Hukuk Genel Kurulu 2019/728 E. , 2022/193 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 04.12.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı ve dava dışı ...’ın aralarında yaptıkları anlaşma gereğince müvekkilinin ... ili ... ilçesi ... köyünde bulunan 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazını 10.05.2013 tarihinde davalıya hiçbir bedel almadan teminat amacıyla satış göstererek devrettiğini, daha sonra taraflar arasındaki anlaşmanın bozulduğunu, bunun üzerine davalının imzaladığı 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi ile dava konusu taşınmazı iade edeceğini beyan ve taahhüt ettiğini, ancak bugüne kadar devretmediğini, davalıya yapılan devrin muvazaa nedeniyle iptal edilmesi gerektiğini, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu ve taşınmazı satmaya çalıştığını ileri sürerek, 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı, dava dilekçesi kendisine usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, ön inceleme duruşmasına katılmamış, 03.07.2014 tarihli ilk celsede; davacı ile aralarında el yazısı ile inanç sözleşmesi yaptıklarını beyan etmiş, yargılama aşamasında davalı vekili 13.05.2015 tarihli beyan dilekçesinde; dava konusu taşınmazın müvekkiline inanç sözleşmesi ile devredildiğini kabul ettiklerini, 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi gereğince davacının dava dışı ...’a olan 95.000TL’lik borcunu müvekkilinin ödediğini, bunun karşılığında dava konusu taşınmazı teminat amacıyla devraldığını, davacı tarafın 30.04.2014 tarihinde 95.000TL’yi müvekkiline ödemesi sonrasında taşınmazın iade edileceğinin kararlaştırıldığını, ancak anılan bedelin ödenmediğini, davacının öncelikle üzerine düşen edimi yerine getirmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 2013/370 E., 2015/313 K. sayılı kararı ile; 02.11.2013 tarihli sözleşmenin inanç sözleşmesi olduğunun taraflarca kabul edildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ise sözleşmede belirtilen 95.000TL’nin ödenip ödenmediği noktasında toplandığı, davacı tarafın anılan bedelin üçüncü kişiye davalı tarafından ödenmediği iddiasının sözleşmeye bizzat taraf olması ve kendi muvazaasına dayanamayacağından dinlenmeyeceği, 95.000TL’nin üçüncü kişi ...’a ödendiğinin sözleşmede yazılı olduğu, aksinin davacı tarafından HMK’nın 200. maddesi uyarınca kesin deliller ile ispat edilmesi gerektiği, bu nedenle tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, sözleşme gereğince tapunun tekrar devredilebilmesi için ön koşul olarak düzenlenen 95.000TL’nin davalıya iade edilmediği, kendi edimini yerine getirmeyen davacı tarafın tapu iptal ve tescil talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.10.2018 tarihli ve 2015/17217 E., 2018/13390 K. sayılı kararı ile;
'...Somut olayda, 02.11.2013 tarihli belgeye taraflarca itiraz edilmemiştir. Bu haliyle anılan belgenin 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sözü edilen yazılı delil niteliğinde olduğu açıktır.
Ne var ki, inanç sözleşmesi başlıklı belgede dava dışı ...'a 167.000,00 TL para ödendiği yazılı olup davacının da bu paranın 95.000,00 TL'sinden sorumlu olduğu belirtilmiş, davacı, davalı tarafından dava dışı ...'a bir ödeme yapılmadığını dolayısıyla kendisinin de bir borcu olmadığını beyan etmiştir.
Hal böyle olunca, 01.08.2013 ve 02.11.2013 günlü sözleşmeler değerlendirilerek, öncelikle davacının davalıya 95.000,00 TL ödemesi gerekip gerekmediğinin açıklığa kavuşturulması, ödemesi gerekiyor ise miktar itibariyle tanıkla ispat sınırını aştığı dikkate alınarak bu paranın ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, ödenmemiş ise saptanacak miktarın 6098 sayılı TBK. nun 97. (818 sayılı BK. nun 81.) maddesi hükmü de gözetilerek mahkeme veznesine depo ettirilmesi için önel verilmesi ve bu husus yerine getirildiğinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.03.2019 tarihli ve 2019/9 E., 2019/85 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının dava dışı ...’a borcu olan 95.000TL’yi davalının ödeyip ödemediği, bu hususun 01.08.2013 ve 02.11.2013 tarihli belge içeriklerinden anlaşılıp anlaşılmadığı, varılacak sonuca göre davacının kendi edimini yerine getirmeden tapu iptal ve tescil istemli dava açıp açamayacağı, açabileceğinin anlaşılması hâlinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 81.) maddesi uyarınca davalının alacağını mahkeme veznesine yatırması için davacıya gerekli sürenin tanınıp, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, dava açıldığı tarihte davalı ... adına kayıtlı olan dava konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın yargılamanın devamı sırasında (08.09.2017 tarihinde) dava dışı ...'ya satış yoluyla devredildiği anlaşıldığından, öncelikle eldeki davada HMK'nın 125/1. maddesi uyarınca işlem yapılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu mal veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur.
14. Dava konusu yapılmış olan mal veya hakkın başkasına devredilmesi ile, o mal veya hakka bağlı olan dava hakkı da birlikte devredilmiş sayılır. Dava sırasında dava konusunu başkasına devreden tarafın, artık dava konusu üzerinde bir tasarruf yetkisi (hakkı) kalmaz. Başka bir anlatımla, dava konusu devreden tarafın, artık o davada taraf sıfatı kalmaz.
15. Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.
16. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, 'sıfat' yerine 'husumet' terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır (Kuru, Cilt:I., s. 1157 vd.).
17. Yukarıda da (§14) değinildiği üzere, dava konusunu başkasına devretmiş olan tarafın, davaya taraf sıfatıyla devam etmesine veya kendisine karşı davaya (eski hâli ile) devam edilmesine olanak yoktur. Bununla birlikte, dava sırasında dava konusu malın veya hakkın bir üçüncü kişiye devredilmesi, bir taraf usul işlemi olarak, mevcut dava üzerinde ne şekilde etkileri olacağı usul hukukundaki 'dava konusunun devri' ile çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Medenî usul kanunlarında düzenlenmiş olan dava konusunun devri kurumu sayesinde, salt taraflardan birinin dava sırasında dava konusu malı veya hakkı bir üçüncü kişiye devretmesi hâlinde, davanın sıfat yokluğundan esastan reddedilmesinin önüne geçilmiştir (Börü, Levent: Dava Konusunun Devri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk (Medeni Usul Ve İcra-İflâs Hukuku) Anabilim Dalı , Doktora Tezi, Ankara 2012, s. 32- 37). Bu durum, devre kadar elde edilmiş hukukî sonuçlar da korunarak yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması ilkelerini kapsayan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)'nın 141/4 ve HMK'nın 30. maddesinde yer verilen yargılamaya hakim olan 'usul ekonomisine' de hizmet etmektedir.
18. Öte yandan dava konusunun devri kurumu, hukukî dinlenilme hakkı ile sıkı bir ilişki içindedir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasa'nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir (Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2020 tarihli ve 2017/4-1498 E., 2020/791 K. sayılı kararı).
19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde hukukî dinlenilme hakkı ayrıca düzenlenmiş olup; davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptirler (HMK 27/1). Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir (HMK 27/2). Görüldüğü üzere, hukukî dinlenilme hakkının bilgilenme hakkı, açıklama hakkı, dikkate alınma hakkı unsurlarına sahip olup, dava konusunun devri kurumu, her üç unsurla da yakından ilişkilidir. Çünkü dava konusunun devri ile maddi ve usulî düzeyde değişiklikler gerçekleşeceğinden devralan (hukukî halefin), devredenin (selefin) ve karşı tarafın hukukî dinlenilme hakları ihlal edilmeden karar verilmesi gereklidir.
20. Usul hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş ve HMK’nın 125. maddesinde (HUMK m.186) dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki hâlinde yapılacak usulü işlemler düzenlenmiştir.
21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasında; “(1)Davanın açılmasından sonra davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:
a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.
b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür…” hükmü yer almaktadır.
22. Anılan madde hükmü, dava konusunun dava sırasında el değiştirdiği bütün hâllerde uygulanır. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, dava açıldıktan sonra iki taraftan biri dava konusunu bir başkasına devrederse, diğer taraf dilerse; devreden ile olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan üçüncü kişiye karşı davaya devam eder, dilerse; dava konusunu devreden taraf hakkında davayı tazminat davasına çevirebilir.
23. Dava görülmekte iken davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devrettiğini öğrenen mahkemenin, bunu kendiliğinden (re'sen) gözeterek, davacıya maddede belirtilen seçimlik haklarını hatırlatarak hangisini seçtiğini sorması ve davacının vereceği cevaba göre işlem yapması gereklidir. Dava sırasında davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmiş olmasına rağmen mahkemece HMK'nın 125. maddesinde belirtilen haklardan hangisini seçtiği davacıya sorulmadan ve ona seçimi yaptırılmadan, sanki devir yapılmamış gibi eski taraflar arasında davaya devam edilerek karar verilemez.
24. Bu seçimlik hakkının hatırlatılması kuralı, kamu düzenine ilişkindir ve kanun yolu dâhil yargılamanın her aşamasında yapılır (Yılmaz, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 819).
25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; eldeki dava, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescil isteğine ilişkin olarak 04.12.2013 tarihinde açılmıştır. Yapılan yargılama neticesinde 08.09.2015 tarihinde davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz aşamasında, davacı vekilinin 07.09.2017 havale tarihli dilekçesiyle, davalı taraf ile uzlaşma ihtimallerinin bulunduğunu, dava konusu taşınmazın dava dışı ...’ya satılabilmesi için tapu müdürlüğüne ihtiyati tedbirin kaldırılması müzekkeresi yazılmasını talep ettiği, mahkemece aynı gün tapu müdürlüğüne yazılan müzekkereyle çekişmeli taşınmazın sadece ...’ya devri için ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verildiği bildirilmiştir. UYAP ile oluşturulan elektronik ortamda yapılan incelemede, dava konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın dava açıldıktan sonra davalı tarafından 08.09.2017 tarihinde dava dışı ...’ya satış yoluyla devredildiği anlaşılmıştır.
26. O hâlde, mahkemece davacıya HMK’nın 125/1-a-b maddesindeki seçimlik haklarından hangisini kullanacağı konusunda ve maddeye uygun biçimde, açık olarak beyanda bulunmak üzere süre verilmesi, kullanılacak seçimlik hakka göre devreden veya devralan hakkında yargılamaya devam edilerek davanın neticelendirilmesi gerekirken, devir yokmuş gibi eski taraflar arasında yargılamaya devam edilerek davanın sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırıdır.
27. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.