Hukuk Genel Kurulu 2019/29 E. , 2022/166 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Uzunköprü 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraflarca temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 27.11.2008 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 29.05.1999 tarihinde evlendikleri ve İstanbul’da yaşamaya başladıklarını, bir ortak çocuklarının bulunduğunu, eşlerin evliliğin ilk gününden itibaren geçimsizlik içerisinde olduklarını, 2000’li yıllarda davalının hastalandığını, kemik kanseri teşhisi konulduğunu, sonrasında omurilik felci olup bakıma muhtaç hâle geldiğini, ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Sazlımalkoç köyünde bulunan annesinin evine gittiğini, davacının ise İstanbul’da yalnız yaşamak zorunda kaldığını, mevcut raporlara göre davalının tedavisinin mümkün olmadığını, rahatsızlığı nedeniyle birlik görevlerini yerine getiremediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 11.03.2009 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı ile boşanmak istemediğini, evliliğin iyi ve kötü günde sürmesi gerektiğini, davacının eşinin hastalığı ile ilgilenmediğini, müvekkilinin 2008 yılının başlarında kısmi felç geçirmesi nedeniyle davacı tarafından ailesinin evine bırakıldığını, bu tarihten sonra maddi-manevi destek sağlamadığını, davalının tüm ihtiyaçlarının ailesi tarafından karşılandığını ileri sürerek davanın reddine, ortak çocuk ve müvekkili yararına 600TL nafaka ödenmesine, 10.06.2010 tarihli duruşmada ise davalı yararına 20.000TL manevi tazminata karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Uzunköprü 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 22.11.2011 tarihli ve 2008/521 E., 2011/401 K. sayılı kararı ile; tarafların 29.05.1999 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, yaklaşık iki yıldır ayrı yaşadıkları, boşanmaya sebep olan olaylarda davacının kusurlu bir davranışının bulunmadığı, davalının ise kanser hastası ve felçli olduğu, tekerlekli sandalye ile gezdiği, kişisel ihtiyaçları için yardıma ihtiyaç duyduğu, hastalığının tedavisinin mümkün olmadığı, dolayısıyla evlilik birliğinin kendisine yüklemiş olduğu görev ve sorumlulukları yerine getiremediği, gerçekleşen olaylara göre davacının dava açmakta haklı olduğu ve tarafları birlikte yaşamaya zorlamanın mümkün bulunmadığı gerekçesiyle tarafların boşanmasına, davalı yararına 400TL yoksulluk nafakası ödenmesine, manevi tazminat talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.10.2012 tarihli ve 2012/3568 E., 2012/23350 K. sayılı kararı ile;
“…Toplanan delillerden davacı kocanın birlik görevlerini ihmal ettiği ve hasta olan eşiyle yeterince ilgilenmediği, davalı kadının ise bir kusurunun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Boşanmaya neden olan olaylarda davacı koca tamamen kusurludur.
Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m.166/2).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır ,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Mahkemenin Birinci Direnme Kararı:
9. Uzunköprü 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 04.04.2013 tarihli ve 2013/46 E., 2013/169 K. sayılı kararı ile önceki karar gerekçeleri yanında; bozma öncesi verilen kararın taraflarca boşanma yönünden temyiz edilmediği, dolayısıyla hükmün bu bölümünün kesinleştiği, tarafların da boşanmanın temyiz edilmediği yönünde beyanlarının bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2014/2-15 E., 2015/1703 K. sayılı kararı ile;
“…Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297.maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
HMK’nun 294.maddesinin 3.fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu'nun 19.06.1991 gün 323-391 sayılı; 10.09.1991 gün 281-415 sayılı; 25.09.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün 981-936 sayılı; 23.01.2008 gün 29-4 sayılı; 05.10.2011 gün 607-604 kararları).
Somut olaya gelince; mahkemece usule uygun karar oluşturulmamış sadece 'önceki kararda direnilmesine' denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.
Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz usule uygun karar oluşturulmasıdır.
Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa karar usule uygun karar değildir.
Direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir,…” gerekçesi ile karar usulden bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Direnme Kararı:
12. Uzunköprü 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 10.03.2017 tarihli ve 2015/295 E., 2017/132 K. sayılı kararı ile taraflar hakkında verilen boşanma kararı kesinleşmiş olduğundan boşanma hükmünün aynen tekrar edildiği, ancak davalının sair temyiz itirazlarının hakkaniyete uygun olduğu ve boşanmaya sebep olan olaylarda davalının bir kusurunun bulunmadığı, davacının ise birlik görevlerini ihmal ettiği, hasta olan eşiyle ilgilenmediği, bu şekildeki davranışlarıyla tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davalı yararına 5.000TL manevi tazminat ile taleple bağlılık kuralı gereği 300TL yoksulluk nafakası takdirine, ayrıca kusur durumu dikkate alınarak yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı yasal süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Davalı vekilinin 25.01.2012 tarihli temyiz dilekçesi ve bozma sonrası yapılan yargılamanın 04.04.2013 tarihli duruşmasındaki beyanı dikkate alındığında, mahkemece verilen ilk kararda tarafların boşanmasına ilişkin hükmün kesinleşip kesinleşmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın esası hakkında hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği,
(2) Boşanmaya sebep olan olaylarda davacının mı yoksa davalının mı kusurlu olduğu, buradan varılacak sonuca göre davalı eş yararına manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; mahkemece verilen ilk direnme kararında, davalının manevi tazminat talebinin reddine ve yararına 400TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verildiği halde; Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararı sonrasında davalı yararına 5.000TL manevi tazminat ile 300TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesi karşısında, direnme adı altında verilen kararın usul ve yasa hükümlerine uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
16. Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. bendinde ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
18. Öte yandan, direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
19. Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 07.05.2014 tarihli ve 2013/4-1121 E., 2014/626 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
20. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, Yerel Mahkemenin, Özel Dairece bozulan 22.11.2011 tarihli ilk ve Hukuk Genel Kurulunca bozulan 04.04.2013 tarihli birinci direnme kararında “davalının manevi tazminat talebinin reddine ve yararına 400TL yoksulluk nafakası ödenmesine” karar verilmesine rağmen, Hukuk Genel Kurulunun bozma kararından sonra 10.03.2017 tarihli ikinci direnme kararına ilişkin kısa karar ve gerekçeli kararda “davalı yararına 5.000TL manevi tazminat ile 300TL yoksulluk nafakası ödenmesine” karar verilerek, bozulan ilk direnme kararı ile ikinci direnme kararı arasında farklılık meydana getirilmiştir.
21. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmünün de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
22. O hâlde mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz usule uygun karar oluşturulmasıdır.
23. Hâl böyle olunca direnme kararının usulden bozulması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.