene atlama' mealinde sözler söylediğini, bunun üzerine üzüldüğünü ve 'Vaktiyle ...'a veya ...'e bunu yapabilir miydin, yapamazdın, bana da yapamazsın, ben HSYK'nın 1. Daire başkanıyım, seni bir işle ilgili davet ettim, hiçbir şey istemiyorum, sadece dürüst bir cevap istiyorum, MİT Müsteşarına Perşembeye kadar süre verecek misiniz, vermeyecekseniz ? Biz tedbir alacağız, verecekseniz devlet krizi çıkarmamış olursunuz' dediğini, bu sorusunu 'Pazartesi bir dilekçe verip mazeret bildirsin, ...'e göndersin, biz de Perşembeye kadar süre verelim' şeklinde cevapladığını, Pazartesi günü MİT Hukuk Müşavirinin dilekçeyi götürmesi üzerine Perşembe gününe kadar süre verildiğini, Çarşamba günü kanunun çıktığını ve böylece ...'ın ifadeye gitmesinin önlendiğini, söz konusu süreçte yaşananların cemaatin Amerika ve İsrail gibi dış güçlerin güdümünde operasyonel işler yaptığına dair kanaatini pekiştirdiğini, bu tarihe kadar cemaatin yaptıklarından tasvip etmediği şeyler olmasına rağmen bu tür işlere giriştiklerini düşünmediğini, kriz yaşanırken kendi odasından bir görüşme için çıktığı esnada HSYK Üyeleri N.. Ö.. ve ...'in R.. A.. ve ...'a 'İbrahim niye kendini bu kadar ortaya atıyor ? MİT müsteşarıysa MİT müsteşarı, tabii ki ifadeye gidecek, herkes yargı karşısında eşittir' dediklerini, olaydan birkaç gün sonra odasına gelen HSYK Genel Sekreteri M.. B..'a bu yapılanların cemaat kültürüyle izah edilecek olaylar olmadığını, arkasında çok farklı güçlerin bulunduğunu, Türkiye'nin politikalarına müdahale etmeye çalışıldığını ve cemaati aşan bir olay olduğunu söylediğini, sürecin hukuk içerisinde ilerlediğini ve hiç kimsenin etkisinde olunmayacağını belirtmesi üzerine 'Arkadaşların hukuki davranmıyor, hoca kimin kucağında oturuyor, ipler kimin elinde, bu yapı kime hizmet ediyor ABD'ye mi İsrail'e mi, önce bunlara cevap ver' dediğini, sonrasında bu konuşmayı Gazeteci ...'in Takvim Gazetesindeki köşesinde kendisinin ağzından yazdığını, HSYK Üyesi İ.. A..'ın da ...'le bu konuşmasının şahidi olduğunu, bu konuşma ve söylemlerinin henüz ortada bir çatışma söz konusu olmayan 2012 yılında gerçekleşmesinin önemli olduğunu, yaklaşık bir hafta sonra 18.02.2012 tarihinde Gazeteci ...'un telefonda yönelttiği CMK'nın 250. maddesi nasıl yorumlanmalı sorusuna özgürlükçü bir biçimde yorumlanması gerektiği şeklinde cevap verdiğini, bu cevabını da köşesinde yazdığını, söz konusu yazının çıktığı gün Star Gazetesinden Lütfü Kaplan'ın özgürlükçü yorumlamaktan neyi kast ettiğini öğrenmek istemesi üzerine bir röportaj yaptığını, bu röportajda da CMK'nın 250. maddesindeki yetkilerin çok geniş olduğunu ve bu yetkilerin mutlaka sınırlandırılması gerektiğini söylediğini, Demokrat Haber isimli bir internet sitesinin de bu röportajı haberleştirdiğini, aynı tarihlerde katıldığı İzmir'de düzenlenen ceza hukuku ve ceza yargılamasında koruma tedbirleri konulu seminerde örgüt kabulünün çok geniş yapıldığını, Şike ve İzmir Büyükşehir Belediyesi davalarında örgütten dava açmaya kalktıklarını, oysa burada örgüt olmayacağını söylediğini, TRT Haber ve Habertürk televizyonlarının canlı yayınlarında da bu görüşlerini belirttiğini, Adalet Bakanı S.. E..'le 2012 yılı Ocak ayında konuştukları özel yetkili mahkemelerdeki ve savcılıklardaki sınırsız yetki kullanımının rahatsızlık oluşturması nedeniyle eğitim semineri yapma düşüncesini MİT krizinin araya girmesinden dolayı hızlandırıp özel yetkili hâkim ve savcıların tamamını Mart ayında Ankara'da topladıklarını, bu çalışmaya Feridun Yenisey ve ... gibi hocaları çağırdıklarını, kendisinin Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ...'i de çağırdığını, zira bu kişinin 2011 yılında Türkiye hakkında iki rapor yazmış olması nedeniyle bunları anlatmasını istediğini, fakat görev süresinin dolması gerekçesiyle gelemeyeceğini söylediğini, Gazeteci ...'i Hürriyet Gazetesinde ...'in raporlarıyla ilgili seri yazılar yayımladığı ve ayrıca Balyoz ve Ergenekon davasındaki ihlalleri yazdığı için davet ettiklerini, programı yoğun olduğu için katılamayacağını söylemesi üzerine telefonla bizzat ulaşarak konunun hassasiyetini anlatıp ikna ettiğini, bu şekilde seminere katılan Gazetci ...'in 'Hepiniz uygulayıcısınız, kafama takıldığı için soruyorum, sanık lehine düzenlenen bilirkişi raporunu Başsavcı vekilinin dosyaya sunmak yerine emanete aldırması hukuki midir?' diye sorduğunu, bu soruyla İstanbul Başsavcı Vekili ...'in Ergenekon dosyasında gelen bir bilirkişi raporunu dosyaya göndermesi gerekirken emanete aldırmasını kastettiğini, bunun üzerine 2. Daire Başkanı N.. Ö..'in hemen araya girerek bir gazetecinin görülmekte olan davayla ilgili olarak o davanın buradaki hâkim ve savcılarına soru soramayacağını belirtip cevap verilmemesini istediğini, kendisinin de oturum başkanı olarak sorunun cevaplanmasında hiçbir sakınca görmediğini ifade ettiğini, ancak cevaplamak için salondaki hiç kimsenin elini kaldırmadığını, bu hususun Gazeteci ...'un 23.11.2016 tarihli köşe yazısında yer aldığını, bu nedenlerle ...'un ve ...'in tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, zira örgüt yöneticisi olsaydı örgütün hukuksuzluklarına karşı ...'i değil de meşhur cemaat gazetecilerini çağırmasının gerektiğini, ancak tam aksine en ağır eleştirileri yapan gazeteciyi mazeret öne sürmesi üzerine ...'u aracı koyup ikna ederek getirdiğini, toplantının üçüncü günü üç daire başkanı olarak kürsüye çıkıp konuşma yaptıklarını, ilk olarak kendisinin yaptığı konuşmada katılımcı hocaların ve ...'in konuşmasına atıflar yaparak eleştirilerini dile getirdiğini, bu konuşmasının salonda hoş karşılanmadığını, kendisinden sonra söz alan 2. Daire Başkanı N.. Ö..'in uzun süre idari görevde kalması nedeniyle kürsüyü ve kürsünün sorunlarını yeterince bilemeyeceğinden eleştirilerine çok kulak asmamaları gerektiğini söylediğini, N.. Ö..'in bu konuşmasının çok ciddi alkış aldığını, zira özel yetkili hâkim ve savcılara hak veren ve yaptıklarını tasvip eden bir konuşma olduğunu, akabinde soru cevap bölümüne geçildiğini, Savcı ...'ın söz isteyip büyük fedakarlıklarla çalışmalarına ve önemli görevler ifa etmelerine rağmen 1. Daire başkanı olarak yeterince destek vermediğini söylediğini, Diyarbakır Savcısı Ali Okumuş'un da benzer sözler sarf ettiğini, bu seminere ilişkin CD'lerin HSYK'dan getirtilmesini talep ettiğini, nitekim bu toplantının İstanbul özel yetkili savcısı ...'ın ek fezlekede yer alan ancak lehe olduğu için görmezden gelinerek iddianameye konulmayan ifadesinde kendisinin cemaatçi olduğunu düşünmediğini, bir seminere sürekli Balyoz davası aleyhine konuşan ...'i getirtmesinden rahatsız olduğunu ve MİT krizi sonrası özel yetkili mahkemelerin tasfiyesi aklını hükûmete veren kişi olduğunu bildiğini belirttiğini, ayrıca ...'ın bu beyanının aynı yerde özel yetkili savcılık yapmış olan tanık M.. H..'nin çalıştığı yerdeki hâkim ve savcıların konuşmalarından çıkardığı kadarıyla kendisinin cemaatçi olmadığını söyleyecek kimsenin çıkmayacağına dair kanaatinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koyduğunu,
2011 yılının Mart ayından beri tutuklu olan ... ve ...'in tahliyelerinin gündeme geldiğini ve bu tutuklamaların kamuoyunca çok tartışıldığını, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Tomas Hammerberg'in ilk raporundan sonra Başsavcı Vekili ...'le görüştüğünü ve basılmayan bir kitaptan dolayı tutuklandıklarının doğru olup olmadığını sorduğunu, ...'in dosyada önemli deliller olduğunu ve bunun Başbakanın talimatıyla yapıldığını söylediğini, ancak kendisinin Başbakanın böyle bir konuda talimat vereceğini sanmadığı için buna inanmadığını, 2011 yılı Mayıs-Haziran aylarında HSYK binasıyla ilgili bir sıkıntı için A.. H..'yle birlikte Başbakanı ziyarete gittiklerinde konuyu ... olayına getirdiğini, doğrudan siz talimat verdiniz mi diye soramayacağı için '... ve ...'in tutukluluğu Türkiye'yi AB nezdinde zorda bırakıyor, ... bir rapor yazdı, tutuklu yargılanmaları sıkıntı oluyor' anlamında bir şeyler söylediğini, bunun üzerine Başbakanın da 'Bir suçları varsa sonucuna katlanırlar' dediğini ve talimat verip vermediğine dair bir söz söylemediğini, ama açıkçası Başbakanın meseleyi bildiğini düşündüğünü, sonraki günlerde bu davaya bakan mahkemenin başkanı ...'ın Yargıtay üyeliğine önerilmesini o güne kadar tahliye kararı bir türlü çıkmadığı için kabul ettiklerini, yerine ise cemaatin adayı olarak ...'yı HSYK Üyesi ...'nin önerdiğini, bu öneriye kendisinin itiraz ettiğini, zira İstanbul'da özel yetkili mahkemelerdeki üyeler arasında daha önce Van'da özel yetkili mahkeme başkanlığı yapan ...'nin olduğunu ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinden pekiyi notlar aldığını bildiğini, bu nedenle o tarihte örgüt mensubu olduğunu bilmedikleri ...'yi önerdiğini, bunun üzerine '...'yı komisyonun asıl üyesi yaparsanız ...'yi kabul ederiz' dediklerini, teşekkür için gelen ...'ye bu dosyadan özellikle bahsedip Avrupa Birliği nezdinde yaşanan sıkıntıları dile getirdiğini, bunun üzerine 'Başkanım, duruşma Pazartesi günü, dosyayı inceleyemedim, bu celse için bir şey diyemem, gelecek celse söz veriyorum inceleyeceğim' dediğini, gerçekten de bir sonraki celsede ... ve ...'in tahliye edildiğini, ...'ın ceza evinden çıkarken 'Bizi buraya tıkanlar buraya girmeden bu iş bitmeyecek' diye bir açıklama yapması üzerine saat 23.30 sıralarında ...'nin arayıp 'Başkanım, siz dediniz bıraktık, adamın neler söylediğini duydunuz mu?' dediğini, bunun üzerine 'Beni 375 gün haksız yere tutsaydınız ben daha ağır konuşurdum, az bile söyledi' diye cevap verdiğini, bu olayı ... ve ...'i kendisinin çıkarttığını belirtmek için değil Başbakanı nasıl manipüle ettiklerini gördüğü için anlattığını, özel yetkili hâkim ve savcılara yönelik toplantıya katılan ve konuşmalarını gören Prof. Dr. ...'ün 31.05.2012 tarihinde üç üniversite tarafından Kültür Üniversitesinde düzenlenecek örgütlü suçlarda ihtisas mahkemeleri konulu bir çalıştaya kendisini davet ettiğini ve sunum yapmasını istediğini, söz konusu çalıştaydaki sunumunda özel yetkili mahkemelere yönelik düzenlemelerin mevcut usul kurallarından farklı olağandışı kurallar içerdiğini, bu bağlamda gerek gözaltı ve tutuklama gibi işlemlere ilişkin soruşturmadaki yanlışlıklar gerekse yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, örgüt tanımının çok geniş yapıldığını, alınan gizlilik kararları nedeniyle silahların eşitliği ilkesine aykırı şekilde savunma hakkının kısıtlandığını, yargılamanın adeta sanıklara karşı savaş niteliğinde olduğunu, lehe delillerin gözardı edildiğini, geçmişte güvenlik kaygılarıyla verilen kararların ve oluşan içtihatların gözden geçirilmesini ve bireysel hak ve özgürlükleri önceleyen yeni bir anlayışın ortaya çıkarılması zamanının çoktan geldiğini söylediğini,
2012 yılının Şubat ayında İstanbul İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay ... davasına ilişkin olarak, Adalet Bakanın bir bilgi notu verip bu konuyla ilgilenmesini istediğini, bunun üzerine arayıp konuyu sorduğu Silivri Başsavcısının bugün itibarıyla iddianamenin Asliye Ceza Mahkemesinde kabul edildiğini ve davanın babası vefat eden bir tutukluya iki gün izin verilmesi üzerine güvenlik tedbiri alamayacakları gerekçesiyle geceyi geçirmesi amacıyla Tekirdağ'da ceza evine konulması nedeniyle şikayetçi olmamasına rağmen hürriyeti tahdit suçundan açıldığını söylediğini, bu bilgiyi aldıktan sonra Bakana durumun klasik komutan Başsavcı sürtüşmesine benzediğini ve ortada suç olmadığını düşündüğü için bundan bir şey çıkmayacağını ifade ettiğini, hâl böyleyken Mayıs ayının sonuna doğru uluslararası bir toplantı sebebiyle İstanbul'dayken Bakanın arayıp alay komutanına ve diğer üç rütbeliye 2 yıl 8 ay hapis cezası verildiğini bildirdiğini, ertesi gün toplantıya gelen Silivri Başsavcısına konuyu sorduğunda verdikleri kararın Yargıtay içtihatlarına uygun olduğunu, suçun unsurlarının oluştuğunu ve alay komutanının alaydaki bütün olaylardan sorumlu olduğunu söyleyince olayın başka bir boyut taşıdığını görmeye başladığını, dosyanın başka bir sanığının terfi dönemi olması nedeniyle 14. Ceza Dairesinde dosyayı öne aldırdığından haberinin olmadığını, dosyanın bir yıl sonra görüşülmesini beklerken kararın onandığını, 2013 yılının Şubat ayında HSYK Üyesi R.. A.. aracılığıyla ...'nun randevu istediğini, ...'nun bu randevuda terfisini engellemek için bunların yapıldığını anlattığını, kendisinin de dosyanın bir suretini istediğini, uzun süredir idari görevde olmasına ve ceza hukukundan kopmasına rağmen dosyayı incelediğinde inanılmaz hatalar yapıldığını gördüğünü, zira soruşturma izni alınmadığını, yetki probleminin olduğunu ve suçun unsurlarının oluşmadığını, bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ...'i ziyaret edip durumu anlattığını ve itiraz etmeleri gerektiğini söylediğini, ...'in dosyada yanlış bir şey olmadığını ve kararın doğru olduğunu ifade ettiğini, bunun üzerine ...'in yanlış bilgilendirildiğini anlayınca dosyayı bizzat incelemesini istediğini, ancak ...'in 25 yıllık Başsavcı olduğunu söyleyip hukukçuluğunu tartışmayacağını belirttiğini, akabinde HSYK Üyeleri R.. A.. ve B.. E..'le beraber dört veya beş kez Yargıtay Başsavcısı ...'e bu davaya itiraz etmesi için gittiklerini, bir defa da telefonla aradığını, sonunda ikna ettikleri Başsavcılığın esasa ilişkin olmayan bir sebepten dolayı itiraz ettiğini, bu gelişme üzerine 14. Ceza Dairesi Başkanı ...'la görüşüp heyeti değiştirmelerini söylediğini, Başkan ... dosyayı öbür heyete verince ...'a önlerine gelecek dosyadan bahsettiğini, Haziran ayında kararın bozulduğunu, bozma kararı sonrasında dosya tekrar Silivri'ye gittiğinde farklı bir karar çıkmasın diye bu davayı açan savcıyı, Başsavcıyı, Başsavcının eşini ve kararı veren hâkimi ara kararnameyle Şanlıurfa, Diyarbakır ve Gaziantep'e sürgün ettiklerini, yerine atanan hâkimle giderken görüştüğünde dosyayı dikkatle incelemesini söyleyip bu dosyada bir tezgah olduğunu anlattığını, nitekim bu hâkimin bozmaya uyup 2013 yılı Mayıs veya Haziran ayında beraat kararı verdiğini, bahsettiği bu olayın HSYK Üyesi Ö.. K..'nun iddianamesinde timsah gözyaşı döktüğü şeklinde bahsedildiğini, oysaki bir başkasının iddianamesinde ilgisiz biriyle alakalı olarak bunun yazılmaması gerektiğini, kenara çekilmek yerine şahsı tanımamasına rağmen dosyadaki haksızlığı görünce susmamak adına girişimde bulunduğunu, herkesin hedefi hâline geldiğini, bir kenarda dursaydı başına bunların gelmeyeceğini ve savcılık tarafından ithamda bulunulmayacağını, bu davayı açan savcıya HSYK'ya gelip Başsavcılık istemesi üzerine söz konusu dava nedeniyle fırça attığının gizli tanık Adem'in beyanında geçtiğini, buna rağmen iddianamede gizli tanık Adem'in beyanına aleyhe tanıklar kısmında yer verildiğini, ...'nun söz konusu dava nedeniyle terfi edememesi üzerine Adana'daki MİT tırlarını durduran ...'nun terfi ettiğini, bu durumun hamlenin derinliğini ve bu yapının nasıl çalıştığını açıkça ortaya koyduğunu, bu davadaki kumpası ortadan kaldırmak için sarf ettiği çabanın tanıklar S.. E.., A.. H.., B.. E.., İ.. A.., A.. K.. ve R.. A.. tarafından belirtildiğini,
2012 yılı Ocak ayında Genelkurmay Başkanı ... tutuklandığında hem basın aracılığıyla hem de toplantılarda bu kararın yanlış olduğunu, ...'a örgüt yöneticiliği izafe edilemeyeceğini ve darbeye teşebbüsten bahsedilemeyeceğini söylediğini, bu açıklamalarının Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlandığını, aynı görüşlerini Gazeteci ...'un televizyon programında da dile getirdiğini, ...'un tutuklanmasının bizzat F.G'in talimatıyla yapıldığına dair bir tanık beyanı olduğunu iddianamelerde gördüğünü, örgüt liderinin talimatıyla tutuklanan birisinin tutuklanmasına karşı çıkmasının kendisinin örgüt üyesi olmadığını gösterdiğini, ...'un tutuklanmasını takip eden günlerde yeni atanan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlarına Ankara Gölbaşı'ndaki Vilayetler Evinde eğitim semineri verildiğini, Balyoz davasının görüldüğü mahkemenin başkanı ...'in de bu seminere katıldığını, verilen ara esnasında lobideyken Ergenekon ve Balyoz davalarındaki ciddi haksızlıklara dikkat etmeleri gerektiğini söylediğini, bunun üzerine özenli davrandıklarını belirten ...'e 'Yarın mahşerde bu davalardaki bir tek sanık bana haksızlık ve zulüm yapıldı derse Allah indinde şahitlik yapacağım, 'Yarabbi ben dünyada bu mahkeme başkanını, bu kulunu uyarmıştım' diye senin aleyhine şahitlik yapacağım' dediğini, haksızlık yapmamalarını ve adaletten ayrılmamaları gerektiğini katıldığı tüm toplantılarda ve seminerlerde adeta yalvararak söyleyip elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmasına rağmen bunların bile aleyhe delil olarak sunulduğunu, Ergenekon davasının kararının yazılması aşamasında adliyeye alınmayan avukatların kendisine ulaşması üzerine mahkeme başkanını arayıp avukatları içeri almasını söylediğini, nitekim bu hususun ...'nin iddianamesinde Avukat İlkay Sezer'in beyanı olarak yer aldığını,
2012 yılında CMK'nın 250. maddesiyle yetkili mahkemelerin uygulamaları tartışılınca bu mahkemelerin kapatılıp yerlerine TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkemeler kurulsun denildiğini, Adalet Bakanıyla konuşmalarında bu mahkemelerin tümüyle kapatılmasının düşünüldüğünü, fakat hükûmetin parlemantoda bundan vazgeçtiğini ve mahkemelerin kalarak ellerindeki davaları bitirmelerinin, savcılıktaki dosyaların yeni kurulan savcılıklara devredilmesinin ve elinde önemli soruşturma olan savcıların bu soruşturmalarıyla beraber yeni kurulan savcılıklara geçmesinin düzenlendiğini, bu dönemde atananların cemaat mensubu olmaması için neler yapabileceklerini HSYK Üyeleri B.. E.., İ.. A.. ve Z.. H..'yla değerlendirdiklerini, 39 bin sicillilerden sonraki meslektaşları tam olarak tanımadığı için HSYK Tetkik Hâkimleri ... ve ...'yı atanabilecekler konusunda bir çalışma yapmaları için görevlendirdiklerini, B.. E..'in de Adalet Bakanlığında bir çalışma yaptırdığını, bu çalışmalar sonucunda özellikle bu yapıyla ilgili Başsavcı vekillerini değiştirmeye ve mahkeme başkanlarını yapıyla ilgisi olmayanlardan seçmeye çalıştıklarını, İstanbul Başsavcı Vekilliğine ...'in yerine ...'ı, Ankara Başsavcı Vekili ...'in yerine ...'i, İzmir Başsavcı Vekili ...'ı özellikle askeri casusluk ve İzmir Büyükşehir Belediyesi operasyonlarındaki rahatsızlıklar sebebiyle alarak yerine ciddi manada araştırıp örgütle bağlantısı olmadığına dair olumlu referanslara istinaden ...'yü getirdiklerini, Bakanın soruşturmaları devam eden savcıların gelmesini söylemesi sebebiyle bu durumda olan özel yetkili savcıların yeni kurulan savcılıklara geldiğini, mahkeme başkanlıklarına ve üyeliklerine de kesinlikle bu yapıyla ilgisi olmadığını bildikleri ve aynı zamanda görevi kabul eden meslektaşları atadıklarını, kimi meslektaşların sorumluluk gerektiren bu mahkemelerde görev yapmak istemediklerinin ve ayrıca atananlardan bir kısmının da kısa bir müddet sonra bu mahkemelerden ayrıldıklarının göz önünde tutulması gerektiğini, bu nedenle TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkeme ve savcılıkların örgüt mensuplarından oluşturulduğu iddiasının gerçeklerle örtüşmediğini, buraya atananlardan pek çoğunun sonradan Yargıtay ve HSYK üyesi olduğunu, bu nedenle tanık D.. G..'nun beyanında geçen kendisinin cemaate bu mahkemelerde üçte bir kontenjan ayırdıklarını söylediğine ilişkin hususun doğru olmadığını,
Yaşanan süreçte ortaya çıkan sıkıntılar nedeniyle Ankara ve İzmir Başsavcılarının görevden alınmasını B.. E..'le konuştuklarını, zira böylece hem cemaate ciddi bir ders verilmiş olacağını hem de keyfi davranışların önüne geçilebileceğini, aynı gün başka bir vesileyle Başbakana gittiklerinde B.. E..'in konuyu açıp bu düşünceleri paylaştığını, bunun üzerine Başbakanın 'Yapabilecekseniz deneyin o zaman' dediğini, kararname görüşmelerinin son gününde B.. E..'in daire gündemine bu teklifi getirmesi üzerine kıyametin koptuğunu, 1. Daire Üyesi ...'nin son derece sert bir şekilde 'Siz idarenin ajanısınız, idarenin ajanı iki tane Başsavcının değiştirilmesini teklif edemez' dediğini, bunun üzerine kendisinin 'Birol Bey şu anda Adalet Bakanı Müsteşarı ama bu Kurulun üyesi, sizinle eşit haklara sahip, siz nasıl teklif edebiliyorsanız Birol Bey de teklif edebilir, ben bu teklifi oylayacağım' diye söylediğini, akabinde oylamaya geçildiğinde üç üyenin oylamaya katılmayacaklarını belirtmesi üzerine böyle bir usulün olmadığını ve toplantıya katıldıklarında çekimser kalmanın kanunda yer almadığını ifade ettiğini, uzun süren tartışmalara rağmen krizi aşamadıklarını, bu üç üyenin yedek üye çağrılmaması için toplantıyı da terk etmediklerini, sonuç çıkmayınca o ana kadar olanları tutanağa bağlattırdığını, kararnamenin o gün çıkması gerektiği için iki Başsavcının durumunu yurt dışı çalışma ziyaretinden dönünce görüşmek üzere sonraya bıraktıklarını, yurt dışına gittiklerinde bu üç üyenin tavırlarının inanılmaz derecede soğuk olduğunu, hatta yemekte aynı masaya oturmadıklarını ve konuşmamak için dikkat ettiklerini, bir süre sonra bu Başsavcıların yerine atanacak kişiler için görüşlerinin alınması ve yine Başsavcı olarak başka illere atanmaları kaydıyla toplantıya katılacaklarını söylediklerini, bu teklifi kabul edip 2013 yılı Mayıs ayındaki kararnameyle Ankara Başsavcısı İbrahim ...'i Antalya'ya, İzmir Başsavcısı D.. K..'ı da Manisa'ya Başsavcı olarak atadıklarını, tanık D.. K..'ın kendisine duyduğu kinin sebebinin bu olduğunu, zira böylece İzmir'de yapmak istediği hamlesini engellemiş olduklarını,
2011 yılının Aralık ayında HSYK müfettişlerinin yıl sonu değerlendirmesi için Bolu'da düzenlenen toplantıyı takip eden bir yıllık süreçte müfettişlerle ilgili şikayetlerin çok yoğun olarak gelmeye devam ettiğini, HSYK Üyesi R.. A.. vasıtasıyla haklarında soruşturma olduğunu öğrendiği eski Nazilli Başsavcısı ... ile ... ve ...'ün disiplin soruşturmalarını 3. Daire Başkanı A.. H..'yle görüşüp engellediğini, A.. H..'den HSYK'daki büyük salonda müfettişleri toplamasını isteyip 2. Daire Başkanı N.. Ö..'in Bolu'daki toplantıda sözünü kesmesi nedeniyle üç daire başkanının ayrı ayrı konuşma yapmasını istediğini, bu şekilde gerçekleştirilen toplantıya 50 civarında müfettişin katıldığını, konuşmasında tüm uyarılarına rağmen müfettişlerin haksızlık yapmaya ve yanlı davranmaya devam ettiğini, bu nedenle yoğun şikayetler geldiğini, son kez uyardığını, böyle devam etmeleri durumunda 2013 yaz kararnamesinde bazı müfettişlerle yollarını ayırmak zorunda kalabileceklerini ve bunu bir tehdit olarak kabul edebileceklerini söylediğini, konuşmasını yapıp çıktıktan sonra yaşanları kendisine anlatan ...'ın tanık olarak dinlenmesini istediğini, akabinde kürsüye çıkan Teftiş Kurulu Başkanı ...'ın 'Biz 3. Daireye bağlı çalışıyoruz, bunlar İ.. O..'un şahsi görüşleridir, moralinizi bozmayın, 3. Dairenin bize intikal ettirdiği bir şikayet olmadı, herkes görevine devam etsin' dediğini, kendisinin bu şekilde konuşmasına rağmen tutuklu olduğunu, ancak ...'ın hâlen Bakanlıkta müşavir olarak görev yaptığını, bu toplantıdan sonra Afyonkarahisar'da yapılacak olan 2012 yıl sonu değerlendirme toplantısına katılmaya karar verdiğini, CD'sini ve metnini dosyaya sunduğu bu toplantıdaki konuşmasında hiçbir müfettişin göreve çıkarken nasıl davranması gerektiğine dair talimat vermediğini, üzerlerinde psikolojik baskı kurmak amacıyla tanıyor olduklarından bahsedip isimlerini kullananlar olsa bile her kim yanlış yapmışsa gereğini yerine getirmelerini, isimlerini kullanan kişileri de kararnamede değerlendirmesi için bildirmelerini, denetimde adaletli olmalarını, kimseyi kayırmamalarını, düşüncelerinden ve inançlarından dolayı ayrımcılık yapmamalarını söylediğini, bu toplantıdan sonra teftişle ilgili sorunu çözememeleri üzerine Teftiş Kurulunun sorunlarını masaya yatırma gündemiyle HSYK Genel Kurulunu topladıklarını ve bu toplantıya Teftiş Kurulu Başkanı ...'ın izinli olması nedeniyle Başkan Vekili ...'ın da katıldığını, toplantının başındaki konuşmasında bu toplantıyı organize etme sebeplerini anlattıktan sonra gelen şikayetleri dile getirip taraflı davrandığı yolunda şikayet gelen ve yaptıklarıyla Kurulu zorda bırakan bazı müfettişlerin isimlerini zikrettiğini ve bu müfettişlerin teftişten gönderilmesini önerdiğini, HSYK Üyesi ... bir üyenin müfettiş gönderilmesini teklif edemeyeceğini söyleyerek tepki gösterdiğini, tartışmalardaki konuşmalardan 12 oyu bulamayacaklarını anlayınca oylama yapılmasından vazgeçtiklerini, orta not verilen ya da hakkında soruşturma yapılan hâkim ve savcıların katıldığı ve müfettişlerle beraber sorunları tartışabilecekleri teftiş çalıştayları yapılmasını talep ettiğini, bu çalıştaylardan çıkacak rapora göre müfettişlerin gönderilip gönderilmeyeceğinin değerlendirilmesini önerdiğini, genel kurulun bu öneriyi benimseyip Ö.. K..'nu çalıştayların koordinesinden sorumlu kıldığını, alınan karar uyarınca Adana, İzmir ve İstanbul'da üç ayrı çalıştay yapıldığını, 17-25 Aralık olaylarını takiben HSYK lağvedilince çalıştayların sonuç raporlarının gereğini yerine getirilemediğini, bu toplantı tutanaklarının dosyaya getirtilmesini talep ettiğini, teftişle ilgili bu çalışmalar yapılırken ... ve ... gibi birebir tanıdığı müfettişlerden gelmeyen soruşturma raporlarına ve hâl kağıtlarına itibar etmemeye başladığını, verilen orta notlar nedeniyle ilke kararı gereğince kararnameye girmesi gereken ..., ..., ... ve ... gibi meslektaşları söz konusu notların haksız olması nedeniyle kararnamelere koymadıklarını, bu yaklaşımının sadece raporlara itibar etmemekle sınırlı kalmadığını, 2. Daire tarafından ceza verilen hâkim ve savcıların itirazlarının görüşüldüğü genel kuruldaki toplantılarda bu cezaların kaldırılması için çaba sarf ettiğini, bunu yaparken kişisel duygularından ve kızgınlıklarından bile soyutlanmaya çalışıp kimsenin etkisinde kalmadan yalnızca vicdanının sesini dinleyerek doğru olduğuna inandığı şekilde oy kullandığını, bu minvalde ..., ..., ... ve ... hakkındaki disiplin cezalarının görüşüldüğü genel kurul toplantılarında lehe oy kullanmasının çarpıcı örnekler olduğunu, bu isimler dışında pek çok meslektaş hakkındaki 2. Daire kararlarına karşı da genel kurul toplantılarında itirazlarını dile getirdiğini, bu sayede bozulan kararlar olduğu gibi azınlıkta kaldığı durumların da olduğunu, bahsettiği kararların getirtilmesi hâlinde kullandığı oyların görülebileceğini, iddianamede Balyoz ve Ergenekon gibi özel yetkili mahkemelerde görülen davalardaki mağdurların şikayetlerini sonuçsuz bıraktığı belirtilerek suçlanmasının gerçeklerle örtüşmediğini, bu şikayetler üzerine soruşturma açılmasına karar vermeye 3. Dairenin yetkili olduğunu, ancak itiraz edilerek genel kurula gelmesi durumunda kendisinin bir oyunun bulunduğunu, özellikle Ergenekon ve Balyoz gibi davalara ilişkin bütün şikayetlerde soruşturma açılması gerektiği yönünde oy kullandığını, nitekim HSYK'dan ayrılırken genel kurula 2013 yılında gelen bu konudaki soruşturmaları istediğinde 14 dosya tespit edildiğini, bu 14 dosyanın tamamındaki oyunun soruşturma açılması yönünde olduğunu, olumlu oy kullanmak haricinde başkaca bir yetkisinin olmadığını, bu yönde oy kullanmasının göstermelik olarak değerlendirilemeyeceğini, kaldı ki genel kuruldaki oylamaların şekli itibarıyla göstermelik oy kullanmanın mümkün olmadığını, yeri geldiğinde soruşturma izni verilmesi için tartıştığını, HSYK Üyeleri Z.. H.., ... ve ...'ın kendisiyle birlikte istikrarlı olarak aynı şekilde davrandıklarını, ... ve ...'in bazen kendilerine katıldığını, B.. E..'in bu 14 dosyadan sadece iki tanesinde kendileriyle aynı doğrultuda oy kullandığını, İ.. A.. ile ...'ın büyük çoğunluğunda ret oyu vererek diğer grup arasında yer aldıklarını, bunun nedenininse hükûmetin o tarihte bu soruşturmaları desteklemesi olduğunu, bahsettiği dosyalara ilişkin kararları dosyaya sunduğunu, cemaat mensubu 8 HSYK üyesinin hepsinin 14 dosyada ret oyu verdiklerini, sadece ... dosyasında ...'nin oyunun kabul yönünde olduğunu, ...'nın yargılandığı Devrimci Karargah dosyasında Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı vermiş olmasına rağmen genel kurulda soruşturma izni çıkmadığını, oysaki genel kuruldan önce kendisinin Cumhuriyet Gazetesinde çıkan röportajında Anayasa Mahkemesinin bu ihlal kararından sonra artık hiçbir HSYK üyesinin soruşturma izni verilmesin diyemeyeceğine dair beyanının olduğunu, bu dosyaya ilişkin olarak İ.. A.. ve R.. A..'in bile ret oyu kullandıklarını, cemaat mensubu 8 HSYK üyesinin örgüt mensuplarını koruma psikolojisiyle hareket ettiklerini, bu 14 dosya haricindeki İstanbul'da yapılan yasa dışı dinlemeye ilişkin bir dosyada kendisinin ısrarları neticesinde kabul kararının çıktığını, zira söz konusu bu dosyanın görüşüldüğü gün A.. H.. izinli olduğu için genel kurula Başkan vekili olarak kendisinin katıldığını, bu kararın HSYK'dan getirtilip incelenebileceğini,
2011 yılı Şubat ayında Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştayda sayısal çoğunluğun sağlandığını, bu sayede Daire Başkanlığı, Birinci Başkanlık ve Başsavcılık seçimlerinde istenen sonuçların alındığını, 2012 yılının sonlarına doğru kendilerine yakın ..., ..., ..., ... ve ... gibi üyelerin sızlanmaya başlayıp bu kararların nerede alındığını ve adayları kimin belirlediğini sordukları zaman İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'yle beraber değerlendirdiklerinin söylendiğini belirttiklerini, bunun üzerine kendilerinin de kesinlikle böyle bir durumun olmadığını ve Yargıtayın iç işleyişine karışmadıklarını ifade ettiklerini, bunun yanında başka sıkıntıların da baş gösterdiğini, ... davasında yaşananlar ve Yargıtayda iş takibi yapan avukatlık bürolarından bahsedilmesi gibi şeylerin kulağına gelmeye başladığını, bu gidişe dur demek adına ne yapabileceklerini B.. E..'le konuşup Yargıtay Başkanına bu sıkıntıları dile getirmeyi kararlaştırdıklarını, Yargıtay Başkanı ...'la yaklaşık üç saat süren görüşmelerinde bu hususları anlatarak önlem alınması gerektiğini dile getirdiklerini ve öncelikle Yargıtay üyelerinin görüşünü almasını söylediklerini, bunun üzerine ...'ın '220 kişinin görüşünü nasıl alacağım, tek tek nasıl bir araya geleceğiz bu insanlarla, şu an Başkanlık Divanında karar alıyoruz, bir sıkıntı yok, size gelen sıkıntılar lokal' dediğini ve Yargıtay Genel Sekreteri ...'in odasına geçip orada konuşmayı teklif ettiğini, kendisinin bu tekliften rahatsız olması üzerine izin isteyip ayrıldığını, onların da ...'in odasına geçtiklerini, orada B.. E..'in konuyu ...'e de anlattığını ve bunun üzerine ...'in de Yargıtay Başkanı ...'la aynı sözleri söylediğini kendisine sonradan B.. E..'in ilettiğini, takip eden günlerde ... ve ...'e bir kez daha bu konuyu açtıklarını, avukatların iş takip ettiklerinin ve paralar döndüğünün söylendiğini, Yargıtayda 220 kişinin gücünü zorladıklarında bu algının oluştuğunu, genel sekreterlikteki yapıyı ve genel sekreter yardımcılarından birkaç tanesini değiştirmelerini ve seçimlerde üyelerin görüşlerini almalarını belirttiklerini, ancak yine sonuç alamadıklarını, bunun üzerine cemaatten olmadığını bildikleri muhafazakar ve milliyetçi Yargıtay üyelerini bir araya getirmeye karar verdiklerini, önce daha samimi oldukları üyelerle üçlü dörtlü gruplar hâlinde görüşüp fikirlerini aldıklarını, 2013 yılının Ramazan ayında hâkim evinin aynalı salonundaki iftar yemeğinden sonra Yargıtay üye listesini açıp tek tek kimleri çağırabileceklerini konuştuklarını, 15-16 kişilik yedi tane grup oluşturduklarını, bu gruplarda ..., ..., M.. G.. ve ... gibi grup temsilcileri belirlediklerini, akabinde bu üyelerin Yargıtay Başkanı ...'a bundan sonra görüşleri alınmadan verilen kararlara uymayacaklarını söylediklerini, bunun üzerine ...'ın bu gruplarla istişare etmek zorunda kaldığını, nitekim 2013 yılının Eylül ve Ekim aylarında seçilen iki daire başkanının bu şekilde istişareyle seçildiğini, Yargıda Birlik Platformunun temelinin böyle atılmış olduğunu, bu konuda ..., ..., ..., ..., ... ve ... gibi isimlerin tanık olarak dinlenip bu hareketin içinde olmasaydı ve sadece Bakanlığın hareketi olarak kalsaydı bu noktaya gelir miydi diye sorulmasını talep ettiğini, zira bu girişimde HSYK 1. Daire Başkanı olarak yer almasının pek çok üyeye cesaret verdiğini, Yurt Gazetesinde çıkan açıklamasında bu toplantılara değinen Yargıtay Üyesi ...'ın da tanık olarak dinlemesini istediğini, Danıştayda da benzer girişimde bulunduklarını, çünkü 40-45 kişilik cemaat grubunun 90-100 kişinin gücünü kullandığını, ..., ... ve ... gibi isimlerle birlikte organizasyon yaptıklarını, bu sayede Danıştaydaki seçimlerde de sonuç alındığını, Yargıtay ve Danıştaydaki bu grupları oluştururken cemaate dur deme amaçlarının olduğunu, üyelerin tanımadıkları üyeleri cemaatçi zannettiğini, bir araya getirmek suretiyle aslında cemaat kadar güçleri olduğunu göstermeye çalıştıklarını, bu çalışmayı kesinlikle fişlemek için yapmadıklarını, cemaatçi olmayanları bir araya getirdiklerini, dolaylı olarak cemaatçilerin de fişlenmiş olduğunu, toplantılara çağrılmayanları belirlerken cemaatin üye yapmasını veya cemaatçilerle oturup kalkmasını dikkate aldıklarını, cemaatin bu toplantılardan çok rahatsız olup sert tepki gösterdiğini, en çok tepkiyi de M.. Ö..'ten gördüğünü, daha sonra B.. E..'in bu listeyi internet sitesinde yayımladığını, bu grupları oluşturduktan sonra da Yargıtayın ve Danıştayın iç işlerine karışmama prensibini sürdürmeye devam ettiklerini,
2013 yılının adli tatilinden önce Danıştay Başkanı ...'nun emekli olması nedeniyle başkanlık seçiminin gündeme geldiğini, hamlelerinin önünü kesmek için bu yapının Danıştay 13. Daire Başkanı ...'e başkanlık önerdiğini, aslında cemaatle ilgisi olmayan ...'ün bu teklifi kabul ettiğini, bunu haber alınca ne yapabilecekleri ve kimin başkan olabileceği konusunda B.. E..'le konuştuklarında Danıştay Başkan Vekili ...'ün isminin geçtiğini, zira kıdem olarak uygun ve kadın bir aday olarak o dönemde önemli olduğunu düşündüklerini, bürosuna ziyarete gidip durumu anlattıkları ...'ın ...'ü davet edip konuşmayı teklif ettiğini, bunun üzerine çağırıp Ankara Üniversitesinin bahçesinde yedikleri yemek esnasında ...'e aday olmayı düşünüp düşünmediğini sorduklarını, adaylık düşündüğünü ancak yeterli destek göremediğini söylemesi üzerine oluşturdukları gruplardan bahsedip cesaretlendirdiklerini, aynı gün ...'ü HSYK'ya davet edip bunun cemaatin bir oyunu olduğunu, oluşturmaya çalıştıkları yapıyı kırmak için yaptıklarını ve aday olursa destek verilmeyeceğini belirterek aday olmamasını istediklerini, ayrıca ertesi gün ...'in de ...'e adaylıktan çekilmesini ifade ettiğini, bunun üzerine ...'ün aday olmadığını, ...'ün tek aday olarak katıldığı seçimlerde 35-40 gün boyunca 40-45 bandında oy aldığını, olayın medyanın gündemine düştüğünü, bu arada Bakanlığın da Başkanlık Divanının yetkilerini Başkanlar Kuruluna devreden bir kanun teklifi hazırladığını, bunun gücüyle de Danıştay Üyesi ... Tutar'ı çağırıp 'Yeter artık Danıştayı rezil ettiğiniz, adli tatile iki gün var, bu işi bitirin' dediğini, bunun üzerine arkadaşlarıyla konuşup döneceğini söyleyen ... Tutar'ın ertesi gün 'Tamam varız' dediğini, akabinde kendisinin ...'ü arayıp öğleden sonra desteğin geleceğini belirterek seçimi öğleden sonraya sarkıtmasını söylediğini, gerçekten de o gün öğleden sonra ...'ün Danıştay Başkanlığına seçildiğini, bu seçimden sonra kendilerine olan tepkilerinin daha da arttığını, ne sıfatla işlere burunlarını sokuyorlar gibi sözleri Danıştaydaki 37 ve 38 bin sicilli genç üyelerin söylediklerini duyduğunu,
2010-2014 yılları arasındaki HSYK 1. Daire Başkanlığı esnasında gerçekleştirilen Başsavcı ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı atamalarına ilişkin kararnamelerde örgüt mensuplarının yoğun olduğuna dair iddiaların doğruyu yansıtmadığını, 2014 yılı yaz kararnamesine kadar o zamanki adıyla cemaat mensubu hâkim ve savcılarla ilgili ellerinde bir çalışma olmadığını, atamaların ilgililerin talepleri ile sicil ve kıdemlerine göre liyakatleri ölçü alınarak yapıldığını, HSYK'nın ilke kararlarına uygun davranıldığını, uzun süre Personel Genel Müdürlüğünde çalışmış olması sebebiyle bunları bilmesi gerektiğini ima etmenin mümkün olmadığını, bireysel olarak bu tür bir çalışma yapma imkanının ve zamanının bulunmadığı gibi Bakanlıktaki kayıtların sicillerine ilişkin olup mensubiyetlerini içermediğini, Bakanlıktaki görevleri itibarıyla 39 bin sicildekilere kadar olan meslektaşların sicillerinden bilgi sahibi olduğunu, bu sicildekilerden sonra olanlar hakkında Personel Genel Müdürlüğünden ayrılması nedeniyle malumatının olmadığını, 2013 yılına kadar böyle bir çalışmaya ihtiyaç duyulmadığını, ancak 2013 yılında yaşanan olaylardan sonra çalışmanın gerçekleştirildiğini, B.. E..'le olan değerlendirmelerinde Yargıtay ve Danıştayda yaptıkları çalışmanın bir benzerini ilk derece için de yapma fikrinin oluştuğunu, bunun üzerine B.. E..'in kurduğu komisyonun yaptığı çalışmaların 2014 yaz kararnamesinde 1. Dairenin önüne geldiğini, kendi bilgilerini de dairedeki üyelerle paylaşarak katkı verdiğini, böylece 2014 yaz kararnamesinde bu yapıyla ilgisi olduğunu düşündükleri unvanlı meslektaşların görevden alınmalarını sağladıklarını, HSYK 1. Daire Başkanlığı yaptığı dönemde unvanlı görevlere atandığı iddia edilen kişilerin hemen hemen tümünün 39 bin sicilden sonrakiler olduğunu, atama kararlarının büyük çoğunluğunun oy birliğiyle alındığını, oy çokluğuyla karar çıktığındaysa oyunun her zaman dönem içinde müsteşarlık yapmaları nedeniyle teşkilatı iyi tanıyan ... ve B.. E.. ile HSYK Üyeleri Z.. H.. ve İ.. A..'ın oylarıyla aynı yönde olduğunu, imkanı ve vakti olmaması nedeniyle kararname taslağının hazırlanması çalışmasına katılmadığını, ilk kez unvan alan ve örgüt mensubu olduğu belirtilen meslektaşlar arasında ... ve ... gibi haklarında takipsizlik veya beraat kararı verilenlerin de olduğunu, yani savcılığın iddianamesinde belirttiği bu kişilerin hepsinin örgüt mensubu olmadığını, söz konusu dönemdeki kararnamelerde kayırma yapılıp yapılmadığının ve daha iyisi varken bu isimlerin tercih edilip edilmediğinin ortaya çıkarılabilmesi için bu kararnamelerin kararname hazırlama tekniğini bilen bir bilirkişiye incelettirilmesi gerektiğini, hiç kimseyi cemaat mensubudur diye herhangi bir göreve atamadığını, Genel Sekreter Yardımcısı ...'in bu yapıyla ilgisini bildiğini, ancak taslakla ilgili kurallar nedeniyle uygun olmayan bir teklif hazırlayamayacağını düşündüğünü, getirdikleri tekliflerden aklına yatmayanları geri çevirdiğini, bunun Ö.. K..'nun ifadesinde yer aldığını, 12 oyla karar alınabilen HSYK Genel Kurulunda bir oyunun olduğunu, zamanla rahatsızlıklar oluşmaya başlayınca HSYK 2. Dairesinden Tetkik Hâkimi ...'i güvenilir biri olduğu için kararnamede çalıştırmak üzere dairesine istediğini, onayı çıktığı halde N.. Ö..'in 2-3 ay bekletip kararname dönemi geçtikten sonra gönderdiğini, bu nedenle 2013 yaz kararnamesinde ...'i çalıştıramadığını, bir yıl sonra da ...'in yurt dışına dil kursuna gitmesi nedeniyle kararname bürosunda çalıştırma imkanının kalmadığını, iddianamede bu hususta yer verilen oranların da gerçeklerle örtüşmediğini, 2011-2012-2013 yıllarında çıkan kararnamelerde ülkedeki 235 Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, 135 Ağır Ceza Mahkemesi Başsavcılığı ve 130 Asliye Ceza Başsavcılığı olmak üzere toplam 500 unvanlı görev için ilk kez unvan verilerek atanan ve 15 Temmuz sonrası hakkında işlem yapılanların oranının 135 Ağır Ceza Mahkemesi Başsavcılığından sadece 17'si için %12.5, 130 Asliye Ceza Başsavcılığından 38'i için %29, 235 Ağır Ceza Mahkemesi Başkanından 78'i için %33 olduğunu, hâl böyleyken ilk kez unvanlı görevlere atanlar arasında örgüt mensuplarının çoğunlukta olduğunu iddia etmenin yerinde olmadığını, ayrıca eskiden atanmış olan Başsavcı ve başkanların 2014 yılı Şubat ayında HSYK Kanunu'nunda yapılan değişiklik uyarınca yeni genel sekreterlik oluşturulduktan ve 1. Dairenin üye yapısı değiştirildikten sonra Bakanlıkta kurulan komisyonun çalışması neticesinde bu yapıyla ilgisi olduğu düşünülenlerin listesinin 1. Dairenin önüne gelmesi üzerine Milli Güvenlik Kurulu kararını da gözeterek unvanlarını kaldırıp hâkim ve savcı olarak atanmasını gerçekleştirdiklerini, 2014 yaz kararnamesinde toplam 265 Başsavcıdan 76'sının, 235 ağır ceza mahkemesi başkanından da 65'inin bu şekilde unvanlarının alındığını, yerlerine atananlarda örgüt mensubu olmayanların büyük bir çoğunluk teşkil ettiğini, nitekim İstanbul'da bulunan 8 adliyedeki Başsavcılardan sadece Beykoz Başsavcısı ... hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapıldığını, yine pek çok büyük il ve ilçeye FETÖ/PDY ile ilgisi olmayanların atandığını, o dönemde görev yapan 12 bin hâkim ve savcıdan 4400'ü yani %36,6'sı hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapıldığı ve toplam 500 unvanlı görevden 170'i yani %34'ü hakkında aynı nedenin söz konusu olduğu değerlendirilirse herhangi bir kayırmanın söz konusu olmadığının net olarak ortaya çıktığının görülebileceğini,
2013 yılı Eylül ayında cemaat mensubu 8 HSYK üyesinin sonu gelmeyen istekleri ve yapılacak Yargıtay ve Danıştay üye seçimleriyle ilgili dayatmalarının kendisini çok bunalttığını, bu nedenle kurul üyeliğinden istifa etmek istediğini ve hatta cemaatçilerin dayatmaları sebebiyle istifa ettiğini belirtir bir açıklama yaparak kendilerine çeki düzen vermesinin sağlanabileceğini söylediği Adalet Bakanı S.. E..'in istifanın yanlış olacağını ve göreve devam etmesi gerektiğini söyleyerek ikna ettiğini, bu hususun Bakanın mahkemede tanık olarak alınan ifadesinde de aynı şekilde belirtildiğini,
17-25 Aralık 2013 süreci ve sonrasında yaşananlara değinmek istediğini, 17 Aralık günü saat 08.00'de daireye gittiği esnada Adalet Bakanı S.. E..'in arayıp 'İstanbul'daki arkadaşlar soruşturma başlatmışlar, ben Hatay'dayım, bilgi alıp bana döner misin?' dediğini, Bakanın arkadaşlar tabirini kullandığında ironiyle cemaatçileri kast ettiğini, bunun üzerine arayıp soruşturmanın mahiyetini sorduğu İstanbul Başsavcı Vekili ...'in bilgisi olmadığını belirterek araştırıp döneceğini söylediğini, 20 dakika sonra döndüğünde özel yetkili Savcı ...'e bağlı bürolarda Beyoğlu Belediye Başkanı, ... ve bazı bakanların çocuklarıyla ilgili üç ayrı soruşturma yapıldığını ve soruşturma savcılarına aramalara katılmak üzere mahalline gittikleri için ulaşamaması nedeniyle ayrıntılı bilgi alamadığını belirttiğini, edindiği bu bilgiyi Bakana ilettiğini, Başbakana emniyetin hazırlayıp sunduğu fotoğraflı ve çok ayrıntılı 30-35 sayfalık bir bilgi notunu B.. E..'e Başbakanlıkta verilmesi sonrasında gün içerisinde B.. E..'le görüşüp bu bilgi notunu değerlendirdiklerini, sözünü ettiği bilgi notunu gördüğünde mahiyeti itibarıyla emniyetin işi olamayacağını ve yabancı servislerin hazırladığını düşündüğünü, akşam saatlerinde HSYK'ya gelen Adalet Bakanı S.. E..'in yanına B.. E..'i çağırması nedeniyle B.. E..'in beraber gitmeyi teklif etmesi üzerine birlikte gittiklerini ve bu bilgi notunu orada da değerlendirdiklerini, akabinde Bakanın Başbakanlığa geçtiğini, 18 Aralık sabahında kendi odasına HSYK Üyeleri ..., ... ve ...'nun gelip konuyu bu soruşturmaya getirdiklerini ve çok önemli iddialar olduğunu, İstanbul Başsavcısı ...'nın pasif kaldığını, bu soruşturmayı yürütemeyeceğini söyleyip görevden alınarak yerine ...'i getirmeyi teklif ettiklerini, bunun üzerine kendisinin de Başsavcı T.. Ç..'nın kıdem ve tecrübesiyle İstanbul'da denge unsuru olması nedeniyle bunun mümkün olmadığını söylediğini, HSYK Genel Sekreteri M.. B..'la beraber davet etmeleri üzerine gittikleri öğle yemeğinde konuyu tekrar gündeme getirmeleri üzerine yine olumsuz cevap vererek gündeme almayacağını belirttiğini, akşam saatlerinde B.. E..'in odasındayken Başbakanın Özel Kalem Müdürü ...'ın geldiğini, ...'ın kriptolu telefonundan İstanbul'da bulunan İçişleri Bakanı ...'nın kriptolu telefonunu aradıklarını, o esnada S.. E.., ... ve Başbakanın İstanbul'da olduklarını, yaklaşık yarım saat görüştüğü Başbakanın yaşananları anlatıp ...'ün hukuksuz işlemler yapabileceğine ilişkin kaygıları olduğunu ve Kısıklı'ya baskın yapıp ...'ı alma gibi bir niyeti olduğuna dair duyumlarının bulunduğunu söylerek hukuk dışına çıkılmaması konusunda yardım istediğini, bu görüşmeden sonra telefona bağlattırdığı Başsavcı T.. Ç..'dan ...'ün yanlış bir iş yapmasına müsaade etmemesini ve gerekirse imzası bulunmayan tek imzalı talimatların yerine getirilmemesi noktasında emniyete yazı yazmasını istediğini, bunun üzerine Başsavcı T.. Ç..'nın emniyete bu minvaldeki yazıyı yazdığını, bu arada Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklik yapmak için harekete geçtiğini duyunca B.. E..'e söz konusu değişikliğin bu iki Bakanlığın görevine girmediğini, bu hususta yetkinin HSYK'da olduğunu ve mülki amire bilgi verilmesinin yargı bağımsızlığını zedeleyeceğini belirterek bu hususlara dikkat edilmesi gerektiğini söylediğini, B.. E..'in de Başbakanlıktaki toplantıda bu uyarıyı dile getireceğini belirttiğini, 20 Aralık Cuma sabahı odasına HSYK 1. Daire Üyesi Z.. H..'nun gelerek Yargıtay üyeliğinden emekli olup CHP'de danışman olarak çalışan bir arkadaşının Başsavcı T.. Ç.. ve Başsavcı Vekili ...'ın para karşılığı bu soruşturmaları kapattıracakları duyumunu aldıklarını söylediğini belirterek T.. Ç..'nın değiştirilmesini istediğini, bunun üzerine kendisinin ikisini de tanıdığını, kesinlikle böyle bir şey yapmayacaklarını, bu bilgide bir yanlışlık olduğunu ve acele etmeyip konuyu araştırmak gerektiğini söylediğini, aynı gün Savcı ... tarafından bir emniyet şube müdürünün ifadeye çağrılması üzerine İstanbul Emniyet Müdürü ...'un ne için çağırıldığının bildirilmesi durumunda gönderip göndermeyeceklerine karar verileceği şeklinde cevap verdiğini, bu duruma ilişkin basında çıkan haberler üzerine hâkim ve savcılar arasında 'Artık bir posta memurunu bile ifadeye çağıramayacağız, HSYK uyuyor mu, bize kim sahip çıkacak ?' sözleriyle yansıyan bir tepki oluştuğunu, YARSAV'dan da benzer sesler çıktığını, hafta sonunda Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının HSYK'nın görevine giren yönetmelik değişikliğini gerçekleştirdiğini, 23 Aralık Pazartesi sabahı odasına gelen HSYK 1. Daire Üyesi Z.. H..'nun durumu değerlendirdikleri esnada Başsavcı T.. Ç..'nın alınmasını tekrar gündeme getirdiğini, Çarşamba günü de üç üyenin aynı konudaki teklif getirmiş olduğunu hatırlayınca endişeye kapıldığını, dört oyu buldukları anda T.. Ç..'nın görevden alınmasının kesin olduğunu, Salı günü gerçekleştirilecek daire toplantısından önce bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğünü, HSYK Başkanveliki A.. H..'ye durumu anlattığını, onun da arayıp Bakana bu gelişmeleri belirterek 'Sizin imzanızla bir açıklama yapsak uygun olur, hem kamuoyunu hem de ... Hanım'ı rahatlatırız, böylece olağanüstü bir gelişme yaşanmasını engelleriz' dediğini, Bakanın da bir metin hazırlayıp göndermelerini ve beraberce değerlendirmelerini söylediğini, bunun üzerine HSYK Genel Sekreteri M.. B..'ı çağırıp Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişlikle ilgili bir açıklama metni hazırlamalarını ve kendilerine mail olarak göndermelerini istediklerini, bir müddet sonra mailin gelmiş olduğunu görünce bu maili Bakana gönderdiğini ve metni okumaya başladığını, metnin Başbakanın birkaç gün önceki mitingte yaptığı konuşmasına cevap gibi hazırlandığını görünce irkildiğini, zira böyle bir amaçlarının olmadığını, bu nedenle giriş kısmını bizzat değiştirdiğini ve içeriğinde bazı değişiklikler yaptığını, Bakanın cevap mailinde Ankara'ya geldiği için vicahi görüşmek istediğini ve bu hâliyle açıklama yapılmamasını belirttiğini, 24 Aralık Salı günü daire toplantısına başlarken gündem dışı söz alıp içeride olağanüstü bir şey yaşanmasına sebebiyet vermemesi için bu gelişme hakkında Z.. H..'na bilgi verdiğini, B.. E.. ve A.. H..'yle beraber gittikleri Bakanlıkta değişiklik yaptığı şeklini öğle yemeği yedikleri esnada okuyan Bakanın '...'in açıklamaları gibi olmuş İbrahim, ben bu açıklamayı yapmam' dediğini, bunun üzerine İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'nın alınıp yerine ...'in getirilme ihtimalini anlatınca Bakanın aklına yattığını ve 'O zaman Birol muhalif kalsın, buna ilişkin zaman kazanalım, bugün yarın kabine değişecek, ben Bakanlıktan gideceğim, son günümde bana böyle bir şey yapmayın, kabine değişikliği olunca Perşembe günü yayınlarsınız' dediğini, Bakanın bu açıklamanın yapılmasını istemediği doğru olmakla birlikte kesinlikle yapılmamasını da söylemediğini, aksi hâlde Bakanın genel kurula başkanlık yapıp gündeme almamak suretiyle sorunu çözebileceğini, 25 Aralık Çarşamba sabahı yaptıkları genel kurul toplantısında gündemin saat 11.00 sıralarında bittiğini, HSYK Başkan Vekili A.. H..'nin gündem dışı bir husus olduğunu belirterek böyle bir açıklama yapma gereğinin neden hissedildiğini izah ederek sözü kendisine bırakması üzerine Bakanla olan görüşmeyi ve yönetmelikte yapılan değişikliğin Anayasa'ya aykırı olduğunu anlattığını, B.. E..'in daha önce konuşulduğu gibi muhalif kaldığını, İ.. A.. ve ...'un açıklamanın geneline itirazları olmamakla birlikte sadece Anayasa'ya aykırı olduğu ibaresine karşı çıktıklarını, R.. A..'in de onlara katıldığını, ...'in başka sebeplerle muhalif kaldığını, açıklamanın bu şekilde oy çokluğuyla saat 11.30 sıralarında kabul edildiğini, saat 14.00 civarında CNN Ankara temsilcisi ...'ın arayıp İstanbul'da yeni dalga bir operasyondan bahsedildiğinden bilgisinin olup olmadığını sorduğunu, bilgisi olmadığını söyleyip hemen İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'yı aradığını, onun da haberinin olmadığını söylediğini, saat 16.00'ya kadar dönmeyince A.. H..'yle beraber tekrar aradıkları Başsavcı T.. Ç..'nın bir gün önce Savcı ...'ın elinde bir dosya olduğunu öğrenince çağırıp bilgi isteyerek yetki ve görev yönünden sorun olabileceğini, Başsavcı Vekili ...'la birlikte dosyayı incelemelerini ve birlikte bir değerlendirme yapmadan harekete geçmemesini belirttiğini, bunun üzerine ...'ın da tamam deyip yanından ayrıldığını, ancak bir daha gelmediğini, sonrasında ulaşamadığı ...'ın emniyet ve savcılık kaleminden öğrenebildiği kadarıyla elindeki bu dosyada kendisini atlatarak harekete geçtiğini ve arama ve gözaltı kararı alıp kolluğa yolladığını söylediğini, o gece yarısı yeni kabinenin açıklandığını ve Adalet Bakanlığına ...'ın atandığını, akabinde davet edilmesi üzerine gittiği Başbakanlıkta Başbakan ile ...'ın olduğunu, Özel Kalem Müdürü ...'ın getirdiği ikinci dalga soruşturmayla ilgili internette çıkan bilgileri değerlendirmeye başladıklarını, ilerleyen saatlerde ..., ..., S.. E.. ve B.. E..'in de geldiğini, yetersiz kaldığı için ...'yı görevden alıp daha dirayetli bir Başsavcı atamasını istediklerini, bunun üzerine böyle bir şeyin doğru olmayacağını, zaten 1. Dairedeki üç üyenin ve ayrıca Z.. H..'nun Başsavcıyı değiştirmek istediğini, yerine gelecek kişiyi garanti edemeyeceğini, beklenmedik bir ismin gelebileceğini söylediğini, Başbakanın 'Ben araştırdım, ... Hanım senin sözünden çıkmazmış, sen ne dersen onu yaparmış' dediğini, bunun üzerine kendisinin bu bilginin yanlış olduğunu ve Z.. H..'nun her zaman vicdanının sesini dinlediğini belirttiğini, hatta Adli Kolluk Yönetmeliği'ndeki değişiklikle ilgili açıklamaya ilişkin bugünkü genel kurulda B.. E..'le en çok tartışan kişinin Z.. H.. olduğunu da söyleyince Başbakanın 'Ne açıklaması?' diye sorduğunu, bunun üzerine 'Adli Kolluk Yönetmeliği'ndeki değişiklikle ilgili bir açıklama hazırladık, genel sekreterlikten doğrudan sizi hedef alır mahiyette yazılmıştı, sizi hedef almaktan çıkardım' dediğini, bu sözünün Başbakanın aleyhine olan açıklamayı kendisinin engellediği şeklinde yanlış anlaşıldığını ve söz konusu açıklama yayımlanınca 'İbrahim bize dün engelledim dedi, bize yalan söyledi' dediğini sonradan öğrendiğini, kendisiyle ilgili kırılma noktasının bu durum olduğunu, o günden itibaren hükûmet yanlısı medyanın hedefi hâline geldiğini, oradakiler tarafından bu yanlışın düzeltilmediğini, Başbakandan korktukları için gerçeği bilmelerine rağmen bunu söyleyemediklerini, o gece yapılan bu toplantıda dosyanın Savcı ...'tan alınmasının yeterli olacağı noktasında mutabık kaldıklarını, bunun için B.. E..'in ve kendisinin İstanbul'a gitmelerinin önerildiğini, bu öneriye kendilerinin gitmesi durumunda Başsavcı T.. Ç..'nın eli kolu bağlanmış hâle geleceğini söyleyerek karşı çıkıp Başsavcı Vekili ...'la yakın olduğunu bildiği HSYK Üyesi R.. A..'in gitmesini teklif ettiğini, 26 Aralık Perşembe günü sabaha karşı R.. A..'in özel uçakla İstanbul'a gidip Bakırköy'deki bir pastanede ...'la buluştuğunu ve oraya davet ettikleri Başsavcı T.. Ç..'ya söz konusu mesajı ilettiğini, o gün bu soruşturmanın ...'tan alındığını, böylece hem kamuoyunun hem de hükûmetin biraz rahatlamış olduğunu, demokrasiye inandığı ve seçilmiş hükûmetin yargı mercilerince tuzak kurularak yıkılmaya çalışılmasına karşı olduğu için bu tedbirleri almaya çalıştığını, öğleden sonra saat 14.30 sıralarında B.. E..'in arayıp muhalefet şerhini gönderdiğini söylediğini, A.. H.., R.. A.., İ.. A.. ve ...'la beraber B.. E..'in HSYK'daki makamına geçip televizyonu açtıklarında saatin 17.00'ye yaklaşmak üzere olduğunu, bu esnada Savcı ...'ın adliyede bildiri dağıttığını televizyonda gördüklerini, hemen peşinden de HSYK açıklamasının geçmeye başladığını, ikisi üst üste gelince eyvah dediklerini, çok farklı bir amaçla yola çıkmalarına rağmen hiç istemedikleri bir yere vardıklarını, kimseye bu sürecin önceden başladığını anlatamayacaklarını düşündüğünü, nitekim kamuoyundaki algının da bu yönde oluştuğunu ve televizyonlara bağlananların hükûmete bir darbe olduğu yönünde açıklamalarda bulunduklarını, bunun üzerine ne yapabileceklerini kendi aralarında konuştuklarında Başsavcı T.. Ç..'nın hemen basın açıklaması yapmasının uygun olacağını değerlendirdiklerini, bunun üzerine B.. E..'in T.. Ç..'yı bağlattırdığını ve bir müddet konuştuktan sonra telefonu kendisine verdiğini, T.. Ç..'nın yazılı bir açıklama yapacağını söylemesi üzerine bunun çok geç olacağını belirtip basının karşısına çıkarak açıklama yapması gerektiğini söylediğini, yaşananları dikkate almadan ve söz konusu iki açıklamayı okumadan sadece algılara bakarak birebir aynı açıklamalar içerdiği şeklinde iddianamede yer verilmesinin kabul edilemez olduğunu, oysaki iki açıklamanın içeriklerinin ve amaçlarının benzerlik göstermediğini, HSYK açıklamasında Savcı ...'a destek olacak hiçbir ifadenin bulunmadığını,
01.01.2014 günü Adana Kırıkhan'da MİT tırlarının durdurulması olayında akşam saat 20.00 sıralarında Adalet Bakanı Müsteşarı ...'in arayıp telefonu verdiği Adalet Bakanı ...'ın Adana'da bir MİT tırını durduran savcıların bu aracın MİT'e ait olduğunu bildirmelerine rağmen arama yapmakta ısrar ettiklerini ve Adana Başsavcısını aramalarına rağmen sonuç alamadıklarını belirtip bir de kendisinin arayıp bu aramaya yetkileri olmadığını söylemesini istediğini, bunun üzerine aradığı Adana Başsavcısı ...'ın ayrıntılı bilgi almak için özel yetkili Başsavcı Vekilini adliyeye çağırdığını, adliyeye geçmek üzere olduğunu ve bilgi alınca döneceğini söylediğini, yaklaşık 20 dakika sonra dönerek tırın MİT'e ait olduğuna ilişkin bir delil olmadığını, bir ihbar olduğunu, bu nedenle savcının arama yapmak için olay yerine gittiğini belirttiğini, bunun üzerine kendisine Bakanın söylediği Hatay ve Adana Valiliklerinin bu tırın MİT'e ait olduğuna dair yazı gönderdiklerini aktardığını, bundan bilgisinin olmadığını söyleyip araştırdıktan sonra döneceğini söylediğini, Adana Başsavcısının 15-20 dakika sonra tekrar döndüğünü ve savcının geri gelmekte olduğunu ifade ettiğini, bu esnada kendisinin konunun Ankara'da cemaatin hükûmete operasyonu olarak değerlendirildiğini ve MİT Kanunu'na göre arama yetkilerinin olmadığını da söylediğini, aramanın yapıldığını ve aramayı yapan savcının kamera kaydına aldığını basında görünce öğrendiğini, başkanı olduğu 1. Daire üyelerini bu gelişmeler sebebiyle 07.01.2014'te toplantıya çağırdığını, ...'in müsteşar olarak katılacağı ilk toplantısı olması nedeniyle Z.. H..'yla beraber sabah Müsteşar ...'e hayırlı olsun demeye gittiklerini, bu esnada ...'in İzmir'de başlatılan liman soruşturmasında ...'ın adının geçtiğinden, o günün ...'ın seçim kampanyasını başlattığı ilk olduğu için özellikle ayarlanmış gibi göründüğünden ve ayrıca aynı gün ...'le ilgili Ali Ağaoğlu'nun parasıyla Dubai'ye tatile gittiğine dair çıkan haberden bahsettiğini, bunun üzerine 'Daire toplantısında gündem sonunda size söz vereyim, gündem bittikten sonra ...'ün oradan alınmasını teklif edin, ...'ü İstanbul'dan alalım, bu şartlar altında İstanbul'da göreve devamı uygun olmaz' dediğini, gündemin sonunda söz verdiği Müsteşar ...'in gerekçelerini sıralayıp ...'ün görevden alınması gerektiğini söylediğini, bu duruma ..., ... ve ...'nin şiddetle muhalefet ettiklerini, oylama neticesinde 4'e karşı 3 oyla ...'ü İstanbul Başsavcı Vekilliğinden alıp Bakırköy Başsavcı Vekilliğine atadıklarını, peşinden 1. Dairenin iki üyesinin değiştirilmesinin gündeme geldiğini, Bakanlığın HSYK'nın yapısını değiştirmek için Ocak ayının ilk haftasında bir teklif hazırlayıp TBMM'ye gönderdiğini, teklifin ilk hâlinin Anayasa'ya aykırılıkları nedeniyle Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu nezdinde sıkıntıya sokabilecek nitelikte olduğunu, kendisini Anayasa Mahkemesi Başkanı ...'ın 11.01.2014 Cumartesi günü sabah saatlerinde arayıp mahkemeye çay içmeye davet ettiğini, gittiğinde Cumhurbaşkanı ...'ün Türkiye'yi çok zorda bırakacağı için kanunun bu şekilde çıkmasını istemediğini belirtip bunu engelleyebilmek için HSYK'da idari bir tedbir alıp alamayacağını sorduğunu, Konya'ya gitmek zorunda olduğu için ayrılmak durumunda kaldığı bu görüşmeye A.. H.. ve B.. E..'i arayıp çağırdıklarını, akabinde A.. H..'nin 1. Dairenin üç üyesini yanına çağırıp bu gelişmeleri anlattığını ve Cumhurbaşkanının isteği üzerine birinin veya ikisinin başka daireye geçmeleri için dilekçe vermeleri teklifinde bulunduğunu, bunun üzerine bu üyelerin söz konusu teklifi değerlendirip döneceklerini söylediklerini, Pazartesi sabahı ise kesinlikle böyle bir dilekçe vermeyeceklerini ve böyle bir kanunu çıkaramayacak olan hükûmetin blöf yaptığını belirttiklerini, bunun üzerine 13.01.2014 Pazartesi günü öğle arasında A.. H..'yle birlikte yanına gidip durumu anlattıkları ...'ın çok ciddi bir konu olduğundan dolayı bir şekilde bu üyeleri ikna etmeleri gerektiğini söyleyince bunun onların kararı olmadığını ve sormaları gereken yerlere mutlaka sordukları için karardan döneceklerini sanmadıklarını belirttiklerini, tekrar onlarla zaman kaybetmeyip o güne kadar hiçbir şekilde iş birlikleri olmayan yüksek yargıdan gelen HSYK üyeleriyle konuşup ikna etmeleri hâlinde bunu yapabileceklerini söylediklerini, bunun üzerine ...'ın da bu alternatifi denemelerini istediğini, akabinde döndükleri HSYK'da bütün gelişmeleri anlattıkları Z.. H..'nun 'Ben varım' dediğini, bunun üzerine Z.. H..'nu yüksek yargıdan gelen diğer üyelerle görüşmek için gönderdiklerini, diğer dört üyeyle görüşmesi neticesinde 'Tamam biz buna varız' dediklerini, saat 16.30 sıralarında ...'ı arayıp konuştukları şekilde çoğunluğu sağladıklarını söylediğini, o gün Cumhurbaşkanı ...'ün bu gelişmeleri değerlendirmek üzere muhalefet liderlerini köşke davet ettiğini, Başbakanın davetli olmadığını, 16.30'daki bu konuşmadan sonra Başbakanın da davet edildiğini, söz konusu görüşmenin bitiminde saat 18.30 sıralarında Cumhurbaşkanının 'Kimse endişe etmesin, güzel şeyler olacak' dediğini, nitekim bu açıklamanın kendilerinin verdiği söz üzerine yapıldığını, 15.01.2014 Çarşamba günü HSYK Genel Kurulunun toplandığını, Adalet Bakanı ...'ın daha önce anlaştıkları şekilde Bakanın ve müsteşarın yeni başlamasını gerekçe göstererek üyelerin ve daire yapılarının gözden geçirilmesini teklif ettiğini, diğerlerinin buna lüzum olmadığını ve Bakan değişti diye üyelerin değişmesinin gerekmeyeceğini söyleyerek itiraz ettiklerini, kendisinin çoğunluk var diye pusulaları önceden hazırladığını, bunu gören ...'in 'İsimleri de yazıp verseydiniz, bu kadar hazırlık yapmışsınız' dediğini, oylamalar sonucunda 1. Daire Üyeleri ...'nin 3. Daireye ve ...'nun ise 2. Daireye gittiğini, 1. Daireye 3. Daireden R.. A.. ile 2. Daireden ...'un geldiğini, böylece 1. Dairenin üye yapısının değiştirildiğini ve sıkıntının sona erdiğini, zira 1. Dairede sadece ...'nin kaldığını ve onun da tek başına toplantıyı kitleme imkânının bulunmadığını, bu gelişme üzerine Bakanlığın TBMM'ye sunmuş olduğu HSYK Kanunu teklifini geri çektiğini, HSYK'daki bu kritik adımın atılmasındaki çabaları ve gayreti konusunda ..., Z.. H.. ve A.. H..'nin tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, Adalet Bakanı ...'ın görevi yeni Bakan Abdülhamit Gül'e devrettiği gün basının önünde FETÖ/PDY'yle mücadelede 1. Daire üyelerinin değiştirilmesinin en önemli adım olduğunu ifade ettiğini, daha önce görüştüğü Müsteşar ...'le İstanbul, İzmir ve Adana'dan bazı isimlerin gönderilmesi noktasında mutabık kaldıklarını, 16.01.2014 Perşembe günü bu kapsamda ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın görev yerlerinin değiştirilmesini 1. Daire toplantısında teklif ettiğini, bu teklif üzerine bu savcıların görev yerlerinin değiştirildiğini, ayrıca Z.. H..'nun 17 Aralık olayı sırasında içine düşen şüphesi nedeniyle İstanbul Başsavcısı T.. Ç.. ile Başsavcı Vekili ...'ın yerinin değiştirilmesi için yaptığı teklifi yanlarında tutabilmek ve ileride başka bir arayışa girmemesi amacıyla kabul etmeleri neticesinde T.. Ç..'nın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcısı, ...'ın da Bakırköy Başsavcı Vekili olduğunu, ...'ün Bolu'ya gönderildiğini, 22.03.2014 tarihli kararnamede Ergenekon dosyasının hâkimleri ...'nin Sakarya'ya ve ...'nun Trabzon'a, Savcı ...'nın Afyonkarahisar'a atandığını, tüm bu çabaları görmezden gelinerek ..., ... ve ... gibi isimlerin İstanbul dışına gönderilmesinde devlet refleksini akim bırakacak davranışlarda bulunduğu iddiasının yerinde olmadığını,
01.01.2014 tarihinde yaşanan MİT tırlarının durdurulması olayının bir benzerinin 19.01.2014 Cuma günü yaşandığını, bu kez MİT'e ait üç tırın Adana Ceyhan gişeleri yakınında durdurulduğunu, ilk olaydaki tırların MİT'e ait olduğunu bilmedikleri mazeretine sığınan Adana Başsavcısının artık mazeretinin kalmadığını, Adana Başsavcılığının bilerek ve isteyerek kanunu çiğneyip hükûmeti zorda bırakmak için adım attığını, 1. Daire olarak söz konusu aramada görev alan üç savcının özel yetkilerini 21.01.2014'te kaldırıp geçici yetkiyle başka illere gönderdiklerini, Adana Başsavcısını da Antalya Başsavcı Vekili olarak atadıklarını, buna rağmen Adana Başsavcı Vekili ...'nın Kayseri'ye atanmasında muhalefeti olduğunun mütalaada belirtildiğini, oysaki Adana Başsavcısı ve savcılarına ilişkin kararnamelerin ...'nin muhalefetine karşı kendisinin de dahil olduğu altı oyla alındığını, 18.02.2014 tarihinde katıldığı Gazeteci ...'un Eğrisi Doğrusu isimli televizyon programında bu konuyla ilgili olarak savcıların yetkilerinin dışına çıktığını, öncesinde savcının bu durumu bildiğini gösteren kanıtlar olduğunu ve kanun koyucunun iradesine uyulması gerektiğini söylediğini, aynı programda o gün bir gazeteye röportaj verip HSYK Kanunu değişikliğini kast ederek artık yargı bağımsızlığından söz edilemeyeceğini söyleyen HSYK Üyesi ...'ye cevaben söz konusu teklifin ciddi sakıncaları olmadığını düşündüğünü belirttiğini,
Anayasa Mahkemesi Başkanı ... aracılığıyla Cumhurbaşkanına söz verdikleri ikinci adım olan genel sekreterlik, tetkik hâkimleri ve teftiş kurulundan gönderilecek isimleri konuşmak üzere 2014 yılı Ocak ayında HSYK'da 15 üyeyle toplandıklarını ve çalışmalarından memnun olunmayanları veya cemaatçiliği ön plana çıkanları tespit edip ilk genel kurulda göndermeyi kararlaştırdıklarını ve Şubat ayının ilk haftası için gündeme konduğunu, HSYK Genel Kurulunun toplanabilmesi için en az 15 üyenin katılımının ve karar alınması için de 12 üyenin oyunun gerektiğini, HSYK Üyeleri N.. Ö.., ..., ..., ..., ..., A.. K.., ..., Ö.. K.. ve A.. H..'nin genel kurula gelmediklerini, bu nedenle toplantının yapılamadığını, özellikle A.. H.. ve Ö.. K..'nun ön toplantıya katılıp gönderilecek isimlerle ilgili görüş bildirmelerine rağmen bu toplantıya gelmeyerek toplantıyı sabote ettiklerini, bu durum karşısında Bakanın teklifi tekrar TBMM'ye sunacaklarını söylemesi üzerine kendisinin bir kez daha toplantı günü belirlemeyi teklif ettiğini, zira içlerinde Şubat tatili olması nedeniyle gerçekten mazereti olanların olabileceğini, bu sebeple Pazartesi günü için tekrar gündeme konduğunu, A.. H.. ve Ö.. K..'na ulaşmaya çalıştığını, Ö.. K..'nun 'A.. H..'nin gelmeyeceğini biliyorum, hastam vardı, gelsem de sonucu değiştirmeyecek, 15 olmuyor diye gelmedim, Pazartesi katılacağım' dediğini, A.. H..'nin ise telefonlarına dönmediğini, ancak üçüncü gün ulaşabildiği ve dışarıda yemeğe davet ettiği A.. H..'nin buluştuklarında 'Yıllardır bu çocuklarla çalıştık, kendi elimizle göndermeye elim gitmiyor, on gün raporluyum, Pazartesi de katılmayacağım' diye söylediğini, konunun ciddiyetini anlatmasına rağmen A.. H..'yi ikna edemediğini, Pazartesi günü Ö.. K..'nun gelmesine rağmen A.. H..'nin yine gelmediğini, bu sebeple ikinci toplantının da yapılamadığını, bunun üzerine Bakanın kanun teklifini TBMM'ye sevk ettiğini, buna rağmen bir gün sonra Yeni Şafak Gazetesi'nde kendisinin HSYK üyelerine toplantıya katılmamaları yönünde WhatsApp'tan mesaj gönderip toplantıyı sabote ettiğine ve cemaatin içerideki adamı olduğuna dair manşetten haber çıktığını, bu haberi hem kendisinin hem de Bakanın tekzip ettiğini, o tarihte WhatsApp uygulamasının bile olmadığını, Bakanın basın açıklamasıyla yalanlanmasına rağmen insanların kafasında böyle bir algı oluştuğunu ve hakkında düğmeye basılan ilk noktanın bu olay olduğunu, bu tarihten sonra hakkında Yeni Şafak, Sabah ve Akit Gazetelerinin asılsız haberler yapmaya devam ettiklerini, özellikle Gazeteciler ... ve ...'ın diğer dairelerin karar ve uygulamalarını kendisine mâl ettiği yazılar yazdıklarını, bu hususta verdiği çabaya ilişkin olarak toplantıya katılan 13 üyenin tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, kısa bir süre sonra kanunun çıktığını ve HSYK'daki üyeler dışında tüm çalışanların görevlerinin sona erdiğini, bu nedenle çıkarılan 06.03.2014 tarihli kararnamede ellerindeki bilgilerin henüz teyitli olmamasından ve öğretim yılının ortası olduğu için çocuklarının öğrenim durumuna ve eşlerine ilişkin mazeretleri bulunup bulunmadığını bilmediklerinden dolayı ilk etapta Ankara'da kalmalarını ve yaz kararnamesinde durumları değerlendirilerek taşraya gönderilecek olanların belirlenebileceğini konuştuklarını ve söz konusu kararnamenin oy birliğiyle çıktığını, kanun değişikliği sonrası mevcut kadrodan kimlerin HSYK'ya geri alınacağı ve yeni hâkim ve müfettiş alımları konusunda daha önce sabote edildiği için yapılamayan toplantıya katılan 12 üyeyle birlikte hareket ettiğini, 2014 yılı yaz kararnamesinde ...'nin istifa şovunun söz konusu olduğunu, bu kararname taslağının Bakanlıkta oluşturulan komisyonun yaptığı çalışma dikkate alınarak genel sekreterlik tarafından hazırlandığını, kararname kapsamındaki Başsavcı ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlarının durumunu ... dışındaki altı üyeyle bir araya gelip değerlendirdiklerini ve 26.02.2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararında bu yapının illegal yapılanma olarak tanımlanması ve mücadele kararı alınması sebebiyle çok somut bilgi olmasa bile bu yönde şüphe olanları görevlerinden alıp hâkim ve savcı olarak atamaya karar verdiklerini, İ.. A.. ve kendisinin süresi dolmayanlar veya mazereti olanlar için sürenin dolması veya mazeretin kalkmasına ilişkin yönetmelikteki şarta riayet edilmesini savunduklarını, diğer dört üyenin özel bir durum söz konusu olduğu için yönetmeliğin bir defaya mahsus ihmal edilebileceğini belirttiklerini, bunun üzerine karar almaya bu dört üyenin yeterli olduğunu belirterek ilkesel olarak muhalefet yazacaklarını söylediklerini, böylece kendisinin ve İ.. A..'ın haklarında somut iddia olmayan, mazeret bildiren ya da asgari süreyi tamamlamayan 40 civarında kişinin atanmasına muhalif kaldıklarını, ...'nin ise unvanı alınan 291 kişi ile eşlerine muhalif kaldığını, ...'yle birlikte hareket etme amaçlarının olmadığı görülsün diye muhalefet şerhlerini de ilk defa yayımladıklarını, buna rağmen kendisiyle aynı yönde oy kullanan İ.. A.. için değil ama kendisi bakımından iddianamede ...'yle birlikte hareket ettiğinin belirtildiğini, bu hususa ilişkin olarak iddianamade yer verilen rakamların ve bu kişilerin tümünün Bylock kullanıcısı olduğu, haklarında FETÖ/PDY'den işlem yapıldığı ve unvanlı görevde oldukları iddiasının gerçeği yansıtmadığını, nitekim hepsini bilmemekle birlikte muhalif kaldığı bu meslektaşlardan ..., ..., ..., ... ve ... hakkında soruşturma olmadığını, muhalif kaldığı kişilerden 37'sinin unvanlı görevde olduğunu, bu kişilerin de 24'ünün önceki HSYK döneminde unvan aldığını, sadece 13'ünün kendisinin 1. Daire Başkanı olduğu dönemde unvan alan kişiler olduğunu, 2014 HSYK seçimleri öncesindeki bu yaz kararnamesiyle Başsavcı ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlıklarında yaptıkları köklü değişiklikle bu seçimde cemaatin gücünün kırılıp Yargıda Birlik Platformunun etkin olması yolunun açıldığını, kararname çalışmalarının tümüne katılan ve 291 kişiye muhalif kalan ...'nin son kontroller yapıldığı esnada kararnameyi sonra imzalayacağını söyleyerek izin isteyip toplantı salonundan ayrıldığını ve önceden hazırlandığı anlaşılan zehir zemberek bir açıklamayı yaklaşık 20 dakika sonra basın kuruluşlarına gönderip daire üyeliğinden istifa ettiğini bildirdiğini, bu açıklamasında kendisinin de içinde olduğu 1. Dairenin altı üyesini mevzuatı çiğnemekle suçlayıp kararnameyi eleştirdiğini, aynı zamanda bu açıklamanın kendisinin ve diğer beş üyenin bu yapıyla olan mücadelesini ve 2014 yılında çıkarılan dört kararnamede bu yapıyla ilgili olanların nasıl tespit edildiğini ortaya koyduğunu, ...'nin son toplantıda olduğu esnada atandığı yeri beğenmeyenlerden telefonlar gelmeye başladığını, bunun o güne kadar hiç yaşamadıkları bir olay olduğunu, yeni oldukları için önce genel sekreterliktekilerden sızmış olabileceğini düşündüklerini, ancak bu aramalar yoğunlaşınca ısrar edip kimden duyduklarını sorduklarında 1. Daire üyesi olmayan HSYK Üyeleri A.. K.. ve ...'in arayıp bilgi verdiğini söylediklerini, durumu araştırdıklarında ...'nin bir gün önce elektronik ortamda bu üyelere kararnameyi verdiğini ve onların da yaklaşan HSYK seçimlerine yatırım olsun diye tanıdıkları isimlere bu bilgileri aktardıklarını öğrendiklerini, ...'nin istifasının tartışıldığı genel kurul toplantısında kendisinin bu yapılanın ahlaksızlık olduğunu, işin namus olması sebebiyle gizliliğin ihlal edilmesini namusu satmakla eş değer gördüğünü ve böyle bir ahlaksızlığı yapanlarla birlikte çalışmak istemediğini söylediğini, bu sözlerine A.. K.., ... ve ...'nin cevap veremediklerini,
2014 yılı Haziran ayında Sulh Ceza Hâkimliklerinin kurulmasıyla ilgili kanun değişikliğinin yapıldığını, bunun üzerine gerçekleştirdikleri atamaların genel sekreterliğin teklifi ve kendisinin de desteğiyle daireden geçtiğini, Hürriyet Gazetesi'nden Deniz Zeyrek'in arayıp İstanbul'a atananlardan üç ismin çok tartışıldığını ve sosyal medya paylaşımları sebebiyle hükûmetin adamı olduklarının konuşulduğunu belirterek bu kişilerin nasıl atandığını sorduğunu, bunun üzerine sosyal medya paylaşımlarını sonradan gördüğünü, önceden bilseydi daha dikkatli davranacağını ve bu paylaşımlarda bulunmuş olmalarının tarafsız olmayacakları anlamına gelmediğini söylediğini, ertesi gün Zaman Gazetesi ve Bugün Gazetesi ile Samanyolu Televizyonunda sanki onlara açıklama yapmış gibi 'İ.. O.. hata yaptık, Sulh Ceza Hâkimlikleri yanlış oldu dedi' diye haber yapıldığını, bunun üzerine Anadolu Ajansı vasıtayla söz konusu haberi hemen tekzip ettiğini, bu yalanlama sonrasında cemaatçi polislerin sorguya sevk edildikleri sırada Çağlayan Adliyesi önündeki protesto gösterilerinde 'İ.. O.., adaletin canına okur' diye günlerce pankart açıldığını, bu süreçte Cumhuriyet Gazetesi'nden ...'le bir röportaj yaptığını, Gazeteci ...'in Balyoz sürecinden itibaren zaman zaman takıldığı hususları arayıp sorduğunu ve kendisinden teknik bilgi aldığını, özellikle tanık olarak dinlenmesini istediğini, bu röportajın 26.06.2014'te Cumhuriyet Gazetesi'nde 'HSYK 1. Daire Başkanı İ.. O.., Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzluklar konusunda bürokrasi içinde çekinmeden konuşan ender isimlerden biri. Haziran 2011 seçimleri sonrasında tutuklu milletvekillerinin salıverilmesi gerektiğini ilk söyleyen isimdi. Bu davalara bakan özel yetkili mahkemedeki hâkim ve savcıların maça çıkan takım psikolojisi içinde hareket ettiklerini belirttiği Cumhuriyet'te yayımlanan mülakatıyla aslında Anayasa Mahkemesinin ihlal kararını ilk öngören isim de oydu' spotuyla yayımlandığını ve devamında kendisinin 'Vicdanen rahatsızım, gerçekten bu davalarda adaletsizlik yapıldığına inanıyorum, bu dosyalarla ilgili Anayasa Mahkemesinin tespit ettiği hususları biz baştan itibaren konuşuyorduk, bu gidişe doğru değil derken kimse dinlemedi, HSYK olarak mahkeme heyetiyle ilgili disiplin yönünden ve cezai yönden kusur olup olmadığını ve kasten bir şey yapılıp yapılmadığını araştırmak zorundayız, baştan beri benim görüşüm bu' şeklindeki açıklamalarına yer verildiğini,
HSYK 1. Dairesinin 11.06.2014 tarihinde çıkardığı 2500 kişilik kararnamede kendisinin 44, ...'nin 291 ve İ.. A..'ın 38 atamaya muhalif kaldığını, karşı oy verdiği kişiler arasında FETÖ'yle ilgisi olmayan kişilerin çoğunlukta olduğunu, nitekim İ.. A..'la aynı sebeple muhalif kaldığı isimlerin bulunduğunu, MİT tırlarının durdurulması olayı nedeniyle Adana Başsavcılığından alınmasını önerdiği ...'ın Antalya savcılığına atanmasına muhalif kalmasının sebebinin zaten iki ay önce Adana'dan Başsavcı vekili olarak Antalya'ya atanmış olması nedeniyle yönetmelikteki iki yıl şartını doldurmaması ve ayrıca geçirdiği soruşturma nedeniyle zaten kısa bir süre sonra başka bir yere atanacak olmasının olduğunu, bu kararname esnasında örgütle irtibatını bilmediği ...'nün atanmasına muhalif kalma nedeninin ise iki ay önce TMK'nın 10. maddesiyle yetkili mahkemelerin kapatılmasından dolayı özel yetkili Başsavcı vekilliğinden normal Başsavcı vekilliğine atanmış olması sebebiyle iki ay sonra gerçekleştirilmek istenen bu atamanın yönetmeliğe aykırı nitelik arz etmesinin olduğunu, kararnameden sonra ...'yü sorduğu referanslarından biri olan tanık M.. G..'in bu hususu 'İbrahim Bey ya Kadir böyleymiş dediğinde, ben de evet oraya yakın olduğunu biliyorum dedim. Şaşırmış bir hali vardı İbrahim Bey'in ve neden bunu bu açıklıkta söylemedin diye sorduğunu hatırlıyorum. Yani benim Kadir beyi tavsiye ettiğim dönemde şu grup bu grup ayrımı yoktu. O sebeple söylemem gerektiğini de düşünmedim dediğimi hatırlıyorum' şeklinde mahkemede ifade ettiğini, tüm bunlarla birlikte söz konusu kararnamede yer alan daire üyeleri tanıklar R.. A.., İ.. A.. ve Z.. H.. ile taslağı hazırlayıp sunan tanık Genel Sekreter Yardımcısı S.. M..'nın mahkemedeki beyanlarında söz konusu muhalefetinin ilkesel bazda olduğunu ve bunun dışında süreç boyunca kendileriyle hareket ettiğini beyan ettikleri, 2014 yılındaki HSYK seçimleri öncesinde çıkarılan söz konusu bu kararnamede birçok komisyon başkanı ve Başsavcının görevlerinden alınmasında ve örgüt mensubiyeti tespit edilenlerin atama görmesinde olumlu oy kullandığının dikkate alınması gerektiğini, bunun tespiti için taslakların celbi talebinin reddedildiğini,
2014 yılı Ekim ayında yapılan HSYK seçimleri için aday olmayı sene başında düşünmeye başladığını, ancak aynı yıl Şubat ayında yapılması için çabaladığı genel kurul toplantısı hakkında asılsız haber yapılması, ... ve ...'ın haberleri, Sabah ve Akit gibi gazetelerde çıkan haberler, Adalet Bakanın ilk haberi tekzip etmek dışında bunlara cevap vermemesi ve bu konular hakkında konuştuğu Adalet Bakanının 'Biz seni tanıyoruz, bunları takma, benim hakkımda da haber yapıyorlar' demesi üzerine isterse hükûmet medyasını engelleyebileceğini belirtmesine rağmen herhangi bir tedbir alınmaması sebebiyle aday olup olmamayı düşünmeye başladığını, Temmuz ayında izne çıkacağı gün Müsteşar ...'in yeniden aday olmamasını, böyle davranırsa karşılığını alacağını ve izin dönüşünde bu konuyu tekrar konuşmayı söylediğini, Ağustos ayının başında Gazeteciler ... ve ...'in peş peşe yazdıkları 3-4 yazıyla HSYK'nın 2 ve 3. Dairelerinin görevine giren konularda kendisine saldırıp haksızca yüklendiklerini, bu algı operasyonlarının Sabah Gazetesi'nin manşetinden 'İşte cemaatin adayları' diye kendi resminin bağımsız adayların yanına 11. aday olarak yayımlanmasıyla devam ettiğini, bu haberin arka planını öğrendiğinde kararını verip adaylığını açıkladığını, Anayasal bir hakkını kullanma olarak değerlendirdiği adaylığının tamamen asılsız iftiralar atılmasına ve onuruyla oynanmasına karşı onur mücadelesi verme amacına matuf olduğunu, Yargıda Birlik Platformunu ve cemaatin sözde bağımsız adaylarını desteklemeyen meslektaşların kendisinin ayrı bir liste yapıp seçime katılmasını istediklerini, 20.08.2014 günü daveti üzerine HSYK'daki makamında görüştüğü Bakanın kendisinin çalışmalarını takdir ettiklerini, yeni dönemde aday olmayıp Yargıda Birlik Platformunu desteklemesini ve seçimden sonra uygun bir pozisyonda değerlendirileceğini söylemesi üzerine adaylığını açıklamış olduğunu, çekilmesi ve bir görevi kabul etmesi durumunda kimsenin yüzüne bakamayacağını ve onuru için aday olduğunu söyleyip Yargıda Birlik Platformu aleyhine çalışmayacağını, saldırılmadığı sürece konuşmayacağını ve seçim çalışması yapmayacağını belirttiğini, Bakana verdiği sözler nedeniyle liste yapmadığını ve seçim çalışması yürütmediğini, bütün hâkim ve savcılara mektup gönderip niye aday olduğunu açıkladığını, seçimlere 5-6 gün kala yanına gelen B.. E..'in çekilmeyi düşünüp düşünmediğini sorması üzerine yaşanan süreci izah edip bu saatten sonra çekilmesi durumunda kendisine olan saygısını yitirecek olması nedeniyle çekilmeyi düşünmediğini söylediğini, yanından ayrıldıktan iki saat sonra B.. E..'in beş sayfalık bir açıklamasını internette yayımladığını, birkaç gün sonra bu sefer yanına ...'ın geldiğini ve 'Adaylıktan çekil, biz de YBP olarak size hizmetleriniz için teşekkür edelim' dediğini, bunun üzerine kendisinin 2-3 gün kala ne deyip de çekileceğini sorduğunu, ...'ın bir gün sonra attığı mesajda kendisi için ...'ün oy istemesi nedeniyle çekilmezse cemaatçi damgası yiyeceğini söylediğini, kendisinin de bunu bir şantaj gibi algılayıp çekilmeyeceğini belirttiğini, seçimlerdeki hedef kitlesinin Yargıda Birlik Platformuna ve cemaate sıcak bakmayıp alternatif arayanlar olduğunu, dolayısıyla adaylığının Yargıda Birlik Platformuna oy kaybettirme amacının bulunmadığını, hatta sorulduğunda Yargıda Birlik Platformu adayları arasında oy vereceği isimler olduğunu söylediğini, bu yapıyla ilgisi olmadığını seçimde aldığı oy miktarının da ortaya koyduğunu, cemaat adayları ortalama 5000 oy alırken kendisinin 821 oy aldığını, hâl böyleyken seçimde aday olmasının örgüt mensubu ve yöneticisi olarak suçlanmasına gerekçe yapılmasının yerinde olmadığını, nitekim adaylığının cemaatçilere destek amaçlı olmadığının, seçim çalışması yapmadığının ve gerçek manada bağımsız aday olduğunun tanıklar A.. H.., B.. E.., R.. A.., Ö.. K.. ve M.. Ö.. tarafından belirtirdildiğini,
... ve ...'in görevlerinden alınmasında hiçbir dahlinin olmadığını, bu konudaki yetkinin Bakan ve Başbakanda olduğunu, HSYK'da görev yaptığı esnada bu yapı mensubu HSYK üyelerinin tutumlarıyla ilgili sorunları ve taleplerini Müşteşar ... vasıtasıyla Adalet Bakanına ilettiğini, B.. E..'in müsteşar olmasından sonra ise bu bariyerin kalktığını ve pek çok şeyi doğrudan Bakanla paylaşmaya başladığını, hatta bir keresinde HSYK Genel Kurulunda olumsuz tavır sergilediklerinde Bakanın durumu sorması üzerine isteklerini karşılamayıp onlara bazı sorunlar çıkarmalarından kaynaklandığını belirttiğini tanık S.. E..'in ifadesinde anlattığını, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 27.04.2018 tarihli yazısında Adalet Bakanlığında tetkik hâkimi olarak çalışmış olan ve hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapılan 383 hâkim ve savcı olduğunun bildirildiğini, bunlardan 31 tanesinin Adalet Akademisinde çalışması nedeniyle bu sayıya dahil edilmemesi gerektiğini, geriye kalan 350 kişi içinde Personel Genel Müdürlüğü yaptığı Nisan 2007-Ekim 2008 arasındaki bir buçuk yıllık dönemde Bakanlığa alınan tetkik hâkimlerinden sadece 11 kişi hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapıldığını, bu oranın toplam sayı içinde %3'e tekabül ettiğini, geri kalanların ise diğer genel müdürlerin dönemlerinde alındığını, nitekim kendisinin Bakanlıkta kadrolaştığını söyleyen tanık M.. Ö..'in iki yıl genel müdürlük yaptığı dönemde FETÖ/PDY mensubu 74 hâkim ve savcının Bakanlığa alındığını, Adalet Bakanlığında 8 genel müdürlük, 4 müstakil daire başkanlığı, 28 genel müdür yardımcılığı olmak üzere toplam 40 unvanlı görevin olduğunu, 2003-2004 yıllarında A.. H.., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... Tutar ve kendisi olmak üzere 10 kişiye unvan verildiğini, bu dönemi takip eden ve kendisinin etkin olduğu belirtilen 2004-2010 arasındaki altı yıllık dönemde ..., B.. E.., M.. Ö.., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... olmak üzere 11 kişiye unvan verildiğini, böylece FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle işlem yapılanların yıllık ortalamasının %1,8'e düştüğünü, 2010 yılında Bakanlıktan ayrıldıktan sonra ve tanık M.. Ö..'in Personel Genel Müdürü olduğu iki yıllık dönemde unvan alan 40 kişiden 20'si hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapıldığını, yani söz konusu oranın %50'ye çıktığını, tüm bunlarla birlikte kendi döneminde unvan alan 11 kişinin atanmasında sadece B.. E..'de dahlinin olduğunu, diğer on atamada ise herhangi bir etkisinin olmadığını,
Hakkında aleyhe beyanda bulunan tanıkların tümünün aynı suçtan yargılanan sanık konumunda kişiler olması nedeniyle bu beyanların sanık beyanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, tanıkların birçoğunun ilk beyanlarında değil daha sonraki beyanlarında kendisinden bahsettiklerini, HSYK Başkan Vekili ...'ın itirafçıları meslekte tutacaklarına dair açıklaması sonrasında beyanda bulunduklarını, iftira mahiyetindeki bu anlatımların CMK'nın 148. maddesine göre delil olarak değerlendirilemeyeceğini, zira özgür iradeyi etkileyen sebeplerin ve kanuna aykırı yarar vaadinin söz konusu olduğunu,
Tanık A.. H..'nin kendisinin cemaat mensubu olduğuna dair ifadesini kabul etmediğini, nitekim ifadesinin devamında konuşmaları esnasında cemaat mensubu olmadığını dile getirdiğini söyleyerek duruma açıklık getirdiğini, 2011 yılında katıldığı toplantıların klasik anlamda cemaat sohbetleri olmadığını, HSYK oluştuktan sonra Yargıtay ve Danıştay üye seçimleriyle ilgili ... ve ...'nin evindeki toplantılardan sonra yeni HSYK üyelerine hoş geldin ziyareti mahiyetinde birer ev ziyaretiyle bir veya iki defa da A.. H..'nin evinde teşkilatın sıkıntı ve talepleriyle ilgili yargı sisteminin daha iyi işlemesi için yapılabileceklere ilişkin birkaç defa buluştuklarını, bunların mesai arkadaşlarının tanışıp kaynaşması gibi insani sebeplerle olduğunu, o toplantılarda düşüncelerini ve eleştirilerini belirtip 'Ben sizden değilim, cemaat mensubu değilim' diye söylediğini, nitekim bu durumu tanık Ö.. K..'nun 'M.. B..'a dönüp 'beni cemaatçi olarak saymayın' derdi' diyerek belirttiğini, o güne kadar kamuoyunda olumsuz bir anlayış olmayan bu camia içindeki mesai arkadaşlarıyla bir araya gelmekte ve arkadaşlık etmekte sakınca görmediğini, MİT Müsteşarının 07.02.2012 tarihinde ifadeye çağrılması sürecinde şahit olduklarından sonra tepkisini 'Hocanız kimin kucağında oturuyor, ipleriniz kimin elinde, İsrail'in mi Amerika'nın mı?' diyerek sert bir şekilde ifade ettiğini ve bir daha bu toplantılara katılmadığını, tanık A.. H..'nin atamalara onu karıştırmadığına ilişkin iddiasının doğruyu yansıtmadığını, zira HSYK'daki atamalarda HSYK Genel Kurulu ve HSYK Başkanının yetkili olduğunu, dolayısıyla kendisinin bunlara karışamayacağını, başkanı olduğu 1. Dairenin görevine giren Başsavcı ve komisyon başkanı atamalarında tanık A.. H..'yi karıştırmadığının doğru olduğunu, çünkü HSYK Başkan Vekilinin diğer daireler üzerinde herhangi bir yetkisinin bulunmadığını, kaldıki 1. Daire üyeleri dışında kimseyi karıştırmadığını, tanık A.. H..'nin cemaatin taleplerine hayır diyemediği şeklindeki beyanının da doğru olmadığını, mevzuata ve ilke kararlarına aykırı olan ve aklına yatmayan her teklife kimden geldiğini önemsemeden itiraz ettiğinin tanık Ö.. K..'nun ifadesinde yer aldığını, ilkesel ve devletçi duruşunu bilen cemaatin iyi şeyleri sahiplenmek ve kötü olanları kendisine mâl etmek gibi bir hareket tarzı içine girdiğini, buna ilişkin birçok somut örneğin olduğunu, ... ve ...'nin yer aldığı dini içerikli sohbet yapılan bir toplantıya katılmadığını, Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin olarak bu kişilerin ve ...'in Yargıtay 9. Ceza Dairesinin örgüte bakışı ve örgüt tanımına ilişkin uygulamalarını anlatmak için tanık A.. H..'nin evine geldiklerini, ...'in Adalet Bakanı olduğu dönemde terör örgütleriyle ilgili bir kanun tasarısını yasalaşmaması gerektiğini belirterek B.. E..'le birlikte girişimde bulunmasının söz konusu olmadığını, konunun ne olduğunu bilmediğini ve o tarihlerde kararname bürosunda görevli olduğunu, tanık A.. H..'nin mahkemedeki ifadesinde bu değişikliğe sadece cemaatin değil milliyetçi ve muhafazakar kesimdeki herkesin itirazda bulunduğunu beyan ettiğini,
Tanık B.. E..'in ifadesindeki lehe beyanların görmezden gelindiğini, zira B.. E..'in ifadelerinde yer alan kendisinin cemaat mensubu olmadığını, öğrenciliğinden itibaren cemaatle bir ilgisinin bulunmadığını, iradesine ipotek koyacak bir yapısı olmadığını, talimatla iş yaptığını zannetmediğini, kişilik olarak müdahale edilmesi veya etki altına alınması zor bir kişi olduğunu, 2010 HSYK seçimlerinde cemaatin adayı olarak gösterilmediğini, HSYK dairelerine üye belirlenmesinde cemaatin çoğunluk sağlamaması için birlikte gayret ettiklerini, Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde cemaatin karşısında olduklarını, bu esnada ...'nun hocaya sorduklarına dair söylediği sözlerine tepki gösterdiğini, bu yapıyla mücadelede cemaatin hedefi olarak görüldüğünü, 17-25 Aralık sürecinde Z.. H..'nun HSYK Genel Kurulunun açıklama yapması için ısrarcı olduğunu, özel yetkili mahkemelerden örgüt mensuplarının ayıklanması için çaba gösterdiklerini, yerlerine güvenilen isimleri kendisi üzerinden getirdiklerini, cemaate himmet veya bağış vermediğini, 1. Dairede cemaat mensuplarıyla ayrışmanın 07.02.2012 tarihindeki MİT krizinden sonra olduğunu ve Z.. H.., İ.. A.. ve kendilerinin bir tarafta cemaat mensubu diğer üyelerin de karşı tarafta olmak üzere çalışıldığını ve ayrıca ...'ün görevden alınmasını gündeme getirdiğini beyan etmesinin değerlendirmeye alınmadığını,
Tanık M.. Ö..'in beyanında geçen kendisinin tavsiyesi üzerine A.. H.. tarafından Bakanlık tetkik hâkimliğine atandığı husususun gerçek dışı olduğunu, zira tanığı tetkik hâkimi olarak Bakanlıkta göreve başladığı ilk gün Genel Müdür ...'in odasında tanıdığını, daha önceden tanımadığı birini tavsiye etmesinin söz konusu olamayacağını, kendisinin o tarihte 28 Şubat nedeniyle soruşturma tehdidi altında olduğunu, tanığın bu husustaki beyanını A.. H..'nin teyit etmediğini, Yargıtay üyeliğine kendisinin ve A.. H..'nin sayesinde seçildiğinin de doğru olmadığını, tanık M.. Ö..'in Personel Genel Müdürlüğünden Eğitim Dairesi Başkanlığına atanacak olması nedeniyle arayıp durumdan bilgi verdiği tanık A.. H..'nin Yargıtaya seçmeyi önermesi üzerine Bakanın kabul etmemesi karşısında kendisinin genel müdürlükten alt göreve atanmasının uygun olmadığını söyleyip ya yüksek müşavir yapılmasını ya da kararnameye konulup taşraya gönderilmesini teklif ettiğini, bunun üzerine sonraki hafta görüşülecek Yargıtay üyeliği seçiminde değerlendirilmesi yönünde mutabık kaldıklarını, bu durumun B.. E..'in beyanıyla doğrulandığını, tanık M.. Ö..'in 2005 yılından sonra Bakanlığa gelecekler hakkında A.. H.., B.. E.. ve kendisinin referans olup karar verdiğine ilişkin beyanının doğru olmadığını, zira kendi döneminde Personel Genel Müdürlüğüne sadece bir kişiyi aldığını, bu kişinin de dava işlerine bakmak üzere B.. E..'in referansıyla aldığı ... olduğunu, aynı dönemde Bakanlığa gelen ve hakkında FETÖ/PDY'den işlem yapılanların sayısının 11 olduğunu, kendisinden önceki genel müdürler döneminde alınanlar bakımından bu sayının daha yüksek olduğunu, tanık M.. Ö..'in Personel Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde alınanlar arasındaysa bu sayının 74 olduğunu, bu nedenle asıl kadrolaşmayı tanığın yaptığını, kuzeni ve onun eşi de dahil olmak üzere hiçbir kimseye iltimasta bulunmadığını, tanık M.. Ö..'in kendisinin fakülte yıllarında cemaatle diyaloğu olduğunu ancak ne kadar ileri gittiğini bilmemekle birlikte ...'dan böyle bir şey duyduğuna dair ifadesinin gerçeği yansıtmadığını, öğrencilik yıllarında evlere sohbet toplantısı için değil birkaç kez yemek, namaz veya ders çalışma amaçlı gittiğini, hangi okuldan mezun olduğunu bilmediği ...'u meslekteyken tanıdığını, tanık M.. Ö..'in kendisinin para verdiğine dair beyanının doğru olmadığını, ifadesinin başka bir yerindeyse sürekli olarak para verdiğini de söyleyemeyeceğini belirterek çelişkiye düştüğünü, bu yapıya ve bu yapıyla irtibatlı yardım kuruluşlarına hiçbir zaman para vermediğini, tanık M.. Ö..'in kendisinin cemaatten gelen talepleri karşılayamadığı ya da MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra mantık süzgecinden geçirerek uygun davrandığı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, zira cemaatten doğrudan bir talep gelmediğini, hiçbir talebi getiren kişiye bakarak değerlendirmediğini, mevzuata ve vicdanına uygunsa kimden gelirse gelsin olumlu baktığını, o yıllarda bu yapının bir örgüt olduğunu ve gizli amaç taşıdığını bilmediğini, 2014 yılında bu yapının MGK tarafından illegal yapı olarak tanımlanmasından sonra makul olması gereken taleplerine bile karşı çıktığını,
Tanık Ö.. K..'nun kendisini, A.. H..'yi ve B.. E..'i cemaatin parlattığı ve kendilerinin de cemaati parlattıkları yönündeki beyanının doğru olmadığını, Müsteşar ...'ın davetiyle geldiği Bakanlıkta gece gündüz çalışıp işini en iyi şekilde yaptığını, farklı Bakanlar döneminde terfi ettiğini, kendisini cemaatin parlatmasının söz konusu olmadığı gibi kendisinin de cemaat mensubu diye kimseyi parlatmadığını, her zaman liyakati esas aldığını, tanık Ö.. K..'nun A.. H.., B.. E.. ve kendisinin 2012 yılından sonra cemaate mesafe koyar gibi davranmalarını cemaate naz yapmaları olarak nitelendirdiğine ilişkin beyanının gerçeği yansıtmadığını, 2012 yılından sonra kesintisiz şekilde karşı tavır alıp bunu açıkça dile getirdiği ve bu yönde oy kullandığı göz önüne alındığında bu tavrın naz olarak kabul edilemeyeceğini, bu tavrının A.. H.. ve B.. E..'in tavırlarından ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, tanık Ö.. K..'nun kendisinin sohbetlerde Fethullah Gülen cemaatine yakın olduğunu gizlemediği şeklindeki beyanını kabul etmediğini, hiçbir zaman cemaate yakınlık vurgusu yapmadığını, bu kanıya nasıl vardığını tanığın açıklaması gerektiğini, tanık Ö.. K..'nun kendisinin onaylamadığı hiçbir şeyin HSYK'da gerçekleşmediği şeklindeki beyanının doğru olmadığını, kendisinin muhalif kaldığı birçok kararın olduğunu, tanığın dediği gibi olsaydı bütün kararlarda olumlu oy kullanması ve her şeyin isteğine göre şekillenmesi gerektiğini, tanık Ö.. K..'nun Yargıtay üyeliği seçimlerinde kendisinden yardım istediğinin doğru olduğunu, tanığın da aralarında olduğu 8 HSYK üyesinin bu üyelik seçimleri esnasında cemaat adına pazarlık yapıp belli sayı ve isimlerde direttiklerini, sonrasında tanığın ayrıca cemaat mensubu olmayan hemşehrilerini de seçtirmeye çalışıp kontenjan istediğini, kendisinin de 'Hem grup pazarlığı yapıyorsunuz, üstüne gelip bir de şahsi pazarlık yapıyorsunuz, bu olmaz' diyerek karşı çıktığını, tanık Ö.. K..'nun ilk beyanında Yargıtay üyeliği seçimlerine ilişkin görüşmelerde kendisinin söylediklerini ayrıntılı olarak belirtmesine rağmen ikinci ifadesinde okları kendisine yönelttiğini, bu ifadeyi verdikten sonra tanığın tahliye olduğunu, bu nedenle ikinci ifadesinin sıhhatinin tartışmalı duruma geldiğini, hakkında kotarıcı tanımlamasını kullanan tanık Ö.. K..'nun bunun kriz çözme ve uzlaşma sağlama hususlarına ilişkin bürokratik pozisyonuyla ilgili olduğunu mahkemedeki beyanında ifade ettiğini,
Tanık K.. T..'un 2010 HSYK seçimlerinde cemaatin adayları olarak belirttiği kişiler arasında ismini saymasının gerçeği yansıtmadığını, bu seçime cemaatin adayı olarak katılmadığını ve seçim çalışmalarını cemaatle yürütmediğini, aday olan 11 kişinin Bakanın ve müsteşarın istek ve talimatıyla birlikte hareket ettiklerini, listeye Bakanlık listesi dendiği için kendisini çizmelerinin mümkün olmadığını, adliye gezilerini cemaat talimatıyla ve sponsorluğuyla değil Bakanın zorlamasıyla masrafını kendi cebinden karşılayarak düzenlediğinin tanıklar A.. H.., B.. E.., M.. Ö.. ve İ.. A..'ın beyanlarıyla doğrulandığını, tanık K.. T..'un Yargıtay üyeliği seçimi için bir grubun kurulduğuna ve bu grupta kendisinin de yer aldığına dair beyanının doğru olmadığını, böyle bir grubun kurulmadığını, nitekim mahkemede alınan yeminli beyanında bu hususun savcılık ifadesinde yanlış anlaşılarak yazıldığını ifade ettiğini,
Tanık İ.. D..'ın kendisinin stajdan dönem arkadaşı olduğu ve ismini cemaat mensubu olarak bildiği şeklinde beyanının olduğunu, tanığın ilk ifadesinde 2011 yılında evine gelen birinin kim olduğunu bile hatırlamadığını ama 30 yıl öncesine ilişkin kendisi hakkında anlatımda bulunduğunu, hatta tanık İ.. D..'ın örgüt mensubu olduğunu bildiği Yargıtay üyeleri arasında 21. sırada kendisini de belirttiğini, bu hususların tanığın ifadesinin güvenilir olmadığını gösterdiğini, kaldıki tanıkla stajda dönem arkadaşı olmadıklarını, zira kendisinin 13. dönem tanığın ise 11. dönem stajyeri olduğunu,
Tanık B.. B..'un beyanlarına itibar edilemeyeceğini, zira ... davasında gizli tanık olarak yalan beyanda bulunduğu ortaya çıkan bu tanığın şimdi de hakkındaki suçlamadan kurtulmak amacıyla düzmece beyanlarda bulunduğunu, gizli tanıklığı nedeniyle tanık koruma programına alındığını medyaya yansıması nedeniyle bildiğini, ancak ... ismiyle mesleğe dönmek istediğini bilmediğini, mesleğe yeni kimliğiyle kabulünde hiçbir etkisinin olmadığını, zira mesleğe kabulün HSYK 3. Dairesinin görevine girdiğini, kendisinin ve B.. E..'in ...'in köz isimli grubunda yer aldıklarına dair beyanının da doğru olmadığını, ... isimli şahsı tanımadığını ve köz grubunu bilmediğini, hiçbir grubun da üyesi olmadığını,
Tanık D.. K..'ın beyanında bahsettiği dört olay neticesinde kendisinin örgüt mensubu olduğuna ilişkin vardığı kanaatin isabetli olmadığını, zira tanığın İzmir Başsavcılığı görevinden alınmasının intikamını olayları çarpıtıp eksik bilgi vererek almaya çalıştığını, nitekim bu durumu 'Beni İ.. O.. İzmir'den aldırdı' diyerek açıkça ifade ettiğini, tanığın anlattığı dört olaydan birincisinin İzmir Adliyesinde iki yıl birlikte çalıştığı meslektaşı olan ...'dan ısrarla avukat olarak bahsedip 2006 yılında Zoguldak'tayken tayin istemeye geleceğinde ...'un 'İ.. O.. ve ...'e benden selam söyle, sana yardımcı olurlar' dediğini ancak örgüt mensubu zannetmesinler diye kendilerine bu selamı iletmediğini beyan etmesi olduğunu, buna rağmen tanığın Diyarbakır Başsavcılığına atandığını, tanık D.. K..'ın bahsettiği olaylardan ikincisinin Habur olayında Savcı ...'nın farklı düşünmesi nedeniyle bunun cemaat birlikteliği olduğu sonucuna varması olduğunu, ancak kendisinin bu olaya ilişkin olarak öncesinde neler olup bittiğini bilmediğini, zira yurt dışından geldiği bir Cumartesi sabahı Adalet Bakanı S.. E..'in arayıp kendisini Bakanlığa davet ettiğinde 30 kişilik bir grubun Habur'da teslim olacağını, bu kişilerin orada serbest bırakılması hâlinde 1500 kişinin daha silah bırakıp teslim olmaya geleceğini ancak Diyarbakır'a gönderdikleri Müsteşar Yardımcısı ... ile Bilgi İşlem Daire Başkanı ...'nın Diyarbakır Başsavcısı D.. K..'ı ikna edemediklerini, Başsavcı D.. K..'ın teslim olan grubun Diyarbakır'a getirilip adliyeye çıkarılması konusunda ısrar ettiğini ve Habur'a savcı göndermek istemediğini söylemesi üzerine bu olayı ilk kez duyduğunu, bunun üzerine Başsavcı D.. K..'ın haklı olduğunu, savcı göndermenin yanlış olacağını, teslim olanların helikopterle Diyarbakır'a getirilebileceğini ve adliyeye çıkarılıp oradan serbest bırakılmalarının daha uygun olacağını belirttiğini, toplantıda olan ...'in devletin bir karar aldığını söyledikten sonra Başsavcıyı ikna etmesini istemesi üzerine aradığı ve durumu sorduğu Müsteşar Yardımcısı ...'in Başsavcı D.. K..'ı ikna edemediklerini belirttiğini ve telefonu Başsavcıya verdiğini, bunun üzerine durumu sorduğu Başsavcı D.. K..'ın Habur'a savcı göndermeyip bu kişileri Diyarbakır'da serbest bırakmalarının daha uygun olacağını söylediğini, kendisinin de aynı şekilde düşünmekle birlikte bu konuda karar alındığının söylendiğini ifade edince 'Peki sayın Müsteşarım, siz öyle istiyorsanız öyle yapalım' dediğini, bunun üzerine kendisinin değil Devletin öyle istediğini belirttiğini, bu hususta ..., ..., ... ve ...'in tanık olarak dinlenebileceğini, tanık D.. K..'ın bahsettiği olaylardan üçüncüsünün kendisinin 'İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ...'nu niye gözaltına almadınız?' diye sorması üzerine delil olmadığını söylediğinde 'Gücünüz hep garibanlara mı yetiyor?' şeklinde çıkıştığı iddiası olduğunu, tanığın bu beyanındaki doğru olan tek cümlenin 'Gücünüz hep garibanlara mı yetiyor?' olduğunu, o dönemde beş ilin belediyesiyle ilgili emniyetin bir hazırlığı olduğunu öğrenince dört ilin Başsavcısını aradığını, ancak İzmir Başsavcısı ...'i aramaya fırsat kalmadan 02.05.2011 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesine bir operasyon yapıldığını, bu operasyonun tanık D.. K..'ın 19.06.2011 tarihinde İzmir Başsavcısı olarak atanmasından yaklaşık iki ay önce gerçekleştirildiğini, tanığın bu somut durumu bile çarpıttığını, İzmir Belediyesine operasyon yaptığı için HSYK 1. Dairesi olarak ...'i İzmir Başsavcılığından alıp yerine de Müsteşar ...'ın isteği üzerine tanık D.. K..'ı atadıklarını, bu operasyonda tutuklanan belediye çalışanı ...'in yakınlarının kendisine gelip 16 yıl çocuk tedavisi gördükten sonra bebek sahibi olduğunu ve prematüre doğan bebeğin ceza evinde annesinin yanına gitmesinin uygun olmayacağını söyleyip yardım istemeleri üzerine operasyonun tanık D.. K..'ın İzmir'e atanmasından önce yapıldığı için bilgisi olmayabileceğini ve emniyetin oyununa getirilmiş olabileceğini düşünerek uyarmak ve ...'in durumunu iletmek için aradığını, bunun üzerine tanık D.. K..'ın dosyayı bildiğini, önemli deliller olduğunu ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ... liderliğinde çok büyük bir suç örgütüyle karşı karşıya olduklarını anlatınca Belediye Başkanına örgüt lideri demelerine rağmen tutuksuz olduğunu, ama özel mazereti olan kadın bir memurun tutuklu olduğunu belirtip 'Gücünüz garibanlara yetiyor, bırakılsa ne olur?' dediğini, kesinlikle 'İzmir Belediye Başkanı ...'nu neden tutuklamıyorsun?' diyerek tutuklanmasını ima etmediğini, bu soruşturmayı yürüten Savcı ...'in Yargıtay Başsavcısı ... tarafından Yargıtay üyeliğine seçtirilmek istenmesine yaptığı operasyon ve haksızlıklar nedeniyle kendisinin engel olduğunu, tanık D.. K..'ın bahsettiği olaylardan dördüncüsünün kendisinin askeri casusluk davasında İzmir Başsavcı Vekili ...'ye ve Savcı ...'a talimat verdiği ve Liman soruşturmasını yaptırmaması nedeniyle tanık D.. K..'ın Manisa'ya atanmasını sağladığı iddiasının olduğunu, askeri casusluk davasıyla ilgili İzmir Başsavcı Vekili ...'yle iki kez görüştüğünü, ilk aramasının Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı ... tutuklandığında tutuklama gerekçesi konusunda Başbakanın bilgi istemesi üzerine Adalet Bakanının talimatıyla gerçekleştiğini, akabinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığının dosya için gerekli yazıyı vermesi üzerine ...'nin bir hafta sonra tahliye edildiğini, bunu talimatla değil bir mağduriyetin giderilmesi için yaptığını, ikinci aramasının askeri casusluk dosyasında İzmir Başsavcılığının dosyada şüpheli olmayan kişilerle ilgili fişlemelerde adı geçenlerin çalıştıkları kurumlara bütün CD'yi göndermeleri üzerine İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ...'nun arayıp valilik için düşündükleri bazı kişilerin isimlerinin bu listelerde geçtiğini belirtip durumları hakkında bilgi almak istediğini, bunun üzerine daha önceden kaymakam olarak çalıştığı ilçede savcılık yaptığı için tanıştıklarını bildiği İzmir Başsavcı Vekili ...'nün bu dosyaya baktığını söyleyip buluşmalarını sağlayabileceğini belirttiğini, akabinde ...'yü çağırdığını ve A.. H..'yle beraber ...'nun makamına gittiklerini, sonrasında onları baş başa bırakıp A.. H..'yle oradan ayrıldıklarını, bu görüşmeden sonra listelerde ismi geçen kişilerin vali olarak atandıklarını ve böylece mağdur edilmelerini engellediğini, İzmir'deki liman soruşturmasını engellemesi nedeniyle tanık D.. K..'ı kendisinin görevden aldırdığının doğru olmadığını, bu husustaki teklifin Müsteşar B.. E..'den geldiğini ve kendisinin de destek olduğunu, tanık D.. K..'ın anlattığı bütün bu hususları ilk ifadesinde bahsetmeyip ikinci ve üçüncü ifadelerinde parça parça anlattığını, kendisinin hiçbir soruşturma veya davada talimat vermediğini, sadece pozisyonu itibarıyla mağduriyetlerini intikal ettiren kişilerin iddialarını ilgililerine aktarıp dikkatli incelemelerini belirttiğini, tanık D.. K..'ın 2013 yılındaki yaz kararnamesinde İzmir Başsavcılığından alınmasının sebebi olarak kendisini görmesi nedeniyle husumet duyduğunu ve hakkındaki davasında yaptığı tanıklığına itibar edilerek cezalandırılması nedeniyle husumetini daha da arttırıp yalan ve iftiralarına devam ettiğini,
Tanık ...'ı aynı dönemde eğitim merkezinde olmaları sebebiyle tanıdığını, tanığın 1997 yılında Karapınar hâkimiyken Mercedes marka bir otobüsün infilak etmesi sonucunda 49 öğrencinin yanarak can verdiği olaya ilişkin davada Türkiye genelindeki bütün Mercedes marka otobüslerin toplatılmasına karar verdiğini, bu karar nedeniyle HSYK'nın soruşturma başlatıp tanığı Dargeçit'e tayin ettiğini, kendisinden bu sebeple yardım istediğinde yapabileceği bir şey olmadığını söylediğini, bundan dolayı tanığın kişisel husumet beslediğini, 15.10.1991-14.02.1992 tarihleri arasında eğitim merkezinde birlikte staj yaparken dönem başında Suat Bilge'nin, seçimlerden sonra da ...'ın Adalet Bakanı olduğunu, o dönemde ANAP'lı bir bakanın olmadığını, hayatında hiçbir zaman takiyye yapmadığını, 1986 yılından beri namazını düzenli olarak kıldığını, Adalet Bakanı ... döneminde gelen ve inancından dolayı mı içmediğini soran müfettişe inancından dolayı içmediği cevabını verecek kadar cesur davrandığını, Eğitim Merkezinin ilk döneminde kendi evi Etlik'te olduğu için öğle namazlarını mescide gidip kıldığını, ikinci dönemdeyse eşinin Adıyaman'a kura çekmesi nedeniyle evini taşıdıklarından dolayı yatılı olarak kaldığı Eğitim Merkezinde namazlarının çoğunu odasında kıldığını, tanığın kendisinin cemaat evlerinde kaldığına ilişkin beyanının yalan olduğunu, tanıkla misafirhanedeki odalarının aynı katta karşılıklı olduğunu, tanığın kendisinin eniştesi ...'nın kaybettiği bir seçimi iptal etmesini istemesine rağmen iptal etmediği için tanığa kızdığı yönündeki beyanının gerçeği yansıtmadığı, zira 19.08.2000 tarihindeki MHP İlçe Kongresi seçiminde başkan adayları olan eniştesi ... ve uzaktan akrabası ... arasındaki bu seçimi eniştesinin bir oy farkla kazandığını, diğer aday ...'un seçim sonucuna itiraz edip seçim hâkimine kendisinden bahsettiğini eniştesinin arayıp bildirdiğini, bunun üzerine hem dönem arkadaşı olduğu için hayırlı olsun demek hem de ...'un talebinin kendisiyle bir ilgisi olmadığını söylemek için arayıp durumu sorduğu tanığın itirazı reddettiğini belirtmesi üzerine hiçbir şey söylemediğini, tanığın geçirdiği soruşturma nedeniyle verdiği bir ropörtajında altı ay bunalım yaşadığını ve cinnet hâlinden ancak psikolojik tedavi sayesinde çıkabildiğini anlattığını, tanığın ifadelerine bakıldığında cinnet hâlinden tedaviye rağmen çıkamadığını, tanığın öz kardeşinin şikayeti üzerine Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasını bile kendisinden bildiğini ve hatta bu mahkemeye atanan hâkimleri özellikte kendisinin atadığını iddia ettiğini, tanığın Karapınar'da birlikte çalıştığı Cumhuriyet Savcısı ...'dan beraber cemaat evlerine gittiklerini ve Konak'taki bir camide düzenlenen toplantıdan sonra ...'yı F. G.'e takdim ettiğini ve elini öpüp duasını aldığını duyduğunu belirtmesinin gerçeklerle bağdaşmadığını, zira ...'yı okuldan tanımadığını, siciline göre kendisinden iki ya da üç dönem sonra olması gerektiğini, birlikte cemaat evlerine gitmesinin veya F.G.'e ...'yı takdim etmesinin söz konusu olmadığını, üniversitede okuduğu 1984-1988 yılları arasında F.G.'in kaçak durumda olduğunu ve cami sohbetlerine 1990 yılından sonra başladığını internetten tespit ettiğini, tanığın beyanlarının bu somut durumla da örtüşmediğini, ...'yı ilk olarak Karapınar'da tanıdığını, zira kendi anne babasının 1997 yılına kadar Karapınar'da yaşadıklarını ve evlerinin adliye lojmanlarının bitişiğinde olduğunu, burada çalışan hâkim ve savcılarla bu vesileyle tanışıp görüştüğünü, anne babasının 1997'de Ankara'ya taşınması sonrasında bir irtibatının olmadığını, kendisini okuldan ve ...'yı da aynı büroda çalışmasından dolayı tanıyan tanık M.. G..'in kendisinin ...'yı tanımadığını beyan ettiğini, Mercedes otobüslerin toplanmasına karar verilmesi nedeniyle açılan soruşturmada kararı veren mahkemenin savcısı olan ...'nın da Siirt'e tayin edildiğini, sonra istifa edip gazeteci olduğunu ve 2012 yılındaki bir köşe yazısında kendisinin HSYK üyeliğinden istifa etmesi gerektiğine dair bir yazı yazdığını, ...'nın tanık olarak dinlenmesini istediğini, tanığın 2000 yılından önce Baskil'de birlikte çalıştıkları N.. E.. ve ...'ten kendisinin onların abisi olduğu ve toplantılara geldiğini duyduğuna dair sözlerinin de doğru olmadığını, bahsi geçen kişilerden N.. E..'i tanımadığını, ...'ü ise tanığın anlattığı dönemde değil Yargıtay savcısı olduğu dönemde tanıdığını, bu bakımdan tanığın beyanının tutarsız olduğunu, ismi geçen kişilerin dinlenip olayın doğrulatılmasının gerektiğini, tanığın ... ile kendisinin aşırı samimi olduğunu ve bu şahsın kendisinin davetiyle örgüt sohbetlerine katıldığını bildiği yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını, ...'le eğitim merkezinin son döneminde aynı odada kaldıklarını, ancak mesleğe girdikten sonra bir irtibatının bulunmadığını, hatta 2011 yılındaki Yargıtay üyeliği seçimlerinde itiraz ettiği isimlerden birisinin bu kişi olduğunu, tanık ...'ın talimatla ifadesinin alınması esnasında SEGBİS'le katıldığı duruşmada sorduğu bir soru üzerine ekrana yürüyerek 'Sen benim hayatımı mahvettin' diye bağırdığını ve bu hususun zapta geçtiğini, yargılama esnasında yaşanan bu olayın tanık ...'ın husumetini net bir şekilde ortaya koyduğunu, ayrıca tanık N.. E..'in bu tanığın mesleğini kullanarak menfaat temin ettiğine ve sözüne itibar edilemeyecek bir kişi olduğuna ilişkin beyanının da nazara alınması gerektiğini,
Tanık H.. Ö..'nın beyanlarında kendisinden bahsetmediğini, ancak emniyette idari yargıdan dönem arkadaşları teşhis ettirilirken 21. sırada fotoğrafının da gösterilmesi üzerine basından hatırladığını ve beraber kaldığı ev arkadaşları ... ve ...'ın bir defasında konuşurlarken kendisi hakkında sermurakıpları olduğunu belirtmesi üzerine diğerinin onu susturduğunu söylediğini, bahsi geçen kişileri tanımadığını ve ne demek olduğunu bilmediği sermurakıplık görevi yapmadığını, bu beyanın doğru olup olmadığının ismi geçen kişilere sorulması gerektiğini, avukatı aracılığıyla yaptırdığı araştırmada ...'ın 03.05.2013'te Antalya hâkimliğine, ...'in ise 26.09.2014 tarihinde İstanbul Vergi Mahkemesi üyeliğine kurayla atanan hâkimler olduğunu tespit ettiğini, oysaki kendisinin bu tarihlerde HSYK 1. Daire Başkanı olarak bu yapıyla mücadele ettiğini, tanığın sermurakıbının Danıştay tetkik hâkimi olan birisi olduğunu söylemesi karşısında söz konusu beyanın çelişki barındırdığını,
Tanık K.. Y..'ı tanımadığını, tanığın beyanlarının somut bilgi içermediğini, ceza evindeyken aynı koğuşta kaldığı ...'dan duyduklarından vardığı sonucu yansıttığını, oysaki itirafçı olup ayrıntılı şekilde ifade veren ...'nun beyanında pek çok isim vermesine rağmen kendisinden bahsetmediğini, bu nedenle tanığın beyanlarına itibar edilemeyeceğini,
Tanık M.. D..'ın beyanlarının gizlilik esasıyla çalışan örgütte herkesin kendisinden bahsetmesinin mantıklı olmadığını gösterdiğini, söylediklerinin doğru olmadığını,
Tanık M.. Ö..'u tanımadığını, anlattıklarının örgüt liderinin dahi bilemeyeceği şeyler olduğunu, her konuyu ayrıntısıyla bilmesinin örgütün bir taktiği olarak anlaşılması gerektiğini, tanığın beyanlarının niyet okumaktan öteye geçmediğini,
Tanık O.. A..'ın beyanlarının asılsız olduğunu, geçirdiği bir soruşturma sonucu Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığından savcı olarak başka bir yere atanmasını kendisinden bildiğini, cemaatçi HSYK üyeleri ile genel sekreterlik çalışanlarının iyi şeyleri sahiplenip olumsuz gördükleri işleri kendisine fatura etmeyi alışkanlık hâline getirdiklerini, nitekim tanığın durumunun da bu şekilde olduğunu, tanığın geçirdiği soruşturmadan bilgisinin bulunmadığını, tanığın söz konusu soruşturma nedeniyle Başsavcılıktan alınıp savcı olarak atanmasından sonra bu yapının tanık O.. A..'a kendisini hedef gösterdiğini HSYK Üyesi İ.. A..'ın söyleyip uyardığını, ancak o zaman çok önemsemediğini, 2010 yılındaki seçimde HSYK adaylarını kendisinin belirlemediğini, bu çalışmanın Bakanlık tarafından yapıldığını ve adayların isimlerini Bakanın ve müsteşarın belirlediğini, hiçbir zaman bu yapıyı öven ve teşvik eden konuşmasının olmadığını, 2010 yılındaki HSYK seçiminde ...'a oy vermek isteyenlere '... bizim arkadaşımız, ona oy vereceksiniz beni çizip verebilirsiniz' dediğini pek çok kişinin bildiğini, Mersin Başsavcı Vekili ...'nin bu hususta şahit olduğunu, tanık olarak dinlenmesini istediğini, eşi üzerinden Adalet Bakanlığının dış misyonlardaki atama ve görevden almalarının kendisinin tekelinde olduğu iddiasının doğruyu yansıtmadığını, eşinin sahip olduğu yetkilere müdahale etmesinin söz konusu olmadığını, hiçbir zaman eşinin işlerine karışmadığını,
Tanık Ö.. A..'ın beyanlarında belirttiği Çukurambar'daki eve gitmediğini, Personel Genel Müdürü olarak mülakatına girdiğinde kendisini görmesine ve staj yaptığı dönemde Adalet Akademisinde derslerine girmesine rağmen söz konusu evin kapısını açarken iki üç saniye gördüğünü beyan etmesinin tutarsızlık oluşturduğunu, tanıklar B.. E.., M.. Ö.. ve A.. K..'nın bu eve gitmediklerini beyan ettiklerini, hatta tanık M.. Ö..'in 'Her şeyi anlattım, gitseydim onu da söylerdim' dediğini,
Tanık Ö.. T..'nin 2004-2005 yıllarında Çermik'te görev yaptığı sırada rüşvet aldığı iddiasıyla yer değiştirme cezasıyla cezalandırıldığını, 2013 yılında yine benzer iddialarla soruşturma geçirip açığa alındığını, hâlen yargılamasının devam ettiğini, tanığın daha önceki dilekçelerinde ve ifadelerinde kendisinden bahsetmediğini, ancak 14.02.2017'de HSYK müfettişine verdiği beşinci beyanında anlatımda bulunduğunu, tanığın bu ifadesiyle ilgili olarak dosyaya sunduğu HSYK Müfettişi ...'nin 05.04.2018 tarihli inceleme raporunda kendisinin de içinde olduğu 17 eski yargı mensubuyla ilgili iddialarının hakkında yürütülen disiplin soruşturmasından ve ceza davalarından kurtulmak amacıyla FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün kumpasına maruz kaldığı izlenimini doğurmak maksadıyla hareket ettiği kanaatine ulaşılıp iddialarının sübuta ermediği tespitinde bulunulduğunu, disiplin soruşturmasında ciddiye alınmayan hususlara iddianamede yer verildiğini, ayrıca tanık Ö.. T.. hakkındaki 2005 yılında yer değiştirme cezasıyla sonuçlanan soruşturma sırasında Çermik kaymakamı olan İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ...'nın alınan beyanında rüşvet aldığı kanaatinde olduğunu, herhangi bir kamu görevinde bulunmaması gerektiğini ve yaptığı yanlış işlerden paralel yapıyla ilgili iddialarıyla kurtulma fırsatçılığı içinde olduğunu değerlendirdiğini belirttiğini, ayrıca tanığın ifadesinde psikolojik olarak ileriye ket vurma hastalığı nedeniyle isimleri ve tarihleri tam olarak hatırlayamadığını söylediğini, tanığın gerek meslek hayatındaki olumsuz geçmişi gerekse sonradan edinilen bilgilerin birbirleri üzerinde bozucu bir etki oluşturması durumu olarak tanımlanan ileriye ket vurma hastalığı nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceğini, tanığın 1998 yılı Ocak ayında kura çektikten sonra cemaat mensubu yaklaşık 100 kişiyle birlikte iki otobüse binerek gittikleri İstanbul'da Fethullah Gülen'in kaldığı yeri ziyaret edip yer sofrasında yedikleri yemek esnada kendisini gördüğü ve dualı olduğu söylenen kalem ve ajandadan kendisine de verildiği şeklindeki beyanının asılsız olduğunu, böyle bir yemeğe ve toplantıya hiçbir zaman katılmadığı gibi Fethullah Gülen'le aynı ortamda da bulunmadığını, belirtilen yerde olmadığına dair HTS kayıtlarının getirtilmesini ve Bakanlıktan izin ve rapor durumunun sorulmasını talep ettiğini, o tarihlerde yoğun şekilde çalışması nedeniyle Ankara dışına çıkmamasının mümkün olmadığını, tanığın Suluova'da çalışırken ...'dan ve ...'dan kendisinin cemaatçi olduğunu duyduğu şeklindeki beyanının gerçeği yansıtmadığını, adı geçen kişileri tanımadığını, iddianamede çok gizli biri olarak nitelendirilen kendisi hakkında örgüt mensuplarının üçüncü şahıslara bilgiler vermesinin mantıklı olmadığını,
Tanık M.. H..'nin beyanında on yıldır dodex isimli iğne kullandığını belirtmesi ve bu iğnenin hafıza kaybı ve unutkanlıkla ilgili olması nedeniyle beyanlarının sıhhatinin tartışmalı olduğunu, beraber çalıştığı hâkimlerden kendisinin cemaatçi olabileceğine dair intiba edindiği şeklindeki anlatımının varsayıma dayandığını, görgüye dayalı herhangi bir bilgisinin bulunmadığını, talimatla ifadesi alınırken tanığın cep telefonundaki metinden okumasına izin verilerek kanuna aykırı hareket edildiğini, buna ilişkin itirazının talimat mahkemesince SEGBİS çözümünden çıkarılmasına itiraz etmesi sonucunda mahkeme tarafından SEGBİS çözümünün yapılması sonrasında bu hususun açıklığa kavuştuğunu,
Tanık A.. D..'nin beyanlarını kabul etmediğini, hâkim adaylığı mülakatları Adalet Bakanlığı tarafından yapıldığı için HSYK'nın bu konuda herhangi bir görevinin bulunmadığını, bu nedenle tanığın ... üzerinden gelen menfi listedeki kişilerin mesleğe girmesine engel olduğunu beyan edip mesleğe girişinin bu şekilde engellendiğini iddia etmesinin gerçeklerle bağdaşmadığını, nitekim tanığın mülakata girdiği 25.11.2010, 09.04.2011 ve 25.12.2011 tarihlerinde kendisinin HSYK üyesi olarak görev yaptığını, tanımadığı birinin mesleğe girişine engel olmayı kul hakkı yemek olarak değerlendirdiğini, hiç kimsenin mesleğe girmemesi için uğraşmadığını, eşi ...'la ...'ın Anayasa Mahkemesinde çalıştıklarını, 3-4 yıl komşuluk yaptıkları lojmandan 2008 yılında ayrıldıklarını ve eşinin de 2010 yılında Anayasa Mahkemesinden Adalet Bakanlığına geçtiğini, akabinde ...'la irtibatının olmadığını, eşinin mesai arkadaşı olmasından öte ...'la hiçbir ilişkisinin bulunmadığını, profesör unvanıyla Adalet Akademisi Yönetim Kurulundan mülakat heyetine girdiğini öğrendiği HSYK Üyesi ...'yi zorlayarak istifa ettirdiğini, nitekim bu hususun tanık S.. E..'in beyanında belirtildiğini,
Tanık S.. Ö..'in beyanlarında kendisinin Eskişehir Başsavcısı ...'le yakın olduğunu ve adını kullandığını, hatta çocuklarının adını bile beraber verdiklerini duyduğunu belirtip ...'ün kurduğu kumpas nedeniyle geçirdiği soruşturmadaki müfettişe baskı yaptığını ve bu baskı nedeniyle müfettişin yer değiştirme cezası istemek zorunda kaldığına dair iddiasının gerçek dışı olduğunu, bu iddiaların HSYK'daki soruşturma dosyası incelenmeden iddianameye alındığını, söz konusu soruşturmayı yapan müfettişin ... olduğunu, böyle bir baskıda bulunulup bulunulmadığının ...'a sorulmadığını, ancak tanığın söz konusu iddialarına ilişkin şikayeti üzerine açılan ve kendisiyle birlikte 7-8 yargı mensubu hakkında HSYK Müfettişi ... tarafından yürütülen disiplin soruşturmasında bu hususun sorulduğu ...'ın 'Soruşturma yaptığım sırada ilgilinin leh ve aleyhine sonuçlanmasına yönelik İ.. O..'dan da ...'den de herhangi bir şekilde baskı yapılmadı' dediğini, soruşturma sonucunda da iddiaların sübuta ermemesi nedeniyle işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, ayrıca Eskişehir Başsavcısı ...'le kendisinin hiçbir yakınlığının olmadığını, kaç çocuğu olduğunu bilmediği gibi çocuklarının adını da bilmediğini, HTS kaydında kendisini 09.07.2011 ve 10.07.2011 tarihlerinde olmak üzere iki kez aradığının gözüktüğünü, bunun da amcasının oğlu ...'un vefatı nedeniyle olduğunu, bu aramalar dışında başka bir telefon görüşmelerinin olmadığını, gıyabında adını kullanmasından sorumlu tutulmaması gerektiğini, hiçbir müfettişe yönlendirmede bulunmadığını ve talimat vermediğini, ayrıca katıldığı toplantılarda müfettişlere kendi adlarını kullananlar varsa gereğini yapmalarını ve adaletle davranmalarını söylediğini, tanığın geçirdiği soruşturmadan ve bu soruşturma nedeniyle başka yere atanmasından doğan kızgınlıkla beyanda bulunarak kişisel hesabını görmeye çalıştığını,
Tanık H.. A..'in beyanlarının asılsız olduğunu, sadece meslektaşı olan bu tanığın Bakanlığa atandığını duyunca kıpkırmızı olması için hiçbir nedeninin bulunmadığını, tanığın ziyaret için geldiğini hatırlamadığını, gelmişse bile insanın her anının bir olmayacağı değerlendirildiğinde canının sıkkın ve öfkeli olduğu bir ana denk gelmiş olabileceğini, sırf böyle bir durum nedeniyle kendisinin örgüt mensubu olduğu sonucunu çıkarmanın yerinde olmadığını, tanığın anlattıklarının tayin usulüyle de bağdaşmadığını ve o dönem kararname sunma görevinin B.. E..'de olduğunu,
Tanık F.. S..'nın beyanlarını kabul etmediğini, tanığın ...'in referansıyla Çaycuma Savcılığından Van'a özel yetkili savcı olarak atandığını, meslekten ihraç edilmesi sonrasında 2010 yılındaki Anayasa referandumu sırasında Başbakanın Anayasa değişikliği gerçekleşirse F.. S..'ya yapılan haksızlıkların giderileceğine dair mitinglerde yaptığı açıklamalarının olduğunu, bu açıklamaların hükûmetin tanığa sahip çıktığını gösterdiğini, referandum sonrasında da HSYK Genel Kurulu kararıyla ... ve ...'la birlikte tanığın mesleğe kabulünün yapıldığını, bu kararı takiben ataması yapılacağı esnada birilerinin Adalet Bakanına ulaşıp Bakanlığa tetkik hâkimi olarak atanmasını istediklerini, bu konuyu konuştukları Bakana böyle bir atamanın tanığın sembolik bir isim olması nedeniyle yanlış olacağını ve tepki çekeceğini söylediğini, bunun üzerine Bakanın tanığın çocuklarının Ankara'da okuyor olması nedeniyle Ankara'ya verilebilme durumu olup olmadığını sorduğunu, atamasını Bakanın ve müsteşarın talebi üzerine Ankara'ya yaptıklarını, tanığı ilk defa mesleğe kabulü sonrasında teşekkür için geldiği zaman gördüğünü, bir talebi olup olmadığını sorduğu tanığın 'Siz nereyi uygun görürseniz başkanım' dediğini, bunun üzerine kendisinin de 'Hayırlı olsun, Ankara'ya atadık' diye söylediğini, hâl böyleyken tanığın Ankara'ya atanmasını kendisinin sağladığı yönünde iddianamede yer alan değerlendirmenin yerinde olmadığını, zira teşekkür ziyareti için geldiğinde tanığın atamasının zaten gerçekleşmiş olduğunu,
Gizli tanık Yıldırım'ın beyanında geçen 2010 yılındaki HSYK seçiminde bu yapının manipülasyon gerçekleştirdiği hususunda kendisinin de aynı kanaatte olduğunu, kararnamede unvan alan kişilerin önceden aranıp haber verilmesine ilişkin bilgisinin olmadığını, ...'i ve ...'i seçildikten sonra aradığını, hâkim ve savcıların yurt dışına gönderilmesine prensip olarak karşı çıktığını ve yeni HSYK göreve başladığında genel kurulda tartışılması esnasında yeni ilkeler getirilmesini sağladığını, yurt dışına gönderileceklerin belirlenmesinde yetkisinin olmadığını, gizli tanık Bulut'un beyanlarını kabul etmediğini, hiç kimsenin sorununu çözmek için devreye girmediğini ve resmi görevi dışında hiçbir soruna müdahil olmadığını, hangi soruna müdahale ettiğinin somut olarak belirlenmesi gerektiğini, gizli tanık Güneş'in beyanlarını da kabul etmediğini, emniyet görevlileriyle görüşmesinin ve onlar adına iş takibi yapmasının söz konusu olmadığını, beyanın somut bir şekilde ispat edilmesinin zorunlu olduğunu, gizli tanıklar Bulut, Güneş ve Gündüz'ün aynı şahıslar olduğunun ifadelerin mahiyetinden anlaşılabildiğini, zira örgüte nasıl ve kimler vasıtayla katıldığını anlatırken Adana Adliyesinin imamı olduğundan bahsettiğini, gizli tanığa değişik zamanlarda alınan ifadeleri nedeniyle üç ayrı isim verildiğini,
Tanık B.. E.. gibi çok daha lehe ve doğrudan bilgi ve görgüye dayalı tanık beyanları görmezden gelinip bunlara nazaran daha önemsiz sayılabilecek üç tanığın beyanına lehe olarak iddianamede yer verildiğini, lehe tanık beyanlarının 17-25 Aralık öncesi bu yapıya karşı tavır aldığını ve ayrıca aklı ve vicdanıyla hareket ettiğini gösterdiğini,
Tanık N.. Y..'ı tanımadığını, nitekim onun da kendisini tanımadığını ifadesinde belirtiğini, tanığın ilk ifadesinde teşhis ettiği kişiler arasında kendisinin olmadığını, ancak bu ifadesinden yaklaşık iki ay sonra 22.06.2017'de emniyete giderek önceki ifadesinde yer alan yanlışlıkları düzeltmek istediğini ve eklemeyi düşündüğü hususlar olduğunu beyan edip ikinci bir ifade verdiğini, söz konusu ikinci ifadesinde yüksek yargıyla ilgilenen bir abiyle konuşurken HSYK'nın onlar için çok önemli olduğunu ve HSYK seçimlerinde kendisinin cemaatle HSYK arasında köprü görevi gördüğünü söylediğini, oysaki 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde bağımsız adaylara nazaran aldığı 800 oyun bunu doğrulamadığını,
Tanık M.. S..'ın aleyhine tanıklık yapması ve Yargıtay üyeliğine seçilmesi esnasında mesleki yetersizliğini dile getirmesi nedeniyle duyduğu husumetle beyanda bulunduğunu, söz konusu beyanlarının soyut ve mesnetsiz olduğunu, kişisel tahminlerini yansıttığını, nitekim 2010 öncesi bir HSYK üyesinin 'Birol ve İbrahim bizi kandırıp yanıltmışlar' diye söylediğini duyduğunu belirttiği üyenin kim olduğunu ve nasıl kandırıldığını açıklamadığını, soruşturma aşamasındaki ifadesinde kendisinden number one diye bahsetmesini duruşmada alınan beyanında cemaat içinde değil de Bakanlık bürokrasisini kastederek söylediği şeklinde izah ettiğini,
Tanık S.. E..'in anlatımlarının gerek Adalet Bakanlığı gerekse HSYK Başkanlığı yapması ve bu nedenle doğrudan görgüye dayalı bilgi sahibi olması bakımından büyük önem arz ettiğini, zira örgüt lehine tutum ve davranışları olup olmadığını ve kimin yanında durduğunu en iyi bilebilecek konumda olduğunu, savunmasında belirttiği hususların ve örgütle mücadelesinin tanığın mahkeme huzurunda alınan beyanı sayesinde doğrulanmış olduğunu,
Aynı fakültede okuması sebebiyle okul döneminden tanıştıkları tanık M.. G..'in beyanında kendisinin hiçbir cemaatle ilgisinin olmadığını, öğrencilik süresince eşi Nurdan ve onun birkaç kız arkadaşıyla arkadaşlık yapması nedeniyle herhangi bir cemaatin içinde olamayacağını, milliyetçi ve muhafazakar her gruba yakın durduğunu ama hiçbirinin mensubu olmadığını düşündüğünü, nerede kaldığını bilmediğini, Hakyol evlerinde ...'nin katıldığı bir toplantıda gördüğünü ifade ettiğini,
Örgüt mensubu olarak kabul edilmeyen ve buna ilişkin hiçbir çalışma yapılmayan bir dönemde sonradan örgüt mensubu olduğu anlaşılan şahıslarla arkadaşlık yapmasının ve görevi gereği çalışmasının ve ayrıca 2010 yılındaki Anayasa referandumunda işbirliği yapılmış olan bu yapıyla Bakanlığın isteği doğrultusunda uzlaşılmasının suç unsuru olarak kabul edilmemesi gerektiğini, Bakanlıkta veya HSYK'da görev yaptığı esnada bilgisi olan konularda düşüncesini söyleyip hiç kimseye yönlendirmede bulunmadığını, hem Bakanlıktaki hem de HSYK'daki görev ve yetkisi nedeniyle Bakan ve müsteşar tarafından muhatap alınmasından dolayı öne çıkmasının aleyhe değerlendirilemeyeceğini,
Adalet Bakanlığında yıllarca birlikte çalıştığı için cemaat mensubiyetlerini bildiği ... ve ... Tutar ile görüşmesinin cemaatçilerle karşı karşıya gelinen konularda sıkıntıları anlatıp cemaati dizginlemeleri için yardım istemekten ibaret olduğunu, ... ile de Yargıtay Genel Sekreteri olması nedeniyle Yargıtay Başkanı ...'ın götürmesi üzerine B.. E..'in görüştüğünü, HSYK Genel Sekreteri M.. B..'ın HSYK'nın cemaatçi üyeleri üzerindeki etkisini yaşayarak öğrendiğini, bu nedenle 07.02.2012 MİT krizi sonrasında iletişimleri neredeyse yok denecek düzeyde olan cemaat mensubu HSYK üyelerine yaşanan sıkıntıları M.. B.. üzerinden ilettiklerini, bu dört kişiyle belirttiği amaçlarla görüşmesinin örgütsel bir yanının bulunmadığını,
Yargılama boyunca savunmasında yeri geldikçe bahsettiği algı operasyonlarının 2014 yılındaki HSYK seçimlerini kaybedip İstanbul'a atandıktan sonra da devam ettiğini, 09.02.2015 tarihinde eşiyle ilgili bir haber yapıldığını, ancak kendisinin adının ön plana çıkarıldığını, söz konusu haberin eşinin Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürü olduğu dönemde İsrailli komutanlarla ilgili yakalama kararını İnterpole göndermeyerek sümen altı ettiği ve bunu da örgütün adamı olan kendisi için yaptığı şeklinde olduğunu, bu haberin altına çok ağır hakaretler ve küfürler yazıldığını, tekziplerinin yayımlanmadığını, oysaki bu yakalama kararının eşi Bakanlıktan ayrıldıktan sonra iki yıl daha bekletildiğini, akabinde kanun çıkarılarak düşürüldüğünü, bu durumun hükûmetin politikasının gereği olduğunu, nitekim Adalet Bakanının ilgili genel müdürün bu işle ilgisi olmadığına dair basın açıklaması yaptığını, aleyhindeki yayınların 2016 yılının başında Sabah Gazetesinde devam ettiğini, HSYK Müfettişi ...'ın 2012'de İzmir'de yürüttüğü bir soruşturmada hazırladığı rapor üzerine iki hâkimin tayinini çıkardığından bahsedilen haberde kendisinin bu hâkimlere kumpas kurduğunun yazıldığını, bundan kısa bir süre sonra yine Sabah Gazetesinde örgüt mensubu bir hâkime ceza veren bir hâkimi sürgün ettiğine ilişkin asılsız bir haber daha çıktığını, özel yetkili Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ...'ın damadı olan idare mahkemesi üyesi bir hâkime yaptığı maddi hasarlı bir trafik kazası sebebiyle görülen davada trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçundan 1 yıl 6 ay hapis cezası verilmesine ilişkin karar nedeniyle HSYK Üyesi R.. A..'in cemaatin ...'ı yanlarına çekmek için bu davayı kullandıklarını belirtmesi üzerine söz konusu kararı veren hâkimin tayininin çıkarıldığını, kararname yayımlandıktan sonra kendisini araması üzerine durumu izah edip atama gerekçesini söylediğini, bu olaya HSYK 1. Daire üyelerinin de şahit olduğunu, dava esnasında aramasının söz konusu olmadığını, nitekim bu kararı veren ağır ceza mahkemesi başkanı ve heyetinin 2016 yılında Yargıtay 5. Ceza Dairesinde bu karar sebebiyle görevi kötüye kullanma suçundan mahkum olduklarını, 15.07.2016'da gözaltı listesinde olduğunu haber alınca bir müddet evinde bekledikten sonra gelen olmayınca teslim olmak için Ankara'ya doğru yola çıktığını, kaçtığını düşünmemeleri için yoldayken durumu bildirdiği site güvenliğinin polislerin geldiğini söylemesi ve eşinin de bilgi vermesi üzerine hemen eve döndüğünü, bu hususun arama tutanağında yer aldığını, hâl böyleyken lüks rezidansında arama yapıldığını ve spor bir araçla kaçarken Kocaeli'nde polis kovalamacısı sonucu yakalandığına dair manşetten haber çıktığını, tekziplerinin yine yayımlanmadığını, adliyedeki odasının aranmasına ilişkin kayıtların servis edildiğini, adliyeden çıkarılırken basına haber verilip çekim yapmalarının sağlandığını, bu görüntülerin bütün televizyon kanallarında günlerce yayımlandığını, hatta başkalarının adı ve soy adı baş harfleriyle verilirken kendisinin isminin açıkça verildiğini, hiçbir temasının olmamamasına ve ByLock kullanmamasına rağmen ByLock üzerinden ...'la temas kurup 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin kararnameleri yönlendirdiğine dair Akit Gazetesinde haber çıktığını, avukatını kendisi azletmesine rağmen gazetelerde 'İ.. O..'a avukat şoku' diye haber yapıldığını, bu şekildeki haberlerin yayımlanması suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ve yargının yönlendirilmeye çalışıldığını,
İddianamede çarpıtmalar yapıldığını, kendisiyle ilgisi olmayan ByLock mesajlarına yer verildiğini, hatta bunların kendi mesajıymış gibi gazetelerde yayımlandığını, isim benzerliği nedeniyle başka kişiler hakkındaki belgelerin dosyaya gönderildiğini, telefon rehberinde bir dönem birlikte çalıştığı HSYK üyelerinin olmasının ve bu kişilerle o dönemdeki telefon görüşmelerinin suç unsuru gibi gösterildiğini, HTS ortak baz analizlerinde tutarsızlıklar olduğunu, adına kayıtlı olan ancak eşi, kızı, annesi ve babası tarafından kullanılan telefonların da incelemeye tabi tutulduğunu, bu nedenle aynı zamanda ancak farklı yerlerde verilen baz kayıtlarının dikkate alınmadığı, ayrıca çakışmaların birçoğunun iş yerinin bulunduğu Adalet Bakanlığı ve HSYK'nın merkezi konumunun da göz önüne alınmadığını, ayrıca savcılık ifadesinde okuldan arkadaşı olan ... olarak bahsettiği şahsın iddianamede ... olarak yazıldığını ve bu kişinin de Yargıtaya seçilen ... olduğu belirtilip örgüt bağlantısı kurulmaya çalışıldığını, ifadelerinde söylemediği şeyleri söylemiş gibi yansıtıldığını, bayram için atılan telefon mesajlarının bile örgütsel bağla ilişkilendirilmeye çalışıldığını, hiçbir samimiyeti olmayan sadece tanışıklığı bulunan kişilerin örgütsel durumunun aleyhine değerlendirildiğini, kendisinden önceki ve sonraki HSYK dönemlerinde gerçekleştirilen birçok işlemden sorumlu tutulduğunu, hiçbir tanık beyanı olmamasına rağmen kod adı kullandığının iddia edildiğini, ancak kod adının ne olduğunun açıklanmadığını, iddianamede toptancı bir yaklaşımla yıllar sonra örgüt mensubu olduğu anlaşılan kişilerin özel yetkili mahkemelere ve savcılıklara atanmaları sorumluluğunun kendisine yüklendiğini, oysaki bu isimlerin kimisinin teamüller gereği kimisinin de Bakanlığın isteği doğrultusunda atandığını, ancak büyük çoğunluğunun örgütle bağlantısı olmayan hâkim ve savcılar olduğunu, nitekim birçoğunun şu an Yargıtay üyesi olarak görev yaptığını, çoğu meslektaşın özel yetkili mahkemelerde ve savcılıklarda çalışmak istemediğini, atanan bazı meslektaşların ise kısa bir süre çalıştıktan başka mahkemelere gitme çabasına girdiğini, ..., ..., ... ve ...'un Anayasa Mahkemesi raportörlüğüne atamalarından da kendisinin sorumlu tutulduğunu, oysaki Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu'nun 25. maddesinde Anayasa Mahkemesi raportörlerini belirleme yetkisinin Anayasa Mahkemesi Başkanına ait olduğunun belirtildiğini, almak istediği raportörün çalıştığı kuruma Anayasa Mahkemesi Başkanının yazdığı yazı üzerine atamanın yapılmak zorunda olduğunu, iddianameye konu edilen üçüncü kişilerin Bylock yazışmalarının ve HSYK üyelerinin tutumlarının 2014 sonrası HSYK dönemindeki olaylar ve kişilerle ilgili olduğunu, bu nedenle bu hususlardan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, HSYK Tetkik Hâkimi ...'a kararname hakkında ByLock üzerinden talimatlar verdiğine dair Akit Gazetesinde çıkan haberin bizzat ... tarafından 25.11.2016 tarihinde savcılıkta etkin pişmanlık kapsamında verdiği ifadesinde 'Haber külliyen yalandır. Benim İ.. O.. ile özel bir ilişkim yoktur. Kendisini ilk defa Kurulda görev yaptığım dönemde gördüm. Ayrıca ben görev yaparken kendisinin S.. M..'ya benim paralelci olduğum yönünde bir şeyler söylediğini biliyorum. Kendisiyle bayramlarda arayıp tebrik etmem dışında görüşmem de yoktur' denilerek doğru olmadığının belirtildiğini, ancak söz konusu bu lehe ifadeden iddianamede bahsedilmediğini, eski Yargıtay Üyesi ...'ın lehe mahiyetteki ifadesine de iddianamede yer verilmediğini, söz konusu bu ifadede kendisinin ve B.. E..'in 2013 yılında bu yapıyla ilgisi olmayan üyelerle hâkimevinde düzenlenen yemeklerde neler konuşulduğunu ve bu organizasyonun amacını ayrıntılı bir şekilde anlattığını, eski Yargıtay Üyesi ...'in hakkındaki davasında yaptığı savunmasında kendisiyle ilgili olarak 'Zaman zaman bir araya geldiğimizde cemaatten bahsederdik. 17-25 Aralık 2013 tarihine yakın günlerde bir yemekte Ankara'dayken birkaç dava ve olaydan bahsetti. Cemaatin hatalar yaptığını, hukuksuzluklarını anlattı. Hatırladığım, hatırladıklarımdan bir tanesi İzmir Yamanlar Koleji ile ilgili bir gayrimenkul davasıydı, bir tanesi de sonradan Kurtoğlu davası olarak meşhur olan ceza davasıdır. Ben o zaman şok olmuştum. Çünkü o ana kadar cemaat mensuplarının bile bile kul hakkı çiğneyeceklerine ihtimal vermiyordum. Bunu başkasından duysam inanmazdım, ben sonra bu hususu araştırdım. Birkaç kişinin bulunduğu bir ortamda cemaati eleştirerek bu olayı anlattığımda M.. Ö.. bana kızdı. Karşılıklı birbirimize bağrıştık tartıştık dediğimiz bu. Bana İ.. O..'u kastederek 'sen o hainin sözüne mi inanıyorsun, onun ağzına mı bakıyorsun' dedi, İbrahim'den kendilerine ihanet eden biri olarak bahsediyordu, o günden sonra M.. Ö..'le aramız açıldı. İ.. O..'u 33 yıldır tanırım, güvenirim, ondan vatan haini olmayacağına kendim kadar eminim' şeklindeki lehe ifadesinin savcılık tarafından dosyaya gönderilmediğini,
Hem birlikte çalıştığı tanıklar S.. E.., B.. E.., A.. H.., R.. A.., İ.. A.., Ö.. K.., M.. B.., M.. Ö.., A.. K.., N.. Ö.., Z.. H.., T.. Ç.. ve S.. M.. hem de kendisini tanıyan M.. G.., K.. T.., İ.. D.., M.. A.. tarafından ifade edildiği ve dosyaya sunduğu belgelerden anlaşılabileceği üzere 2011 yılı Şubat ayındaki Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde örgüt mensubu 8 HSYK üyesinin taleplerine direnip Bakanlık tarafında yer almasının, sonraki tarihlerde gerçekleştirilen üyelik seçimlerindeki çalışmalarını bu üyelerin öngörüşme talebini reddedip 16 HSYK üyesiyle birlikte yürütmelerinin, 07.02.2012 tarihinde MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması olayından sonra bu yapıya karşı mücadele etmesinin ve başta 17-25 Aralık soruşturması olmak üzere birçok soruşturmayı engelleme amacıyla yerine getirdiği faaliyetlerinin, Ergenekon ve Balyoz davaları ile 17-25 Aralık soruşturmalarındaki hukuksuzlukları basına verdiği röportajlar da dahil olmak üzere her ortamda dile getirip özel yetkili mahkemelerdeki hâkim ve savcılara yönelik seminerler düzenlemesinin ve devam eden süreçte Ankara ve İzmir Başsavcıları da dahil olmak üzere özel yetkili hâkim ve savcıların görevden alınmalarını sağlamasının, bu davalarda görev yapan hâkim ve savcılara soruşturma açılmamasına dair 3. Daire tarafından verilen kararların HSYK Genel Kurulunda yeniden inceleme görüşmeleri esnasında soruşturma açılması yönünde oy kullanmasının, 2. Dairenin haksız şekilde verdiği disiplin cezalarının HSYK Genel Kurulunda itiraz üzerine görüşülmesinde cezaların kaldırılmasına ilişkin oy vermesinin, cemaat mensubu HSYK üyelerinin olumsuz tavırlarından ve bitmek bilmez isteklerinden bunalarak istifa etmek istemesinin, İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay ...'nun cezalandırılmasındaki hukuksuzluğun giderilmesi için gösterdiği çabasının, MİT Müsteşarının ifadeye gitmesinin engellenmesindeki girişimlerinin, 2011 yılındaki milletvekili seçilen tutuklu vekillerin serbest bırakılması gerektiğine ve ...'un tutuklanmasının yanlış olduğuna dair basında çıkan açıklamalarının, bu yapıya mensup olmayan Yargıtay ve Danıştay üyelerini buluşturup bu yapıyı deşifre etmesinin, ...'ün Danıştay Başkanı olarak seçilmesindeki katkısının, HSYK'dan gönderilecek tetkik hâkimi ve müfettişler için düzenlenen ilk genel kurula katılmayan HSYK Üyeleri A.. H.. ve Ö.. K..'nu ikinci toplantıya katılmaları için ikna etmeye çalışmasının, 2014 yılında çıkarılan yaz kararnamesiyle cemaat mensubu komisyon başkanları ile Başsavcıların unvanlarını geri alıp tayinlerini çıkartmak suretiyle Yargıda Birlik Platformuna alan açmasının ve 2014 yazında kurulan Sulh Ceza Hâkimliklerine şu an yargı yönetiminde etkin konumda olan isimleri atadıktan sonra bu yapının gazete ve televizyonlarında daha önce ...'a verdiği bir ropörtajın sanki bu mahkemeler içinmiş gibi çarpıtılması nedeniyle Anadolu Ajansına açıklama yaparak yalanlamasını takiben Çağlayan Adliyesi önündeki cemaatçi polis ve gazetecilerin eşleri tarafından 'İ.. O.., adaletin canına okur' diye günlerce pankart açılıp protesto edilmesinin örgüt yöneticisi veya üyesi olmadığını açıkça ortaya koyduğunu, örgüt mensubu olduğuna ilişkin hiçbir tanığın somut ve görgüye dayalı bilgisinin bulunmadığını, bu nedenle atılı suçlamayı kabul etmediğini, öncelikle beraatine karar verilmesini, bu eylemleri örgüt mensubiyetiyle veya örgüte yardım kastıyla gerçekleştirdiğinin değerlendirilmesi durumunda TCK'nın 30. maddesi bağlamında hata hükümlerinin uygulanmasını, aksi hâlde TCK'nın 220/7. maddesinin tatbikini, örgüte karşı mücadele vermesi ve irtibatını tümüyle kesmesi nazara alınarak örgütün çözülmesi için örgüte ilişkin bildiklerini, örgütün çalışma şeklini ve örgüt mensubu olduğunu düşündüğü isimleri samimiyetle paylaşıp yaklaşık 300 kişi hakkında dava dosyalarında yaptığı tanıklığa mahkemelerce itibar edilmesi dikkate alınarak etkin pişmanlık hükümlerinin ve lehe olan diğer hükümlerin uygulanmasını talep ettiğini,
İfade etmektedir.
IV) MAHKEME KABULÜ:
''Tanıklardan;
M.. E..'ın, 'sanıkla aynı koğuşta kaldığı bir sohbet sırasında 2007-2008 yıllarında İstanbul Başsavcısı ...'in özel yetkili mahkemelerde görevlendirilsin diye kuruldan savcı talep ettiğine, bunlar arasında ..., ... ve 6-7 ismin olduğuna, kendilerinin de onları görevlendirdiklerine, ...'in o listeyi ...'e verdiğini tahmin ettiğini söylediğine, sanığın herhangi bir örgütsel tavrını, bir konuşmasını duymadığına, görgüsü bilgisi olmadığına,' dair beyanları ile sanıkla ilgili bilgisinin olmadığı, beyanlarının sanıktan aktarma şeklinde olduğu,
N.. E..'in, 'sanığı aynı meslekten olmaları sebebi ile tanıdığına, bugüne kadar hiç yüzyüze görmediğine, H.. K.. isimli kişiyle kendisinin ilk görev yeri olan Çemişgezek'te çalıştıklarına, beyanında ismi geçen ...'ün ise kendisinin oradan ayrılmasından yaklaşık 2-3 ay önce oraya kuradan geldiğine, ondan önce tanımadığına, kendisinin ne İ.. O.. ile ne de ... ile herhangi bir irtibatı olmadığını kendilerini sadece mesleki olarak tanıdığına, H.. K.. isimli şahsın beyanlarının neye dayandığını bilmediğine, meslekten ihraç edilmiş biri olduğuna, beyanlarına itibar edilebilecek bir kişi olmadığına,' dair beyanı ile sanıkla ilgili bilgisinin olmadığı,
M.. G..'in, 24 Şubat 2011 tarihinde Yargıtay üyesi seçildiklerini, genel olarak İbrahim beyle görüştüğünde yanında Başsavcı Vekili ... ve okul arkadaşı yine 22. Hukuk Dairesi Başkanı ...'ın olduğuna, bazen bazı talepleri olduğuna bazen de sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak amacıyla gittiklerine, sanığı arkadaşlarıyla ziyaretleri sırasında bu ayrışmayı da bilerek bir kısım sohbetler yaptıklarına, 2013 yılının Haziran-Temmuz aylarında adli tatil öncesinde önce müsteşarlık kaleminden Hakimevinde toplantıya davet edildiğine, bu toplantılarda İbrahim bey, Birol bey, toplantının birine Sadullah beyin de katıldığını hatırladığına, burada İbrahim beyin ve Birol beyin özet olarak söylediklerinin; ''2011 yılında 160 kişilik bir Yargıtay üyesi seçiminden sonra bu 160 kişi Yargıtay'daki milliyetçi muhafazakar diyebilecekleri eski üyelerle birlikte seçimlerde sonuçlar almaya başladıklarını, ancak aslında bu 160 kişinin bir kısmının cemaate mensup olmadığı halde sanki cemaatin bunların tamamını kendisi temsil ediyormuş gibi hareket ettiğine, bu sebeple etrafta Yargıtay'da her türlü işi kotarabilecek avukat büroları türediğine, bunun doğru olmadığına, cemaate mensup olmayan milliyetçi muhafazakar görüşteki Yargıtay üyelerinin de kendi arasında gruplar oluşturmasına, kendi dertlerini, kendi seçimlerini kendi aralarında görüşmelerini ve kendi aralarında çıkan sonuca göre oy vermelerini'' söylediklerine, bu manada bir farkındalık yarattıklarına, 80 kişi kadar o toplantılardan sonra böyle gruplar oluştuğuna, 7 grup oluştuğuna, kendisinin de gruplardan birinin temsilcisi olduğuna, bu organizasyonu sanık ile Birol Beyin yaptığına, o toplantılarda Birol beyin de sanığın da bulunduğuna, her ikisinin de bu grupları bir araya getiren kişi konumunda olduğuna ve daha çok İbrahim beyin bu sorunları ortaya döktüğüne, o toplantıların birinde bu gruplara kimler katılabilir, kimler çağrılabilirin çalışmasının yapıldığına, hatırladığı kadarıyla bir Yargıtay rehberi aldıklarını İbrahim bey ve Birol beyin, oradan isimleri okuduklarına, o isimlere itirazı olanlar varsa yani bu cemaattendir ya da cemaate yakındır diyorlarsa geçildiğine, değilse dahil edildiğine, böyle bir liste oluştuğuna, geçici bir liste yapıldığına, o listeyi bilgisayar formatına geçiren kişinin kendisi olduğuna, sanığın grupların iç toplantılarına katılmadığına, ...'nün sınıf arkadaşı olduğuna, aynı yurtta kaldıklarına, ...'nün cemaat mensubu olduğunu hiçbir zaman düşünmediğini, ama muhafazakar insanlara özgü o anlamda bir sempatisinin olduğunu bildiğini ama cemaatçi olmadığını düşündüğüne, ...'yü Başsavcı vekili olabilir, Başsavcı olabilir, başka türlü değerlendirilebilir diye sanığa önerdiğine, ancak 2014 yılı yaz kararnamesinde unvanlarından alma döneminde çok net olmamakla birlikte İbrahim bey 'ya Kadir böyleymiş' dediğinde, yani bende evet oraya yakın olduğunu biliyorum dediğine, şaşırmış bir hali olduğuna, İbrahim beyin ve niye bana bunu söylemedin, bu açıklıkta söylemedin diye sorduğunu hatırladığına, Kadir beyi tavsiye ettiği dönemde efendim şu grup, bu grup ayrımı yoktu, o sebeple söylemem gerektiğini de düşünmedim dediğini hatırladığına, görüşmelerinin hiçbirinde İ.. O..'un bahsi geçen cemaate yakınlığını hissetmediğine, yapı olarak aklını, fikrini bir yere emanet edecek, oradan aldığı talimatla iş yapacak biri olarak hiçbir zaman görmediğine,
T.. Ç..'nın, FETÖ ile ilgili bazı adli olaylarda karşılıklı telefonla veya yüz yüze görüşmüşlüğü olduğuna, bunlardan birincisinin 2012 Şubat'ında MİT krizi diye bilinen olay olduğuna, MİT krizinde o zamanın Adalet Bakanı ile birlikte İstanbul'da görüşme yaptıklarına, yani böyle bir kriz var, işte savcıların yasaya uymayan işlemleri var gibi bu savcıların hatalı soruşturmasını konuşmak üzere Bakanla beraber geldiğine ve o konuda görüştüklerine, bu savcıların Başsavcı vekili ... ve soruşturmayı yapan 2 savcı olduğuna, hatırladığı kadarıyla 2 savcıdan birinin ... olduğuna, gelenlerin 'MİT Müsteşarını ve ekibini ifadeye çağırıyorlar, halbuki MİT'in soruşturulması yasa gereği izne tabi, Başbakanın iznine tabi, soruşturulmaması gerekirken soruşturuluyor', bu konuyu söylediklerine, bunu konuştuklarına ve o ekibin başındaki ...'i çağırıp Başsavcı vekiline bunu anlattıklarına, yani burada bir hatalı işlem var diye konuştuklarına, buna rağmen bilahare savcıların Ankaraya talimat yazdıklarına, ama o arada zaten kesin izin lazım diye bir yasa değişikliği olduğuna, daha sonra bu Aralık olayları olduğuna, Aralık olaylarında birkaç kere İ.. O..'la görüştüklerini zannettiğine, ... bildiri dağıtınca İbrahim beyle görüştüklerine, o mu telefon açtı kendisi mi hatırlayamadığına, böyle bir bildiriye karşı bir canlı yayında basın açıklaması yapacağına, sert bir açıklama yapacağını söylediğine, sanığın da olur iyi yap dediğine, hatta biz de düşünüyoruz böyle bir açıklama ama HSYK'nın o zaman farklı bir açıklama daha sonraki zamanda yaptığına, bu açıklamayla ilgili görüştüklerini hatırladığına, bunun dışında bu FETÖ'cü savcıları destekler mahiyette filan bir şeyine rastlamadığına, 17-25 Aralık olayları ile ilgili olarak R.. A.. ile görüştüğüne, Ankara'dan işte beni gönderdiler filan gibi hatırladığına, kendisine bu soruşturmaların doğru yapılmadığına, gidişatın iyi olmadığını vs. hem anlattığına, hem de bilgi aldığına, adliye dışı bir yerde görüştüklerine, yani İ.. O.. gönderdi dedi mi demedi mi şimdi hatırlayamadığına, 17 Aralıktan hiç haberi olmadığına o sabah öğrendiğine, soruşturmayı ... isimli savcının yaptığına, tedbir olarak 2 savcı daha eklediğine 3 savcı yaptığına ve anlaşamadıkları zaman 2 savcının imzasıyla işlem yapılacak her türlü diye öyle bir talimat yazdığına, çift imzayı tedbiriyle ilgili herhalde tam yani oradan bir şey gelmedi gibi düşündüğüne, çünkü kendisinin böyle uygulamalarının olduğuna, zaten eski özel yetkilide buna benzer uygulamaları olduğuna, savcıdan alıp başka savcıya verme uygulamalarının olduğuna, bir de kendisinin yıllık çalışma talimatında da böyle bir madde olduğuna, yasaya uygun soruşturamayan, gizliliği ihlal eden vs. savcılar derhal değiştirilir diye bunu şeye koyduğuna, çünkü eski özel yetkilide çok başına böyle şeylerin geldiğine, balyozda falan ama İ.. O.. böyle bir telkinde bulundu mu? yani basın açıklaması konusunda konuştuklarına ama bunu hatırlayamadığına, sanıkla çift imza konusunda telefon konuşması yapıp yapmadığını hatırlayamadığına, savcının bildiri dağıttığını güvenlik müdürünün kendisine getirdiğine, bildiriyi okuyunca derhal yarım saat içinde o açıklamayı yaptığına, ama şöyle bunların yaptığının doğru olmadığına, Başsavcıdan gizleyerek soruşturma yaptıklarını vs. konuştuklarına ve bu yönlü bir açıklama yapacağını söylediğine, Aralık olaylarından kısa bir müddet sonra zaten Bölge Adliye Mahkemesine Başsavcı olarak atandığına, ondan sonrasını çok bilmediğine, sanığın FETÖ'cü yapıya dair bir kollaması, koruması oldu mu olmadı mı çok bilmediğine ama şunu söyleyebileceğine, mesela burada bir ... diye komisyon üyesi olduğuna, Karababa'nın komisyon üyesi olduktan sonra çok rahatsızlık doğurduğuna, mesela memur imtihanlarında falan çok tarafgir sorular sorduğuna, yani birilerine sorduğu sorunun bilinme imkanının olmadığına, tabi bilmeyince de çok düşük not verildiğine, bu kişiye ve o zamanın Başkanına da söylediğine böyle olmaz dediğine ama bunun devam ettiği için buradaki son imtihanlara girmediğine, rapor aldığına, bu şeye alet olamam ben dediğine, bunu İ.. O..'a bildirdiğine, buradaki üyeniz Karababa düzgün çalışmıyor, bak hakimler bile rahatsız, yani bana gelip şikayet ediyorlar ama benim yapacağım bir şey yok haberiniz olsun falan dediğine, bunu bir veya iki kere bildirdiğine, sonunda İ.. O..'un kendisini bir gün aradığına, hakimlerden de şikayet geliyor bu ne diyorsun, yani sen de böyle diyordun fikrinde devam ediyor mu dediğine, devam ediyor tabi dediğine, ne yapmalıyız dediğine, bunu bana soruyorsanız bunu alın başkasını verin dediğine, kısa süre sonra bu arkadaşın komisyon üyeliğinden alındığına, başkasının getirildiğine,
M.. B..'ın, sanığın örgütsel faaliyetine rastlamadığına, kararnamelerin hazırlanmasında veyahutta diğer tasarruflarda normal resmi prosedür ne şekilde işliyorsa yine o şekilde işlediğine, normal resmi prosedürün dışında herhangi bir örgüt çalışmasına ilişkin herhangi bir şey görmediğine, İ.. O.. ile bakanlıkta beraber 9 yıl çalıştıklarına, bakanlığa geldiğinde sanığın personel genel müdürlüğünde tetkik hakimi olduğuna, kendisinin ceza işleri genel müdürlüğünde çalıştığına, 2010 yılından itibaren kurulda 2014 Mart'ına kadar yaklaşık 3 yıl 3 ay beraber çalıştıklarına, ...'nın evinde Yargıtay ve Danıştay üyelerinin belirlenmesi amacıyla yapılan toplantıya katıldığını, yaptıkları sunumu B.. E.., A.. H.. ve İ.. O..'un resmi talebine istinaden yaptıklarına yönelik önceki beyanlarının doğru olduğuna, o dönem 3. Dairede Genel Sekreter yardımcısı olduğuna, o döneme ilişkin şartları tutan hakim savcılar ceza almış mı almamış mı, soruşturma var mı, şikayet var mı bununla alakalı kendilerinden talepte bulunduklarına, bunları dile getirdiğine, İ.. O.. ile yaptıkları toplantıların aile toplantısı ve dostluk ve arkadaşlık toplantısı olduğuna, kendisiyle Elvanket'teki komşuluğu, halı saha arkadaşlığı, bakanlık ve kuruldaki samimiyetlerinden kaynaklanan birlikteliğini söylediğine, bunu A.. H..'nin de söylediğine, İ.. O..'un da bunu söylediğine, bu toplantılarının hiçbir zaman cemaat toplantısı örgüt toplantısı şeklinde değil sohbet bazlı arkadaş toplantısı olduğunu söylediğine, sanığın kuruldaki tavrının net olduğuna, eleştirilerini söylediğine, Ergenekon, Balyoz, Kurtoğlu davalarındaki temel haklardaki bazı konularda yanlışlar yapıldığını söylediğine, onun dışında yani 3. Dairede de 2. Dairede de oradaki soruşturmalara herhangi bir şekilde müdahale ettiğine ilişkin bir bilgisi olmadığına, görmediğine, duymadığına, sanığı bakanlıktan bu yana tanıdığına, sanığın yaptığı işi dikkatli ve düzgün, gizlilik içerisinde yaptığına, kararnamelerin dışarıya sızmamasına özen gösterdiğine, Bakanlık aşamasında da benzer şekilde birkaç sızmadan dolayı görevden almalar ve değişik şikayetler olduğu için kurulda da 1. Dairedeki yapılan kararname çalışmalarını çok sıkı tuttuğuna, bu konuda kimseye de bilgi verdirmediğine, bunu 1. Dairenin tetkik hakimleri ve 1. Dairenin üyelerinin bildiğine, buna ilişkin 2. ve 3. Dairelerin üyelerinden de şikayetler geldiğine, Yargıtay üyesi seçimi koordinasyonunu A.. H.., B.. E.., İ.. O.. ve başkanlar bazında böyle bir genel çalışma yapıldığına, sanığın belli üyelerle yani grup grup görüştüğüne, dışarıda kalan üyelerle de görüştüğüne, herkesle grup grup görüştüğüne, yani kendilerine şunlar şunlar katılacak dendiğine, onun dışında Çardak'ta değişik yemeklerde görüşüldüğüne, hakimevinde görüşüldüğüne, herkesle grup grup görüşüldüğüne, orada hangi kriter yapıldı, oraya kimler geldi, niçin geldi, yani niçin çağrıldı onu bilmediğine, ...'nın evinde yapılan o toplantıyı çok net hatırladığına, oradaki toplantıda kriterler belirlendiğine, kendilerinden İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in 'kanuni şartları tutan kimler var, bugün kanuni şartları tutanlar içerisinde soruşturması olan, cezası olan kimler var kimler yok bunları çıkartın' dendiğine, o gün orada ifadelerinde de belirttiği gibi Yargıtay üyeliği için 69 doğumluların esas alındığına, bundaki bazın ...'nin en yaşça küçük olan eğer birisi kurul üyesi olabiliyorsa Yargıtay üyesi de olabilir standardının belirlendiğine, idari yargı içinde ...'nun 71 doğumlu olduğundan onun belirlendiğine, onun üstündeki isimlerin teker teker genelde konuşulduğunu ama genel anlamda bu standartlar belirlendiğine, daha sonra orada o ilk yapılan görüşmeden sonra bir ay bir buçuk ay devamlı kurulda görüşmeler yapıldığına, bu standartlara uyan hakimlerin dosyalarını kurul salonuna getirmelerinin istendiğine, oraya getirdiklerini kurul üyelerinin bunu bir ay boyunca incelediklerine, ...'nın evindeki ilk toplantıda isim isim kim ola ki diye belirlenmediğine, yani standartların belirlendiğine, bu toplantıda İ.. O..'un 'sizle anlaşamazsak Yargıtay'dan gelen üyelerle anlaşırız' şeklinde bir çıkışını hiç hatırlamadığına, MİT müsteşarının ifadeye çağrılmasında sanığın bu olayın doğru olmadığına, bunun arkasında bu dosyanın ne olduğunu ne olmadığını bilmediğini ama bunu çok tasvip etmediğini söylediğine, adli kolluk bildirisiyle ilgili olarak kürsüden çok ciddi tepkiler geldiğine, özellikle bu tepkilerin sanığa kendilerine göre gelen tepkiler sanığa daha fazla geldiği için o dönemde bu konuda 'bizim bir açıklama yapmamız gerekiyor' şeklinde A.. H.., İ.. O.. ve B.. E..'in bakan beyle görüştüğünü bildiğini ve bunun akabinde de bu bildiri üzerine eğer siz açıklama yapmayacaksınız biz genel kurul olarak açıklama yapacağız dediklerini ve genel kuruldan o toplantıya kendisininde katıldığına, o toplantıda belirlenen o taslağın daha sonra kamuoyuna açıklandığına, taslağı kimin hazırladı konusunu çok net hatırlamadığına, bunun hukuka uygun olup olmadığı konusunda sekreteryaya çalışılmasının istendiğine, orada kim hazırladı, kime hazırlatıldı açıkçası bunu net hatırlamadığına, fakat genel kurulda bu sunumun yapılıp değişiklikler yapıldıktan sonra kamuoyuna açıklandığına, cemaat taleplerini doğrudan veya dolaylı olarak sanığa iletmediğine, bir genel sekreterin daire başkanlarının ve üyelerin yanında mesaisini geçirmesinin normal olduğuna, Ö.. K.. beyanında geçen seçim sonrası A.. H..'nin evinde İ.. O.., B.. E.., ... ve ...'in katıldığı böyle bir görüşme olmadığına, yani böyle bir görüşme hatırlamadığına, ilk bu şekildeki görüşmelerinin ...'nın evinde yapılan görüşme olduğuna, İ.. O..'un Danıştay üyesi seçimine ilişkin herhangi bir faaliyetine rastlamadığına, diğer davalarda olduğu gibi teftiş kuruluna ilişkin de İ.. O..'un şikayetlerinin olduğuna, sanığa kürsüden belli konularda şikayetler geldiğini ve bu şikayetlerin neden olduğunu teftiş kurulu başkanına o teftiş yapan kurulun üye müfettişlerini çağırıp sorduğunu ve buna ilişkin de değişik mekanlarda bu şikayetlerini dile getirdiğine,
F.. S..'nın, 2011 yılında yapılan HSYK seçimleri üzerine mesleğe kabul edildiğine, tabii her hakim savcının olduğu gibi 1. Daire başkanı olan sanığın yanına gittiğine, 'Başkanım ben idari bir görev almak istiyorum, uzun süre uygulamadan uzaktayım, yani Ankara Savcılığı benim için şu an için fazla, mümkünse ben çevrede bir savcılık veya idari bir görev yani tetkik hakimliği veya hani gözönünde olmak istemiyorum' dediğine, çünkü tanınan bir savcı olduğuna, olumlu olumsuz birçok şeyden tepki alabileceğine, 'ben asla bunlarla tekrar yüzyüze kalmak istemiyorum, beni mümkün mertebe ya Adalet Bakanlığına veya Yargıtay tetkik hakimliğine verirseniz iyi olur' dediğine, bunun rutin bir talep olduğuna, her hakim savcı gibi gidip talep ettiğine, 'yok savcı bey sizi Ankara Savcılığına vereceğim' dediğine, 'tamam sayın başkanım nasıl uygun görüyorsanız o şekil' dediğini ve ondan sonrada görüşmediğine, sanığı sadece Ankara bakanlıktaki o bürokratik kimliği ile tanıdığına,
Dair beyanlarının bir kısmının sanıktan aktarım şeklinde bir kısmının genel herkesçe bilinen konulara yönelik olması, bir kısmının da sanıkla direk bağlantılı olmayan konulara temas etmesi, tanık M.. B..'ın 'A.. H..nin evinde yapılan toplantı ve sanığın da katıldığı sohbet toplantıları ile HSYK Basın açıklamasına' dair kısımlarının diğer tanıklar A.. H.., B.. E.., Ö.. K.. gibi tanık beyanlarıyla uyuşmaması nedeniyle sanığın lehine veya aleyhine bir değerlendirmeye esas alınmadığı,
Sanığın Okul Dönemi Hakkında;
Tanıklardan;
M.. G..'in, kendilerinin öğrenci oldukları dönemlerde Dokuz Eylül Üniversitesinde etkin olan iki grup olduğuna, birinin İslam dergisi etrafında kümelenen bugün Hakyol cemaati denilen cemaatin diğerinin de o gün cemaat olup da bugün bir suç örgütü olduğu söylenen cemaat olduğuna, sanığın yurtta olmadığını ama herhangi bir cemaat evinde kaldığını da düşünmediğine, kendisinin öğrencilik dönemde milli görüşe yakın, Hakyol Vakfına yakın durduğuna, birkaç kez İslam mecmuasının, Hakyol Vakfının evlerinde Profesör ...'nin katıldığı bir sohbette sanığı bu evlerde gördüğünü hatırladığını ama kendisi çok evlere gitmediği için onun da çok fazla gidip gitmediğini bilmediğini ama söylediği gibi Hakyol Vakfına yakın diyebileceği bir evde ...'nin sohbetinde sanığı gördüğünü hatırladığına, F.G. cemaati evlerine kendisinin gitmediğine, onu da görmediğine, ...'ün ...'ün amcasının oğlu olduğuna, iddianameye ... olarak yazılmış gibi bir savunmasını işittiğine, Ali'ye bunu sorduğuna, yani 'İbrahim beyi tanır mısın, nedir İbrahim beyle senin ilgin' dediğinde, ...'ün cemaat evlerinde kaldığını 2018 yazında öğrendiğine, kendisine 'ben ilk yıl 1984-85 yılında cemaatin evlerinde kaldım ve İbrahim beyi cemaatin evlerine defalarca davet ettik, gelmedi, ısrar ettik, kabul etmedi, beni 85 yılı yazında ..., İbrahim beyin memleketine gitmek için görevlendirdi, yine İbrahim beyi memleketine gidip ziyaret edip yine cemaate davet edecektim, ben gittim Konya Karapınar'a İbrahim beyle görüştüm, davet ettim ve beni tersledi' diye anlattığına, sanık ve ...'le ilgili bildiklerinin bunlar olduğuna,
H.. K..'ın, 1998 ya da 1999 yılında Karapınar'da göreve başladığı dönemde İ.. O..'un seçimle ilgili bir talebini yerine getirmemiş olması nedeniyle aynı adliyede Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan ...'nın kendisine gelerek 'İ.. O.. ile aranızda bir problem olmuş ben aracı olayım ve aranızı bulayım mı?' diye sorduğuna, 'İzmir'de beraber okuduklarını İ.. O..'u iyi tanıdığına, beraberce cemaat evlerine gittiklerini Fetullah hocayı çok sevdiğini, F.G.'in de İ.. O..'u sevdiğini ve değer verdiğini söylediğine, Konak'ta bir camideki toplantıdan sonra İ.. O..'un kendisini F.G.'e takdim ettiğine, F.G.'in özel olarak duasını aldığını ve elini öptürdüğünü' anlattığına,
M.. Ö..'in, İ.. O..'un geçmişte cemaatle ne kadar bir bağlantısı olduğu noktasında fakülte yıllarında diyalogu olduğunu ama ne kadar ileriye gittiğini bilmediğine, tam hatırlamamakla birlikte ...'un öğrencilik döneminde toplantılara çağrıldığını söylediğine,
Dair beyanlardan sanığın okul yıllarında zaman zaman cemaat evlerine gittiği, cemaatçi olarak bilinen kişilerle temas kurduğu,
Staj Dönemi Hakkında;
Tanıklardan,
M.. A..'nun, Ankara'da hakimlik stajını yaparken sanıkla oda arkadaşı olduğuna, Yargıtay üyesi olmasında etki ettiğini düşündüğüne, sanığın örgüt üyesi olduğunu ve hiçbir yanılgıya mahal kalmaksızın gösterilen fotoğraftan İ.. O..'u kendi özgür iradesi ile kesin ve net olarak teşhis ettiğine,
H.. K..'ın, aşamalarda, kendisinin eğitim merkezinde yatılı kaldığına, İ.. O..'un dışarıdan geldiğine, sanığın o dönemlerde cemaate ait olan evlerde kalıp toplantılara gittiğini duyduğunu ve aynı dönemde Eğitim Merkezinde olan bir kısım arkadaşlarına da bu yönde davetlerde bulunduklarına tanık olduğuna, Eğitim Merkezinde oldukları dönemde ...'in İ.. O..’un daveti ile FETÖ/PDY’nin sohbetlerine katıldığını bildiğine, bu sohbetlere ... ve İ.. A..’ın da katıldığını hatırladığına, bu hususun da tutanağa geçirilmesini istediğine, hatta İ.. A..’ı kurul üyesi yapanın İ.. O.. olduğunu düşündüğüne, Çemişgezek’te birlikte çalıştığı Hâkim N.. E.. ve Savcı ...’ten İ.. O..’un kendilerinin abisi olduğunu ve katıldıkları toplantılara İ.. O..’un da geldiğini söylediklerine, sanığın FETÖ/PDY terör örgütünün hâkim ve savcı teşkilatı içerisinde örgüt adına tek başına karar almaya yetkisini haiz tek kişi olduğuna, yani yargı teşkilatında FETÖ/PDY terör örgütünün liderinin bu kişi olduğuna, daha önce hâkim olarak görev yaptığı yerlerde çalıştığı meslektaşlardan İ.. O..’a yakın olanlardan ve yaşadığı olaylardan bu sonuca vardığına,
Dair beyanlar doğrultusunda sanığın eğitim merkezi döneminde de soruşturma aşamasında etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen ancak FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle Dairemizin 2009/1 esas sayılı dosyasında kovuşturma aşamasında itiraflarını kabul etmeyen tanık M.. A..'nun ve tanık H.. K..'ın beyanlarında yer aldığı gibi sanığın okul döneminde başlayan temasını staj döneminde de devam ettirdiği,
Bakanlık Dönemi Hakkında;
Tanıklardan,
Ö.. T..'nin, İ.. O.. ile hiç karşı karşıya gelmediklerine, 2005 yılına kadar bu yapıya dahil olduğu için ve bu yapıya girdiği süreçte henüz tedbir ve hücre sistemi olmadığı için üst ve alttaki tüm bireyleri tanıdığına, o tarihlerde tedbir ve gizliliğin olmadığına, İ.. O.. ve A.. H..'yi ilk kez 1998 yılında yapılan kura töreninde gördüğüne, o zaman İ.. O..'un Personel Genel Müdürlüğünde tetkik hakimi olduğuna, kendi gruplarının cemaat grubu olduğu için hepsinin İ.. O..'u tanıdıklarına, 'bizim abimiz, abilerden' dediklerine, kurayı çektikten sonra hatırladığı kadarıyla bir hafta sonra İstanbul'da bulunan ve akademi denilen yere bir otobüs hakim adayıyla gittiklerine, gittiklerinde bir sürü tanımadığı kişinin olduğuna, dua almaya gidiyoruz diye bildiğine, cemaatin merkezine gideceklerini bildiğine, F.G.'i ziyarete gidecekleri yönünde bir şey söylenmediğine, bir gece akademide konakladıklarına, akşam yemeğinde F.G.'in de bulunduğu bir yer sofrasında grup grup oturulduğuna, bu yemekte İ.. O..'u görmediğine, sadece İ.. O..'un da bu yemekte bulunduğunun söylendiğine, Amasya Suluova'da Cumhuriyet savcısı olduğu dönemde Göynücek'te hâkim olarak görev yapan ...'un kendilerinin imamı olduğuna, ... ile yaptıkları bir konuşmada kendisine 'İ.. O..'un gizli abilerden olduğunu ve geleceğinin çok parlak' olduğunu söylediğine, ...'ın Fethullah Gülen aleyhine konuştuğuna, 'İ.. O..'un da bakanlıkta cemaatin temsilcisi, ileri geleni olduğunu söylediğine', cemaatin müspet-menfi değerlendirmesi sonucunda Savcı ... hakkında olumsuz işlem yapılarak geçici yetkiyle Doğubeyazıt ilçesine tayin olduğuna, ifadesinde de belirttiği gibi ... ve ...'dan sanık İ.. O..'un cemaatçi olduğunu duyduğuna,
2006 yılından itibaren fiilen İ.. O.. tarafından HSYK ve Adalet Bakanlığının yönetilmeye başlandığına, o tarihte cemaatten tanıdığı kişilerin 2008-2009-2010 yılları gibi İ.. O..'dan rahatsız olmaya başladıklarına, neden böyle olduğunu sorduğunda 'cemaat içinde cemaat olduğuna, kendi prenslerini yarattığını ve diğer güç odaklarının da iş ve işlemlerini yaparak çeşitli yerlerden güç elde ettiğini' söylediklerine, İ.. O..'un cemaat üyesi olduğuna emin misiniz sorusunun hayatın olağan akışına ters bir soru olduğuna, cemaatin kendisi gibi küçücük bir savcıyı sırf kendisine tehlike arz ettiği için oradan oraya sürükleyip mahvederken İ.. O..'u, B.. E..'i, Mustafa ...'i, A.. H..'yi tüm birimlerini ele geçirmiş olduğu yargı denilen organın en başında tutuyorsa bunun akla ziyan bir mantık olduğuna, FETÖ örgütünün yargıda yapmış olduğu günahların en büyüğünün İ.. O..'un omuzlarında olduğuna, sanık cemaate karşı mücadele ettiğini belirtmesine rağmen yüzlerce hâkim savcının cemaatin bu hukuksuz uygulamalarıyla acı çektiklerine, kimisinin mesleklerinden olduğuna, kendisinin İ.. O..'un cemaat üyesi olduğuna şahit olduğuna, ancak yönetici midir, yönetilen midir, kullanılan mıdır bilemediğine, çünkü cemaatin öyle bir kozmopolit bir yapıya sahip ki ancak 20-30 yıl sonra çözülebileceğine,
D.. K..'ın, ...'un çalıştığı yerlerde kendisini ziyarete geldiğinde, ''Adalet Bakanlığında ... ile İ.. O.. var gittiğinde mutlaka onların yanına uğra, tanış'' diye söylediğine, 2006 yılında tayin istemeden önce Adalet Bakanlığına gittiğinde ... ile İ.. O..'a uğradığına, 2010 yılında ... ile bir konuşmalarında Anayasa değişikliğinden kendisine bahsettiğinde 'cemaatle çok haşir neşir oluyorsunuz, seçim hakim savcılar açısından çok iyi bir şey değil' diye söylediğine, onun da kendisine 'ne yapalım çevremizde başka bir adam mı var' dediğine, bu konuşmadan iki ay kadar sonra İ.. O.. ile karşılaştıklarında kendisine '... ile ileri geri konuşuyorsun bir daha konuşma' diye uyardığına, Habur olayı ile ilgili sanıkla telefonla görüşmede kendisinin Habur'da mahkeme kurulmasını değil de Diyarbakır'da mahkemeye getirilmelerini istediğini, sanığın da 'ben de aynı görüşteyim ancak Devlet böyle istiyor' dediğini, kendisinin de 'o zaman güvenlikle ilgili yazışmaları yapalım' dediğini, sanığın bu yöndeki beyanlarının doğru olduğuna, ancak şunu eklemek istediğine, o zaman sanığın müsteşar yardımcısı ve cemaatin en güçlü adamı olduğuna, kendi algılamasının bu şekilde olduğuna,
Ö.. A..'ın, 2008 yılında Ankara'da hâkimlik stajı yapıyorken Çukurambar'da bir arkadaşı ile kaldığı cemaat evine konuşulanlardan '... abi' dedikleri sık sık Amerika'ya gidip gelen hoca efendinin yanından geldiğini söylenen ...'ın gelip gittiğine, bu kişi geldiğinde de genelde Adalet Bakanlığı bürokratlarından ve Yargıtay üyelerinden bazılarının da eve geldiklerine, bu eve gelip gidenler arasında B.. E.., A.. H.., ..., A.. K.., M.. B.., İ.. O.., ... Tutar, ..., ..., ..., M.. Ö..'in de bulunduğuna, ancak o tarihlerde bu şahısların ne iş yaptıklarını ve kim olduklarını bilmediğine, daha sonradan isimleri gündeme gelince öğrendiğine, buraya zaman zaman sohbete gelenler arasında İ.. O..'u da bu gördüğüne, kendisini bu şekilde 2 ya da 3 kez sohbete gelirken görmüş olduğuna, İ.. O..'un kaldığı dönemde bakanlık bürokratı olduğuna,
M.. Ö..'in, Kasım-Aralık 2001 tarihinde Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimliğinde görevlendirildiğine, İ.. O..'un ismini A.. H..'ye bildirdiğine, onun da kendisi için Akın bey ile görüştüğünü sonradan duyduğuna, Ceza İnfaz Kurumunda iken A.. H..'ye 'sana kim söyledi' diye sorduğunu, kendisine 'İ.. O.. söyledi' dediğine, yani bunu çok net olarak bildiğine, Bakanlığa ilk geldiğinde sohbet grubunun B.. E.., İ.. O.., A.. H.., ... ve ...'dan oluştuğuna, o dönemde bu kişilerle birlikte ayda bir evlerinde sohbet toplantıları yaptıklarına, bu sohbet toplantılarında kişilerin yapısı itibariyle fazla bir önem arzetmeden F.G.'in kitapları okunup birlikte namaz kılındığına, o dönemde para toplama işini ise ...'ın yaptığını hatırladığına, bu arkadaşlardan bazılarının daha sonra daire başkanı olduğuna, ilk daire başkanı olanın İ.. O.. olduğuna, İ.. O.. daire başkanı olduktan sonra da bir süre sohbetlerine katılmaya devam ettiğine, B.. E.. Daire Başkanı, A.. H..'de Genel Müdür Yardımcısı olunca kendilerinin sohbetlerine katılmaz olduklarına, daha doğrusu kendisinin bulunduğu sohbet grubuna az gelmeye başladıklarına, kendilerinin sohbet gruplarından daha sonra bu kişiler ayrılınca sayılarının azaldığına, bu nedenle kendilerini Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimleri ile birleştirdiklerine, 2005 yılından sonra gelen tetkik hâkimlerinin çoğunluğunun F.G. cemaati mensubu olduğuna, bu kişilerin getirilmesinde en çok İ.. O.., A.. H.., B.. E..'in etkisi olduğuna, kimlerin geleceğine bu kişilerin karar verdiğine, daha doğrusu bu kişilerin refere ettiğine, üst makamın da uygun gördüğüne, ilk geldiğinde ...'ın cemaatçi olduğunu anladığına, kendisine 'bizi toplayın' diye söylediğine, bunu kendisine verilmiş bir görev gibi düşünerek ...'e söylediğine, toplantının usulünü Engin'in söylediğine, on beş günde bir veya ayda bir biraraya gelinir, kaset izlenir, kitap okunur diye söylediğine, her birinin evinde toplanacağını söylediğine, İ.. O..'a, B.. E..'e, A.. H..'ye toplantıyı ...'ın haber verdiğini veya çağırdığını hatırladığına, cemaat mensubu olduğunu anladığı ...'ün ortaokuldan beri, A.. H..'nin seksenli yıllardan beri, ...'ın yine seksen seksenbeşli yıllardan beri cemaatin içinde olduklarına, aslında hazır bir yapının içine girdiğine, kendisini bakanlığa getiren gücün de bu yapı olduğuna, o dönemdeki toplantıların içeriğinin maneviyat içerikli olduğuna, F.G.'in kitaplarının okunduğuna, videosunun izlendiğine, tek tek katılanların evinde toplandıklarına, İ.. O.., ..., B.. E.., A.. H..'nin cemaat içinde saygı duyulan kişiler olduğuna, kendi içlerinde de Hüseyin beyin cemaatte etkin birisi olduğuna, A.. H..'nin cemaati bildiğini cemaatte samimi olarak görüldüğüne, İ.. O..'un cemaatte akıllı biri olarak, B.. E..'in coşkulu biri olarak bilindiğine, işin siyasetini ...'ın yürüttüğüne, ...'ın onların tarzını bildiği için davranışlarını onların tarzlarına göre ayarlayıp sonuç aldığına, ancak yeri geldiğinde ...'ın kendisini ve ...'ü azarladığı da fırçaladığının da olduğuna, bu tavrın nedeninin cemaatteki etkinliği nedeniyle olduğunu bildiklerine, İ.. O..'un 2002 yılı başlarında daire başkanı olduğuna, diğerlerinin de 2004 yılında makam sahibi olduklarına, o tarihe kadar bu dediği kişilerle bir araya geldiklerine, B.. E..'in de İ.. O..'un da orada para verdiklerine, toplantıların akşam evlerde olduğuna, aidat şeklinde söyleyenler de olduğuna, o dönem itibariyle himmet adının çok kullanılmadığına, o dönemde para toplandığına, yani bu rutin maaşın belli bir oranının yüzde 5, yüzde 10, yüzde 20 verme şeklinde bir şey toplandığına, fakat o dönemde tek maaşlı olduğundan o dilimlere çok uyamadığını ama vermeye çalıştığına, sanığın aidat adı altında yani o söylediği yüzde 5, yüzde 10, yüzde 20 para verdiğini hatırlamadığını ama sadaka mahiyetinde işte hatırladığı kadarıyla Afrika'da kuyu açılması, katarakt ameliyatı gibi bir şeyi hatırladığına, öyle şeyler Engin bey söyleyerek o anlamda para verdiğini hatırladığına, ama dediği gibi bu himmet veya aidat şeklinde söylenen, nitelendirilen bir şeyi hatırlamadığına, ama dediği gibi para verdiğini hatırladığına,
Bakanlıkta bahsedilen kadroların atanmasında ..., B.. E.., İ.. O.. ve A.. H..'nin etkili olduğunun herkesçe bilindiğine, bir kişi bir makama getirileceğinde Personel Genel Müdürlüğü bunların atamasını yaptığı için haberdar olmamalarının da mümkün olmadığına, kararname ve işlemler bürosunun İ.. O..'a, terfi bürosunun B.. E..'e, disiplin bürosunun A.. H..'ye bağlı olduğuna, bu kişilerin daha sonra genel müdür veya müsteşar yardımcısı olduktan sonra birimlerin ...'e bağlı olarak çalıştığına, ...'ün ise personele geldikten sonra işlemler ve kararnameler bürosunda çalıştığına, dolayısıyla İ.. O.. ve ...'ün hâkim ve savcıların atamalarında, yetkilendirmelerinde mutlak suretle bir etkileri olduğuna, 2002'de daire başkanı olduğuna, bakanlık içerisinde mülakata girecek olanlardan tanıdıkları olanların da cemaatçi olup olmadıklarına bakılmaksızın kendisine isimler getirdiklerine, kendisine gelen bu listeyi mülakata giren genel müdürlere İ.. O.. veya B.. E..'e ilettiğine, cemaatçi olarak belirtilen kişileri de onlara söylediğine, karar mekanizmasının onlar olduğuna, Personel Genel Müdürlüğündeki o dönem itibariyle İbrahim bey, Birol bey, A.. H.. bey, ... beyin kendilerinden kıdemli hem yaş itibariyle hem meslek itibariyle olduklarına, dolayısıyla onların içerisinde de bir sohbet abisi şeklinde bir şey olmadığına, normalde cemaat toplantılarında sohbet abisi yani bir grubu yöneten, yönlendiren, Fethullah Gülen'in CD'lerini vs. açan, okuyan, anlatan birisi olduğuna, kendilerinin toplantılarında olmadığına, onların yapısı itibariyle de öyle bir şeye girilmediğine, Bakanlıkta sicilleri genel müdürün vermesinin doğal olduğunu ama onun haricinde genel müdür seviyesinde Personel Genel Müdürlüğünde olan işlerin genelde bu üç kişiden (A.. H.., B.. E.., İ.. O..) sorulduğuna, Hüseyin beye bile nadir sorulduğuna, onu söylemek adına açıklamada bulunduğuna, hâkim savcıların müfettiş hal kağıtları nasıl vs. gibi kararnamelerin sürekli elinden geçtiği için, onlara bakıldığı için unvanlı bir yere atanırken özel yetkili mahkemelere atanırken vs. o noktada o tüm geçmişlerini bildiğine, onu çok net olarak hatırladığını veya herhangi bir soruşturma geçirmişse o soruşturmayı da bildiğine,
A.. H..'nin, Bakanlık tetkik hakimi arkadaşlarla samimiyetleri ilerledikçe İ.. O.., B.. E.., ..., ..., ... ve ... ile yakınlaştıklarına, ailece gidip gelmeye başladıklarına, bu birlikteliklerin aile oturumları şeklinde olduğuna, ... Personel Genel Müdürü olunca kendisini disiplin bürosunda görevlendirdiğine, sebebini öğrenmek için gittiğinde onun da kendisine 'bu büroda görevlendirilecek iki hâkim bul, sen de kurtul' dediğine, bu durumu arkadaşlara bildirdiğine, İ.. O.. veya ...'ın kendisine M.. Ö.. ile ...'ün ismini verdiğine, bu şahısların sicillerine baktığına, hatta ...'ü daha önce arkadaşların yanına gelmesinden dolayı tanıdığına, bu şahısların sicillerinin uygun olduğunu görünce ...'e isimlerini kendisinin verdiğine, M.. Ö.. ile ... bakanlığa gelince konuşmalardan her ikisinin de F.G. cemaati mensubu olduğunu anladığına, M.. Ö.. ile ...'ün kendisi ve diğer arkadaşları olan İ.. O.., B.. E.., ...'ı sohbet toplantılarına davet etmeye başladıklarına, kendilerine 'bir araya gelelim, sohbet edelim' dediklerine, çok düzenli olmamakla birlikte 15 günde bir veya ayda bir birbirlerinin evinde sohbet toplantılarına başladıklarına, bu sohbetlerin daha önce yapılan F.G. cemaat mensuplarının bir araya geldiği sohbet toplantıları şeklinde olduğuna, sohbetlerde Risalei Nur okunduğuna, F.G.'in kitaplarının okunduğuna ve F.G.'in anlatıldığına, bu sohbetleri yapanın ise genellikle M.. Ö.. ile ... olduğuna, kendisinin bu arkadaşlar ile ilk bu şekilde sohbet toplantılarına katıldığına, M.. Ö.. ve ...'ün 2001 yıllarında personel genel müdürlüğüne tetkik hâkimi olarak gelmelerinden sonra 2008 yılına kadar bu arkadaşların düzenlemiş oldukları F.G. cemaati sohbet toplantılarına kendisi, İ.. O.., B.. E.. ve ...'ın katıldıklarına, İ.. O..'la cemaat sohbetine katıldığına, 1997 yılı Şubat ayında Adalet Bakanlığına tetkik hâkimi olarak geldiğine, Personel Genel Müdürlüğünde görevlendirildiğine, İ.. O..'u o tarihte tanıdığına, aynı birimde birlikte çalıştığı İ.. O.., B.. E.., ..., ..., ..., ... gibi arkadaşlarla bir yakınlık olduğunu yani birbirlerine gidip geldiklerine, bunların ailece yapılan görüşmeler olduğuna, daha sonra 28 Şubat sürecinde kalabalık olarak bir araya gelmeye çekindikleri için ilerleyen zaman zarfında samimiyetinin daha da pekiştiği İ.. O.., B.. E.. ve ...'la dördünün zaman zaman bir araya gelip bazen eşler ve çocuklarla bazen yalnız bekar olarak gelip görüşmeler yaptıklarına, oturup kalktıklarını ama bunların cemaat sohbeti niteliğinde olmadığına, bu görüşmelerde güncel olaylar, bakanlıkta yaşadıklarının konuşulduğuna, B.. E..'in de görüşmenin sonunda böyle 5-10 dakika dini konulardan bir sohbet ettiğine, en sonunda Asr suresini okuyup sohbeti bitirdiğine, burada cemaatten, F.G.'den bahsedilmediğine, 2001 yılında ...'in personel genel müdürü olduğuna, kendisine M.. Ö.. ile ... ismini ya İ.. O..'un ya da ...'ın verdiğine, bunu hatırlamadığını ama hangisinin verdiğini bilmediğine, belki de B.. E..'in verdiğini ama B.. E.. idari yargıcı olduğu için bu isimleri tanımaz düşüncesiyle adli yargıdan olan 2 ismi söylediğine, M.. Ö..'le ...'ün sicillerini incelediğinde beğendiğini ve bu 2 ismi ... beye verdiğine, belki 6 ay sonra bunların bakanlığa geldiğine, sonra ... ve ...'in yaptıkları sohbet programlarına katılmaya başladıklarına, 'bir şey yapıyor musunuz, bir araya geliyor musunuz, bir şeyler okuyor musunuz ?' gibi bir talebin daha çok Engin'den geldiğini hatırladığına, onları da davet ettiklerine, bu görüşmelerin 2002'de başladığını zannettiğine, bu görüşmelerde cemaatten bahsedilmeye, F.G.'den bahsedilmeye başlandığına, mesela orada zaman zaman kendilerinden kurban parası istendiğine, zaman zaman hatta Engin bir gün 'evli olup 3 ve daha fazla çocuğu olanlardan %5, 3 çocuktan az çocuğu olanlardan da %10, maaşının %10'unu himmet olarak istiyoruz' dediğine, zaman zaman verdiğine, ama o sohbet esnasında o arada vermediğine, bakanlıkta odasına geldikçe veya kendisi onun odasına giderek birkaç kere verdiğine, mesela ...'ün kendilerine bir video izlettiğine, bu videoda Afrika'da katarakt ameliyatı yani görme bozukluğu olan katarakt hastalarının yoğun olarak yaşadığı bölgede bu cemaatçi doktorların bir proje yapıp orada seri halde bu insanlara göz ameliyatı yaptıklarına dair, yine bir başkasında Afrika'da içme suyu sıkıntısı çekilen yerlerde su kuyuları açıldığına dair videolar izlettiğine, bu olaylar üzerine para verdiğini ama bu sohbetlerin yani ağırlık olarak daha önce Sulakyurt hâkimi iken ...'in kendisini götürdüğü Keçiören'deki evde katıldığı, yine bakanlığa ilk geldiğinde ...'nin Fatih Hastanesinin üstünde kendisini götürdüğü 2 defa veya 3 defa sohbete katıldığı sohbetler mahiyetinde olmadığına, kendilerinin biraz böyle bağımsız gibi olduklarına, mesela orada cevşen okunacak, şu kadar Kur'an okunacak falan Engin birkaç defa söyleyince 'biz ne okuyacağımıza kendimiz karar veririz siz bize karışmayın' şeklinde hem kendisinin, İ.. O..'un, hem de B.. E..'in itiraz ettiklerine, yani onları kabul etmediklerine, bir seferinde yine ...'ün Fethullah Gülen'in veyahutta onun talebelerinin yazdığı birkaç kitap getirip kendilerine hediye etmek istediğinde 'bizim bunu okuyacak zamanımız yok, dilide ağırdır, biz anlamıyoruz' dediklerini ve o kitapları da almadıklarına, bu şekilde devam ederken İ.. O..'un Anayasa Mahkemesi lojmanına taşındığına, zannederse 2002 yılı ortaları veya sonları olduğuna, taşındıktan sonra İ.. O..'un bu görüşmelere gelmemeye başladığına, daha sonra genel müdür yardımcısı olduğuna, zaten İ.. O..'un daire başkanı olduğuna, 2004 yılında da müsteşar yardımcısı, İ.. O.. genel müdür yardımcısı, B.. E.. ve ...'ın da zannederse daire başkanı olunca Engin ve Kemal'in kendilerinden koptuklarına, yani onların kendilerine katılmamaya başladıklarına, kendilerinin dostane yine bir araya geldiklerine, görüştüklerine, konuştuklarına, dairede öğlen yemeklerine birlikte çıktıkları zamanlar olduğunu ama bunun cemaat sohbeti diye niteleyebileceği bir şekilde bir araya gelmediklerine, bu toplantılarda sohbet kaseti değil de birinde de F.G. ile alakalı özellikle Arap din adamlarının yabancı ülke din adamlarının övücü beyanlarının dinletildiğine, yani F.G.'in sohbetinin direk dinletildi mi herhalde olmadığına, önceki ifadesindeki o Risalei Nur okundu bölümü belki 1 veya 2 kez okunduğuna, fakat dilinin çok çok ağır olduğuna, Engin'in okuduğuna, Engin'in de anlatamadığına, kendilerinin de çok anlayamadıklarına, çok iyi izah edemediğine, 1-2 kez okunduğuna, belki onlara İ.. O.. geldi belki gelmedi bilmediğine, herkesin her toplantıya gelmediğine, mazereti olanın gelmediğine, 1-2 defa okunduğuna, yani cemaat yayınlarından kitaplar getirilip verilmek istendiğine, bu kitaplardan da bölümler okunduğuna, onu da inkar etmediğine, doğru olduğuna,
B.. E..'in, İ.. O.. ve eşini ...'ın bakanlığa önerip ve getirdiğine, kendisinin, İ.. O..'un ve ... ve eşinin bakanlığa geldiği dönemde bakanlıkta hiç cemaatçi olmadığını sandığına, Personel Genel Müdürlüğüne ilk önce kendisi, ... ve eşi ile İ.. O.. ve eşinin geldiğine, bildiği kadarıyla o tarihte bakanlıkta hiç cemaatçi hâkim savcı olmadığına, İ.. O.. ve eşini ...'ın adaylıktan tanıdığına, Nurdan Hanım’ın babasıyla ...'ın ortak dostları olduğunu bildiğine, İ.. O.. Personel Genel Müdürlüğünde göreve başladıktan kısa bir süre sonra İzmir Hukuk Fakültesinden tanıdığı olan ...'ın onu ziyarete geldiğine, odada konuşurlarken ...'ın odaya girip tanıştıklarına, ...'ın ...’ın İ.. O..’un arkadaşı olduğunu görünce direk 'hâkim bey bakanlığa gelir misin ?' demiş olduğuna, örneğin ...’ın bu şekilde bakanlığa geldiğini duyduğuna, bakanlıkta cemaat geçmişi olan insanlar olarak ..., ... ve ...'yı tanıdığına, İ.. O.. ve A.. H..'nin de tıpkı kendisi gibi bakanlıkta tanıştıktan sonra iş arkadaşlığı çerçevesinde Hüseyin, Murat ve Ali'nin düzenlediği sohbetlere katıldıklarına, bakanlığa kendisiyle yakın tarihlerde İ.. O.., ..., ..., ..., ... daha sonra A.. H.., ..., ..., ...'in tetkik hâkimi olarak başladıklarını hatırladığına, M.. Ö.. ile ...'ün de 28 Şubat sürecinden sonra Personel Genel Müdürlüğüne tetkik hâkimi olarak geldiklerine, bu arkadaşlardan bir kısmı ile aynı genel müdürlükte görev yapmış olmaları ve 28 Şubat süreci nedeniyle yakınlaşma olduğuna, bu yakınlaşma sonucunda M.. Ö.. ve ...'ün gelmesinden sonra ara sıra bir araya gelelim diye sohbet etme teklifi olduğuna, buna o sırada olumlu baktıklarını ve kendisi, İ.. O.., A.. H.., ... ve ... çok düzenli olmamak üzere fırsat buldukça ayda bir veya iki ayda bir bir araya gelmeye çalıştıklarına, bir araya gelince bazen Engin ve M.. Ö..'in, F. G.'in sohbetlerinin olduğu CD getirdiklerine, bu CD'leri izlediklerine, bazen imam hatip mezunu olduğu için Kur'an meali ve hadis okuduğuna, çoğunlukla muhabbet şeklinde geçtiğine, zaman ilerledikçe bu bir araya gelmelerinin iyice azaldığına, toplantılarda F.G. cemaati geçmişi olan arkadaşların kendi aralarında ara sıra himmet diye bir para topladıklarına, hatta bir para toplanacaksa bunu Engin veya M.. Ö..'in toplayabileceğini düşündüğüne, ...'ın topladığını ifadede geçince öğrenmiş olduğuna, İ.. O..'un 'Ben yardımlarımı eskiden beri kendim yaparım. Ben o şekilde devam etmek istiyorum' diyerek vermeyeceğini söylediğine, bakanlıkta tanıştığı ..., A.. H.., taşınana kadar bir kısmına da İbrahim bey, Mustafa Kemal ve Engin beylerle de düzenli olmamakla beraber bir araya gelip moral motivasyon amaçlı veya komşuluk ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri kapsamında sohbetlerinin olduğuna, bu sohbetleri bir cemaat sohbeti olarak asla değerlendirmediğine, bir abisi olmadığına, bu cemaatin belli ritüelleri olduğuna, onlara tabi sohbetler olmadığına, düzenli olmadığına, bunları aynı yerde çalışan arkadaşların bir araya gelerek o dönemde aynı inanca sahip olduğunu düşündükleri insanların bir araya gelip oturma olarak nitelediğine,
Dair beyanları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın Adalet Bakanlığında Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimliği ile başlayıp müsteşar yardımcılığı göreviyle sonlanan idari görevleri sırasında tanıklardan,
Ö.. T..'nin beyanlarında yer aldığı gibi sanık hakkında kendisinin dahil olduğu cemaat grubunda 'bizim abimiz, abilerden' denildiği, meslek kurası çeken cemaat mensuplarının F.G.'le buluşturulduğu akşam yemeğine katıldığı, tanığın Suluova'da çalıştığı dönemde Dairemizde FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle kovuşturma bulunan ... tarafından sanık hakkında 'gizli abilerden olduğu ve geleceğinin çok parlak' olduğunun söylediği, ...'ın sanığın 'bakanlıkta cemaatin temsilcisi, ileri geleni olduğunu söylediği', bir kısım cemaat mensuplarının 2008-2009-2010 yılları gibi sanık hakkında 'cemaat içinde cemaat olduğu, kendi prenslerini yarattığı ve diğer güç odaklarının da iş ve işlemlerini yaparak çeşitli yerlerden güç elde ettiğini' söyledikleri,
D.. K..'ın ifade ettiği üzere FETÖ mensubu olduğu bilinen ...'un çalıştığı yerlerde tanığı ziyaretlerinde ''Adalet Bakanlığında ... ile İ.. O.. var gittiğinde mutlaka onların yanına uğra, tanış'' diyerek sanığa yönlendirdiği, 2010 yılında ...'a 'cemaatle çok haşir neşir oluyorsunuz, seçim hakim savcılar açısından çok iyi bir şey değil' diye söylediklerine karşılık sanığın '... ile ileri geri konuşuyorsun bir daha konuşma' diye uyardığı, Habur olayından sonra tanıkta, sanığın müsteşar yardımcısı ve cemaatin en güçlü adamı olduğu, algısının oluştuğu,
Ö.. A..'ın beyanlarına yansıdığı üzere 2008 yılında Çukurambar'da bir örgüt evinde FETÖ/PDY'nin sivil imamlarından ...'ın düzenlediği sohbet toplantılarına zaman zaman katıldığı,
M.. Ö..'in Kasım-Aralık 2001 tarihinde Bakanlığa gelişinde A.. H..'ye ismini sanığın verdiği, daire başkanı olduğu zaman da dahil M.. Ö.., B.. E.., A.. H.., ... ve ...'dan oluşan, F.G.'in kitaplarının okunduğu, birlikte namaz kılındığı, para toplama işini ...'ın yaptığı cemaat sohbet toplantılarına katıldığı, sanığın da o dönem itibariyle adlandırılması himmet olması da zaman zaman para verdiği, Cemaatte akıl biri olarak nitelendiği, 2005 yılından sonra Bakanlığa gelen çoğunluğu F.G. cemaati mensubu olan tetkik hakimlerinin getirilmesine A.. H.. ve B.. E..'le birlikte aracılık ettiği, ... ile birlikte hâkim ve savcıların atamalarında, yetkilendirmelerinde etkili olduğu, M.. Ö..'e referans için verilen listelerin İ.. O.. veya B.. E..'e iletildiği, cemaatçi olanların açıkça söylendiği, genel müdür seviyesinde Personel Genel Müdürlüğünde olan işlerin genelde A.. H.., B.. E.. ve sanıktan sorulduğu, hâkim savcıların unvanlı bir yere atanırken, özel yetkili mahkemelere atanırken vs. sürekli yapılan kararnameler nedeniyle herhangi bir soruşturma geçirip geçirmediğini, müfettiş hal kağıtları ve tüm geçmişlerini bildiği,
A.. H..'nin de M.. Ö.. ve ...'ün Bakanlığa gelmelerinden sonra bu kişilerin düzenlediği F.G. cemaati sohbet toplantılarına İ.. O.., B.. E.. ve ... ile birlikte katıldığını ifade ettiği,
Bu beyanın B.. E.. tarafından da teyit edildiği,
B.. E..'in beyanlarında geçtiği üzere, sanık İ.. O.. ve eşini ...'ın Bakanlığa önerip getirdiği, İ.. O..'un geldiği dönemde Bakanlıkta hiç cemaatçi olmadığı, FETÖ/PDY yöneticiliği iddiasıyla Dairemizde yargılanan ...’ın sanık İ.. O.. ile olan arkadaşlığı nedeniyle ... tarafından Bakanlığa getirildiği,
Anlaşılmıştır.
HSYK Dönemi Hakkında;
Tanıklardan,
Z.. Ö..'ın, şikayet dilekçesi ile darbe girişimi sonrası tanıdığı ve bildiği Fetullahçı Terör Örgütü üyesi hâkim ve savcıların teşkilat içerisinde görevlendirilmesinin İ.. O.. tarafından gerçekleştirildiğini düşündüğüne ve haber kaynaklarında bu yönde bilgilendirme söz konusu olduğundan İ.. O.. hakkında şikayetçi olduğuna,
A.. D..'nin, 2010 ve 2011 yıllarında girmiş olduğu hâkimlik savcılık mülakatları ile Anayasa Mahkemesi raportörlüğü mülakatlarından toplam 4 kez elendiğine, biraz araştırma yaptığında ... isimli şahsın dönemin HSYK 1. Daire Başkanı İ.. O..'un eşi ... ile birlikte çalıştıklarını cemaate sıcak bakmayan insanları dönemin HSYK 1. Daire Başkanı İ.. O.. vasıtasıyla engellediklerini öğrendiğine, sanığın açıkça FETÖ'ye karşı kişilerin hâkim savcı olmasını engellemek amacıyla çalıştığını düşündüğüne, sanığın görüşmede mülakatta ...'nin açıkça yardımcı olacağını beyan etmesine rağmen ...'nin kendisine sınavları zorlamaması gerektiğini söylediğine,
N.. Ö..'in, 2010 HSYK seçiminde ablası N.. Ö..'e nasıl aday olduğuna sorduğunda İstanbul Hakimevinde bir sabah kendisini o zamanki Adalet Bakanlığı Müsteşarı ..., İ.. O.. ve ... kahvaltıya davet etttiklerine, 'bir yeni çalışma yapıyoruz yeni kurulla ilgili liste hazırlıyoruz, adaylık için sizin de aday olmanızı istiyoruz' dediklerini söylediğine, sıcak bakmaması nedeniyle aradan birkaç gün geçtikten sonra ... telefonla arayıp 'Nesibe Hanım biz araştırdık, teşkilatta daha uygun birini bulamadık, siz tanınıyorsunuz, biliniyorsunuz onun için sizin aday olmanızı istiyoruz' deyince kabul ettiğini söylediğine, Yargıtaya 160 yeni üye seçiminden sonra fakülteden dönem arkadaşı şu an Yargıtay üyesi olan ...'ın odasına gelerek 'seçilenleri gördün mü, listeyi gördün mü', 'ya bu nasıl iş, nerede bir cemaatçi var bulmuşlar onları seçmişler Yargıtaya', 'ben bakanlıkta İ.. O..'la uzun yıllar birlikte çalıştım, ailecek, eşli olarakta görüşürüz, İ.. O..'un da cemaatçi olduğunu bilmezdim' dediğine, buradaki İ.. O..'un da cemaatçi olduğunu bilmezdim lafının bir serzeniş, sitem şeklinde olduğuna, çünkü o dönem İ.. O..'un kurul içinde etkili görüldüğü için kurulun bütün tasarruflarından sanığın sorumlu olarak algılandığına, yani kamuoyu algısının bu olduğuna, dolayısıyla bu seçimde yani cemaatçilerin ağırlıklı olarak seçildiği bu Yargıtay üyeliği seçiminde sanığın etkili olduğu düşüncesiyle böyle bir söz söylediğine,
O.. A..'ın, sanığı bakanlıktaki etkin olduğu yıllarda tüm teşkilatın tanıdığına, 2010 HSYK yapılanmasının baş aktörü ve FETÖ yapılanmasının yargıdaki en önemli kişilerinden biri olduğunu bildiğini çünkü o dönemdeki konuşmalarının açıktan böyle olduğuna yönelik soruşturma aşamasındaki beyanını 'sanığın yargıdaki FETÖ yapılanmasının en önemsediği kişilerden biri olduğu' şeklinde düzelttiğine, özel yetkili mahkemeler ve savcılıkları tamamen kendisine ve FETÖ'ye yakın isimlerle doldurduğu gibi komisyonlar vasıtasıyla adliyelerde memur yapılanmasını da kurduğunu düşündüğüne, HSYK'nın neredeyse tek adamı konumunda olduğuna, kendisi hakkında yürütülen soruşturma sırasında HSYK 2. ve 3. üyelerinin dahi bir de İ.. O.. ile görüşmesini tavsiye ettiklerine, herhangi bir talebi olduğunda ve sözlü olarak tetkik hâkimleri ya da genel sekreterliği aradığında neredeyse herşeye İ.. O..'un tek başına karar verdiğini açıkça söylediklerine, İ.. O..'un uzun yıllar neredeyse yargının gizli patronu olduğuna, yargıdaki Fetullahçı yapılanmanın baş sorumlusu ve organizatörünün sanık olduğunu düşündüğüne, çünkü Fetullahçı HSYK üyelerini dahi İ.. O..'un belirlediğinin herkes tarafından Bakanlık ve kurul katında söylendiğine, Fetullahçı olarak bilinen kurul üyelerinin neredeyse kayıtsız şartsız İ.. O..'a itaat ettiklerine, eşi ...'un Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunması vesilesiyle Adalet Bakanlığının dış misyonlarına ateşe atamalar ile unvanlı atamalar ve görevden almaların tamamen İ.. O..'un tekelinde olduğuna, bunun teşkilat tarafından açıkça dillendirildiğine, onun onayı olmayan hiçbir şeyin HSYK'dan geçme şansı olmadığına, HSYK'da hangi dairede hangi üyenin görev yapacağına İ.. O..'un etkisinin büyük olduğu söylentisinin olduğuna, kadrolaşma ile ilgili olarak sanığın da dahil olduğu listenin seçimi kazanıp HSYK üyesi olduktan sonra atanan bir hâkimin kendisiyle ilgili dinleme kararı verdiğini ve bu yapıya yakın pek çok hâkim ve savcının ünvanlı görevlere ilk defa atandıklarına, yine aslında 1. Dairenin yetkisi dahilinde olmayan soruşturmalarda dahi HSYK üyelerinin ve HSYK bürokratlarının sanığa yönlendirmeleri, yine birlikte çalıştığı ve 2010 HSYK'sından sonra ilk defa unvanlı göreve atanan kişilere ilişkin gözlemlerinin ve onlarla yaşadığı sorunların, Bitlis'te gıyabında yapılan teftişte müfettiş Abdulvahap isimli soyismini bilmediği kişinin hayatının en düşük sicilini vermesi gibi olaylar nedeniyle bu şekilde bir kanaate vardığına, 2011 yılında teşkilat toplantısı sırasında özel yetkili mahkemelerle ilgili açılan bir sohbet sırasında eski Erzincan Başsavcısı ...'in tutuklanmasını ve makamında derdest edilmesini eleştirmesi nedeniyle bizzat İ.. O.. tarafından 'kendini aşan işlerle uğraşıyorsun' şeklinde uyarı da aldığına dair soruşturma aşamasındaki beyanını da 'aslında her doğru her yerde söylenmez, herşeyin yeri ve zamanı var, bu şekilde kendine zarar veriyorsun, herkes senin dediğin şekilde anlamaz meseleyi' şeklinde ikazlarda bulunduğu şeklinde düzelttiğine, ayrıca yine o tarihlerde Fetullahçı yapılanmanın uygulamalarını alenen eleştirdiği için yine İ.. O.. tarafından 'diline sahip olmuyorsun, bilmediğin şeyler hakkında konuşma' denilerek uyarıldığına, toplantıların birinde konuşurken ... beyin çok oy almasına rağmen seçilememesi nedeniyle üzüntülerini dile getirdiklerinde sanığın da Anayasa Mahkemesinin kararından sonra blok liste içerisinde olmadan bu seçimi kazanmanın mümkün olamayacağını ... beyin gerek Bitlis, gerek Türkiye geneli aldığı oylardan biliyoruz şeklinde bir sözü olduğuna, Fetullahçı üyelerden ...'nin sanık tarafından birinci daireye özellikle seçildiği ve sürekli onunla uyumlu olarak çalıştığına, A.. K..'nın İ.. O..'un ekibinden olduğuna, 2011 yılında Kırklareli C. Başsavcısı iken İstanbul Özel Yetkili 10. ACM'ce hakkında örgüt üyeliği suçlamasıyla ismi ve ünvanı da belirtilerek dinleme kararı verildiğine, bundan 2014 yılında haberi olduğuna, kendi yaptığı değerlendirmede bu şekilde ismi ve ünvanı belirtilerek bir Ağır Ceza Mahkemesinden HSYK'nın haberi olmadan hakkında bu kadar ağır bir suçtan dinleme kararı verilemeyeceğini düşündüğüne, bu konuyu o zaman HSYK Tetkik Hakimleri veya üyeleri ile görüştüğünde kendisine bu dinlemenin İ.. O.. ve HSYK'dan habersiz gerçekleştirilemeyeceğini söylediklerine, 2013 yılı Nisan ayında tayininin Antalya savcılığına çıktığına, o dönem soruşturma da geçirdiğine, HSYK'dan bir tetkik hâkiminin kendisini arayarak 24 saat içerisinde ilişik kesmesi gerektiğini söylediğine, yine aynı konuda yazı işleri müdürünün de arandığına, nedenini sorduğunda da 'İbrahim bey böyle istiyor, istiyorsanız kendisiyle görüşün' dediklerine, sanıkla irtibata geçmeye çalıştıysa da ulaşamadığına, geçirdiği soruşturmalar ile ilgili diğer kurul üyelerine ulaştığında da herkesin İ.. O.. ile görüşün gibi söylemde bulunduklarına, tüm bu sebeplerle HSYK'da o dönem İ.. O..'dan habersiz adeta kuş uçmayacağını düşünmeye başladığına, FETÖ'den adli idari işlem gören pek çok kişinin ki bunların arasında firari kardeşi ve meslektaşı Yavuz Aydın'ın da olduğuna, kardeşinin kendisinin atanmasında İ.. O..'un etkili olduğunu söylediğine, İ.. O..'a 2014 yılından sonra çok kızgın olduklarına, kızgınlıklarının 2014 yılında sanığın bir televizyon programındaki demeçlerinden sonra başladığını zannettiğine, edindiği izlenime göre kendisine bu noktada kızan kişilerin İ.. O..'un çark ettiğini söylediklerine,
İ.. D..'ın, İ.. O..'un cemaatten olduğunu bildiğine, 17-25 Aralık olaylarından sonra İ.. O..'un talepleri yerine getirmediği kendilerine karşı geldiğinin konuşulduğuna, 17-25 Aralık öncesi sohbetlerde konuştuklarında sanıktan 'İbrahim abi' diye bahsettiklerine, şahsi olarak İ.. O.. hakkında bu şekilde beyanda bulunulmasını İ.. O..'un cemaat mensubu olduğu şeklinde anladığına, sanık ile hiç bir şekilde cemaat sohbetlerinde bir araya gelmediklerine,
R.. A..'ın, 2012 yılının Kasım-Aralık ayları gibi Ankara ili Batıkent semtindeki cemaate bağlı şu an ismini hatırlayamadığı bir lisede ... isimli şahısla tanıştığına, onun kendisinin Ankara'ya neden geldiğini zaten bildiğine, onun kendisini İ.. O..'a yönlendirdiğine, sanığı makamında ziyaret ettiğine, burada kendisine unvanlı görev talep ettiğini ilettiğine, sanığın da talebini not aldığını ve daha sonra 2013 yılı yaz kararnamesi ile Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak atandığına, kovuşturma aşamasında ise herhangi bir HSYK üyesinin ismini vermediğine, kendisinin de HSYK'ya gidip sadece başkan olması sebebi ile İ.. O.. ile görüştüğüne,
G.. G..'ın, HSYK'da 2012-2014 yılları arasında terfi bürosunda bilgisayar işletmeni olarak çalıştığına, kendisinin bu yapıya mensup olduğuna, ByLock yüklediğine, o zaman HSYK'da kendi bürolarında arkadaşları arasında A.. H.., ..., İ.. O.., ..., N.. Ö.., İ.. A.., ... ve ...'in cemaatçi olduğunu kendi aralarında ve personel arasında konuşulduğunu bunu da şoförlerinde söylediklerine,
D.. G..'nun, özel yetkili mahkemeler kapatılıp TMK'lar kurulduğunda cemaate 3'te 1'lik bir oran ayrıldığını bildiğine, İ.. O..'un böyle bir söz söylediğini duyduğuna,
M.. H..'nin, ...'nın İ.. O.., ..., ..., ... ile çok iyi ilişkileri olan birisi olduğuna, İ.. O.. ile ilişkilerinin çok sıcak olduğunu, o zaman itibariyle İ.. O..’un adının hep örgüte yakın geçtiğine, örgütün hâkim savcı almadaki listeler oluşturmada vs. fonksiyonu olduğunu duyduğuna, 'bizden dediklerini' hatırladığına, o cemaate karşı duruşu olan birisi olsaydı ona gidilmesin denileceğine, bir baskı oluşturulması ya da onun bertaraf etme çalışması olacağını yani öyle bir şey olsa bunu duyacağına, duyumlarının o dönemde tam tersine olduğuna, kararnamelerin oluşturulmasında vs. bütün işlerin o dönemde onun tekelinden geçtiğine, 17-25 Aralık sonrasında İ.. O..'un Fetö'ye bakışında değişiklik olduğunu zannettiğine, sanıkla Yargıtay tetkik hâkimliğine atandığı sırada nezaketen görev yaptığı bakanlıktaki birimine uğradığına, FETÖ cemaatinden olduğunu bildiği meslektaşlarının tamamının yani istisnasız hepsinin cemaatten biri olduğunu söylediklerine, İ.. O.. için 17-25 Aralık sonrasında cemaate bakışında değişimler olmaya başladığının söylendiğine, cemaatten olan bildiği tanıdığı kişiler hâkim meslektaşlar arasında söylendiğine, öncesinde kararnameleri hazırlayan cemaatin dediklerini yapan birisi olarak tanıyıp bildiklerine,
H.. Ö..'nın, 2012 yılında hâkim savcılık sınavlarına hazırlandığı dönemde FETÖ/PDY'ye bağlı hâkim savcı çalışma evinde kaldığına, bu toplantılarda bir keresinde aynı evde sınava hazırlanan ... isimli kişinin sermurakıpları olan ...'a 'abi ben İ.. O..'un cemaate ait evlerde sermurakıplık yaptığını duydum bu husus doğru mudur ?' dediğine, ...'ın da ona cevap olarak bu tip sorular sormamaları gerektiğine, bu tip sorulara cevap vermesinin yasak olduğunu söylediğini ve cevap vermekten imtina ettiğine, murakıp ya da sermurakıbın o dönem çalışma evlerinde kalan kişilere gözetmenlik yapan kişiler olduğuna, bu kişilerinde yine adayları içerisinden olduğuna, görevdeki hâkim ve savcılardan olmadığına,
N.. Y..'ın, 2014 yılında ... isimli Yargıtay mensuplarının abisi ile yaptıkları bir görüşmede kendisine 'Hocam, sohbete getirdiğimiz kişiler cemaatimizce önemli kişilerdir, bunlar yüksek yargı mensubu şahıslardır, biliyorsun ki cemaatimiz bu şahıslara çok önem vermektedir, bizim için, yani cemaat için yüksek yargı, özellikle HSYK çok önemlidir, HSYK üyeleri seçiminde cemaat olarak çok etkiniz, bu etkinliğimiz HSYK'da bulunan cemaat mensuplarımız tarafından takip edilmektedir, hatta şu an HSYK üyesi olan İ.. O.. isimli şahıs, cemaat ile HSYK arasında köprü olan şahıstır, HSYK seçimlerinde İ.. O.. isimli şahıs çok etkilidir' diyerek sohbet esnasında kendisine detaylıca bilgi verdiğine, 2012 yılındaki toplantıların birinde İç Anadolu bölge imamı olan ...'nın bir keresinde ''İ.. O.. bu işi halledemedi, ya çekiniyor veya bizi dinlemiyor'' tarzında bir ifade kullandığına, daha sonra 2014 yılı içerisinde yapılan bazı toplantılara Fethullah Gülen'in en son avukatlarından ...'ın da geldiğine, bu toplantılarda birkaç defa da yine İ.. O..'un ismini duyduğuna, ''İbrahim bey ya bizim dediğimizi anlamıyor veya bu işi yapmak istemiyor'' gibi bazı ifadeler duyduğuna, ''yukarıdan büyüğümüzde aslında bu hususta çok ciddi telkinlerde ve talimatları var, fakat biz bu işi herhalde yapamayacağız'' gibi bu şekilde İbrahim beyin ismini duyduğuna,
K.. Y..'ın, hâkim ve savcılarının Türkiye imamının Kartal kod ismini kullanan ve Yargıtay tetkik hakimliğinden Yargıtay üyeliğine seçilen İlyas isimli şahıs olduğuna, bunun yardımcılarının eski Yargıtay Ceza Dairesi Üyesi ..., HSYK eski Genel Sekreteri M.. B.., Adalet Akademisi eski Başkanı ... olduğuna, yargıdaki tüm FETÖ örgütü yargı planlamalarını bu isimlerin yaptığına, bu kişilere geçmiş dönem HSYK üyeleri N.. Ö.., Ö.. K.., A.. H.., ..., İ.. O.., ..., ..., A.. K.. ve sonradan HSYK üyeliğine seçilen ve Bakanlıktaki işleri yürüten M.. Ö.., Aile Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yapan Hâkim ...'nın yardımcı olduklarına, yine HSYK Genel Sekreter Yardımcıları ... ve ..., ... ve altında özellikle 1. Dairede görev yapan şu an isimlerini hatırlayamadığı tetkik hâkimlerinin FETÖ'nün yargıdaki tayin, terfi, soruşturma, aklama ve cezalandırma işlemlerinde silsile hâlinde görev yaptıklarına, bu isimleri 105 gündür aynı koğuşta kaldığı ve uzun yıllar önceden tanıdığı arkadaşlık ilişkisi olan kendisini başsavcılıkta refere edip bu yapıyı hem tanıtan hem de bağ kuran ...'dan bizzat dinlediğine, yine kendisin de meslekte yaşadığı, gördüğü olaylardan, tarafına yapılan telkin ve sıkıştırmalardan bu isimleri tespit ettiğine, İ.. O..'u mesleğe başladığı tarihten beri üst düzey görevler yapması nedeniyle tanıdığına, Başsavcılık görevi nedeniyle bir kere nezeket ziyaretine gittiğine, 17-25 Aralık sürecinden sonra da bu yapıya ait hâkim ve savcıların B.. E.. ve İ.. O..'dan hoşnut olmadıklarına ve bu kişilere cephe almaya başladıklarına, kendisinin de 'B.. E.. ve İ.. O.. bizi sattı, artık yan çizmeye başladılar' şeklinde duyumlar aldığına, 2010 HSYK seçimleri akabinde ilk etapta cemaate bağlı hakim ve savcı arkadaşlarının İ.. O.. için 'abimiz' dediklerine,
D.. K..'ın, İzmir'e atandığında emniyetin kendisine ellerinde önemli dosya olarak ...'ın akrabasının şüpheli olarak gözüktüğü liman dosyası ile İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait ihale yolsuzluğu dosyası olduğunu söylediklerine, bu dosyaların cemaat tarafından hükümete karşı kullanılabileceğini düşünerek İzmir Emniyetine ''bu dosyalarla ilgili kesin deliller toplanmadan ve haberi olmadan operasyon yapılmamasını'' söylediğine, iki yıl Başsavcılık görevi sırasında bu operasyonu birkaç kez gelip yapmaları için talepte bulunmalarına rağmen bu operasyonu yaptırmadığına, İ.. O..'un belediye ihale dosyasının soruşturması devam ederken kendisini telefon ile aradığını ''niye belediye başkanı ...'nu göz altına almadığını'' sorduğuna, kendisinin de ''delil yok'' deyince ''hep gücünüz garibanlara mı yetiyor ?'' diye çıkıştığına, İzmir'de TMK'dan sorumlu Başsavcı Vekili ... isimli eski balyoz savcılarından birinin yerine İ.. O..'un İzmir'de savcı olan ...'yü Başsavcı Vekili yaptığına, 'benim haberim olmadan niye yaptınız' diye sorduğunda, 'bizim takdirimiz' diye cevap verdiğine, İzmir'e ilk gittiğinde kendisinden askeri casusluk dosyasını gizlediklerine, haber alınca terör Başsavcı vekili olan ...'yü çağırarak 'neden bahsetmediniz ?' diye sorduğunda mırın kırın ettiğine, 'ben bilgi verecektim' daha deyince 'bu işler tehlikeli sonra başınız yanar, bu operasyonu benim haberim olmadan yapmayın' diye söylediğine, aradan kısa bir süre geçtikten sonra ismini hatırlayamadığı bir gazetecinin ziyaretine geldiğinde ''yarın askerlerle ilgili bir operasyon yapılacak konusu nedir diye'' sorduğunda bu konuşma ile operasyondan haberdar olduğuna, bunun üzerine ...'yü tekrar çağırdığına, onun da 'tam ben de size izah etmeye gelecektim, siz çağırdınız' dediğine, 'ben sizi bu konuda uyarmıştım' diye söylediğinde kendisine dosyayı İ.. O..'un takip ettiğine dosyadan bilgisi olduğunu söylediğine, bunun üzerine İ.. O..'u aradığına, onun da kendisine ''sen karışma, sen keyfine bak, daha iyi ya başın belaya girmez'', 'bizim haberimiz var, sen karışma' diye söylediğine, ertesi gün muhalefetine rağmen operasyon yapıldığına, bir kaç operasyon daha düzenlediklerine, 2013 başlarında İzmir hâkimi iken Yargıtay üyeliğine seçilen ...'a hayırlı olsun ziyaretine gittiğinde 'İ.. O.. ile cemaatin arasında problem yaşanıyor imiş, gördünüz mü adamınız sizi sattı' diye söylediğinde kendisine 'boşver sen onu' diye imalı bir şekilde cevap verdiğine, ... beyin alınıp ... beyin gelmesi hususunu Gürler beye sorduğuna, 'senin adamındı, senin adamın seni sattı mı ?' dediğine, Gürler beyin de kendisine güldüğüne, 'sen öyle san' dediğine, bu konuşmadan iki ay sonra İzmir Başsavcılığından alınarak Manisa başsavcılığına getirildiğine, 2013 yaz kararnamesinde Manisa Başsavcılığına atanmasının sebebinin sonradan öğrendiği kadarıyla da İ.. O.. ile B.. E..'in Başbakana Ankara Başsavcısını değiştireceklerini, onun dikkat çekmemesi için İzmir'i de almak istediklerini söylediklerine, bunu çevreden duyduğuna, sebep olarak da bu casusluk dosyasındaki bürokrat isimlerinin açığa çıkmasını göstermiş olduklarına, halbuki bu işi de İ.. O..'un yaptırdığına, İzmir'de görev yaptığı sırada bir önceki ifadesinde ayrıntılı bir şekilde anlattığı Askeri Casusluk soruşturmasında ..., ...'ın birlikte hareket ederek İ.. O..'dan aldıkları talimat doğrultusunda soruşturmayı yürüttüklerine, bu soruşturmanın hükümeti sıkıştırmak için yürütüldüğü kanaatinde olduğuna ve yine FETÖ'nün kontrolünde yapıldığını düşündüğüne, bu yapının almış olduğu talimat doğrultusunda bu işlemlerini yürüttüğünü ve sözünü dinlemediklerine, bu soruşturmaya herhangi bir müdahalesi olamadığına, zaten liman soruşturmasını yaptırmaması nedeniyle FETÖ üyesi olan İ.. O..'un kendisini İzmir'den alarak Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına atanmasını sağladığına, vardığı kanaatine göre İ.. O.., M.. B.., ..., ..., ... ile yine beraber çalıştıkları savcılar ..., ...'nün kesin emin olduğu isimler olduğuna, sanık Ankara'da iken kendisinin taşrada olduğuna, örgüt üyeliği ve yöneticiliğine dair hiçbir görgüsü olmadığına, İ.. A..'ın ''bizim başkan diyor ki kurul demek 1. Daire demek, 1. daire demek biz demek'' dediğine, en kritik yerin 1. Daire olduğuna, bu dairenin de başkanının sanık olduğuna, atamalardaki sözün hep sanığa ait olduğuna, bu nedenle bu sonuca vardığına, bir talep olacağı zaman hep İbrahim beye yönlendirildiklerine, bunun da hiyararşik yapı hissiyatı oluşturduğuna, seçim yapılıyor hep İ.. O.. işaretlendiğine, Muzaffer beye gittiğine, söyleyeceğini söylediğini git İbrahim beye dediğine, hep kritik konularda İbrahim beyin dediğinin olduğuna, kendisinin de cemaat içinde önemli bir yeri olduğunu düşündüğüne, kanaatinin bu olduğuna, 'İ.. O..'un örgüt bağının olduğuna kesin eminim' şeklindeki ifadesi ile ilgili olarak da sohbet yapma, para alma-verme vb örgüt ile bir fiili irtibatı olduğu hususunda somut delili olmadığına, ancak kendi kanaati ile kullandığı bir tespit olduğuna,
M.. S..'ın, o dönemlerde Ankara'da görev yapanların her şeyi planlayanlar olduğuna, en kıdemliden en kıdemsiz yargı mensuplarına kadar tüm hâkim ve savcılarla ilgili planlama, tayin, terfileri bakanlıkta bürokrat olarak görev yapanlarla bunlar içerisinde İ.. O.., B.. E.., A.. H.. ve ... da olduğuna, Yargıtay'da görev yapan tetkik hâkimi ve savcıları tespit ettiklerine, bunları konuşulanlardan kolaylıkla anladığına, yargıdaki tahribattan 2014 yılına kadar İ.. O.., B.. E.., ..., ...'nın ve cemaatçi diğer HSYK üyeleri ile birlikte sorumlu olduklarına, bu kişilerin her zaman Başbakan, bakan ve diğer yetkililer ile görüşme imkanına sahip olduklarına, bütün yapılanları kamufle ettiklerine, yanılttıklarına, bütün olanlardan sorumlu olduklarına, bu kişilerin bakanlığın kara kutusu olduklarına, B.. E.., İ.. O.., A.. H.., ... ve ...'nın tüm yargı teşkilatı tarafından tanındıklarına, yargıda meydana gelenlerin tamamından sorumlu olduklarına, el ele, kol kola her şeyi yaptıklarına, İ.. O.. ve B.. E..'i 2013 yılı sonuna kadar cemaat mensubu olarak bildiğine, çünkü hep öyle davrandıklarına, hatta cemaat içinde 1 ve 2. numara number one (İ.. O..) number two (B.. E..) olarak bilindiklerine, bundan da çok memnun göründüklerine, cemaat eliyle personel genel müdürlüğünde atama sicil bölümünde tetkik hâkimliğinden başlayarak müsteşarlığa kadar her kademede görev yaptıklarına, 2010 öncesi bir HSYK üyesinin 'ya bu İbrahim ve Birol hep bizi kandırmışlar, yanıltmışlar' dediğini bildiğine, çünkü eski HSYK'nın müstakil sekretaryası olmadığına, senelerce kararnameleri bu iki bürokratın kurula sunduklarına, kumpas davası diye nitelendirilen tüm soruşturma ve davalara atamaları bunların yaptıklarına, neredeyse 15 yıla yakın bakanlıkta çalıştıklarını ancak tüm bu olup bitenleri bu bakanlardan gizlediklerine, sanığın Bakanlığın bir numarası en önemli bürokratı olarak bilindiğine, 2003'ten 2014 yılına kadar tüm atamalar, terfiler, hâkim savcı adayı mülakatları ve diğer personel alımlarında en etkili kişi olduğuna, bu yapının adli ve idari yargıda esasen 2005 yılından sonra çoğaldığına, bu tarihten öncekilerin 300-400 kişiyi geçmediğini bildiğine, özellikle İ.. O.., B.. E.. ve ...'ın komisyonlarda görev aldıklarında mülakatları kazananların çoğaldığını duyduğuna, hatta Yargıtay ve Danıştay'dan mülakat komisyonlarına katılanları da ayarladıklarını duyduğuna, Yargıtay içi seçimlerde kendilerine İ.. O.. ve B.. E..'in birlikte hareket etmelerini istiyorlar diyerek kamplaşmalar başladığına, 2013 yılı sonuna kadar sayıları 40-50 arası değişen eski üyelerinde birlikte hareket ettiklerine, ancak bazı seçimlerde farklı hareket edenler olabildiğine, sonra malum ayrışmaların başladığına, boş oy vereceksiniz dendiğine, ya bu nereden çıktı dediğine, İ.. O..'la B.. E.. öyle istiyorlar dediklerine, ve bunları söyleyenlerin ... olduğuna, 'Hatta cemaatin içinde bir ve iki numara, number one, number two olarak biliniyorlardı' sözünü cemaatçi anlamında değil de Bakanlıktaki en sözü geçen, en yetkili iki bürokrat şeklinde söylediğine, bunu hemen hemen herkesin bildiğine, yanlış anlaşıldıysa onu düzelttiğine, 'İ.. O.. ve B.. E..'i 2013 yılı sonuna kadar cemaat mensubu olarak biliyordum' sözünün doğru olduğuna, ..., K.. T.., ... gibi isimlerden sanığın bizzat kendi bulundukları bu yapı içerisinde yer aldığını veya bu yapıyla herhangi bir şekilde irtibatlı olduğuna dair direk yapı içerisinde yer aldı diye duymadığına, fakat samimi olduklarına, ne söylerlerse yapıldığını söylediklerine,
K.. T..'un, 2010 HSYK seçimlerinde cemaatin adayları olarak belirtilen kişilerin İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.. ve İ.. A.. olduğuna, bu şekilde sanığın da bu yapıya mensup olduğu kanaatine vardığına, seçimden sonra Şubat 2011 tarihinde yapılacak Yargıtay üyeliği seçimleri için bir grubun kurulduğunu bildiğine, bu grupta ..., ..., İ.. O.., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve B.. E..'in yer aldığını bildiğini beyan etmiş ise de bu tarihlerde gerek taşradaki gerekse Ankara'da görev yapan hâkim savcıların Yargıtay'a üye olarak seçilmek istemeleri hâlinde daha önceki beyanlarında belirttiği içlerinde sanığın da bulunduğu şahıslarla irtibat hâline geçmeye çalıştıklarına, ortada oluşturulmuş bir grup olmadığına, görev yapan hakim savcıların bu kişilere ulaşmaya çalıştıkları için kendisinin bu kişilerin kendi aralarında bir grup olduğu algısına kapıldığına, sanığın hem bakanlıkta hem de 2010 HSYK'sında etkin, sözü geçen biri olduğuna, bu örgüte mensup olan arkadaşlarının sanığın 2012 yılına kadar yapıyla irtibatlı olduğuna, ancak 2012 yılında MİT başkanının alınması olayından sonra bu yapıyla arasına mesafe koyduğuna, 17-25 Aralık 2013 sürecinden sonra da tamamen irtibatını kestiğini söylediklerine, bildiklerinin bundan ibaret olduğuna, eski ifadesinin aynen geçerli olduğuna,
M.. Ö..'in, 2010 yılı HSYK seçimlerinde cemaat mensuplarının İ.. O.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., Ö.. K.., İ.. A..'ın asıl üye, diğer kişiler olan ..., ..., ... ve ...'ün yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendiğine, asıl olarak seçilen ..., İ.. O.., N.. Ö.., ..., Ö.. K.., A.. K.. ve İ.. A.. cemaatin desteklediği adaylar olduklarına, 2012 Ekim ayı içerisinde bir gün müsteşar olan B.. E..'in kendisini çağırdığını ve görevden alınacağını adli sicil genel müdürlüğüne kaydırılacağını söylediğine, bunun üzerine A.. H..'yi aradığına, İ.. O.. ile birlikte bakanlığa geldiklerini ve bakan ile görüştüklerine, daha sonra kendisinin Yargıtay üyeliğine gönderilmesine bakanın olur dediğine, bu şekilde onların desteğiyle Yargıtay üyeliğine seçildiğine, B.. E..'in de Yargıtay üyeliğine seçilmesinin doğru olacağını söylediğine, sanığın birlikte oldukları zamanlarda bile 'ben cemaatçi değilim' diye söylediğine, sürekli olarak para verdiğini de söyleyemeyeceğine, ancak gördüğü kadarıyla cemaatten gelen tüm talepleri de karşıladığına, 2011 HSYK seçimlerinden sonra İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'nin sohbetlere katılıp katılmadığını şahsen bilmediğine, ancak bu toplantılara düzenli olmasa da katıldıklarını söylediklerine, ama MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra İ.. O.. ve B.. E..'in bundan rahatsızlık duyarak tepki gösterdiklerini duyduğuna, ama bundan sonra İ.. O..'un cemaatten gelen bazı taleplere kendince mantık süzgecinden geçirerek uygun davrandığını söyleyebileceğine, sanığın da özellikle 2012'lerden sonra bu noktada cemaate karşı bir duruş olduğu noktasında duyumlar almaya başladığına, belki Birol bey kadar çok sert olmasa da o şekilde duyumlar almaya başladıklarını ama 2013'lerden sonra özellikle Birol beyin yaptığı çalışmalara İbrahim beyin de katkı verdiğine, yani cemaatçi olanların kimler olduğunun tespiti noktasındaki çalışmalara İbrahim beyin de katkılar verdiğini duyduğuna, ...'ün özelinde özel yetkili mahkemede savcı olarak kalması mı yoksa Başsavcı vekilliği mi daha iyiydi yani taktik olarak değil onun özel yetkili mahkemede kalmasının çok daha önemsenen bir şey olduğunu hatırladığına, yerine ...'in verilmesiyle ilgili olarak da sanığın o dönemde Kurulda 1. Daire Başkanı olduğuna, dolayısıyla genel sekreterliğin taslakları hazırladığını ama sanığın mutlaka etkisi olmuş olacağına, ama ayrıntıları ne şekildedir çok net olarak bilmediğine, sanığın 'beni cemaatten saymayın, ben cemaatçi değilim' şeklindeki beyanlarını 2002-2004 yılları arasında değil, HSYK'dayken ve hele hele 2012'lerden sonra çok sık olarak duyduğuna, bu sözlere karşın bir defa sanığın bir tarafa itilmediğini yani böyle deyince hadi sen git falan yani senle artık işimiz olmaz, görüşmeyiz gibi bir tavır içerisine girilmediğine,
Ö.. K..'nun, 2010 HSYK seçimlerinde F.G. cemaati mensuplarının sandıkta yapmış oldukları eylemleri nedeniyle bakanlık listesi olarak bilinen 11 adaydan ..., ..., ... ve ...'nin yedek kaldığına, cemaatin bu şekilde davrandığını bizzat B.. E.. ve sanığın kendisine söylediğine, Yargıtay ve Danıştay'a yeni üyelerin seçilmesi için toplantıların ilkini ...'nın evinde yaptıklarına, bu eve kendisinin ...'in arabasıyla gittiğine, bu toplantıda kurul üyeleri olan İ.. O.., A.. H.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., B.. E.. ve ... olduğuna, bu üyeler dışında M.. B.., ..., ..., ..., ..., ... ile bir iki hâkim savcı da olduğuna, Kurul üyesi olmayan kişilerin gelmesinin toplantıda bir rahatsızlık yarattığına, ancak bu kişilerin Yargıtay'ı iyi tanımalarından dolayı çağrıldıklarının söylendiğine, ...'nın evinde yemekten sonra duvara yapılan yansıtıcı ile Yargıtay üyesi olabilecek hâkim ve savcıların isimlerinin yansıtılmaya başlandığına, önce cemaat mensubu olarak belirtilen hâkim ve savcıların belirlenmeye başlandığına, bu kişilerin isimlerinin belirlenmesinde M.. B.., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ismini hatırlayamadığı kurul üyesi dışındaki kişilerin etkin olduğunu gördüğüne, bu belirlenme sırasında İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'nin son sözleri söyleyince belirttiği kişilerin İ.. O.. ve B.. E..'i etkilemeye çalıştıklarına, bunların belirlediği sayının 89 civarında olduğuna, bunun üzerine M.. B..'ın en az 140 kişi olması gerektiğini söylediğine, buradan F.G. cemaatinin seçilecek 160 adaydan 140'ının kendilerinden olmasını istediklerini anladığına, bu konuşmaların tartışma boyutuna da ulaştığına, B.. E.. ve İ.. O..'un diğer arkadaşlara F.G. cemaati mensuplarına bu kadar kontenjan verilemeyeceğini yüksek sesle söylediklerine, kendisinin de sanıkla B.. E..'in haklı olduğuna, teşkilata bu hususu nasıl anlatacağız, istenen sayının çok fazla olduğunu söylediğine, İ.. O.. diğer üyelerle bir olunup bu seçimin yapılabileceğini belirtince M.. B..'ın da 'biz de sizi hükümete şikayet ederiz' dediğine, toplantıda tartışmalar uzayınca N.. Ö..'in kızarak evi terk ettiğine, bu toplantı esnasında F.G. cemaati mensubu olmayan kişilerden hangilerinin Yargıtay üyesi seçileceğinin de gündeme geldiğine, bu kişilerin de isimlerinin tartışıldığına, bu toplantılar esnasında İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'nin de bu cemaate yakın durduklarını ve sempati ile yaklaştıklarını gördüğüne, bu kişilerin F.G. cemaati içinden geldiklerini anlayamadığına, F.G. cemaat sohbetlerine kurul zamanında bu kişilerin de katıldıklarına, ancak B.. E..'in müsteşar olduktan sonra cemaate sohbetlerine gelmediğine, İ.. O..'un da MİT soruşturması olayından sonra M.. B..'la tartıştığını gördüğüne, bu nedenle bu kişilerin F.G. cemaati içinden geldiklerini algılayamadığına, onların da kendisi gibi o dönemde güçlü olan F.G. cemaat mensuplarına karşı yakın durduklarını gördüğüne, ...'nın evinde yapılan toplantıda sanığın 'benim için cemaatçi olsun olmasın liyakat önemlidir' dediğine, İ.. O.. bazı ifadelerinde seçilecek isimlerin kendisinin de aralarında olduğu bir kısım üyeler tarafından belirlendiğini söylediğine, ancak kendisinin üye seçtirmek için İ.. O..'un peşinden koştuğuna, onun tavassutuyla Yargıtaya 1-2 üye seçtirmek gayretinde olduğuna, onun okey demediği hiç bir şey HSYK'da olmayacağına, ...'nin evindeki toplantıya İ.. O.., ..., N.. Ö.., A.. H.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E.. ve kendisinin kurul üyesi olarak katıldığına, kendileri dışında ..., M.. B.., ..., ..., ..., ..., ...'ın katıldığına, bu toplantıda F.G. cemaat mensubu kurul üyeleri ile cemaat mensubu olan diğer hâkim ve savcıların F.G. mensubu olan kişilerden hangilerinin Yargıtay üyesi olacağına ilişkin yaptıkları tespitler sonucu bu isimlerin yazıldığına, bu sayının 108 olduğunun anlaşıldığına, bu listeyi ..., ..., ..., ..., ...'nin belirlediğine, bunların zikrettiği isimlerin B.. E.., İ.. O.. ve A.. H..'nin de görüşünü belirtmesinden sonra kağıda yazılmaya devam edildiğine, bu şekilde evlerde yapılan toplantılara katılmadığına, ancak İ.. O.., A.. H.., B.. E.., ..., ... ve M.. B..'ın kendilerini çağırmadan belirlenen isimler üzerinde tekrar toplantılar yaptıklarını duyduğuna, ...'nın evinde yapılan toplantıdan sonra A.. H.., B.. E.. ve İ.. O..'un F.G. cemaatinin uzlaşmaz tavrını dile getirmek üzere Müsteşar ...'ın yanına gitmiş olduklarına, ...'ın 'uzlaşın, önümüzde uzun bir süre var' demiş olduğuna, bu konuşmaları kendisine A.. H.. ve İ.. O..'un aktardığına, hatta İ.. O..'un kendisine Ö.. K.. ve diğer üyeleri yanlarına alarak cemaat listesinin delinebileceğini müsteşar beye söylediğini belirttiğine, müsteşar beyle görüşüldükten sonra anlattığı ...'nin evindeki toplantının yapıldığına, bu toplantılardan sonra hâkim evinde İ.. O.., ..., N.. Ö.., A.. H.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E.., İ.. A.., ..., ..., R.. A.. ve kendisinin bir araya geldiklerine, bu toplantı sayısını üç olduğunu hatırladığına, bu toplantılarda İ.. A.., ..., ... ve R.. A..'in Yargıtay'da olmasını istedikleri isimleri verdiklerine, verdikleri isimlerin çoğunluğunun F.G. cemaat mensuplarının kendi mensupları olarak belirlediği isimler arasında da olduğunun görüldüğüne, daha önce belirlenen isimler arasında beş, altı isim değişikliği olduğuna, bunun dışında bir değişiklik olmadığına, Danıştay'a seçilecek isimlerde burada konuşulduğuna, ancak bu isimlerinde B.. E.., ..., ... ve İ.. O..'un kendi arasında yaptıkları toplantılarda belirlendiği ve bu isimlerin bu toplantıda neticelendirildiğini bildiğine, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminden sonra F.G. cemaat mensubu olarak bildiği M.. B..'ın kendilerini cemaat dayanışması ve arkadaşlık ilişkilerinin gelişmesi amacıyla biraraya topladığına, bu toplantıları M.. B..'ın organize ettiğine, dönüşümlü olarak kendi evlerinde toplandıklarına, bu toplantılara A.. H.., İ.. O.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E.., M.. B.., ... ve kendisinin katıldığına, tüm sohbet toplantılarına bu üyelerin tümünün de katılmadığına, toplanacak yer uzak ise diğer arkadaşların katılmadığına, bu arkadaşların da kendi aralarında toplandıklarına, Kurul üyesi olduğu dönemlerde M.. B..'ın organize ettiği F.G. cemaat sohbetlerinin 2012 yılına kadar 15 günde bir ya da ayda bir düzenli olarak devam ettiğine, B.. E..'in müsteşar olduktan sonra bu sohbetlere katılmaz olduğuna, MİT krizinin başlamasından sonra da akşam yapılan cemaat sohbetlerine İ.. O..'un katılmamaya başladığına, İ.. O..'un cemaat sohbetleri şeklinde evlerde yapılan sabah kahvaltılarına bu süre içerisinde katıldığına, İ.. O..'un F.G. cemaat mensuplarının isteklerini yerine getirdiğini bildiğine, bazı konuşmalarında cemaat mensubu olmadığını belirtir konuşmalar yapıp sitem ettiğine, başlangıçta bu kişiyi cemaat tarafından ikna edilmeye çalışılan ve ikna edilen kişi olarak gördüğüne, F.G. cemaatinin tüm taleplerini yerine getirmediğini de bildiğine, İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in F.G. cemaati mensuplarının yargı içerisinde önlerini açtıklarına, bu açmaları sonucunda da F.G. cemaatinin de İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in önlerini açıp, bu kişilerin bürokrasi içerisinde yükselmelerini sağladığına, her üç kişi cemaat önünde mesafe koyar gibi davranmışlar ise de aslında bu davranışlarının cemaate yaptıkları naz olarak nitelendirdiğine, atamalar konusunda cemaatin en etkin kişilerinin kurul üyeleri dışında bulunan ... ve ... olduğunu belirtmek istediğine, bu iki kişinin İ.. O..'a etki yapıp F.G. cemaat mensuplarının taleplerini yerine getirdiklerine, İ.. O..'un sohbetlerde F.G. cemaatine yakın olduğunu gizlemediğine, ancak M.. B..'a dönüp 'beni tam cemaatçi olarak saymayın' diye söylediğine, İ.. O..'un en samimi olduğu kişinin M.. B.. olduğuna, ... ve ...'in F.G. cemaat mensubu olduğunu İ.. O..'un iyi bildiğine, bu kişilerin taleplerinin cemaat adına gelen talimatlar olduğunu da bilmekte olduğuna, ancak gelen taleplerden kafasına yatmadığını gördüğü zaman 'bunu bir daha inceleyin' diye geri çevirdiğini gördüğüne, konuşmalarda kimin F.G. cemaat mensubu olduğunun açıkça söylenmediğine, ancak bu kişilerin F.G. cemaat mensubu olduğunu İ.. O..'un da ona isim getirenlerin de bildiğine, İ.. O.. atama ve ünvan vermede kendisine gelen taleplerin yeniden incelensin diye geri gönderdiğine, gönderdiği isimlerin yerine yeni isimlerin konulduğunuda bildiğine, HSYK adli kolluk bildirisinin İ.. O.. tarafından hazırlattırıldığını bildiğine, karar şeklinde çıkartılan bildirinin F.G. cemaat mensupları olan hâkim ve savcılara destek mahiyetinde hazırlandığını düşünmediği için karara imza attığına, İ.. O..'un bu bildiriyi çok önceden hazırlamaya çalıştığını bildiğine, yayınlanmasının ...'ın bildirisinin dağıtması ile aynı güne ve yakın saate getirilmesinin sekreteryanın bilinçli olarak yaptığı inancının kendisinde de oluştuğuna, HSYK'ya seçildikten sonra kimin hangi dairede çalışacağının sonradan anladığı kadarıyla M.. B.., ... ve ..., ..., ..., ...'ün ve HSYK üyeleri arasından etkin olan ... ve ...'nin, İ.. O.. ve B.. E.. ile birlikte kotarıldığını tahmin ettiğini, çünkü daha sonraki toplantılarda bu kişilerin cemaat yapılanması içerisinde sözlerine itibar edilen saygı gören kotarıcı rolünde olduklarını anladığına, A.. H..'nin evine M.. B.. tarafından çağrıldığında burada İ.. O..'u gördüğüne, zannederse B.. E..'in de olduğuna, HSYK'da Birinci Dairede çalışmak istediğini söylediğine, aldığı oy itibari ile buna hakkı olduğunu düşündüğünü söylediğine, fakat yüzlerin burkulduğuna ve kendisine karşı soğuk davranıldığına, anladığı kadarıyla az önce bahsettiği gibi bazı hesaplar yapılıp görev yerleri belirlenmiş olduğuna, bu belirlemenin içerisinde İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in olduğunun da anlaşıldığına, çünkü cemaatin önde gelenlerinin bu 3 isim üzerinden kararlarını lanse ettiklerine, onlarla bu işleri kotardıklarına, B.. E.., A.. H.. ve İ.. O..'u bu meselenin içinde görünce bunun bir legal görünümde olduğu kanaati geliştiğine, fakat devlet işlerinin yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulmasının da her zaman sadrında bir rahatsızlık yarattığına ve o dönem bu yapıya herkes sıcak baktığı için ve bu yapıdan kişilerle arkadaş olduğu için ve onlara yakın durduğu için bir müddet ev oturmalarına sohbetlerine katıldığına, bu sohbetler hemen hemen dönüşümlü olarak HSYK üyelerinin evlerinde yapıldığına, sanığın evinde herhangi bir toplantı olup olmadığını bilmediğine fakat kendisinin hiç bulunmadığına, bu evlerdeki toplantılara hepsi bir arada olmamak şartı ile ilk yıl B.. E..'in, sanığın, A.. H..'nin, ...'nun, ...'nin, N.. Ö..'in, A.. K..'nın, ...'in, M.. B..'ın ve bazen ...'ün nadiren bir veya iki kez ...'in, ...'nin, ...'in, ...'ın, ...'in katıldığına, bu toplantılarda genellikle günlük meselelerin konuşulduğuna, özellikle sanık, B.. E.. ve A.. H..'yi ikna etmeye bazı konularda çalıştıklarına, HSYK'daki konuların da konuşulduğuna şahit olduğuna, mesela müfettiş alımları konusu ve Tetkik Hakimlikleri konularının bazen konuşulduğuna, yargıdaki tepe noktasında ..., ..., ..., ..., M.. B.., ..., ..., ... gibi isimlerin önce meseleleri kendi aralarında kotardığını sezdiğine daha sonra M.. B.. aracılığı ile bu meseleleri İ.. O.., B.. E.. ve A.. H.. ve oradan da HSYK üyelerine aktarıldığını anladığına, bu HSYK üyelerinden ..., ... ve ...'nin bu gruba yakın olduğunu hissettiğine, bu 3 kişinin Birinci Daireye seçilmeleri itibarı ile yukarıda bahsettiği gruba en yakın ve en etkin kişiler olduklarına, 2010 yılında geldiğinde A.. H.., B.. E.. ve İ.. O..'un evlerdeki sohbet toplantılarını yapar durumda olduklarına, kendisinin sonradan dahil olduğuna, bildiği kadarı ile B.. E..'in müsteşarlığa seçildikten sonra bu görüşmelere gelmediğini söylediklerine, sanığın 2012'nin 7 Şubat'ından sonra bu tip oturmalara katılmadığını M.. B..'ın söylediğine, ne genel sekreter ne yardımcıları ne HSYK üyelerinin şu cemaatçidir şu değildir şeklinde konuşmadığına, her şeyi gizli yapma usulleri olduğuna, bu isimlerin öncelikle Müsteşara, İ.. O..'a, B.. E..'e A.. H.. tarafından aktarıldığına, sonra bu hususun 16 kişilik muhafazakar blokla konuşulup onlara da kabul ettirildikten sonra HSYK Genel Kurulunun gündemine alındığına, mesela 19.10.2011 tarihli müfettiş atamalarının bu denli cemaat soruşturması geçiren kişilerden oluştuğunu bilmediğini ki bunu kendisine söylemediklerine, ancak alınan müfettişlerin cemaat mensubiyetinin olduğunu sanığın, A.. H.. ile B.. E..'in biliyor olmaları gerektiğini düşündüğüne, çünkü bilmeden almalarının mümkün olmadığına, İ.. O.., A.. H.., B.. E..'in HSYK'da en etkin üç şahıs olduğuna, etkinlik sırasında İ.. O..'un önde geldiğine, B.. E..'in ikinci geldiğine, üçüncü sırada A.. H.. olduğunu ancak onun sözünü çok geçiremediğine, cemaatin onu vitrine koymuş olmasına rağmen sözüne pek itibar etmediğine, 'F.G. cemaati İ.. O.. ve A.. H..'nin önlerini açıp bu kişilerin bürokrasi içinde yükselmelerini sağlamışlardır' ifadesinin bir gözlem bir düşünce açıklaması olduğuna, sanığın 4 yıl boyunca onu HSYK'daki pozisyonunu gözlediğinde sanığın aslında kendi bürokratik kariyerini, kendi bürokratik gücünü yani cemaatten çok da önde tutan bir insan olduğuna, onu bildiğine cemaate yakın olduğuna, cemaatle görüştüğüne, cemaatin ona baskı yaptığına, talepte bulunduğuna, bazılarını reddedebildiğine, bazılarını uzlaşmaya sokabildiğine, ama kendi bürokratik gücünü önemsediğine ve cemaatten çok daha fazla önemsediğine, kendisinin gördüğünün o olduğuna, yani kendine özgü bir insan olduğuna ve bürokraside kendi görevini önemsediğine, önemsettiğine, ... ve ...'nin evindeki toplantıların yani eksen olarak gördüğü kadarıyla cemaat eksenli bir toplantı olduğuna,
Birinci dairenin kararname taslaklarının 4 yıl boyunca Birinci Daire dışındaki üyelere ve hatta Başkan Vekiline dahi verilmediğine, bu ketumiyetin muhafızının Birinci Dairedeki sekreterya olduğuna, atama politikası cemaatçilerin yargıya yerleştirilmesinin İ.. O..'un ikna edilmesi suretiyle sekreterya tarafından yapıldığını düşündüğüne, fotoğrafa bakıldığında bir tarafta Müsteşar dahil üç kişinin (İ.. A.., Z.. H.., Müsteşar Bey) cemaat etkisinde olmayan kişilerin, diğer tarafta cemaat etkisinde olduğu söylenen ve bilinen 3 kişinin (..., ..., ...) ve ortada İ.. O..'un bulunduğuna, sanık hangi tarafa teveccüh ederse o tarafın isteklerinin gerçekleşebilir konumda olduğuna, bu nedenle yargıdaki bu facianın yaşanmasına sebep olanların taşradan yeni Ankara'ya düşmüş, Ankara'nın caddesini sokağını bilmeyen birilerini işin müsebbibi göstermelerinin doğru olmadığına, çünkü İ.. A.., Z.. H.. ve Müsteşarın, İ.. O..'un önerilerinden saparak karşı tarafa teveccüh gösterecek kişiler olmadığına, sanığın saydığı bu üç isim üzerinde etkili olduğuna, 4 yıl boyunca hiçbir HSYK atama taslağını görmediğine, kendi arkadaşlarının bir yerden bir yere alındığında bundan haberi olmadığına, 1. Daireden bir iki üyeyle bu konuda kavgada ettiğine, ...'yla küs de kaldığına, taleplerini 1. Daire içerisinde en rahat İbrahim beye iletebildiğine, bazen Birol beye bazen İbrahim beye ilettiğine, ama ... ile İdris beyin 1. Dairede yani cemaat eksenli bir yapılanmaya ilişkin çabaları olduğunu düşündüğüne, sanığın bu çabaların bazısını reddedebildiğine ama yanıltıla da bildiğine, çünkü çok yalan söylediklerine, çok ortalığı kirlettiklerine, HSYK'nın üç ayrı kurul gibi çalıştığı fikrine katılmadığına, çünkü HSYK'nın her halükarda genel kurulda bir olduğuna, yani sanığın 3. Daireden bir soruşturma dosyasını arzu ettiğinde alıp inceleyebileceğine, buna yasal bir engel olmadığına, tüzük engeli, yönetmelik engeli de olmadığına, kendisinin de 1. Dairenin taslağını alıp inceleme hakkına sahip olduğunu düşündüğüne ama bunların kendince geleneksel anlamda yasaklanmış şeyler olduğuna, İ.. O..'un HSYK'da görev yaptığı dönemde 'beni cemaatçi saymayın, kapı eşiğinde sayın' yönündeki tavrını diğer cemaat mensuplarının da bildiklerine, yani bunu ifade etmemiş olsa bile böyle bir tavırda olduğunu bildiklerine, herhangi bir tepki göstermediklerine, sanığın cemaatte arkadaşları olduğuna, samimi sevdiği arkadaşları olduğuna bunu gördüğüne, cemaate karşı sempatisi yakınlığı olduğuna, fakat iradesini cemaate teslim etmiş bir insan olmadığına, gözleminin bu olduğuna, çünkü 2010-2014 arası İ.. O..'u tanıdığına ve bir çok şeyini de bilmediğine, o dönem sanığın ...'un programına katıldığına konuşmasında insanlar cemaatçi olabilir yani hâkim savcı cemaate tarikata yakın durabilir ama işine bunu karıştırmaması gerektiğine ilişkin bazı cümleler sarf ettiğine, sanıkla biraraya geldikleri ev toplantılarının ev oturması olarak gördüğüne, hiçbir abi nitelemesini hiçbir toplantıda hatırlamadığına, öyle bir kimseyi de görmediğine, M.. B..'ın ve ...'ün daha çok katıldığı toplantılar olarak gördüğüne, bir iki kahvaltıda beraber olduklarını hatırladığına ama nerede olduğunu hatırlamadığına, hayırlı olsuna gelmeyi kastetmediğine, ...'nın evinde sanığı ikna etmeye çalıştıklarına, sanığın kendi bürokratik konumunu tahkim eden bir yapıya sahip olduğuna, yani kendisini tahkim ettiğine ve bu kadar fazla cemaatçinin seçilmesinin kendi konumunu da tehlikeye düşüreceğini önemsiyordu diye düşündüğüne ve yani bu gruba yakın olmasına rağmen onların pervasız isteklerine karşı durduğuna yani bunu ben müsteşara, hükümete izah edemem ve diğer HSYK'daki muhafazakar üyelere izah edemem şeklinde bir duruş gösterdiğini hatırladığına, ama yani bir cephe olarak değil, biraz da sanığın kişilik ve bürokratik tarzıyla alakalı bir karşı koyma olduğunu düşündüğüne, sanığın cemaate kendisini tam teslim etmediğini yani kendi bürokratik konumunu koruduğunu söylemeye çalıştığına, yani cemaate elini tam vermeyerek kendi gücünü, onların sanığı kendilerinden tam olarak saymaları hâlinde sanığın etkisinin tamamen ortadan kalkacağı şeklinde bir sonuç doğurabileceğine ve sanığın da kendisini onlara çok fazla kaptırmamaya çalıştığını söylemeye çalıştığına, yani bir mesafe koyarak devamlı kendisini başvurulan kaynak olarak görmeye çalıştığını söylediğine, sanığın cemaatçi üyelerle birlikte hareket ettiğine dair yapılan atamalar olduğuna, lokal olarak hatırlamasının mümkün olmadığına, yani şuraya niye şu Başsavcı atandı, niye şu cemaatçi atandı, niye şu kadar atandı gibi yani söylenen şeyler karşısında bunu söylediğine, lokal bir olay hatırlamasının mümkün olmadığına, cemaatçi bir yapıya büründüğünüz andan itibaren iradenizin olmamasını istediklerine, sanığın bu iradeyi bırakmadığına, cemaate yakın durduğuna, sempati beslediğine, onlarla oturup kalktığına, arkadaşlık yaptığına ama onlara iradesini teslim ettiği anda İ.. O..'un bürokrasideki cazibesinin de söneceğine, bunu bir düşünce açıklaması olarak yaptığına, bir konumlandırma çabası olarak yaptığına, cemaatin İ.. O..'a karşı yani gıyabında dedikodu yaptığına, buna birkaç kere de kulak misafiri olduğuna, sanığı kendilerinden, yani kendi elemanlarından çok saymadıklarını anladığı kadarıyla, fakat onu vazgeçilmez olarak düşündüklerine, sanığın iyi insanlardır şeklinde veya dürüst insanlardır şeklinde bir yaklaşımı, bir arkadaşlığı olduğunu ama onların sanıktan devamlı istifade etmeyi düşündüklerine, çok samimi değillerdi diye düşündüğüne, ilk krizin HSYK'daki bu 7 Şubat krizi olduğuna, ...'ın ifadeye çağrılmasında HSYK'da bir sancı yaşandığına, sanığın da bu sancıda bir rol aldığına, Birol beyin müsteşar olduğuna, Halil beyin HSYK'ya yedek üye olarak girdiğine, özellikle Halil beyle Rasim beyin aynı eksende düşündüklerine, ...'ın ortalarda durduğuna, yani tam onlarla bir blok sayılmadığına, sanığın tavrını söylediğine, 2012'den sonra cemaatle biraz daha mesafeli durduğunu zaten önceki ifadesinde söylediğine, A.. H..'nin cemaate karşı bazı eleştiriler yaptığına, dedikodular yaptığını o zamanlar ama yine de temel konularda bir ittifak, bir anlaşmaya varıldığına, mesela en son seçim, Yargıtay üyeliği seçimi, bu 17-25 Aralık krizinde gene 16 kişiyle seçtiklerine, temel bir koalisyonun olduğuna ve gene devam ettiğine,
Z.. H..'nun, 2010 yılında Yargıtay'dan Kurul üyeliğine seçilip 1. Daire üyesi olarak İ.. O.. ile aynı dairede görev yaptığına, İ.. O..'u orada tanıdığına, İbrahim beyin bu yapıyla bağlantısı hakkında herhangi bir fikri olmadığına, 3 Yargıtay, 2 Danıştay üyesi olarak kendilerinin ilk bir yıla yakın süre, hatta daha uzun bir süre yani ötekileştirilmiş, dışlanmış olduklarına, hatta alay mevzu olduklarını etkisiz eleman bunlar diye, yani sekretaryada neler hazırlandığını bilmesinin mümkün olmadığına, genel sekreterlik seçiminde ...'a oy verdiklerine, o dönem hiçbir konuda kendilerine 1. Daire olarak da şu şudur, bu budur denmediğine, siciller yansıya verildiğinde baktığında kıdemi iyi, sicili güzel, temiz, tabii ki bu konuda muhakkak ki oy birliğiyle verdikleri kararlar olduğunu ama bunun İ.. O.. ile kendisinin aynı düşüncede olduğu anlamına gelmediğine, ... isimli arkadaşı vasıtasıyla İ.. O..'un cemaat mensuplarının yani paralel yapıdan olanların kendisini ablukaya aldıklarına dair kendi yönlerine çekmeye çalıştıklarına dair bilgi geldiğine, kendisine 'Nilgün seni cemaatçi biliyor herkes' dediğine, kim cemaatçi, kimledir, bunları tanımadığına, aynı dairede çalışıyoruz gelip gidiyorlar, normal sohbetler yapılıyor dediğine, bir özel sohbet yapılmadığına, 1. Daireyi düşündüğünde ..., ..., özellikle ... ve ...'nun daha sık odasına geldiğine, özel bir konu konuşulmadığına ve biraz önce de belirttiği gibi bunlar kimdir, nedir, kim ne istiyor bunu bilemediğine, teşkilatı tanımadığına, nasıl bir ablukaya alındığını da anlayamadığına, o dönem Leyla Hanımın uyarısı üzerine İ.. O..'a 'ya farkındayım, daha önce benim odama hiç gelmeyenler gelip gidiyor, ben bunun farkındayım' dediğine, kime alet oluyorum diye bir endişeye kapıldığına, birilerinin adamı pozisyonuna düşmek istemediğine, sanığın o dönemde MİT Müsteşarının çağrılmasının yanlış olduğunu gündeme getirdiğine, dairede 'ya böyle böyle bir şey olmuş, bu çok yanlış, MİT yasasına da aykırı' dediğini hatırladığına, 17-25'te İ.. O..'un özellikle bildiği özel bir şeyini görmediğine, çünkü İ.. O..'la mesai dışında bir irtibatı olmadığına, kimlerle görüşür, ne yapar, ne eder onu bilmesinin mümkün olmadığına, ...'ü tanımadığına, daha önce nerede görev yaptı, nedir onu da bilemediğine, bu ilk dönem yapılanlarda önlerine liste geldiğine, listede sekreteryanın hazırladığı bu kararnamedeki kişiye kendisinin de oy verdiğine, teşkilatı tanımaması, yaş grubu, jenerasyon olarak bunları bilmemesi nedeniyle şu an biraz yanıltıldığını düşündüğüne, hatırlayabildiği kadarıyla ilk zamanlar ...'ün yetkilerinin kısıtlanması yönünde bir teklifte sanığın bulunduğuna, kararname öncesi sadece Ankara Başsavcılığı için ön görüşme olduğuna, çünkü Ankara savcılığından çok itiraz çok şikayet olduğuna, çünkü savcıları fazlalık var diye alın bunları dediğine, daha sonra ihtiyaç var dediğine, bunun dışında her olayı not alıp bunları ileride kullanırım diye bir çalışma şekli olmadığı için bazı şeyleri hatırlamadığına, adli kolluk yönetmeliği çıktığında kendi adına bunun yargı bağımsızlığına aykırı olduğuna, yargının idarenin güdümüne girmesi tehlikesine karşı bu şeye karşı olduğuna, kendisi gibi diğer yüksek yargı üyelerinin de karşı çıktığına, ancak kendi şeyinin sadece bu ilke olduğuna, daha sonra bazı üyelerin buna muhalif kaldığına, niye muhalif kaldıklarını bilemediğine, gerekçelerinin sadece bu olduğuna, ancak daha sonra burada maalesef bu malum yapının oyununa geldiklerini anladıklarına, çünkü bir başka Danıştay üyesi arkadaşına bu bildiri yayınlandıktan sonra 'artık birlikteyiz değil mi ?' dendiğine, onun da 'ne münasebet, biz yargı adına karar verdik, biz yargı adına bunu imzaladık, sizle bizim ne işimiz var' dediğini duyduğuna, bildiri denilen ve o zaman toplumda büyük infial yaratan bu bildirinin televizyonda yayınlanma saati ve o tarihteki ...'ın bildirisi ile aynı anda verildiğinden, yüksek yargı mensuplarının sanki ortak hareket ediyormuş durumuna düştüklerine, ...'ın açıklamasından 1-2 gün önce görüştüklerini hatırladığına, B.. E..'in muhalefet yazacağını söylediğine, bildirinin neden yayınlanmasının geciktiğini bilemediğine, bildiriyi İ.. O.. hazırladı diyen olduğuna, Hamsici hazırladı diyen olduğuna, kim hazırladı bilmediğine, duyumlarına göre güya orada genel kurulda çok sert bir ifadeyle bu yargı bağımsızlığına aykırıdır diye bir konuşma yaptığına, 40 yıllık hâkim olduğuna, daima da yargının bağımsızlığına inandığına ve idarenin gölgesine sığınmasını da asla kabul etmediğini ama sadece bu laf üzerine mi bildiri hazırlandığına, Yargıtaya ve Danıştaya yapılan ilk üye seçimlerinde kendileriyle yüksek yargıdan gelen üyelerle hiç bir temas kurulmadığına, seçimlerde o dönemde hatırladığı kadarıyla mesela oy verdiği, seçilmesini istediği bazı insanlara, bazı adaylara İ.. O..'un ben de onları destekliyorum dediğini bildiğini ancak bunların çoğu zaman 10'da 11'de kaldığına, çoğu adayının seçilemediğini ama sanığın o benim de adayım dediğini bildiğine, bunun gerçek niyeti olup olmadığını bilemediğine, ...'u hatırladığına, ...'un da aday olarak ileri sürüldüğünü orada hatırladığına, sanığın ...'e destek vermediğini hatırladığını ama kimi desteklediğini hatırlayamadığına, Anıtkabir ziyaretinden sonra genel kurul salonunda toplandıklarına, orada Ali Suat Beyin sadece burada neden Müsteşarın odası ve tuvaleti var diye bir tartışma yapıldığına, böyle bir gerginlik olduğunu ama sadece bu tartışmadan dolayı kendilerinden uzak durmalarının da çok mantıklı olmadığına, bunun Ali Suat beyin kendi kişisel görüşü olduğuna, onun daha öncede, kendilerinden önce de kurul üyeliği yaptığına, böyle bir serzenişte bulunduğuna, hatta çok sert konuştuğunu ama dediği gibi bunun kendileriyle diğer 4 üyeyle en azından ilişki kurulmasına engel teşkil etmemesi gerektiğine, ...'ya sadece İstanbul Anadolu Yakası Adliyesi gibi büyük bir adliyede komisyon başkanı olabilecek kıdemde, deneyimde olmadığı için karşı çıktığına, B.. E..'in ve İ.. O..'un karşı çıktığını ve oy çokluğuyla ...'nın komisyon başkanı olduğuna, ...'nın bir vesileyle makam odasından telefonla bir saygısızlık yaptığına, sanığında bu kişinin ben oradan alınmasını istiyorum dediğini hatırladığına, dışarıda bir restaurantta ..., ... ve ... ile yemek yenildiğine, ısrarla bir yemeğe çıkalım dendiğine, gittiklerine, toplam 2 saat bile sürmeyen bir yemek olduğuna, özel bir şey konuşulmadığına, 'Onlar şeriatçi' lafını daha önce çalıştığı Yargıtay dairesinde tetkik hâkimi olan ve bilahare Ankara adliyesinde görev yapan ...'ın söylediğine, yani İ.. O..'u, daha doğrusu hükümeti, iktidarı suçlayacak şekilde bunlar şeriatçıdır dediğine, hatta şunu söylediğini hatırladığına, 'peki yani siz nesiniz, siz neyi tutuyorsunuz, sizin yani amacınız ne?' dediğine, hukuktur, yargıdır falan dediğine, yalnız onların dışındakileri kastettiğine, onun lafını çok ciddiye almadığını ama gelip İbrahim beye, yani bu adamda böyle diyor dediğine, tek tek isim saymadığını ancak kendisinin İbrahim Bey ve İsmail Bey'i kasdettiğini anladığına, Ankara ve İzmir Başsavcılarının alınmasını zamanın müsteşarı B.. E.. yanılmıyorsa alınsın dediğine, ama buna diğer arkadaşlar yani bu paralelci olanların şiddetle karşı çıktıklarına, tartışmalar yaşandığını ama ayrıntıyı hatırlayamadığına, yalnız B.. E..'e ...'nin 'siz hükümetin ajanısınız, teklifte bulunamazsınız' dediğini hatırladığına, bu toplantı sonrası düzenlenen Bosna gezisinde kendisine karşı büyük bir cephe alındığına ve o geziyi hemen hemen yalnız geçirdiğine, İbrahim beye sadece dönüp 'ya keşke gelmeseymişim ben' dediğine, gerçekten tavır aldıklarına, sanığın orada gördüğü onlarla ve kendisiyle ara buluculuk da demek istemediğini yani kendisinin yalnızlığından rahatsızlık duyduğuna, çünkü tavır aldıklarını resmen kendisiyle konuşmadıklarına, yani onu İbrahim bey ve hepsi erkek olduğu için onların gene bir arada olduklarına, kendisinin yanında ona karşı bir tavır olmadığına, İzmir Başsavcısı D.. K..'ın yerinde kalmasını FETÖ'cülerin istediğine, sanığın değiştirilsin alınsın dediğine, ...'ün 2011 Mart'ında alınmasını yanılmıyorsa İ.. O..'un getirdiğini ama diğerlerinin tepkisini net hatırlamadığına, ... olayını hatırladığına, çünkü ...'i eskiden beri tanıdığına, ...'in bir kınama cezası olduğunu yanılmıyorsa ve ilke kararlarına göre de kınama cezası olanın mutlaka kararnameye dahil edildiğine, genel Kurulda çok tartışmalar olduğunu net hatırlayamadığını ama sanığın tavrının ... Ankara'da kalmalı yönünde olduğuna, itirazın taraflı bir rapor düzenlendiği yani o cezanın yersiz olduğuna dair olduğunu hatırladığına, 17 Aralık sonrası emekli bir Yargıtay üyesinin kendisine aktardığı, 'hükümetin İstanbul Başsavcısı ve Başsavcı vekiline para verip bu dosyayı kapattıracağına' dair bir bilgiyi sanığa ilettiğini hatırlamadığına, böyle böyle deniyor denmiş diyebileceğini ama dediğini de demediğini de hatırlamadığına, Yargıtay üyeleriyle aralarında böyle bir konuşma yapılmış da olabileceğini ama şu an net hatırlamadığına, kendiliğinden dosyaların kapatılacağına dair böyle bir kaygıyı da İbrahim beye iletmediğine, hatta şunu anti parantez söylemek istediğine, bunu birkaç kişiyle de paylaştığına, böyle bir olay varsa bile bırakalım bu olay dursun çünkü yargı tehlikede, yargı çöküyor, yargı çökeceğine bırakalım yolsuzluk olsun dediğine, 1. Dairenin iki üyesinin değiştirilmesine dair teklifin o dönem B.. E..'den de sanıktan da gelmiş olabileceğini ama daha çok bu konuyu ...'le de konuştuğuna, yani herkesin o yasa çıkmasın çabasında olduğuna, yüksek yargıdan ve B.. E..'in, İ.. O..'un bütün çabasının bu yasa çıkmasın şeklinde olduğuna, yasanın çıkmaması için sanıkla böyle bir konuşmayı hatırladığına, çünkü o yasanın çıkmasını istemediklerine, 'Anayasa Mahkemesi Başkanıyla görüştük, geldik' dediklerine ve böyle bir ara çözüm bulalım dediklerine, kendisinin de tamam dediğine, diğer arkadaşların da tamam dediğine ve 5 yüksek yargı üyesinin buna evet dediklerine,
İ.. A..'ın, HSYK'da İbrahim beyle birlikte aynı dairede 4 yıl görev yaptıklarına, ilk başlarda HSYK'da çok fazla bir ayrım olmadığına, ilk çalışmalarının genel kurul tarzında olduğuna, zaten bu ertelenen kararnameler dışında çok fazla sıkıntı ve sorun yaşayacak süreçte olmadığına, Ankara Başsavcısı ve birtakım Başsavcılıkların boş olduğuna, İbrahim bey, Birol bey ve birkaç arkadaşın İbrahim soyadını hatırlamadığı kişinin, diğer bir kısım arkadaş ve ...'ın da görüşünün İbrahim ...'in Başsavcı olması yolunda olduğuna, daha sonra daire hâlinde çalışmalara başladıklarına, ilk başta herhangi bir sıkıntı ve sorun olmadığına, yani böyle bir cemaat ayrışma ve benzeri şeyler olmadığına, ilk bu konuya ilişkin kulaklarına bu Yargıtay üyeliği seçiminden sonra bir kısım arkadaşlardan hep tek renkten veya aynı renkten çok seçtiniz gibi eleştiriler gelmeye başladığına, ilk başta kendi adına ben seçilemedim türü bir serzeniş mi diye düşünmeye başladıklarına, pek çok arkadaşından Yargıtay'daki yapılanma ve benzeri şeylerle ilgili şikayetler başlayınca bunun sadece böyle bir seçilememeden kaynaklanan bir serzeniş olmadığı kanaatinin hasıl olmaya başladığına, HSYK'daki kırılmalardan birisinin 2012 MİT krizi olduğuna, MİT krizinden sonra HSYK'da tam ortadan ikiye ayrılan bir çatlak olduğuna, bir gün İbrahim beyin odasında otururken Nilgün Hanımın geldiğine, 'İbrahim bey ben cemaatle Fetullahçılarla birlikte hareket etmiyorum, böyle bir algı var, beni yemeğe götürdüler, orada bir takım vaatlerde bulundular, fakat ben hiçbirisini kabul etmedim, ben kesinlikle onlarla birlikte hareket etmiyorum' dediğine, bir başka paylaşımında da ...'ın kendilerine bu süreçte yani 2012 MİT krizi sonrasındaki süreçte 'bizim arkadaşlarla birlikte hareket edersen daha iyi olur, işte İsmail bey, Birol bey ve İ.. O.. imam hatip mezunudur ve fundamentalisttir' gibi söylemlerde bulunduğunu söylediğine, müfettiş ... ile ilgili çok fazla şikayet geldiğine, yanlı rapor düzenlediği gerekçesiyle sanığın 'bu kişinin müfettişlik yetkisinin kaldırılmasını talep ediyorum, biz 1. Daire olarak onu bir yere tayin edeceğiz' dediğine, ancak 12 oyun bulunamadığına, buna ..., ..., ..., Teoman, N.. Ö..'in karşı çıktığına, bundan sonra pek çok kararnamede müfettiş raporlarını dikkate almamaya başladıklarına, Yargıtaya üye seçileceği zaman herkesin, her grubun kendi adaylarını getirdiğine, ondan sonra bir araya gelip bir pazarlık gibi bir şey o olsun bu olmasın türü bir şey olduğuna ama kesinlikle artık bir arada değerlendirme yapalım, herkes herkesin şeyine sahip çıksın gibi bir şey olmadığına, o nedenle genelde herkese her gruba bir kontenjan olduğuna, o kontenjan doğrultusunda üç aşağı beş yukarı herkesin istediği kişilerin ortaya çıkıp en sonda da genelde hâkimevinde büyük bir herkesin katılımıyla toplantı yapılıp o ilk 160'lıklar dışındaki seçimlerde bu şekilde genelde olduğuna, bu kontenjan verilenler arasında yüksek yargıdan gelenlerin olmadığını, herkese birer isim düşmediği çok olduğuna, fakat o dönemde sanığın kendilerinden olan isimleri onlara, onlardan olan isimleri kendilerine yani bir arabulucu diyebileceği bir pozisyonu olduğuna, ilk başta zaten genel kurul hâlinde çalışırken Ali Suat beyin müsteşarın odasından başladığına, 'sizlere ben HSYK üyeliğini öğreteceğim' dediğine, bunu deyince otomatik olarak kendi adına antipati başladığına, bir iki toplantıda da ... ve İbrahim beyle de ciddi tartışmalara girince yüksek yargıdan gelen kişilerle böyle bir pazarlık, ittifak kurma şansı olmadığına, Ali Suat Bey onların tümünü temsil ediyor gibi olduğuna, hatta bunu HSYK'da da zaman zaman konuştuklarına, ilk başta Ali Suat bey değil de Ulvi bey olsaydı, HSYK'ya onunla başlasaydılar HSYK'da çok daha değişik ittifaklar çıkabileceğine, müfettiş alım ve gönderilmelerine ilişkin olarak ilk başta bir arkadaşın tabiriyle hesaplar ortak olduğu için öyle çok fazla bu ondan, bundan filan gibi ilk başta bir şey olmadığına, bukalemun gibi her şeye girebilen, her kılığa girebilen renkte insanlar oldukları için, bir de dediği gibi bu tür bir ayrım da olmadığı için herkes kendi sevdiği, güvendiği kişiyle ilgili referans olduğuna, asıl kırılmanın yaşandığı MİT krizine kadar ondan olsun, bundan olsun gibi bir şeyleri olmadığına, bunlar iyi kişiymiş diye bir kısım insanların ya Kuruldan, ya dışarıdan tanıdıklarının bunu alın diye refere olduklarına, 160'ların seçimiyle ilgili ...'nın evinde yapılan toplantılara kendisinin gitmediğine, bu toplantıdan haberi olmadığına, davet edilmediğine, daha sonra liste geldiğini işte bunlar seçilecek denildiğine, hâkimevinde yalnız bir iki tane ilkesel bazda bir toplantı olduğuna, çünkü yine o toplantı öncesi, seçim öncesi Ali Suat beyin ''Siz kavga edeceksiniz, seçemeyeceksiniz, göreceksiniz, hepiniz birbiriniz buraya yumruk yumruğa kavga edeceksiniz'' şeklinde söylemleri olduğuna, Ali Suat beyin kendilerini biraz deyim yerindeyse tazyik ettiğine, o nedenle hâkimevinde bir iki ilkesel bazda şey olduğuna, mesela ortası olmayanları seçmeyelim, çok nitelikli insanları seçelim türü toplantılar olduğuna, seçim sırasında bu ilkelere çok fazla uyulmadığına, yani bir kısım insanlarla ilgili uyulmadığını gördüklerine, bu kişiler belirlenirken kendilerine belli kontenjanların verilmediğine, böyle herkese kontenjan ayrılmaktan ziyade kimleri seçmek istiyorsanız, kimleri görmek istersiniz türü şeyler olduğuna, kendisine gelen gerekse yani önceden tanıdığı, olmasını istediği kişilerle ilgili belli bir liste verdiklerine, İbrahim beye ya da Birol beye listeleri verdiğine, seçilinceye kadar da pek çok liste vermiş olabileceğine, ama işte herkesin 9 kontenjanı var, herkes olmazsa olmaz 9'unu yazsın türü bir şey olmadığına, sanığın bu 160'lıklarla ilgili 'Nesibe hanım herkese burun kıvırıyordu, aa bu mu olsun, bu mu Yargıtay üyesi olsun gibi şeyler söylüyordu' dediğine, kendisinin 'ya başkanım o toplantıları seçimle gelen yani kurulun seçimle gelen üyelerinin olmadığını biliyordum, Nesibe hanım varsa biz niye yoktuk' dediğine, hiç olumlu ya da olumsuz bir açıklama yapmadığına, ya şundan yoktun, bundan yoktun, şöyleydi, böyleydi bir açıklama yapmadığına, sadece kendisinin böyle bir sitemde bulunduğuna, İbrahim bey o seçilenlerle ilgili birtakım konuşmalar olurken bu tür bir şey söylediğine, onun dışında da yani kimler vardı, kimler yoktu biraz önce söylediği gibi A.. H..'nin itiraflarından sonra o ...'nın evinde toplantı yapıldı, işte hoca 100'den 140'dan 160'dan aşağı olmaz dediğini vs öğrendiğine, A.. H.., Birol bey, İbrahim bey ve kendisi bulunurken bu kadar cemaatçi seçilmesiyle ilgili A.. H..'nin, Birol beye 'Birol bey sen direnmeyi erken bırakmasaydın İ.. O.. kadar direnebilseydin belki daha az seçilirdi' türü konuşmalar olduğuna, kendisinin İbrahim beyin gösterdiği dirence şahit olmadığına, sadece A.. H..'nin yorumunun bu olduğuna, çünkü belli bir şeyden sonra işte çok cemaatçi seçildi ve benzeri şeyler ortaya çıkınca bu toplantılarda konuşulunca A.. H..'nin öyle dediğine, 'Birol sen de İbrahim kadar direnebilseydin belki daha az giderdi, senin direncin İbrahim kadar çıkmadı' türü sözleri olduğuna, yani İbrahim beyin ve Birol beyin bu kadar cemaatçi olmasın türü direndiğini sadece A.. H..'nin o beyanlarından bildiğine, başka bir bilgisi olmadığına, 17 Aralık'tan sonra sanığı Rasim beyi İstanbul'a gönderme için ikna edenin ya da gündeme getirenin kendisi olduğunu İbrahim beyin söylediğine, bunu Rasim beyin de aynı şekilde ifade ettiğine, Oktay beyle Başsavcı T.. Ç..'yla görüştüğüne, işte çift imza ve benzeri şeylerle ilgili görüşmeler yaptığını Rasim beyin anlattığına, Genel Kurula girmeden önce sanığın bir bildiri meselesi var dediğine, işte bu Başbakanın açıklamaları ve şeyle ilgili, kolluk güçlerinin yetkileriyle ilgili bildiri meselesi var dediğine, onunla ilgili bir metin hazırladık dediğine, çok fazla konuşamadıklarına, ondan sonra kalkıp toplantıya gittiklerine, 1. Dairede kısa bir gündemden sonra Genel Kurula geçtiklerine, bildiriyle ilgili olarak, sanığın gerekçesini şey yaptığına, ilk söz alan Birol beyin bu kolluk yönetmeliğinin doğru olduğuna, iyi olduğuna, olması gerektiğine, hukuka uygun olduğunu söylediğine, Nilgün hanımın kolluk yönetmeliğinin doğru olmadığını söylediğine, tam o sırada da çift imza mı yoksa bu İçişleri Bakanının o zaman Başbakanlık Müsteşarının bir göndermeyin türü bir şeyleri filan gündeme geldiğine, bakın ne kadar hukuksuzluk oluyor gibi bir itiraz yükseldiğini Nilgün hanımdan, kendisinin 'bizim Genel Kurul olarak böyle bir açıklama yapma yetkimiz yok, bu Danıştay'ın görevine girer, bizim bu konuda şu anda açıklama yapma yetkimiz yok' dediğine, İbrahim bey 'olabilir, bu Danıştayın yetkisine tecavüz değildir, çünkü bizim onlar üzerinde herhangi bir yetkimiz yok', dediğine, kendisinin 'yetkimiz olup olmaması değil, Anayasa yetkisi olsa da olmasa da açıklama yapmayı yasaklıyor' dediğine, Halil beyin benzer şeyler söylediğine, ondan sonra Nesibe Hanımın, 'bu açıklamayı tek başıma da olsam ben yapacağım' dediğine, 'o zaman, HSYK'yı kullanmayın, sadece N.. Ö.. olarak açıklama yapın' dediğine, 25'i Perşembe muhalefet yazmak isteyenlere süre verildiğine, yarın öğleye kadar bitirin denildiğine, ...'in Halil beyin, kendisinin, Rasim beyin, Birol beyin muhalif kaldıklarına, akşam üzeri Birol beyin odasında oldukları sırada bildiri yayınlandığına, o sırada da ...'ın bildirisinin çakıştığına, şimdi bu planlı mıydı, programlı mıydı, öyle miydi, böyle miydi kendi adına şahsen böyle bir plan veya klasik tabiriyle kumpasın içinde yer almadığı için onu bilme şansı olmadığına, fakat orada o açıklama yaptıktan sonra İbrahim beyin Birol beye ilk önce Başsavcıyı ara dediğine, Birol beyin Başsavcıyı aradığına ve şunu şunu söyle dediğine, sonra Birol beyin al kardeşim kendin söyle ne söyleyeceksen, böyle aktara aktara şey olmaz dediğine, İbrahim beyin Başsavcıya derhal açıklama yapmasına, kendisinin iki imzayla bu tür gözaltıların ya da gözaltına almaların iki imzayla yapılmasıyla ilgili şeyi olduğuna, bu yaptığının doğru olmadığına, tüm soruşturmaların zaten Başsavcılık adına yapıldığına, Başsavcının soruşturmalara müdahil olmasının normal olduğuna, kendisi bilgi istemesine rağmen bu konuda kendisine bilgi verilmediği gibi hemen bir basın toplantısı yapması gerektiğini söylediğine, hatta bildiği kadarıyla Turan beyin sadece basın bildirisi yapsam olur mu dediğine, İbrahim beyin yok mutlaka basın toplantısı yapacaksın dediğine, bildiği kadarıyla basını da arayıp, basından tanıdıklarını da arayıp orada basın toplantısı olacak diye de şey yaptığına, sonra Müsteşar değişikliği olduğuna, Kenan beyin ilk toplantıya geldiğine, sanığın arkadaşlar gündem bitti dediğine, sanık gündem bitti dedikten sonra Kenan beyin gündem bitmedi daha gündem var dediğine, bu 25 Aralık süreciyle ilgili olarak İstanbul'dan pek çok savcının alınmasıyla ilgili bir takım taleplerde bulunduğuna, İbrahim beyinde bunu öğleden sonra görüşelim o zaman, çünkü bizim saat 12 veya 12 buçukta bakanla randevumuz var dediğine, Bakan beye geç kalmayalım dediğine, sabahki görüşmeden sonra İbrahim beye şöyle bir mesaj attığına, 'İbrahim bey eylemleri olan, burada hatalı eylemleri olan Zekeriya bey ve şeyi alabiliriz. Fakat diğerleriyle ilgili somut bir eylemi yok. Dolayısıyla onları ne diye alacağız' türü bir mesaj attığına, sanığın da gelince görüşürüz öyle bir mesaj attığını tam olarak veya bende öyle düşünüyorum mu öyle bir şey söylediğine, Nilgün hanımla paylaştığını toplantıya girmeden önce, Nilgün hanımında ...'ün alınmasıyla ilgili herhangi bir itirazı olmadığına, onun alınması gerektiğine, çünkü işte karakol ve emniyet basması ve benzeri şeylerin hatalı olduğunu söylediğine, ...'la ilgili de ...'ı alacaksak T.. Ç..'yı da almamız lazım dediğine, çünkü T.. Ç.. ile ilgili bana işte bu soruşturmaları kapatması için çok yüksek miktarda rüşvet aldığıyla ilgili bilgiler geldi dediğine, ikisini alırsak ...'ı da alırız ama onun dışında ...'ın alınmasına taraftar değilim dediğine, diğerlerinin hiçbirinin alınmasına taraftar olmadığı için 4 kişinin oyu da gerektiğinden dolayı sadece ...'ün İstanbul'dan Bakırköy'e gönderilmesiyle ilgili bir tasarruf cereyan ettiğine, HSYK basın bildirisini kimin hazırladığı hakkında o konuyla ilgili çok fazla bir bilgisi olmadığına, daha sonra İbrahim beyin aktarımıyla bunu Bakan beye arz ettiklerine, Bakan beyin ...'in bildirileri gibi olduğunu söylediğine, İbrahim beyde teşkilatın bu konuda serzenişte bulunduğuna, kendilerine sahip çıkılması gerektiği gibi sitemler geldiği yolunda beyanda bulunduğunu söylediğine, Sadullah beyinde ben gidiyorum, benden sonra ne yaparsanız yapın gibi bir şeyler söylediğini ifade ettiğine, Reyhanlı'daki MİT tırları hadisesi olduktan sonra artık sürekli kararname çıkartmaya başladıklarına, ilk başta kurul yapısı değişmeden önce 4'e 3 çıktığına, sanığın şöyle bir şeyi olduğunu toplantılarda, Teoman beye, Bülent beye ve ...'na ''arkadaşlar siz her Salı operasyon yapacaksınız, biz her Perşembe kararname çıkaracağız, bundan sonraki hayatımız böyle geçecek'' dediğine, çünkü genelde onların yapmış olduğu operasyonların nedense salıya denk geldiğine, daha sonraki süreçlerde kurul yapısı değişince, Teoman beyin şöyle bir sitemi olduğuna, ''Arkadaşlar bu kararnameleri çıkarıyorsunuz, fakat bunun hukuki ve cezai neticeleri var'' dediğine, çünkü biz şu anda 2. ve 3. Dairenin hiçbir işlem yapmadığı kişileri deyim yerindeyse yer değiştiriyoruz, çünkü yer değiştirme bir disiplin cezası gereği disiplin cezasından sonra olan bir şey dediğine, Teoman beye, Teoman bey bak bizim iki yetkimiz var, bir önleyici kolluk yetkimiz var, bir adli kolluk yetkimiz var, adli kolluk yetkisiyle dediğin doğru 3 ve 2. Daireden gelen talepleri biz değerlendiriyoruz ve deyim yerindeyse yani tırnak içinde 'infaz' ediyoruz, fakat bizim aynı zamanda önleyici kolluk yetkimiz var dediğine, burada bu kişi açıkça hukuka aykırı iş yaparken ki Reyhanlı Başsavcısıyla ilgili kulaklarına ''Kendi özel aracıyla takip ettiği, neye mal olursa olsun, mesleğime de mal olsa bu tırı buradan geçirmeyeceğim türü şey söylediğine, Hakim Savcılar olarak genelde özellikle Savcı arkadaşların nöbeti aldığı gün inşallah kimse ölmez, inşallah olay çıkmaz, bir hafta böyle kazasız belasız geçer, biz de rahat rahat nöbetimizi bitiririz dediklerine, nasıl böyle mesleğime de mal olsa ben bunu buradan geçirmeyeceğim, bu kadar deyim yerindeyse şahin savcılara, hakimlere nereden eriştik gibi sözler söylediklerine, bu adamların bu süreci takip etmesiyle ilgili kendilerinin bilgi sahibi olma şansı olmadığına, sizin önünüze getirilen olaylarla ilgili soruyorsun, şununla ilgili delil var mı, var, bununla ilgili delil var mı, var, şu şöyle mi öyle, tamam diyorsun o zaman ben şöyle düşünüyorum, dediğine, burada işte ret ya da kabul veya işte gitsin ya da kalsın türü bir beyanda bulunduğuna, sekreteryadan bahsettiğine, mesela 3. Daire ile ilgili bu B.. B.. hadisesi olduğuna, kendilerine 'B.. B..'u atayacaksınız, bu B.. B.. eski İliç Savcısıdır, işte bu isim değiştirdi dediklerine, fakat daha sonra 3. Daireden Zeynep Hanımla ...'in siz bunu biliyor muydunuz? dediklerine, atarken biliyorduk, yani bize söylediler dediğine, biz bunu bilmiyorduk dediklerine, Kenan beyin isimlerle geldiğine, Kenan beyin getirdiği isimleri HSYK 1. Dairesinin cam kenarında İbrahim beyle konuştuğuna, uzaktan çok fazla duymadıkları için ne konuştuklarını da bilmediğine, biraz sessiz konuştuklarına, gündem bitince İbrahim beyin arkadaşlar şu şu şu kişilerle ilgili tasarrufta bulunacağız, bunun şöyle şöyle eylemi varmış diye kendilerine genelde sanığın sunum yaptığına, gündemi personelin sunduğuna, fakat gündem dışı olan şeyleri de İbrahim beyin Müsteşar beyle konuştuğu şeyleri, aldığı notları kendilerine ilettiğine, gereği neyse o gün olduğuna, 1. Daire değiştikten sonra genelde Teoman beyin muhalefetiyle 6'ya 1 şekilde kararlar çıktığına, yani o şeylerin alınmasıyla ilgili şeylerde genelde sunum yapanın sanık olduğunu ama ilk teklifi getiren ve İbrahim beye anlatanın Kenan bey olduğuna, bir gün gene bu yasa çıkmadan önce Kenan beyin bütün teftişin, personelin, hepsinin ilişiğinin kesilmesiyle ilgili teklifi olduğuna, fakat kendisinin de İbrahim beyin de bazı arkadaşlarda aynı düşüncede olduklarına, hatası olan insanların gönderilmesine, hatası olmayan insanlarla ilgili de herhangi bir tasarrufta bulunulmaması gerektiği yolunda bir görüş olduğuna, yasa çıkmadan önce olduğuna, önerdiği isimlerden birisinin o ... olduğuna, ...'i de yanlış hatırlamıyorsa yine İbrahim beyin önerdiğine, Tetkik Hakimlerden olsun, Müfettişlerden olsun kiminle böyle yanlı veya tavır davranış içerisinde olduğu inancında olan kim varsa onları bir liste haline getirdiğine, bunlar gitsin türü bir toplantı olduğunu ama Kenan beyin tavrının bu 200 kişiyi olduğu gibi gönderelim şeklinde olduğuna, oradaki tartışmanın genel anlamda gönderelim, göndermeyelim anlamından ziyade eylemi ya da suçu olanları gönderelim ama herhangi bir eylemi olmayan kişilerle ilgili de tasarrufta bulunmayalım tarzı bir anlayışın hakim olduğuna, yani belki bunun sadece kendileriyle ilgili değil, o toplantıya katılanların genelinde hakim olan bir anlayış olduğuna, zaten bu anlayıştan sonra isim belirleme ve benzeri şeylerden sonra bir kısım insanların yanlış hatırlamıyorsa ilişiğinin kesildiğine, Ankara İzmir Cumhuriyet Başsavcılarının görevden alma süreçleri ve ...'ün CMK yetkilerinin alınması hakkında, o dönem Türkiye'de herkesteki genel algının Ergenekon ve Balyoz süreçlerinin Türkiye'nin safralarından temizlenme süreci olduğu, bu davaların mutlaka selamete ermesi gerektiği, selametle devam etmesi gerektiği yolunda sitemler olduğuna, o dönemde bir kaç kez 'Zekeriya'ya dokunana bende dokunurum' dediğine, o dönemde sanığın Zekeriya ile birlikte bu soruşturmalar hukuki olmaktan çıkıp sanki Zekeriya'nın kişisel egosunu tatmin gibi algılanıyor, ben bunu görevden almak istiyorum dediğine, ondan sonra bir gün teklif ettiğine, kendisinin muhalif kaldığına, bir gece muhalif kaldığına, ertesi gün Rasim beyle görüştüklerine, Rasim beyin sen bu olaya salt Türkiye'de bundan sonra darbe yaşanmayacak, işte halkın iradesi egemen olacak gözüyle bakıyorsun ama Zekeriya'yı sen tanımıyorsun dediğine, Zekeriya değişik bir insandır, sen bu muhalefetini çek diyerek Zekeriya ile ilgili bir kaç şey anlattığına, kendisinin de ikinci gün muhalefetini geri çektiğine, 5'e 2 olarak ...'ün kararnamesinin çıkmış olduğuna, sanığın oradaki genel tavrının bu soruşturma hukuki olmaktan ziyade ...'ün kişisel kaprisleriyle yürüyor algısı var bu algıyı kırmamız lazım şeklinde olduğuna, İbrahim bey ve Birol bey, özellikle Birol beyin Ankara Başsavcısıyla ilgili bir takım iddialardan bahsettiğine, onunla ilgili görevden alınması konusunda Bakan beyle birlikte Başbakandan randevu aldıklarını ve İbrahim bey, Birol bey o dönemin bakanının üçünün Başbakanla gidip görüştüklerini söylediklerine, son gün kararnamenin bağlandığına, Birol beyin, arkadaşlar Ankara Başsavcısıyla ilgili bir takım sıkıntılarımız var dediğine, gerekçelerini anlattığına, ... ile ilgili belge toplamaya çalışmış YÖK'ten, bu soruşturmalarda bir takım sıkıntılar olduğu gibi bu tür 4 ya da 5 gerekçe söylediğine, Bülent beyin 'siz dedi burada dedi hükümet ajanı olarak mı duruyorsunuz, sizin böyle bir şey söyleme yetkiniz yok dediğine, kendisi ya da İbrahim beyin 'Biz ne kadar Kurul Üyesiysek Birol beyde o kadar Kurul Üyesidir, biz ne kadar teklifte bulunma hakkımız varsa Birol beyin de o kadar teklifte bulunma hakkı vardır, çünkü bizimde burada bulunmamızın sebebi Anayasa ve Kanunlar, Birol beyin de burada bulunma sebebi Anayasa ve Kanunlar, ayrıca devlette görev alması burada teklifte bulunma şeyini ortadan kaldırmaz dediklerine, Teoman bey, ... ve ...'nin biz toplantıyı terk ediyoruz dediklerine, tabi ilk önce oylama yapıldığına, 4'e 3 kabul edildiğine, en son ... oradan çıktığına, 5 kişiden aşağı toplanamadığı için Teoman bey toplantıyı terk ettiğine, Bülent beyin toplantıyı terk ettiğine, sonra bir telefon görüşmesi filan yaptıklarına, İbrahim beyinde yanlış hatırlamıyorsa D.. K..'la ilgili bir takım yani bir kısım insanlara mobbing uygulama, arkadaşlara büyüklenme, bu kumpas soruşturmasıyla ilgili bir takım sebepler nedeniyle onunda alınması gerektiğini ifade ettiğine, sanığın ya arkadaşlar şimdi burada yedek üyeyi çağırsak yedek üye A.. K.. o da gelmez dediğine, 1. dairenin yedek üyesinin A.. K.. olduğunu hatırladığına, tekrar geri geldiklerine, en son Bosna, Kosova ve Makedonya gezisine kadar düşünelim, orada bir akşam beraber olalım, tekrar konuşalım dediklerine, fakat orada geziye gitmelerine rağmen arkadaşların kendileriyle hiç bu konuyu gündeme getirmediklerine, en azından kendisiyle gündeme getirmediklerine, Nilgün hanım ve Birol beyle de, kendileri de şey yapmadıklarını söylediklerine, sadece İbrahim beyin Kosova'daki otelde akşam odasına geldiklerine, daha sonra işte bu şeyle ilgili ne yapalım türü kendisine soru sorduklarına, kendisinin de bu işin olacağını söylediğini ifade ettiğine, sanığın aktarmasının bu olduğuna, sonuç itibariyle de İbrahim bey o ilk Cuma günkü kararnamedeki şeylerde olduğu gibi değişikliklerle ilgili oyunu o şekilde kullandığına, eğer zaten bir kişi eksik olsaydı Ankara Başsavcısının kararnamesinin çıkmayacağına, tartışmaların bir tarafında Bülent bey olursa bir tarafında İbrahim bey olduğuna, mesela bu 20 yıllık yasa çıktığında Bülent bey bu yasa bizi bağlamaz çünkü biz ilan ettik, bunlara kazanılmış hak olur dediğine, ona itiraz eden, cevap verenin sanık olduğuna, burada kazanılmış hak olmaz vs dediğine, sanığın bu 17-25 Aralık sürecinden sonra hatta beddua sürecinden sonra daha çok bu tabiri kullandığına, 'sizin hocanız kim, affedersin kimin kucağına oturuyor gibi' bir serzenişte bulunduğuna, M.. B.. olduğunu hatırladığına, kendisinin ben Fethullah Gülen dinine mensup değilim dediğinde, İbrahim beyin bununla ilgili şöyle bir çekincesi olduğuna, 'abi kimseyi tekfir etme çünkü Allah korusun küfre girersin' dediğine, sanığa Başkanım ben kimseyi tekfir etmiyorum, ben sadece onun dinine mensup olmadığımı söylüyorum tarzı konuşmaları olduğuna, HSYK Genel Sekreterlik ve Tetkik Hakimliğinin oluşumunda veya sonradan değiştirilmesinde sanık İ.. O..'un etkisi, rolü ve katkısı hakkında herkese belli referansların geldiğine, Bakanlıktan gelenlere gelince Bakanlıktan gelenlerle ilgili tamamen ...'ın bunlar gitsin dediği kişiler olduğuna, çünkü Bakanlıktan birini alabilmeniz için Müsteşarın bunlar gitsin demesi gerektiğine, oradan kabul ettikleri insanlarla ilgili kendilerine o dönem söylenenin 'Bakanlıktan bizim çalışabileceğimiz kararname ve benzeri şeyleri bilen bunlar ve başkaları da var ancak Ahmet bey bunları verdi' dendiğine, öyle direk kendisine sanığın gelipte işte şu cemaatçidir şunu alalım filan diye şey olmadığını ama bu işi bilenler Bakanlıktan bunlar ve Bakanlığın gönderdiği bunları bunu almamız gerekir türü şey olduğuna, yani bu cemaatçidir bunu alalım gibi şeyine şahit olmadığına, bu yapının MİT krizi 17-25 Aralık sürecinden sonra da değiştirilmesi yönünde bir çaba, böyle bir şeyin gündeme gelmediğine, İbrahim beyinde bu tür bir şey yapmadığını ama en azından 1. Dairede güvenebileceğimiz bir kişi olsun diye ... diye birini almak istediğini Birol beyle birlikte, fakat orada biraz gecikme yaşandığına, sekreterya anlamında öyle bir şeyin gündeme gelmediğine, hatırlamadığına, HSYK'nın genel yapısı, sekreteryasının değişmesiyle ilgili Kenan bey geldikten sonra gündeme geldiğine, sanık eğer ben bu 3 üyeyle hareket etseydi bu 7 Başsavcı, İstanbul'daki 8 Başsavcılıktan 7'si cemaatçi olmayanlardan oluşur muydu, bunlar göreve gelebilir miydi, kalabilir miydi kesinlikle olmayacağına, herhangi bir Başsavcılık boşaldığı zaman işte bu 3 arkadaşın ilk önerdiği ismin ... olduğuna, ...'nın Komisyon asil Üyeliğinden alınmasına, ...'ın İstanbul Ağır Ceza Başkanlığından Bakırköy'e alınmasını sanığın teklif ettiğine, D.. K..'ı FETÖ'cü üyelerin canla başla yerinde kalsın diye savunduğuna, biraz önce dediği gibi Ankara Başsavcısı ve D.. K.. yüzünden o toplantının bitemediğine, daha önce CMK'da görev alanları kesinlikle TMK'da görevlendirmeyelim çünkü böyle bir algı var, hep yenisini görevlendirelim diye şeyleri olduğuna, ... ile ilgili de hem sanığın hem kendisinin tanımış olması nedeniyle oradaki pek çok kişiye sorduklarına, cemaatle ilgisi var mıdır, bağlantısı var mıdır, yoktur dedikleri için o nedenle cemaatçi olmadığına inandıkları ya da kendilerine gelen bilgiler öyle olduğu için Başsavcı vekili yaptıklarına, ...'ün görevden alınmasının MİT krizinden önceki dönemde olsaydı zor olacağını ama MİT krizinden sonraki dönemde nispeten olabileceğine, D.. K..'ın İzmir'den 28 tane savcının gönderilmesine ilişkin sanığın Müfettişle görüştüğünü sandığına, daha sonra da bu yazının işleme konulmaması gerektiğiyle ilgili bir işlem yaptıklarına, 2014 da çıkarılan kararnamelerde kendisinin ve sanığın muhalefetlerinin Yönetmelikte kendi isteği dışında 2 yıldan önce alınamaz türü bir hüküm olduğuna, bu nedenle hatasını tespit etmediği kişilere ilkesel muhalif kaldığına, ...'nın mesela Kilis'te bir arama yaptırması olduğundan ...'ya muhalif kalmadığına, ...'ya ilkesel bir muhalefeti olduğuna, ...'nın geldiğini ve kendisine 'Başkanım herkes bana diyor ki Kurulun Dairenin yapısı değişince, seni görevden alacağız, seni görevden alacağız, seni görevden alacağız diyorlar' dediğine, önceki dönemde yapılanın yanlış olduğunu yani cemaatçilerin yaptığının yanlış olduğunu savunduğu gibi işte dairenin yapısı değişip de konuşanlar kimlerse onların da yaptığının yanlış olduğunu şey yapmak için ...'ya muhalif kaldığına, İbrahim beyin muhalefet gerekçelerinin de aynı şey olduğuna, bu 2 yıllık sürelerle ilgili olduğuna, hatta bu 2 yılla ilgili şeyi söyledikleri zaman Rasim beyin arkadaşlar ben 1. Daireye yeni geldim, o yönetmeliği henüz okumadım o nedenle ben muhalif kalmıyorum dediğine, ...'nin o dönemde yerinde kalma sebeplerinden birisi tartışılan şey daha önceki dönemde baş örtüsü nedeniyle ceza alan kişileri önceki kurula çatır çatır savunduğu için görevinde kaldığını hatırladığına, kesinlikle cemaatçi ve benzeri şey olmadığına, tanıyan kişilerden kendilerine gelen aklıyla hareket ettiği yolunda bilgiler olduğuna, bu süreç içerisindeki aldıkları kararlarla ilgili istişare ettikleri olduğunu ama hiçbir zaman sanıktan şöyle karar ver, böyle karar ver filan gibi bir serzeniş ve sitemde almadığına, ama İbrahim bey şunu yapmış mıdır onu da bilemeyeceğine, bilmediği şeylerle ilgili oraya koydurmuş olup da kararnameden öyle geçmiş midir onunla ilgili bir bilgisi olmadığına ama şu kişiyi şöyle yapalım türü şeye hiç şahit olmadığına, İstanbul Alay Komutanı ...'nun hakkında ceza verilmesiyle ilgili Silivri Başsavcısını, eşini, bu kararı veren Hakimi ve Savcıyı değiştirme teklifinin sanıktan geldiğine, kendisinin de desteklediklerine, karşı çıkanların Teoman bey, ... ve ... olduğuna, hatta bir olay hatırladığına, sanığın odada olduğu bir sırada o davanın savcısının Başsavcılık istemeye geldiğine, sanığın da deyim yerindeyse hangi yüzle Başsavcılık istemeye geldin, bu saçma sapan iddianameyi hazırlayarak mı Başsavcılık istemeye geldin, bizden herhangi bir talebin olmasın, yerinde kalırsan şükret deyip gönderdiğine,
S.. E..'in, 2009 Mayısla 2013 Aralık arasında Adalet Bakanlığı görevinde bulunduğuna, sanığın 2009 yılında Habur girişlerinde, 7 Şubat 2012'de kamu oyunun MİT krizinde, İstanbul Alay Komutanı Albay ... hakkında tashihi karar aşamasında bu dosyada karar düzeltme yoluna gidilip mağduriyetlerin giderilmesinde önemli gayretleri olduğuna ve çözümde katkı sağladığına, 2010 HSYK üyeliği seçimlerinde Anayasa Mahkemesinin tek oy sistemini iptali ile beraber bu defa birlikte hareket etme ihtiyacı oluştuğuna ve bu temasları ...'ın koordine ettiğini ama Sayın Kahraman'ın koordinasyonu sağladığı kişilerle ilgili ne yaptıkları, ne ettiklerinin detaylarının kendisinde olmadığına, taki 2016 darbe girişiminden sonra A.. H..'nin beyanları çıkana kadar onların arasında geçen bir takım münazaralar, görüşmelerin ancak basın yoluyla tarafına intikal ettiğine, Adalet Bakanlığında kişisel olarak Enis Yavuz Yıldırım'ın Manisa Başsavcılığından Bakanlığa getirilmesi, ...'nın Ceza İşleri Genel Müdür yardımcılığına getirilmesi dışında genelde Bakanlık içerisinde kademe kademe işte Şube Müdürlüğünden Daire Başkanlığına, Genel Müdür yardımcılığına terfiler suretiyle Bakanlık içerisinden umumiyetle bu terfilerin yapıldığına, alımların ise Hakim Savcı alımlarının zaten komisyon marifetiyle yapıldığını ama Bakanlığa Tetkik Hakimi alımlarının ise hangi birime ihtiyaç varsa Uluslararası Hukuk Genel Müdürlüğüne ise o Genel Müdürün hazırlığını yaptığına, personelle görüştüğüne, daha sonra önünüze şu kadar 5 tane, 6 tane Hakime ihtiyacımız var denildiğine, onların hal kağıtlarının getirilip brif edildiğine, nerelerde çalışmış, başarı durumu nedir vs. şeklinde, Bakana gelenin son imza olduğuna, o zaman itibariyle 11500 kürsüde çalışan Hakim Savcı olduğundan bunları bilebilmesinin mümkün olmadığına, birimlerin ihtiyaçları kadar birim amirlerinin getirdiği dosyalar üzerinden karar verildiğine, çok da fazla olduğunu zannetmediğini ama döneminde yanılmıyorsa müfettiş alımının da hiç yapılmadığına, ...'ın müsteşar olduğu dönemde bu işlerin Müsteşar üzerinden geldiğine, biraz önce de ifade ettiği gibi disiplinli bir çalışma yöntemi olduğuna, birim amirlerinin ona getirdiğine, oradan kendisine geldiğine, genel itibariyle birim amirlerinin kendilerinden taleplerini olumlu karşıladıklarına, HSYK Genel Sekreterliğine ...'nın nasıl seçildiğini çok hatırlamadığına, nasıl olduğuna dair özel bir bilgisi olmadığına, Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyelerinin seçimiyle ilgili olarak ...'nin ve ...'nın evinde yapılan toplantıların hiçbirini bilmediğini, detayların hiçbirinin kendisinde olmadığına, 26 Aralık 2013 tarihindeki HSYK bildirisi sırasında seçim kampanyası nedeniyle 17 Aralık sabahı Hatay'dayken bu gelişmelerden haberi olduğunu, apar topar Ankara'ya geldiğine, bu süreçte İstanbul Savcılığında ne yapılıyor, ne ediliyor bunları Birol beyden, İbrahim beyden bilginiz var mı diye sorup bunları aldıktan sonra da bu çalışmalar yapıldığına, yani T.. Ç.. üzerinden bu hukuksuz uygulamaların hukuk sınırı içerisinde ilerlemesini sağlayacak insiyatif almasının istenildiğine, o da gerekli insiyatifleri koydu ama adli kolluk yönetmeliğini değiştiren İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanının imzasının olduğu yönetmelik yayınlandıktan sonra HSYK'dan kendisini aradıklarını ve bu yönetmeliğe karşı yargı camiasından bir tepki olduğuna, buna karşı bir açıklama yapmak istediklerini ifade ettiklerine, orada kendisinin de o açıklamayı bir göreyim, ona göre ben size bir şey söylerim dediğine, maille kendisine sanık tarafından gönderildiğine, incelediğine ve ona ben böyle bir açıklamaya müsaade etmiyorum dediğine, ertesi gün yüz yüze görüşme noktasında bakanlığa geldiklerine, Birol bey, A.. H.. ve İbrahim beyin olduğuna, neticeten böyle bir açıklamaya bir kaç sebepten dolayı müsaade etmediğine, birincisi ben bugün yarın görevden ayrılıyorum, bunu yeni Bakanınızla paylaşırsınız, yeni Bakanınız size izin verir ya da vermez dediğine, ikincisi bu açıklama önceki HSYK'ların yaptığı açıklamadan daha ağır bir açıklama olmuş, kendilerinin şikayetçi oldukları dönemde siyaset kurumunu izam eden açıklamalar yapardı HSYK, ondan daha ağır bir açıklama olmuş, bu açıdan da ben buna müsaade etmem dediğine, bu defa hatırladığı İbrahim beyin biz böyle bir açıklama yapmazsak Genel Kurulda üyelerden herhangi biri bir önerge verip bunu oylatabilir Sayın Bakanım dediğine, kendisinin de ona karşı, böyle bir şey yaparlarsa biz de cevabını veririz, orada Birol bey de olduğu için Müsteşarımız, böyle bir gelişme olur ise siz süre isteyin, dört başı mamur bir muhalefet şerhi yazmanız lazım, çünkü adli kolluk yönetmeliğinin altında benim de imzam var, ... ile beraber benim imzam var dediğine, hatırladığı şekliyle bu şekilde olduğuna ve görevden ayrılacağı gün HSYK Genel Kurulunun böyle bir önergeyi getirmiş ve oylamış olduklarına, orada şu bahsin geçtiğine, orada İbrahim beye tam olarak katılmadığına, onun da şu olduğuna, bu taslağın kendisine mail yoluyla gönderildiği ve fikrinin sorulduğu şeklinde öne çıkartılan bir şey olduğuna, oysa daha önceden HSYK Başkan vekiline açıklama yetkisi verilmiş olduğuna, ... beyin vekil Bakanlığı döneminde, kendisinin öyle bir yetki vermediğini daha önce HSYK Başkan vekillerine ama 2011 seçimlerinde seçim için istifa ettiğinde o arada geçen 4-5 aylık süreçte ...'ın HSYK Başkan vekiline böyle bir yetki verdiğine, bir gün Hacı Bektaş'ta ...'ın yumruklanması hadisesinden sonra şüphelilerin ifadesi alındıktan sonra Mahkemenin serbest bıraktığına, onun üzerine kamuoyunda tepkiler oluştuğuna, bu tepkilere karşı HSYK'dan bir açıklama yapıldığına, o açıklamadan haberi olmadığı için dönemin Başkan vekili A.. H..'yi arayıp, benim bilgim olmadan nasıl bir açıklama yaparsınız diye sorduğuna, onun da efendim bunu yetkisini almıştık biz sizden önce Ahmet beyden, o yetkiye dayanarak yaptım bu açıklamayı dediğine, bunun üzerine aynı gün HSYK Başkan vekilinin yetkisini kaldırdığını ve mutlaka HSYK adına bir açıklama yapılacaksa bunun Bakan Olur'u alınmak suretiyle yapılacağını da o bir tamimle HSYK idari birimine gönderdiğine, bu çerçevede daha önce yapılan açıklamalarında kendisine ya maille geldiğini ya elden ulaştırıldığını ya da şifahen gelip şöyle şöyle bir konu var bunu açıklayacağız dediklerine, tamam yapabilirsiniz derse açıklandığına, İbrahim beyin gönderdiği mailinde bu çerçevede gönderilen bir mail olduğuna, bu olaya özgü bir uygulama olmadığına, daha önceki HSYK açıklamalarının da Bakan Olur'unu almak üzere gönderilmiş iletişim mesajları olduğuna, Yargıtay ve Danıştay Üyeliği seçimlerindeki ...'nın ve ...'nin evindeki toplantılarını ve 160 kişiden 140'ının istendiğini ve sonuçta 160 kişi seçilirken bunun 110 tanesinin bu yapıya mensup olduğunu A.. H..'nin 2016'dan sonra tutuklanması ve sorgusundaki ifadesinin basına çıkmasından sonra bunu öğrendiğine ve muttali olduğuna ve o zaman Birol beye sorma ihtiyacı duyduğuna, onun da bu tür şeyler olduğunu ama Ahmet beyle bunları paylaştıklarına, Müsteşar beyin sizinle paylaşıp paylaşmadığını biz bilmiyoruz, size de o yüzden söyleyemedik, çünkü Ahmet bey bu tür şeylere kızar idi iletişim açısından dediğine, kendisinin A.. H..'nin ifadeleri çıktığında muttali olduğuna, kendisinin şu kişi seçilsin, bu kişi seçilsin gibi bir talebinin olmadığına, 2010 HSYK seçimi sonrası sekreterya, tetkik hakimleri ve müfettişlerin hiçbirini bilmediğine, yalnız yeni HSYK oluştuğunda Bakanlığın içerisinde yürütülen bir takım hizmetler HSYK bünyesine taşınmak zorunda olduğuna, personelin yaptığı, başka birimlerin yaptığı ya da teftişin yaptığı işlerin daha önce Bakanlık koordinasyonunda giderken kurula aktarıldığına, bu geçiş esnasında kendisine aktarılan bilginin Bakanlıkta bu işlerde tecrübeli olan ekipten götürüyoruz ki işler aksamasın, bu işi bilen kişilerle devam etsin, kendisine sunulan bilginin bu olduğuna, onun ötesindeki olayları bilmediğine, İ.. O..'un orada bir HSYK Üyesi olduğunu ama Bakanlıkla iletişimleri ... üzerinden yürüdüğüne, Ahmet beyin emekli oluncaya kadar ki ilişkiler, Bakanlık HSYK ilişkilerinin rahmetli Kahraman üzerinden yürüdüğünü ve bütün bu tasarruflarda onun öngörülerinin doğrusu kendileri için de makbul olduğuna, bu kişileri ...'ın seçtiğini de söyleyemeceğine, o seçti diyemeyeceğine ama ...'ın koordinasyonunda bu personel ayrılması işlemlerinin yürütüldüğüne, bunların hiçbirinin geçmişine dönük olarak tanıma imkanına sahip olmadığına,
S.. M..'nın, HSYK Genel Sekreteri olduktan sonra yoğun temasları olduğuna, sanık hakkında özellikle çok değişik görüşler dedikodular olduğuna, kimine göre FETÖ'nün göbeği, kimine bakarsanız devletin en sadık elemanı, kimisine bakarsanız çok iyi bir hukukçu olduğuna, 2014 kanun değişikliğiyle genel sekreter yardımcısı olarak atandığını ve kararnameye verildiğine, 17-25 Aralık'tan sonra gerilen atmosfer nedeniyle ilan edilmesi gereken 2014 ana kararnamesine ilişkin prensiplerin geç ilan edildiğine, 12 Haziran gibi o kararnameyi çıkardıklarına, o kararnamede büyük oranda FETÖ'cü bildikleri unvanlı görevlerden hemen hemen herkesi alabildiklerine, sanığın en sert muhalefetini Sincan Başsavcısı ..., Konya Başsavcısı ... ve Sakarya Başsavcısı ... de gördüğüne, bunların FETÖ'cü olmadığını bunların ülkücü olduğunu o sebeple de harcanmasına karşı çıktığına, kendilerinin kanaatinin aksi yönde olduğuna, şahsi kanaatinin ve beraber çalıştıkları kararname ekibinin bakanlıktaki arkadaşlarının kahir ekseriyetinin kanaatinin bunlarında FETÖ'cü olduğu yönünde olduğuna, fakat sanığın bunların FETÖ'cü olmadığını bunların ülkücü olduğunu dolayısıyla bunlara muhalefet edeceğini söylediğine, sanığın ikinci bir muhalefetinin şu olduğuna, yönetmelikteki ilgilinin talebi olmaksızın disiplin veya müfettiş raporu olmaksızın bir kişi hakkındaki kararname yapılabilmesi için asgari iki yılın geçmesi gerekiyor, denildiğine, sanığın ''ben 17-18 yıldır yaptığım kararnamelerde bu konulardaki ilkelere uydum, ben size engel olmayacağım zaten sayı yeterli, zaten bunu çıkartırsınız ben buna engel olmayacağım ama muhalefet şerhi koyacağım'' dediğine, nitekim bunlara muhalefet şerhi koyduğuna, kurulun yapısı böyle olmasaydı ne olur denirse, onu bilemeyeceğine, bu 3 kişi dışında istedikleri herkesi geçirdiklerine, tartışılanlar olduğuna, hatta özellikle alt bölgelerde az buçuk tanıyabildikleriyle ilgili bu adam FETÖ'cü değil ya da FETÖ'nün göbeği bu bunu niye getirmediniz gibi birtakım şeyler olduğuna, bunların sayısının az olduğuna, sürecin geciktiğine, kurulda en son Neyzen'i özürlü çocuğu varmış yerinden oynatmayalım denildiğini ve o zaman pasif görev olan Konya İstinaf Başsavcılığına atandığına, ...'ün İstanbul'a vekil olarak atandığına, ama ...'nin yerinde kaldığına, bunların dışında unvanlı görevler olarak sayının yeterli olduğunu engel olmak isteseydi olabilir miydi belki kısmen süreci geciktirebileceğini ama sonuçta bu olamazdı diye düşündüğüne, böyle bir niyeti var mıydı yok muydu onu da bilmediğine, bir keresinde sanığın kendisine ''bundan önce bana bu adamlar neyi getirdiyse ben 39, 40'lara kadar sizin döneme kadar herkesi çok iyi bilirim ama ondan sonrasını bilmem, yani isim isim bilmem kimseyi, bugüne kadar bana ne getirdilerse ben onların kefaletine güvendim, adamlığına güvendim işte siciline, işte şu iyidir, bunun notu iyidir denilene güvendim bundan sonra sen ne getirdiysen getirdiğin adamların hepsinin günahı vebali boynuna, ben bunların adamların birçoğunu tanımam'' dediğine,
N.. Ö..'in, 2010 HSYK seçimlerinde kendisine adaylık için ... ve İ.. O..'un ulaştığını, adayların bir çoğunu önceden tanımadığına, terör örgütü üyelerine kontenjan verilip verilmediğini, örgüt adına kimlerin aday olduğunu bilmediğine, HSYK seçimi yapıldıktan sonra HSYK'da görev yapacak olan genel sekreter, genel sekreter yardımcıları ve tetkik hakimi ile diğer personelin seçimine gelindiğinde bakanlık bürokrasisinden gelen İ.. O.., A.. H.., B.. E..'in önerileri doğrultusunda bakanlıktaki tetkik hakimi ve diğer personellerden seçim yapıldığına, 2010 yılında oluşan yeni HSYK'nın ilk seçtiği Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi gündeme geldiğinde genel kurulda konuşup prensipleri belirlemeye çalıştıklarına, 40 yaş sınırını getirdiklerini ayrıca İ.. O..'un önerisi üzerine yasal şartları tutan herkesin Yargıtay ve Danıştay üyesi adayı olduğu kabul edilerek seçimin bunlar arasından yapılacağını ancak seçilmek istemeyenlerin dilekçe vermeleri halinde bu adaylar arasından çıkarılacağına karar verildiğine, Hakimevinde bir iki kez adayların durumunu konuşup değerlendirme yaptıklarına, bu toplantılara Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerin çağrılmadığını hatırladığına, ayrıca bir hafta sonu o dönem ki Genel Sekreter olan ...'nın evinde kahvaltı yapılacağının söylenilmesi üzerine gittiğinde A.. H.., İ.. O.., B.. E.., ..., ..., Ö.. K.. ve hatırlayamadığı bir kaç üyenin daha bulunduğuna, bu yerde de Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerin bulunmadığına, yine seçilecek adayların durumlarının konuşulduğuna, burada ... ve hatırlayamadığı bir kaç kişinin ismi gündeme geldiğinde bunlardan daha nitelikli adayların olduğunu söyleyerek karşı çıktığını ancak İ.. O..'un ''Eğer bugün kurul üyesi olduysan ...'ın sayesinde oldun. O adaylıktan çekildiği için kendisine Yargıtay Üyeliği sözü verdik'' dediğine, ancak bu ifadeyi B.. E..'in de söylemiş olabileceğine, nitekim bakanlık grubunun hep birlikte hareket etmesi sebebi ile bu duruma tepki koyduğunu siz kendi kendinize aday belirliyorsunuz diyerek kapıyı vurup çıktığına, bu tarihten sonra bir iki sefer Hakimevindeki Aynalı Salonda Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerin dışındaki üyeler ile aday değerlendirmesine ilişkin toplantı yaptıklarına, bu görüşmeler için toplantı yerini veya zamanını veya katılacak kişileri belirli bir kişinin belirlemediğini her seferinde değiştiğine, görüşmelerdeki konuşmalardan A.. H.. ve İ.. O..'un veya genel sekreterlikte görevli sekreter veya yardımcılarının Danıştay ve Yargıtaydan gelen üyeler ile de görüştüklerini anladığına, herhangi bir listeye üye vermediğine, kendi belirlediği sicil dosyalarını inceleyerek veya çevresindeki kimselerin mesleki bilgisi ve yeterliliği konusunda emin olduğu kişilerin önerileri sonucunda kendi listesini oluşturup oyunu o şekilde kullandığına, örgütün listesine oy vermediğine, ancak oy verdiği kişiler arasında örgütün listesinde olan kişilerin de olabileceğine, terör örgütü üyelerine verilen bir kontenjan duymadığına, MİT müsteşarının o günkü şartlarda hangi amaçla ifadeye çağırdıklarını bilmediğine, ancak sonradan basının yazdığı kadarıyla öğrenebildiğine, İstanbul savcılarının zaman zaman HSYK'ya geldiklerini duyduğuna, ancak kendisinin yanına uğramadıklarına, ağırlıklı olarak İ.. O..'u ziyaret ettiklerine, bu sebeple bu savcılarla özel bir görüşmesi olmadığı için ne için ifadeye çağırdıklarını bilmediğine, Kurulun resmi toplantılarının dışında herkesin birbiri ile ilişkili olduğu ve adını koyamadığı ancak garip bir bağ ile bağlı olduklarını tahmin ettiği bir ortam oluştuğuna, bunun aynı cemaat mensubu olmaları nedeni ile birbirlerini koruma ve kollamaya yönelik olduğunu düşündüğüne, çünkü örneğin verdiği hiçbir ismin yurtdışı gezilerine yada doktara, master gibi olaylara kabul edilmediğine, gönderilmediğine, bir meslektaşının tayinini veya talebini ilettiğinde 1. Daire Sekreteryasında ciddi direnç ile karşılaştığına, 1. Dairede ...'ün Genel Sekreter yardımcısı olduğuna, ...'inde tetkik hakimi olduğuna, oradaki tetkik hakimlerinin doğrudan İ.. O..'a bağlı şekilde ve daha değişik çalıştıklarına, kurul içinde olan herşeyden haberleri olduğuna, hatta Engin Beye bir kurul toplantısında neden kararname hazırlandığından bizim haberimiz olmuyor dediğinde 'biz personelciyiz, Bakanlık geleneğimiz böyle, sır küpüyüz' dediğine, 2010 HSYK seçimleri öncesi zaten aday olduğunu açıkladığına, İ.. O..'un kendisine tek başına hareket etmesi halinde seçilemeyeceğine, dolayısıyla birlikte Bakanlık listesi olarak hareket edersek başarılı olabileceklerine, seçilebileceğini söylediğine, İstanbul hakimevinde görüştüğünde yani evet olabilir dediğini ve kabul ettiğine, ...'ün başsavcı vekili olarak atanmasında İbrahim beyin bir dahli olup olmadığını bilmediğine, 1. Dairenin o atama ve yetkilendirme işlerini çok gizli tuttuklarını, kararnameleri de yayınlandığı anda duyduklarına, bu nedenle hatta kendileriyle de görüşmeler yapıldığına, diğer daire üyelerinin hiç olmazsa 1. Dairenin yayınladığı kararnameyi hakimlerden daha önce, savcılardan daha önce öğrensin denildiğine, kararname yayınlanmadan 3-5 saat önce kendilerine mail atıldığına, 17-25 Aralıktan sonra HSYK'nın yaptığı bir basın açıklamasını kimin hazırladığını bilmediğine, yalnız genel kurulda konuşulduğunda basın açıklamasını gündem dışı olarak başkan vekili aldığında, böyle bir açıklama yapmaları gerektiğini İ.. O..'un anlattığına, 'Türkiye'nin her tarafından işte savcıların özellikle bu adli kollukla ilgili olarak kendisine ulaştığına, meslektaşların kendilerinden bir meslek kuruluşu, üst kuruluş olarak açıklama beklediğini' anlattığına,
R.. A..'in, sanığı 2010'da HSYK'ya atandıktan sonra tanıdığına, bu süreçte daha çok yakınlaşmalarının 7 Şubat 2012 MİT krizinden sonra olduğuna, sanığın daha önceki şeylerini tabi onun söylemiyle bildiğini yani kendine ait evde kaldığını filan söylediğine, 2012 MİT krizinden sonra sanığın farklı bir tavır sergilediğine, 17-25 Aralık'tan sonra da ...'la birlikte 1. Daireye geçişleriyle birlikte kendileriyle birlikte hareket ettiğine, yani bundan sonra bu süreçlerden sonra birkaç istisna hariç kendilerinden farklı davranmadığını gördüğüne, 1. Daireye geçtikten sonra FETÖ'cü hakim ve savcıların tasfiyesine yönelik kararnameler yaptıklarını aşağı yukarı her hafta kararname yaptıklarına, hatta ilk kararnamelerinde ..., ...'in görevden alındığına, mesela 1. Dairede bunların görevden alınmasını İbrahim beyin bizzat teklif ettiğine, her FETÖ operasyonundan sonra kararname yaptıklarını ve gündem oluşturma noktasında bir sıkıntı çıkarmadığına, itirazlarının ilke kararlarına aykırı şeylere olduğuna, onun dışında bir de büyük kararnamede 3 isimde bir hassasiyeti olduğuna, ..., ..., bir de Neyzen Konya Başsavcısında olduğuna, Konya Başsavcısının özürlü çocuğu olduğuna, sanığın bunlarında milliyetçi olduklarını düşündüğüne, yoksa diğer unvanlı kararnamelerde FETÖ'cüleri görevden aldıklarında hiç birisine itiraz etmediğine, Teoman'ın hep itiraz ettiğine, İbrahim ...'in değiştirilmesinin sanık ve B.. E..'in talebiyle olduğuna, bunlar FETÖ'cü olsaydı o Başsavcı da değişmezdi diye düşündüğüne, ...'ün görevden alınması ve Bakırköy'e tayini konusunda o dönemde 1. dairede olmadığına, Hüseyin (Kurdoğlu) Beyle bizzat yakından ilgilenen birisi olarak konuyu İbrahim'e de aktardığında son tahlilde sanığın da olayları gördükten sonra bu konuda kendisine destek olduğuna, 17-25 Aralık'ta B.. E..'in kendisini çağırdığına, hakimevine çağırdığını sanığın da orada olduğuna, durumun vehametini ikisinin de anlattıklarına, özel bir uçakla sabaha karşı İstanbul'a gittiğini o konuda gerekli görüşmeleri yapıp gerekli bilgileri Başsavcı ve Başsavcı vekiline verdiğini onlarında gereğini yaptıklarına, Balyoz Davası ile ilgili oylamalardan da ve o dönemdeki beyanlarından da bu işin çığırından çıktığını söyleyen, haksızlıklar olduğunu ilk dile getirenlerden birisi olduğuna, Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili içeride neler konuşulduğunu bilmediğine, o dönemde Z.. H..'na bu FETÖ'cüler üzerinden bir operasyon yapıldığına, İbrahim veya işte diğer ekip bu 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarını kapatacaklar, o yüzden buna ilişkin dikkatli olun diye ve bu noktada genel kurulda bu şeye en çok sert tavrı gösterenin Z.. H.. olduğuna, İbrahim beyin onun bu tavrını yumuşatmak için bu bildiriyi hazırlamayı düşündüklerini söylediğini ama kendilerinin muhalif kaldıklarına, yani onların o şekilde anlattığını kendisininde öyle bildiğine, bildirinin sekreteryada hazırlandığını bildiğini, İbrahim beyin sert şeylere müdahale ettiğini bildiğine, sanığın anlatımlarıyla bildiğine, bazı direkt devletin yönetiminde olan insanları direkt muhattap alan ifadeler olduğunu onun değiştirdiğini söylediğini bildiğine, 2014 HSYK seçilerinde aday olmaması gerektiği konusunda zaten herkesin konuştuğunu ama aday olarak herhalde alacağı oyun belli olduğuna, onu göstermeye çalışmış olabilir diye düşündüğüne, aday olmaması gerektiği konusunda konuştuklarına, 2010 HSYK seçimleri sonrası Yargıtay Üyeliği seçimleri öncesi ...'nın evinde yapılan toplantıyı çok sonradan öğrendiklerine, herhalde seçimler yapıldıktan sonra öğrendiğini ama niye çağrılmadığını sormadığına, 7 Şubat MİT krizi sonrası yeni TMK'lardaki yapılan değişikliklerde kendisinin Birol üzerinden bir kaç isim gönderdiğine, halende görevde olanlar olduğuna, 1. Daireye geçmesinden sonra daha da yoğunlaştığını öncesinde de 250'ler kapatılıp TMK'lar açılırken mümkün olduğunca en azından çeşitlendirelim yarı yarıya olsun diye çünkü hep onlardan dolu olduğuna, kendilerinden isimler istediklerine, kendilerinin de Birol üzerinden İbrahim beye de kendilerine de verdiklerine, orada söylediği isimlerin görevlendirildiğini ve halende şuanda o isimlerden görevde olanlar olduğuna, 17-25 Aralık sürecinde ...'tan dosya alınınca bu savcının basın açıklaması yaptığına, onu artık sekreterya mı denk getirdi nasıl oldu o kısmını bilemediğine, bunun üzerine galiba Birol beyin odasında oldukları sırada İbrahim beyin Birol beye, ...'yı arayalım o da bir basın açıklaması yapsın dediğine, sonra Birol beyin ...'yı aradığına, böyle böyle sende bir açıklama yap dediğine, hemen alt yazı geçtiğini ... basın açıklaması yapacak diye, B.. E..'in önce şunu söyle şunu söyle diye ondan sonra da sanığın şu konulara da değinsin diye bizzat ...'ya söylediğine, 2010 HSYK'da ilk toplantısında Ali Suat beyin ortamı gerginleştirmesiyle bir cepheleşme oluştuğuna, yani Yargıtay'dan ve Danıştay'dan gelenler bir tarafta seçilenler veya atananların bir tarafta olduğuna, HSYK seçimlerinden sonra solla birlikte hepsiyle yani Yargıtay'dan ve Danıştay'dan gelen arkadaşlarla birlikte olsaydılar üye seçimlerini yapabileceklerini belki ama o yolunda henüz açılmadığına, o diyalogun 17-25 Aralık'tan sonra oluştuğuna, Yargıtaya seçilen 160'da kim kimin adayı belli olmadığını ama ondan sonraki seçimlerde sanığın cemaatçi aday adayı gösterdiğini çok hatırlamadığına, kendisinin gösterdiği adaylara da destek çıktığını bildiğine, ..., ..., ..., ..., ... gibi isimlerle hepsiyle hepsiyle aynı şeylik olduğuna, Özcan beye de çok karşı çıktıklarına, hem İbrahim beyin hem diğer arkadaşların desteğiyle şey yapıldığına, Seyfettin ile ilgili iftiraya varan şeyler söylediklerini İbrahim beyin ve Birol beylerin zaten sınıf arkadaşı olduğunu onların desteğiyle çıktığına, ...'nın kendisine gelip İbrahim bey bana niye karşı çıkıyor dediğine, İbrahim bey sana karşı çıkmıyor ben öyle herhangi bir şey duymadım dediğine, onun üzerine İbrahim bey siz bu hanımefendiye karşı çıkıyormuşsunuz deyince sanığın benim böyle bir şeyim yok dediğine, o seçimde seçildiğine, cemaatin, FETÖ'nün eğer engelleyebilirse engellediğine, engelleyemezse ben seçtim dediğine, yani bunun kararnamelerde de böyle olduğuna, Yargıtay üyelikleri seçiminde de böyle olduğuna, buna sayısız şahit olmuşluğu olduğuna, yani olmadığı zaman İbrahim beye, Rasim beye bir başkasına yükle olduğu zaman da biz yaptık dediklerine, Nesrin hanımın eşinin arkadaşı olduğuna, galiba İbrahim beyin de sınıf arkadaşı olduğunu İzmir'den, onu seçmeye karar verdiklerinde ...'nin aşağı yukarı bir saat boyunca Nesrin hanımın eşini kötülediğini yani iftiralara varan boyutuyla kötülediğine, sanığın ben Erhan'ı seçmiyorum Nesrin'i seçiyorum dediğine, ve ısrarları üzerine Nesrin hanımın seçildiğine, seçilmesine karar verilince bu sefer Teoman'ın, Erhan'ı aradığına, bir sabah Erhan ile Nesrin hanımın üyeleri gezdiğine, sanığın görünce hayırdır dediğine, Teoman bey aradı da bir üyeleri gezmemizi söyledi dediğine, yani engelleyemedikleri anda sahiplenmeye çalıştıklarına, bunun da bu örneklerden bir tanesi olduğuna, alımlardan ziyade göndermeleri hatırladığına, ...'ın kendisinin ve İbrahim beyin oyuyla kaldığına, alımlarda kim kime referans oldu bilmediğine, sonraki alımlarda bu işin tehlikesi fark edilince çalışmalar yaptıklarına, yani FETÖ'cü olmayan tetkik hakimi ve müfettişler almaya çalıştıklarına, tespitlerinde yanıldıkları olduğunu ama genelde bu listeleri hazırlatıp hep beraber İbrahim beyinde bu konuda kendilerine destek verdiğine, ...'yı okuldan görmüşlüğü olduğunu ama hiç tanışmadığına, Genel sekreterliğe kimin önerdiği konusunda bilgisi olmadığına, ... ve ... ile ilişkileri var mı yok mu bilmediğine, Genel Kurulda 2. Ve 3. Dairenin kritik isimleri ile ilgili CMK 250 hakim savcılarla ilgili işlemlerde İbrahim beyin oralarda hukukçu kimliği ile davrandığını düşündüğüne, gerek oylamalarına gerek konuşmalarında, yani haksızlıklar aleyhine oy kullandığını gördüğüne, sanıkla ilgili HSYK'da herhangi bir şey görmediğini öncesini bilemediğine, cemaatçilerden farklı olduğunu o dönemde de düşündüğüne, ... ile ilgili bilgilendirmeleri doğrultusunda sanığın Hüseyin bey lehine tavır koyduğuna, başlangıçta tabi başka bilgiler gelince pek tavır koyamadığını ama doğru bilgiler gelince Hüseyin beyden yana tavır koyduğuna, Ahmet Işık, ... konularında da gene onların haksızlığa uğradığı yönünde sanığın tavırları olduğuna, ...'nu sanığa Yargıtay'ın kararının onaylandığı gün daha yazılma şeyi olmadığı gün olduğuna, kendi odasında buluşturduğuna, ...'nun durumu izah ettiğini ve 'ben emekli olabilirim ama benim yüzümden altımda şu kadar doğuda savaş vermiş subaya da ceza verildi. Ben bunlar için buradayım' dediğini ve İbrahim beyinde o görüşmeden sonra onun lehine ciddi çaba sarf ettiğine, ...'e beraber gittiklerine, başlangıçta çok net şey vermediğini ama sonradan itiraz ettiğine, 2012 yaz kararnamesinde ...'ya ceza veren hakimi gönderdikten sonra yerine birisini atadıklarına, ondan sonra kimdir ne değildir diye çağırıp beraber konuştuklarına, durum böyle böyle git adaleti tecelli ettir dediklerine, en çok sanığın odasına kendisinin uğradığına, M.. B..'ın devamlı orada vakit geçirme değil de eğer birileriyle görüşmeyi engellemeye çalışmak istediği zaman gelip gittiğini söyleyebileceğine, 7 Şubatta bilhassa önceden de kendisinin getirdiği bilgilerin doğru olduğunu kabul ederek kararlar verdiğine, sanığın 3. Dairedeki bu kararlarda da kendisine destek olduğuna, ..., ..., ... gibi isimlerle ilgili de destek verdiğine, kendisinden önce 1. Dairede 3 tane blok olduğuna, ..., ... ve ... bir tarafta, diğer blokta B.. E.., İ.. A.., İ.. O..'du değişiklik olana kadar olduğuna, ... ne tarafa geçerse o şekilde karar çıktığını ve bunun ilk en büyük şeyinin de Ankara Başsavcısının değişmesi olayı olduğuna, FETÖ'cülerin yenilgi süsü vermemek için o muhalefetlerini kaldırdıklarına, 17-25 Aralık öncesi ... ve arkadaşları ile ilgili olarak onların hatalarının bireysel olduğunu düşündüklerine, genelde örgütsel bir şey olduğunu daha sonra gördüklerini ve gene kendilerinin yanında yer aldıklarına, ..., ..., ... gibi savcıların görevden alınmasına dair ilk teklifi sanığın yaptığını hatta hepsini bana yüklemeyin bazılarını da siz teklif ediniz diye takıldığına, aynı gün T.. Ç.. ile ...'da görevden alınmasında orada şöyle bir şey kamuoyunda yani yolsuzluklar kapatılıyor falan filan diye bari onları da görevden alalım, her taraf yeniden sıfırdan başlanılsın diye bir şey konuşulduğuna, teklifi yapanı hatırlamadığına, Nilgün hanımın öyle bir hassasiyeti olduğunu evet olabileceğine, sanığın ilke kararları noktasında muhalefetleri birkaç şey dışında olduğuna, orada ciddi şekilde Teoman'ın her şeyiyle cemaatsel bir muhalefeti olduğuna, sanığın ilke kararları noktasında olduğunu düşündüğüne, İ.. A..'ında ilke kararları noktasında şey yaptığını yani karar çıkmayacak olsa onların zaten gene destek verdiklerine, Neyzen'in çocuğunun özürlü olması, Bülent'in bir FETÖcü olmadığını düşünemesi sanığın öyle deyince kendilerinin de ikna olduklarını birlikte karar verdiklerine, Sincan Başsavcısının başörtüsü hassasiyeti ile ilgili bir şey olabileceğine, 28 Şubat sürecindeki tavrından dolayı onun FETÖ'cü olmadığını sanığın düşündüğünü söylediğine, 15 Temmuz'da FETÖ'cü olmakla 15 Temmuz'dan önce FETÖcü olmak arasındaki fark olduğuna, çünkü önceden bu FETÖ'cü diyip unvanlı görevden aldıklarını veya ona göre ekip halinde olamasınlar diye paylaştırdıklarına, dağıttıklarına, ama 15 Temmuz'dan sonra terör örgütü üyesi olarak ve darbe olarak karşılarına çıktığından direkt ihraç ettiklerine, o noktada da henüz daha bu kadar hem devletin hem şeyin tavrının bu kadar net katı olmadığına, o yüzden kış ortasında ilk etapta Ankara'ya verdiklerine, aileler çocukların okulları mağdur olmasın diye yani tamamen insani şeylerden kaynaklanan bir durum olduğuna, bunu beraber değerlendirdiklerine, HSYK basın açıklamasını kendilerinin daha önce görüştüklerini ama muhalefetlerin yazılmasının biraz sarktığına, bildirinin yayınlamasının ...'la denk geldiğine, genel sekreterlik ayarladıysa onu bilemediğine, ama esas itibarıyla 2 gün öncesinde genel kurulun olduğuna, ...'la görüşmek üzere İstanbul'a gönderilmesini sanığın önerdiğini söylediklerine, bu devlete karşı bir operasyon devletin ciddi bir sıkıntıya gireceği bir operasyon gidip bu konunun Oktay beyle görüşülmesinin istenildiğine, ...'tan dosyadan alınıp bunlara verilsin diye sanığın 4 tane savcı ismi verdiğine, bu isimleri hatırlamadığına, soruşturmanın onlara verildiğini, bildiri mevzuu gündeme gelince sanığın kendilerine anlattığının oradaki bakanlarında anlattığı bir bildiri olduğu çok sert ve Cumhurbaşkanını açıkça hedef alan bir bildiri yazdıklarına, sanığın 'Ben onu değiştirdim' dediğine, bunu yani iptal ettim anlamında anlaşıldığını ama ertesi gün bildiri yayınlayınca sanığın yalancı pozisyonuna düşmüş olduğunun ortaya çıktığına, bu konuda müsteşara bir yüzleşme olursa yani bu konu açıklığa kavuşursa sanığın adaylıktan vazgeçeceğini dediğine, B.. B..'un mesleğe kabulünde veya 3. Dairenin konularıyla ilgili kendisinden doğrudan veya dolaylı bir talebi olmadığına,
A.. K..'nın, HSYK'nın yeni yapılandığı dönemde müfettişleri tanımadığına, B.. E.. ve İ.. O..'un ön çalışması sonucu HSYK'da görev yapacak müfettişlerin görevlendirildiğine, diğer müfettişlerin ise Adalet Bakanlığında kaldığını veya kürsüye gönderildiğine, bu belirlemede aktif bir görevinin olmadığına, sekreteryadan kimseyi tanımadığına, bu kurulunun oluşumunu İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'nin gerçekleştirdiğine, bu kişilerin de bakanlıkta birlikte çalıştığı kişileri getirdiklerine, Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili olarak HSYK genel kurul kararının metnini İ.. O..'un hazırladığına, o dönemde çıkarılan adli kolluk yönetmeliğinin yargıya müdahalesi olarak nitelendirildiğini ve bu bildirinin hakim ve savcıların haklarının korunması amacıyla kabul edildiğine, bu kararda yüksek yargı mensuplarının da imzası olduğuna, HSYK bildirisini sekreteryanın hazırladığını ama son dokunuşları İbrahim beyin yaptığını sandığına, yeni HSYK yapılanmasının temel aktörlerinden birisinin İ.. O.. olduğuna, sanığın uzun yıllar Adalet bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde değişik görevlerde çalıştığına, yapılanmada fikir bağlamında, yasal düzenlemeler bağlamında da görüşleri ve katkısı olduğuna, müfettişlerin seçiminde doğal olarak personel genel müdürlüğündeki B.. E.., İ.. O.., A.. H..'nin daha yetkin olduğunu ve bunların tecrübelerinden yararlandıklarına, o dönemde o yeni ekibin oluşturulmasında kendilerinin tabi tek tük tanıdıkları kişiler olduğunu ama genellikle onların tecrübelerinden yararlandıklarına, o alımda, o tercihte, o belirlemede onların işte şunlar biraz daha diğer meslektaşlara karşı daha ön yargılı davranıyorlar, daha saygısız davranıyorlar, bu arkadaşlarımız daha bu konuda daha yumuşak, daha başarılı gibi önerileri olduğuna, bunun kendileri için etkili olduğuna, genelde şöyle anlayış olduğuna, eski kıdemliler çok fazla bu yeni sisteme adaptasyonda belki sorun yaşayabilir diye daha genç olan arkadaşların böyle genel bir temayül olarak tercih edilmesinin söz konusu olduğuna, ama kıdemli olan kişilerden de tabi bazı işin duayeni dedikleri kişilerinde mesela kalması yönünde İbrahim beyin görüşü olduğunu hatırladığına, örneğin ...'ın kalması konusunda İbrahim beyin muhtemelen bir düşüncesi olduğunu hatırladığına, İstanbul soruşturmaları ile ilgili şikayetlerde bir dönemden sonra bir ayrışma olduğuna, ayrışmadan sonra bu soruşturmaların hani bir proje olduğu düşüncesi gelince zaten orada şiddetli bir muhalefeti olduğunu ama baştan beri o soruşturmalarda objektif ve kısmende bunların yani komplo olabileceğine ilişkin basında çıkan bazı haberleri değerlendirdiğini veya kendisine yapılan şikayetler konusunda değerlendirmelerde bulunduğuna, bir keresinde de hatta İstanbul'a gittiklerinde bir programda oradaki arkadaşlara nasıl bir yargılama yapıyorsunuz, bu basında yazılıp çizilenler nedir gibi onları bir hizaya da çektiğini hatırladığına, Ergenekon ve Balyoz da basında çıkan usulsüzlüklerden rahatsızlık duyduğuna, yoksa oradaki arkadaşları koruma yönünde bir tavrı olmadığına, basından gelen şikayetleri de aktardığına, hatta kendi aralarında da veya kendisinin de ''İbrahim bey basını çok takip ediyor, çok etkileniyor'' diye düşündüğüne,
A.. H..'nin, İ.. O..'un MİT Müsteşarının ifadeye çağırıldığı tarihe kadar kurul üyeleri içinde bulunan F.G. cemaat mensupları ile birlikte kendisi gibi sohbet toplantılarına katıldığına, 2010 HSYK seçimleri gündeme gelince ...'ın o dönem çevresinde bulunan İ.. O.., ..., ..., ... Tutar ve B.. E.. ile bu adayları belirlediğini tahmin ettiğine, adaylar belirlenirken nasıl bir kriter uyguladıklarını bilemediğine, belirlenen adaylardan bazılarının çıkarılarak başka adaylar konulduğuna, bu adaylar arasında ..., ..., A.. K.., kocasından dolayı N.. Ö..'in F.G. cemaatinin adayı diye listeye girdiğini bildiğine, İ.. O..'un ...'ın talimatıyla listeye girdiğini bildiğine, bu adayların adli yargı adayları olduğuna, bu adaylardan Ö.. K..'nun Karadenizli ve ülkücü aday diye konulduğunu bildiğine, ...'in de ...'in ısrarı ile listeye konulduğunu söylediklerine, diğer adaylar İ.. A.., ..., ... ve ...'nin F.G. cemaat mensubu olmadıklarını bildiğine, o dönem seçim çalışmalarını Karadeniz Bölgesinde kendisi, İ.. O.., M.. Ö.. ve ... ile yaptığına, geziler sırasında hep İ.. O..'un konuştuğuna, İ.. O..'un konuşmalarında o dönem bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adayın tümüne oy verilmesine, adaylar arasında ayrım yapılmamasını hakim ve savcı arkadaşlardan istediğine, seçim olduktan sonra o akşam Hakimevinde bir araya geldiklerine, idari yargıda yedek kalan ...'un kendilerine dönerek, bazı şahıslar burada oyun oynamış, o nedenle yedek kaldık, dediğine, bu konuşmadan sonra F.G. cemaati mensupları olduğunu açıkça bildiği seçilen arkadaşların bu durumu kabullenmediklerine, ancak sonuca bakınca cemaatin bir oyun oynadığını anladığına, seçimler sırasında ..., A.. K.., N.. Ö.. ve ...'nin cemaat adayları olduğunu bildiğine, seçim sonuçları açıklandıktan sonra İ.. O..'un kendisine Ö.. K.., ... ve ...'ın da F.G. cemaatine yakın kişiler olduğunu söylediğine, bu durumda cemaatin kurul içerisinde etkin olacağını anladığına, 2010 yılında HSYK belirlendikten sonra Adalet Bakanı S.. E.. ve müsteşar ...'ın kendisine yeni kanun hazırlığı var, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay üyesinin seçiminin yapılacağını ve hazırlık yapmalarını istediğine, hatta acele edin kanun çıkar çıkmaz hemen seçimleri yapmanız gerekir dediklerine, bu konuşmayı kendisinin HSYK Genel Kurulunda belirttiğine, bu konuşmadan kısa bir süre sonra genel sekreter olan ...'nın kendilerini evine yemeğe çağırdığına, bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını bildiklerine, bu amaçla kendisi, İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E..'in, ...'nın evine gittiklerine, eve gittiklerinde kurul üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarını bildiği F.G. cemaati mensupları olduklarını da bildiği ..., ..., ..., ... ile genel sekreter yardımcıları M.. B.. ve ...'ün de olduğunu gördüklerine, tetkik hakimlerinin bu evde konuşacakları konu nedeni ile bulunmalarının uygun olmadığını söylediğine, hatta İ.. O.. ile B.. E..'in de bu konuyu dile getirdiklerine, bu konuşmalardan sonra ...'nin 'bu arkadaşlar Yargıtay'ı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık' dediğine, ancak bu hareketin F.G. cemaatinin kendilerine bir emrivakisi olduğunu bu şekilde anladıklarına, yemek yendikten sonra ...'nın evinde kurulan projektör ile Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek yasal şartlara sahip hakim ve savcıların listesinin yansıtıldığına, bu yansıtmadan önce İ.. O..'un söz alarak, arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri ben bakan bey ve müsteşar bey karşısında savunacağız, dediğine, İ.. O..'un bu toplantıda kendisi ve B.. E.. adına da konuştuğuna, hatta Yargıtay tetkik hakimlerinin isimleri geçtiğinde İ.. O..'un, kendisinin ve B.. E..'in hiç konuşmayacağına, ancak sakıncalı olanları da belirteceğini ifade ettiğine, Yargıtay tetkik hakimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hakimler ile F.G. cemaat mensubu olan HSYK üyelerinin bu kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirttiklerine, ancak olumlu belirttiklerinin hep cemaat mensubu olduklarını da gördüğüne, cemaat mensubu olmayan ancak seçtirmek istediklerini anladığı tetkik hakimleri hakkında da olumlu konuştuklarına, bu şekilde hakim ve savcıları belirledikten sonra, cemaat mensubu olan kurul üyelerinin belirlenen kişilerin kaç kişi olduğunu saymak istediklerine, ancak İ.. O.., kendisi ve B.. E..'in sayılmaması gerektiğini ve bu şekilde anlaştıklarını belirttiklerine, bu belirlenen isimlerin F.G. cemaatinin istediği isimler olduğunu bu şekilde öğrenmiş olduklarına, bu karşı çıkmalarına rağmen belirlenen hakim ve savcıların sayıldığına, sayının 80 civarında olduğunun anlaşıldığına, bunun üzerine toplantıda bulunan F.G. cemaatine mensup kurul üyesi ... ile birlikte ..., ..., ...'nın evin holüne doğru gittiklerine, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiklerine, ...'nun kendilerine dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini' belirten söz sarfettiğine, kendisi, B.. E.. ve İ.. O..'un bu hususa karşı çıkıp hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın dediğine, ancak bu sözüne ...'nun sert bir şekilde cevap verdiğine, tartışma başladığına, hatta N.. Ö..'in kapıyı çarparak evi terkettiğine, belirlenen hakim ve savcıların listesinin İ.. O..'da kaldığına, evden ayrıldıklarına, bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca kendileri Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldiklerine, iki ay boyunca yaptıkları toplantılardan sonuç alamayınca kendisi, İ.. O.. ve B.. E..'in müsteşar ... beyin yanına gittiklerine, ona cemaatin en az 140 kişinin Yargıtay üyesi olmasını istediklerine, Danıştay'a ise 37 bin sicillilerin üye yapılmasını istediklerini belirtip, cemaat mensubu olmayan kurul üyeleri ile Ö.. K..'nu yanlarına alarak kendilerinin istedikleri hakim ve savcıları seçebileceklerini ve bu şekilde objektif bir seçim yapabileceklerini belirttiklerine, hatta onlara da makul bir sayı vereceklerini belirttiklerine, ...'ın kendilerine anlaşın dediğine, kendilerinin ona F.G. cemaatinin Yargıtay'da 80 kişiye bile razı olmadığını belirttiklerine, onların en az 140 kişi istediğini ifade ettiklerine, ...'ın bu konuşmalarına rağmen ortaklığı baştan bozamayız, önümüzde dört yıl var, anlaşın, dediğine, bu konuşmanın kendilerinin gardını düşürdüğüne, hatta F.G. cemaati mensubu kurul üyelerinin de toplantıya çağırılmayan üyeleri yakın markaja alıp bu şekilde istedikleri kişileri seçtirmek gayretinde olduklarını öğrendiklerine, Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadığına, bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter ...'nın yerine gelen M.. B..'ın cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladığına, M.. B..'ın çağırısı üzerine kendilerinin sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gittiklerine, bu sohbetlere İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., B.. E.., ..., ..., ... ile HSYK genel sekreteri M.. B.. ile HSYK genel sekreter yardımcısı ...'ün katıldığına, bu sohbetlerin çoğunlukla yemekli olduğuna, bu sohbet toplantılarına eşlerin katılmadığına, sohbet toplantılarının daha önce katıldığı F.G. cemaat toplantıları ve sohbetleri şeklinde değil, daha çok dini sohbetler, F.G. sohbetleri şeklinde geliştiğine, bu sohbetlerde Risalei Nur okunmadığına, F.G.'e ait sohbetlerin yer aldığı cd'lerin izlenmediğine, namaz kılmanında bu sohbetlerde topluca yapılmadığına, ancak sohbetlerin F.G. cemaati sohbetleri olduğunu herkesin bildiğine, bu sohbetlerde daha önce yapılan cemaat toplantıları gibi şu kadar Risalei Nur okuyun, şu kadar cevşen okuyun gibi ödevler verilmediğine, bu toplantılarda amaç kendilerini bir araya getirip maneviyatı yükseltmek ve birlikteliği korumak olduğunu anladığına, hatta bu sohbetlerde kendilerinden himmet parası adı altında bir para istenildiğini de görmediğine, çünkü kendisinden kimsenin istemediğine, bu dönemde balyoz davası olarak bilinen davada F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiği hakim ve savcıların yargı yetkilerini kötüye kullanıp 300'e yakın asker ve diğer şahısları tutuklamalarından dolayı bu olaylardan sonra kendisi, B.. E.. ve İ.. O..'un HSYK da oluşan F.G. cemaat sohbetlerine katılmamaya başladıklarına, İ.. O..'un ilk genel sekreter olan ...'yı istediğine, onun bu isteğinin diğer arkadaşlar tarafından uygun görüldüğünü ve oylama sonucu ...'nın genel kurulca genel sekreter seçildiğine, bunun dışında ...'ü de İ.. O..'un istediğine, M.. B..'ı kendisinin teklif ettiğine, ...'i ise B.. E..'in teklif ettiğine, ...'nin kim tarafından teklif edildiğini hatırlayamadığına, bu kişilerden ... ve ... dışındakilerin F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiğine, Aralık 2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili olarak İ.. O..'un kendisini mesaiye başlar başlamaz odasına davet ettiğine, odaya gittiğinde bir metin üzerinde ... ve M.. B.. ile birlikte çalıştıklarına, İ.. O..'un, bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni kendisine uzattığına, metni incelediğinde 26/12/2013 tarihli Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili eleştirilerin yer aldığına, bu metni kendisi ve İ.. O..'un bakan olan S.. E.. beye götürdüklerine, kendisinden hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istediklerine, Bakanın bu metni okuduğunu ve bu metni açıklayamayacağına, kendisi için de sen de açıklama dediğine, söz alan İ.. O..'unda sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız, dediğine, daha sonra makamdan ayrıldıklarına, kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldığına, gündemde tartışıldığını ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildiğine, bu karara ..., R.. A.., B.. E.., ... ve İ.. A..'ın muhalif kaldığına, B.. E..'in muhalefet yazacağım diye dosyayı aldığına, dosyanın yaklaşık 2-3 gün onda kaldığına, bu metnin hazırlanmasının talimatının kimden geldiğini bilemediğine, B.. E..'in muhalefet yazmak için dosyayı aldığına, bir iki gün dosyanın onda kaldığına, muhalefet şerhi yazdıktan sonra B.. E..'in kararı ile birlikte dosyayı müsteşarlık makamı odasında kendisine verdiğine, o esnada odada kendisi dışında ..., İ.. O.., R.. A.., İ.. A.. olduğunu, kararı alınca genel sekreter yardımcılarından birini çağırdığını ve kararı HSYK'nın internet sitesinde yayımlanmasını istediğine, bu karar internette yayımlandığı esnada İstanbul savcısı olan cemaat mensubu olduğunu bildiği 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu ...'ın adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarına bildiri dağıttığını gördüğüne, bu savcının basın bildirisinden sonra kendi kararlarının da medyada haber olunca bu olayın tesadüf olmadığını düşündüğüne, burada kendisini birilerinin oyuna getirdiğine, getiren kişilerin de F.G. cemaati mensupları olduğunu anladığına, bu tesadüf gibi gözüken durumdan rahatsız olunca müsteşar olan B.. E..'e İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı T.. Ç..'yı aramasını ve bu soruşturmanın ...'tan neden alındığı konusunda açıklama yapmasını istemesini talep ettiğine, daha önceki görüşmelerden bu savcıdan soruşturmanın alınma nedeninin başsavcıya haber vermeden soruşturma yürüttüğünü bildiğine, ...'tan bu dosyanın alınmasının yargı bağımsızlığını engellemek amacıyla yapıldığına, kendisinin soruşturma yapmasının engellendiğini basın mensuplarına verdiği metinde belirttiğini basından gördüğüne, bu bildirinin gerçeği yansıtmadığını bildiğinden B.. E..'den bu hususu açıklığa kavuşturmasını sağla dediğine, kendi bildirilerinin ...'a bir destek olarak algılandığına, ...'ın bildiri yayımlanmadan bu bildiriden haberi varmış gibi basın mensuplarına yazılı metin dağıttığına, hatta genel sekreter olan M.. B..'ı odasına çağırıp ...'ın bildirisi ile kendi metnin yayımlanmasının neden aynı ana denk geldiğine, bunu kasıtlı mı yaptınız diye sorduğuna, ancak bunun bir tesadüf olduğunu söyleyip yemin etmeye başladığına, metni HSYK'da tetkik hakimi Seyfullah Çakmak'ın kaleme alıp almadığını bilmediğine, ancak kendisinin İ.. O.. ile M.. B.. ve ...'ün metin üzerinde çalıştıklarını gördüğüne, HSYK içerisinde F.G. cemaat mensubu hakimlerin ve müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta kendisinin de sorumlu olduğuna, bunu kabul ettiğine, ancak atamalar ile ilgili İ.. O..'un kendisi başkan vekili olduğu halde kendisini bu işlere karıştırmadığına, karıştırmak ta istemediğine, İ.. O..'unda F.G. cemaati mensubu olduğuna, 2012 yılına kadar İ.. O..'unda F.G. cemaat sohbetlerine geldiğine, konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getirdiğine, ancak cemaatin taleplerini red edemediğine, tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ettiğine, bu şekilde davranmasında da ... ile ...'in İ.. O..'da etki yarattığını bildiğine, İ.. O..'un, ... ve ...'in F.G. cemaati mensubu olduklarını bildiğine, onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyor olduğuna, 17 Aralık operasyonunda aynı gün 1. Daire Başkanı olan İ.. O..'un yanına gelerek 'bu operasyon cemaat kaynaklı, devamı da gelebilir ve bu operasyonu yapanların cemaate yakın kişiler' olduğunu söylediğine, hatta kendisine bizde tedbirimizi alalım dediğine, daha sonra 25 Aralık operasyonu yapılınca bu hakim savcıların cemaate yakın olduğunu iyice kabul ettiğine, kendisinin kabul ettiği gibi kuruldaki R.. A.., B.. E.., ..., Ö.. K.., ..., ...'in de kabul ettiğine, 25 Aralık operasyonundan sonra İzmir'deki operasyon, Adana'daki tır operasyonu yapılınca bu cemaatin hükümeti devirmeye yönelik eylemler içinde olduğunu anladığına, o ana kadar bu cemaatin bu şekilde hareket ettiğini sezinleyemediğine, başkan vekili olarak İ.. O..'a bu şahısların örgütlenme içinde yasa dışı işler yaptığını ve yapabileceğini belirttiğine, onun da görüşünün aynı yönde olduğunu bildiğini ve ona tavsiye mahiyetinde bu kişileri bu mahallerden uzaklaştırın dediğine, onların da yaptığını ancak onların yerine verdikleri şahısların kim olduğunu bilemediğine, İ.. O..'un FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yönetici olmasıyla ilgili görgüye ve duyuma dayalı da bir bilgisi olmadığına, 04.11.2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde hiç söylemediği halde zapta geçen ifadesinin 30. sayfasında olan 'İ.. O..'da cemaatçiydi' cümlesi olduğuna, öyle bir cümle kurmadığına, yani orada şunu anlatmaya çalıştığına, 2011 yılı cemaat için altın bir yıl oldu, hem HSYK'daki tetkik hakimlerinin, hem müfettişlerin atanmasında, hem 2011 yılı Şubat ayında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde hem daireler oluşana kadar ki genel kurul olarak HSYK'nın çalıştığı dönemde cemaatin HSYK'dan istediği her şeyi aldığına, İ.. O..'un katıldığı sohbetlerde de cemaatçi olmadığını söylediğine, ama onun da cemaatten gelen bu taleplere karşı koymadığına, kendisinin de koymadığına, 2. Dairenin de koymadığına, yani HSYK'da o dönem görev yapan yüksek yargıdan gelen 5 kişi dışındaki herkesin bu taleplere sıcak baktığını ve yerine getirdiğine, bunu kastederek söylediğine, İ.. O..'un ... davasında çok net olduğunu bunun yanlış olduğunu defalarca dile getirdiğine, hatta o davayı gören hakimi savcıyı da başka yere tayin ettiklerine, hatta sanığın kendisine o savcı başsavcılık talebiyle geldi ben onu tersledim dediğine, MİT tırlarıyla ilgilide duruşunun da yine cemaatçi bir tavır içinde olmadığına, mesela MİT müsteşarının ifadeye çağırıldığı günden sonra hem İ.. O.. hem B.. E..'in cemaatten uzaklaştıklarına, yani yine biraz yakınlıkları olduğuna, mesai arkadaşlığı, yıllardır birlikte çalışmanın verdiği bir yakınlık, bir samimiyet olduğuna, fakat o tarihten sonra ikisininde cemaate karşı tavır aldıklarına, bu tavırdan önce yani cemaate sempati duyan biri diyeceğine, yakın olan biri diyeceğini ama cemaatçi diyemeyeceğine, yüksek yargı seçimlerinde 160'ta 108 aldıklarına, mecbur kalıp verdiklerine, o pazarlıkların altından kalkamadıklarına, çıkan kararnameleri ..., ...'in yaptığına, daha sonra İ.. O.. geldiğine, bu ikiside cemaatçi ben bu işten biraz rahatsızım, dediğine, çünkü İ.. O..'un gençleri tanımadığına, onun üzerine ...'i istediğine, ...'i de bu kararnamede çalıştıralım dediğine, çünkü ... cemaatçi değil en azından onları kontrol eder dediğine, ...'i de orada daha sonra görevlendirdiklerine, ama ...'in ben gitmek istiyorum dediğini ve yurtdışına gittiğine, İ.. O..'un daha çok İHH'ya yardım ettiğine, bir kaç defa Engin ve Muzaffer'inde katıldığı ortamda para toplama hadisesi olduğuna, bir tanıdığının eşinin ameliyatı için bir kez para topladığına, bir kez B.. E..'in eşinin okulundaki bir çocuk için para toplandığına, yani bir kaç kez kendisinin evinde veya ...'ın evinde veya İ.. O..'un evinde bu şekilde olaylar olduğuna, ama İ.. O..'un 'ben sizden değilim' dediğine, yani ne diye para vereceğine, yani biraz böyle işte cevşen okuyalım işte şu kitabı okuyalım falan dediklerinde direk itiraz ettiğine, 'ben sizden değilim, ben arkadaş olarak buradayım. Yani sizi arkadaş biliyorum, sizlerle samimiyim bu nedenle buraya geldim. Ben himmet vermem' dediğini çok açık net bildiğine, himmet vermediğine, ...'yi katıldığı o 2012 Şubattan sonra bir sohbette gördüğüne, ...'i de gördüğüne, İ.. O..'un zaten o zaman gelmediğine, sanığın ... ile yakınlığını görmediğine, bu 107 cemaatçiyi seçince bir seferde bunların hemen genel sekreterlik, genel sekreter yardımcılıkları işte ne bilim daire başkanlıklarına insanları yönlendirme, emri vaki yapma gibi uygulamalar yapmaya başladıklarına, kendisinin, İ.. O..'un ve B.. E..'in adını da kullandıklarını sonradan öğrendiklerine, İ.. O..'un, Birol beyin hakimevinde cemaatçi olmadığını düşündükleri Yargıtay üyeleri ile toplantılar yaparak Yargıtaydaki cemaatin etkinliğini kırmaya çalıştıklarına, peşinden 17-25 Aralık sonrası ünvanlı görevleri ile ilgili bir çok kararname çıktığına, yani ...'dür, ...'dır, ...'tır hepsinin İstanbul'dan uzaklaştırıldığına, hatta İ.. O..'a eliniz çok ağır diye de takıldığına, bunlar kendi akıllarıyla hareket etmiyorlar, bunlar ha birebir tanıdığınızda iyi insanlar, nezaketli insanlar, kibar insanlar, belki bilgili donanımlı insanlar ama bir yerlerden talimat geliyor bunlara, bunlar kendi aklıyla hareket etmiyor, o anda canavarlaşıveriyorlar dediğine, hatta HSYK'da çalışan tetkik hakimlerinin, genel sekreter yardımcılarının gönderilmesiyle ilgili ...'in de o zaman Adalet Bakanı müsteşarı olduğuna, HSYK'da bir toplantı yaptıklarına, ...'in isteği üzerine orada ...'in elinde bir liste ile geldiğine, 30-40 civarında tetkik hakiminin gönderilmesini istediğini söylediğine, bunlar cemaatçi dediğine, biz bunlarla çalışmak istemiyoruz deyince İ.. O..'un da görüşünün gönderilmesi yönünde olduğunu yani ... beyle aynı kanaate yakın olduğunu ama bir kaç kişiye rezervi olduğuna, kendisinin biraz daha farklı düşündüğüne, kendisinin, ''İstanbul'da yapılan yolsuzluk soruşturmalarıyla buradaki tetkik hakimlerinin ilgisi yok, illiyet bağı yok, bağlantısı yok, birde bizim kuruldaki süremizin bitmesine az bir zaman var, kendi elimizle getirdiğimiz kişileri bir de bizim göndermemiz çok uygun olmaz, yakışık almaz'' dediğine, onun üstüne şunu da söylediğine, ''Ya şuan burada bulunan HSYK üyelerinden herhangi biri ben işte A şahsını istemiyorum, hiçbir mazaret belirtmeden, hiçbir gerekçe göstermeden diyorsa onu gönderelim, diğeri ben şu 3 kişinin gitmesini istiyorum, işte sunumundan rahatsızım, bakışından rahatsızım, duruşundan rahatsızım diyorsa onları gönderelim ama burada sadece bu liste tamamı gitsin ben buna taraftar değilim'' dediğine, ama İ.. O..'un taraftar olduğuna, İ.. O..'a ''cemaat sana oy vermez, şu son kararname, 2014 yılındaki uygulamalardan sonra bu adamlar sana oy vermez, sen emir komuta altına giren birisi değilsin, bunları dinlemeyen birisin, Yargıda Birlik zaten sana oy vermez, onlar ayrı bir liste ile çıkıyorlar, ben senin yerinde olsam aday olmam'' dediğine, ama İ.. O..'un onu biraz onur meselesi yaptığına, ''aday olacağım ama hiç şey yapmayacağım, seçimle ilgili hiç çalışmayacağım'' dediğine, İ.. O..'un da kendisinin de hatasının, Yargıtay üyeliği seçimine hayır demeleri, o adli kolluk yönetmeliğine de imza atmamaları gerektiğine, ama bunların bu kadar adileşebileceğine, darbe girişiminde bulunabileceklerini o tarihte kestiremediklerine, bu Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili sanıkların yapmış oldukları şikayetlerin değerlendirilmesine ilişkin genel kurula gelen dosyalarda İ.. O..'un çoğu kez soruşturma izni verilmesi yönünde oy kullandığına, cemaatçi kurul üyeleriyle de arasına mesafe koymaya başladığına, N.. Ö.. ile hiç görüşmediğine, daha sonra da diğer kurul üyeleri özellikle 17-25 Aralıktan sonra daha belirgin olmak üzere onlarla da irtibatının hemen hemen hiç olmadığına,
B.. E..'in, 2010 HSYK seçimlerinde Demokrat Yargı ile ilgili olarak yapılan çalışmalardan bir sonuç alınamayınca bakanlık tarafından yapılacak liste ile seçime girme kararı alındığını ve liste yapma çalışmaları başladığına, bu aşamadan sonra bakanlık bünyesinde bulunan cemaat mensubu arkadaşların gelerek listeye kendilerinin de alınması hâlinde kazanma şansının artacağına, birlikte hareket edilerek başka grupların seçimi kazanmasının önüne geçilebileceğini söylediklerine, bu kişilerin; ... Tutar, ..., M.. B.. ve ... gibi arkadaşlar olduğuna, tekliflerini kendisine ve o dönem müsteşar yardımcısı olan İ.. O..'a yaptıklarına, çünkü müsteşar ...'ın seçim işlerini yürütmek üzere idarî yargıda kendisi, adlî yargıda da İ.. O..'u görevlendirdiğine, ilk anda kendisi ve İ.. O..'un, bu teklifi ...'a götürdüklerine, ...'ın bu şekildeki kurumsal bir iş birliğine sıcak bakmadığına, iş biraz sürümcemede kalınca cemaat mensubu olan arkadaşların bu defa işin içerisine kendilerini ikna etmek için YARSAV başkan yardımcısını da getirerek kendileriyle görüştürdüklerine, gelen kişinin ... olduğuna, o dönemde YARSAV başkan yardımcısı olduğuna, kendisini ilk kez orada tanıdıklarına, bu kişiyi getirenin Galip, Muzaffer ve Çetin olduğuna, görüşme sırasında İ.. O..'unda olduğuna, ...'ı kendi arkadaşları olarak tanıttıklarına, YARSAV'ın içerisinde en etkili grubun kendilerinin olduğuna, YARSAV'ı gözlerinde büyütmemeleri gerektiğini söylediklerine, Müsteşar ... ile tekrar görüştüklerine, cemaat mensuplarının teklifini ilettiklerine, YARSAV içerisindeki durumlarına ilişkin aktarılanlardan bahsettiklerine, ...'ın yine böyle bir iş birliğinin olamayacağına, kurumsal iş birliğine sıcak bakmadığına, İ.. O.. ile birlikte çalışma yapıp kendisine götürmelerini istediğine, 'Cemaatten herhangi bir kimse olsun veya olmasın demiyorum, siz olması gerekeni bulmaya çalışın' şeklinde söylemesi üzerine çalışmalara başladıklarına, hatta müsteşarın İ.. O.. ile kendisinin de aday olacaklarını söylediğine, aday olmaya sıcak bakmadığına, ancak müsteşar bey ısrar edince itiraz etmediğine, sonuç itibari ile bunlarla da belli sayıda adaylarının gösterilmesi konusunda görüşmeleri olduğuna, bu yapıdan olduğunu bildikleri idari yargıdan iki, adli yargıdan da dört arkadaşı aday yaptıklarına, Ö.. K..'nu baştan sona hep farklı bir yere koyduğuna, farklı bildiklerine, 4-5 adli yargıdaki kişiyi göstermiş olduklarını düşündüklerine, fakat bu seçimde manipülasyon yapmak suretiyle kurulda farklı bir temsil olmuş olduğuna, bu yapının ilk tavrını HSYK seçimlerinde gördüklerine, seçilmesine neredeyse kesin gözüyle baktıkları ..., ..., ... gibi isimlerin yedekte kaldığına, böyle bir manipilasyon olmadan bu kişilerin yedekte kalmasının mümkün olmadığına, hatta İ.. O.. ile birlikte bu yapıdan arkadaşlara karşı değerlendirlemeler yaparak M.. B..'ı bu hususta birkaç kez sıkıştırdıklarını fakat inkar ettiklerine, adaylarının iyi çalıştığına, her yeri gezdiğini herkese ulaştıklarını söyleyerek bu durumu izah etmeye çalıştığına,
HSYK seçim sonuçlarında bir tuhaflık olduğuna, malum yapıya mensup arkadaşların tamamının seçimi asil olarak kazandığına, birlikte hareket ettikleri ve teşkilatta çok sevildiğini düşündükleri diğer arkadaşlarının (İ.. A.. ve İ.. O.. dışında) yedekte kaldıklarına, muhtemelen yeterli sayıda kendi adayları olsaydı onlarında yedekte kalacağına, muhtemelen kendilerine göre bir ehveni şer tercihi yaptıklarına, zaten liste başı olması nedeniyle İ.. O..’u elemelerinin mümkün olmadığına, aksi takdirde birlikte yürüme imkanı kalmayacağına, aslında idari yargıda da kendisine de bir operasyon yaptıklarına, seçimlerden sonra Yargıtay Savcısı ...’yı ön plana çıkardıklarına, onun genel sekreter olması için ısrar ettiklerine, ...’nın çok prezantabl biri olduğuna, Kurulu hem içeride hem dışarıda çok iyi temsil edeceğini savunduklarına, özellikle ... beyin yakın hemşehrilerinin devreye girdiğine, ... Tutar, ... ve ..., ... için müsteşar bey nezdinde yoğun kulis yaptıklarına, ...'nın İ.. O.. Bey’in de staj döneminden arkadaşı olduğunu sandığına, eğitim merkezinde ya aynı odada ya da yakın odalarda kalmış olabileceklerine, Ankara’ya geldikten sonra da ara ara İbrahim Bey’i ziyarete geldiğini hatırladığına, Ahmet Bey’e ...’nın İ.. O..’un da yakın arkadaşı olduğuna, İbrahim’in de onu iyi tanıdığına, ona da sorabileceğini vs. söylediklerine, İ.. O..'un da tercihini ...’dan yana kullandığını sandığını ve müsteşar beyin ikna edilmesiyle kuruldaki arkadaşlara da ... isminin önerildiğini ve genel sekreterliğe ...'nın getirilmiş olduğuna, HSYK'ya tetkik hakimi alım görevinin Genel Kurula ait olduğuna, Adalet Bakanlığından HSYK'ya geçen işler göz önüne alınarak Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki arkadaşların HSYK'ya genellikle alındığına, kendisinin 3-5 isim önerdiğini ve önerdiği isimlerin HSYK Genel Kurulunca kabul edildiğini ve tetkik hakimi olarak alındığına, İ.. O.. ile teklif ettikleri isimlerin ortak olduğunu çünkü konuşarak genellikle birlikte hareket ettiklerine, Genel Sekreter yardımcılarından M.. B..'ın daha önce ceza işlerinde olduğu için A.. H.. Beyin önerdiğine, ...'ün personelde benzer işlere baktığına, diğer arkadaşlarında ...'ü istediklerine, o işe baktığı için de başta çok itiraz etmediklerine, ama yani diğer üyelerin önerisi, tercihinin o işe bakan arkadaşlar arasında Engin Bey olduğuna, Bakanlıktan alınacaklarla ilgili müsteşar ile konuşulduğuna, onun tavsiyesinin alındığına, Yargıtay ve Danıştay’da yeni daireler kurulup, Yargıtay’da 160, Danıştay’da 50 civarında yeni üye seçilmesi gündeme gelince, davet üzerine Genel Sekreter ...'nın evine bir ön görüşme yapmak için akşam biraz geç gittiğine, bir yansıtma cihazıyla duvara yansıttıkları isimleri değerlendirdiklerine, hatırladığı kadarıyla evde HSYK’daki cemaatçi arkadaşları, İ.. O.., A.. H.., ..., M.. B.. ve ...'ün olduğuna, Yargıtay üyeliği seçimlerinde ön görüşme olarak çağırdıkları toplantıda belli bir sayı dayatması dahi yaptıklarına, İ.. O..'un sayı konuşulmayacak demesine rağmen aldığı notlarda olabileceği şeklinde işaretlediği seksen kişi olduğunu görünce itiraz ederek yüz kırk civarında bir sayı konusunda ısrarcı olduklarına, hatta bu sayının bizzat hoca efendi dedikleri zat tarafından söylendiğini belirttiklerine, arkasında idari yargı ile ilgili çalışmada 37000 sicilli kişileri getirince buna itiraz ettiklerine, Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde cemaat mensubu üyeler tarafından yapılmaya çalışılan dayatma üzerine Adalet Bakanlığı Müsteşarı ...'a İ.. O.. ve A.. H.. ile birlikte durumu bildirdiklerine, İ.. O..'un Ö.. K..'nu da yanlarına alarak yüksek yargıdan gelenlerle anlaşabilecekleri fikrini de dile getirdiğine, bunların kabul görmediğine, tek tek isimler üzerinde uzlaşma sağlanılan kişilerin seçilmesine karar verilerek karşılıklı itiraz olunan kişilerin listelerden çıkarılarak bu şekilde bir uzlaşı ile seçimin yapılabildiğine, Kurulda özellikle kendisinin çalıştığı 1. Dairede cemaat mensupları ile ayrışmanın 7 Şubat 2012'deki MİT krizinden sonra olduğuna, bu olaydan sonra kurulda İ.. O.., İ.. A.., Z.. H.. ve kendisinin bir tarafta, cemaat mensubu üyeler ..., ... ve ...'nin karşı tarafta yer aldığına, cemaat mensubu üyelerin Nilgün Hanım'ı yanlarına çekebilmek için birçok operasyona başvurduklarına, Nilgün Hanım'ı özel yemeklere ve gezilere davet etmeye çalıştıklarına, sık sık odasına gidip gelerek onu ayrıca bilgilendirmeye ve yönlendirmeye çalıştıklarına, Nilgün Hanım bunlara prim vermeyince de en son olarak 'İ.. O..'un, İ.. A..'ın ve kendisinin imam hatip lisesi mezunu ve dinci olduklarına, Nilgün Hanım'ın da kurulda bu arkadaşlarla birlikte hareket ettiğine, oysa bunların dışındaki diğer üyelerin demokrat ve laik insanlar olduklarına, Nilgün Hanım'ın da onlarla hareket etmesinin beklendiğine, aksi takdirde Nilgün Hanım için Yargıtay'da bir gelecek olamayacağını' Tetkik Hâkimi ...'ın Nilgün Hanım'a söylemiş olduğuna, Nilgün Hanım'ın da bu söylenenleri İ.. O.. ve İ.. A..'a anlattığına, onların da kendisine anlattığına, bu birlikteliği bozmak için iki yıl boyunca uğraşmalarına rağmen sonuç alamadıklarına, 17-25 Aralık sürecinde HSYK’daki odasındayken A.. H.., İ.. O.., R.. A.. ve ...'la 'bu nasıl iş, bir savcı böyle bir şeyi nasıl yapar, bu ne cüret şeklinde konuşmalar yaptıklarına, ardından da buna birisinin cevap vermesi lazım, biz de verebiliriz ama en güzeli işin içini ve esasını ve neler olduğunu en iyi bilen ve bilebilecek durumda olan İstanbul Başsavcısı Turan Bey’in yapması uygun olur' diye konuştuklarına, telefonla aradığı İstanbul Başsavcısı Turan Bey'in de gelişmelerden son derece rahatsız olduğunu söylemesi nedeniyle 'Başsavcım o zaman çıkın işin özünü, esasını açıklayın' dediğine, Turan Bey'in kendisinin de bir açıklama yapmak istediğini bu nedenle arkadaşlara görev verdiğini ve yazılı bir açıklama yapacaklarını söylediğine, telefonu kapatmadan arkadaşlara döndüğünü ve Turan Bey yazılı bir açıklama hazırlatıyormuş dediğine, böyle deyince İ.. O..'un yerinden kalkıp geldiğini ve telefonu elinden aldığını ''Başsavcım yazılı açıklamayı bekleme, al Başsavcı vekillerini yanına, çık medyanın karşısına, olan biteni anlat, bu iş beklemeye gelmez'' dediğini ve telefonu kapattığına, bunun üzerine Turan Bey'in aynı İbrahim Bey’in dediği gibi yaptığına, İ.. O..'un kurulda cemaat mensubu olduğunu bildiği arkadaşlara bunun bir cemaat operasyonu olduğunu düşündüğünden sizin hocanız kimin kucağına oturuyor şeklinde ağır ifadeler kullandığına, buna bizzat şahit olduğuna, HSYK basın açıklaması ile ilgili olarak Nilgün Hanım'ın da o tarihlerde kuruldaki diğer Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile birlikte Kurul Başkan Vekili A.. H..'ye ve kurulun basın sözcüsü olan İ.. O..'a gelerek yargıya yönelik olarak yapılan eleştirilere karşı bir cevap verilmesi gerektiğini savunduklarını bildiğine, bu kapsamda A.. H.. ve İ.. O..'un S.. E..'den randevu istediklerine, bakanın da onları hâkim evinde kabul ettiğine, görüşmeye bakan beyin daveti üzerine kendisinin de katıldığına, A.. H.. ve İ.. O..'un kamuoyunda ve HSYK'da oluşan havayı ve kendileri üzerindeki baskıları anlatarak böyle bir açıklama yapmanın gerekli olduğunu ifade ettiklerine, hatta İ.. O..'un, Nilgün Hanım'ın şahsi fikirlerini de anlattığını ve 'eğer biz bu konuda bir açıklama yapmazsak, Nilgün Hanım'ı yanımızdan koparabilirler ve birinci dairede azınlığa düşeriz, bu da daha büyük sıkıntılar yaşanmasına neden olur' şeklindeki kanaatini de belirttiğine, bütün bunlara rağmen bakanın, bu konuda kurul tarafından bir açıklama yapılmasının uygun olmayacağından bahsettiğine, hatta Ahmet ve İ.. O..'un yanlarında bir açıklama taslağı da getirdiklerine, Bakana onu da gösterdiklerini söz konusu taslağı ilk defa orada görmüş olduğuna, Bakanın taslağı okuduktan sonra; '...'in açıklamalarından daha beter olmuş' dediğini ve açıklama yapılmasını uygun bulmadığını ve kendisi adına başkan vekilinin de açıklama yapmamasını istediğine, kendisinin de böyle bir açıklamanın yersiz olacağını ve yanlış anlaşılacağını ve bu operasyonları yapan savcılara bir destek gibi algılanacağını ifade ettiğine, hatta adli kolluk yönetmeliğinde yapılan değişikliğe karşı Danıştay'da dava açıldığından yargı sürecinin başlamış olması nedeniyle de bu açıklamanın doğru olmayacağını dile getirdiğine, bunun üzerine bakanın tekrar böyle bir açıklama yapılmasına izin vermeyeceğini söylediğine, bu defa İ.. O.. ve A.. H..'nin kamuoyundaki baskıdan tekrar bahsederek; 'eğer açıklama yapılmasına izin verilmeyecekse, kuruldaki arkadaşlar bunu genel kurula taşımayı düşünüyorlar, bu konuda önerge verecekler bilginiz olsun' dediklerine, Bakanın bunun da uygun olmayacağını söylediğine, 'Genel kurulun böyle bir yetkisi yok ama illa da genel kurulda böyle bir gündem ve görüşme yapılırsa, biz muhalif kalırız' dediğine, daha sonra bu toplantının sonlandığına, ayrıca HSYK bildirisi yayınlanmadan Başbakanın İ.. O.. ve kendisini Başbakanlığa çağırdığına, hazırlanan 15 sayfalık açıklamayı İ.. O..'un Başbakana izah ettiğine, bu açıklamayı adli kolluk yönetmeliğinin içeriği ile ilgili teknik bir açıklama ve yanlış yapan varsa gereğini yapacağına dair bir açıklamaya dönüştürdüklerini açıklamaya çalıştığına, sonradan Başbakanın İ.. O..'un açıklamayı engelleyeceğini söylemesine rağmen bunu yapmadığına dair bir değerlendirmesi olduğunu öğrendiklerine, açıklama ile ilgili HSYK da bulunan cemaat mensuplarının ısrarcı bir tavrının olmadığına, bu işin bir sutre gerisinde durduklarına, ...'nun söz alarak bir Emniyet Müdürü'nün bir savcıya böyle bir yazı yazamayacağına, ifadeye çağırdığı polis amirinin emniyet müdürü tarafından ifadeye gönderilmediğinden bahsettiğine, İ.. O..'un Nilgün hanımı kaybetmek istememesi nedeniyle bu yönde oy kullandığını bildiğine, bu açıklamayı o savcıları desteklemek için yaptığını düşünmediğine, ama stratejik bir hata olarak değerlendirdiğine, ...'ın açıklamasına tepki vermesine rağmen HSYK tarafından yapılan açıklamaya lehte oy kullandığına, ...'ın açıklaması ve bildiri dağıtması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile kendisi ve İ.. O..'un ayrı ayrı görüşerek basın açıklaması yapmasını istediklerine, Başsavcının da basın açıklaması yaparak kamouyunda soruşturmalara karşı şüpheleri artırdığına, T.. Ç..'nın açıklamalarının hemen arkasından ise HSYK bildirisinin açıklandığına, bunu HSYK genel sekreterliğinin bir operasyonu olarak algıladıklarına, kendisinin açıklamaya muhalif kaldığı için muhalefet yazmasının biraz zaman aldığına, açıklamanın yapıldığı gün yanına gelerek muhalefetin hazır olup olmadığını sorduklarına, kendisinin bir kaç düzeltme yaparak muhalefeti verdiğine, Başsavcının açıklamalarını değerlendirirken yaklaşık on dakika sonra kurulun açıklanmasının yayınladığını gördüklerine, bunun bir operasyon olduğunu düşündüklerine,
İbrahim'in yaptığı yanlışları da doğruları da kendi iradesi ile yapmış olduğu davranışlarından kaynaklandığına, kişilik olarak müdahale edilmesi veya etki altına alınması zor bir kişi olduğuna, kendisine göre bu süreçte 3 tane temel hatası olduğuna; birinci olarak HSYK Genel Kurulunun Adli Kolluk Yönetmeliğine karşılık olarak hazırlamış olduğu bildiriyi imzalaması ve savunması olduğuna, ikincisinin 2014 HSYK seçimlerinde bağımsız aday olması olduğuna, üçüncüsünün ise kurulun basın sözcüsü olması nedeniyle kurulun iş ve işlemlerini kamuoyuna karşı sürekli savunması olduğuna, halbuki 2010'da yeni oluşan HSYK, özellikle de Genel Sekreterliğin bir süre sonra bu yapının kontrolüne geçtiğine, o nedenle sürekli kurulun iş ve işlevlerini savunmasının bu yapıyı savunduğu imajını uyandırdığına, talimat ile iş yaptığını zannetmediğine, 2013 yılında yaşanan ve yönetilmeye çalışılan bir çok sıkıntıda İ.. O..'un büyük desteğini gördüğüne, özellikle Yargıtay ve Danıştay'da yönetim ve seçim işlerinde malum yapının organize hareket ederek etkili olduğuna, Başbakanla İstanbul'da yaptıkları görüşmede o zaman İstanbul Alay Komutanı olan ... ile tanıştırarak bir dosya vererek sıkıntılı işlerin döndüğünü ve bununla ilgilenmelerini istediğine, ...'nu da dinleyerek dosyayı incediklerinde tamamen tasfiye amacıyla, olmayan bir suçtan dolayı soruşturma yürütüldüğünü gördüklerine, dosyanın Yargıtay'da olduğunu fakat henüz karar verilmediğini öğrendiklerine, henüz kimseyle görüşmeden dosyaya verilen öncelik dilekçesi nedeniyle karara bağlandığını duyduklarına, bunun üzerine Adalet Bakanı ile de görüşerek onun bilgisi dahilinde Yargıtay Başsavcısını ziyaret ederek durumu anlatarak yapının bir operasyonu olduğundan bahsettiklerine, Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Genel Sekreterine de durumu anlatmak için gittiklerine, Yargıtay Başkanının kendilerini alarak Yargıtay Genel Sekretenin yanına getirmesi üzerine İ.. O..'un tepki göstererek görüşmeden ayrıldığına, bu nedenle tek başına Yargıtay Başkanı ile yaptığı görüşmede sorunları anlattığına, arkasından Yargıtay Genel Sekreteri ..., Danıştay'dan ... Tutar, HSYK'dan M.. B.., İ.. O.. ve A.. H.. ile birlikte Adalet Akademisinde de ...'ın da bulunduğu bir toplantı yaptıklarına, seçim ve yönetim işlerinde tek boyutlu davranışlardan ve yansıyan şikayetler ile mensubiyetlerin göreve yansıtıldığı hususlarını söylediklerine, organize hareket ederek buna müsaade etmeyeceklerini belirttiklerine, daha sonra tespit ettikleri isimleri beş grup halinde hakimevine çağırarak İ.. O.. ile birlikte görüştüklerine, bu toplantılarda Yargıtay'da bulunan kişilerin bu yapıya karşı bilinçlendirilmesi ve bu yapı dışındaki üyelerinde istişare etmeden, görüşü alınmadan yönetim işlerinin yürütülmesini önlemek için bu faaliyetlerin yapıldığını ve İ.. O..'un da bu faaliyetlere katıldığına, gerek Yargıtayda kişilerin bu yapıya karşı bilinçlendirilmesi ve bu yapı dışındaki üyelerinde istişare etmeden, görüşü alınmadan yönetim işlerinin yürütülmesini önlemek için yaptığı bütün bu faaliyetlere sanığında katıldığına, sadece bir tanesinde toplantısı vardı, gelemedi diye hatırladığına, birlikte bu sıkıntıları gelen diğer üyelerle de paylaştıklarına, 2013 yılının yaz aylarında Danıştay başkanlığı seçimi olduğuna, o dönemde görüştüğü kişilere şu an halen mevcut olan başkanın desteklenmesi gerektiğini söylediklerine, A.. H.., İ.. O.., ... ile birlikte Zerrin Hanım ile görüştüklerine, Zerrin Hanım'a Danıştay ve Yargıtay Kanunundaki değişikliğe dair yasa tasarısından bahsederek aday olmasını isteyerek seni desteklememeleri halinde bu yasa tasarısının kanunlaşacağından bahsederek baskı yapabileceklerini söylediğine, iki grup halinde yaklaşık 50 Danıştay üyesi ile Hakimevinde toplantılar yaparak seçim hususunda görüştüklerine, bu toplantılara İ.. O..'un da katıldığına, bu yapı ile de görüşerek bunu ilettiğini buna rağmen seçimin bir hafta kadar sonuçlanamadığına, bunun üzerine İ.. O.. ile adli tatilden bir gün önce ... Tutar ile görüştüklerine, bu görüşmede A.. H..'nin de bulunduğuna, seçimin yapılmaması halinde adli tatilin başlayacağını bunun hoş bir durum olmayacağını söylediklerine, onların da benzer şeyler söyleyerek sadece kendi aralarında bir görüşme yapmadıklarını diğer gruplarla yaptıkları görüşmeler sonucu karar verdiklerini söylediklerine, bunun üzerine 'iki yüksek mahkemeninde imajının iyi olmadığını seçimin sonuçlanmaması halinde İ.. O.. ile birlikte Bakan Bey ile görüşerek tasarının meclise göndereceklerini' söylemeleri üzerine ... Tutar'ın bir kaç telefon görüşmesi yaptığına, öğleden sonra da seçimin sonuçlandığına, müsteşarlık görevini aldıktan sonra bu yapıya karşı ciddi faaliyetler yürüttüğünü ve bu süreçte en büyük destekçisinin İ.. O.. olduğuna, İ.. O..'un hiç bir cemaate mensubiyetinin olmadığına, bu yapının vesayetçi bir odağa dönüşmeye başladığı andan itibaren gerekeni yaptığına, yapıya karşı Yargıtay ve Danıştay'da yürütülen her türlü faaliyette İ.. O..'un her zaman yanında olduğuna, Ankara'da ÖSYM sınavı ile ilgili soruşturmanın sonuçlandırılamaması nedeniyle ve bazı soruşturmaların hükümetten kişilerle görüşülerek santaj amaçlı kullandığına dair duyumlar almaları üzerine İ.. O.. ile görüşerek Ankara Başsavcısının görevden alınması gerektiğini kararlaştırdıklarına, İzmir'de de o tarihte casusluk soruşturması adı altında uydurma bir soruşturma yürütüldüğüne, bunun üzerine İ.. O..'un Bakan Bey ile görüşerek Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılarının görevden alınması gerektiğini söylediğine, bu hususu 1. Dairenin diğer üyeleri Nilgün Hanım ve İsmail Bey ile de paylaştıklarına, onların da tamam dediğine, Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılarının görevden alınması gerektiğini kararname bitiminde gündeme getirmesi üzerine ...'nin birden parlayarak hükümet ajanı olan bir müsteşarın nasıl böyle bir teklifte bulunacağını söylediğine, İ.. O.., ... ve İ.. A..'ın sırayla söz alarak müsteşarın da kurul üyesi olduğunu her türlü teklifi getirebileceğini ifade ettiklerine, bunun üzerine üç kurul üyesinin de toplantıyı terk ettiğine, bir hafta boyunca toplantı yapamadıklarına, daha sonra İ.. O..'un yedek üye isteminde bulunmayı teklif ettiğine, bunun üzerine Daire üyelerinin gelerek uzlaşma yoluna gidilebileceğine, İzmir Cumhuriyet Başsavcısını Manisa'ya, Ankara Cumhuriyet Başsavcısını da Antalya iline kaydıymaya karar vererek Ankara Cumhuriyet Başsavcısının da Fethi Bey olması yönünde anlaştıklarına, bütün bunların İ.. O.. ve diğer iki kurul üyesinin desteği ile olduğuna, 2012 yılındaki MİT krizinden itibaren bu yapının gerçek niyetini anlayarak İ.. O.. ile birlikte o zamanki şartlarda hiç bir kurumda yürütülmeyen mücadeleyi yürüttüklerine, İ.. O.. ile ara sıra birlikte katıldığı toplantıların cemaat toplantılarının ritüellerine uymadığına, cemaat ritüellerini yakın arkadaşlarından bildiğine, cevşen dağıtıldığını fakat İ.. O.. ile kendisinin cevşen okumadıklarına, İ.. O..'un her ikisini de kast ederek sık sık bir şey teklif edildiğinde bizleri cemaatçi saymayın diyerek talepleri geri çevirdiğine, bu görüşmelerinin düzenli bir toplantı olmadığına, M.. Ö..'in de katıldığı toplantıların 2004 yılına kadar sürdüğüne, bunun son iki yılında İ.. O..'un lojmandan taşındığı için çoğuna katılmadığına, yapı ve köken itibari ile farklı alışkanlıkları olduğu için bir şey okunacaksa kendi evradını okuduğuna, fakat birlikte çalışmaları, ortak idealleri olan insanlar olarak bu toplantılara icabet ettiklerine, yine bu toplantıların bir abisinin bulunmadığına, kendi aralarında himmet topladıklarını fakat bu durumdan İ.. O.. ve kendisinin rahatsız olması nedeniyle himmet toplamayı kendilerine belli etmeden yapmaya çalıştıklarına, bu toplantıların aynı kurumda çalışan arkadaşların bir araya gelmesi şeklinde gerçekleştiğine, İ.. O.., A.. H.. ve ... ile karekter ve yapı olarak uyuştuklarına, bu kişilerin çok okuyan ve farklı değerlendirmeler yapan kişiler olduğuna, genellikle bu dört kişinin bir araya geldiğine, toplantılarada gerek işlerinin yoğunluğu gerekse böyle bir düzene alışık olmadıkları için düzenli gidemediklerine, F.G.'in vaazlarını ara sıra izlettiklerini fakat bunun beş on dakikaya geçmeyen dilimler olduğuna, hatta bu nedenle İ.. O.. veya kendisinin laf sokuşturmaları yaptığını ve bu nedenle bozulduklarına, bu dinletilerin çok fazla sürmediğine, gizlilik içerisinde yürütülen toplantılar olmadığına, herkesin katılabileceği şekilde gerçekleşen görüşmeler olduğuna, cemaat denen yapının Adalet Bakanlığı teşkilatı içerisinde örgütlenmesinde İ.. O.. veya kendisinin her hangi bir katkısı olmadığına, Adalet Bakanlığına gelebilmek için mutat olan yollar kanalların kullanıldığına, her siyasi kesim ile aralarının iyi olduğuna, Yargıtay ve Danıştay kanallarını kullanarak gelenlerin olduğuna, mesala ...'ın İ.. O..'u ziyarete geldiği esnada ... beyin teklifi ile Adalet Bakanlığına geldiğine, kişisel irtibatları bazende örgütün irtibatları kullanılarak gelindiğine, özellikle dil ve teknik bilgi gerektiren Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği gibi birimlerde çok yoğun bir kadrolaşma bulunduğuna, Ö.. A.. isimli tanığın beyanında geçen 2008 yılında Çukurambar'da ...'ın Ankara'ya geldiğinde kullandığı cemaat eviyle ilgili olarak, bu bahsedilen evin kime ait olduğuna, kimin kullandığını bilmediğine, personel genel müdürlüğünde çalıştıkları bir gün Engin'lerin öğlen yemek davetinde bulunduklarına, dışarıda bir lokantada yemek yiyeceklerini düşündüğüne, fakat Çukurambar'da bir eve götürdüklerine, kastedilen yerin bu ev olup olmadığını bilmediğine, evde yemek yediklerini, İ.. O..'un yanlarında olup olmadığını hatırlayamadığına, İ.. O..'un cemaatçi üç üye ile birlikte kendisinin karşısında durarak oy verdiğini hatırlamadığına, hep aynı yönde oy kullandıklarına, teftiş kurulunda cemaat diye bilinen yapının bir yoğunluk oluşturduğunu ve bunun üzerinden de hakim savcılar üzerinde baskı yapmaya çalıştıkları kanaatini taşıdıklarına, bu nedenle yeni müfettişler almaya çalıştıklarına, bunun için baya direnenlerin olduğuna, en nihayetinde tespit ettikleri ve bu yapıdan olmadığını düşündükleri müfettişleri HSYK'ya aldıklarına, bunu da birlikte yaptıklarına, İzmir'deki soruşturmanın kamuoyuna yansıyan boyutundan ve izah biçiminden düzmece bir soruşturma olduğu yönünde bir intiba uyandırdığına, ...'nün bu yapıdan biri olmadığını düşündüklerini o nedenle soruşturma içeriği nedir diye bilgi almak için çağırdıklarına, ... geldiğinde kendisinin de olduğunu fakat bir işi nedeniyle ayrıldığına, daha sonra İ.. O.. ile yaptıkları görüşmede kanaatinin kesinlikle tatmin olmadığı yönünde olduğuna, henüz iddianamesi yazılmayan dosyalar olduğundan bahsettiğini söylediğine, fakat İ.. O..'un tatmin olmadığına, D.. K.. ve İbrahim ...'in Başsavcılıktan alınmasını kendisinin teklif ettiğine, biraz itiraz ettikten sonra kurulu terk ettiklerine, D.. K..'ın casusluk soruşturmasının düzmece bir soruşturma olduğunu ve bu nedenle böyle bir soruşturma yürüten Başsavcının görevden alınması gerektiğini söylediğine, görevden almayı bizzat kendisinin teklif ettiğine, MİT soruşturması, Balyoz soruşturması, Gölcük'te ele geçirilen belgeler, toplu şekilde tutuklanmaların bir rahatsızlık oluşturduğuna, bu anlamda yapılan şikayetler ile ilgili soruşturulması için ilk kez İ.. O..'un oy verdiğine, daha sonra İ.. O..'un önerisi ile bu hakim savcılara yönelik bir eğitim programı hazırlandığına, TMK 10 maddesinin yürürlüğe girerek yeni mahkemelerin ve savcılıkların oluşturulması ve atamalarının yapılmasından sonra F.G. cemaat mensuplarının yine de bu yeni oluşuma sızmış olabileceğini düşündüğüne, ancak genel anlamda bunu engellemeye özen gösterdiklerine, bu çalışmaların İ.. O..'un üzerinden yürüdüğüne, bulabildikleri güvenilir isimleri İ.. O..'a verdiklerine, hatırladığı kadarıyla verdikleri isimlerden görevi kabul edilenlerin tamamının da bu görevlere atandıklarına, Özel Yetkili Mahkemelerin kamuoyunda bilinen davalardaki uygulamaları nedeniyle çok yıprandığına, çok eleştirildiğine, yetkilerini aştıkları, usulsüz işlemler yaptıkları konusunda yaygın bir kanaat olduğuna, bu mahkemelerdeki uygulamaları düzeltmek için Adalet Bakanı ve o zamanki HSYK 1. Daire Başkanı İ.. O..’un gayretleriyle önce Ankara’da ve Antalya’da bazı toplantılar yapıldığına,
Dair, beyanları nazara alındığında;
Tanık beyanlarında ayrıntılı olarak anlatıldığı ve özellikle tanık M.. S..'ın beyanlarında ifade edildiği üzere sanık İ.. O..'un yine haklarında FETÖ/PDY örgüt mensubiyeti iddiasıyla kovuşturmalar bulunan ... diğer örgüt mensuplarıyla birlikte yargıdaki tahribattan sorumlu oldukları, Bakanlık ve HSYK bünyesinde geçen uzun görev süreleri nedeniyle yargı mensuplarının büyük çoğunluğunu tanıdıkları gibi kendileri de tüm yargı teşkilatı tarafından tanındığı, sanığın 2013 yılı sonuna kadar cemaat mensubu olarak bilip hatta Bakanlıkta sözü geçen en etkili bürokrat anlamında 1 numara (number one) olarak bilindiği,
Bu durumu tanık O.. A..'ın 'sanığın yargıdaki FETÖ yapılanmasının en önemsediği kişilerden biri olduğu' HSYK'nın neredeyse tek adamı konumunda olduğu' 'İ.. O..'un uzun yıllar neredeyse yargının gizli patronu olduğu, yargıdaki Fetullahçı yapılanmanın baş sorumlusu ve organizatörünün sanık olduğunu düşündüğü', geçirdiği soruşturmalar ile ilgili diğer kurul üyelerine ulaştığında da herkesin İ.. O..'a yönlendirdiği,
Cemaat mensuplarının 2014 yılında sanığın bir televizyon programındaki demeçlerinden sonra sanığa kızmaya başladıklarını ve 'İ.. O..'un çark ettiğini' söyledikleri,
Gerek bu durumun gerekse idari görevlerin verdiği güç ile yargısal makamların iş ve işlemlerinin planlanmasının ve aktarımının dönem itibariyle siyasi sorumluluğu olan kişilere sanık ve etrafındaki birkaç kişi tarafından yapıldığı, sanığın resmi görevini öne çıkararak yaptığı bu icraatların; perde arkasında dahil olduğu FETÖ/PDY mensuplarınca planlandığı, sanık tarafından legal talep ve uygulamalara dönüştürülerek sunulduğu,
Etkin pişmanlıktan yararlanan tanık İ.. D..'ın beyanlarında yer aldığı gibi İ.. O..'un cemaatten bilindiği, 17-25 aralık öncesi sohbetlerde sanıktan 'İbrahim abi' diye bahsedildiği, 17-25 aralık olaylarından sonra sanık hakkında talepleri yerine getirmediğinin konuşulduğu,
2010 öncesi HSYK'da da sekreterya görevinin Personel Genel Müdürlüğü tarafından yerine getiriliyor olması nedeniyle sanığın bu dönemdeki atamalarda da etkinliğini ifade etme adına tanık M.. S..'ın o dönem görev yapmış bir HSYK üyesinin kendisine 'ya bu İbrahim ve Birol hep bizi kandırmışlar, yanıltmışlar' dediğini aktardığı,
2012 - 2014 yılları arasında HSYK terfi bürosunda bilgisayar işletmeni olarak çalışan tanık G.. G..'ın, bu yapıya mensup arkadaşları arasında A.. H.., ..., İ.. O.., ..., N.. Ö.., İ.. A.., ... ve ...'in cemaatçi olduğunun konuşulduğunu söylediği,
M.. H..'nin beyanlarında geçtiği üzere o zaman itibariyle İ.. O..’un adının hep örgüte yakın geçtiği, 'bizden dediklerini' hatırladığı, örgütün hakim savcı almadaki listeler oluşturmada vs. fonksiyonu olduğunu duyduğu, cemaate karşı duruşu olan birisi olsaydı ona gidilmesin denileceği, ya da onu bertaraf etme çalışması olacağını, kararnamelerin oluşturulmasında vs. bütün işlerin o dönemde onun tekelinden geçtiği, FETÖ cemaati mensuplarının istisnasız hepsinin cemaatten biri olduğunu söyledikleri, 17-25 Aralık sonrasında İ.. O..'un FETÖ'ye bakışında değişiklik olduğunu zannettiği,
H.. Ö..'nın Hâkim Savcılık sınavlarına hazırlandığı FETÖ/PDY'ye bağlı çalışma evinde ... isimli kişinin sermurakıpları olan ...'a 'abi ben İ.. O..'un cemaate ait evlerde sermurakıplık yaptığını duydum bu husus doğru mudur' dediği, O'nun da bu tip soruların sorulmasının yasak olduğunu söyleyerek cevap vermediği,
N.. Y..'ın, ... isimli Yargıtay mensuplarının abisi ile yaptıkları bir görüşmede '...HSYK üyeleri seçiminde cemaat olarak çok etkiniz, bu etkinliğimiz HSYK' da bulunan cemaat mensuplarımız tarafından takip edilmektedir, hatta şu an HSYK üyesi olan İ.. O.. isimli şahıs, cemaat ile HSYK arasında köprü olan şahıstır, HSYK seçimlerinde İ.. O.. isimli şahıs çok etkilidir.' dediği, İç Anadolu bölge imamı olan ...'nın ''İ.. O.. bu işi halledemedi, ya çekiniyor veya bizi dinlemiyor'' dediği, Fethullah Gülen'in avukatlarından ...'ın da ''İbrahim bey ya bizim dediğimizi anlamıyor veya bu işi yapmak istemiyor'', ''yukarıdan büyüğümüzde aslında bu hususta çok ciddi telkinleri ve talimatları var, fakat biz bu işi herhalde yapamayacağız'' dediği,
K.. Y..'ın ifadesinde geçtiği üzere, 2010 HSYK seçimleri akabinde cemaate bağlı hakim ve savcıların sanık için 'abimiz' dedikleri, 17/25 aralık sürecinden sonra da 'B.. E.. ve İ.. O.., bizi sattı, artık yan çizmeye başladılar' dedikleri,
Sanığın İzmir Büyükşehir belediyesi ihale yolsuzluğu dosyası ile ilgili olarak o dönemin İzmir Başsavcısı D.. K..'ı arayarak ''niye belediye başkanı ...'nu göz altına almadınız'', ''hep gücünüz garibanlara mı yetiyor'' diye çıkıştığı, FETÖ mensubu ...'yü Başsavcı Vekili olarak atadığı, İzmir askeri casusluk dosyası ile ilgili olarak Başsavcı Vekili ... temas kurarak dosyayı takip ettiği, bu hususla ilgili olarak tanık D.. K..'a ''sen karışma sen keyfine bak daha iyi ya başın belaya girmez'' 'bizim haberimiz var, sen karışma' dediği, bu soruşturmanın ... ve ... isimli savcılar tarafından sanığın talimatları doğrultusunda yürütüldüğü, FETÖ mensubu ...'a sanıkla ilgili olarak'senin adamındı, senin adamın seni sattı mı' dediğinde, 'sen öyle san' dediği, Kurul içerisinde bütün taleplerin sanığa yönlendirildiği,
N.. Ö..'in beyanlarında geçtiği gibi, İstanbul savcılarının zaman zaman HSYK'ya geldikleri ve ağırlıklı olarak İ.. O..'u ziyaret ettikleri,
K.. T..'un beyanına göre 2011 Yargıtay üyeliği seçimleri öncesinde üye olarak seçilmek isteyenlerin sanığın da bulunduğu şahıslarla ulaşmaya çalıştığı, sanığın hem Bakanlıkta hem de 2010 HSYK'sında etkin, sözü geçen biri olduğu, bu örgüt mensuplarının sanığın 2012 yılına kadar yapıyla irtibatlı olduğunu söyledikleri,
N.. Ö..'in 2010 HSYK seçimleri öncesi İ.. O..'un kendisine 'tek başına hareket etmesi halinde seçilemeyeceğine, dolayısıyla birlikte Bakanlık listesi olarak hareket edersek başarılı olabileceklerini söylediğine, İstanbul hakimevinde görüştüğünde kendisinin de yani evet olabilir diyerek kabul ettiğine', dair sözlerinden anlaşıldığı üzere FETÖ/PDY üyeliği suçundan hakkında mahkumiyet kararı verilen N.. Ö..'in Bakanlık listesinden adaylığına katkı sağladığı,
A.. H..'nin '2010 HSYK seçimleri gündeme gelince ...'ın o dönem çevresinde bulunan İ.. O.., ..., ..., ... Tutar ve B.. E.. ile bu adayları belirlediğini tahmin ettiğine', 'Karadeniz bölgesinde birlikte çıktıkları seçim gezilerinde hep İ.. O..'un konuştuğuna', dair beyanlarından anlaşıldığı üzere sanığın 2010 HSYK üye adaylarının belirlenmesinde haklarında FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle kovuşturma bulunan kişilerle birlikte etkin rol oynadığı,
A.. H..'nin seçim sonuçlarıyla ilgili olarak da 'sonuca bakınca cemaatin bir oyun oynadığını anladığına, seçimler sırasında ..., A.. K.., N.. Ö.. ve ...'nin cemaat adayları olduğunu bildiğine, seçim sonuçları açıklandıktan sonra İ.. O..'un kendisine Ö.. K.., ... ve ...'ın da F.G. cemaatine yakın kişiler olduğunu söylediğine, bu durumda cemaatin kurul içerisinde etkin olacağını anladığına' dair sözleriyle sanığın da başlangıçtan beri Kurul içerisinde hangi üyelerin FETÖ/PDY mensubu olduğunu bildiği,
Ö.. K..'na göre sanığın beyanlarında geçen 'seçilecek isimlerin kendisinin de aralarında olduğu bir kısım üyeler tarafından belirlendiği' yönündeki sözlerinin doğru olmadığı, kendisinin üye seçtirmek için İ.. O..'un peşinden koştuğu, O'nun tavassutuyla Yargıtaya 1-2 üye seçtirmek gayretinde olduğu, sanığın okey demediği hiç bir şeyin HSYK'da olmayacağı,
Ö.. K..'nun beyanına göre, ... ve ...'nin evlerinde yapılan toplantılar sonrası Hakimevinde yapılan üç toplantı sonucunda daha önce belirlenen isimler arasında beş, altı isim değişikliği olduğu, Danıştay'a seçilecek isimlerde burada konuşulduğu, bu isimlerin de B.. E.., ..., ... ve İ.. O..'un kendi arasında yaptıkları toplantılarda belirlendiği, ... ve ...'nin evindeki toplantıların cemaat eksenli toplantılar olduğu,
K.. T.., Ö.. K.. ve M.. Ö..'in beyanları doğrultusunda sanığın 2010 yılı HSYK seçimlerinde cemaat mensuplarının desteklediği adaylardan olduğu,
2012 Ekim ayı içerisinde M.. Ö..'in Yargıtay Üyeliğine seçilmesine A.. H.. ile birlikte katkı sağladığı, sanığın toplantılarda sürekli olarak para vermemekle birlikte cemaatten gelen tüm talepleri de karşıladığı, 2011 HSYK seçimlerinden sonra da sohbet toplantılarına düzenli olmasa da katıldıklarını söyledikleri, MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra sanığın cemaatten gelen bazı talepleri mantık süzgecinden geçirerek uygun davrandığı,
Sanığın savunmalarında her ne kadar birçok olayda sorumluluk vefat etmiş olan eski Müsteşar ...'a yöneltilmiş ise de tanık B.. E..'in '2010 HSYK seçimlerinde Demokrat Yargı Derneği ile ilgili olarak yapılan çalışmalardan bir sonuç alınamayınca bakanlık tarafından yapılacak liste ile seçime girme kararı alındığını ve liste yapma çalışmaları başladığına, bu aşamadan sonra bakanlık bünyesinde bulunan ... Tutar, ..., M.. B.. ve ... gibi cemaat mensubu arkadaşlarının gelerek listeye kendilerinin de alınması hâlinde kazanma şansının artacağına, birlikte hareket edilerek başka grupların seçimi kazanmasının önüne geçilebileceğini söylediklerine, bu kişilerin tekliflerini kendisine ve o dönem müsteşar yardımcısı olan İ.. O..'a yaptıklarına, çünkü müsteşar ...'ın seçim işlerini yürütmek üzere idarî yargıda kendisi, adlî yargıda da İ.. O..'u görevlendirdiğine, ilk anda kendisi ve İ.. O..'un, bu teklifi ...'a götürdüklerine, ...'ın bu şekildeki kurumsal bir iş birliğine sıcak bakmadığına, iş biraz sürümcemede kalınca cemaat mensubu olan arkadaşların bu defa işin içerisine kendilerini ikna etmek için YARSAV Başkan Yardımcısı ...'ı da getirerek kendileriyle görüştürdüklerine, görüşme sırasında İ.. O..'un da olduğuna, ...'ı kendi arkadaşları olarak tanıttıklarına, ayrıca 'YARSAV içerisinde en etkili grubun kendileri olduğuna, YARSAV'ı gözlerinde büyütmemeleri gerektiğini' söylediklerine, Müsteşar ... ile tekrar görüştüklerine, cemaat mensuplarının teklifini ilettiklerine, YARSAV içerisindeki durumlarına ilişkin aktarılanlardan bahsettiklerine, ...'ın yine böyle bir iş birliğinin olamayacağına, kurumsal iş birliğine sıcak bakmadığına, İ.. O.. ile birlikte çalışma yapıp kendisine götürmelerini istediğine, 'Cemaatten herhangi bir kimse olsun veya olmasın demiyorum, siz olması gerekeni bulmaya çalışın' şeklinde söylemesi üzerine çalışmalara başladıklarına, hatta müsteşarın İ.. O.. ile kendisinin de aday olacaklarını söylediğine, aday olmaya sıcak bakmadığına, ancak müsteşar bey ısrar edince itiraz etmediğine' dair beyanında da açıkça görüldüğü üzere ...'ın seçimlerde organizasyon görevini adli yargıda sanığa, idari yargıda B.. E..'e bırakmış olup, FETÖ mensuplarıyla işbirliğine de sıcak bakmadığı,
Diğer taraftan 2010 seçimlerinde sürekli bu yapıya mecburiyetin gerekçesi olarak gösterilen YARSAV'ın organize ve güçlü olduğu tezinin de bu aşamada görüştükleri YARSAV Başkan Yardımcısı FETÖ mensubu ...'ın 'YARSAV içerisinde en etkili grubun kendileri olduğuna, YARSAV'ı gözlerinde büyütmemeleri gerektiğine' dair sözleri ile anlamını yitirdiği, 15 Temmuz sonrası yapılan soruşturma dosyalarına aktarılan üye kayıt verilerine göre YARSAV mensuplarının yarısından fazlası hakkında FETÖ mensubiyeti gerekçesi ile tahkikatlar yapılmış olması nedeniyle bu iddianın doğrulu hakkında şüphe bulunmamasına karşın, o tarihler itibariyle de YARSAV'ın temsil ettiği düşünce tarzı ve kamuoyundaki algısına rağmen ... gibi bir FETÖ mensubunun YARSAV Başkan Yardımcısı olacak kadar ön plana çıkmış olması nedeniyle bu kişinin ve birlikte geldiği FETÖ mensuplarının 'YARSAV içerisinde en etkili grubun kendileri olduğuna, YARSAV'ı gözlerinde büyütmemeleri gerektiğine' dair sözlerinin gerçeği yansıttığı sanığın da bunu bilebilecek birikimde olduğu, bu süreçte seçim organizasyonuyla görevli sanık ve B.. E..'in gerçekte YARSAV'ın yargı teşkilatı içerisinde önemli sayılabilecek sayısal varlığının bulunmadığını bilmelerine rağmen, ilgilileri ve seçmen olan hakim-savcıları YARSAV ile korkutarak FETÖ/PDY mensuplarıyla işbirliğine, yersiz istek ve taleplerini kabule ve bu sayede Bakanlık listesinin ağırlıklı olarak FETÖ mensuplarından oluşmasına mecbur bıraktıkları,
Sanığın savunmalarında ve bir kısım tanıkların beyanlarında geçtiği üzere 2010 HSYK seçimlerinde FETÖ mensuplarının ortak listede 11 kişi yerine sanığın da içinde olduğu 7 kişiye oy vermek suretiyle diğer adayların daha az oy almak suretiyle yedekte kalmasına neden oldukları ve sözlerine itibar edilemeyeceğinin ortaya çıkmış olmasına rağmen hemen akabinde yapılan HSYK ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurullarının oluşumunda birçoğu da deneyimsiz çok fazla sayıda FETÖ mensubu müfettişin yer almasına ve Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılıklarına Oktay Acu, ... ve ...'ın seçilmelerine imkan tanıdıkları, takip eden kararnamelerle de FETÖ mensuplarının sayısının giderek arttığı,
Bu tespitin B.. E..'in 'teftiş kurulunda cemaat diye bilinen yapının bir yoğunluk oluşturduğunu ve bunun üzerinden de hakim savcılar üzerinde baskı yapmaya çalıştıkları kanaatini taşıdıklarına, bu nedenle yeni müfettişler almaya çalıştıklarına, bunun için baya direnenlerin olduğuna, en nihayetinde tespit ettikleri ve bu yapıdan olmadığını düşündükleri müfettişleri HSYK'ya aldıklarına, bunu da birlikte yaptıklarına' dair sözleriyle desteklendiği,
A.. K..'nın 'sekreteryadan kimseyi tanımadığına, bu kurulunun oluşumunu İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'nin gerçekleştirdiğine, bu kişilerin de bakanlıkta birlikte çalıştığı kişileri getirdiklerine', 'HSYK yapılanmasının temel aktörlerinden birisinin İ.. O.. olduğuna, sanığın uzun yıllar Adalet bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünde değişik görevlerde çalıştığına, yapılanmada fikir bağlamında, yasal düzenlemeler bağlamında da görüşleri ve katkısı olduğuna, müfettişlerin seçiminde doğal olarak personel genel müdürlüğündeki B.. E.., İ.. O.., A.. H..'nin daha yetkin olduğunu ve bunların tecrübelerinden yararlandıklarına', dair beyanları ile ifade edildiği üzere 2010 HSYK kadrosunun oluşturulmasında etkin ve baskın kişilerin sanık, B.. E.. ve A.. H.. olduğu,
Tanık A.. H..'nin 'İ.. O..'un ilk genel sekreter olan ...'yı ve ...'ü istediğine' dair sözleriyle somutlaştırdığı, tanık B.. E..'in 'seçimlerden sonra Yargıtay Savcısı ...’yı ön plana çıkardıklarına, özellikle ... beyin yakın hemşehrilerinin devreye girdiğine, ... Tutar, ... ve ..., ... için müsteşar bey nezdinde yoğun kulis yaptıklarına, İ.. O..'un da tercihini ...’dan yana kullandığını sandığını ve müsteşar beyin ikna edilmesiyle kuruldaki arkadaşlara da ... isminin önerildiğini ve genel sekreterliğe ...'nın getirilmiş olduğu' şeklinde açıkladığı üzere Genel Sekreter ... sonrasında M.. B.. başta olmak üzere genel sekreter yardımcıları ..., ..., ..., ..., Tetkik Hakimleri ..., ..., ... gibi FETÖ mensuplarının etkin görevlerde yer almalarına, bir kısmına direk destek olarak bir kısmına da bu yapıya mensubiyetlerini bilerek engel olmamak suretiyle HSYK içerisinde kadrolaşmalarına yol açtığı,
Bu tespitin tanık N.. Ö..'in 'HSYK seçimi yapıldıktan sonra HSYK'da görev yapacak olan genel sekreter, genel sekreter yardımcıları ve tetkik hakimi ile diğer personelin seçimine gelindiğinde bakanlık bürokrasisinden gelen İ.. O.., A.. H.., B.. E..'in önerileri doğrultusunda bakanlıktaki tetkik hakimi ve diğer personellerden seçim yapıldığına', 'sekreterya seçiminde Bakanlık kadrolarının kurulun hafızası olduğunu ve onların seçilmesi gerektiğini söylediklerine' dair sözleri ile de teyit edildiği, tanık A.. K..'nın da benzer beyanda bulunduğu, tanık Z.. H..'nun da 'Genel sekreterlik seçiminde de ...'a oy verdikleri', 'Yargıtay'a ve Danıştaya yapılan ilk üye seçimlerinde kendileriyle yüksek yargıdan gelen üyelerle hiç bir temas kurulmadığı' şeklinde dile getirildiği,
Ö.. K..'nun ifade ettiği üzere kimin hangi dairede çalışacağının da M.. B.., ..., ..., ..., ..., ...'ün ve HSYK üyeleri arasından etkin olan ..., ..., İ.. O.. ve B.. E.. ile birlikte belirlendiği, bu kişilerin daha sonraki toplantılarda da cemaat yapılanması içerisinde sözlerine itibar edilen saygı gören kişiler oldukları, B.. E.., A.. H.. ve İ.. O..'un meselelerin içinde olmasının legal görünüm kanaati oluşturduğu,
Tanık S.. E..'in 'bu kişileri ...'ın seçtiğini de söyleyemeceğine, o seçti diyemeyeceğine ama ...'ın koordinasyonunda bu personel ayrılması işlemlerinin yürütüldüğü' yönündeki beyanları nazara alındığında FETÖ mensubu bu kadronun Müsteşar ve Bakan tarafından değil sanığın da içerisinde olduğu bu kişileri yakinen tanıyan bürokratik kadro tarafından oluşturulduğu,
Kadro ve yeterli imkan tanındıktan sonra zamanla hakim ve savcılardan gelen şikayetler ile bu kişilerin görevleri sırasında gerçekleştirdikleri ve açığa çıkması nedeni ile artık savunulamayacak hale gelen bir kısım uygulamalara eleştirel yaklaşımların samimiyetten uzak, muhatapların tepkisini yatıştırmaya yönelik ve mensup olduğu yapının daha fazla zarar görmesinin önüne geçmek amacıyla perdeleme mahiyetinde yapıldığı,
Etkin pişmanlıktan yararlanan HSYK eski Başkan Vekili A.. H..'nin 'İ.. O..'un MİT Müsteşarının ifadeye çağırıldığı tarihe kadar kurul üyeleri içinde bulunan F.G. cemaat mensupları ile birlikte kendisi gibi sohbet toplantılarına katıldığına' 'M.. B..'ın çağırısı üzerine kendilerinin sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gittiklerine, bu sohbetlere İ.. O.., ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., B.. E.., ..., ..., ... ile HSYK genel sekreteri M.. B.. ile HSYK genel sekreter yardımcısı ...'ün katıldığına' 'sohbetlerin F.G. cemaati sohbetleri olduğunu herkesin bildiğine' dair açık beyanlarından da anlaşıldığı üzere sanığın FETÖ mensubiyetinin HSYK'da görev yaptığı aşamada da devam ettiği,
Yeni HSYK oluşumundan sonra 2011 yılında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçim çalışmaları öncesinde sanığın savunmasında ve B.. E.., A.. H.., Ö.. K.. gibi bazı tanıkların beyanlarında geçtiği üzere 'İ.. O.., ..., N.. Ö.., A.. H.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E.., Ö.. K..'nun kurul üyesi olarak, ..., M.. B.., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'ın' kurul dışından katıldığı ... ve ...'nin evindeki toplantıların ev sahiplerinin ve katılanların ortak noktalarının FETÖ/PDY örgüt mensubiyeti nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülen kişiler olması, Kurulun tüm üyelerinin hazır bulunmaması gözetildiğinde resmi HSYK toplantısı mahiyetinde olmadığı, yapılacak olan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimi öncesi daha fazla sayıda örgüt mensubunun seçilmesini temin amacıyla etkili örgüt mensuplarının bir araya geldiği örgütsel nitelikli bir çalışma olduğu,
Bu durumu tanık A.. H..'nin '...'nın kendilerini evine yemeğe çağırdığına, bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını bildiklerine', 'yemek yendikten sonra ...'nın evinde kurulan projektör ile Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek yasal şartlara sahip hakim ve savcıların listesinin yansıtıldığına', 'İ.. O..'un bu toplantıda kendisi ve B.. E.. adına da konuştuğuna' dair sözleriyle ifade ettiği gibi sanığın etkinliğine de vurgu yaptığı,
Keza A.. H..'nin, sanık ve B.. E.. tarafından da teyit edilen '...'nun kendilerine dönerek 'hoca efendiye danışılmış, arkadaşlar 140'tan aşağısına razı olmaması gerektiğini söylemiş' yönündeki sözleriyle de bu toplantının cemaat eksenli FETÖ cemaatine mensup kişilerden Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçileceklerin belirlenmesi amacıyla yapıldığının şüphe götürmez olduğu,
İ.. A.., R.. A.. ve Z.. H.. gibi Kurul üyesi tanıkların ifade ettiği üzere katılanlar dışında kalan Kurul Üyeleri bu toplantıya davet edilmedikleri gibi böyle bir çalışma yapıldığından da ancak seçimlerden çok sonra bilgi sahibi oldukları hatta FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonra haklarında soruşturma yapılan etkin pişmanlıktan yararlanan A.. H.. gibi tanıkların beyanlarından öğrendikleri, Keza o dönemin Adalet Bakanı olan S.. E..'in de haberinin olmadığını tanık olarak verdiği beyanda 'Sayın Kahraman'ın koordinasyonu sağladığı kişilerle ilgili ne yaptıkları, ne ettiklerinin detaylarının kendisinde olmadığını, taki 2016 darbe girişiminden sonra A.. H..'nin beyanları çıkana kadar onların arasında geçen bir takım münazaralar, görüşmelerin ancak basın yoluyla tarafına intikal ettiğini' sözleriyle dile getirdiği,
Diğer taraftan Kurul dışından katılan ..., M.. B.., ... gibi isimlerin sekretarya bünyesinde oldukları düşünülür ise de ..., ..., ..., ..., ..., ...'ın' gibi isimlerin Yargıtay Tetkik Hakimlerini ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılarını iyi bilen insanlar olarak katıldıkları savunmasının kabul edilebilir olmadığı, keza ...'nın evinde ayrıntılı bilgilendirme yapmış olan bu kişilerin daha sonra yapılan ...'nin evindeki toplantıya neden tekrar katıldıkları ve örgütün etkin isimlerinden olduğu bildirilen ...'ın hangi sıfatla orada olduğu sorusuna da tatmin edici bir cevap cevap olmadığı,
Öte yandan seçilme şartlarını haiz yaklaşık beşbin kişinin liste halinde isimleri ilan edilmesine karşın önceden hazırlanmış 350 kişi üzerinden seçim yapılıyor olmasının da inandırıcı bulunmadığı,
Ö.. K.. tarafından, sanığın ...'nın evindeki tavrının bu kadar fazla cemaatçinin seçilmesinin kendi konumunu da tehlikeye düşüreceğini önemsiyor olmasından ve bu gruba yakın olmasına rağmen onların pervasız isteklerine karşı durmasının 'bunu müsteşara, hükümete ve diğer HSYK'daki muhafazakar üyelere izah edememe' endişesinden kaynaklandığı şeklinde yorumlandığı,
Ö.. K..'nun beyanında anlatıldığı üzere, HSYK döneminde Kurul üyeleriyle sanığın katıldığı ev toplantılarına M.. B..'ın ve bazen ...'ün nadiren bir veya iki kez ...'in, ...'nin, ...'in, ...'ın, ... gibi isimlerin katılmaları gözetildiğinde görünürde bu kişiler ile sanık arasında yargı mensubu olmaktan başka bir ortak yan bulunmadığı, ayrıca tamamı hakkında FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle açılmış soruşturma ve kovuşturmaların bulunması, bir kısmının firari olması nazara alındığında bu minvaldeki ev oturmalarının örgütsel nitelik arzeden cemaat sohbet toplantısı mahiyetinde olup basit ev oturması olarak kabul edilemeyeceği,
Daha Kurul seçimleri aşamasında çoğulcu bir HSYK yapısının oluşumunu yok edecek; bir nevi hile sayılabilecek tarzda seçimleri manüple eden bu yapıyla birlikte hareket etme gayretinin gösterilmesine karşın ... ile Kurulun oluşumu aşamasında müsteşarın odasıyla ilgili yaşanan olağan kabul edilebilecek bir tartışma bahane edilerek tüm görev süresi boyunca yüksek yargıdan gelen üyelerle hiçbir ortak çalışma arayışına girilmeyerek bu yapının hukuksuz taleplerine boyun eğildiği,
Bu durum tanık Z.. H.. tarafından 'üç Yargıtay, iki Danıştay üyesi olarak kendilerinin ilk bir yıla yakın süre, hatta daha uzun bir süre yani ötekileştirilmiş, dışlanmış oldukları, hatta etkisiz eleman bunlar diye alay mevzu olduklarını, yani sekreterya da neler hazırlandığını bilmesinin mümkün olmadığı', 'Ali Suat Beyin burada neden Müsteşarın odası ve tuvaleti var' demesi nedeniyle bir tartışma ve gerginlik olduğunu ama sadece bu tartışmadan dolayı kendilerinden uzak durmalarının da çok mantıklı olmadığına, bunun Ali Suat Beyin kendi kişisel görüşü olduğuna, bunun kendileriyle diğer 4 üyeyle en azından ilişki kurulmasına engel teşkil etmemesi gerektiğine', şeklinde ifade edildiği,
Başka bir yöntem olarak örgüt mensuplarının hukuk dışı talep ve uygulamalarını tümden sonlandırmak adına radikal tedbirlere de başvurulmayıp örgütün yargı içerisindeki faaliyetlerinin perdelenmesine katkı verildiği, sanık tarafından zaman zaman örgüt üyelerinden farklı tarzda sergilenen davranışların tanıklardan M.. S..'ın ifade ettiği şekliyle 'bütün yapılanları kamufle etmek' amacına yönelik olduğu,
Sanığın bu durumu başka bir bakış açısıyla Ö.. K.. tarafından 'sanığın cemaate kendisini tam teslim etmediği, yani kendi bürokratik konumunu koruduğu, mesafesini koruyarak devamlı kendisini başvurulan kaynak olarak göstermeye çalıştığı, cemaate yakın durduğu, sempati beslediği, onlarla oturup kalktığı, arkadaşlık yaptığı ama onlara iradesini teslim ettiği anda İ.. O..'un bürokrasideki cazibesinin de söneceğini bildiği' şeklinde algılandığı,
Ö.. K..'nun 'sanığın 2012'den sonra cemaatle biraz daha mesafeli durmasına karşın 17-25 Aralık krizinde öncesi Yargıtay Üyeliği seçimini yine 16 kişiyle uzlaşmayla seçtikleri, temel bir koalisyonun olduğu ve devam ettiği', yönündeki ifadesi de teyit ettiği üzere cemaate karşı bir tavır varmış gibi davranılmasına karşın cemaatin etkin isimlerinden ... gibi isimlerin seçildiği Yargıtay üyeliği seçiminin 17 Aralık operasyonundan bir gün öncesinde 16 Aralık tarihinde uzlaşma ile çıkarılabildiği, HSYK Basın açıklaması ile ...'ın bildirisi arasındaki senkronizasyonun burada da sağlandığının görüldüğü,
B.. E..'in '2013 yılında yaşanan ve yönetilmeye çalışılan bir çok sıkıntıda İ.. O..'un büyük desteğini gördüğüne, ...arkasından Yargıtay Genel Sekreteri ..., Danıştay'dan ... Tutar, HSYK'dan M.. B.., İ.. O.. ve A.. H.. ile birlikte Adalet Akademisinde de ...'ın da bulunduğu bir toplantı yaptıklarına, seçim ve yönetim işlerinde tek boyutlu davranışlardan ve yansıyan şikayetler ile mensubiyetlerin göreve yansıtıldığı hususlarını söylediklerine, organize hareket ederek buna müsaade etmeyeceklerini belirttiklerine' yönündeki beyanından da görüldüğü üzere, Yargıtay'da, Danıştay'da, HSYK'da ve Adalet Akademisi'nde bu yapının öne çıkan muhataplarının sanık ve birlikte hareket ettiği kişilerce açıkça bilindiği ve ihtiyaç olduğunda bir araya gelindiği,
'25 Aralık operasyonundan sonra, İzmir'deki operasyon, Adana'daki tır operasyonu yapılınca bu cemaatin hükümeti devirmeye yönelik eylemler içinde olduğunu anladığına, o ana kadar bu cemaatin bu şekilde hareket ettiğini sezinleyemediğine, başkan vekili olarak İ.. O..'a bu şahısların örgütlenme içinde yasa dışı işler yaptığını ve yapabileceğini belirttiğine, onun da görüşünün aynı yönde olduğunu bildiğini ve ona tavsiye mahiyetinde bu kişileri bu mahallerden uzaklaştırın dediğine, onların da yaptığını ancak onların yerine verdikleri şahısların kim olduğunu bilemediğine' dair beyanda bulunan ve Dairemizde FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle yargılanıp etkin pişmanlıktan yararlanan A.. H..'nin mensubu olduğu bu yapının davranış tarzını bu aşamaya kadar bilmediğine dair sözleri inandırıcı bulunmadığı gibi sanığın da bu dönem itibariyle aynı görüşte olduğu kanaatine de itibar edilme imkanının bulunmadığı,
Sanığın yaptıklarını bilinçli yaptığı kanaatini B.. E..'in 'İbrahim'in yaptığı yanlışları da doğruları da kendi iradesi ile yapmış olduğu davranışlarından kaynaklandığına, kişilik olarak müdahale edilmesi veya etki altına alınması zor bir kişi olduğuna, kendisine göre bu süreçte 3 tane temel hatası olduğuna; birinci olarak HSYK Genel Kurulunun Adli Kolluk Yönetmeliğine karşılık olarak hazırlamış olduğu bildiriyi imzalaması ve savunması olduğuna, ikincisinin 2014 HSYK seçimlerinde bağımsız aday olması olduğuna, üçüncüsünün ise kurulun basın sözcüsü olması nedeniyle kurulun iş ve işlemlerini kamuoyuna karşı sürekli savunması olduğuna, halbuki 2010'da yeni oluşan HSYK, özellikle de Genel Sekreterliğin bir süre sonra bu yapının kontrolüne geçtiğine, o nedenle sürekli kurulun iş ve işlevlerini savunmasının bu yapıyı savunduğu imajını uyandırdığına, talimat ile iş yaptığını zannetmediğine' yönelik sözlerinin de teyit ettiği,
İ.. A..'ın 'bu yapının MİT krizi ve 17-25 Aralık sürecinden sonra da değiştirilmesi yönünde bir çaba, böyle bir şeyin gündeme gelmediğine', 'HSYK'nın genel yapısı, sekreteryasının değişmesiyle ilgili Kenan bey geldikten sonra gündeme geldiğine', '17-25 Aralık sürecinde müsteşar değişikliği olduğunda yeni Müsteşar Kenan Beyin katıldığı ilk toplantıda sanığın arkadaşlar gündem bitti demesinden sonra Kenan beyin gündem bitmedi daha gündem var diyerek bu 25 Aralık süreciyle ilgili olarak İstanbul'dan pek çok savcının alınmasıyla ilgili bir takım taleplerde bulunduğuna' dair beyanında da ifade edildiği üzere yargısal kaosa neden olan bu süreçte dahi kesin ve sonuca götürücü eylem ve taleplerin sanıktan gelmediği gibi tanık S.. M..'nın 'sanığın en sert muhalefetini Sincan Başsavcısı ..., Konya Başsavcısı ... ve Sakarya Başsavcısı ...'de gördüğünü, bunların FETÖ'cü olmadığını ülkücü olduğunu o sebeple de harcanmasına karşı çıktığını, kendilerinin kanaatinin aksi yönde olduğunu, şahsi kanaatinin ve beraber çalıştıkları kararname ekibinin bakanlıktaki arkadaşlarının kahir ekseriyetinin kanaatinin bunların da FETÖ'cü olduğu yönünde olduğunu, fakat sanığın bunların FETÖ'cü olmadığını bunların ülkücü olduğunu dolayısıyla bunlara muhalefet edeceğini söylediğine' dair beyanında geçtiği üzere haklarında 15 Temmuz sonrası FETÖ yöneticiliği/üyeliği suçlarından soruşturma ve kovuşturma açılmış olan ve o dönemde etkin görevlerde bulunan örgüt mensuplarının görevlerinde kalmaları hususunda ısrarla muhalefet ettiği, keza yönetmelikteki ilgilinin talebi olmaksızın disiplin veya müfettiş raporu olmaksızın bir kişi hakkındaki kararname yapılabilmesi için asgari iki yılın geçmesi gerektiğinden bahisle sanığın ''ben 17-18 yıldır yaptığım kararnamelerde bu konulardaki ilkelere uydum, ben size engel olmayacağım zaten sayı yeterli, bunu çıkartırsınız ben buna engel olmayacağım ama muhalefet şerhi koyacağım'' diyerek birçok atama kararına karşı muhalefet şerhi koyduğu,
Tanık Z.. H..'nun dahi '17 Aralık sonrası 'Hükümetin İstanbul Başsavcısı ve Başsavcı vekiline para verip bu dosyayı kapattıracağına' dair bir bilgiyi sanığa ilettiğini hatırlamadığı, kendiliğinden dosyaların kapatılacağına dair böyle bir kaygıyı da İbrahim Beye iletmediğini, hatta böyle bir olay varsa bile bırakalım bu olay dursun çünkü yargı tehlikede, yargı çöküyor, yargı çökeceğine bırakalım yolsuzluk olsun dediğini, bunu bir kaç kişiyle de paylaştığına' dair tavır koyduğu bir atmosferde, sanığın, yargısal kılıflı, her bir örgütsel eylemleri ile sosyal, siyasal ve ekonomik alanda kaosa neden olan ve bu yapıya mensubiyetleri tartışmasız olan bir çok örgüt üyesinin önemli ve etkin görevlerde kalmaları için zaman zaman bu kişilerin özel ve ailevi mazeretlerini, zaman zaman yönetmelikte iki yıllık süre öngörüldüğü gibi yasal gerekçeleri zaman zaman da bu yapıya mensup olmadığı gibi gerekçelerle muhalefet oyları kullandığı,
2014 Mart ayında Kanun çıktıktan sonra zorunlu olarak HSYK'dan ve Bakanlıktan gönderilen hakimlerin büyük çoğunluğunun Yargıtay Tetkik Hakimliği, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, Ankara ve Ankara Batı Adliyelerinde hakim-savcı olarak görevlendirilmiş olmalarına tanık R.. A..'in '15 Temmuz'da FETÖ'cü olmakla 15 Temmuz'dan önce FETÖ'cü olmak arasında fark olduğu', kış ortasında aileler, çocukların okulları düşünülerek mağdur olmasınlar diye tamamen insani gerekçelerle yapıldığı yönünde yorum getirildiği, Yasal tasfiyenin öngörüldüğü bir durumda dahi örgüt mensuplarının fazla zarar görmelerinin önüne geçilmeye çalışıldığı,
Tanık R.. A..'in beyanlarında geçtiği üzere, 17-25 Aralık operasyonlarından sonra HSYK 1. Dairesinde iki üye değişikliği yapıldığı, ... ve ... yerine R.. A.. ve ...'un geldiği, sanığın kararnamelerde çoğunlukla kendileriyle aynı yönde oy kullandığı yönünde beyanda bulunmuş ise de, dairede dengelerin tümden değiştiği, değişen üye yapısına göre sanığın istese de sonucu değiştirebilecek çoğunluğu yakalayamayacağı,
Kişilerin özel mazeretleri ve lehlerine yasal düzenlemeleri önceleyerek muhalefet eden yargının en üst merciinde görev yapan sanığın, hukukun temel ilkelerini, Anayasayı, yasaları ve yargısal etik kurallarını referans alarak görev yapması gerekirken, bu değerlerin yerine meşruiyetini nereden aldığı belli olmayan bir terör organizasyonun liderini, silsile yoluyla onun görevlendirdiği çoğu zaman hiçbir hukuki misyonu da olmayan 'esnaf', 'öğretmen' gibi gerçek kimliklerini gizleyen, kod adı kullanan 'cemaat imamı' ismi verilen kişilerin talimatlarına göre yargısal faaliyet icra eder gibi terör örgütünün talimatlarını yerine getiren kişilerin yargı içerisinde etkin pozisyonlarda kalmasını tercih ettiği,
R.. A..'in ifade ettiği gibi, Hüseyin beyle (Kurdoğlu) bizzat yakından ilgilenen birisi olarak konuyu sanığa aktardığında başlangıçta tabi başka bilgiler gelince pek tavır koyamadığını ama doğru bilgiler gelince Hüseyin beyden yana tavır koyduğuna yönelik beyanından da anlaşıldığı üzere, yargılama sonuçlanıp karar Yargıtay 14. Ceza Dairesinde onandıktan FETÖ/PDY örgütü bu soruşturma ve kovuşturmadan sağlamak istediği askeri ve idari faydayı elde ettikten sonra devreye girip karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz etmesi için B.. E.. ile birlikte çaba sarfettiği,
Yine R.. A..'in '17-25 Aralık'ta B.. E..'in ve sanığın durumun vehametini kendisine anlattıkları ve özel bir uçakla sabaha karşı İstanbul'a gittiğini o konuda gerekli görüşmeleri yapıp gerekli bilgileri Başsavcı ve Başsavcı vekiline verdiğini onların da gereğini yaptıklarını' ifade ettiği olaylar zincirinde, İstanbul TMK savcılığınca birçok siyasetçi ve aile efradına, birçok büyük şirket yöneticileri ve bazı belediye Başkanları ile önemli bir kamu bankasına yönelik yasal süreleri aşan uzun süreli dinlemeler sonrasında birbiriyle bağlantısız soruşturmalar da birleştirilmek suretiyle yapılan operasyonlarda yılları bulan yasadışı dinlemeler ve basına çıkan sayfa sayfa haberler ve tüm kamuoyunun mevcut operasyonlara odaklandığı, siyaseten istifaların konuşulduğu bir atmosferde önlem olarak Başsavcının basına açıklama yapması, müzekkerelerin çift imza ile çıkarılması, dosyanın başka savcılara verilmesi gibi tedbirlerin bir şey yapıyormuş gibi görünmekten öte bir anlam ifade etmediği,
Üstelik hükümetin yasadışı operasyonları engellemeye yönelik tedbir olarak alel acele çıkardığı Adli Kolluk Yönetmeliğindeki değişikliğe rağmen HSYK Başkanının karşı çıkmasına karşın kendisi Başkan vekili de olmadığı halde HSYK Genel Kurulunu da ikna ederek hazırlattığı basın açıklaması ile birlikte değerlendirildiğinde yapılanlar bir taraftan yol verip diğer taraftan mücadele ediyormuş gibi gözükmekten öteye gitmediği,
Yine tanık S.. M..'nın beyanında geçtiği üzere ''bundan önce bana bu adamlar neyi getirdiyse ben 39, 40'lara kadar sizin döneme kadar herkesi çok iyi bilirim ama ondan sonrasını bilmem, yani isim isim bilmem kimseyi, bugüne kadar bana ne getirdilerse ben onların kefaretine güvendim, adamlığına güvendim işte siciline, işte şu iyidir, bunun notu iyidir denilene güvendim, bundan sonra sen ne getirdiysen getirdiğin adamların hepsinin günahı vebali boynuna, ben bunların adamların birçoğunu tanımam'' sözleriyle sanığın bir nevi öz eleştiri yaptığı, bu sözlerle muhatap olduğu kişilerin kimliklerinin farkında olduğu, diğer yandan kendi elleriyle oluşturduğu Tetkik Hakimi olarak ..., Genel Sekreter Yardımcısı olarak ..., Genel Sekreter olarak M.. B..'dan oluşan kararname zincirinde FETÖ mensuplarının menfaati dışında başka bir sonuç çıkmayacağı açık olup bu kişilerin getirdiği her şeye olur anlamında güven duymanın yapılan yanlışlara bile isteye ortak olmak demek olduğu,
Bu yargıyı tanık A.. H..'nin 'HSYK içerisinde F.G. cemaat mensubu hakimlerin ve müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta kendisinin de sorumlu olduğuna, bunu kabul ettiğine, ancak atamalar ile ilgili İ.. O..'un kendisi başkan vekili olduğu halde bu işlere karıştırmadığına, İ.. O..'un da F.G. cemaati mensubu olduğuna, 2012 yılına kadar İ.. O..'un da F.G. cemaat sohbetlerine geldiğine, konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getirdiğine, ancak cemaatin taleplerini red edemediğine, tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ettiğine, bu şekilde davranmasında da ... ile ...'in İ.. O..'da etki yarattığını bildiğine, İ.. O..'un, ... ve ...'in F.G. cemaati mensubu olduklarını bildiğine, onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyor olduğuna' dair beyanlarının da kuvvetle desteklediği, sonraki beyanlarında her ne kadar 'İ.. O..'un da F.G. cemaati mensubu olduğu' sözünü söylemediğini ifade etmiş ise de, kastetmek istediğinin sanığın da o dönemde cemaatten gelen tüm talepleri kabul ettiği yönündeki sözleri ile yumuşatma çabası olduğunun gözlendiği,
HSYK 1. Daire çalışmalarına yönelik olarak tanık N.. Ö..'in 'bir meslektaşının tayinini veya talebini ilettiğinde 1. Daire Sekreteryasında ciddi direnç ile karşılaştığına, 1. Dairede ...'ün Genel Sekreter yardımcısı olduğuna, ...'inde tetkik hakimi olduğuna, oradaki tetkik hakimlerinin doğrudan İ.. O..'a bağlı şekilde ve daha değişik çalıştıklarına, kurul içinde olan herşeyden haberleri olduğuna, hatta Engin Beye bir kurul toplantısında neden kararname hazırlandığından bizim haberimiz olmuyor dediğinde 'biz personelciyiz, Bakanlık geleneğimiz böyle, sır küpüyüz' dediğine' dair beyanları ile de açıklık getirildiği,
Ö.. K..'nun 'F.G. cemaat mensubu olarak bildiği M.. B..'ın kendilerini cemaat dayanışması ve arkadaşlık ilişkilerinin gelişmesi amacıyla biraraya topladığını, bu toplantıları M.. B..'ın organize ettiğine, dönüşümlü olarak kendi evlerinde toplandıklarını, bu toplantılara A.. H.., İ.. O.., ..., N.. Ö.., ..., A.. K.., ..., ..., ..., B.. E.., M.. B.., ... ve kendisinin katıldığı, MİT krizinin başlamasından sonra da akşam yapılan cemaat sohbetlerine İ.. O..'un katılmamaya başladığı, İ.. O..'un cemaat sohbetleri şeklinde evlerde yapılan sabah kahvaltılarına bu süre içerisinde katıldığı, İ.. O..'un F.G. cemaat mensuplarının isteklerini yerine getirdiğini bildiği, İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in F.G. cemaati mensuplarının yargı içerisinde önlerini açtıkları, bu açmaları sonucunda F.G. cemaatinin de, İ.. O.., A.. H.. ve B.. E..'in önlerini açıp, bu kişilerin bürokrasi içerisinde yükselmelerini sağladığı, her üç kişi cemaat önünde mesafe koyar gibi davranmışlar ise de aslında bu davranışlarının cemaate yaptıkları naz olarak nitelendirdiği, atamalar konusunda cemaatin en etkin kişilerinin kurul üyeleri dışında bulunan ... ve ... olduğunu, bu iki kişinin İ.. O..'a etki yapıp, F.G. cemaat mensuplarının taleplerini yerine getirdiklerini, İ.. O..'un sohbetlerde F.G. cemaatine yakın olduğunu gizlemediğini, ancak M.. B..'a dönüp, beni tam cemaatçi olarak saymayın diye söylediğine, İ.. O..'un en samimi olduğu kişinin M.. B.. olduğunu, ... ve ...'in F.G. cemaat mensubu olduğunu İ.. O..'un iyi bildiğini, bu kişilerin taleplerinin cemaat adına gelen talimatlar olduğunu da bilmekte olduğuna' yönelik beyanlarının A.. H..'nin beyanlarını destekler mahiyette olduğu,
Ö.. K..'nun 'yargıdaki tepe noktasında ..., ..., ..., ..., M.. B.., ..., ..., ... gibi cemaat mensuplarının meseleleri kendi aralarında kararlaştırıp M.. B.. aracılığı ile İ.. O.., B.. E.. ve A.. H..'ye oradan da HSYK üyelerine aktarıldığı, sekreteryada da HSYK üyeleri arasında da cemaat mensupları alenileştirilmediği, her şeyin gizlilikle yapıldığı, bu isimlerin öncelikle Müsteşara İ.. O..'a, B.. E..'e, A.. H.. tarafından aktarıldığı, sonra bu hususun 16 kişilik muhafazakar blokla konuşulup onlara da kabul ettirildikten sonra HSYK Genel Kurulunun gündemine alındığı, 19.10.2011 tarihli çoğunluğu cemaat soruşturması geçiren kişilerden oluşan müfettiş atamalarının da bu şekilde yapıldığı, bu müfettişlerin cemaat mensubiyetinin olduğunu sanığın, A.. H.. ile B.. E..'in bilmemesinin mümkün olmadığı, İ.. O.., A.. H.., B.. E..'in HSYK'da en etkin üç şahıs olduğu, etkinlik sırasında İ.. O..'un önde geldiği, B.. E..'in ikinci geldiği, üçüncü sırada A.. H.. olduğu' yönündeki bu yapının çalışma usulüne dair ayrıntılı açıklamalarından da anlaşıldığı üzere örgütün kamufle olmuş elemanları tarafından geri planda hazırlanan çalışmaların sanık ve HSYK'da etkin diğer örgüt mensupları tarafından legal ve resmi talepler olarak sunulduğu,
Ö.. K..'nun 'birinci dairenin kararname taslaklarının Birinci Daire dışındaki üyelere ve hatta Başkan Vekiline dahi verilmediği, bu atama politikasının cemaatçilerin yargıya yerleştirilmesinin İ.. O..'un ikna edilmesi suretiyle sekreterya tarafından yapıldığını düşündürdüğü, diğer taraftan birinci dairede İ.. A.., Z.. H.. ve Müsteşarın, İ.. O..'un önerilerinden saparak karşı tarafa teveccüh gösterecek kişiler olmadığı, sanığın bu üç isim üzerinde etkili olduğu', yönündeki gözlemleri ile de ortaya çıktığı üzere sanığın 1. Daire Başkanı olarak görev yaptığı süre içerisinde yargıdaki cemaat yapılaşmasında ve mevcut olanların etkin görevlere atanmalarında belirleyici olduğu,
İ.. A..'ın beyanında geçtiği üzere Nilgün Hanımın gelerek 'İbrahim bey ben cemaatle Fetullahçılarla birlikte hareket etmiyorum, böyle bir algı var, beni yemeğe götürdüler, orada bir takım vaatlerde bulundular, fakat ben hiçbirisini kabul etmedim, ben kesinlikle onlarla birlikte hareket etmiyorum' demesine rağmen sanığın bazı tasarruflarda Nilgün Hanımı diğer tarafa kaptırmamak için bazı tavizlere razı olunduğuna dair savunmasının yerinde olmadığı,
Bu konuda tanık Z.. H..'na arkadaşı ... vasıtasıyla 'İ.. O..'a cemaat mensuplarının yani paralel yapıdan olanların kendisini ablukaya aldıklarına, kendi yanlarına çekmeye çalıştıklarına dair bilgi geldiğinin' ve 'Nilgün seni cemaatçi biliyor herkes' denmesi nedeniyle tanığın İ.. O..'a 'ya farkındayım, daha önce benim odama hiç gelmeyenler gelip gidiyor, ben bunun farkındayım' demiş olmasına göre FETÖ mensubu üyelerle birebir iş birliği içerisinde olmadığının da sanık tarafından bilindiği,
İ.. A..'ın 'sanığın kendilerinden olan isimleri onlara, onlardan olan isimleri kendilerine yani bir arabulucu diyebileceği bir pozisyonu olduğuna' şeklinde ifade ettiği gibi sanığın mensubu olduğu kamu görevinin gereklerine göre hareket etmek yerine yasal hiç bir pozisyonu bulunmayan özel ve tüzel bir kimliğe sahip olmayan illegal bir yapıyı ve temsilcilerini muhatap alarak yargısal kurumların oluşumu, yargı politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında bu yapının etkin olmasına imkan tanıdığı,
2011 Yargıtay üyeliği seçiminde vücut bulduğu üzre toplam 160'a 110 gibi büyük bir rakamın bu yapıya mensup kişilerden seçilip Yargıtay gibi yargının en tepesinde yüksek mahkeme sıfatını haiz bir kuruma yerleştirilmelerine aracılık ettiği, diğer atama ve seçimlerde de benzer oranlarda örgüt mensubunun yargının değişik pozisyonlarına yerleştirildiği,
Sanığın örgüt elebaşı hakkında, tanık İ.. A..'ın ifade ettiği B.. E..'in de teyit ettiği gibi 'beddua sürecinden sonra M.. B..'a 'sizin hocanız kim, affedersin kimin kucağına oturuyor gibi' bir serzenişte bulunmasına karşın kendisinin 'ben F. G. dinine mensup değilim' dediğinde ise sanığın 'abi kimseyi tekfir etme çünkü Allah korusun küfre girersin' demek suretiyle bir nevi örgüt elebaşının vaazlarına yansıyan 'Allahın arşına yükselme, Hz Peygamber ile görüşme, Kainat imamlığı, Kelime-i Şehadet, Namaz, Oruç, Örtünme, Ezan gibi konularda dinin temel değerlerine aykırı kamuoyuna yansıyan görüşlerini de hoş gördüğü kanaatine neden olduğu,
FETÖ/PDY elebaşına karşı rencide edici şekilde söylenen bir söz karşısında savunma refkleksi ile gösterilen bu tavrın sanığın baştan itibaren örgüt mensubiyetini perdelemeye yönelik gösterdiği azami hassasiyete aykırı bir tutum olarak ortaya çıktığı,
B.. E.. tarafından organize edilen 2013 yılında FETÖ mensubu olmayan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin bir araya getirilmesi amacıyla yapılan toplantılara biri hariç sanığın da katıldığı, 2013 yılının yaz aylarında Danıştay başkanlığı seçiminin sonuçlanmaması üzerine ... Tutar ile görüşerek 'iki yüksek mahkemenin de imajının iyi olmadığını seçimin sonuçlanmaması halinde İ.. O.. ile birlikte Bakan Bey ile görüşerek tasarıyı meclise göndereceklerini' söylemeleri üzerine ... Tutar'ın bir kaç telefon görüşmesi yaptığına, öğleden sonra da seçimin sonuçlandığına, dair beyanlara göre sadece HSYK'da değil Yargıtay ve Danıştay gibi diğer kurumlarda da etkinliğinin mevcut olduğu, bu durumun ... dosyasında da gözlendiği,
B.. E..'in beyanlarında geçen Ankara ve İzmir Başsavcılarının görev yerlerinin değiştirilmesi işlemine ilişkin 'Ankara'da ÖSYM sınavı ile ilgili soruşturmanın sonuçlandırılamaması nedeniyle ve bazı soruşturmaların hükümetten kişilerle görüşülerek santaj amaçlı kullandığına dair duyumlar almaları üzerine İ.. O.. ile görüşerek Ankara Başsavcısının görevden alınması gerektiğini kararlaştırdıklarına, İzmir'de de o tarihte askeri casusluk soruşturması adı altında uydurma bir soruşturma yürütüldüğüne, bunun üzerine İ.. O..'un Bakan Bey ile görüşerek Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılarının görevden alınması gerektiğini söylediğine' dair sözlerle ifade edilen tasarruflara konu Ankara Başsavcısı ... ve İzmir Başsavcısı D.. K..'ın bu illere atamalarının da HSYK 1.Dairesi tarafından yapıldığı, yer değişikliklerinin ise tüm ülke kamuoyunun takip ettiği ve örgütlü şekilde ÖSYM sınav soru kitapçıklarına şifre yerleştirilmesi ve kitapçıklarının çalınması eylemlerinin etkin bir şekilde soruşturulmaması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde zaafiyete neden olacak şekilde çok sayıda üst rütbeli askerlerin casus olduklarına yönelik iddialarda D.. K..'ın ifade ettiği gibi bu soruşturmayı yürüten ...'yü de sanığın atadığı ve zaman zaman kendisi ile temas kurduğu, soruşturmalara yönelik gerek kamuoyunun gerekse hükümetin tepkileri nedeni ile bu Başsavcıların yerlerinin değiştirilmesi yoluna gidildiği,
Görülmüştür.
26/12/2013 Tarihli HSYK Basın Açıklaması Hakkında;
Adalet eski Bakanı S.. E..'in tanık sıfatıyla Dairemizde alınan 'adli kolluk yönetmeliğini değiştiren İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanının imzasının olduğu yönetmelik yayınlandıktan sonra HSYK'dan kendisini aradıklarını ve bu yönetmeliğe karşı yargı camiasından bir tepki olduğuna, buna karşı bir açıklama yapmak istediklerini ifade ettiklerine, orada kendisinin de o açıklamayı bir göreyim, ona göre ben size bir şey söylerim dediğine, maille kendisine sanık tarafından gönderildiğine, incelediğine ve sanığa ben böyle bir açıklamaya müsaade etmiyorum dediğine, ertesi gün yüz yüze görüşme noktasında bakanlığa geldiklerine, B.. E.., A.. H.. ve sanığın olduğuna, neticeten böyle bir açıklamaya bir kaç sebepten dolayı müsaade etmediğine, birincisi ben bugün yarın görevden ayrılıyorum, bunu yeni Bakanınızla paylaşırsınız, yeni Bakanınız size izin verir ya da vermez dediğine, ikincisi bu açıklama önceki HSYK'ların yaptığı açıklamadan daha ağır bir açıklama olmuş, kendilerinin şikayetçi oldukları dönemde siyaset kurumunu izam eden açıklamalar yapardı HSYK, ondan daha ağır bir açıklama olmuş, bu açıdan da ben buna müsaade etmem dediğine, bu defa sanığın biz böyle bir açıklama yapmazsak Genel Kurulda üyelerden herhangi biri bir önerge verip bunu oylatabilir Sayın Bakanım dediğine, kendisinin de ona karşı, böyle bir şey yaparlarsa biz de cevabını veririz, orada B.. E..'e 'böyle bir gelişme olur ise siz süre isteyin, dört başı mamur bir muhalefet şerhi yazmanız lazım, çünkü adli kolluk yönetmeliğinin altında benim de imzam var, ... ile beraber benim imzam var' dediğine, görevden ayrılacağı gün HSYK Genel Kurulunun böyle bir önergeyi getirmiş ve oylamış olduklarına, HSYK Başkan vekillerine 2011 seçimlerinde seçim için istifa ettiğinde o arada geçici süreçte Bakan olan ...'ın Kurul Başkanı olarak verdiği kendisi adına açıklama yapma yetkisini Hacıbektaş'ta ...'ın yumruklanması hadisesinden sonra kendisinden habersiz yapılan bir açıklama nedeniyle aynı gün HSYK Başkan vekilinin yetkisini kaldırdığını ve mutlaka HSYK adına bir açıklama yapılacaksa bunun Bakan Olur'u alınmak suretiyle yapılacağını da bir tamimle HSYK idari birimine gönderdiğine, bu çerçevede daha önce yapılan açıklamalarında kendisine ya maille geldiğini ya elden ulaştırıldığını ya da şifaen gelip şöyle şöyle bir konu var bunu açıklayacağız dediklerine, tamam yapabilirsiniz derse açıklandığına, İbrahim beyin gönderdiği mailinde bu çerçevede gönderilen bir mail olduğuna', dair beyanında geçtiği üzre 26 Aralık HSYK basın bildirisini Bakanın istememesine, Kurul Başkan vekili de olmamasına rağmen sanığın inisiyatif kullanarak hazırlatıp Genel Kurul Basın Açıklaması haline dönüştürdüğü,
Bu metni sanığın hazırlattığı hususunun tanık A.. H..'nin 'İ.. O..'un kendisini mesaiye başlar başlamaz davet ettiği odaya gittiğinde bir metin üzerinde ... ve M.. B.. ile birlikte çalıştıklarına, İ.. O..'un, bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni kendisine uzattığına' yönündeki açıklamaları ile de sabit olduğu, tanıklar Ö.. K.., N.. Ö.. ve A.. K..'nın da bu basın bildirisini sanığın hazırlattığını ifade ettikleri,
Tanık Z.. H..'nun Adli Kolluk Yönetmeliğindeki değişikliğin 'yargı bağımsızlığına aykırı olduğuna, yargının idarenin güdümüne girmesi tehlikesine yol açacağı' gibi gerekçelerle kendisi gibi diğer yüksek yargı üyelerinin de karşı çıkarak basın bildirisine kabul oyu verdikleri, bildiriyi İ.. O..'un mu A.. H..'nin mi hazırladığını bilmediği yönündeki beyanlarından da açıkça görüldüğü üzere sanığın bildiriyi hazırlama bahanesi olarak gösterdiği Z.. H..'nun ilkesel olarak bildiriye destek verse de böyle bir bildiri hazırlama ve yayınlama çalışmasının bulunmadığının, bildirinin sanığın organizasyonu ile hazırlandığının görüldüğü,
Adli Kolluk Yönetmeliğindeki değişikliğinin, FETÖ yapılanmasının yargı içerisindeki mensuplarının 07 Şubat 2012 MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasındaki hukuksuzlukları ve 17-25 Aralık 2013 sürecindeki yargı eliyle iktidar değişikliğini hedefleyen uygulamalarının önüne geçmek amacıyla Devletin kendini koruma refleksi ile yaptığı bir düzenleme olduğu gözardı edildiği,
Örneği dosya içerisinde yer alan ve yargı bağımsızlığı kisvesi arkasına gizlenmiş basın bildirisinin yargı içerisine yerleşmiş FETÖ mensuplarına moral ve güç verdiği ve bundan sonraki eylemlerine devam etmeleri gerektiği, kendilerini savunan ve koruyan bir HSYK yapısının olduğu mesajının açık olduğu,
Kurul Başkanı olan Bakanın uygun görmemesine rağmen ısrarla yine Kurul sekretaryasında görevli FETÖ mensuplarına hazırlattırıp basın bildirisi haline getirttiği basın açıklamasının ilanın da İstanbul eski savcısı 17-25 Aralık operasyonunu yapan FETÖ mensubu ...'ın basına dağıttığı bildiri ile aynı zamana denk gelmesine imkan sağlayarak bildirinin etki gücünün artmasını sağladığı,
Bu bildirinin açıklanmasına dair sanığın ısrarının tanık A.. H..'nin 'bu metni kendisi ve İ.. O..'un bakan olan S.. E.. beye götürdüklerine, kendisinden hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istediklerine, Bakanın bu metni okuduğunu ve bu metni açıklayamayacağına, kendisi için de sen de açıklama dediğine, söz alan İ.. O..'unda sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız, dediğine' dair sözleri ile de desteklendiği,
Bu konuda B.. E..'in kendisinin de bulunduğu bir ortamda 'A.. H.. ve İ.. O..'un kamuoyunda ve HSYK'da oluşan havayı ve kendileri üzerindeki baskıları anlatarak böyle bir açıklama yapmanın gerekli olduğunu ifade ettiklerine, bütün açıklamalara rağmen Bakanın, bu konuda kurul tarafından bir açıklama yapılmasının uygun olmayacağından bahsettiğine, Bakanın taslağı okuduktan sonra '...'in açıklamalarından daha beter olmuş' dediğini ve açıklama yapılmasını uygun bulmadığını ve kendisi adına başkan vekilinin de açıklama yapmamasını istediğine, kendisinin de böyle bir açıklamanın yersiz olacağını ve yanlış anlaşılacağını ve bu operasyonları yapan savcılara bir destek gibi algılanacağını ifade ettiğine, bakanın tekrar böyle bir açıklama yapılmasına izin vermeyeceğini söylediğine, bu defa İ.. O.. ve A.. H..'nin kamuoyundaki baskıdan tekrar bahsederek; 'eğer açıklama yapılmasına izin verilmeyecekse, kuruldaki arkadaşlar bunu genel kurula taşımayı düşünüyorlar, bu konuda önerge verecekler bilginiz olsun' dediklerine, Bakanın, bunun da uygun olmayacağını söylediğine, 'Genel kurulun böyle bir yetkisi yok ama illa da genel kurulda böyle bir gündem ve görüşme yapılırsa, biz muhalif kalırız' dediğine, daha sonra bu toplantının sonlandığına, açıklama ile ilgili HSYK da bulunan cemaat mensuplarının ısrarcı bir tavrının olmadığına, bu işin bir sutre gerisinde durduklarına, ...'ın açıklaması ve T.. Ç..'nın açıklamalarının hemen arkasından ise HSYK bildirisinin açıklandığına, bunu HSYK genel sekreterliğinin bir operasyonu olarak algıladıklarına, kendisinin açıklamaya muhalif kaldığı için muhalefet yazmasının biraz zaman aldığına, açıklamanın yapıldığı gün yanına gelerek muhalefetin hazır olup olmadığını sorduklarına, kendisinin bir kaç düzeltme yaparak muhalefeti verdiğine, Başsavcının açıklamalarını değerlendirirken yaklaşık on dakika sonra kurulun açıklanmasının yayınladığını gördüklerine, bunun bir operasyon olduğunu düşündüklerine' dair beyanlarınında benzerlik gösterdiği,
Bahsi geçen HSYK Basın açıklamasında;
''Kamuoyunda yargıya ilişkin yapılan tartışmalar ve Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler HSYK Genel Kurulunda görüşülerek aşağıdaki açıklamanın yapılmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz temel esaslarıdır. Kuvvetler ayrılığı yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız, birinin diğerine üstün olmadığı, medeni bir iş bölümü ve iş birliği içerisinde görev yaptığı sistemdir.
Anayasamıza göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları da bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlığı korunan yargı, yönetenlere karşı yönetilenlerin güvencesidir. Hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunulması halinde yönetenlerin de herkes gibi yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir.
Anayasamızda savcıların adli görevleri ile hâkimlerin idari görevleri yönünden teftiş, denetleme ve genelge düzenleme yetkisinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ait olduğu belirtilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157, 160, 161 ve 164 üncü maddelerinde de; soruşturmanın gizli olduğu; ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle doğrudan doğruya her türlü araştırmayı yapabileceği; adli kolluk görevlilerinin el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhal bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlü oldukları; adli kolluk görevlilerinin adli görevlerin haricindeki hizmetlerde üstlerinin emrinde oldukları, ancak soruşturma işlemlerinde sadece Cumhuriyet savcısının emirlerini yerine getirecekleri; Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında da Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacağı hususları açıkça vurgulanmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 167'nci maddesinde Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak Adli Kolluk Yönetmeliğinin kapsamı düzenlenmiş olup, Cumhuriyet savcılarının adli görevlerine ilişkin hususların bu Yönetmelik kapsamında bulunmadığı izahtan varestedir. Ayrıca adli görevi bulunmayan mülki idare amirlerinin de bilgilendirilmesini içeren 21.12.2013 tarihli “Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in 2 nci ve 3 üncü maddeleri yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasanın ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümlerine açıkça aykırıdır.
Diğer taraftan Anayasamızın 159 uncu maddesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 4 üncü maddesinde hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun görevleri arasında sayılmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasanın ve Kanunun kendisine verdiği yetki ve görev çerçevesinde, hâkimler ve savcılar hakkında bugüne kadar gelen tüm ihbar ve şikâyetleri titizlikle değerlendirmiş ve ilgili kanunlarda yer alan disipline ilişkin hükümleri uygulamıştır. Nitekim 2013 yılı içerisinde Kurulumuza gelen ihbar ve şikâyetler üzerine 13.500 hâkim ve savcıdan 331’i hakkında soruşturma izni verilmiş ve 19’u meslekten çıkarma cezası olmak üzere toplam 288 hâkim ve savcıya değişik disiplin cezaları verilmiştir.
Görüldüğü üzere HSYK, hâkim ve savcıların görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat ve görevlerinin icaplarına uyup uymadığını titizlikle araştırmakta ve eylemleri sabit görülenler hakkında gereken disiplin cezalarını uygulamaktadır.
Bu itibarla; hâkim ve savcıların yasalara aykırı davranışta bulunduğunu veya sıfat ve görevlerine uygun davranmadığını düşünen herkesin HSYK’ya şikâyette bulunması mümkündür. Görev sınırlarını aşan veya suç teşkil eden eylemlerde bulunan hâkim ve savcı varsa o hâkim ve savcılarla ilgili bugüne kadar gereğine tevessül edildiği gibi bundan sonra da edileceği izahtan varestedir. Soruşturmaların yürütülmesine ilişkin yetki aşımı veya usulsüzlük olması durumunda bu konularda da 2802 sayılı kanunun disiplin maddeleri gereğince işlem yapılacağı açıktır.
Ancak; özveri ve titizlikle görev yapan yargı mensuplarını zan altında bırakan beyan ve yazıların da, hukukun üstünlüğü ve çağdaş demokrasinin unsuru olan bağımsız yargıya zarar vereceği hususu gözden ırak tutulmamalıdır.
Bu nedenle; yargı bağımsızlığını ihlal etmeden, yargıya duyulan güveni zedelemeden varsa yanlışlıkları ortaya çıkarmak ve gereğini yapmak başta HSYK olmak üzere tüm yargı kurumlarının görevidir. Bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında tüm yetkililerin, basın mensuplarının ve kamuoyunun yargıyı yıpratacak ve töhmet altında bırakacak tutumlardan kaçınması da yargı camiasının ortak beklentisidir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.'
Şeklindeki ifadelere yer verildiği,
Bu açıklamadan önce sanığın söz konusu örgütün ne kadar tehlikeli olduğuna ilişkin açıklamaları, örgütün hükümeti devirmeye ve Devleti ele geçirmeye yönelik çok sayıda kumpasından haberdar olan ve açıklamadan çok kısa süre önce 17 Aralık girişimini örgütün yaptığını bilen sanığın bu açıklamayı yapma fikrinin kendisinde oluşması, bu açıklamanın yapılması için metin üzerinde FETÖ mensubu olduğunu bildiği sekretarya ile birlikte çalışması, tanık Adalet eski Bakanı ve HSYK eski Başkanı S.. E..'in karşı çıkmasına rağmen bu açıklamanın yayınlanması için ısrar etmesi hususları birlikte düşünüldüğünde sanığın bu aşamada dahi söz konusu açıklamayı yaptırmak suretiyle örgüte veya örgütün Devlete operasyon yapan unsurlarına psikolojik destek olarak yorumlanacak şekilde tavır takınmaktan kaçınmadığı,
Saptanmıştır.
2014 HSYK Seçimlerinde Adaylığı Hakkında;
Etkin pişmanlık kapsamında ifade veren Yargıtay eski üyesi M.. A..'nun, 2014 HSYK seçimlerinde Aydın Adliyesine uğradığını evvelce tanışıklığı olan Komisyon Başkanı Mustafa isimli şahsa gidip ... ve İ.. O.. için oy istediğine,
B.. S..'ün, 2014 HSYK seçimleri öncesi ...'ün bir liste çıkararak 'abi elimdeki listeye sizden oy istiyorum, eşini seni ve gelininiz Feride Bayram da dahil üç kişi için konuşuyorum' dediğine, bağımsız adayların bu listede olduğunu gördüğüne, buna YARSAV listesinin 1. sıra adayının da dahil olduğuna, ancak İ.. O..'un listede olmadığına, kendisinin de 'İ.. O.. neden yok o sizin baş adamınız değil mi?' diye sorduğuna, ...'ün de kendisine 'abi herkes öyle biliyor ama o bizim adamımız değil piyasa adamı kim gelirse ona döner biz güçlüydük bize çalıştı ama bizim adamımız değil biz ona oy istemiyoruz' dediğine, sanığın örgütle ilgisine dair kanaatinin adaylar arasındaki konuşmalardan, sanığın o dönem yaptığı görevler nedeniyle mesleki mülakatlarda görev almasından, önde birisi, kariyer anlamında mesleki anlamda üst düzey birisi olduğu için kendisinde oluşan algıdan kaynaklandığına, mesleğe geçtikten sonra yine görev yaptığı yerlerde bulunan meslektaşlardan ve o dönem seçimler sebebiyle basında yer alan haberlerden de bu yönde bir izlenim edindiğine,
E.. B..'ın, 2014 HSYK seçim çalışmaları için Temmuz ayı içerisinde adaylardan ... ile birlikte Akçaabat'da çağrıldığı sohbete katılan Furkan isimli sivil imamın 'İ.. O..'un 17-25 Aralık olaylarından sonra görüşmelere katılmadığından ve cemaatin almış olduğu kararlara aykırı tutum sergilediğinden' bahsettiğine,
M.. Ö..'in, 2014 HSYK seçimlerinde sanığın yeniden aday olduğunu ve o adaylıkta yani cemaatin adayı şeklinde söyleyenler olduğunu bildiğine, fakat kesinlikle sanığın cemaatin 2014 seçiminde yargı teşkilatında desteklediği adaylardan olmadığına, o dönemde cemaatin sanığı desteklemediğinin de aldığı oydan belli olduğuna,
Ö.. K..'nun, M.. B.. ile yaptıkları bir park gezisinde sanığın F.G. cemaatinden ayrı olarak bağımsız aday olmak istediğini belirttiğine, ancak M.. B..'ın buna çok sert şekilde cevap verip 'eğer aday olursanız sizi afişe ederiz, bizim oylarımızı bölersiniz, asıl cemaatçi diye sizi gösterir, sizi söyleriz' dediğine, F.G. cemaat mensuplarının bazı hakim ve savcılar için cemaatçidir diye ihbarlarda bulunduklarını bildiğine, İ.. O.. o dönem ben F.G. cemaati mensubu değilim diye söylemeye başlayınca ve bu konuşmaları basına yansıyınca F.G. cemaati mensuplarının İ.. O..'u yanlarında tutmak için Fetullahçıdır bilgilerini basına sızdırdıklarını düşündüğüne, burada cemaatin amacının belirttiği gibi İ.. O..'un kendilerinden kopmasını engellemek istemeleri olduğuna, HSYK'nın 2014 yılı seçimlerinde cemaatin hiç riske girmeyerek kendilerine arıza çıkaracak, itiraz edecek, kişilere adaylık vermediğine tamamen kendilerine bağlı adaylarla yürüme karar aldıklarına, sanık, B.. E.. ve kendisi gibi onların tabiriyle kendi nefsine dönük kişileri bir yere taşımayacaklarını söylediklerine, kulislerde konuştuklarını duyduğuna, sanığın aslında cemaatin gücünü arkasına alarak diğer kesimlerle de ilişkisini idame ettirerek kendi cazibesinin sürekliliğini sağlamaya çalıştığını düşündüğüne,
R.. A..'in, 2014 HSYK seçimlerinde aday olmaması gerektiği konusunda zaten herkesin konuştuğunu ama aday olarak herhalde alacağı oyun belli olduğuna, onu göstermeye çalışmış olabilir diye düşündüğüne, aday olmaması gerektiği konusunda konuştuklarına,
Tanık N.. Ö..'in, 2014 HSYK seçimlerinde yaklaşık 20 yıl bakanlıkta her kademede görev yapmış olan İ.. O..'a 600 civarında oy çıktığına, bunun kendisinde çeşitli kuşkulara sebep olduğuna, kendi görüşüne göre oy kullanan terör örgütü üyesi olan hakim-savcıların bu seçimlerde İ.. O..'u kendilerinden değilmiş gibi göstermeye çalıştıklarına, kendi üyeleri ile kendilerinden olmayanları harmanlamaya çalıştıklarına, ... dini bir cemaat olarak öne çıktıklarına, hatta M.. B.. ile konuşurken kendisi ya da İ.. O.. veya bazı üyelerin M.. B..'a bazı hakim-savcılar için 'senin arkadaşların' ifadesini kullandıklarını farkettiğinde bunların birbiri ile irtibatlı olduğunu anladığına,
B.. E..'in, 2014 yılı HSYK seçimleri öncesinde Başbakanlık Başmüşaviri olarak görev yaptığı sırada ... Beyin kendisini Çankaya Köşkü'ne davet ettiğine, kendisine HSYK seçimlerinin öneminden bahsederek durumun kritik olduğunu ve müdahale edilmesi gerektiğini belirttiğine, bu amaçla İ.. O.. ile adaylıktan vazgeçmesi konusunda görüşmesini istediğine, yanından ayrılır ayrılmaz Fahri Beyle aynı düşünceye sahip olduğu için İ.. O.. ile görüşmeye gittiğine, İ.. O.. ile olan görüşmesinde 2014 yılı HSYK seçimleri konusunda tereddütlerinin olduğunu, tek başına kazanma şansının olmayacağını söyleyerek neden aday olduğunu sorduğuna, bunun üzerine İ.. O..'un kendisine 'her iki grubu da istemeyen kişiler olduğuna, bunların kendisine oy verebileceğine, bu yüzden gruplardan bağımsız olarak aday olduğuna, basın organlarından arayarak kendisine bakanlıkta bir makam teklif edilmesi sebebiyle adaylıktan çekileceği hususunda söylentiler olduğunun sorulduğuna, kendisinin de adeta rüşvet almış gibi bir intiba oluşturacak şekilde adaylıktan çekilmeyeceğini' söylediğine, İ.. O..'un çok kararlı olduğunu ve bazı basın mensupları ile yapmış olduğu görüşmelerde kendisini bağlayıcı ifadeler kullandığını görünce artık Fahri Bey'in adaylıktan çekilmesi ile ilgili teklifini doğrudan iletmediğine, gerçekten bağımsız olduğunu düşündüğü adayların tümüne adaylıktan çekilmeleri yönünde bir çağrıda bulunduğuna, aday olmasından hem kendisi adına, hem de seçimin kaybedilmesi hâlinde ülkenin yaşayacağı sıkıntıları düşünerek İbrahim Bey'e kamuoyu önünde çekilmesini haklı ve makul gösterecek bir fırsat vermek için onları da açıklamasının sonuna imâ etmek sûretiyle eklediğine, bu yazılı açıklamadan sonra İ.. O.., adaylıktan çekilebilseydi, kamuoyundaki kimsenin onu yukarıda anlattığı şekilde itham edemeyeceğine, yani bakanlıktan bir makam kabul ederek adaylıktan çekildi gibi suçlamalarda kimsenin bulunamayacağına, aslında onun adaylıktan çekilmesi için eline bir koz vermek istediğine, ''evet ben aday oldum, ancak Birol Bey'in kamuoyuna yapmış olduğu açıklamaları da doğru ve haklı buluyorum, seçimin kritikliğini dikkate alarak adaylıktan çekiliyorum'' demesini sağlamaya çalıştığına, ama olmadığına,
A.. H..'nin, İ.. O..'a ''cemaat sana oy vermez, şu son kararname, 2014 yılındaki uygulamalardan sonra bu adamlar sana oy vermez, sen emir komuta altına giren birisi değilsin, bunları dinlemeyen birisin, Yargıda Birlik zaten sana oy vermez, onlar ayrı bir liste ile çıkıyorlar, ben senin yerinde olsam aday olmam'' dediğine, ama İ.. O..'un onu biraz onur meselesi yaptığına, ''aday olacağım ama hiç şey yapmayacağım, seçimle ilgili hiç çalışmayacağım'' dediğine,
Dair beyanlarında ifade edildiği üzere, her ne kadar sanığın bağımsız aday olduğu yönündeki beyanlar ön plana çıkmış ise de Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi silahlı kuvvetlere yönelik soruşturmaları takiben Böcek davası, MİT Tırları, MİT Otobüsleri, Bakanlıkların dinlenmesi, 17-25 Aralık soruşturmaları gibi doğrudan yönetimi değiştirmeye yönelik yargı eliyle yapılan operasyonların FETÖ/PDY mensuplarının gerçekleştirdiğinin tüm kamuoyunda netleşmesi sonrasında bu yapıya mensup olmayan yargı mensuplarının siyasal düşünce farkı gözetmeksizin milli bir refleksle Yargıda Birlik Platformu adı altında organize olarak 2014 HSYK üyeliği seçimlerine katıldığı, seçimleri kaybetmenin FETÖ mensuplarının Devlet içerisinden tasfiyesi anlamına geldiği, FETÖ/PDY örgütünün, mensuplarına gizli listeler vermesine karşın kamuoyuna liste yerine bağımsız adaylar üzerinden seçime girme yönünde politika belirlediği, adaylarının büyük çoğunluğunu yenilediği, YARSAV bünyesinde bir aday çıkardığı, kendine mensup olmayıp da bireysel olarak bağımsız aday olmak isteyen herkesi YBP adaylarının oylarını bölmelerine temin amacıyla aday olmaları yönünde teşvik ettiği bir ortamda, 2010 seçimlerinde 821 oy almış olan sanığın cemaat mensuplarının organize yapıları nedeniyle o grubun resmi listesinde bulunmaması nedeniyle 2014 seçimlerinde alacağı her oyun YBP adaylarının oylarını eksilteceğinin açıkça göründüğü ve seçim sonucundan da bunun ortaya çıktığı, seçimi de yaklaşık 300 oy gibi bir farkla YBP adaylarının kazandığı, tüm uyarılara rağmen sanığın seçimlere bağımsız olarak katılmasına sadece onur mücadelesi olarak bakmanın mümkün olmadığı,
B.. E..'in beyanında geçtiği üzere 'her iki grubu da istemeyen kişiler olduğuna, bunların kendisine oy verebileceğine, bu yüzden gruplardan bağımsız olarak aday olduğuna' dair sözlerde geçtiği üzere adaylığının FETÖ mensubu olmayan ancak YBP ile ilgili tereddütleri bulunan belli bir kitlenin kendisine oy vermesini sağlamaya yönelik olduğu,
Örgüt için ölüm kalım meselesi olarak görülen, çok önem verilen ve örgüt adaylarının çok az bir farkla kaybettikleri 2014 HSYK üyelik seçimlerinde sanığın aday olmasının örgütün adaylarına avantaj sağlayacağının sanık tarafından öngörüldüğü, sanığın bu seçimlerde aday olmaması hususunda birçok kez uyarılmasına karşın aday olmakta ısrar etmesinin örgütsel bir tavır olduğu,
Değerlendirilmiştir.
Sanık ve müdafilerinin terör örgütü üyeliği/yöneticiliği suçlarından başka dosyalarda yargılanan kişilerin tanık olarak dinlenmelerinin ve yemin etmelerinin usule aykırı olduğu yönündeki itirazlarına, silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunun, iştirak halinde işlenen suçlardan olmaması ve sanık ile başka dosyalarda etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen tanıklar arasında CMK'nın 50/1-c fıkrasında zikredilen anlamda bir iştirakten söz edilemeyeceğinden, terör örgütü üyeliği/yöneticiliği suçlarından yargılanıyor olsalar da başka dosya sanıklarının veya etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen kişilerin sanık İ.. O.. hakkında tanıklık yapmasında ve yeminli dinlenmelerinde usulen bir engel bulunmadığı kanaatiyle itibar edilmemiştir.
Dosyaya sunulan delillerden HTS kayıtlarına sosyal hayatın gerekleri dışında özelleştirilen çakışmalardan bahsedilememesi, tanıklardan B.. B.., H.. A.., M.. D.., M.. Ö.., C.. U.. ile gizli tanıkların duruşmada bizzat dinlenmemiş olmaları, Murat Özkan ve ...'ün dinlenilmesi taleplerinin reddedilmesi nedeniyle hüküm kurulurken bu hususlar değerlendirmeye alınmamıştır.
ByLock Yazışmaları;
52025 ID (...) ile 396079 ID (...) arasında 2015-09-02 22:05:54 tarihinde geçen,
'Abi bu gün bir arkadastan duydum; Birol bey dünya ile irtibatini kesmis tefsir okuyormus ve hafizlik çalisiyormus. Okur için ise ismini unuttum mam makbul olmayan birisinin twitter hesabindan Okur'u hatiralarini yazdigi için tebrik ettigini ve bir dönemin karanlik kalmamasi gerektigini kendisinin hatiralarina ihtiyaç oldugunu yazdigini söyledi. Arkadasin kanaati böyle bir sey yapiyordur ama ortam kollayip piyasaya verir, eger yapmasi istenmiyorsa daha önce baskalari günlük ve hatira yüzünden sikintiya girdi diye korkutulabilir dedi.'
Şeklindeki her ikisi de FETÖ/PDY şüphesi ile firari olan HSYK imamı olduğu iddia edilen ... ile Yargıtay Genel Sekreterliği görevini yapan ... arasında geçen bu ByLock yazışmasında sanığın hatıralarını yazmasından örgütün yapısına dair bilgileri açığa çıkarmasından endişe edildiği ve sanığın bu fikirden vazgeçmesi için ikna edilmesi gerektiğini belirtikleri değerlendirilmiştir.
HSYK'da Çıkarılan Kararnameler ve Muhalefet Kararları;
1- HSYK 1. DAİREDEKİ KARARNAMELER;
A) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Dairesinin 19.06.2011 tarihli kararnamesinde;
D.. K..'ın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına,
...'nun İzmir hakimliğinden İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına,
...'ın İstanbul Hakimliğinden İstanbul Ağır Mahkemesi Başkanlığına,
...'ın İzmir hakimliğinden İzmir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına,
...’nun Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Kartal Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına,
...'ın İstanbul Savcılığından, İzmir C.Başsavcıvekilliğine atandığı,
Hakimler Savcılar Kurulu'nun 09.04.2018 gün ve 2018/19422 sayılı cevabi müzekkeresinde belirtildiği üzere 19.06.2011 tarihli Adli yaz kararnamesinde ünvanlı görevlere atanan 126 kişinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisak ve irtibatları nedeniyle haklarında işlem yapılan hakim ve Cumhuriyet savcılarından oluştuğunun belirtildiği, İçlerinde İzmir askeri casusluk soruşturma dosyalarında isimleri geçen İzmir Başsavcısı D.. K.. ve Başsavcı Vekili ...'ın da bulunduğu,
B) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Dairesinin 11.06.2014 tarih ve 1357 sayılı kararnamesinde (2014 Adli yargı ana kararnamesi);
...'nin Gaziosmanpaşa hakimliğinden Erzurum hakimliğine, ...'ın Cizre Başsavcılığından Çarşamba savcılığına, ...'ın Cizre hakimliğinden Çarşamba hakimliğine, ...'in Balıkesir Başsavcılığından İzmir savcılığına, ...'in Balıkesir hakimliğinden İzmir hakimliğine, ...'ın Kahramanmaraş Başsavcılığından Konya savcılığına, ...'ın Kahramanmaraş hakimliğinden Konya hakimliğine, ...'nin Ceyhan Başsavcılığından Konya savcılığına, ...'nin Ceyhan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Konya hakimliğine, Mehmet Bahadır'ın Hakkari Başsavcılığından Rize savcılığına, ...'ın Hakkari hakimliğinden Rize hakimliğine, ...'un, Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Bolu Hakimliğine, ...'in Silivri Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından İstanbul Anadolu Hakimliğine, ...'ın Antalya Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinden Antalya Cumhuriyet savcılığına, ...'in Karşıyaka Başsavcılığından İzmir savcılığına, ...'in Gebze Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinden İstanbul Anadolu Cumhuriyet savcılığına, ...'nün İzmir Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinden Karşıyaka Cumhuriyet savcılığına, ...'nın Van Başsavcılığından Manisa savcılığına, ...'in Nevşehir Başsavcılığından Edirne savcılığına, ...'ün Amasya Cumhuriyet Başsavcılığından Aydın Cumhuriyet savcılığına, ...'ın Fethiye Başsavcılığından Samsun savcılığına, ...'ın Giresun Başsavcılığından Bursa savcılığına, ...'in Kırklareli Başsavcılığından Edirne savcılığına, ...'ın Bitlis Başsavcılığından Bursa savcılığına, atanmalarına sanığın ''ilgilinin bulunduğu yerdeki görev süresinin 2 yıldan az olduğundan, yönetmeliğin 4. Maddesine göre atamasının yapılamayacağı'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'nin İzmir savcılığından Denizli savcılığına, ...'in İzmir Savcılığından Balıkesir savcılığına, ...'nun Aydın Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından İzmir hakimliğine, ...'nun Aydın hakimliğinden İzmir hakimliğine, ...'un Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Ankara hakimliğine, ...'un Trabzon Başsavcılığından Samsun savcılığına, ...'in Ankara Başsavcıvekilliğinden Ankara Batı savcılığına, ...'nın Bursa Başsavcıvekilliğinden Yalova savcılığına, ...'ın İstanbul Anadolu Başsavcıvekilliğinden Bakırköy savcılığına, ...'ün Kocaeli Cumhuriyet Başsavcı vekilliğinden Bursa Cumhuriyet savcılığına, ...'in Kayseri Başsavcıvekilliğinden Aydın savcılığına, ...'ın Konya Başsavcılığından Konya Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcılığına, atanmalarına sanığın ''mevcut görev yerinde kalması gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'ün Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığından Konya Cumhuriyet savcılığına, atanmalarına sanığın ''ilgilinin görev yerinde kalması veya atanacaksa Başsavcı olarak atanması'' gerekçesi ile ...'nin ise ''mevcut görev yerinde kalması gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'ın Adana Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Bursa hakimliğine atanmasına, sanığın ''ilgilinin görev yerinde kalması veya atanacaksa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak atanması'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'ın Alanya Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Diyarbakır hakimliğine, atanmasına sanığın ''daha önce görev yaptığı yerler dikkate alınarak Diyarbakır dışında müktesebine uygun bir yere atanması'' ...'nin ise ''mevcut görev yerinde kalması gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'in Tokat Başsavcılığından Bakırköy savcılığına,
...'ın Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığından, İzmir Cumhuriyet savcılığına, atanmalarına sanığın ''çocuklarının öğrenim mazereti nedeniyle mevcut görev yerinde kalması gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'ın Bursa Başsavcılığından Bursa Başsavcıvekilliğine atanmasına, sanığın ''Bursa C. Başsavcısı olarak görevine devam etmesi gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'in Edirne Başsavcılığından Konya savcılığına atanmasına, sanığın ''C. Başsavcısı olarak atanması gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
...'un Yargıtay Tetkik hakimliğinden Gölcük Başsavcılığına atanmasına, sanığın ''Kars C. Başsavcısı olarak atanması gerektiği'' gerekçesi ile muhalif kaldığı,
Söz konusu kararnameye bakıldığında sanığın 44 kişinin atamasına muhalif kaldığı, atanmalarına muhalif kaldığı bir çok kişinin FETÖ nedeniyle işlem yapılan hakim savcılardan oluştuğu, sanığın muhalif kaldığı 44 kişiye istisnasız olarak FETÖ'den işlem yapılan ...'nin de muhalif kaldığı, yukarıda ayrıca belirtilen bir kaç muhalefet dışında sanığın muhalefet gerekçesi ile ...'nin muhalefet gerekçelerinin birbirinin aynısı olduğu, muhalefet kalınan kişiler arasında başta MİT Tırları soruşturmaları sırasında Adana Başsavcısı olan ..., İzmir Askeri Casusluk soruşturmaları sırasında İzmir Başsavcı Vekili olan ... gibi FETÖ mensubiyeti bilinen olaylara aktif olarak karışmış hakim ve savcıların da bulunduğu görülmüştür.
C) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Dairesinin 06.03.2014 tarih ve 480-481-482 sayılı kararnamesinde;
Yasal değişiklikler ve tasarruflara rağmen 06.03.2014 tarihli Adli yargı kararnamesinde, çok sayıda örgüt mensubunun, HSYK ve Bakanlıktan uzaklaştırılması amacıyla çıkarıldığı anlaşılan bu kararnamede; M.. B..'ın HSYK Genel Sekreterliğinden Yargıtay Cumhuriyet Savcılığına, ...'nin HSYK Genel Sekreter Yardımcılığından Ankara hakimliğine, ...'ün HSYK Genel Sekreter Yardımcılığından Ankara hakimliğine, ...'ın HSYK Genel Sekreter Yardımcılığından Ankara hakimliğine, ...'nın Uluslararası Hukuk ve Dış ilişkiler Genel Müdürlüğü tetkik hakimliğinden Yargıtay Cumhuriyet Savcılığına, ...'ün Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürlüğünden Ankara hakimliğine atandıkları, benzer şekilde anılan suçtan soruşturma veya kovuşturma bulunan bir çok kişi hakkında benzer şekilde atama olduğu, görülmüştür.
D) Diğer bazı kararlara örnekler;
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Dairesinin 07.01.2014 tarih ve 36 sayılı kararında; gündem dışı olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili ...'ün Bakırköy Başsavcıvekilliğine atanmasına, T.. Ç.., ..., ..., ... hakkında ise HSYK incelemesinin sonucunun beklenmesine karar verilmiştir. Bu kararın altında sanık, Z.. H.., ... ve İ.. A..'ın imzası olduğu, ..., ..., ...nun muhalif kaldıkları, 16.01.2014 tarih ve 127 sayılı kararında; ...'ın İstanbul C. Savcılığından Tekirdağ C. Savcılığına atandığı, (kararda sanığın da imzasının bulunduğu, ...'nin muhalif kaldığı)
11.02.2014 tarih ve 340 sayılı kararında; ...'ün İstanbul C. Başsavcı Vekilliğinden Bolu C. Savcılığına oy birliği ile atandığı, (kararda sanığın da imzası bulunduğu), 22.03.2014 tarih ve 607 sayılı kararında; ...'nın İstanbul C. Savcılığından Afyonkarahisar C. Savcılığına atandığı, (kararda sanığın da imzasının bulunduğu, ...'nin muhalif kaldığı)
Gözlenmiş ise de, görüldüğü üzere kararname tarihleri itibariyle MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, MİT Tırları ve MİT Otobüslerinin durdurulması, 17-25 Aralık soruşturmaları gibi tüm kamuoyunun dikkatinin bu operasyonları yapan FETÖ mensubu hakim ve savcılar üzerine yoğunlaşmasını takiben yapılan tasarruflar olup kamuoyundaki tepkileri yatıştırmaya yönelik geçici tedbirler mahiyetinde olduğu anlaşılmıştır.
2- HSYK GENEL KURULDAKİ KARARLAR ;
A) CMK 250 ile yetkili hakim savcılara yönelik şikayetler hakkında;
06.02.2013 tarih 2013/106 sayılı karar ile ..., ..., ... ve ... ile ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
06.02.2013 tarih 2013/112 sayılı karar ile ... ile ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
20.02.2013 tarih 2013/237 sayılı karar ile ...'ın CMK 250 ile yetkili ilgili Cumhuriyet Savcısı ile ilgili şikayeti hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
18.09.2013 tarih 2013/652 sayılı karar ile ..., ..., ..., ... ve ... ile ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
02.10.2013 tarih 2013/739 sayılı karar ile T.. Ç.., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
09.10.2013 tarih ve 2013/791 sayılı kararı ile T.. Ç.., ..., ... ... ve ... ile ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
02.07.2014 tarih ve 2014/494 sayılı kararı ile CMK 250 ,le yetkili bazı hakimler ile ilgili şikayet (... müdafiinin şikayeti) hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
02.07.2014 tarih ve 2014/496 sayılı kararı ile ... ile ilgili şikayet (... müdafiinin şikayeti) hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
21.05.2014 tarih ve 2014/316 sayılı kararı ile ..., ..., ile ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
02.07.2014 tarih ve 2014/497 sayılı kararı ile ...'nın CMK 250 ile yetkili bir kısım hakim savcılarla ilgili şikayet hakkında HSYK 3. Dairesinin işleme konulmama kararı üzerine yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
06.11.2013 tarih ve 2013/818 sayılı kararı ile ... ile ilgili HSYK 2. Dairesinin verdiği disiplin cezasına yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
15.01.2014 tarih ve 2014/8 sayılı kararı ile ... ile ilgili HSYK 2. Dairesinin verdiği disiplin cezasına yapılan itirazın HSYK Genel Kurulunca reddedildiği sanığın bu karara muhalif kaldığı,
Görülmüş, Genel Kuruldaki FETÖ mensuplarının etkinliği gözetildiğinde sonuca etkili olmayan muhalefetlerin bilinçli ve kamuflaj amacıyla yapıldığı değerlendirilmiştir.
B) Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu tarafından yapılan Atamalar Hakkında;
30.12.2011 gün ve 470-471 sayılı Genel Kurul kararı ile Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılıklarına; ... ile ...'ın atandıkları, her iki kişinin de örgüt mensubiyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen kişilerden oldukları,
HSYK Genel Kurulu'nun, 12.07.2011 gün ve 221 sayılı kararı ile 3 kişinin HSYK müfettişi olarak atanmalarına karar verildiği, görevlendirilen tüm tetkik hakimlerinin, örgüt mensubiyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen kişilerden oldukları,
HSYK Genel Kurulu'nun, 21.06.2011 gün ve 204-205 sayılı kararı ile 7 kişinin HSYK müfettişi olarak atanmalarına karar verildiği, görevlendirilen tüm tetkik hakimlerinin, örgüt mensubiyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen kişilerden oldukları,
HSYK Genel Kurulu'nun, 19.10.2011 gün ve 288 sayılı Genel Kurul kararı ile 23 kişinin HSYK müfettişliğine atandıkları tespit edilebildiği kadarıyla 16'sının örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oluştuğu,
HSYK Genel Kurulu'nun, 16.11.2011 gün ve 382 sayılı kararı ile ile HSYK tetkik hakimliğine 4 hakim savcının geçici görevlendirilmesine karar verildiği, görevlendirilen tüm tetkik hakimlerinin, örgüt mensubiyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen kişilerden oldukları,
HSYK Genel Kurulu'nun, 15.06.2012 gün ve 346 sayılı kararı ile 28 hakim ve savcının HSYK tetkik hakimliğine atamasının yapıldığı, tespit edilebildiği kadarıyla 26'sının örgüt mensubiyeti nedeniyle ihraç edilmiş şahıslardan oldukları,
HSYK Genel Kurulu'nun, 30.06.2011 gün ve 208 sayılı kararı ile HSYK tetkik hakimliğine 11 hakim savcının geçici görevlendirilmesine karar verildiği, görevlendirilen tüm tetkik hakimlerinin, örgüt mensubiyeti nedeniyle meslekten ihraç edilen kişilerden oldukları,
22.02.2011 tarihinde HSYK Genel Kurulu kararı ile Kurul Genel Sekreterliğine ...'nın, Genel Sekreter Yardımcılıklarına ... ve ...'nin atandığı, 24.03.2011 gün ve 96 sayılı Genel Kurul kararı ile ...'ın HSYK Genel Sekreter Yardımcılığına atanmasına karar verildiği, (sanığın imzası var), 30.12.2011 gün ve 470 sayılı Genel Kurul kararı ...'in HSYK Genel Sekreter Yardımcılığına atanmasına karar verildiği, (sanığın imzası var), 28.12.2011 gün ve 467 sayılı kararı ile HSYK Genel Sekreterliğine M.. B..'ın atandığı,
Görülmüş, yapılan bu atamalarla HSYK içerisindeki FETÖ/PDY yapılanmasının yoğunluğu gözlenmiştir.
SONUÇ:
Tüm dosya muhteviyatındaki bilgi, belge ve deliller birlikte incelenerek sanığın somut olaydaki durumu değerlendirildiğinde;
Sanık İ.. O..'un, 32882 sicil numarası ile Almus Cumhuriyet Savcılığı (12.10.1992), Sarıkamış Cumhuriyet Savcılığı (17.11.1992), Haymana Cumhuriyet Savcılığı (05.08.1995), Adalet Bakanlığı Yetkili Tetkik Hakimliği (26.04.1996), Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği (24.10.1997), Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığı (25.06.2003), Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü (04.06.2007), Personel Genel Müdürlüğü'nden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Daire Başkanlığı ve Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı (28.11.2014) görevlerinde bulunduğu, 19.01.2015 tarihinden itibaren İstanbul Anadolu Hakimi olarak görev yaptığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği, sanığın savunmaları ve dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılmıştır.
Sanığın örgüt içerisinde bulunduğu süre içerisinde;
Öğrencilik yıllarından itibaren örgütle irtibatlı olan sanığın staj döneminde zaman zaman örgüte ait evlerde düzenlenen sohbet toplantılarına iştirak ettiği, Adalet Bakanlığı'nda Tetkik Hakimliğinden Müşteşar Yardımcılığına kadar çeşitli kademelerde çalıştığı dönem itibariyle cemaate mensubiyetini sürdürdüğü, Bakanlıkta görev yapan diğer örgüt üyeleri ile oluşturulan cemaat sohbet gruplarına katıldığı, zaman zaman yardım adı altında örgüte himmet verdiği, bir dönem yargı imamı olarak bilinen ... isimli örgüt mensubunun Çukurambar'da bir evde yaptığı toplantılara iştirak ettiği, Bakanlıkta görev yaptığı bu süreçte atamalarda ve Bakanlık politikasının belirlenmesinde ön plana çıkan etkin kişiliği ile FETÖ mensuplarının Bakanlık içerisinde ve yargının değişik birimlerinde kadrolaşmasını sağladığı,
2010 HSYK'da görev yaptığı dönem içerisinde HSYK adaylarının belirlenmesinde etkin olup adli yargıdan çoğunluğu FETÖ mensubu adaylar ile birlikte bu yapının desteklediği grup içerisinden HSYK üyesi olarak seçildiği,
FETÖ mensubu hakim ve savcıların sekreterya, tetkik hakimliği ve müfettiş olarak HSYK içerisine yerleşmesinde belirleyici rol oynadığı,
HSYK 1. Dairesi başkanı sıfatıyla diğer üyeleri yönlendirdiği gibi Daire olarak çıkarılan kararnamelerle FETÖ mensubu hakim ve savcıların mahkeme başkanlıkları, başsavcılık ve kritik yerlerde görev yapmalarına zemin hazırladığı,
Zaman zaman kamuoyunda çok dikkat çeken örgüt mensuplarının pasif görevlere atanmasına dair girişimlerde bulunsa da 17-25 Aralık sürecinde dahi bu operasyonları yapan savcılara destek mahiyetinde olacak şekilde HSYK basın bildirisi hazırlatıp Bakanın karşı çıkmasına rağmen genel kurul kararı olarak yayınlanmasını sağladığı,
2014 HSYK seçim sürecinde Devletin FETÖ mensuplarını yargıdan temizleme çabaları kapsamında yapılan seçimlerde FETÖ/PDY örgütünün stratejisine uygun şekilde bağımsız aday olup Yargıda Birlik Platformu adaylarının kazanmasını engellemeye çalıştığı,
Tüm aşamalarda üst düzey yönetici pozisyonunda olmanın ve görev yaptığı yargısal birimlerin örgüt için önemli ve mahrem sayılan alanlardan olması nedeniyle örgüt içerisinde tek başına karar verecek mahiyette bulunduğu,
Anlaşılmıştır.
Yöneticilik/Üyelik Ayrımı;
Sanık hakkındaki iddianamenin silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan 5237 sayılı TCK'nın 314/1. Maddesine hasren düzenlenmiş olması nedeni ile örgütte yöneticilik pozisyonunun ayrıca değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Silahlı terör örgütünü yönetme/üyeliği suçu ile ilgili 5237 sayılı TCK ve 3713 sayılı TMK'daki yasal düzenlemelere yer verilmiştir.
'Suç işlemek amacıyla örgüt kurma' suçu 5237 sayılı TCK'nın 220, 'silâhlı örgüt' suçu (yönetme/üyelik dahil) aynı kanunun 314 maddelerinde düzenlenmiş, 'terör örgütleri' hakkında ise 3713 sayılı TMK'nın 7. maddesinin '... terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.' düzenlemesi nedeni ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapmıştır.
TCK'nın 314/3. fıkrasının 'Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.' hükmü gereği silahlı terör örgütü suçu ile ilgili genel kriterler de suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna dair 220. maddedeki esaslara göre değerlendirilmiştir.
Örgütü yönetmekten bahsedebilmek için öncelikle TCK'nın 220. maddesinde öngörülen şartlarla birlikte, amaç-saik, yöntem ve elverişlilik kriterleri itibariyle de terör örgütü vasfını haiz bir örgütün bulunması gerekir.
Doktrin ve yerleşik uygulamalara göre;
Terör örgütünü yönetmek örgüt hiyerarşisinin çeşitli basamaklarında örgütün amaçlarına ve yöntemlerine uygun biçimde örgüt faaliyetlerini sevk ve idare etmek olarak tanımlanabilir. Yönetici suç ortaklığına komuta eden ve örgütün kurallarını gösteren kişidir. (Simeone I Reati Associativi, op.cit.s 257 aktaran Turinay Faruk Terör Amaçlı Örgütlenme Suçu sh.269)
Suç veya terör örgütünü yönetmek; onu sevk ve idare etmek, kısmen veya tamamen, bölgesel, yerel veya genel olarak yönetip yönlendirmek, hiyerarşik yapıya ve varsa işbölümüne uygun olarak emir ve talimat vermek, bunların yerine getirilmesini bekleyip denetlemek, gerekli olduğunda da emrine veya örgütün talimatlarına riayet etmelerini cezalandırmaktadır.Kişinin somut olayda yönetme kudretine, sevk ve idare yeteneğine fiilen sahip olup olmadığına bakılmalıdır (Şen E.-Eryıldız S. Suç Örgütü sh.107).
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında; harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
Örgüt yöneticileri, hiyerarşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolaylı fail olarak sorumludurlar (TCK 220/5 m.)
Failin örgüt yöneticisi olup olmadığı, örgütün organizasyon yapısı, hiyerarşisi ve kişilere verilen görevlerin önemi esas alınmak suretiyle belirlenecektir (Baltacı Vahit Terör Suçları ve Yargılaması sh.183). Bu tespitte belirleyici olan, failin örgüt hiyerarşisi içindeki sıfatı değil ve fakat yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır. Zira gerek kanun koyucunun aynı cezai yaptırımı öngörerek örgüt yöneticiliğini, örgüt kurma fiili ile aynı ağırlıkta bir ihlal olarak görmesi, gerek mülga 765 sayılı TCK'nın 168. maddesinde yer alan, 'silahlı çetede amirliği ve kumandayı haiz olmak' ve 141. maddesindeki 'cemiyetlerin faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare etmek' kavramları ile mer'i 3713 sayılı Kanunun 7/1. maddesinde yer verilen 'örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılacağına' dair kavramlar gerekse örgütle kurulan 'organik bağın' sonucu olarak her seviyede belli ölçüde talimat alma-verme, astları yönetme olgusunun, örgütlü suçların doğasında mündemiç bulunması birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilikten maksadın hiyerarşik yapının belli seviyede üst katlarını ifade ettiğini kabul etmek gerekir.
Konunun FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü bakımından değerlendirilmesi:
Ayrıntıları yukarıda 'Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre FETÖ/PDY örgütü' başlığı altında değerlendirilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/16.MD-956 - 2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere;
FETÖ'nün dikey yapılanması şöyledir;
Örgütün sorumlu yöneticisi “imam” olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kainat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi bir çok değişik pozisyonu vardır.
Örgütün lideri, mensuplarınca kainat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kainat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar “istişare kurulu”, “mollalar”, “tayin heyeti” ve “özel hizmet” birimleridir.
Örgütün yurt içi yapılanmasında ise “Türkiye imamı”, “bölge imamları”, “il imamları”, “küçük il ve bölge imamları”, “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.
Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup, her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır.
Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.
...
Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri Gülen’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, TSK, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.
...
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;
- Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
- İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
-Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
- Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
- Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
- Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
- Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Yedi katmanın en üstünde “Sözde Fetullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri F.G. ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.01.2019 tarih 2018/3259 E, 2019/207 Karar ve 06.02.2019 tarih 2018/5956 E, 2019/578 sayılı kararları da bu minvalde değerlendirmelere yer vermiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Öğrencilik döneminden itibaren örgüt mensubu olan sanığın aşama aşama görev yaptığı ilk derece savcılık görevinden sonra Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği, PGM Daire Başkanlığı, PGM Yardımcılığı, Personel Genel Müdürlüğü, Müsteşar Yardımcılığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu Üyeliği ve 1. Daire Başkanlığı görevlerinin gerek yargı politikasının belirlenmesi gerekse yargı içerisinde görev yapan hakim ve savcıların atama, terfi ve disiplin işlemleri yönünden etkin ve belirleyici görevler olduğu izahtan varestedir.
Öğrencilik döneminde örgüt evlerinde düzenlenen sohbet toplantılarına katılmakla başlayan örgütsel ilişkinin, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü bünyesine Tetkik Hakimi olarak atanmakla devam ettiği, Bakanlık bünyesinde görev yapan ve yargı ve örgüt içerisinde etkin olan diğer örgüt mensupları ile oluşturulan gruplara dahil olup sohbet toplantılarına katıldığı, Bakanlık bünyesinde terfi ettiği oranda örgüt içerisindeki gücü ve etkinliğinin de arttığı,
2010 yılında yapılan HSYK üyeliği seçimlerinde seçime katılacak adayların belirlenmesinde etkili olduğu gibi yapılan genel listenin yanında örgüt mensuplarının seçilmesini özellikle istediği 7 kişilik alt listelerinde yer aldığı,
Gerek Bakanlıkta görev yaptığı dönemde gerekse 2010 yılında oluşturulan HSYK döneminde örgüt üyesi hakim-savcıların Bakanlık ve HSK içerisinde kadrolaşmasına katkı sağladığı, Bu cümleden olarak, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcıları, Tetkik Hakimleri, Müfettişler ve personelin büyük çoğunlukla yapı mensuplarından oluşturulduğu,
Görev yaptığı dönemler itibariyle ilk derece hakim ve savcılarının atanması, Başsavcı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlıkları, Komisyon Başkanlıkları gibi ünvanlı görevlere terfileri, özel yetkili mahkemelerde görevlendirilmeleri gibi tasarruflarda belirleyici olduğu,
2011 yılı içerisinde Danıştay ve Yargıtay'a seçilecek üyelerin belirlenmesi öncesinde yapı mensubu olmayan HSYK üyelerinin davet edilmedikleri ve katılmadıkları ... ve ...'nin evlerinde yapılan ve örgüt mensubu HSYK üyeleri ve bir kısım örgüt mensubu Yargıtay Savcısı ve Yargıtay Tetkik Hakimlerinin hazır bulunduğu resmi hiçbir vasfı olmayan ve örgüt mensubu üyelerin belirlenmesi amaçlanan toplantılara katılarak üzerinde uzlaşılan listenin Bakanlık ve örgüt mensubu olmayan diğer üyeler nezdinde kabul görmesine aracılık ettiği,
Tanık Ö.. K..'nun beyanlarında yer aldığı üzere, aynı Kurulda aynı statüde birlikte çalışmalarına karşın Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde listelere bir kişiyi dahil ettirmek için dahi günlerce sanığın peşinde koştuğu, sanığın evet demediği bir işin HSYK'da yerine getirilemeyeceği,
İzmir Casusluk ve Büyükşehir Belediyesi Yolsuzluk davalarında olduğu gibi zaman zaman operasyonlarının gidişi ile ilgili olarak Başsavcıyı da aşıp direk soruşturma savcısıyla temas kurup talimat verdiği,
... davasında dosya Yargıtaydan onandıktan ve örgütün amacını gerçekleştirmesinden sonra devreye girip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yoluyla kararın bozulmasına etki edebildiği,
2013 Danıştay Başkanlığı seçiminde HSYK'nın yetki alanında olmamasına karşın seçim sürecinde B.. E.. ile birlikte gerek ... gerekse ... Tutar gibi örgütün diğer etkin isimleriyle yapılan temaslarla seçime dair organizasyonlar yaptığı,
Bu örneklerde de görüldüğü üzere sanığın yetki ve görev alanına girmeyen konularda da inisiyatif alıp örgüt adına müdahil olacak kadar etkin bir pozisyonda bulunduğu,
Örgütün iktidarı devirip yönetimi ele geçirme faaliyetleri kapsamında yargı mensuplarını kullanarak gerçekleştirdiği 17-25 Aralık operasyonlarını etkisizleştirmek amacıyla yapılan yönetmelik değişikliğini etkisizleştirecek ve örgüt mensuplarına güç ve destek verecek şekilde dönemin Adalet Bakanının karşı çıkmasına karşın bizzat hazırlayıp Basın Açıklaması şeklinde HSYK Genel Kurulunda kabul edilmesini ve kamu oyuna açıklanmasını sağlayacak kadar belirleyici olduğu,
Ergenekon, Balyoz gibi örgüt mensubu hakim ve savcılarca yürütülen hukuksal olmaktan çok siyasal ve operasyonel soruşturmalara son vermek ve örgütün yargı üzerindeki etkinliğinin kırılabilmesi, rejime yönelik tehlike olmasının önüne geçilebilmesi amacıyla 2014 yılı HSK seçimleri öncesi örgüt mensupları ve destekçileri dışındaki tüm yargı partnerlerinin bir araya gelerek çalışma yaptığı atmosfer içerisinde örgütün stratejisine uygun şekilde bağımsız olarak aday olmak suretiyle örgüt faaliyetlerine destek verdiği,
Görülmektedir.
Sayılan eylemlerin büyük çoğunluğunun legal kamu görevi olduğu iddia edilebilirse de, yukarıda açıklandığı üzere örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda görülmelidir.
Burada belirleyici olan, failin yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır.
Tüm faaliyetlerinde gizliliği esas alan örgütün, mensuplarının önem ve hiyerarşik pozisyonu arttıkça gizlilik ve tedbirleri arttırdığı gözlenmektedir. Sanığın zaman zaman örgütsel taleplere karşı imiş gibi davranarak diğer kişi ve resmi birimler ile temaslarda arabulucu gibi davranması da bu minvalde değerlendirilmelidir.
Bu örgütün kendine özel örgütlenme yapısı, stratejik alanlar ile yargı ve silahlı kuvvetler gibi mahrem kabul edilen birimlerde klasik örgütlenme şemasına uymayacak şekilde faaliyet gösteriyor olması da nazara alınmalıdır.
Keza sanığın, ihtiyaç oldukça işgal ettiği üst bürokratik görevin sağladığı kamu gücünü, ihtiyaç hissettiğinde organize şekilde Devlet'in önemli kurumlarına sızmış ve sosyal hayat içerisinde örgütlü olarak hareket etme kabiliyetine ulaşmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün tehdit ve etki gücünü arkasına alarak faaliyet yürüttüğü görülmektedir.
Görev yaptığı dönem içerisinde Bakanlık ve HSK'da yönetici pozisyonunda olan, tek başına karar verecek mahiyette bulunan sanığın, legal pozisyonlara yansıyan örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettiği kamu gücü ve kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değeri gözetildiğinde eylemlerinin örgüt yöneticiliği kapsamında kaldığı kanaatine ulaşılmıştır.
Yukarıda anlatıldığı üzere yıllarca örgütün mahrem yargı yapılanması içerisinde yer alıp Adalet Bakanlığı ve HSYK gibi yargının en üst noktalarında uzun süre görev yapan sanığın, örgüt tarafından gerçekleştirilen 07.02.2012 MİT Krizi olarak nitelenen MİT Müsteşarının gözaltına alınma girişimine, 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlardan sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair üst seviyede Devlet görevlilerince yapılan açıklamalara, 2014 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu'nca örgütün paralel devlet yapılanması adıyla tehlikeli bir oluşum olarak kamuoyuna açıklanmasına, 2014 yılı 22 Temmuz'dan itibaren özellikle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok ilde bu örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen emniyet görevlileri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerinin örgüt üyeliği suçu nedeniyle soruşturulmuş ve tutuklanmış olmasına, kamu görevlisiyken MİT tırlarının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüphelilerinde örgüt tarafından sahiplenilip, örgüt medyasında desteklenmesine, ajanlık faaliyeti olduğu anlaşılan bu eyleminde esas itibariyle örgütün, Devletin meşru silahlı güçleri içine sızmış mensupları tarafından gerçekleştirildiğini görüp anlayabilecek konumda olmasına rağmen, bu dönemde örgüt mensubu olduğu iddia edilen bazı kamu görevlilerine yapılan bu soruşturma işlemlerinin bazılarının tutuklanmayla sonuçlanmasına rağmen etkin bir şekilde sivil imamlar ve örgütün aktif ve etkin diğer üyeleriyle örgüt adına gizlilik içerisinde çalışmaya devam ettiği, sürekli gizlilik içerisinde olmaya gayret eden örgütün yasal bir zeminde olmadığının farkında olan sanığın nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK içine sızmış mensuplarıyla darbe girişiminde bulunup devletin silahlarıyla halkın üzerine kurşun yağdırıp yüzlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan örgütün içinde kalmaya devam ettiği, baştan itibaren örgütün devletin silahlı unsurları olan TSK ve Emniyet içerisine sızdırılmış mensupları tarafından, gerektiğinde kendi kullanımlarına verilmiş silahlarla eylem yapabilecek durumda olduklarını bilebilecek konumda olduğu, dolayısıyla sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye/yönetici olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu kanaatine varılmış, sanık ve müdafiinin inkara dayalı savunma ve beyanlarına itibar edilmemiş, sabit olan eylemine uyan TCK’nın 314/1 maddesi ile 3713 sayılı TMK’nın 5/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Sanık hakkında TCK’nın 314/1. maddesi uyarınca alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken yasada alt ve üst sınırı gösterilen cezanın bireyselleştirilmesi yoluna gidilmiştir. TCK’nın “Cezanın Belirlenmesi” başlığı altındaki 61/1. maddesine göre;
Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.”
Bu bağlamda somut olayda sanığın;
15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü ile eylemlerinden bir kısmı, ülkemiz ve dünya barışı bakımından tehlikelilik durumu yukarıda izah edilen bir örgütün (FETÖ/PDY) mensubu olmakla sanığın da tehlikelilik durumu açığa çıkmış bulunmaktadır.
Sanığın örgüt tarafından yerleştirildiği kamu kurumu Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'dur.
Silahlı terör örgütüne yönetici olan sanığın amaç ve saiki, örgütün güttüğü amaçla değerlendirilebilir; örgütün amaç ve saiki hükmün gerekçe kısmında açıklanmıştır.
Örgütün, özellikle 2012 yılı ve sonrasında gün yüzüne çıkan eylemleri nazara alındığında, örgüt hiyerarşisi içinde 'mahrem alan' kapsamında yer alan sanığın gerek eğitim düzeyi, sahip olduğu sosyo-kültürel birikimi, yaptığı görev nedeniyle edindiği mesleki bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu, gerekse üçüncü kişiler için bilinmez olmasına karşın, kuruluşundan itibaren gizlilik içerisinde faaliyet yürüten, bünyesine kattığı mensuplarına kod isimler veren, hücre sistemiyle örgütlenen, emir ve talimatlara sorgusuz itaati ilke edinen, günlük ve sosyal hayatın dışında örgüt mensupları arasında gizlilik içerisinde yürütülen dışarıya kapalı örgütsel bir iletişim ve yaşam tarzı geliştiren, örgütün amaç ve çıkarlarına karşı olabilecek her kişi ve kuruma karşı her türlü illegal yöntemlerle faaliyet yürüten bir yapının illegal zeminde olduğu hususunun kendi mensuplarına aşikar olduğu anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanma olanağının da bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
TCK’nın 61. maddesi uyarınca, sanığın örgüt içerisindeki konumu, örgüt içerisinde kaldığı uzun süre, yargının en üst mercilerinde yaptığı görevler sırasında örgüte sağladığı imkan ve kolaylıklar, kastının yoğunluğu ile amaç ve saiki, suçun işleniş biçimi, örgütsel eylemlerinin yoğunluğu, sürekliliği ve çeşitliliği, suçun işlendiği zaman ve yer ile meydana gelen tehlikenin ağırlığı ile örgütün yargı mahrem yapısı içerisinde yer alan ve yargı erkinin en üst kurulunda görev yapan sanığın, Devlet'e ve adalet duygusuna sadakatle bağlı olması gerekirken Devlet'i ve rejimi yıkmayı, Anayasal düzeni değiştirmeyi hedef edinen bir terör örgütünün amaç ve yöntemlerine uygun olarak hareket etmesi nedenleriyle temel cezanın tayininde alt sınırdan uzaklaşılarak teşdiden ceza tayini yoluna gidilmiştir.
Sanığın Etkin Pişmanlığı İle İlgili Değerlendirme;
Sanık 15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında hakkında başlatılan soruşturma kapsamında 17.07.2016 tarihinde gözaltına alınmış, alınan ilk ifadesinde örgüt üyeliği suçlamasını reddetmiş, bilahare 26.12.2016 tarihinde kendi isteğiyle ifade vererek örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında önemli beyanlarda bulunmuştur..
5237 sayılı TCK'nun “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesine göre;
“(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır...”
Örgüt yöneticisi olduğu kabul edilen sanığın gözaltına alındıktan sonra etkin pişmanlığa yönelik beyanda bulunması nedeniyle hakkında TCK'nın 221/4. maddesinin uygulanması söz konusudur. Yargıtay CGK'nın 27.03.2018 tarih 2017/16-1118 esas 2018/121 sayılı kararında belirtildiği üzere TCK’nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının;
Birinci cümlesinin uygulanabilmesi için;
1- Fail, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
2- Gönüllü olarak teslim olmalıdır,
3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
İkinci cümlesinin uygulanabilmesi için;
1- Fail, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
2- Yakalanmış olmalıdır,
3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
TCK'nın 221. maddesinin uygulanabilmesi için, etkin pişmanlık kurumunun doğası ve anılan madde başlığının “etkin pişmanlık” olması karşısında; failin pişman olması esasen ön koşul niteliğindedir. Bu nedenle, TCK'nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanması bakımından failin yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkması için yararlı bilgiler vermesi yeterli olmayıp bu pişmanlığını yargılamanın her aşamasında sürdürmesi, bu bağlamda pişmanlık duyarak örgütün yapısı çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri içeren ifadesini inkar etmemesi gerekir. Pişmanlık duyarak verdiği ifadeyi inkar eden kişinin o aşamada pişmanlığından söz edilemez.
Diğer taraftan, 'etkin pişmanlık' başlıklı 221. maddenin üçüncü fıkrasında 'pişmanlık duyarak' ibaresi kullanıldığından, bu koşulun dördüncü fıkranın ikinci cümlesi bakımından aranmayacağı ileri sürülebilir ise de; Adalet Komisyonu raporunda da vurgulandığı üzere madde başlığının, maddenin tüm fıkralarının yorumu bakımından ayrılmaz bir parça olması, üçüncü fıkranın uygulanma koşullarının, dördüncü fıkranın ikinci cümlesine göre daha ağır şartlara bağlı tutulması ve madde gerekçesinde belirtildiği üzere, dördüncü fıkranın, üçüncü fıkrada belirtilen nitelikte bilgi verme imkânından yoksun failler bakımından ihdas edilen bir düzenleme olması nazara alındığında, dördüncü fıkranın ikinci cümlesinin uygulanması bakımından, diğer koşulların yanı sıra failin pişmanlık duyması koşulunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, örgütlü suçluluğa ilişkin etkin pişmanlığı düzenleyen TCK'nun 221. maddesinde yer alan fıkraların her birinin uygulanabilmesi bakımından failin pişmanlık duyması ön koşul niteliğinde olduğundan, maddenin 'pişmanlık duyarak' ibaresine yer verilmeyen fıkraları açısından da failin pişman olmasının gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bununla birlikte, yakalandıktan sonra örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi veren failin, vermiş olduğu bilgileri aşamalarda inkâr etmesi hâli, maddenin 'failin örgütten koparılıp tekrar topluma kazandırılması ve örgüt faaliyeti çerçevesinde tekrar suç işlemesinin önlenmesi' şeklinde belirtilen amacıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, faillerin yakalandıktan sonra usule uygun olarak verdikleri ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda delil niteliği taşıyan itiraf içerikli beyanları hükme esas alınabilir ise de; bu beyanları sonradan reddeden faillerin pişmanlık duyduklarından söz edilemeyeceği, böylelikle maddede öngörülen amaca aykırı davrandıkları anlaşıldığından, haklarında TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu bilgiler ışığında sanığın etkin pişmanlık yönündeki beyanları ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Dairemizde yargılaması devam eden dosyalarda ve bir kısım diğer mahkemelerde sanığın tanık sıfatıyla verdiği ifadelere bakıldığında, Dairemizde yargılaması devam eden 2017/13, 2017/14, 2017/15, 2017/16, 2017/17, 2017/18, 2017/19, 2017/20, 2017/21, 2017/22 2017/23, 2017/24, 2017/25, 2017/26, 2017/27, 2017/29, 2017/30, 2017/31, 2017/32, 2017/33, 2017/34, 2017/35, 2017/36, 2017/37, 2017/41, 2017/43, 2017/44, 2017/45, 2017/46, 2017/47, 2017/48, 2017/49, 2017/50, 2017/51, 2017/52, 2017/53, 2017/57, 2017/58, 2017/59, 2017/60, 2017/63, 2017/64, 2017/65, 2017/66, 2017/67, 2017/68, 2017/69, 2017/70 2017/72, 2017/73,2017/74, 2017/75, 2017/76, 2017/77, 2017/79, 2017/80, 2017/81, 2017/82, 2017/83, 2017/84, 2017/85, 2017/86, 2017/87, 2017/88, 2017/89, 2017/90, 2017/91, 2017/92, 2017/95, 2017/96, 2017/98, 2017/99, 2017/100 2017/102, 2017/103, 2017/104, 2017/105, 2017/106, 2017/107, 2017/108, 2017/109, 2017/110, 2017/111, 2017/112, 2017/113, 2017/115, 2017/116, 2017/117, 2017/118, 2017/119, 2017/120, 2017/121, 2017/122, 2017/123, 2017/124, 2017/125, 2018/2, 2018/3, 2018/4, 2018/5, 2018/6, 2018/7, 2018/8, 2018/9, 2018/10, 2018/11, 2018/12, 2018/13, 2018/14, 2018/15, 2018/17, 2018/19, 2018/20, 2018/21, 2018/22, 2018/25, 2018/26, 2018/27, 2018/28, 2018/29, 2018/30, 2018/33, 2018/34, 2018/35, 2018/36, 2018/37, 2018/39, 2018/41, 2018/42, 2018/58, 2018/60, 2018/63, 2018/64, 2018/65, 2018/66, 2018/69, 2018/71, 2018/72, 2018/74, 2018/75, 2018/76, 2019/1, 2019/2, 2019/3, 2019/5 Esas sayılı dosyalarda ayrıca dosya içerisine alınan diğer mahkemelerde tanık sıfatıyla verdiği ifadelerin bir kısmına bakıldığında, etkin pişmanlığının devam ettiği, soruşturma aşamasında 26.12.2016 tarihli ifadesine benzer şekilde ifadeler verdiği anlaşılmaktadır.
Sanığın yakalandıktan sonra aşamalarda örgütün yapısı, mensupları ve örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili faydalı bilgiler vermesi, bu ifadelerini yargılama aşamasında da doğrulaması ve ifadelerinde adı geçen şahıslar hakkındaki dava dosyalarında da tanık olarak alınan ifadelerinde beyanlarını yinelemesi karşısında sanığın TCK'nın 221/4 maddesinin ikinci cümlesinde belirtilen etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanması gerektiği kanaatine varılmıştır. Ancak sanığın örgüt içerisindeki konumu, uzun yıllar Adalet Bakanlığında önemli görevlerde bulunduktan sonra HSYK üyeliğine seçilmesi, HSYK 1. Dairesi Başkanlığı yapması nazara alındığında örgütün yargı mahrem yapısıyla ilgili ve özellikle Bakanlık ve HSYK'daki faaliyetleriyle ilgili daha fazla bilgi verme imkanı bulunduğu halde eksik bilgi verdiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle sanığın örgütün yargı mahrem yapısıyla ilgili ve özellikle Bakanlık ve HSYK'daki faaliyetleriyle ilgili daha fazla bilgi verme imkanı bulunduğu halde daha az bilgi verdiği kanaatine varıldığından TCK'nın 221/4 maddesine göre ceza indirimi yapılırken sanığın cezasından takdiren 1/3 oranında indirim yapılmıştır.
'' şeklindeki ifadelerle mahkumiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:
Sanık temyizinde özetle; soruşturmanın yetkisiz ve görevsiz makamlar tarafından yürütüldüğü, suç tarihinde birinci sınıf hâkim olması ve öncesinde HSYK üyesi olarak görev yapması nedeniyle 2802 sayılı Kanun'un 88 ve 6087 sayılı Kanun'un 38. maddeleri gereğince soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için gerekli iznin alınmadığı, suçüstü hâlinin varlığı kabul edilerek genel hükümlerin uygulanmasının isabetli olmadığı, AİHM'nin ... hakkındaki kararının bu konuda emsal nitelikte olduğu, kovuşturmanın yetkisiz ve görevsiz mahkemece gerçekleştirildiği, söz konusu izin alınmadığı için durma kararı verilmesi gerektiği, suç tarihinden sonra yapılan kanun değişiklikleriyle Yargıtay Ceza Genel Kurulu yerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yargılanması nedeniyle tabii hâkim ilkesinin ihlal edildiği, adil yargılanma hakkına ilişkin usul hükümlerine uyulmadığı, kararın suç ve cezaların kanuniliği ve geçmişe yürümezliği ile hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olduğu, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında ilk mahkeme kararının Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 24.07.2017 tarihinde verildiği, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine aykırı davranıldığı, savunmasının ikiye bölünüp ikinci kısmının ilk bölümünü dinlememiş olan üç üyenin huzurunda 45 gün sonra yaptırıldığı, heyetlerin sürekli değişmesi nedeniyle yargılamanın tamamına katılan bir tek hâkimin olmadığı, bazı üyelerin sordukları sorular ve yaptıkları yorumlarla maddi gerçeğe ulaşmaktan ziyade kafalarındaki algıya gerekçe bulmaya çalışarak tarafsızlıklarını ihlal ettikleri, algı operasyonu mahiyetinde hükûmet medyasında haberler çıkması ve tahliyesi yönünde oy kullanan üyelerin hedef gösterilmesi suretiyle mahkemeye baskı yapıldığı, savunma hakkının kısıtlandığı, silahların eşitliği ilkesine riayet edilmediği ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği, savcılığın tüm tanıklarını dinleyen mahkemenin kendisinin gösterdiği 52 tanıktan sadece 7 tanesini dinlediği, celbini talep ettiği kararname taslakları ve HSYK kararları gibi delillerin gerekçe gösterilmeden dosyaya getirtilmediği, duyuma dayalı beyanda bulunan tanıkların duyduğunu söyledikleri kişilerin dinlenmediği, tanık beyanları özetlenirken lehe olabilecek hususlara yer verilmediği, tanıkların mahkeme huzurundaki beyanları yerine soruşturmada alınan ifadelerine gerekçe gösterilmeden itibar edildiği, husumeti açık olan tanıkların beyanlarının güvenilirlikleri değerlendirilmeden hükme esas alındığı, etkin pişmanlıktan yararlanıp cezadan kurtulmak amacı güden tanıkların anlatımlarına diğer delillerle desteklenmeden dayanıldığı, lehe beyanların ise değerlendirilmeye alınmadığı, birkaç kişinin bulunduğu bir ortamda geçen bir olayla ilgili bir tanığın beyanına itibar edilirken diğer tanıkların aksi yöndeki beyanlarına değer verilmediği, N.. E.., M.. G.., M.. B.. ve T.. Ç.. gibi tanıkların lehe beyanlarının göz ardı edildiği ve hatta bağlamından koparılıp farklı anlama gelecek şekilde yer verildiği, tanıklar B.. E.., S.. E.., A.. H.. ve Ö.. K..'nun beyanlarında kendisi hakkındaki itaat ve teslimiyet içinde olmayıp aklını ve vicdanını dinlediğini ifade etmelerinin dikkate alınmadığı, somut bilgi ve görgüye dayanmaksızın duyum, zan ve tahminden kaynaklanan tanık ifadelerinin esas alındığı, bu ifadelerin aynı zamanda çelişkiler içerdiği, birçok tanığın soruşturmada alınan ifadelerini mahkemedeki beyanlarında kabul etmediği, aleyhlerine ifade vermesi nedeniyle duydukları husumeti kimi tanıkların da beyanlarına yansıttıkları, tanık M.. H..'nin talimat mahkemesinde ifadesinin alınması esnasında cep telefonuna kaydettiği metni okumasına yönelik itirazına ve bunun üzerine telefonunun kapattırıldığına dair 8 satırın talimat zaptından silindiğini belirtmesi nedeniyle mahkemece SEGBİS çözümünün yeniden yaptırılmasıyla ortaya çıkan bu durum karşısında kanuna aykırı şekilde alınan bu tanık ifadesinin hükme esas alınamayacağı, bu yapının hukuk dışı taleplerine karşı gelmesinin ve Ergenekon gibi davalardaki hukuksuzluklarına yönelik eleştirel yaklaşımının samimiyetten uzak olduğu kabulünün yerinde olmadığı, zira bu eleştirel tavrını ve karşı gelişini hükûmet tarafından bile olumsuz yaklaşılmadığı zamanlarda gerçekleştirdiği, İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay ... davasına ilişkin olarak iş işten geçtikten sonra girişimde bulunduğu yönündeki değerlendirmenin haksız olduğu, savunmasında dile getirdiği ve yargıya müdahale ettiği suçlamasını bile göze alarak sergilediği çabasının görmezden gelindiği, oysaki bu çabasının dahi tek başına örgüt yöneticisi veya üyesi olmadığını gösterdiği, bu davadaki kumpası bozduğuna ilişkin tanıklar S.. E.., B.. E.., R.. A.., A.. H.. ve A.. K..'nın beyanlarının önem arz ettiği, HSYK 1. Daire Başkanının veya üyesinin 2500-3000 kişilik bir kararnamede tüm sicilleri incelemesinin mümkün olmadığı, taslakta ilgili hakkındaki terfilerin ve hâl kağıtlarının sonuçlarının özet olarak belirtildiği, bu nedenlerle genel sekreterliğe güvenmek mecburiyetinin doğduğu, aslında sorunun hâl kağıtlarında birilerinin parlatılıp birilerinin çizilmesi olduğu, görevinin ilk dönemlerinde hâl kağıtlarına itibar etmekle birlikte manipüle edildiklerini anlayınca bunları değerlendirmeye almamaya başladığı, Genel Sekreter Yardımcısı ... ile Tetkik Hâkimi ...'in suistimallerini fark edince birçok tekliflerini geri çevirdiği, hatta HSYK Başkan Vekili A.. H..'ye 'Bunlara güvenmiyorum, bize ...'i ver, kararnamede çalıştırayım, bunları da kontrol etmiş olalım' dediği, nitekim tanıklar A.. H.. ve Ö.. K..'nun beyanlarının da bu mahiyette olduğu, HSYK oluşturulurken üç ayrı daire sisteminde her dairenin birbirinden bağımsız şekilde çalışmasının düzenlendiği, kanun gereğince getirilen çalışma sistemi böyleyken tanıklar Ö.. K.. ve N.. Ö..'in kararnamelerden haberlerinin olmadığına dair sözlerinin suçlanmasına gerekçe yapılamayacağı, kararnamelerden 1. Daire üyeleri dışında hiçbir HSYK üyesinin haberi olmamasının doğal olduğu, nitekim kendisinin de diğer dairelerin işlerinden haberinin olmadığı, tanık İ.. A..'ı dini duyguları nedeniyle korumak amacıyla sarf ettiği sözün örgüt elebaşısının düşüncelerini hoş gördüğüne ve örgüt mensubiyetini perdelemeye yönelik olarak gösterdiği hassasiyet şeklinde değerlendirilmemesi gerektiği, zira tanık B.. E..'in de belirttiği üzere kendisinin olduğu gibi görünen kişilik yapısına aykırı olduğu, ikinci olarak da kimsenin açıkça inkar etmediği sürece kafir olarak görülemeyeceği dini ilkesine uymadığı, Yargıtay ve Danıştayın seçimlerinde ve yönetim işlerinde örgütün gerçekleştirdiği hukuksuzluklara karşı bu durumdan rahatsızlık duyan üyeleri 2013 yılında hâkimevinde tanık B.. E..'le birlikte düzenledikleri toplantılarda bir araya getirerek yürüttükleri mücadelenin örgütsel bir davranış gibi gösterilmesinin anlaşılamaz olduğu, oysaki bu çalışmanın aslında örgüt karşıtlığını gösterdiği, bu toplantılara kimlerin çağrılacağını üyelerle birlikte tespit edip örgüt mensuplarını tek tek deşifre ettikleri ve grup sözcülerinin belirlendiği, bu sayede Yargıtayda ve Danıştayda örgüte karşı bir güç merkezi oluşturulduğu ve Yargıda Birlik Platformunun nüvesinin meydana geldiği, Danıştay Başkanlığı seçiminde Danıştay Üyesi ... Tutar'la olan görüşmesinin cemaat üzerinde etkin olmayı değil Divanın yetkisinin Başkanlar Kuruluna devredilmesine ilişkin yasa teklifini yeniden gündeme aldırmaya çalışacağına dair tehditte bulunarak bu yapının söz konusu seçimde söz sahibi olmasını engellediğini gösterdiği, cemaat karşıtı somut adımlarının mahkeme tarafından zorlama yorumlarla aleyhe olacak şekilde değerlendirildiği, bunun bir örneğinin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim ... ile İzmir Cumhuriyet Başsavcısı D.. K..'ın görevden alınmaları olduğu, oysaki tanıklar S.. E.., Z.. H.., R.. A.. ve İ.. A..'ın anlatımlarında bu konuda 1. Dairedeki örgüt mensubu üç üyenin direnmesine karşı B.. E..'le birlikte sergilediği çabasına yer verildiği, hiçbir kurum tarafından bu yapıyla mücadele edilmeyen 2013 yılının Nisan ve Mayıs aylarındaki bu görevden almalara ilişkin değerlendirmenin mahkemenin subjektif bakış açısını yansıttığı, ...'nün İzmir özel yetkili Başsavcı vekilliğine atanmasının tanıklar İ.. A.. ve B.. E..'in de belirttiği üzere yaptıkları araştırma neticesinde örgütle bağlantısı olmadığının söylenmesi üzerine gerçekleştiği, nitekim tanık M.. G..'in de olumlu referans verdiğini mahkemedeki beyanında ifade ettiği, bu hususta ...'nün tanık olarak dinlenmesi talebinin mahkemece kabul edilmediği, 17-25 Aralık sürecinde yayımlanan Adli Kolluk Yönetmeliği'ndeki değişikliğe ilişkin HSYK bildirisinin Kuruldaki dengeleri ve 1. Daire Üyesi Z.. H..'nun İstanbul Başsavcısı T.. Ç..'nın görevden alınmasını istemesi durumunda Dairedeki örgüt mensubu üç üyeyle bir olup İstanbul Başsavcı Vekili ...'i Başsavcı olarak atanmasını sağlamaları tehlikesini dikkate almadan değerlendirilmesinin yanlış sonuca götüreceği, savcılığın bir emniyet müdür yardımcısını ifadeye çağırma müzekkeresine İstanbul Emniyet Müdürü tarafından ne için çağrıldığının belirtilmesi durumunda gönderilip gönderilmeyeceğinin bildirileceğine dair cevap verilmesinin de hâkim ve savcılar arasında büyük tepkiler doğurduğu, bu şartlar altında basın açıklaması yapma fikrinin üzerinde çok düşünmeden bir çıkış yolu olarak aklına geldiği, açıklama metninin kendisi tarafından değil tanık A.. H..'nin talimatıyla HSYK Genel Sekreterliğince hazırlandığı, Başbakanı hedef alan ibareleri görünce yumuşatıp düzenleme yaptığı, söz konusu açıklamayla soruşturma savcılarına destek olma ve hükûmet aleyhine moral verme gibi bir düşüncesinin olmadığı, söz konusu bildirinin yayımlanmasına ilişkin olarak dinlenen tanıkların beyanlarının bütünlüğünden koparılarak değerlendirildiği, açıklamanın yayımlanmasının Savcı ...'ın adliye önünde bildiri dağıtmasıyla aynı esnaya denk geldiği, çok farklı bir amaçla yola çıkmalarına rağmen hiç istenmeyen bir yere vardıklarını, bu açıklamayla ilgili olarak öncesinde ve sonrasında hiçbir örgüt mensubuyla görüşmediği, HSYK açıklamasının yayımlanması sayesinde 1. Daire Üyesi Z.. H..'nu cemaat mensuplarına kaptırmadığı gibi bu olayda beraber hareket etmelerinin getirdiği yakınlıkla 1. Daire üyelerinin değişiminde Z.. H..'yla işbirliği yapabildiklerini, sürecin devamında işin içinde başka şeyler olduğunu görünce Z.. H..'nun 'Bırakın yolsuzluğu, Devlet gidiyor' diyerek tamamen yanlarına geçtiği, bunlarla birlikte açıklama içeriğinin mahkemenin değerlendirmeleriyle örtüşmediği, bunun da algıların somut olguların önüne geçtiğini gösterdiği, 17-25 Aralık yargı darbesini önleyen son derece etkili somut girişimlerinin bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekten öte anlam ifade etmeyen eylemler olarak nitelendirilmek suretiyle değersizleştirilmesini kabul etmediği, 17-25 Aralık soruşturmalarını engellediği için ceza evindeki örgüt mensupları tarafından 'Yarın şartlar değişince hepimiz çıkacağız, ama sen burada kalacaksın ve 17-25'i engellemekten yargılanacaksın' dendiği, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde Anayasal bir hakkını kullandığı, aslında aday olmayı düşünmediği, ancak hükumete yakın medyada çıkan asılsız haber ve köşe yazılarıyla saldırılara maruz kaldığı, Adalet Bakanı ve müsteşarının bu duruma ses çıkarmadığı, algı oluşturmaya yönelik haksız yayınlara cevap verilmemesi ve Devletin yanında olduğunun söylenmemesi nedeniyle onuru için 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde bağımsız aday olduğu, nitekim bu hususu seçim döneminde hâkim ve savcılara gönderdiği mektubunda açıkladığı, aday olmaması karşılığında makam teklif edilmesini benimsemediği, seçim sonuçları açıklanınca iki güçlü grubun gerisinde oy aldığı görülünce cemaatin adayı olmadığının ortaya çıkacak olduğu, alacağı oyun Yargıda Birlik Platformunun oyları üzerinde etkili olmayacağını düşündüğü, hiçbir şekilde seçim çalışması yapmadığı, bu konuya ilişkin olarak tanıklar Ö.. K.., B.. E.., R.. A.. ve M.. Ö..'in lehe beyanlarının mahkemece değerlendirilmediği, başkanı olduğu 1. Dairede çıkan kararnamelere ilişkin taslakların getirtilmesine ve kimin kime referans olduğunun tespit edilmesine ilişkin talebinin reddedildiği, oysaki aynı Dairenin üyesi ...'nun yargılandığı davada bu taslakların getirtildiği, mahkemece bu konuda eşit davranılmadığı, söz konusu taslaklar dosyaya kazandırılmadan verilen hükmün eksik incelemeye dayandığı, 2011 yılındaki yaz kararnamesinde o dönemin şartları itibarıyla cemaatçi üyelerle işbirliği yapılarak teamüllere uygun şekilde ilgilinin kıdemi ve sicili uygun olması durumunda atamasının yapıldığı, unvanlı görevlere atamaların da bu çerçevede gerçekleştirildiği, kaldı ki o tarih itibarıyla ellerinde örgüt mensuplarına dair bir tespitin bulunmadığı, bir göreve atanan hâkim ve savcının işlediği bir suç nedeniyle atamayı gerçekleştiren HSYK üyelerinin sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığı, yaşanan süreçleri takiben 2014 yılındaki kararnamelerle örgüt mensubiyeti tespit edilebilen tüm unvanlıların görevlerinden alındığı, bugün sahip olunan bilgilerle o dönemin şartları dikkate alınmadan değerlendirmede bulunmanın hatalı sonuçlara yol açacağı, HSYK Genel Kuruluna yeniden inceleme amacıyla gelen 3. Dairenin özel yetkili mahkemelerdeki hâkim ve savcılara disiplin soruşturması açılmamasına ilişkin kararlar ile 2. Dairenin haksız ceza veren kararlarının görüşmelerinde soruşturma açılması gerektiği yönünde oy kullanmasının mahkemece bilinçli ve kamuflaj amacıyla yapıldığı şeklinde değerlendirilmesinin sorunlu olduğu, mahkeme tarafından 3. Dairenin 14 kararından 11'inin, 2. Dairenin 4 kararından 1'inin muhalif kaldığı karar olarak hatalı şekilde belirtildiği, oysaki söz konusu mahiyetteki kararların tümüne muhalif kaldığı, bunun tespiti için muhalif kaldığı tüm kararların HSYK'dan getirtilmesi talebinin reddedildiği, 3. Daire Üyesi Ö.. K..'nun yargılandığı davada bu kararların getirtildiği, mahkemece bu konuda da eşit davranılmadığı, muhalefetlerinin sonuca etkili görülmemesinin yerinde olmadığı, nitekim bu konularda sürekli aynı yönde oy kullanan yüksek yargıdan gelen 5 üyeyle birlikte cemaat mensubu olmayan üyelerin de kendisi gibi oy kullanmış olmaları durumunda gerekli olan 12 oya ulaşılacağı ve yeniden incelenen bu kararların kaldırılmış olacağı, sorunun içinde yer aldığı 9 üyelik gruptaki üyelerin cemaat mensubu üyeler kadar sağlam durmamasından kaynaklandığı, tüm bunlarla birlikte bu meseleye ilişkin yaklaşımının tanıklar R.. A.., B.. E.., A.. H.., Z.. H.., S.. E.., A.. K.. ve M.. B.. tarafından ifade edildiği, bu tanıkların beyanlarını dikkate almayan mahkemenin dosyaya sunduğu ... ve ...'un köşe yazılarına da önem vermediği, Bakanlık politikasının belirlenmesinde ön plana çıkmasının resmi konumundan kaynaklanan görevinin gereği olduğu, üst düzey bir görevde bulunmanın örgüt yöneticisi olduğu anlamına gelmeyeceği, kamu görevindeki hiyerarşinin örgüt hiyerarşisi olarak değerlendirilmemesi gerektiği, birçok meselede Başbakanın ve Bakanın isteği üzerine devreye girdiği ve örgüt mensubu olmayanlarla muhatap olduğu, Yargıtayın eski Genelkurmay Başkanı ... hakkındaki kararının dikkate alınmasının zorunlu olduğu, resmi konumunun kendisinden daha ileri düzeyde olduğu A.. H..'nin mahkemece örgüt üyesi olarak kabul edildiği, ayrıca Bakanlıkta ve HSYK'da tek başına karar verecek pozisyonda olduğu kabulünün gerçeklerle bağdaşmadığı, nitekim Bakanlıktayken üstünde amir konumundaki Bakan ve müsteşarın olduğu, kurul halinde çalışıp yapılan oylama sonucunda karar alan HSYK'da ise bir oyunun bulunduğu, örgüte karşı mücadelesinin mahkemece yetki ve görev alanına girmeyen konularda inisiyatif alacak kadar etkin olduğu şeklinde değerlendirilmesinin hatalı olduğu, örgütün hukuksuzlukları ve kumpaslarıyla hedefine ulaşmasını engelleyip bozmaya çalışmasının haksızlığı görüp susmak yerine adaleti sağlamak amacını taşıdığı, söz konusu çabasının örgütün amaç ve varlığına katkı sunmaktan öte amaçlarına ulaşmasını engellediği, mahkeme başkanının muhalefet şerhinde yer verdiği tanık N.. Y..'ın beyanlarının kendisinin örgüt yöneticisi ve üyesi olmadığını gösterdiği, ayrıca tanık K.. T..'un 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde örgütün önde gelen isimlerinin 'İbrahim bey tam olarak bizim adamımız değildir ancak bizimle hareket eder, bu nedenle destekleyelim' dediklerini belirtmesinin de aynı neticeye ulaştırdığı, 2014 yılından 15.07.2016 tarihine kadar sivil imamlarla görüşüp örgüt adına gizlilik içinde çalışmaya devam ettiği kabulünün varsayımdan öteye gitmediği, HSYK'daki görevinin sona ermiş olduğu döneme rastlayan bu duruma ilişkin dosya kapsamında hiçbir delilin bulunmadığı, ... ile ... arasında geçen ByLock mesajındaki anılarını yazmayı düşünmesi hususunun örgüt mensubu olmadığını gösterdiği, etkin pişmanlık kapsamında verdikleri ifadeler başka sanıkların dosyalarında hükme esas alınan ve yıllardır birlikte çalıştığı tanıklar B.. E.., A.. H.., Ö.. K.. ve M.. Ö..'in beyanlarında örgüt üyesi olmadığını açıkça ifade ettikleri, bu beyanlara itibar edilmeme sebebinin mahkemece izah edilmediği, haklarında dava olmayan aralarında birlikte çalıştığı kişilerin de olduğu tanıklar S.. E.., R.. A.., İ.. A.., Z.. H.., M.. G.., K.. T.., S.. M.., ... ve T.. Ç..'nın da kendisinin bu yapı mensubu olmadığını ve hukuk çerçevesinde davrandığını beyan ettikleri, örgüte üye olma suçundan mahkum edilen M.. B.. ile hakkındaki davadaki savunmasında ...'ın da aynı mahiyette beyanda bulundukları, beraber çalışmamakla birlikte gerek meslek nedeniyle tanıyan gerekse ismini duyan tanıklar M.. A.., D.. G.., Ö.. A.., E.. B.., F.. S.., H.. Ö.., M.. E.., N.. Ö.., ... ve İ.. D..'ın da cemaat mensubu olduğuna dair somut bilgi ve görgülerinin bulunmadığını belirttikleri ve hatta bazılarının cemaat mensubu olmadığını bile söyledikleri, hakkında dolaylı bilgi sahibi olan tanıklar B.. S.., O.. A.., K.. Y.., M.. H.., M.. S.. ve N.. Y..'ın beyanlarının örgüt mensubu olmadığını gösterdiği, kendisine duydukları husumeti gizlemeyen ve gerçekte müşteki konumunda olan tanıklar D.. K.., ... ve Ö.. T..'nin ifadelerinin ise gerçek dışı olduğu ve varsayımlara dayandığı gibi başka delillerle de desteklenmediği, dosyaya gelen belgelerle de ByLock, Bank Asya hesabı, örgütün tepe yöneticileriyle telefon görüşmesi ve örgütle irtibatlı parasal hareketi gibi örgüt mensubu kabul edilmek için gerekli olan şartların bulunmadığının ortaya çıktığı, kimlerle aynı hücrede yer aldığının, hangi katmanda bulunduğunun, kimlerden emir ve talimat alıp kimlere emir ve talimat verdiğinin, hangi iş bölümünü nasıl yaptığının, örgüt üyeleri üzerinde ne surette yönetici olarak görüldüğünün ve ayrıca örgüt yöneticileriyle fikir ve eylem birliği içinde ne şekilde davranıp örgütün amacına uygun hareket ettiğinin objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek şekilde izah edilmediği, algıların olguların önüne geçtiği, mahkemenin de bu algıların etkisinde kalarak örgütle olan mücadelesini, lehe tanık beyanlarını ve delilleri görmezden gelip soyut kanaatlere ve varsayımlara dayalı olarak hüküm kurduğu, şimdinin bilgileriyle geçmişte yaşananların değerlendirilmemesi gerektiği, atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı, suç işleme kastının bulunmadığı, MGK tarafından illegal yapılanma olarak tanımlanan 26.02.2014 tarihinden önce bu yapıya çeşitli kesimlerce destek verildiği, hâl böyleyken kendisinden bu yapının terör örgütü olduğunu bilmesinin beklendiği, mahkemenin kabulüne göre TCK'nın 30. maddesi kapsamında hata hükümlerinin uygulanmamasının hukuka aykırı olduğu, zira bu yapının bir terör örgütü olduğunu ve darbe yapmayı amaçladığını bilmediği, alt sınırdan ayrılarak temel ceza belirlenmesinde isabet bulunmadığı, suçun oluşması için gereken unsurların TCK'nın 61/3. maddesine aykırı şekilde gerekçe olarak gösterildiği, etkin pişmanlık indiriminin alt sınırdan yapılmasının yerinde olmadığı, başka dosya sanıkları M.. Ö.., A.. H.. ve B.. E..'in ifadelerinde kendisinden bahsedilmesi üzerine zorda kalıp ifade vermiş olduğunun kabul edilemeyeceği, zira cezaevinde olması nedeniyle söz konusu savunmaların içeriğini tam manasıyla bilme durumunda olmadığı, ifadesindeki ayrıntılı anlatımının ve 308 kişi hakkında örgüt mensubu olduklarına dair beyanda bulunmasının ve ayrıca bu kişiler hakkındaki davalarda yaptığı tanıklığa itibar edilmesinin dikkate alınması gerektiği, bu nedenle yeterince bilgi vermediği yaklaşımının doğru olmadığı, verilen ceza miktarının ölçülülük, orantılılık ve kanun önünde eşitlik ilkelerine aykırı olduğu, zira örgütsel konumları ve faaliyetleri yoğun düzeyde olan ve kendisinden daha az örgüt mensubu hakkında beyanda bulunan M.. Ö..'e 1 yıl 9 ay 15 gün hapis cezası verilip hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, A.. H.. hakkındaki etkin pişmanlık indiriminin ise azami hadden olacak şekilde 3/4 oranında yapıldığı,
Sanık müdafileri temyizlerinde özetle; soruşturma ve kovuşturmanın sanığın sahip olduğu Anayasal güvencelere aykırı olarak yetkisiz ve görevsiz makamlarca yapılıp karar verildiği, gerekli iznin alınması için durma kararının verilmediği, iddianamede belirtilen suç tarihinden sonra yapılan düzenlemelerle görevli mahkemenin değiştirilerek tabii hâkim ilkesine aykırı davranıldığı, söz konusu düzenlemelerle temyiz mercisinin değiştirilmesinin de hak ihlali mahiyetinde olduğu, iddiaların tamamının görev suçu kapsamında kaldığı, bu nedenle yargılama mercisinin Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi olduğu, benzer durumdaki ... hakkında Yargıtay 16. Ceza Dairesince bu yönde karar verildiği, sanığın hiçbir delil ve şüphe olmadan ve kişiselleştirme yapılmadan haksız olarak tutuklandığı, nitekim bu hususun tutuklama kararında 'Devletin resmi kurumu HSYK'nın böyle önemli bir suçlamada ad çekme suretiyle veya başka bir yöntemle bu isimleri belirlemiş olamayacağı.....HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 16.07.2016 tarihli bildiriminin gerekçesinin henüz dosyaya girmemiş oluşu, 2745 kişinin FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin somut bilgilerin bu aşamada dosya içinde bulunmadığı' ifadesine yer verilerek belirtildiği, somut olayda suçüstü hâli bulunmadığından CMK'nın 161/8. maddesinin uygulanmasının söz konusu olmadığı, AİHM'nin ... hakkında verdiği bağlayıcı nitelikteki kararı dikkate alınarak durma kararı verilmesi yönündeki taleplerinin reddinde isabet bulunmadığı, yargılamanın adil yargılanma hakkının birçok ilkesine aykırılıklar içerdiği, yargılama boyunca özensiz bir tutum sergilendiği, heyetlerin sürekli değiştiği, sanığın savunmasının ilk gün tamamlanamaması gerekçe gösterilerek ikinci kısmının 45 gün sonraya bırakıldığı ve bu duruşmada ilk heyette yer almayan ve hazırlıksız olan üç üyenin görev yaptığı, mahkumiyet kararıyla suç ve cezaların kanuniliği ve geçmişe yürümezliği ilkesinin ihlal edildiği, bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair yargı kararı sonrasındaki fiillerin suç olarak kabul edilmesi gerektiği, mahkemenin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine riayet edilmediği, sanık ile soruşturmayı yürüten ve iddianameyi yazan savcılar arasında husumet bulunduğu, söz konusu husumetin gerek soruşturma esnasında ifadesi alınırken gerekse iddianamenin yazımı esnasında yansıtıldığı, tanıklara hâkimlerce kendi kanaatlerini ihsas edecek şekilde sorulan soruların tarafsız olmadığı, hükûmete yakın medyada çıkan haberlerle sanığın aleyhine algı oluşturulduğu ve tahliye yönünde oy kullanan üyelerin baskı altına alınmaya çalışıldığı, tutuklamanın devamına ve bu husustaki itirazların reddine ilişkin kararların gerekçesiz olarak verildiği, savunma hakkının kısıtlandığı, silahların eşitliği ilkesine riayet edilmediği ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiği, savcılığın tüm tanıkları dinlenirken kendilerinin gösterdiği 52 tanıktan sadece 7 tanesinin dinlendiği, delil toplanması taleplerinin gerekçe gösterilmeden reddedildiği, talep ettikleri genel kurul kararları ile kararname taslaklarının başka dosya sanıkları HSYK Üyeleri Ö.. K.., M.. Ö.. ve ...'nun dosyalarında getirtildiği, bazı tanıkların beyanlarını dayandırdıkları ... ve ... gibi kişilerin de dinlenmesi taleplerinin kabul edilmediği, soruşturma ve kovuşturma makamlarının tutumları nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği, İstanbul ve Ankara Başsavcılıkları tarafından verilen yetkisizlik kararlarıyla uzun bir süre geçtiği, soruşturma sürecindeki 22 aylık süre zarfında etkin bir soruşturmanın yürütülmediği, toplanması talep edilen delillerin toplanmadığı, ..., ... ve ...'a ait lehe ifadelere iddianamede yer verilmediği, buna karşın sanıkla hiçbir ilgisi olmayan belge ve beyanların dosyaya gönderildiği, bu tür belgelerin gerekçeli kararın deliller kısmında dahi belirtildiği, gerekçeli kararda tanık ifadelerindeki lehe kısımlara yer verilmediği, tanık beyanları özetlenirken mahkemede kabul edilmeyen soruşturma aşamasındaki ifadelerinin esas alındığı, kimi zaman da savcılık ve mahkeme beyanları birbirine karıştırılarak yer verildiği, özetleme yapılırken ifadelerin bağlamından koparıldığı, ifadelerdeki çelişkilerin giderilmediği, beyana üstünlük tanınma nedenlerinin açıklanmadığı, bir kısım tanıkların varsayım ve kanaate dayalı ifadeleri hükme esas alınırken lehe nitelikteki somut görgü ve bilgi içeren tanık beyanlarının değerlendirmeye alınmadığı, tanıkların soyut nitelikteki beyanlarının başka delillerle desteklenmeden kabule alındığı, iddia edilmeyen ve delil de bulunmayan hususların kabulde belirtildiği, lehe olan somut olguların niyet okuma yoluyla aleyhe değerlendirilmeye çalışıldığı, beyan deliline göre üstün nitelikteki resmi belge ve istatistiklerin kararda tartışılmadığı, haklarında örgüt suçlaması nedeniyle soruşturma ve kovuşturma bulunan tanıkların suçtan kurtulmak ve tahliye olmak amacıyla gerçek dışı ifade verdikleri, sanıkla husumeti olan ve bu nedenle itibar edilmesi mümkün olmayan tanıklar D.. K.., M.. S.., O.. A.. ve Ö.. T.. ile talimat duruşması esnasında 'Sen benim hayatımı mahvettin' diyen H.. K..'ın beyanlarına önem atfedildiği, tanık H.. K..'ın benzer iddialarına yer vererek HSYK'ya sunduğu şikayet dilekçesi üzerine işleme konulmama kararı verilmesinin söz konusu tanığın iddialarının gerçek dışı olduğunu ortaya koyduğu, tanık H.. K..'ın beyanlarının tanıklar ..., İ.. A.. ve M.. Ö.. tarafından doğrulanmadığı gibi staj dönemi bakımından tanık M.. A..'nun beyanıyla da örtüşmediği, tanık M.. A..'nun baskı altında alındığını belirterek mahkemede kabul etmediği soruşturma aşamasındaki teşhisinin hükme esas alınmaması gerektiği, tanık Ö.. T..'nin rüşvet alma nedeniyle üç kez soruşturma geçirdiği, bu nedenle hâlen açıkta olduğu ve ceza yargılamasının devam ettiği, 2006'da aldığı yer değiştirme cezasını sanıktan bilerek kişisel husumet duyduğu, tanığın şikayeti üzerine sanığın da içinde olduğu 17 yargı mensubu hakkında HSYK müfettişi tarafından hakkında devam eden soruşturma ve kovuşturmalardan kurtulmak maksadıyla hareket ettiği kanaati oluştuğundan işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, bu durumun da tanığın beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini gösterdiği, tanığın iddialarının doğruluğunun araştırılması için ifadesinde geçen ...'in tanık olarak dinlenmesi ve sanığın HTS baz kayıtlarının getirtilmesi taleplerinin reddedildiği, tanık M.. H..'nin talimatla ifadesi alındığı esnada cep telefonundaki metinden okumasına müsaade edildiği, bu kısma ilişkin sekiz satırın duruşma zaptından çıkartıldığı, sanığın soru sorma hakkının kısıtlandığı, ayrıca ilaç kullanmasından kaynaklı unutkanlığının bulunması nedeniyle bu tanığın beyanının hükme esas alınamayacağı, tanık N.. Y..'ın 02.05.2017 tarihli ilk ifadesinde sanıktan bahsetmediği, bu ifadesinde değişiklik yapmak için gittiği emniyette alınan 22.06.2017 tarihindeki ikinci ifadesinde duyuma dayalı olarak sanıktan bahsettiği, tanığın anlattıklarının sanığın örgüt üyesi olmadığını ve emir ve talimatla iş yapmadığını göstermesine rağmen aleyhe değerlendirildiği, aynı şekildeki aleyhe yorumun tanık K.. Y..'ın beyanında da yapıldığı, sanığın personel genel müdürü olduğu dönemde Bakanlıkta en çok kadrolaşmanın gerçekleştiği kabulünün isabetli olmadığı, zira Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 27.04.2018 tarihli yazısı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.01.2019 tarihli yazısı ekindeki HSYK tarafından gönderilen listenin bu kabulün yerinde olmadığını gösterdiği, ayrıca TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporundaki bilgilerin de bu mahiyette olduğu, bu belgelerden sanığın mülakat komisyonunda yer aldığı dönemlerin örgüt mensuplarının en az sınavı kazandıkları dönem olduğunun anlaşıldığı, sanığın katıldığı mülakatlara ilişkin birleştirme tutanaklarının dosyaya getirtilmesi taleplerinin reddedildiği, eğer bu belgeler getirtilip incelenseydi örgüt mensubu olduğu belirtilen adaylara sanığın geçer not vermemiş olduğunun da görülebileceği, ...'nün İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atanmasında sanığın sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı, zira bu kararın oy birliğiyle alındığı, ...'nün bu yapıyla ilgisinin atama yapılan dönemde bilinmediğini tanıklar B.. E.., İ.. A.. ve M.. G.. tarafından ifade edildiği, ayrıca konunun aydınlanması için ...'nün tanık olarak dinlenmesi yönündeki talebinin reddedildiği, sanığın 1. Dairenin başkanı olduğu için ziyaretine gelen hâkim ve savcılarla görüşmesinin doğal olduğu, tanık N.. Ö..'in bu husustaki soyut beyanının söz konusu görüşmelerin içeriği belirlenmeden illegal bir görüşmeymiş gibi değerlendirilmemesi gerektiği, kaldı ki HSYK üyesi olan tanıklar A.. H.., B.. E.., İ.. A.., R.. A.. ve A.. K..'nın beyanlarında sanığın özel yetkili hâkim ve savcıların usulsüz uygulamalarını eleştirip bu konuda önlem almaya çalıştığını belirttikleri, 2010 yılındaki HSYK seçimleri için adayların belirlenmesinde Adalet Bakanı ve müsteşarın son söz sahibi olduğu, sanığın müsteşarın görevlendirmesi üzerine B.. E..'le birlikte aday olarak yer aldığı bu seçim nedeniyle sanığa sorumluluk atfedilmeyeceği, HSYK Teftiş Kurulunun oluşumu esnasında ve sonraki dönemde alınan müfettişlerin örgüt mensubu olduğu gerekçesiyle sanığın sorumlu tutulmasının yerinde olmadığı, zira ilk alıma ilişkin genel kurul kararının oy birliğiyle alındığı, söz konusu genel kurulda sanığın bir oyunun bulunduğu, sonraki dönemde gerçekleştirilen alımlardaki yetkili mercinin HSYK başkanı olduğu, gerekçeli kararda bu hususa müfettiş olarak kimlerin alındığının somutlaştırılmadan yer verilmesinin isabetli olmadığı, sanığın Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulundaki alımlardan ise resmi konumu itibarıyla hiçbir şekilde sorumluluğunun bulunmadığı, HSYK Genel Sekreterliğine ve sekretaryada görev yapan tetkik hâkimliğine atananların işlerin aksamadan yürütülmesi için eskiden Kurula çalışan hâkim ve personelin yasal çerçevede Bakanlıktan getirilmesi fikri uyarınca atamalarının Adalet Bakanının oluruyla yapıldığı, Bakanlıktaki yetkinin de Müsteşar ...'da olduğu, nitekim tanık S.. E..'in beyanında da bu hususun belirtildiği, bu konudaki genel kurul kararının oy birliğiyle alındığı, tanık A.. K..'nın bu konuda herhangi bir beyanı olmamasına rağmen gerekçeli kararda varmış gibi yazıldığı, tanık A.. H..'nin bu konuya ilişkin olarak gerekçeli kararda yer verilen ifadesinin yargılamada tartışılmamış nitelikteki soruşturma aşamasında alınan ifadesi olduğu ve bu ifadede olmayan isimlerin belirtildiği, hâl böyleyken ve herhangi bir kişinin atanmasına ilişkin teklifte bulunmamışken sanığın sekretaryanın oluşumunda kadrolaşmaya gittiği kanaatinin yerinde olmadığı, HSYK üyelerinin dairelere dağılımının kanunda belirtilen usule göre yapıldığı ve tanık S.. E..'in belirttiği üzere Müsteşar ...'ın koordinasyonunda gerçekleştirildiği, tanıklar B.. E.. ve A.. H..'nin beyanlarının da bu mahiyette olduğu, bunlara rağmen tanık Ö.. K..'nun kişisel tahminine dayalı beyanına dayanılmasında isabet bulunmadığı, ...'ın HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığından ayrılması sonrasında başkan olan ...'ın boşalttığı başkan yardımcılığı için sanığın ...'ı önerdiği, ancak seçimin kilitlenmesi nedeniyle sanığın muhalefetine rağmen ... ve ...'ın seçildiği, bu hususun tespiti için genel kurul tutanaklarının ve oylama pusulalarının getirtilmesi talebinin kabul edilmediği, sanığın müfettiş alımında hiç kimseyi önermediği, bu hususların HSYK üyesi olan tüm tanıklar tarafından ifade edildiği, sanığın İbrahim ...'in Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına atanmasında hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı, zira ...'un atanması gerektiğine dair muhalefetinin olduğu, genel kurul hâlinde çalışılan dönemde çıkarılan bu atamanın yer aldığı kararnamenin gerekçeli kararda 1. Daire tarafından çıkarıldığına hatalı şekilde yer verildiği, HSYK Teftiş Kuruluna bağlı müfettişlerin yaptıkları denetimler nedeniyle çeşitli şikayetler gelmesi üzerine 2011 yılında Bolu'da düzenlenen yıl sonu değerlendirme toplantısına katılan sanığın bu toplantılarda yaptığı konuşmalarının dikkate alınması gerektiği, zira bu konuşmasında sanığın teftiş gücünün adaletli kullanılmasını ve kimsenin ötekileştirilmemesini belirttiği, aynı mahiyetteki görüşlerini talebi üzerine 2013 yılında HSYK'da düzenlenen toplantıda da dile getirdiği ve yanlı davranmaya devam edenlerin kürsüye gönderileceği tehdidinde bile bulunduğu, sanığın 2013 yılında Afyonkarahisar'da tertip edilen yıl sonu değerlendirme toplantısına da katılıp aynı görüşlerini ifade ettiği, bu toplantı akabinde sonuç alınamayacağını düşünmesi üzerine teftiş özel gündemli bir genel kurul toplantısı yapılmasını teklif ettiği, söz konusu genel kurul toplantısında geçen çetin tartışmalar neticesinde talep ettiği müfettişlerin gönderilmesi için gerekli oy sayısına ulaşılamayacağı anlaşılınca oylama yapılmadığı, ancak teftiş sisteminin masaya yatırılması için üç çalıştay yapılmasının kararlaştırıldığı, bu genel kurul toplantısı tutanağının ve çalıştaylara ilişkin belgelerin getirtilmesi taleplerinin kabul edilmediği, teftiş sistemine yönelik eleştirilerini dile getiren ve değişiklik mekanizmasını harekete geçirmeye çalışan sanığın yeni alınacak müfettişlerin cemaatçi olmamasını sağlamak için HSYK Üyeleri B.. E.., İ.. A.., R.. A.., ... ve ...'le birlikte çalışma yaptıklarının tanıklar tarafından ifade edildiği, sanığın örgütün haksız uygulamalarına karşı sergilediği mücadelesinin samimiyetten uzak ve tepkileri yatıştırmaya yönelik perdeleme hareketi olarak nitelendirilmesinin adaletsiz olduğu ve niyet okumaktan öteye geçmediği, oysaki sanığın nevi şahsına münhasır biri olarak aklı ve vicdanıyla hukuka bağlı kalmak suretiyle hareket ettiğinin tanıklarca ifade edildiği, ...'ün görevden alınmasını teklif etmesi, Habur olayının hükûmetin istediği yönde çözülmesi için girişimde bulunması, Anayasa değişikliğinde tek oy sistemini savunması, 2010 HSYK seçimlerinde örgütle alakası olmayan ... ve ...'un aday gösterilmesi için müsteşarla tartışması, Ankara Başsavcılığına İbrahim ...'in atanmasına muhalif kalması, 2011 yılındaki Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde örgüt mensubu HSYK üyelerinin 140 üye seçilmesine ilişkin ısrarlarına direnmesi, tutuklu vekillerin tahliye edilmeleri gerektiğine ilişkin basın açıklaması yapması, örgüt mensubu HSYK üyelerinin Z.. H..'nu yanlarına çekmelerine engel olması, HSYK'daki işlerin sağlıklı şekilde yürütülmesi için bu yapıdan insanlarla görüşmek zorunda kaldığında 'Ben cemaatten değilim, sizden değilim, beni sizden demeyin' demesi ve MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması nedeniyle 'Hocanız kimin kucağında oturuyor, ipleri kimin elinde, CIA'nın mı MOSSAD'ın mı?' diyerek ağır ithamlarda bulunması, özel yetkili mahkemelerdeki hâkim ve savcıların usulsüz uygulamalarını dile getirip Gazeteci ...'in de katıldığı meslek içi eğitime alınmalarını sağlaması, özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin kısıtlanması gerektiğini belirterek hükûmete çağrıda bulunması ve ayrıca Teftiş Kurulundaki müfettişlerin objektif davranmadığını görüp yıl sonu değerlendirme toplantılarına katılarak konuşmalar yapması ve gerektiğinde tayin edilecekleri tehdidinde bulunması şeklinde tezahür eden mücadelesinin sahte olarak nitelendirilemeyeceği, zira tüm bunları bu yapının herkes tarafından yüceltilip takdir edildiği ve herhangi bir mücadeleye girişilmediği dönemde gerçekleştirdiği, ayrıca sanığın bu yapının HSYK'daki tutumuyla ilgili olarak Adalet Bakanı S.. E..'i bilgilendirmesi, MİT Müsteşarının ifadeye gitmesinin engellenmesi için çaba göstermesi, bu yapıya mensup olmayan Yargıtay ve Danıştay üyelerini buluşturarak yapının deşifre edilmesini sağlaması, ...'ün Danıştay Başkanı olarak seçilmesi için görüşmeler yapması, Ankara Cumhuriyet Başsavcısının 20 ve İzmir Cumhuriyet Başsavcısının 28 savcının gönderilmesi talebini geri çevirmesi, Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılarını görevden alması, 17 Aralık soruşturması başladığında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı T.. Ç..'yı arayıp emniyete çift imza talimatı vermesini söylemesi, T.. Ç..'nın görevden alınıp yerine ...'in atanmasına mani olması, 25 Aralık soruşturması esnasında HSYK üyesi R.. A..'i İstanbul'a göndertip soruşturmanın ...'tan alınarak başka savcılara verilmesini sağlaması, ...'ın bildiri dağıtması üzerine T.. Ç..'ya soruşturmanın neden bu savcıdan alındığını izah etmesi için hemen bir basın açıklaması yapmasını söylemesi, ...'ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinden alınıp Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak yetkilendirilmesinde olumlu oy kullanması, HSYK 1. Dairesinin örgüt mensubu iki üyesinin değiştirilmesine katkıda bulunması, özel yetkili bazı savcıların görev yerlerinin değiştirildiği 16.01.2014 tarihindeki kararname öncesinde bu konuda teklif vermesi, MİT tırlarının durdurulması olayında Adalet Bakanı ...'ın isteği üzerine Adana Başsavcısı ...'la görüşüp söz konusu girişimin hukuksuz olduğunu ve savcının geri çekilmesi gerektiğini belirtmesi, buna rağmen girişime devam edilmesi nedeniyle Başsavcı ile üç savcının başka yerlere tayinlerini çıkartması, HSYK'dan gönderilecek tetkik hâkimleri ile müfettişlerin belirlenmesi için yapılan ön toplantıya katılıp katkı sunması, bu meselenin görüşüleceği genel kurul toplantısına katılmayan A.. H.. ve Ö.. K..'yla ikinci toplantıya katılmaları için ikna etmek amacıyla görüşmesi, 2014 yılında çıkarılan dört kararnameyle unvanlı görevlerdeki örgüt mensuplarını tasfiye etmesi, 2014 yılı Mart ayında özel yetkili mahkemelerin kapatılmasına rağmen Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 35 sanığın tutukluluk hâllerinin devamına karar vermesi nedeniyle ortaya çıkan kaosu yaptığı basın açıklamasıyla bitirmesi, Ergenekon ve Balyoz davasındaki hukuka aykırılıklara ilişkin Cumhuriyet Gazetesinde röportaj vermesi ve ayrıca yeni kurulan Sulh Ceza Hâkimliklerine şu an yargı yönetiminde etkin olan kişileri atamasının da aynı şekilde samimiyetsiz olarak görülüp perdeleme hareketi şeklinde nitelendirilmesinin yerinde olmadığı, sanığın bu uyarı ve çırpınışlarının HSYK'daki örgüt mensubu olmayan üyeler tarafından yeterince destek görmediği, sanığın 2013 yılında ...'ün Danıştay Başkanı olarak seçilmesindeki girişimlerinin HSYK dışındaki kurumlarda de etkili olduğu şeklinde değerlendirilmesinin yerinde olmadığı, zira bu hususta ... ve ... Tutar ile olan görüşmeleri etkin olma amacıyla değil bu yapının Danıştay Başkanlığı seçimlerindeki isteklerine ulaşmasını önleme saikiyle tanıklar B.. E.. ve A.. H..'yle birlikte yaptığı, ...'ün başkan seçilmesini Başkanlık Divanının yetkilerini Başkanlar Kuruluna devreden kanun değişikliğinin yapılacağını belirterek sağladıkları, meydana gelen netice dikkate alındığında örgütün çıkarına muhalif olarak Bakanlık lehine hareket edildiğinin ortada olduğu, sanığın HSYK üyeliği döneminde örgüt sohbetlerine katıldığı kabulünün maddi gerçeklerle bağdaşmadığı, bu hususa dayanak olarak gösterilen tanık A.. H..'nin mahkemede bu yönde bir beyanda bulunmadığı, tanığın gerekçede yer verilen beyanının yargılama esnasında tartışılmamış olan soruşturmadaki ifadesinden alındığı, bu nedenle söz konusu beyanın hükme dayanak yapılamayacağı, HSYK'da işlerin düzgün gitmesini sağlamak için sosyal ilişkileri güçlendirmek amacıyla ve insani düşüncelerle şehir dışından gelen üyelere yapılan hoş geldin mahiyetindeki ziyaretlere örgütsel bir anlam yüklenmemesi gerektiği, nitekim tanıklar A.. H.. ve Ö.. K..'nun bu ziyaretlerin cemaat toplantısı olmadığını beyan ettikleri, bununla birlikte sanığın örgüt mensubu HSYK üyelerinin Kuruldaki tavırlarını görüp söz konusu görüşmelerin fayda vermeyeceğini anlaması üzerine 2011 sonlarından itibaren bu ev ziyaretlerine katılmadığı, tanık M.. Ö..'in 2002-2004 yıllarında sanığın bazen sadaka mahiyetinde para verdiğine ilişkin beyanının gerekçeli kararda bu bölüme yazılarak sanki HSYK üyeliği döneminde de para vermiş gibi gösterilmesinin objektiflikten uzak olduğu, 2011 yılı Şubat ayındaki Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinden önce yapılan ön görüşmeler için yüksek yargıdan gelen HSYK üyelerine bilgi verilmemesinin Yargıtay ve Danıştaydaki vesayetçi yapının gücünün kırılması için bu yeni üyelerin seçilecek olması nedeniyle doğal olduğu, nitekim yüksek yargıdan gelen HSYK üyeleriyle bu konuda işbirliği yapılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığının tanık S.. E.. tarafından dile getirildiği, benzer durumun 2014 yılındaki HSYK seçiminden sonra yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde bu sefer cemaat mensuplarının gücünün kırılması amaçlandığı için cemaat mensubu olduğu düşünülen HSYK üyeleriyle işbirliği yapılmamasında da görüldüğü, ön çalışmalara Bakan ve müsteşarın talebine bağlı olarak yüksek yargıdan gelen HSYK üyelerinin dahil edilmemesinde sanığa atfedilecek bir kusurun bulunmadığı, bu konuda tanıklar M.. S.. ve Ö.. K..'nun kanaat ve düşünce açıklaması mahiyetindeki sözlerine dayanılmasının yerinde olmadığı, sanığın HSYK Genel Sekreteri ...'nın evinde gerçekleştirilen ön görüşmeye tanıklar B.. E.. ve A.. H.. ile birlikte Bakanlık cenahı olarak ve örgüt mensubu HSYK üyelerinin kimleri öne süreceklerini öğrenmek için gittiği, üyelerin tamamının önceden hazırlanmış olan ve sunumu yapılan 350-400 kişilik listeden seçilmesine itiraz edip bu sayıyı azaltmaya çalışması ve ayrıca kendilerinin yüksek yargıdan gelen HSYK üyeleriyle anlaşabileceklerini belirtmesi üzerine HSYK Genel Sekreter Yardımcısı M.. B..'ın 'Biz de sizi hükûmete şikayet ederiz' tehdidiyle karşılaştığı, yaşananların bildirildiği Müsteşar ...'ın 'Gidin, anlaşın' demesi üzerine tekrar görüşüldüğü, bu hususların tanıklar A.. H.., B.. E.. ve Ö.. K..'nun beyanlarıyla da sabit olduğu, sanığın meydana gelen sıkıntılı süreçten yorulması nedeniyle rapor alıp seçimin yapılacağı genel kurul toplantısına katılmamayı düşündüğü, ancak müsteşar tarafından bu kararından vazgeçirildiği, hâl böyleyken ve etkinliğinin cemaat mensupları karşısında cemaat dışından adayların da seçilebilmesi ve seçimin daha demokratik şekilde gerçekleşmesi konusunda olmasına rağmen ...'nın evinde gerçekleştirilen toplantının örgüt mensuplarının bir araya geldiği örgütsel bir toplantı olarak nitelendirilmesinin isabetli olmadığı, zira sanığın bu görüşmeler esnasında cemaatin değil Bakanlığın tarafında yer aldığı, 17-25 Aralık soruşturmaları sürecinde sanığın etkin bir şekilde mücadele gerçekleştirdiği, bu mücadeledeki somut adımlarının bir şey yapıyormuş gibi göründüğü biçiminde değerlendirilmesinin mücadele neticesinde alınan sonuçlara bakıldığında hatalı olduğu, zira HSYK 1. Dairesinin cemaat mensubu üç üyesinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı T.. Ç..'nın görevden alınıp yerine ...'in atanması yönündeki isteklerini geri çevirdiği, ayrıca Z.. H..'nun T.. Ç..'nın görevden alınması talebini de kabul etmediği, T.. Ç..'yı arayıp emniyete çift imza olmadan işlem yapılmaması talimatını vermesini söylediği, HSYK Üyesi R.. A..'in İstanbul'a gönderilmesini sağladığı, ... tarafından bir emniyet şube müdürünün ifadeye çağrılması üzerine İstanbul Emniyet Müdürünün ne için çağrıldığının bildirilmesi durumunda gönderip göndermeyeceklerini bildirecekleri yönünde cevabi müzekkere yazmasının basında yer alması ve Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklik yapılması nedeniyle hâkim ve savcılar arasında tepkiler meydana geldiği, sanığın gerek bu tepkiler gerekse Z.. H..'nun söz konusu isteği üzerine bir açıklama yapılmak suretiyle kamuoyunun rahatlatılabileceğini düşündüğü, HSYK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan açıklama metninin Başbakanı hedef alan ibarelerini değiştirip yönetmelikle ilgili teknik bir açıklamaya dönüştürdüğü, Adalet Bakanının açıklamanın yapılmasını istememekle birlikte kesinlikle yapılmaması gerektiği yönünde bir uyarısının da bulunmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gereken ve hiçbir suç unsuru içermeyen söz konusu açıklamanın yapılmasında örgüt mensuplarına moral ve güç verme amacı olmadığı, zira bunu sağlayacak hiçbir ifadenin açıklama metninde yer almadığı, söz konusu açıklamanın yapılmasının sanığın HSYK'nın basın sözcüsü olmasıyla ilgili olduğu, yapılan açıklamanın isabetli olduğunun yönetmelikteki değişikliğin Danıştay tarafından iptal edilmesiyle ortaya çıktığı, basın açıklamasının yayımlanmasının Savcı ...'ın bildiri dağıtmasıyla aynı esnaya denk geldiği, bu durumun bilerek istendiği noktasında hiçbir delilin bulunmadığı, bu gelişme üzerine sanığın İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı T.. Ç..'yla görüşüp acilen bir basın açıklaması yapması gerektiğini söylemesinin de bunu gösterdiği, sanığın bu yapıya mensup olmayan Yargıtay ve Danıştay üyelerini 2013 yılında tanık B.. E..'le birlikte hâkimevinde düzenlediği toplantılarda buluşturup yönetim ve seçim işlerinde organize hareket etmek suretiyle etkili olmaya başlayan bu yapı mensubu üyeleri deşifre ettiği ve etkinliklerinin önemli ölçüde kırılmasını sağladığı, bu hususa ilişkin mahkeme kabulünün gerçek durumla uyuşmadığı ve mahkemenin değerlendirmesini tanık B.. E..'in beyanlarını bağlamından koparmak suretiyle yaptığı, HSYK 1. Dairesinin çıkardığı kararnameler değerlendirilirken esas alınan tanık B.. E..'in beyanlarının sübjektif düşünceler içerdiği, buna rağmen aynı tanığın sanığın müdahale edilmesi veya etki altına alınması zor bir kişi olduğuna ilişkin beyanlarının dikkate alınmadığı, söz konusu kararnamelere ilişkin taslaklar getirtilip referans olanların ve atama gerekçelerinin tespit edilmeden yapılan değerlendirmelerin isabetli olmayacağı, bu taslakların getirtilmesine ilişkin taleplerin reddedildiği, tetkik hâkimi olarak ..., Genel Sekreter Yardımcısı olarak ... ve Genel Sekreter olarak M.. B..'dan oluşan ve sanığın kendi elleriyle oluşturduğu kararname zincirinde örgüt mensuplarının menfaati dışında başka bir sonuç çıkmayacağına dair mahkemece yapılan değerlendirmenin dosyadaki delillerle örtüşmeyen sübjektif bir değerlendirme olduğu, zira sanığın bu kişilere duyduğu güvenin 2012 yılından itibaren sarsıldığı, bunun üzerine kararname bürosunda görevlendirmek amacıyla Tetkik Hâkimi ...'i getirtmek istediğinin tanık A.. H..'nin beyanından anlaşıldığı, anılan kişilerin istediklerini yerine getirmediği ve pek çok teklifini geri çevirdiği, böylece genel sekreterliğin yanlışlarına bilerek ve isteyerek ortak olmadığının ortaya çıktığı, genel sekreterlikteki bu kişilerin gönderilmesi için genel kurulda 12 oya ihtiyaç olduğu, oysaki sanığın bir oyunun bulunduğu, yasal olarak her dairenin gündemi diğer dairelere kapalı olması nedeniyle diğer dairelerde üye olan tanıklar Ö.. K.. ve N.. Ö..'in kararnamelerden haberlerinin olmadığına dair beyanlarından sanığın suçlanmasının mümkün olmadığı, gerekçeli kararda bu başlık altında hükme esas alınan tanık Ö.. K..'nun beyanlarının savcılık aşamasındaki beyanları olduğu, oysaki tanığın mahkemedeki ifadesinde bu hususlara açıklık getirip düzeltmelerde bulunduğu, hâl böyle olunca mahkeme tarafından yapılan değerlendirmenin yerinde olmadığı, zira tanığın mahkemedeki ifadesinde sanığın iradesini cemaate teslim etmediğini ve cemaatin sanığı kendi elemanlarından saymadığını ve vazgeçilmez olarak düşündüklerini dile getirdiği, sanığın HSYK'daki pozisyonunun ve öne çıkma sebebinin Bakanlık tarafından görevlendirmeyle aday yapılması neticesinde seçilmesi ve ayrıca gerek Müsteşar ...'la gerekse tanık Adalet Bakanı S.. E..'le uzun yıllar önemli adımları birlikte atıp vesayete karşı kader birlikteliği yapmaları olduğu, bundan dolayı Bakanlığın herhangi bir konuyla karşılaşması durumunda HSYK'da sanığın muhatap alındığı ve iletilmek istenen hususları diğer 16 üyeye sanık aracılığıyla iletildiği, bu nedenle söz konusu üyelerin de iletmek istedikleri hususları sanık vasıtasıyla müsteşara iletme yolunu tercih ettikleri, elini taşın altına koyan ve işlerin tıkanmadan yürütülmesi için çaba harcayan sanığın tarafların bakışını muhatabına olduğu gibi aktarmaktan ibaret bir şekilde aracılık ettiği taleplerin illegal talepler olmadığı, tanıklar Ö.. K.. ile İ.. A..'ın bu konuya ilişkin beyanlarının bu açıklamalar ışığında değerlendirilmesi gerektiği, 06.03.2014 tarihinde çıkarına kararname ile HSYK'dan gönderilen tetkik hâkimi ve müfettişlerin Yargıtay savcılığı ve Ankara hâkimliği gibi görevlere atanması kararının 1. Daire tarafından oy birliğiyle alındığı, söz konusu kararnamenin genel sekreterlik tarafından hazırlandığı, bu atama yapılırken tanıklar R.. A.. ve İ.. A..'ın da belirttiği üzere kış ortasında ve eşlerinin işleri ile çocuklarının okul durumları gibi insani sebeplerle mağdur olmamalarının düşünüldüğü, oy birliğiyle alınan bir karardan sadece sanığın sorumlu tutulmasının hukuki olmadığı, sanığın 11.06.2014 tarihli adli yargı kararnamesindeki muhalefetlerinin Atama Nakil Yönetmeliğinde yer alan bir hâkim ve savcının talep, mazeret ve soruşturma olmaksızın iki yılını doldurmadan alınamayacağı hükmü sebebiyle olduğu, tanık İ.. A..'ın da aynı gerekçelerle muhalefetinin bulunduğu, söz konusu kararnamede ...'nin 291 kişinin atamasına muhalif olduğu, sanığın ise 44 isim için muhalefet şerhi yazdığı, nitekim tanıklar İ.. A.., R.. A.., Z.. H.. ve S.. M..'nın sanığın muhalefetinin yönetmelik gereği ilkesel mahiyette olduğunu ve örgüt mensubiyeti nedeniyle işlem görenler lehine hareket etmediğini ifade ettikleri, sanığın kimi kararnamelerde muhalif kaldığı kimindeyse muhalif kalmadığı için sorumlu tutulmasının mahkemenin çelişkili değerlendirme yaptığını gösterdiği, söz konusu kararname çıkarılmadan önce 1. Dairedeki örgüt mensubu olmayan altı üyenin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri ön görüşmede sanığın bilgilerini paylaşıp aktif katkı vererek örgüt mensuplarının tasfiyesini sağladıklarına dair tanık S.. M..'nın beyanının görmezden gelindiği, sanığın bu katkısına rağmen örgüt mensubu olduğu o tarihte bilinmeyen Sincan Başsavcısı ..., Konya Başsavcısı ... ve Sakarya Başsavcısı ...'ün atanmalarına bu şahısların örgütçü değil ülkücü olduklarını söyleyerek karşı çıkmasının aleyhe değerlendirilmemesi gerektiği, sanığın bu karşı çıkışına rağmen diğer üyelerin istemeleri hâlinde atanmalarına ilişkin kararı rahatlıkla çıkarabilecek sayıda oldukları, kaldı ki bu kişilerin cemaatçi oldukları yönünde kanaatleri olmadığını tanıklar İ.. A.., R.. A.. ve Z.. H..'nun da ifade ettikleri, sanığın ... davasında gecikmiş olarak harekete geçtiğine dair kabulün yerinde olmadığı, zira tanık S.. E.. tarafından bilgilendirilmesi üzerine konuyla yakından ilgilendiği, haksız kararın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz edilerek bozulmasını sağladığı, bu kumpası kuranların bozma kararına direnmeleri tehlikesine karşı ilgili hâkim ve savcıları Silivri dışına atadığı, davaya bakacak olan yeni atanan hâkime de dosyayı dikkatle incelemesini söylediği, dosyanın beraatle sonuçlanmasından çok sonra Eylül 2013'te basında haber konusu olduğu, bu dosyadaki kumpası bozmak için yargıya müdahaleyle suçlanmayı göze alarak gösterdiği gayretin tanıklar S.. E.., A.. H.., B.. E.., R.. A.., İ.. A.. ve A.. K.. tarafından dile getirildiği, sanığın 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde aday olmasının örgütsel bir tavır olmadığı, aslında aday olmayı düşünmediği ve bunu da çevresine söylediği, ancak basında gerçek dışı haber ve köşe yazıları çıktığı, o zamanki adıyla paralel yapıyla kora kor mücadele ederken Bakan ve müsteşarın bu olanlara sessiz kalmasının sanığı ve ailesini çok üzdüğü, aday olmaması yönündeki teklifleri de doğru bulmadığı, tüm bu sebeplerden dolayı onuru için aday olduğu, aday olmanın Anayasal bir hakkın kullanılması kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, yasal teminat altındaki bu faaliyetin cezalandırmaya dayanak yapılmasının AİHS'nin 8. maddesine aykırılık teşkil ettiği, sanığın Yargıda Birlik Platformuna oy kaybettirme gayreti içinde olmadığı, hatta ...'a bağımsızlık ve tarafsızlık noktasında güvendiğini söylediğinin Gazeteci ...'un köşe yazısında yer aldığı, hiçbir seçim çalışması yapmadığı, sosyal medyada yayımladığı ve tüm hâkim ve savcılara gönderdiği mektubunda seçim çalışması ve adliye ziyareti yapmayacağını ve seçilemediği takdirde kürsüye dönüp hâkim olarak zevkle çalışacağını ifade ettiği, tanıklar A.. H.., B.. E.., R.. A.., Ö.. K.. ve M.. Ö..'in sanığın adaylığının cemaate destek olma amacı taşımadığını ifade etmelerine rağmen tanık N.. Ö..'in tutarsız ve dayanaksız beyanlarına itibar edildiği, cemaat mensubu olmamasına rağmen bağımsız aday olan ve sanıktan daha çok oy alan adaylara hiçbir suçlamada bulunulmadığı, ... ile ... arasında 02.09.2015 tarihinde geçen ByLock yazışmasının sanığın cemaat mensuplarıyla irtibatının olmadığını ancak onlar tarafından bir şekilde takip edildiğini gösterdiği, bu nedenle cemaat mensubu olmadığını gösterdiği için lehe değerlendirilmesi gereken bu mesaj yönünden mahkemece yerinde olmayan değerlendirmelerde bulunulduğu, sanığın çıkarılan kararnamelerden bazılarına gerekçeli kararda yer verilerek mevzuata göre kullandığı oylara değinilip görevi nedeniyle suçlandığı, bu durumun da iddiaların kişisel suç olarak değerlendirilmesindeki isabetsizliği gösterdiği, bununla birlikte söz konusu kararnamelerden yıllar sonra örgüte iltisakları nedeniyle ihraç edilip yargılanan kişilerin atanmış olmasından sanığın sorumlu tutulduğu, bir kişinin sonradan suç işleyebileceğini düşünerek atama yapmamasının beklenmesinin adalet duygusuyla bağdaşmadığı, mevzuata uygun şekilde gerçekleştirilen yasal faaliyet kapsamındaki bu kararnamelerde sicil ve terfilerin dikkate alındığı ve sanığın tek başına belirleyici konumda olmadığı göz önüne alındığında ortada hiçbir suçun bulunmadığı, bu nedenle kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine aykırı davranıldığı, kararnamelerde olumlu oy kullananların sorumluluktan bağışık tutularak ayrımcı bir tutum sergilendiği, sanığın özel yetkili mahkemelerde görevli hâkim ve savcılara yönelik işleme konmama kararlarının tümüne muhalif kaldığı ve ayrıca 2. Dairenin muhalif düşünce sahibi hâkim ve savcılara haksız şekilde verdiği disiplin cezası kararlarının kaldırılması yönünde oy kullandığı, bu mahiyetteki kararlardan 18 tanesini dosyaya sundukları, diğer kararların da HSYK'dan getirtilmesi taleplerinin reddedildiği, oysaki Ö.. K..'nun yargılandığı dosyada bu kararların getirtildiği, böylece ayrımcı bir uygulama sergilendiği, mahkemenin genel kurulda FETÖ mensuplarının etkinliği gözetildiğinde sonuca etkili olmayan muhalefetler olduğu şeklindeki değerlendirmesinin doğru olmadığı, zira bu kararlara ilişkin genel kurul görüşmelerinde yüksek yargı kökenli üyelerin sanıkla birlikte aynı yönde oy kullandıkları, eğer ..., R.. A.., İ.. A.., ..., ... ve Adalet Bakanının da aynı şekilde oy kullansaydı yeterli çoğunluğa ulaşma imkanının bulunduğu, ancak zikredilen bu üyelerin özel yetkili mahkemelerin vesayetle mücadele ettiklerine inandıkları ve hataların bireysel olduğunu düşündükleri, özel yetkili mahkemelerin Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki hukuksuzluklarını ilk dile getiren kişi olduğunun ve soruşturma açılması yönünde oy kullandığının tanıklar R.. A.., B.. E.., A.. H.., Z.. H.., A.. K.. ve S.. E.. tarafından ifade edildiği, İzmir casusluk ve Büyükşehir Belediyesine ilişkin yolsuzluk soruşturmalarında operasyonların gidişiyle ilgili olarak İzmir Başsavcısı D.. K..'ı aşıp soruşturma savcısıyla temas kurarak talimat verdiği kabulünün gerçeği yansıtmadığı, sanığın hiçbir soruşturma savcısına talimat vermediğinin tanık beyanlarıyla sabit olduğu, hâl böyleyken Başsavcı vekilinden Bakanın talimatı üzerine bilgi istemesinin sanığı örgüt yöneticisi yapmayacağı, sanıkla gerek HSYK'da gerekse Bakanlıkta uzun yıllar birlikte çalışan ve beraberce cemaat toplantılarına katıldığı söylenen tanıklar B.. E.., A.. H.., M.. Ö.., Ö.. K.. ve M.. B..'ın beyanları ile ...'ın hakkındaki davanın duruşmasında alınan savunmasında belirtildiği üzere sanığın iradesini örgüte teslim etmediği, örgüt adına talimat alıp vermediği ve örgüt mensubu olmadığı, yine uzun süre birlikte çalıştığı tanıklar S.. E.., R.. A.., İ.. A.., Z.. H.., M.. G.., K.. T.., S.. M.., ... ve T.. Ç..'nın da beyanlarının benzer mahiyette olduğu, tanıklar İ.. D.., M.. A.., D.. G.., B.. S.., Ö.. A.., E.. B.., F.. S.., K.. Y.., H.. Ö.., M.. E.., N.. Ö.., ..., O.. A.., M.. H.. ve N.. Y..'ın beyanlarının bilgi ve görgüye dayanmadığı gibi örgütsel bağının bulunduğuna ilişkin hiçbir hususu içermediği, tanıklar M.. S.., D.. K.., ... ve Ö.. T..'nin çeşitli sebeplerden kaynaklanan husumetleri nedeniyle gerçek dışı beyanlarda bulundukları, örgüt mensubiyetinin kabulü için gerekli görülen ByLock programını kullanma, Bank Asya'da hesap açıp işlem yapma, derneklere üye olma, kod adı kullanma, örgütsel para hareketinde bulunma ve örgütün tepe yönetimiyle telefon irtibatı kurma gibi hususların söz konusu olmamasının ve ayrıca emniyetin hazırladığı yargı yapılanması şemasında yer almamasının da sanığın suçsuzluğunu gösterdiği, yargı alanında üst düzey görevlerde bulunmasının ve bu resmi görevinin gereği olarak gerçekleştirdiği işlemlerin ve aldığı kararların sanığı örgüt yöneticisi yapmayacağı, resmi hiyerarşinin örgüt hiyerarşisi olarak kabul edilmemesi gerektiği, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin ... hakkında verdiği bozma kararının dikkate alınmasının zorunlu olduğu, benzer resmi konumda görev yapmış olan başka dosya sanıkları B.. E.., M.. Ö.. ve A.. H.. için bu ölçütün uygulanmadığı, böyle bir ayrımcı tutumun kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu, sanığın örgüt yöneticisi olarak hareket ettiğine dair hiçbir delilin dosya kapsamında bulunmadığı, ... dosyası gibi dosyalardaki haksızlıklara müdahale etmesinin veya Danıştay seçimlerinde örgütün oyununu bozmak amacıyla ...'ün seçilmesi için çaba sarf etmesinin sanığın örgüt yöneticisi olduğunu göstermeyeceği, özünde örgüt aleyhine olan bu tür faaliyetlerinin sanığın örgüt adına hareket etmediğini gösterdiği, Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğe ilişkin HSYK açıklamasının ve 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde Anayasal bir hakkını kullanarak aday olmasının örgüt yöneticiliğinin gerekçesine konu edilmemesi gerektiği, mahkeme başkanının muhalefet gerekçesine dayanak aldığı genel sohbet hocası olarak örgütte uzun yıllar görev yapmış olan tanık N.. Y..'ın beyanlarının sanığın yönetici olmadığına dalalet ettiği, hatta söz konusu beyanın sanığın örgütün üyesi dahi olmadığını gösterdiği, sanığın bürokratik görevinin verdiği kamu gücünü örgütün tehdit ve etkisini de arkasına alarak faaliyet yürüttüğünün hiçbir somut olay veya delil gösterilmeden sübjektif bir değerlendirmeyle kabule alındığı, gerek Bakanlıkta gerekse HSYK'da görev yaptığı esnada sanığın hiçbir zaman tek karar verici pozisyonda olmadığı, sanığın örgütsel bağını HSYK'dan ayrılmasından 15.07.2016 tarihine kadar devam ettirdiğinin bu hususa ilişkin hiçbir iddia ve delil olmamasına rağmen mahkeme kabulünde soyut şekilde belirtildiği, bir terör örgütünün varlığına idari makamlarca değil ancak mahkemeler tarafından karar verilebildiği, FETÖ/PDY'nin terör örgütü olduğuna dair kararın 24.04.2017 tarihli olduğu, bu tarihten önceki hususlar nedeniyle ceza verilemeyeceği, etkin pişmanlık kapsamında ifade veren örgüt mensubu tanıklar M.. Ö.., K.. T.. ve A.. H..'nin bile bu yapıyı cemaat olarak bildiklerine ve darbeye kalkışılacağını düşünmediklerine dair beyanları söz konusuyken örgütle hiçbir mensubiyeti bulunmayan sanıktan bu yapının terör örgütü olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği, sanığın örgüt hiyerarşisine girmediğinin ve iradesini örgüte teslim etmediğinin örgütün başta Ergenekon ve Balyoz davaları olmak üzere MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması, 17-25 Aralık soruşturmaları ve MİT tırlarının durdurulması gibi olaylardaki hukuksuz uygulamalarına karşı ortaya koyduğu menfi tutumu ve açıklamalarından ve ayrıca muhalif kaldığı oylamalardan anlaşılabildiği, tanık olarak dinlenen HSYK üyelerinin dört yıllık görev süreleri boyunca sanığın herhangi bir tavsiye veya telkinde bulunmadığını ve Kuruldaki müzakereler esnasında kendi görüşünü söyleyip oyunu kullandığını beyan ettikleri, sanığa atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı, iddiaların aksinin tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlanmış olmasına rağmen mahkemenin hakikate aykırı ve sübjektif değerlendirmeler yaparak ulaştığı sonucun yerinde olmadığı, aleyhe beyanların objektif delillerle desteklenmediği, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin göz ardı edilmemesinin gerektiği, mahkemenin kabulüne göre TCK'nın 30. maddesi kapsamında hata hükümlerinin uygulanmamasının hukuka aykırı olduğu, zira sanığın bu yapının bir terör örgütü olduğunu ve nihai amacını bilmediğini, alt sınırdan ayrılarak temel ceza belirlenmesinde isabet bulunmadığı, çünkü suçun oluşması için gereken unsurların TCK'nın 61/3. maddesine aykırı şekilde gerekçe olarak gösterilip çifte değerlendirme yasağının ihlal edildiği, etkin pişmanlık indiriminin alt sınırdan yapılmasının yerinde olmadığı, başka dosya sanıkları M.. Ö.., A.. H.. ve B.. E..'in ifadelerinde sanıktan bahsedilmesi üzerine zorda kalıp ifade vermiş olduğunun kabul edilemeyeceği, zira sanığın ceza evinde olması nedeniyle söz konusu savunmaların içeriğini tam manasıyla bilme durumunda olmadığı, ifadesindeki ayrıntılı anlatımının ve 308 kişi hakkında örgüt mensubu olduğuna dair beyanda bulunmasının ve ayrıca bu kişiler hakkındaki davalarda yaptığı tanıklığa itibar edilmesinin dikkate alınması gerektiği, bu nedenle yeterince bilgi vermediği yaklaşımının doğru olmadığı, uygulanan indirim oranının ölçülülük, orantılılık ve kanun önünde eşitlik ilkelerine de aykırı olduğu, zira örgütsel konumları ve faaliyetleri yoğun düzeyde olan ve sanıktan daha az örgüt mensubu hakkında beyanda bulunan M.. Ö..'e 1 yıl 9 ay 15 gün hapis cezası verilip hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, A.. H.. hakkındaki etkin pişmanlık indiriminin ise azami hadden olacak şekilde 3/4 oranında yapıldığı,
Hususlarını beyan etmişlerdir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE'SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında 'Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.' şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde 'ağır cezalık suçüstü hâli' ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 'Tanımlar' başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de 'Suçüstü hâli'nin;
'1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu' ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar 'suçüstü' olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, Ankara, 1978, s. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki 'işlenmekte olan suç'u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 'Görev' başlıklı ikinci bölümünün 'Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri' başlıklı 9. maddesi;
'Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.'
Şeklindedir.
'Soruşturma usulü' başlıklı 10. maddesinde;
'...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır.' hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
'(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
...
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.',
Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 'Soruşturma' başlıklı 251. maddesi ise;
'(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez....'
Şeklindedir.
'Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü' başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
'Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır' biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine 'Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.' hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un 'Ağır ceza mahkemesinin görevi' başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen 'Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır.' şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada 'Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.' hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre 'görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı' soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde 'Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır.' şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde 'Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz' şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda 'demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla' hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
'Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir.' şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı 'Yargıtay Ceza Genel Kurulu' yerine 'Yargıtay ilgili ceza dairesi' olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
'Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.' biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un 'Dairelerin Görevleri' başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye 'Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.' biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra 'kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine' karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan 'hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır' şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan 'Yargıtay', dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin 'Danıştay Meslek Mensupları'nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un 'Soruşturma' başlıklı 76. maddesi;
'1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz.' ,
Aynı Kanun'un 'Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi' başlıklı 79. maddesi;
'76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.',
Aynı Kanun'un 'Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller' başlıklı 81. maddesi;
'...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir.'
Şeklinde düzenlenmiştir.
'Şahsi suçların kovuşturma usulü' başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 'Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar' başlıklı beşinci kısmında yer alan 'Üyelerin Hukuki Durumları' başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan 'Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar' başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun'un 'Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü' başlıklı 38. maddesi;
'(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır....'
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28.11.2017 tarihli ve 2037-5409 sayılı kararında yer alan 'Bulunduğu görev itibariyle özel soruşturma usulüne tabi olan, kişisel suç olması nedeniyle genel hükümlere göre soruşturulan örgüt üyeliği suçunun ağırlıklı kısmının görev yaptığı dönemi kapsayan şüphelinin, emeklilik ya da herhangi bir sebeple kamu görevinin sona ermesi halinde bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı bir başka deyimle kovuşturma aşamasındaki görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği konusuna gelince;
Kamu görevlilerinin gereksiz soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmalarını önleyen özel soruşturma ya da kovuşturma usulü ile getirilen teminatın, kamu görevlisinin şahsı ile değil doğrudan bulunduğu pozisyon ve icra edilen kamu görevi ile ilgili olduğu açıktır. 6087 sayılı Yasa'nın 38/9. maddesi atfı nedeni ile 2797 sayılı Kanun'un 46/son fıkrasındaki '...bulunulan son görev ve sıfatları esas alınır.' şeklindeki düzenlemenin de soruşturma aşamasına ilişkin olduğu gözetilmelidir. HSYK üyelerinin görevlerini icra ettikleri sırada görevle ilgili olsun ya da olmasın işlemiş oldukları suçlar yönünden kovuşturma aşamasında özel kovuşturma teminatı altında olduklarının ve suçun görevle bağlantılı olmasa da görev yaptığı dönemi de kapsayacak biçimde işlendiğinin iddia edilmesi halinde teminatın görevden herhangi bir sebepten ayrılması durumunda da devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Doktrinde de aynı görüş benzer bir olayda; 'istifa eden, emekli olan ya da başka bir göreve atanan kişi, vali unvanı haiz iken işlediği suç nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulacak ve muhakemesi Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yapılacaktır' (Abdullah ..., Özel Soruşturma Usulleri, Adalet Bakanlığı yayınları, 2008 baskı sayfa 26) şeklinde kabul edilmiştir.
6087 sayılı Yasa'nın 38/9. maddesinde değişiklik yapan 17.4.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinde değişiklik yapan 02.01.2017 tarih 680 sayılı ve 17.04.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile yapılan düzenlemeler dikkate alındığında, yasada sayılan kişiler yönünden yerel Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde soruşturma evrakının düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi Yargıtay ilgili Ceza Dairesi nezdinde iddianame de düzenleyebilcektir. Görüldüğü üzere kişisel suçlara ilişkin ağır cezalık suçüstü halinde yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarının genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkileri bulunmakta ise de iddianame düzenleyerek dava açma yetkilerinin olmadığı izahtan varestedir.
Şu hale göre; iddianamede görev suçu işlendiğine ya da kovuşturma teminatı bulunan dönemden, yakalama tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin neler olduğuna dair bir anlatımın yer almaması ve fakat eylemin maddi unsurunu ve vasfını belirlemek üzere 'FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği'nin iddia edilmesi karşısında, bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğunun kabulünde zorunluluk bulunması ve örgüt üyeliği suçunun kişisel suç olma vasfı nazara alındığında Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve itirazı reddeden Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında 6087 sayılı Kanun'un 38/9. maddesi delaleti ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun değişik 46. maddesi gereğince bir isabetsizlik bulunmadığının kabulü gerekecektir' şeklindeki açıklamalar nazara alınıp 26.10.2014 tarihinde HSYK üyeliği sona eren ve suç tarihi itibarıyla İstanbul Anadolu hâkimi olarak görev yapmakta olan sanığın ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinde yakalandığı gözetildiğinde kişisel suç niteliğindeki silahlı terör örgütünün yöneticisi/üyesi olma suçundan ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yargılanmasında isabetsizlik bulunmamıştır.
ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması 'tehlike tehlikesinin cezalandırılması' şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için 'amacı gerçekleştirmeye yeterli üye'nin, 'hiyerarşik örgüt yapısı'nın, 'şiddete dayanan eylem programı'nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; 'Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.' aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; 'Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi...' şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli 'Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar' şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası '7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.' hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi)
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK'nın 30/1. maddesinde 'suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı' belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için 'mahrem alan' şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi F.G. hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde 'hizmet hareketi' adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; 'Altın Nesil' adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü 'gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek' üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri F.G. tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
FETÖ/PDY'de diğer terör örgütlerinden farklı olarak, örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder F.G. olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi kainat imamı, 'kutsal insan, mesih, mehdi, hoca efendi' gibi sıfatlarla anılmaktadır.
Kainat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir. Örgüte sesini her hafta internet üzerinden duyurmaktadır. Örgüt mensuplarının topladığı bütün bilgi ve belgeler de onda toplanır.
Dikey Yapılanma - Yedi Katlı Piramit:
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebi yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah'tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi hâline bırakmayıp kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma yoluyla yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir:
i) Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağıyla bağlı olanlar ile fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur, istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
ii) İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
iii) Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
iv) Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
v) Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanırlar. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
vi) Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
vii) Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Bu tabakalar dışında örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka vardır. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Örgüte zaman zaman maddi yardım yaparlar. Devamlı olmamak şartıyla örgütün bazı faaliyetlerine de katılırlar. Bunlar örgütün iç yüzünü bilmeyen, görünüşteki yüzünü gerçek sanan kimselerdir. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.
Yedi katmanın en üstünde “Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir hâlde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hâle getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda 'H' kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, 'C' kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, '0' ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olan, 'sıkıyönetim komutanı' olarak görevlendirilen, 'sıkıyönetim mahkemeleri'ne ve 'kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara' ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin 'g' bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin 'i' bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. İş nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un 'soruşturma ve kovuşturma işlemleri' başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen 'arama' ve 'el koyma' koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki 'bilgisayar kütükleri' ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 'bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma' kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, 'bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da' uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı 'Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi' adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde 'şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde' arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle 'şüphelinin kullandığı' ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu 'elektronik veri'dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan 'inceleme kopyalama ve çözümleme' kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
Mahrem hizmetlerde, F.G. veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek 'mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş' örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün 'silahlı kanadı'nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK'nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (Adalet Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, 'Talebe İmamları' tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan 'Özel Evlere' yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin sağlık durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen sağlık raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan 'Talebe İmamı' tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; 'Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu' tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve F.G. tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının 'Mahrem Hizmetler' olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
c) Kadrolaşma:
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
'Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (...) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (...) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (...) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela Celal bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. Mehmet Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor.'
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları 'keyfiyet' odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı 'iş/meslek' konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-'Pırlantalar' olarak adlandırılan F.G.'in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde 'ideolojik örgüt eğitimi'nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (F.G.'in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (F.G.'in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar 'dini faaliyet, dini sohbet' kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en sadık, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar 'Ümit' pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının 'çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi' yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.)
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak 'KOD İSİM' kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında 'hizmet, şakirt, Gülen, cemaat' gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul 'randevulaşma sistemi' olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de 'Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefon hatlar' olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
-Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü 'sohbet' olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün 'Mahrem Yapısı' içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10'a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10'a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99'a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99'a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100'e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100'e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte 'bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da' sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
'Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği'
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile iş yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda 'birebir sorumluluk' esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde '10', '100' veya '99' rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün 'gizlilik' ve 'deşifre olmama' kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...
Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
...
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
...
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
...
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
...
15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
...
(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
..
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
...
(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
...
(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği 'Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez' oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK'nın 'delillerin takdir yetkisi' başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında 'yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir' denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada 'delil yasakları' olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya'da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde 'Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı'na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge'nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS'ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99)
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS'nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103)
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59)
Nitekim AB'nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge'leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun 'İstisnalar' başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177)
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği 'iletişimin tespiti (HTS)' kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin 'demokratik bir ülkede gereklilik' ve 'orantılılık' ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının 'iletişim özgürlüğü' hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle 'iletişimin tespiti', Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK'nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa'da ve yasada düzenlenen 'orantılılık' ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının 'araştırmalara' başlama kararı ile gerçekleşen 'başlangıç soruşturması'dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için 'şüpheli' de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair 'basit şüphe' oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının 'sohbet' olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK'dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının '0' saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının 'sohbet' olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
Sanığın FETÖ/PDY'nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın 'tanık beyanı' veya 'sanık beyanı' olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi)
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi)
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi)
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi)
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67)
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK'nın 'Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme' başlıklı 48. maddesi 'Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir' şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK'nın 'Yemin verilmeyen tanıklar' başlıklı 50. maddesi;
'(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın 'Etkin pişmanlık' başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, 'etkin pişmanlık' hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan 'kanuna aykırı bir vaat' niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi)
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi)
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
E) BANK ASYA:
Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde Asya Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise 'Asya Finans Kurumu A.Ş.' olan ünvanı 'Asya Katılım Bankası A.Ş.' olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL'si A grubu, 540.000 TL'si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya'nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY'nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK'nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri Fettullah Gülen tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya'ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü ...'dan Yönetim Kurulu Başkanı ... ve Yönetim Kurulu Üyeleri ..., ..., ..., ..., ... ve ...'e 06.01.2014'de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı ...'in ...'a gönderdiği 'Affınıza mahçuben' konulu elektronik posta mesajının içeriğinde '....Bizim iklimimizden bir ağabeyim .... Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001'de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz .... Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız...' ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likitide sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül - Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank Asya'ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK'nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015'dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya'ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
F) ETKİN PİŞMANLIK:
Terör örgütlerinin insan kaynağının kurutulması, alınabilecek diğer tedbirlerle birlikte bu örgütlerin etkisizleştirilip ortadan kaldırılmaları, geçmişte meydana gelen terör eylemlerinin aydınlatılması, gelecekte işleyebilecekleri suçların engellenmesi ve terör örgütüne üye olanların tekrar topluma kazandırılması amacı taşıyan etkin pişmanlık;
5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde; '(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.
(5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.
(6) (Ek: 6.12.2006 – 5560/8 md.) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz.' şeklinde düzenlenmiştir.
Kurumun uygulama alanıyla ilgili gerekli açıklamayı içeren madde gerekçesi ise şu şekildedir:
'Madde metninde, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçları ile ilgili olarak etkin pişmanlık hali düzenlenmiştir.
Birinci fıkrada, örgüt kurucu veya yöneticileri ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek dolayısıyla haklarında soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç ilenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kişiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olan kişilerle ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Örgütün üyesinin, etkin pişmanlık hükmünden yararlanabilmesi için, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olması ve ayırca, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu koşulların gerçekleşmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu koşullar gerçekleştirten sonra, kişi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruşturma başlatılmış olması veya örgütün faaliyeti çerçevesinde başkaları tarafından suç işlemiş olmasının, etkin pişmanlık yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü fıkrada ise, yakalanan örgüt üyesi ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Yakalanmış olmasına rağmen, bu fıkrada belirlenen şartların gerçekleşmesi halinde örgüt üyesi cezalandırılmayacaktır. Bu şartlardan birisi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suç işlenişine iştirak etmemiş olmak; diğeri ise, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi veriş olmaktır. Verilen bilginin, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli olup olmadığını takdir yetkisi mahkemeye aittir.
Kişi, suç işlemek için kurulmuş olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmamakla birlikte, örgütün ulaştığı yapılanma itibariyle dağılmasını sağlama imkanından yoksun olabilir. Bu durumda bile, söz konusu sıfatları taşıyan kişilerin belli şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düşüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiştir. Buna göre, suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkı örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır.
Kurucu, yönetici veya üyenin, örgüt yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri yakalandıktan sora vermesi halinde, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı hakkında verilecek cezada belli oranda indirim yapılması kabul edilmiştir.
Etkin pişmanlıktan yararlanarak serbest bırakılan kişiler açısından güvenlik ve topluma uyum sorunu yaşandığı bilinmektedir. Bu nedenle, etkin pişmanlıktan yararlanana kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmedilir. Bu bir yıllık süre, kişinin serbest bırakıldığı andan itibaren işlemeye başlar. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması açısından, etkin pişmanlık nedeniyle kişi hakkında cezaya hükmolunmaması ile indirilmiş cezaya hükmolunması arasında bir fark gözetilmemiştir. Uygulanmasına başlanan denetimli serbestlik tedbirinin süresi hakim kararıyla uzatılabilecektir. Ancak süre üç yıldan fazla olamaz.'
06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun'la madde metnine eklenen altıncı fıkranın gerekçesi de şöyledir:
'5237 sayılı Kanunun 221'inci maddesi bir fıkra eklenmek suretiyle örgütlü suçlulukta, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaya sınırlama getirilmiştir.' (İzzet Özgenç, Suç örgütleri, s. 34-35)
Hukuki niteliği itibarıyla cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplerden olan etkin pişmanlık, doktrinde, gönüllü vazgeçmenin tamamlanmış suçlardaki görünüm şekli (Koca-Üzülmez, Genel Hükümler, s. 385), suçun bütün unsurları ile tamamlanmasından sonra failin bazı pişmanlık gösteren hareketler yapması durumunda, bu hareketler dolayısıyla faile ceza verilmemesini veya cezasında indirim yapılmasını ifade eden kurum (Hakeri, Ceza Hukuku, s. 452) olarak tanımlanmaktadır. Bu hâliyle gönüllülük esasına dayanan ve etkin bir pişmanlık gerektiren kurumla, suçun bütün unsurları ile tamamlanmasından sonra faile gerçekleştirilen/gerçekleştirdiği haksızlığın sonuçlarını mümkün mertebe gidermeye çalışmasına imkan verilmektedir.
Etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak yeniden topluma kazandırmaktır.
Bu husus Genel Kurulun 08.04.2008 tarihli ve 18-78 sayılı kararında şu şekilde ifade edilmiştir:
'Terör örgütlerinin insan kaynağının kurutulabilmesi, alınabilecek diğer tedbirlerle birlikte bu örgütlerin etkisizleştirilip ortadan kaldırılmaları, geçmişte meydana gelen terör eylemlerinin aydınlatılabilmesi, gelecekte işleyebilecekleri suçların engellenmesi ve terör örgütüne üye olanların tekrar topluma kazandırılabilmeleri bakımından 05.06.1985 tarih, 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Yasa kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. Bu Yasanın 2 yıllık yürürlük süresinin bitmesi üzerine aynı amaçlara yönelik olarak 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Yasa çıkarılmış, Yasanın 1. maddesi süreli, diğer maddeleri ise süresiz olarak yürürlüğe girmiştir. Anılan 1. maddenin sona eren yürürlük süresi zaman içinde 3618, 3853, 4085, 4450, 4537 sayılı Yasalarla uzatılmış ve beklenen amaca ulaşmaması nedeniyle bu kez 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.'
Yargısal uygulamalar ve doktrindeki görüşler dikkate alındığında etkin pişmanlık düzenlemesi yapan yasaların, bir af yasası olmayıp terör örgütü mensubu sanıkların topluma kazandırılabilmesinin yanında esasen terör örgütlerinin insan kaynağının kurutulabilmesi, örgütün etkisizleştirilip ortadan kaldırılması ve işlenen suçların aydınlatılabilmesi amacına yönelik düzenlemeler olduğu görülmektedir.
5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenleme ile daha önceki yasalarda olduğu gibi süreli değil, belli süreye bağlı olmaksızın kalıcı bir uygulama imkanı getirilmiştir.
Türk Ceza Kanunu'nun 314/3. maddesindeki atıf nedeniyle, anılan Kanun'un 220. maddesine bağlı olarak düzenlenen 221. maddesindeki etkin pişmanlık hükmünün, TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan silahlı örgüt mensupları ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında kalan terör örgütleri bakımından da uygulanabileceğinde kuşku yoktur.
Özel Daire ve Genel Kurulca benimsenen istikrar kazanmış uygulamaya göre örgütle ilgili suçlamaları kabul etmeyen örgüt mensupları ve etkin pişmanlık olarak değerlendirilebilen önceki ifadelerinden rücu eden failler hakkında TCK'nın 221. maddesinin uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için failin, örgütün dağılmasına veya mensuplarının yakalanmasına, örgütün yapısına ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin elverişli bilgi vermesi gerekir. Bu bilginin elverişliliği; örgütün örgütlenme biçimi, failin örgüt yapılanmasındaki konumu ile örgütte geçirdiği süre ve katıldığı faaliyetler gibi kıstaslar göz önüne alınarak mahkemece takdir edilecektir. Tam bir gizlilik esasına ve hücre tipi yapılanmaya dayanan örgütlerde her örgüt mensubundan örgütü dağıtacak, yapılanma şemasını ortaya koyacak bilgiler vermesi beklenemez. Ancak, konumu gereği bilmesi beklenen bilgileri de samimi olarak ortaya koymalıdır.
Her hâlükarda elverişli bilgi; örgütte zafiyet yaratacak, örgüte önemli boyutta zarar verecek, örgüt faaliyetlerini belli ölçüde sekteye uğratacak boyutta olmalıdır.
Cumhuriyet savcısı, suçun işlendiği konusunda yeterli şüpheye ulaşsa dahi, cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlığın varlığı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilir (CMK'nın 171/1. maddesi). Bu karara karşı itiraz kanun yoluna başvurulamaz. (CMK'nın 173/5. maddesi)
TCK'nın 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlığın uygulanma koşulları:
I) Birinci fıkranın uygulanma şartları:
a) Örgüt kurma ve yönetme suçu tamamlanmış olmalıdır.
b) Örgütün amacı doğrultusunda henüz bir suç işlenmemiş olmalıdır.
c) Örgüt kurma suçu ile ilgili henüz bir soruşturmaya başlanmamış olmalıdır.
d) Örgüt kurucusu ya da yöneticisi örgütü dağıtmalı veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlamalıdır.
e) Dağıtma veya bilgi verme bizzat örgüt kurucusu ya da yöneticisi tarafından yapılmalıdır.
Bu şartlar gerçekleşmişse faile ceza verilemeyecektir.
II) İkinci fıkranın uygulanma şartları:
a) İşlenen suçun örgüt üyeliğinden ibaret olması,
b) Sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde bir suçun işlenişine iştirak etmemesi,
c) Gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara iletmesi gerekmektedir. İlgili makam, adli makamlar olabileceği gibi soruşturma mercisine haber vermekle yükümlü olan valilik veya kaymakamlık gibi idari makamlar da olabilir (CMK'nın 158/2. maddesi). Elçilik ya da konsolosluklar da olabilir (CMK'nın 158/3. maddesi). (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.04.2009 tarihli ve 2008/9-223 Esas 2009/87 Karar sayılı kararı)
Sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde bir suçun işlenişine iştirak etmemesinden anlaşılması gereken nedir?
İlgili Özel Daire ve Genel Kurulca benimsenen yerleşik uygulamaya göre; işlenen suçun, amaç suçlar (TCK'nın 302 ve 309. maddeleri) yönünden öldürme ve öldürmeye teşebbüs, nitelikli yaralama, yağma, işkence, bir kısım nitelikli hürriyeti tahdit suçları gibi vahim nitelikte eylemlerden olmaması gerekir.
Bu fıkranın uygulanabilmesi için örgüt mensubu hakkında suç soruşturmasının bulunmaması, bu kişinin suç işlediği yetkili mercilerce bilinmemesine rağmen örgüt üyesi olduğunu ve örgütten rızasıyla ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu kişilerin yasadan yararlanabilmesi için örgüt hakkında bilgi vermesi de zorunlu değildir.
'Örgüt üyesi olup örgütten kendiliğinden ayrılarak teslim olan ve pişman olduğunu beyan eden ve buna göre de konumu 5237 sayılı TCK'nın 221/2. maddesi kapsamında bulunan sanığın, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenmesine iştirak edip etmediği İçişleri Bakanlığı’ndan da sorulup araştırılarak, 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesinin 3.fıkrasının 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümleri bu suç açısından da aynen uygulanır' amir hükmü karşısında, örgüt kurma suçu kapsamında bulunan 5237 sayılı TCK'nın etkin pişmanlığa ilişkin 221. maddesinde 765 sayılı TCK'nın 170. maddesinin uygulanabilmesi için aranan silahlı örgüt tarafından amaç suçun işlenmemiş ya da amaç suçun işlenilmesine kalkışılmamış olması gerektiğine ilişkin bir koşul öngörülmediği de gözetilmek suretiyle, sanığın hukuki durumunun sonucuna göre tayin ve takdir edilmesi gerekir.' (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19.12.2006 tarihli ve 2006/5670 Esas 2006/7410 Karar sayılı kararı)
Bu şartlar gerçekleştiğinde örgüt üyesi hakkında soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına, kovuşturma safhasında ise ceza verilmesine yer olmadığına karar verilecektir.
III) Üçüncü fıkranın uygulanma şartları:
a) Fail, örgüt üyesi olmalıdır. Kurucuya ve yöneticiye bu hak tanınmamıştır.
b) TCK'nın 221/2. maddesinde olduğu gibi örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suça iştirak etmeden yakalanmış bulunmalıdır.
c) Örgüt üyesi pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermelidir. Verdiği bilgi tek başına örgütü çökertecek nitelikte olmasa bile, zafiyete uğramasına ve önemli sayılabilecek miktarda üyesinin ya da silah veya malzemesinin ele geçirilmesini sağlaması gereklidir. Bu koşulların gerçekleşmesi cezasızlık sebebidir.
IV) Dördüncü fıkranın uygulanma şartları:
TCK'nın 221/4. fıkrası örgüt suçlarında etkin pişmanlığın en geniş şekilde uygulanma alanı bulduğu düzenlemedir.
Söz konusu fıkrada iki tür pişmanlık hükmüne yer verilerek failin gönüllü teslim olduktan sonra bilgi vermesi cezayı ortadan kaldıran, yakalandıktan sonra bilgi vermesi ise cezayı azaltan sebep olarak kabul edilmiştir.
a) Örgüt kurma, yönetme, üye olma, örgüt adına suç işleme veya örgüte yardım etme suçunun faili olmalıdır.
b) Kişi gönüllü olarak teslim olmalıdır. Örgüt mensupları ile anlaşmazlığa düşmesi veya ailevi nedenlerden dolayı teslim olmasının önemi yoktur. Önemli olan, teslim olmanın iradi olması ve dış etkenlerin zorlamasıyla olmamasıdır.
c) Failin, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi gerekir. Örgüt mensuplarının işlediği suçlar hakkında bilgi vermelidir. Sadece örgüt üyelerinin isimlerini söylemesi yeterli değildir. Genel olarak örgütün yapısı, kurucusu, yöneticisi, örgütün büyüklüğü, amaçları, faaliyetleri, gelir kaynakları, varsa silahları gibi hususlarda bilgiler vermelidir. Örgütün genişliği veya gizliliği nedeniyle bilgileri sınırlı ise verdiği bilgilerin samimiyeti çerçevesinde etkin pişmanlıktan yararlanabilir.
Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için örgüt üyeliği suçunun kabul edilmesi ve bunun mahkemede ifade edilmesinin zorunlu olup olmadığı değerlendirildiğinde; sanık, faaliyetlerinin örgüte üye olma suçunu oluşturduğunu kabul etmemekle birlikte tüm eylemlerini ve bildiği örgüt mensuplarını ayrıntılı olarak anlatmış, yargılama sürecinde ilgili kişilerin derdest davalarında tanıklıkta bulunmuştur. Bir fiilin işlendiğinin kabulü için tipikliği oluşturan icrai hareketlerin anlatılması ve kabullenilmesi yeterlidir. Kabullenilen ve tespit edilen eylemin hukuki nitelendirmesi yargılama yapacak makamlara aittir. Bu nedenle, sanığın kabul etmiş olduğu eylem ve faaliyetler pişmanlığını gösterir nitelikte görülmüştür.
VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği yönünden Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında yapılan kabul doğrultusunda;
Özel Dairenin somut olaydaki kabulü;
'Sanık İ.. O..'un, 32882 sicil numarası ile Almus Cumhuriyet Savcılığı (12.10.1992), Sarıkamış Cumhuriyet Savcılığı (17.11.1992), Haymana Cumhuriyet Savcılığı (05.08.1995), Adalet Bakanlığı Yetkili Tetkik Hakimliği (26.04.1996), Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimliği (24.10.1997), Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığı (25.06.2003), Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığı, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü (04.06.2007), Personel Genel Müdürlüğü'nden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Daire Başkanlığı ve Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı (28.11.2014) görevlerinde bulunduğu, 19.01.2015 tarihinden itibaren İstanbul Anadolu Hakimi olarak görev yaptığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği, sanığın savunmaları ve dosya kapsamındaki belgelerden anlaşılmıştır.
Sanığın örgüt içerisinde bulunduğu süre içerisinde;
Öğrencilik yıllarından itibaren örgütle irtibatlı olan sanığın staj döneminde zaman zaman örgüte ait evlerde düzenlenen sohbet toplantılarına iştirak ettiği, Adalet Bakanlığı'nda Tetkik Hâkimliğinden Müşteşar Yardımcılığına kadar çeşitli kademelerde çalıştığı dönem itibariyle cemaate mensubiyetini sürdürdüğü, Bakanlıkta görev yapan diğer örgüt üyeleri ile oluşturulan cemaat sohbet gruplarına katıldığı, zaman zaman yardım adı altında örgüte himmet verdiği, bir dönem yargı imamı olarak bilinen ... isimli örgüt mensubunun Çukurambar'da bir evde yaptığı toplantılara iştirak ettiği, Bakanlıkta görev yaptığı bu süreçte atamalarda ve Bakanlık politikasının belirlenmesinde ön plana çıkan etkin kişiliği ile FETÖ mensuplarının Bakanlık içerisinde ve yargının değişik birimlerinde kadrolaşmasını sağladığı,
2010 HSYK'da görev yaptığı dönem içerisinde HSYK adaylarının belirlenmesinde etkin olup adli yargıdan çoğunluğu FETÖ mensubu adaylar ile birlikte bu yapının desteklediği grup içerisinden HSYK üyesi olarak seçildiği,
FETÖ mensubu hâkim ve savcıların sekreterya, tetkik hâkimliği ve müfettiş olarak HSYK içerisine yerleşmesinde belirleyici rol oynadığı,
HSYK 1. Dairesi başkanı sıfatıyla diğer üyeleri yönlendirdiği gibi Daire olarak çıkarılan kararnamelerle FETÖ mensubu hâkim ve savcıların mahkeme başkanlıkları, başsavcılık ve kritik yerlerde görev yapmalarına zemin hazırladığı,
Zaman zaman kamuoyunda çok dikkat çeken örgüt mensuplarının pasif görevlere atanmasına dair girişimlerde bulunsa da 17-25 Aralık sürecinde dahi bu operasyonları yapan savcılara destek mahiyetinde olacak şekilde HSYK basın bildirisi hazırlatıp Bakanın karşı çıkmasına rağmen genel kurul kararı olarak yayınlanmasını sağladığı,
2014 HSYK seçim sürecinde Devletin FETÖ mensuplarını yargıdan temizleme çabaları kapsamında yapılan seçimlerde FETÖ/PDY örgütünün stratejisine uygun şekilde bağımsız aday olup Yargıda Birlik Platformu adaylarının kazanmasını engellemeye çalıştığı,
Tüm aşamalarda üst düzey yönetici pozisyonunda olmanın ve görev yaptığı yargısal birimlerin örgüt için önemli ve mahrem sayılan alanlardan olması nedeniyle örgüt içerisinde tek başına karar verecek mahiyette bulunduğu, kabul edilerek, suç vasıflandırması yapılırken;
Sayılan eylemlerin büyük çoğunluğunun legal kamu görevi olduğu iddia edilebilirse de, yukarıda açıklandığı üzere örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda görülmelidir.
Burada belirleyici olan, failin yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır.
Tüm faaliyetlerinde gizliliği esas alan örgütün, mensuplarının önem ve hiyerarşik pozisyonu arttıkça gizlilik ve tedbirleri arttırdığı gözlenmektedir. Sanığın zaman zaman örgütsel taleplere karşı imiş gibi davranarak diğer kişi ve resmi birimler ile temaslarda arabulucu gibi davranması da bu minvalde değerlendirilmelidir.
Bu örgütün kendine özel örgütlenme yapısı, stratejik alanlar ile yargı ve silahlı kuvvetler gibi mahrem kabul edilen birimlerde klasik örgütlenme şemasına uymayacak şekilde faaliyet gösteriyor olması da nazara alınmalıdır.
Keza sanığın, ihtiyaç oldukça işgal ettiği üst bürokratik görevin sağladığı kamu gücünü, ihtiyaç hissettiğinde organize şekilde Devlet'in önemli kurumlarına sızmış ve sosyal hayat içerisinde örgütlü olarak hareket etme kabiliyetine ulaşmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün tehdit ve etki gücünü arkasına alarak faaliyet yürüttüğü görülmektedir.
Görev yaptığı dönem içerisinde Bakanlık ve HSK'da yönetici pozisyonunda olan, tek başına karar verecek mahiyette bulunan sanığın, legal pozisyonlara yansıyan örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettiği kamu gücü ve kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değeri gözetildiğinde eylemlerinin örgüt yöneticiliği kapsamında kaldığı kanaatine ulaşılmıştır.
Öğrencilik döneminden itibaren örgüt mensubu olan sanığın aşama aşama görev yaptığı ilk derece savcılık görevinden sonra Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimliği, PGM Daire Başkanlığı, PGM Yardımcılığı, Personel Genel Müdürlüğü, Müsteşar Yardımcılığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu Üyeliği ve 1. Daire Başkanlığı görevlerinin gerek yargı politikasının belirlenmesi gerekse yargı içerisinde görev yapan hakim ve savcıların atama, terfi ve disiplin işlemleri yönünden etkin ve belirleyici görevler olduğu izahtan varestedir.
Öğrencilik döneminde örgüt evlerinde düzenlenen sohbet toplantılarına katılmakla başlayan örgütsel ilişkinin, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü bünyesine Tetkik Hakimi olarak atanmakla devam ettiği, Bakanlık bünyesinde görev yapan ve yargı ve örgüt içerisinde etkin olan diğer örgüt mensupları ile oluşturulan gruplara dahil olup sohbet toplantılarına katıldığı, Bakanlık bünyesinde terfi ettiği oranda örgüt içerisindeki gücü ve etkinliğinin de arttığı,
2010 yılında yapılan HSYK üyeliği seçimlerinde seçime katılacak adayların belirlenmesinde etkili olduğu gibi yapılan genel listenin yanında örgüt mensuplarının seçilmesini özellikle istediği 7 kişilik alt listelerinde yer aldığı,
Gerek Bakanlıkta görev yaptığı dönemde gerekse 2010 yılında oluşturulan HSYK döneminde örgüt üyesi hâkim-savcıların Bakanlık ve HSK içerisinde kadrolaşmasına katkı sağladığı, Bu cümleden olarak, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcıları, Tetkik Hâkimleri, Müfettişler ve personelin büyük çoğunlukla yapı mensuplarından oluşturulduğu,
Görev yaptığı dönemler itibariyle ilk derece hâkim ve savcılarının atanması, Başsavcı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlıkları, Komisyon Başkanlıkları gibi ünvanlı görevlere terfileri, özel yetkili mahkemelerde görevlendirilmeleri gibi tasarruflarda belirleyici olduğu,
2011 yılı içerisinde Danıştay ve Yargıtay'a seçilecek üyelerin belirlenmesi öncesinde yapı mensubu olmayan HSYK üyelerinin davet edilmedikleri ve katılmadıkları ... ve ...'nin evlerinde yapılan ve örgüt mensubu HSYK üyeleri ve bir kısım örgüt mensubu Yargıtay Savcısı ve Yargıtay Tetkik Hâkimlerinin hazır bulunduğu resmi hiçbir vasfı olmayan ve örgüt mensubu üyelerin belirlenmesi amaçlanan toplantılara katılarak üzerinde uzlaşılan listenin Bakanlık ve örgüt mensubu olmayan diğer üyeler nezdinde kabul görmesine aracılık ettiği,
Tanık Ö.. K..'nun beyanlarında yer aldığı üzere, aynı Kurulda aynı statüde birlikte çalışmalarına karşın Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde listelere bir kişiyi dahil ettirmek için dahi günlerce sanığın peşinde koştuğu, sanığın evet demediği bir işin HSYK'da yerine getirilemeyeceği,
İzmir Casusluk ve Büyükşehir Belediyesi Yolsuzluk davalarında olduğu gibi zaman zaman operasyonlarının gidişi ile ilgili olarak Başsavcıyı da aşıp direk soruşturma savcısıyla temas kurup talimat verdiği,
... davasında dosya Yargıtaydan onandıktan ve örgütün amacını gerçekleştirmesinden sonra devreye girip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yoluyla kararın bozulmasına etki edebildiği,
2013 Danıştay Başkanlığı seçiminde HSYK'nın yetki alanında olmamasına karşın seçim sürecinde B.. E.. ile birlikte gerek ... gerekse ... Tutar gibi örgütün diğer etkin isimleriyle yapılan temaslarla seçime dair organizasyonlar yaptığı,
Bu örneklerde de görüldüğü üzere sanığın yetki ve görev alanına girmeyen konularda da inisiyatif alıp örgüt adına müdahil olacak kadar etkin bir pozisyonda bulunduğu,
Örgütün iktidarı devirip yönetimi ele geçirme faaliyetleri kapsamında yargı mensuplarını kullanarak gerçekleştirdiği 17-25 Aralık operasyonlarını etkisizleştirmek amacıyla yapılan yönetmelik değişikliğini etkisizleştirecek ve örgüt mensuplarına güç ve destek verecek şekilde dönemin Adalet Bakanının karşı çıkmasına karşın bizzat hazırlayıp Basın Açıklaması şeklinde HSYK Genel Kurulunda kabul edilmesini ve kamu oyuna açıklanmasını sağlayacak kadar belirleyici olduğu,
Ergenekon, Balyoz gibi örgüt mensubu hâkim ve savcılarca yürütülen hukuksal olmaktan çok siyasal ve operasyonel soruşturmalara son vermek ve örgütün yargı üzerindeki etkinliğinin kırılabilmesi, rejime yönelik tehlike olmasının önüne geçilebilmesi amacıyla 2014 yılı HSK seçimleri öncesi örgüt mensupları ve destekçileri dışındaki tüm yargı partnerlerinin bir araya gelerek çalışma yaptığı atmosfer içerisinde örgütün stratejisine uygun şekilde bağımsız olarak aday olmak suretiyle örgüt faaliyetlerine destek verdiği,
Görülmektedir.
Sayılan eylemlerin büyük çoğunluğunun legal kamu görevi olduğu iddia edilebilirse de, yukarıda açıklandığı üzere örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda görülmelidir.
Burada belirleyici olan, failin yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır.
Tüm faaliyetlerinde gizliliği esas alan örgütün, mensuplarının önem ve hiyerarşik pozisyonu arttıkça gizlilik ve tedbirleri arttırdığı gözlenmektedir. Sanığın zaman zaman örgütsel taleplere karşı imiş gibi davranarak diğer kişi ve resmi birimler ile temaslarda arabulucu gibi davranması da bu minvalde değerlendirilmelidir.
Bu örgütün kendine özel örgütlenme yapısı, stratejik alanlar ile yargı ve silahlı kuvvetler gibi mahrem kabul edilen birimlerde klasik örgütlenme şemasına uymayacak şekilde faaliyet gösteriyor olması da nazara alınmalıdır.
Keza sanığın, ihtiyaç oldukça işgal ettiği üst bürokratik görevin sağladığı kamu gücünü, ihtiyaç hissettiğinde organize şekilde Devlet'in önemli kurumlarına sızmış ve sosyal hayat içerisinde örgütlü olarak hareket etme kabiliyetine ulaşmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün tehdit ve etki gücünü arkasına alarak faaliyet yürüttüğü görülmektedir.
Görev yaptığı dönem içerisinde Bakanlık ve HSK'da yönetici pozisyonunda olan, tek başına karar verecek mahiyette bulunan sanığın, legal pozisyonlara yansıyan örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettiği kamu gücü ve kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değeri gözetildiğinde eylemlerinin örgüt yöneticiliği kapsamında kaldığı kanaatine ulaşılmıştır.
Yukarıda anlatıldığı üzere yıllarca örgütün mahrem yargı yapılanması içerisinde yer alıp Adalet Bakanlığı ve HSYK gibi yargının en üst noktalarında uzun süre görev yapan sanığın, örgüt tarafından gerçekleştirilen 07.02.2012 MİT Krizi olarak nitelenen MİT Müsteşarının gözaltına alınma girişimine, 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlardan sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair üst seviyede Devlet görevlilerince yapılan açıklamalara, 2014 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu'nca örgütün paralel devlet yapılanması adıyla tehlikeli bir oluşum olarak kamuoyuna açıklanmasına, 2014 yılı 22 Temmuz'dan itibaren özellikle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok ilde bu örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen emniyet görevlileri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerinin örgüt üyeliği suçu nedeniyle soruşturulmuş ve tutuklanmış olmasına, kamu görevlisiyken MİT tırlarının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüphelilerinde örgüt tarafından sahiplenilip, örgüt medyasında desteklenmesine, ajanlık faaliyeti olduğu anlaşılan bu eyleminde esas itibariyle örgütün, Devletin meşru silahlı güçleri içine sızmış mensupları tarafından gerçekleştirildiğini görüp anlayabilecek konumda olmasına rağmen, bu dönemde örgüt mensubu olduğu iddia edilen bazı kamu görevlilerine yapılan bu soruşturma işlemlerinin bazılarının tutuklanmayla sonuçlanmasına rağmen etkin bir şekilde sivil imamlar ve örgütün aktif ve etkin diğer üyeleriyle örgüt adına gizlilik içerisinde çalışmaya devam ettiği, sürekli gizlilik içerisinde olmaya gayret eden örgütün yasal bir zeminde olmadığının farkında olan sanığın nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK içine sızmış mensuplarıyla darbe girişiminde bulunup devletin silahlarıyla halkın üzerine kurşun yağdırıp yüzlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan örgütün içinde kalmaya devam ettiği, baştan itibaren örgütün devletin silahlı unsurları olan TSK ve Emniyet içerisine sızdırılmış mensupları tarafından, gerektiğinde kendi kullanımlarına verilmiş silahlarla eylem yapabilecek durumda olduklarını bilebilecek konumda olduğu, dolayısıyla sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye/yönetici olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu kanaatine varılmış, sanık ve müdafiinin inkara dayalı savunma ve beyanlarına itibar edilmemiş, sabit olan eylemine uyan TCK’nın 314/1 maddesi ile 3713 sayılı TMK’nın 5/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.' şeklindedir.
Özel Dairenin yüz yüzelik ilkesi doğrultusunda sübut bulduğunu kabul ettiği eylem ve faaliyetlerin bir suç oluşturup oluşturmadığı, oluşturduğu takdirde bu suçun vasıflandırılması ve cezanın belirlenip şahsileştirilmesi hukuki denetimin esasını oluşturacaktır.
Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi ve Genel Kurulun birçok kararında vurgulandığı üzere;
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet, hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi hâline bırakmayıp kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma yoluyla yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler.
Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere hizmet denen işleri ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanırlar. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
Altıncı Kat, Has Tabaka: F. G. ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Yedi katmanın en üstünde 'Fethullah Hoca arşı' yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir hâlde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hâle getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder F. G. olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi örgütün lideri 'kâinat imamı, kutsal insan, mesih, mehdi, hoca efendi' gibi sıfatlarla anılmaktadır. Kâinat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir.
Örgütün mahrem yapılanması ve faaliyetlerinde gizliliğe riayet uluslararası boyuttaki istihbarat örgütleri gibidir. Nitekim, mahrem hizmetler sınıfı oluşturularak Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızmak suretiyle bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmişlerdir.
Mahrem hizmetlerde F.G.'den veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dine, hukuka veya ahlaka aykırı olup olmadığını sorgulamadan yerine getirecek 'mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş' örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının; zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkarlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamuda ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin Devlet kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve F.G. tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve Devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin Devlete değil örgüte sunulması, Devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir. Nitekim, örgüt lideri tarafından hizmet insanı 'örgüte bağlı kişinin azimli, kararlı, hizmete karşı itaatkar, her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesini değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını, canını, sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması' şeklinde tanımlanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olayda FETÖ/PDY mensubu iken itirafçı olarak veya olayla ilgili bilgi sahibi olduğu için tanık sıfatıyla alınan beyanlarına bakıldığında;
N.. Y..'ın; 2012 yılındaki toplantıların birinde İç Anadolu bölge imamı olan ...'nın bir keresinde ''İ.. O.. bu işi halledemedi, ya çekiniyor veya bizi dinlemiyor'' tarzında bir ifade kullandığına, 2014 yılında yapılan bazı toplantılara Fethullah Gülen'in en son avukatlarından ...'ın da geldiğine, bu toplantılarda birkaç defa yine sanığın ismini duyduğuna ve ''İbrahim bey ya bizim dediğimizi anlamıyor veya bu işi yapmak istemiyor'' dediklerine,
Ö.. K..'nun; 2011 yılında Yargıtay üyeliği için yapılan seçim çalışmalarında A.. H.., B.. E.. ve sanığın F.G. cemaatinin uzlaşmaz tavrını dile getirmek üzere Müsteşar ...'ın yanına gitmiş olduklarına, ...'nın evinde yapılan toplantıda sanığın 'Benim için cemaatçi olsun olmasın liyakat önemlidir' dediğine, sanığın MİT Müsteşarına yönelik soruşturma olayından sonra M.. B..'la tartıştığını gördüğüne, MİT krizinin başlamasından sonra akşam yapılan cemaat sohbetlerine sanığın katılmamaya başladığına, cemaatin sanığın gıyabında dedikodusunu yaptığına, buna birkaç kere kulak misafiri olduğuna, sanığı kendilerinden çok saymadıklarına ve anladığı kadarıyla sanığı vazgeçilmez olarak düşündüklerine, sanığın iyi insanlardır veya dürüst insanlardır şeklinde bir yaklaşımının ve bir arkadaşlığının olduğununa ama onların sanıktan devamlı istifade etmeyi düşündüklerine,
Z.. H..'nun; 2012 yılında sanığın MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasının yanlış olduğunu gündeme getirdiğine, 1. Dairede 'Böyle böyle bir şey olmuş, bu çok yanlış, MİT yasasına da aykırı' dediğine, bu yapıyla bağlantısı hakkında herhangi bir fikri olmadığına, üç Yargıtay ve iki Danıştay üyesi olarak kendilerinin ilk bir yıla yakın hatta daha uzun bir süre HSYK'da ötekileştirilmiş ve dışlanmış olduklarına, ... isimli arkadaşı vasıtasıyla sanığın cemaat mensuplarının kendisini ablukaya aldıklarına ve kendi yönlerine çekmeye çalıştıklarına dair bilgi geldiğine ve kendisine 'Nilgün seni cemaatçi biliyor herkes' dediğine, kim cemaatçi, kim kimledir bunları tanımadığına, aynı Dairede çalıştıkları için gelip gittiklerine ve normal sohbetler yaptıklarına, bir özel sohbet yapılmadığına, 1. Daireyi düşündüğünde ..., ... ve ...'nun daha sık kendi odasına geldiklerine, özel bir konunun konuşulmadığına ve bunlar kimdir, nedir, kim ne istiyor bilemediğine, zira teşkilatı tanımadığına, nasıl bir ablukaya alındığını da anlayamadığına, o dönem Leyla Hanım'ın uyarısı üzerine sanığa 'Farkındayım, daha önce benim odama hiç gelmeyenler gelip gidiyor, ben bunun farkındayım' dediğine, kendisinin ...'ya sadece İstanbul Anadolu Yakası Adliyesi gibi büyük bir adliyede komisyon başkanı olabilecek kıdemde ve deneyimde olmadığı için karşı çıktığına, B.. E..'in ve sanığın da karşı çıktıklarına ancak oy çokluğuyla ...'nın komisyon başkanı seçildiğine, ...'nın bir vesileyle makam odasından telefonla kendisine bir saygısızlık yaptığına, Ankara ve İzmir Başsavcılarının alınması konusunda Müsteşar B.. E..'in yanılmıyorsa alınmasını söylediğine, buna diğer arkadaşların yani paralelci olanların şiddetle karşı çıktıklarına, tartışmalar yaşandığına fakat ayrıntısını hatırlayamadığına, yalnız B.. E..'e ...'nin 'Siz hükumetin ajanısınız, teklifte bulunamazsınız' dediğini hatırladığına, İzmir Başsavcısı D.. K..'ın yerinde kalmasını FETÖ'cülerin istediğine, sanığın ise 'Değiştirilsin, alınsın' dediğine, ...'ün 2011 yılının Mart ayında alınmasını yanılmıyorsa sanığın getirdiğine, bu konuda diğerlerinin tepkisini net olarak hatırlamadığına, ... olayını hatırladığına, çünkü ...'i eskiden beri tanıdığına, ...'in bir kınama cezası olduğuna ve ilke kararlarına göre de kınama cezası olanın mutlaka kararnameye dâhil edildiğine, Genel Kurulda çok tartışmalar olduğunu net hatırlayamadığına ama sanığın tavrının ...'in Ankara'da kalması yönünde olduğuna, itirazın da taraflı bir rapor düzenlendiği ve cezanın yersiz olarak verildiği yönünde olduğunu hatırladığına,
İ.. A..'ın; HSYK'daki kırılmalardan birisinin 2012 yılındaki MİT krizi olduğuna, bu krizden sonra HSYK'da tam ortadan ikiye ayrılan bir çatlak oluştuğuna, bir gün sanığın odasında otururken Nilgün Hanım'ın gelip 'İbrahim bey, ben cemaatle Fetullahçılarla birlikte hareket etmiyorum, böyle bir algı var, beni yemeğe götürdüler, orada birtakım vaatlerde bulundular, fakat ben hiçbirisini kabul etmedim, ben kesinlikle onlarla birlikte hareket etmiyorum' dediğine, Nilgün Hanım'ın bir başka sefer de ...'ın bu süreçte 'Bizim arkadaşlarla birlikte hareket edersen daha iyi olur, İ.. A.., B.. E.. ve İ.. O.. imam hatip mezunudur ve fundamentalisttir' dediğini söylediğine, 17 Aralık'tan sonra sanığın R.. A..'i İstanbul'a göndermek için ikna edenin ya da gündeme getirenin kendisi olduğunu söylediğine, bunu R.. A..'in de aynı şekilde ifade ettiğine, bir gün Genel Kurula girmeden önce sanığın 'Bir bildiri meselesi var, Başbakanın açıklamaları ve kolluk güçlerinin yetkileriyle ilgili bir metin hazırladık' dediğine, çok fazla konuşamadıklarına, 1. Dairenin kısa bir gündeminden sonra Genel Kurula geçtiklerine, sanığın bildirinin gerekçesini anlattığına, ilk söz alan B.. E..'in bu yönetmelik değişikliğinin doğru olduğunu, yapılması gerektiğini, hukuka uygun olduğunu söylediğine, Nilgün Hanım'ın yapılan değişikliğin doğru olmadığını söylediğine, o sırada çift imzanın veya İçişleri Bakanının ve Başbakanlık Müsteşarının göndermeyin türü bir şeylerin gündeme geldiğine, Nilgün Hanım'dan 'Bakın ne kadar hukuksuzluk oluyor' gibi bir itiraz yükseldiğine, kendisinin de 'Bizim Genel Kurul olarak böyle bir açıklama yapma yetkimiz yok, bu Danıştay'ın görevine girer' dediğine, sanığın 'Olabilir, bu Danıştayın yetkisine tecavüz değildir, çünkü bizim onlar üzerinde herhangi bir yetkimiz yok' diye söylediğine, bunun üzerine kendisinin 'Yetkimiz olup olmaması değil, Anayasa yetkisi olsa da olmasa da açıklama yapmayı yasaklıyor' şeklinde cevap verdiğine, ...'un da benzer şeyler söylediğine, ondan sonra N.. Ö..'in 'Bu açıklamayı tek başıma da olsam ben yapacağım' dediğine, bunun üzerine kendisinin 'O zaman, HSYK'yı kullanmayın, sadece N.. Ö.. olarak açıklama yapın' diye söylediğine, ayın 25'i Perşembe gününe kadar muhalefet yazmak isteyenlere süre verilip 'Yarın öğleye kadar bitirin' dendiğine, ...'in, ...'un, R.. A..'in, B.. E..'in ve kendisinin karara muhalif kaldıklarına, akşam üzeri B.. E..'in odasında oldukları sırada bildirinin yayımlandığına, İstanbul Savcısı ...'ın dağıttığı bildiriyle çakıştığına, bunun planlı ve programlı olup olmadığını kendi adına böyle bir planın veya klasik tabiriyle kumpasın içinde yer almadığı için bilme şansının olmadığına, fakat bildiri yayımlandıktan sonra sanığın B.. E..'e İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı T.. Ç..'yı aramasını söylediğini, B.. E..'in de Başsavcıyı arayıp şunu şunu söyle dediğine, sonra B.. E.. sanığa 'Al kardeşim kendin söyle ne söyleyeceksen, böyle aktara aktara olmaz' diye söyleyince sanığın Başsavcıya derhal açıklama yapmasını, kendisinin de olduğu iki imzayla bu tür gözaltıların yapılmasını, soruşturmaların zaten Başsavcılık adına yapıldığı için Başsavcının müdahil olmasının normal olduğunu, bilgi istemesine rağmen bu konuda kendisine bilgi verilmediği hususlarında hemen bir basın toplantısı yapması gerektiğini söylediğine, Başsavcı T.. Ç..'nın 'Sadece basın bildirisi yapsam olur mu?' diye sorması üzerine sanığın 'Yok mutlaka basın toplantısı yapacaksın' dediğine ve basından tanıdıklarını da arayıp adliyede basın toplantısı olacağını söylediğine, HSYK basın bildirisini kimin hazırladığı hakkında çok fazla bir bilgisinin olmadığına, daha sonra sanığın aktarımıyla bildiriyi Adalet Bakanı S.. E..'e arz ettiklerini, Bakanın ...'in bildirileri gibi olduğunu söylediğini, sanığın da teşkilattan bu konuda kendilerine sahip çıkılması gerektiği gibi sitemler geldiğine dair beyanda bulunduğunu, Bakanın da 'Ben gidiyorum, benden sonra ne yaparsanız yapın' gibi bir şeyler söylediğini öğrendiğine, Reyhanlı'daki MİT tırları hadisesi olduktan sonra artık sürekli kararname çıkartmaya başladıklarına, 1. Dairenin yapısı değişmeden önce kararnamelerin 4'e 3 çıktığına, sanığın Daire toplantılarında ..., ... ve ...'na ''Arkadaşlar siz her Salı operasyon yapacaksınız, biz her Perşembe kararname çıkaracağız, bundan sonraki hayatımız böyle geçecek'' dediğine, sanığın 17-25 Aralık'tan ve hatta beddua sürecinden sonra HSYK Genel Sekreteri M.. B..'a 'Sizin hocanız kim, affedersin kimin kucağına oturuyor' gibi bir serzenişte bulunduğuna, sanık 'Ben Fethullah Gülen dinine mensup değilim' deyince kendisinin 'Abi kimseyi tekfir etme çünkü Allah korusun küfre girersin' dediğine, bunun üzerine sanığın da 'Ben kimseyi tekfir etmiyorum, ben sadece onun dinine mensup olmadığımı söylüyorum' tarzında konuşmalarının olduğuna,
S.. E..'in; 2009 Mayıs-2013 Aralık tarihleri arasında Adalet Bakanlığı görevinde bulunduğuna, sanığın 2009 yılındaki Habur olayında, Şubat 2012'deki MİT krizinde ve ayrıca İstanbul Alay Komutanı Kurmay Albay ... hakkındaki dosyada karar düzeltme yoluna gidilip mağduriyetlerin giderilmesinde önemli gayretlerinin olduğuna ve çözüm için katkı sağladığına, 2010 yılındaki HSYK üyeliği seçimlerinde Anayasa Mahkemesinin tek oy sistemini iptal etmesi nedeniyle birlikte hareket etme ihtiyacı oluştuğuna ve bu konudaki temasları Müsteşar ...'ın koordine ettiğine, müsteşarın bu hususta koordinasyonu sağladığı kişilerle ilgili ne yaptığına ilişkin detaylarının kendisinde olmadığına, HSYK bildirisi sırasında seçim kampanyası nedeniyle 17 Aralık sabahı Hatay'dayken bu gelişmelerden haberi olunca apar topar Ankara'ya geldiğine, bu süreçte İstanbul Başsavcılığında ne yapıldığı hususunda B.. E..'den ve sanıktan sahip oldukları bilgileri aldıktan sonra çalışmaların yapıldığına, Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde ...'nın ve ...'nin evlerindeki toplantıları, 160 kişiden 140'ının istendiği ve seçilenlerin 110 tanesinin bu yapıya mensup olduğunu HSYK Başkanvekili A.. H..'nin 2016 yılında tutuklanması nedeniyle alınan ifadesinin basına çıkmasından sonra öğrendiğine, bunun üzerine B.. E..'e sorma ihtiyacı duyduğuna, onun da bu tür şeylerin olduğunu ama Müsteşar ...'la bunları paylaştıklarını belirtip 'Müsteşar beyin sizinle paylaşıp paylaşmadığını biz bilmiyoruz, size de o yüzden söyleyemedik, çünkü Ahmet bey bu tür şeylere kızardı iletişim açısından' dediğine, 17-25 Aralık'tan sonra gerilen atmosfer nedeniyle ilan edilmesi gereken 2014 ana kararnamesine ilişkin prensiplerin geç ilan edildiğine, 12 Haziran gibi bu kararnameyi çıkardıklarına, kararnamede büyük oranda FETÖ'cü bildikleri unvanlı görevlerdeki hemen hemen herkesi alabildiklerine, sanığın en sert muhalefetini Sincan Başsavcısı ..., Konya Başsavcısı ... ve Sakarya Başsavcısı ...'de gördüğüne, bunların FETÖ'cü olmadığını, ülkücü olduğunu, bu sebeple harcanmalarına karşı çıktığı için muhalefet edeceğini söylediğine, kendisinin ve beraber çalıştıkları kararname ekibinin kahir ekseriyetinin kanaatlerinin bu kişilerin de FETÖ'cü olduğu yönünde olduğuna, sanığın ikinci bir muhalefetinin de yönetmelikteki ilgilinin talebi olmaksızın disiplin veya müfettiş raporu olmaksızın bir kişi hakkındaki kararname yapılabilmesi için asgari iki yılın geçmesi gerektiğine dair hükme istinaden sanığın ''17-18 yıldır yaptığım kararnamelerde bu konulardaki ilkelere uydum, size engel olmayacağım, zaten sayı yeterli, bunu çıkartırsınız, ben buna engel olmayacağım ama muhalefet şerhi koyacağım'' dediğine, 17-25 Aralık'tan sonra HSYK'nın yaptığı basın açıklamasını kimin hazırladığını bilmediğine, Genel Kurulda konuşulduğunda Başkanvekili A.. H..'nin gündem dışı olarak böyle bir açıklama yapmaları gerektiğini söylediğini öğrendiğine, sanığın Türkiye'nin her tarafından savcıların bu değişiklikle ilgili olarak kendisine ulaştığını ve meslektaşların bir üst meslek kuruluşu olarak kendilerinden açıklama beklediğini anlattığına,
R.. A..'in; sanığı 2010 yılında HSYK'ya seçildikten sonra tanıdığına, yakınlaşmalarının Şubat 2012'deki MİT krizinden sonra olduğuna, sanığın daha önceki konuşmalarında üniversitede okurken kendisine ait evde kaldığını söylediğine, MİT krizinden sonra sanığın farklı bir tavır sergilediğine, 17-25 Aralık'tan sonra da ...'la beraber 1. Daireye geçmelerini takiben kendileriyle birlikte hareket ettiğine, sonraki süreçlerde birkaç istisna haricinde kendilerinden farklı davranmadığına, 1. Daireye geçtikten sonra FETÖ'cü hâkim ve savcıların tasfiyesine yönelik kararnameler yaptıklarına, aşağı yukarı her hafta kararname çıkardıklarına, hatta ilk kararnamelerinde ...'ün ve ...'in görevden alındığına, bunların görevden alınmasını sanığın bizzat teklif ettiğine, her FETÖ operasyonundan sonra kararname yaptıklarına ve Daire gündeminin oluşturulması noktasında bir sıkıntı çıkarmadığına, sanığın itirazlarının ilke kararlarına aykırı düşen hususlara yönelik olduğuna, onun dışında bir büyük kararnamede ..., ... ve ... yönünden bir hassasiyetinin olduğuna, zira Konya Başsavcısı ...'ın özürlü çocuğu olduğuna, sanığın bu kişilerin milliyetçi olduklarını düşündüğüne, diğer unvanlı kararnamelerde FETÖ'cüler görevden alındığında hiçbirisine itiraz etmediğine, ...'nin hep itiraz ettiğine, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim ...'in değiştirilmesinin sanığın ve B.. E..'in talebiyle gerçekleştiğine, kendisinin onlar FETÖ'cü olsaydı bu Başsavcı değişmezdi diye düşündüğüne, ...'ün görevden alınması ve Bakırköy'e tayin edildiği dönemde 1. Dairede olmadığına, ...'yla bizzat yakından ilgilenen birisi olarak konuyu aktardığında son tahlilde sanığın da olayları gördükten sonra kendisine destek olduğuna, ...'yla ilgili bilgilendirmesi doğrultusunda sanığın bu kişi lehine tavır koyduğuna, başlangıçta başka bilgiler gelince pek tavır koyamadığına ama doğru bilgiler gelince tavır koyduğuna, ...'nu sanıkla Yargıtayın kararının onaylandığı gün kendi odasında buluşturduğuna, ...'nun durumu izah edip 'Ben emekli olabilirim ama benim yüzümden altımda şu kadar doğuda savaş vermiş subaya da ceza verildi. Ben bunlar için buradayım' dediğine ve sanığın da bu görüşmeden sonra ...'nun lehine ciddi çaba sarf ettiğine, bu konuda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ...'e beraber gittiklerine, 17-25 Aralık'ta kendisini B.. E..'in hâkimevine çağırdığında sanığın da orada olduğuna, durumun vehametini ikisinin de anlattıklarına, özel bir uçakla sabaha karşı İstanbul'a gittiğine ve gerekli bilgileri Başsavcıya ve Başsavcıvekiline verdiğine, onların da gereğini yaptıklarına, ...'ın kendisinin ve sanığın oyuyla teftişte kaldığına, teftişe alımlarda kimin kime referans olduğunu bilmediğine, sonraki alımlarda bu işin tehlikesi fark edilince çalışmalar yaptıklarına, ... ve ... konularında da onların haksızlığa uğradıkları yönünde tavırları olduğuna, 1. Dairede değişiklik yapılana kadar üç ayrı blok olduğuna, ..., ... ve ...'nin bir tarafta, B.. E.., İ.. A.. ve sanığın diğer blokta olduğuna, Z.. H.. ne tarafa geçerse o şekilde karar çıktığına ve bunun ilk örneğinin de Ankara Başsavcısının değişmesi olduğuna, bu kararda FETÖ'cülerin yenilgi süsü vermemek için muhalefetlerini kaldırdıklarına, kendisinin 17-25 Aralık öncesinde ... ve arkadaşlarının hatalarının bireysel olduğunu düşündüğüne, genelde örgütsel olduğunu daha sonra gördüğüne, ..., ... ve ... gibi savcıların görevden alınmasına dair ilk teklifi sanığın yaptığına,
A.. K..'nın, Adli Kolluk Yönetmeliğindeki değişiklikle ilgili olarak HSYK Genel Kurul kararının metnini sanığın hazırladığına, o dönemde bu değişikliğin yargıya müdahale olarak nitelendirildiğine, bildirinin hâkim ve savcıların haklarının korunması amacıyla kabul edildiğine, bu bildiride yüksek yargıdan gelen HSYK üyelerinin de imzalarının olduğuna, HSYK bildirisini sekreteryanın hazırladığına ama son dokunuşları sanığın yaptığını sandığına, İstanbul'daki soruşturmalarla ilgili şikayetlerde bir dönemden sonra ayrışma yaşandığına, ayrışmadan sonra bu soruşturmaların bir proje olduğu düşüncesi gelince sanığın şiddetli bir muhalefetinin olduğununa, komplo olabileceğine ilişkin basında çıkan haberleri değerlendirdiğine veya sanığa yapılan şikayetler konusunda değerlendirmelerde bulunduğuna, bir keresinde İstanbul'a gittiklerinde bir programda sanığın oradaki arkadaşlara 'Nasıl bir yargılama yapıyorsunuz, bu basında yazılıp çizilenler nedir?' gibi sözler söyleyerek onları hizaya çektiğini hatırladığına, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili basında çıkan usulsüzlüklerden rahatsızlık duyduğuna, oradaki arkadaşları koruma yönünde bir tavrı olmadığına, basından gelen şikayetleri de aktardığına, hatta kendi aralarında ''İbrahim bey basını çok takip ediyor, çok etkileniyor'' diye düşündüklerine,
A.. H..'nin; sanığın MİT Müsteşarının ifadeye çağırıldığı tarihe kadar HSYK üyeleri içinde bulunan F.G. cemaat mensuplarıyla birlikte kendisi gibi sohbet toplantılarına katıldığına, 2010 yılındaki HSYK seçimleri gündeme gelince Müsteşar ...'ın, çevresinde bulunan sanık, ..., ..., ... Tutar ve B.. E..'le bu adayları belirlediğini tahmin ettiğine, adaylar belirlenirken nasıl bir kriter uyguladıklarını bilmediğine, belirlenen adaylardan bazılarının çıkarılarak yerlerine başka adaylar konulduğuna, bu adaylar arasında ..., ..., A.. K.. ve kocasından dolayı N.. Ö..'in F.G. cemaatinin adayı diye listeye girdiğini bildiğine, sanığın Müsteşar ...'ın talimatıyla listeye girdiğine, bu adayların adli yargı adayları olduğuna, adaylardan Ö.. K..'nun Karadenizli ve ülkücü diye listeye konulduğuna, ...'in de ...'in ısrarıyla listeye konulduğunu söylediklerine, diğer adaylar İ.. A.., ..., ... ve ...'nin F.G. cemaat mensubu olmadıklarını bildiğine, o dönem seçim çalışmalarını Karadeniz Bölgesinde sanık, M.. Ö.. ve ... ve kendisinin yaptığına, geziler sırasında hep sanığın konuştuğuna, bu konuşmalarında sanığın bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adayın tümüne oy verilmesini ve adaylar arasında ayrım yapılmamasını hâkim ve savcılardan istediğine, seçimin olduğu akşam hâkimevinde bir araya geldiklerinde idari yargıda listesinde olup yedek kalan ...'un kendilerine dönerek 'Bazı şahıslar burada oyun oynamış, o nedenle yedek kaldık' dediğine, bu konuşmadan sonra F.G. cemaati mensupları olduğunu açıkça bildiği seçilen arkadaşların bu durumu kabullenmediklerine, ancak sonuca bakınca cemaatin bir oyun oynadığını anladığına, seçimler sırasında ..., A.. K.., N.. Ö.. ve ...'nin cemaat adayları olduğunu bildiğine, seçim sonuçları açıklandıktan sonra kendisine sanığın Ö.. K.., ... ve ...'ın da F.G. cemaatine yakın kişiler olduğunu söylediğine, bu durumda cemaatin HSYK'da etkin olacağını anladığına, 2010 yılında HSYK belirlendikten sonra kendisine Adalet Bakanı S.. E.. ve Müsteşar ...'ın yeni kanun hazırlığı olduğunu söyleyerek en az 50 Danıştay üyesi ile 150 Yargıtay üyesi seçimi yapılacağı için hazırlık yapmalarını istediğine, hatta 'Acele edin, kanun çıkar çıkmaz hemen seçimleri yapmanız gerekir' dediklerine, kendisinin de bu konuşmayı HSYK Genel Kurulunda anlattığına, bu konuşmadan kısa bir süre sonra HSYK Genel Sekreteri ...'nın kendilerini evine yemeğe çağırdığına, bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin çalışmasının yapılacağını bildiklerine, bu amaçla kendisi, sanık, ..., N.. Ö.., Ö.. K.., ..., A.. K.., ..., ..., ... ve B.. E..'in bu eve gittiklerine, evde HSYK üyeleri dışında Yargıtayda tetkik hâkimliği yapan F.G. cemaati mensubu olduklarını da bildiği ..., ..., ... ve ... ile HSYK Genel Sekreter Yardımcıları M.. B.. ve ...'ün de olduğunu gördüklerine, konuşacakları konu nedeniyle tetkik hâkimlerinin bulunmalarının uygun olmadığını söylediğine, hatta sanığın ve B.. E..'in de bunu dile getirdiklerine, bu konuşmalardan sonra ...'nin 'Bu arkadaşlar Yargıtayı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık' dediğine, bu hareketin F.G. cemaatinin kendilerine bir emrivakisi olduğunu bu şekilde anladıklarına, yemek yendikten sonra kurulan projektörle Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek yasal şartlara sahip hâkim ve savcıların listesinin duvara yansıtıldığına, bu yansıtmadan önce sanığın söz alarak 'Arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri Bakan bey ve müsteşar bey karşısında savunacağız' dediğine, sanığın bu toplantıda kendisi ve B.. E.. adına da konuştuğuna, hatta Yargıtay tetkik hâkimlerinin isimleri geçtiğinde kendisinin ve B.. E..'in hiç konuşmayacağını ve sakıncalı olanları belirteceğini sanığın ifade ettiğine, Yargıtay tetkik hâkimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hâkimleri ile HSYK üyelerinin o kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirttiklerine, olumlu belirttiklerinin hep cemaat mensubu olduklarını gördüğüne, cemaat mensubu olmayan ancak seçtirmek istedikleri tetkik hâkimleri hakkında da olumlu konuştuklarına, bu şekilde hâkim ve savcıları belirledikten sonra cemaat mensubu HSYK üyelerinin belirlenen kişilerin kaç kişi olduğunu saymak istediklerine, ancak sanığın, kendisinin ve B.. E..'in bu şekilde anlaştıkları için sayılmaması gerektiğini belirttiklerine, belirlenen isimlerin F.G. cemaatinin istediği isimler olduğunu bu şekilde öğrenmiş olduklarına, karşı çıkmalarına rağmen belirlenen hâkim ve savcıların sayıldığına, sayının 80 civarında olduğunun anlaşıldığına, bunun üzerine F.G. cemaatine mensup HSYK Üyesi ... ile birlikte ..., ... ve ...'nın evin holüne gidip 3-4 dakika sonra geri geldiklerine, ...'nun kendilerine dönerek 'Hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini söylüyor' diye söz sarf ettiğine, B.. E..'in, sanığın ve kendisinin karşı çıkıp 'Hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın' dediğine, Balyoz davasında F.G. cemaati mensubu olduğunu bildiği hâkim ve savcıların yargı yetkilerini kötüye kullanıp 300'e yakın askeri ve diğer şahısları tutuklamalarından dolayı bu olaylardan sonra kendisinin, B.. E..'in ve sanığın HSYK'daki F.G. cemaat sohbetlerine katılmamaya başladıklarına, adli kolluk yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin olarak hazırlanan karar metnini Bakan S.. E..'in okuduğunu ve bu metni açıklayamayacağını söyleyip kendisine 'Sen de açıklama' dediğine, bunun üzerine söz alan sanığın 'Sayın bakanım, hâkim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız' diye söylediğine, HSYK Genel Sekreteri M.. B..'ı odasına çağırıp İstanbul Savcısı ...'ın bildirisi ile HSYK açıklamasının yayımlanmasının neden aynı ana denk geldiğini ve bunu kasıtlı mı yaptıklarını sorduğuna, M.. B..'ın da bunun bir tesadüf olduğunu söyleyip yemin etmeye başladığına, 25 Aralık operasyonundan sonra İzmir'deki operasyon ile Adana'daki MİT tırlarını durdurma operasyonu yapılınca kendisinin bu cemaatin hükumeti devirmeye yönelik eylemler içinde olduğunu anladığına, o ana kadar bu cemaatin böyle hareket ettiğini sezinleyemediğine, sanığa HSYK Başkanvekili olarak bu şahısların bir örgütlenme içinde yasa dışı işler yaptığını ve yapabileceğini belirttiğine, sanığın da görüşünün aynı yönde olduğunu bildiğine ve sanığa tavsiye mahiyetinde 'Bu kişileri bu mahallerden uzaklaştırın' dediğine, 1. Dairenin de bunu yaptığını ancak bu kişilerin yerlerine verdikleri şahısların kim olduğunu bilmediğine, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yönetici olmasıyla ilgili görgüye ve duyuma dayalı bir bilgisinin olmadığına, 04.11.2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde hiç söylemediği hâlde zapta geçen ifadesinin otuzuncu sayfadaki 'İ.. O.. da cemaatçiydi' cümlesi olduğuna, böyle bir cümle kurmadığına, sanığın daha çok İHH'ya yardım ettiğine, birkaç defa ... ve M.. B..'ın da katıldığı ortamda para toplama hadisesinin olduğuna, bir tanıdığının eşinin ameliyatı için bir kez para topladığına, bir kez B.. E..'in eşinin okulundaki bir çocuk için para toplandığına, yani birkaç kez kendisinin evinde veya ...'ın veya sanığın evinde bu şekilde olaylar olduğuna, ama sanığın 'Ben sizden değilim' dediğine ve cevşen okuyalım, şu kitabı okuyalım dediklerinde itiraz edip 'Ben sizden değilim, arkadaş olarak buradayım. Yani sizi arkadaş biliyorum, sizlerle samimiyim, bu nedenle buraya geldim. Ben himmet vermem' dediğini çok açık ve net olarak bildiğine, sanığın himmet vermediğine, sanığa ''Cemaat sana oy vermez, şu son kararname ve 2014 yılındaki uygulamalardan sonra bu adamlar sana oy vermez, sen emir komuta altına giren birisi değilsin, bunları dinlemeyen birisin, Yargıda Birlik zaten sana oy vermez, onlar ayrı bir liste ile çıkıyorlar, ben senin yerinde olsam aday olmam'' dediğine, ama sanığın aday olmayı biraz onur meselesi yaptığına ve 'Aday olacağım ama hiçbir şey yapmayacağım, seçimle ilgili hiç çalışmayacağım'' dediğine, sanığın da kendisinin de hatalarının Yargıtay üyeliği seçimine hayır dememeleri ve adli kolluk yönetmeliği değişikliğine ilişkin açıklamaya imza atmaları olduğuna, ancak bunların bu kadar adileşebileceklerini ve darbe girişiminde bulunabileceklerini o tarihte kestiremediklerine,
Dair beyanda bulundukları görülmektedir.
Dosya kapsamındaki sanık savunması, tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre;
1992 yılında mesleğe başlayan, Nisan 1996'da Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğüne tetkik hâkimi olarak atanan, Bakanlıkta daire başkanlığı, genel müdür yardımcılığı, genel müdürlük ve müsteşar yardımcılığı gibi önemli görevlerde bulunan ve 2010 yılındaki HSYK seçimini takiben Ekim 2010-Ekim 2014 yılları arasında HSYK 1. Daire Başkanlığı yapan sanığın, öğrencilik yıllarında örgütle kurduğu irtibatını hâkimlik stajı yaptığı dönemde örgüte ait evlerdeki sohbet toplantılarına zaman zaman katılarak sürdürmesi ve Adalet Bakanlığına tetkik hâkimi olarak atanmasından sonra da örgütsel sohbetlere iştirak etmeye devam etmesi, HSYK üyesi seçilmesini takiben HSYK Genel Sekreteri M.. B.. tarafından organize edilen ve örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin katıldığı örgütsel mahiyetteki sohbet toplantıların bir kısmına iştirak etmesi, 2012 yılına kadar gerek Bakanlıktaki gerekse HSYK'daki resmi görevlerinin ifasında örgüt mensubu hâkim ve savcıların
bu kurumlarda görev almasına katkı sağlaması ve bir kısım kararlarda birlikte hareket etmesi, Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe karşıt görüş içeren ve hâkim ve savcıların bağımsızlık ilkesinin zedelenmesini korumaktan ziyade örgütün amaçlarına hizmet ettiği anlaşılan HSYK Genel Kurulunun 25.12.2013 tarihli ve 1024 sayılı karar metninin hazırlanmasında görev üstlenmesi ve bildiri şeklinde kamuoyuna açıklanmasını sağlaması, hem yakın çevresinden hem de yargı bürokrasisinden gelen aday olmaması yönündeki çağrıları da dikkate almayıp örgüt tarafından yargıyı ele geçirmenin son fırsatı olarak görülen 2014 yılındaki HSYK seçimlerine bağımsız aday olarak katılıp örgütün stratejisine uygun şekilde hareket etmesi şeklinde sübuta eren eylemlerinden dolayı terör örgütü yöneticisi olarak cezalandırılmasına karar verilmiş ise de;
Terör örgütlerinde hiyerarşik yapıya mensubiyet ancak verilen emir ve talimatları sorgulamaksızın mutlak itaati gerektirir. Kamu hizmetinde görevli olanlar bakımından üstlük, memuriyetteki rütbelerine göre değil örgütteki konumuna göre belirlenmektedir. Nitekim, bazı terör örgütlerinde örgüte mensup belediye başkanının veya milletvekilinin belediye işcisi tarafından sorgulandığı ve ona rapor vermek zorunda bırakıldığı, sıkı bir disiplinin bulunduğu askeri birliklerde dahi darbeye teşebbüs sırasında üst düzey subaylara astların veya sivil kişilerin emir verdiği görülmüştür. Genel olarak kamu görevinde üst makamlarda olmak, kamu gücünün kullanılması açısından örgüte avantaj sağlamakla birlikte örgüt yöneticiliği için karine değildir.
FETÖ/PDY mensuplarında benzer terör örgütlerinden farklı olarak mutlak itaat; inanç ve ibadete eşdeğerdir. Örgüt literatüründe en muteber örgüt mensubu 'gassalin elindeki meyyit' gibi tanımlanmıştır. Örgüte biat etme anlayışı sayesindedir ki kamu hizmetindeki mensuplar dahi örgütsel faaliyet çerçevesinde verilen ve açıkça yasa aykırı olduğu anlaşılan talimatları her türlü şahsi riskleri üstlenerek çekinmeden yerine getirmişlerdir. Nitekim, kamuoyunda kumpas davaları olarak nitelendirilen bazı davalarda açıkça hukuka aykırı işlemlerin yapıldığı ve örgüt mensuplarının eriştikleri güç karşısında artık önemli bir kısmının kendilerini gizleme ihtiyacı duymadıkları bu dönemde, 2012 yılında soruşturulması Başbakanın iznine bağlı olan Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarının asılsız bir suçlamayla ifadeye çağrıldığı, yasaya ve yerleşik uygulamaya aykırı bu çağrı işleminin geri alınması yönünde HSYK, Adalet Bakanlığı ve İstanbul Başsavcılığı uyarıları dikkate alınmadan örgüt mensubu savcılarca ısrarla sürdürme girişiminde bulunulduğu; kamuoyu oluşturmak açısından gizlice basına bilgi verildiği; 2013 yılı sonunda hükumete karşı 17-25 Aralık operasyonlarının gerçekleştirilmesi arefesinde oluşan tepkiyi başka yöne sevk etmek için uygulamada görülmeyecek şekilde kendisine görev yaptırılmıyor, yolsuzluklar gizleniyor iddiasıyla bir soruşturma savcısı tarafından adliye önünde bildiri okunduğu; 2014 yılı Ocak ayında Kırıkhan'da ve Adana'da MİT tırları durdurularak Devlet sırlarının açıklandığı; FETÖ/PDY mensubu olan Kırıkhan Cumhuriyet savcısının bağlı bulunduğu İl Başsavcısının açık ve kesin talimatına direnerek söz konusu tırların arama işlemininde ısrar etmesi, Adana'daki tırların durdurulması ve aranmak istenmesinin yasal olmadığını hatırlatan ve MİT'in teşkilat yasası hükümlerinin uygulanmasını isteyen Adalet Bakanı ve Müsteşarı hakkında tutanak düzenlenip soruşturma başlatılması, 2015 yılında İstanbul'da ve Şanlıurfa'da haklarında soruşturma ve tutuklama kararı bulunan FETÖ/PDY mensubu polislerin yetkili olmayan hâkimlerce yasa ve uygulamaya aykırı şekilde tahliye edilmesi gibi örnekler örgüte mensup hâkim ve savcı sınıfındakilerin gerçekleştirdikleri eylemlerin bazılarıdır. 15 Temmuz 2016'da ise TBMM Binası, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Özel Harekat Merkezi bombalanarak çok sayıda polis memurunun şehit edilmesi, silahsız halkın üzerine ağır silahlarla ateş edilmesi emri verilip bu emrin gerçekleştirilmesi sonucunda 250'den fazla masum insanın ölümüne sebebiyet verilmesi gibi eylemler örgüt mensubu sözde askeri personel tarafından gerçekleştirilmiştir. Görüldüğü üzere, örgüt talimatı doğrultusunda mensuplarınca her türlü yasa dışı işlemin yapıldığı ve ağır suçların işlendiği bu dönemde, örgütte yönetici konumuna gelen bir örgüt mensubunun örgütün çok önem verdiği bu mahiyetteki operasyonlara kayıtsız kalıp çelişki yaşaması ve örgütün kararlarını sorgulayıcı şekilde davranması örgüte bağlılık ve tam teslimiyet ilkesine aykırı olacaktır. Diğer taraftan, örgüt üzerinde çok etkin olup kamu gücünü tek başına kullanma kudretini haiz olduğu kabul edilen sanığın, beklentinin aksine yukarıda örnek kabilinden yer verilen operasyonlarda FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin karşısında yer alması, örgüt mensubu hâkim ve savcılara soruşturma açılması için izin verilmesi yönünde oy kullanması, özel yetkili mahkemelerde görevli hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesini sağlayarak yerlerine örgüt bağlantısı bulunmayan ve hâlen görev ifa eden kişilerin atanmasına katkıda bulunması örgütün yargıdaki etkinliğinin kırılmasında ve daha sonrasında yaşanan darbe teşebbüsünün önlenmesinde en önemli etkenlerden birini oluşturduğuna da kuşku duymamak gerekecektir.
5237 sayılı TCK'daki düzenlemeye göre, örgüt yöneticisi ile üyesinin cezai yaptırımları farklı ise de asıl önemli yenilik; yöneticinin, yönettiği tüm örgüt üyelerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediği suçlardan müşterek fail olarak sorumlu tutulmasıdır. Örgüt yöneticisinin sorumluluk alanını genişleten söz konusu bu hüküm karşısında ispatın kesin delillere dayanması zorunluluğu tartışmadan vareste olmalıdır.
Tek başına karar veren konumda olmasa da yargı teşkilatında ve Adalet Bakanlığında önemli görevler üstlenen, mesleki tanınırlığı nedeniyle meslektaşları ve çalışma arkadaşları tarafından otoritesi kabul gören sanığın, idari ve yargısal konularda karar alınmasında ve hâkim ve savcıların tayin ve terfilerinde etkin konumda olduğu anlaşılmakta ise de FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem yapılanması içinde olduğuna dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. Örgüt mensuplarının kendisine güvenmemekle birlikte kamudaki etkinliğinden yararlandıkları anlaşılan ve 2012 yılı sonrasındaki örgüt faaliyetlerini sorgulayıcı ve engelleyici şekilde hareket tarzı benimseyen sanığın, Hâkimler ve Savcılar Kurulunu yönettiğinin kabulü için yöneticileri bir tarafa mensuplarını dahi sıkı bir disiplin ve koşulsuz itaat şartıyla yetiştiren örgütün hiyerarşik yapılanmasında 5. katta veya daha üst konumda bulunması gerektiği gibi örgütün çok önemli gördüğü bir kısım faaliyetleri sorgulayıcı davranmak, örgüt tarafından verilen talimatlara uymamak, karar alma sürecindeki etkinliğinin vurgulanması açısından Danıştay Başkanı olarak ...'ün seçilmesi için çaba harcamak, ... davasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz kanun yoluna başvurması için girişimde bulunmak ve FETÖ/PDY mensubu olmayan Yargıtay üyeleriyle toplantılar tertip etmek gibi faaliyetleri örgütün amacına aykırı olup örgüt yöneticiliğine yasal karine olarak değerlendirilmesi de genel hayat tecrübelerine uygun bir kabul olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yöneticisi olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan sanığın sübut bulan eylemlerinin TCK'nın 314/2. maddesi kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Sanığın MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasından sonra örgütün gerçek amacını görüp bakış açısını değiştirmekle birlikte, örgüt yararına Özel Dairenin de kabul ettiği birtakım faaliyetlerde bulunması nazara alındığında şahsi ve sosyal durumu ile eğitim düzeyi itibarıyla örgütün varlığı hususunda hataya düştüğü kabul edilemeyeceğinden hata hükümlerinden yararlandırılmamasında isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan, uzun süre Adalet Bakanlığında üst düzey görevler ifa ettikten sonra Hâkimler ve Savcılar Kurulunda 1. Daire Başkanlığı yapan sanığın, etkin pişmanlığıyla sıradan bir örgüt mensubunun beyanlarının çok ötesinde FETÖ/PDY'nin yargı teşkilatındaki yapılanmasını ve amaçlarını önemli oranda ortaya koyduğu, zira etkin pişmanlıkta bulunanları masumlara iftira ettiklerini ileri sürüp bir bakıma küfre sapmayla ve dünya hayatı dışında ahiretin kaybıyla eş değer gören ve 'Siperden çıkanlar en çok yara alacaklardır' tehdidiyle örgütün dağılmasını engellemeye çalışan bir örgütte, sanığın yakalandıktan sonra örgütte kaldığı süreye ve konumuna uygun şekilde örgütün yapısı ve faaliyetleri ile yaklaşık 300 örgüt mensubu hakkında bilgi verip duruşmalarda tanıklık yaptığı, konumu itibarıyla beyanlarının ülkemizin uluslararası camiada ileri sürdüğü tezleri destekler nitelikte bulunduğu, terör örgütü yöneticisi olma suçundan mahkum olan ve kamu görevinden uzaklaştırılan sanığın pişmanlığının samimi olmadığı ve cezasından kısmi indirim yapılmasını sağlamak amacıyla hareket ettiği şeklindeki bir kabulün somut delillere dayanmadığı gibi genel hayat tecrübesine de aykırı olacağı gözetilerek, verdiği bilgilerin niteliği ve faydalılık derecesi, etkin pişmanlıkta bulunduğu aşama ve özü itibarıyla aşamalarda istikrarlı şekilde devam ettirdiği de dikkate alınıp tayin olunan cezanın 1/3'ten 3/4'üne kadar indirilmesini öngören TCK'nın 221/4-2. cümlesi uyarınca dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun makul bir oranda indirim yapılması gerekirken etkin pişmanlık hükümlerinin tatbik amacını etkisiz kılacak ve Özel Dairenin etkin pişmanlıktan yararlanan başka sanıklara ilişkin uygulamasıyla örtüşmeyecek şekilde alt sınırdan indirim yapılması isabetli görülmemiştir.
Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün, suç vasfının hatalı olarak belirlenmesi ve etkin pişmanlık nedeniyle yapılan indirimin dosya kapsamına ve hakkaniyete aykırı şekilde alt sınırdan uygulanması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi... ; ' Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı, isnat edilen suçun nitelendirilmesi ile ilgili olup sanığın suç örgütünde yönetici mi örgüte üye mi olduğu, sanığa uygulanan etkin pişmanlık indiriminin yeterli olup olmadığı konusundadır. Sanığın isnat edilen FETÖ/PDY örgütü ile irtibatlı olduğu, örgüt adına suç işlediği konusunda ihtilaf yoktur.
Ceza mevzuatımızda örgüt yöneticiliği ile ilgili düzenleme ve değerlendirmeler;
Örgüt yöneticiliği ceza mevzuatımızda, Türk Ceza Kanunu'nun 220/1. maddesinde düzenlenmiştir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinde de silahlı terör örgütü kuran ve yönetenlerin TCK'nın 314/1. maddesi gereğince cezalandırılacağı belirtilmiştir.
Örgüt yönetmek, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi doğrultusunda örgütü organize etmeyi, örgütü idare etmeyi, örgütü bu amaçlar için etkili ve uygun kılmak için örgüt üyeleri arasında koordinasyon, düzen, disiplin, bilgi, araç gibi unsurların sağlanmasını, bu amaçla örgüt içinde inisiyatif alma, karar verme gücüne sahip olmayı emir ve direktif vermeyi, ifade etmektedir.
Örgüt yöneticileri de örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi için, örgütü organize etmek, örgütü idare etmek, örgütü bu amaçlar için etkili ve uygun kılmak için örgüt üyeleri arasında koordinasyon sağlamak, karar vermek, emir ve direktif vermek, örgütün düzen, disiplin içinde organize çalışmasını sağlamak, örgütü içe ve dışa karşı korumak, örgüte bilgi ve araç sağlamak gibi birçok faaliyeti yürütür.
Örgütün bir tane yöneticisi olabileceği gibi çok sayıda yöneticisi de olabilir. Yine hiyerarşik yapılanma içinde kademelendirme meydana getirilerek, en tepede bir yöneticisi ve ona bağlı yöneticiler ve onlara bağlı yöneticiler olabilir. Geniş bir alanda faaliyetlerini yürüten örgütlerde bölge sorumluları, il sorumluları ve daha altında semt, mahalle sorumluları şeklinde bir yapılanma görülmektedir.
Bu bakımdan örgütü ve faaliyetlerini organize eden, düzenleyen, emir ve direktifler veren, koordinasyon sağlayan, örgütün plan ve programlarını uygulatan ve yukarıda belirtilen benzer özellikteki diğer faaliyetleri yürüten kişiler örgüt yöneticisi olarak kabul edilir. Sanıkların örgüt faaliyetleri kapsamında emir ve talimatlar verdiğine dair yeterli delil olmasa bile, örgüt yöneticisi olan sanıkların örgüt faaliyetleri kapsamında bu sayılan eylemlerin bir veya birkaçını yapması yönetici olarak cezalandırılması için yeterlidir.
Sanığın örgütle olan ilişkisi ve yöneticiliği suçu hakkında değerlendirmeler;
Sanığın örgütsel ilişkisi öğrencilik döneminde örgüt evlerinde düzenlenen sohbet toplantılarına katılmakla başlamıştır. Bu ilişkinin getirdiği avantajlardan yararlanarak Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü bünyesine Tetkik Hakimi olarak atanmakla başlayıp kısa sürede müsteşar yardımcılığına kadar yükselmiştir. Bakanlık bünyesinde görev yapan ve yargı ve örgüt içerisinde etkin olan diğer örgüt mensupları ile oluşturulan gruplara dahil olup sohbet toplantılarına katılmıştır. Bakanlık bünyesinde terfi ettiği oranda örgüt içerisindeki gücü ve etkinliğinin de artmıştır. Daha sonra HSYK 1. Daire Başkanlığı görevini yapmıştır.
Gerek Adalet Bakanlığında görev yaptığı dönemde, gerekse 2010 yılında oluşturulan HSYK 1. Daire Başkanlığı döneminde örgüt üyesi hakim ve savcıların Adalet Bakanlığı ve HSYK içerisinde kadrolaşmasına katkı sağlamıştır. Bu cümleden olarak, HSYK Genel Sekreter ve yardımcıları, tetkik hakimleri, müfettişler ve personelin büyük çoğunluğu bu yapı mensuplarından oluşturulmuştur.
Görev yaptığı dönemler itibariyle ilk derece hakim ve savcılarının atanması, Başsavcı, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlıkları, Komisyon Başkanlıkları gibi unvanlı görevlere terfileri, özel yetkili mahkemelerde görevlendirilmeleri gibi tasarruflarda belirleyici olmuştur. Örgüte karşı olan yargı görevlilerini bir şekilde pasif görevlere getirmeye çalıştığı iddia edilmiştir.
Sanık 2011 yılı içerisinde Danıştay ve Yargıtay'a seçilecek üyelerin belirlenmesi öncesinde yapı mensubu olmayan HSYK üyelerinin davet edilmedikleri ve katılmadıkları ... ve ...'nin evlerinde yapılan ve örgüt mensubu HSYK üyeleri ve bir kısım örgüt mensubu Yargıtay savcısı ve Yargıtay tetkik hakimlerinin hazır bulunduğu resmi hiçbir vasfı olmayan ve örgüt mensubu üyelerin belirlenmesi amaçlanan toplantılara katılarak üzerinde uzlaşılan listenin Adalet Bakanlığı ve örgüt mensubu olmayan diğer üyeler nezdinde kabul görmesine aracılık etmiştir.
Tanık Ö.. K..'nun beyanlarında yer aldığı üzere, aynı HSYK Kurulunda aynı statüde birlikte çalışmalarına karşın Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde listelere bir kişiyi dahil ettirmek için dahi günlerce sanığın peşinde koştuğu anlatılmıştır.
Bu beyanlardan da HSYK'da kimlerin Yargıtay Danıştay üyeliğine seçileceğine dair en önemli karar alma yetkisinin sanıkta olduğu, sanığın rızası olmadan Yargıtay Danıştay üyesi olunamadığı, sanığın evet demediği bir işin HSYK'da yerine getirilemediği, sanığın HSYK'da örgüt faaliyeti kapsamında tek başına karar alıp inisiyatif kullandığını üye değil yönetici olduğunu kanaati oluşmuştur.
İzmir Casusluk ve Büyükşehir Belediyesi yolsuzluk davalarında olduğu gibi, zaman zaman operasyonlarının gidişi ile ilgili olarak Başsavcıyı da aşıp direk soruşturma savcısıyla temas kurup talimat verdiği beyan edilmiştir.
Ergenekon, Balyoz gibi örgüt mensubu hakim ve savcılarca yürütülen hukuksal olmaktan çok, siyasal ve örgüt amacına hizmet eden soruşturmalara son vermek ve örgütün yargı üzerindeki etkinliğinin kırılabilmesi, rejime yönelik tehlike olmasının önüne geçilebilmesi amacıyla 2014 yılı HSK seçimleri öncesi örgüt mensupları ve destekçileri dışındaki tüm yargı partnerlerinin bir araya gelerek çalışma yaptığı atmosfer içerisinde örgütün stratejisine uygun şekilde bağımsız olarak aday olmak suretiyle örgüt faaliyetlerine destek vermiştir.
Örgütün iktidarı devirip yönetimi ele geçirme faaliyetleri kapsamında, örgüte bağlı olan özel yetkili savcıları ve diğer yargı mensuplarını kullanarak 17-25 Aralık 2013 tarihli yargı darbesi teşebbüsünü gerçekleştirilmiştir.
Bu 17-25 Aralık 2013 tarihli yargı darbesi teşebbüsüne engel olmak için yapılan yönetmelik değişikliğini etkisizleştirmek amacıyla ve bu yargı darbesi operasyonlarını yapan soruşturma savcılarından soruşturma dosyalarının alınmasına karşı çıkmak ve örgüt mensuplarına güç, destek verecek şekilde 26.12.2013 Tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından bildiri yayınlanmıştır.
26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından yayınlanan bu bildirinin yayınlanmasına dönemin Adalet Bakanı karşı çıkmış sanığa bildirinin yayınlanmamasını söylemiştir. Sanık Adalet Bakanına hitaben, siz istemeseniz de biz bu bildiriyi yayınlayacağız diye cevap vermiştir. Sanık ayrıca yargı darbesi girişimini desteklemek için yayınlanan bu bildirinin içeriğinin hazırlanmasında ve dizayn edilip, düzenlenmesinde de rol almıştır.
Bu örneklerde de görüldüğü üzere sanığın, 17-25 Aralık (yargı darbesi teşebbüsü) operasyonlarını etkisizleştirmek amacıyla 26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından yayınlanmasında, bildirinin yayınlanmasını istemeyen Adalet Bakanına karşı çıkması, Adalet Bakanının bildiriye karşı HSYK daki örgüt mensubu diğer kişilerle değil doğrudan sanıkla görüşmesinin HSYK, da bildirinin yayınlanması konusunda karar ve inisiyatif almaya yetkili örgüt adına tek başına karar alıp uygulayacak ve inisiyatif kullanacak kadar etkin önemli bir pozisyonda bulunduğunu, sanığın HSYK ve yargı teşkilatı içinde örgütün en önemli ve etkili elemanının olduğunu, örgüt içerisinde yönetici olduğunu örgütten aldığı güç ve kuvvete güvenerek Adalet Bakanına karşı direndiğini göstermektedir.
Sayılan eylemlerin büyük çoğunluğunun legal kamu görevi olduğu iddia edilebilirse de, yukarıda açıklandığı üzere örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda görülmelidir.
Burada belirleyici olan, failin yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır.
Tüm faaliyetlerinde gizliliği esas alan örgütün, mensuplarının önem ve hiyerarşik pozisyonu arttıkça gizlilik ve tedbirleri arttırdığı gözlenmektedir. Sanığın zaman zaman örgütsel taleplere karşı imiş gibi davranarak diğer kişi ve resmi birimler ile temaslarda ara bulucu gibi veya örgüte karşıymış gibi davranması da bu minvalde örgüt elemanlarının klasik taktiklerinden olduğu değerlendirilmelidir.
Sanığın örgüt tarafından yerleştirildiği kamu kurumu Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'dur. Sanığın görev yaptığı dönemler içerisinde, Adalet Bakanlığı ve HSK'da yönetici pozisyonunda olduğu, örgütün yargıyı ele geçirmesi için gereken faaliyetleri planlayan, bu amaçla tek başına karar verecek, inisiyatif kullanacak konumda bulunduğu, legal pozisyonlara yansıyan örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettiği kamu gücü ve kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değeri gözetildiğinde,
Sanığın örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi için, örgütü organize etmek, örgütü idare etmek, örgütü bu amaçlar için etkili ve uygun kılmak için örgüt üyeleri arasında koordinasyon sağlamak, örgütün plan ve programlarını uygulatmak, karar vermek, emir ve direktif vermek, örgütün düzen, disiplin içinde organize çalışmasını sağlamak, örgütü içe ve dışa karşı korumak, örgüte bilgi ve araç sağlamak gibi birçok faaliyeti yürüttüğü, sanığın yönetici olarak cezalandırılması için bu eylemlerin bir veya birkaçını yapması yönetici olarak cezalandırılması için yeterli olduğu, yönetici olması için bu amaçla emir ve direktif verdiğine dair yeterli beyan ve delil olmadığı iddia edilse bile, sanığın diğer tüm eylemlerinin bir bütün olarak örgüt yöneticiliği kapsamında olduğu, bu nedenle örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Sanığa uygulanan etkin pişmanlık indirimi ile ilgili değerlendirmeler;
Sanık 15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında hakkında başlatılan soruşturma kapsamında 17.07.2016 tarihinde gözaltına alınmış, alınan ilk ifadesinde örgüt üyeliği suçlamasını reddetmiş, bilahare 26.12.2016 tarihinde kendi isteğiyle ifade vererek örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında bir kısım beyanlarda bulunmuştur. Bu beyanlar örgüt hakkında itirafçı olan veya tanık olarak ifade veren diğer şahısların beyanlarına geçen bilinen konularla ilgili beyanlar olup, örgütü çökertmeye elverişli nitelikli ayrıntılı beyanlar değildir. Bu nedenle beyanların 5237 sayılı TCK'nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. maddesine göre etkin pişmanlık uygulamaya yeterli olup olmadığı da tartışmalı olup oy çokluğu ile uygulanan etkin pişmanlık indirimi yeterli olup, sanık hakkında daha fazla etkin pişmanlık indirimi yapılmasına dair Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun bozma kararının isabetli olmadığı kanaatindeyim.
Sonuç olarak;
Yukarıda belirttiğim nedenlerle, FETÖ/PDY örgütünün Adalet Bakanlığında, HSYK'da ve tüm yargı teşkilatında örgüt adına tek başına karar alıp uygulayacak ve inisiyatif kullanacak örgüt faaliyetlerini düzenleyip yöneten etkin önemli bir pozisyonda bulunduğu, örgütün yargı teşkilatını ele geçirmesini sağlamakta en çok rol almış yargı içerisinde örgüt faaliyetlerinin düzenlenmesinde en fazla etkili ve yetkili yönetici kişinin sanık olduğu kanaati oluştuğundan, sanığın Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından örgüt yöneticisi olarak cezalandırılması isabetlidir. Ayrıca etkin pişmanlık uygulaması da yeterlidir.
Sanık İ.. O..’un Adalet Bakanlığı, yargı teşkilatı ve HSYK içinde örgütün, faaliyetlerini organize eden, faaliyetlerini düzenleyen düzenleyen, koordinasyon sağlayan bu amaçla karar alıp uygulayan inisiyatif kullanan emir ve direktifler veren örgüt yöneticisi konumunda olması nedeniyle, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından örgüt yöneticisi olarak cezalandırılmasının isabetli olduğu, ayrıca sanığa uygulanan etkin pişmanlık indiriminin yeterli olduğu, daha fazla indirim yapılmaması gerektiği kanaatinde olduğumdan, Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun sanık İ.. O..’un örgüt üyesi olduğu, ayrıca sanığa uygulanan etkin pişmanlık indiriminin yeterli olmadığı daha fazla indirim yapılması gerektiğine ilişkin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.12.2019 tarihli 54-143 sayılı kararının bozulmasına dair görüşlerine katılmıyorum.' şeklindeki;
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ... Ve ... ise; 'uygulanan etkin pişmanlık indirim oranının yeterli olduğu'
Biçimindeki düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.12.2019 tarihli ve 54-163 sayılı; sanık İ.. O.. hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün, suç vasfının hatalı olarak belirlenmesi ve etkin pişmanlık nedeniyle yapılan indirimin dosya kapsamına ve hakkaniyete aykırı şekilde alt sınırdan uygulanması isabetsizliklerinden BOZULMASINA, oy çokluğuyla,
2) Bozma nedenleri ve tutuklukta geçirilen süre ile aleyhe temyiz isteminin bulunmadığı göz önüne alınarak sanığın 5271 sayılı CMK'nın 109/3-a maddesi gereğince 'yurt dışına çıkmamak' şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde sanığın derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA, oy birliğiyle,
3) Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.