Hukuk Genel Kurulu 2012/9-1371 E. , 2013/756 K.
MAHKEMESİ : İzmir 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 09/07/2012
NUMARASI : 2012/162-2012/507
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. İş Mahkemesi’nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 14.12.2011 gün ve 2011/378 E. 2011/629 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 13.03.2012 gün ve 2012/4639 E. 2012/8340 K. sayılı ilamı ile;
(…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı banka çalışanlarının usulsüz olarak kullandırılmış olan ve tasfiye olunacak alacaklar hesabına intikal eden tüketici kredileri nedeniyle bankayı zarara uğratmaları nedeniyle zararların kusurları oranında davalılardan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar, işin ticari nitelikte olduğunu ileri sürerek mahkemenin görevli olmadığını savunmuşlardır.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, uyuşmazlığın ticari nitelikte olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesine açılan dava 'iş mahkemesi sıfatıyla' açılmamış ise, mahkeme görevsizlik kararı veremez. Bu durumda asliye hukuk mahkemesi tarafından, verilecek bir ara kararı ile davaya 'iş mahkemesi sıfatıyla ' bakmaya devam olunur.
Davanın, İş Kanunu kapsamı dışında kalması halinde, dava dilekçesinin görev nedeniyle reddi ve dosyanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırıdır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1inci maddesi uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
Somut olayda davalıların banka çalışanı oldukları, davanın davalıların görev yaptıkları dönem içerisinde verdikleri usulsüz krediler nedeniyle bankanın zarara uğratıldığı iddiasından kaynaklı tazminat davası olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasında işçi işveren ilişkisi bulunduğu anlaşılmakla, davaya bakmanın iş mahkemesinin görevi içerisinde kaldığı gözetilmeden görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, banka zararının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı T.C. Halk Bankası AŞ Balçova Şubesi vekili dava ve birleşen dava dilekçelerinde özetle; davalıların, bankanın Balçova şubesinde görevli oldukları dönem içerisinde kullandırmış oldukları tüketici kredilerinin müfettiş incelemesi sonucunda, Balçova şubesinde 05.12.2006-26.02.2008 tarihleri arasında 88 müşteriye tahsis edilen konut ve tüketici kredilerinde; bankanın kredi verilmesine ilişkin prosedürlerine uyulmamasından kaynaklanan işlemler nedeniyle banka zararının doğduğu, doğan zararın tahsili amacıyla başlatılan 2008/9200, 9201, 10715, 12448, 10718, 10716, 12446, 9560, 10717, 10713 ve 12444 numaralı icra takipleri sonunda aciz belgeleri alındığını, disiplin kurulu kararında bu krediler ile ilgili olarak davalılardan İ. B.’nin %6, E. Ö.’nün %4 ve S.Y.’nin ise %2 sorumluluğuna hükmedilmiş olduğu, Banka Disiplin Kurulunun 30.12.2009 tarih ve 23/6 sayılı oturumunda alınan karar uyarınca şubede görev yapmış oldukları dönemde usulsüz olarak kullandırılmış olan ve Tasfiye Olunacak Alacaklar hesabına intikal eden tüketici kredileri nedeniyle mali sorumluluğuna hükmedilen davalılardan banka zararının, Disiplin Kurulu kararında belirtilen oranlar dahilinde temerrüt tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, talep ve dava etmiştir.
Davalılar E.Ö., S. Y. ve İ. B. vekillleri cevap dilekçelerinde özetle; Banka zararının tahsilini amaçlayan bu davada ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu zira banka alacaklarının ticari iş niteliğinde ve bankanın tacir olduğunu, ayrıca davanın disiplin kurulu kararından itibaren bir yıl içinde açılmaması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise: zarar ile ihmal arasındaki illiyet bağının kanıtlanması gerektiğini, kredi verilirken gereken tüm prosedürün takip edildiğini, icra dosyalarında yeterince araştırma yapılmadan aciz vesikaları alındığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Yerel Mahkemece, dava konusu edilen alacağın; kredi konusundaki usulsüzlükler nedeniyle banka çalışanlarının banka müfettişleri tarafından belirlenen kusuru oranındaki kısımlarının tahsiline ilişkin olduğu, davalıların % 6-4 ve 2 olarak belirlenen kusurları karşılığı miktarın tahsilinin, kredilendirme işlemlerinin genelinin bankacılık ve ticaret mevzuatı yönünden irdelenmesini gerektirdiği, bu kapsamda dava dilekçesinde de hukuki nedenler olarak İş Kanunu dışındaki kanunlara dayanıldığı ve sorunun istihdam ilişkisi içinde incelenip çözümlenmesinin hukuken olanaklı bulunmadığı; Türk Ticaret Kanunu'nun 4/6 maddesi düzenlemesinin de konunun Ticaret Mahkemelerince çözüme bağlanması gereğini öngördüğü ve uyuşmazlığın Ticaret Mahkemelerinin görev alanı kapsamında kaldığı gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine, görevli mahkemelerin İzmir Ticaret Mahkemeleri olduğuna dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Özel Daire bozma kararı sonrasında Mahkemece; görev alanı belirli ve istisnai nitelikte düzenlenen iş mahkemelerinin; sınırlı olarak öngörülen kişi ve gruplar arası uyuşmazlıkların çözümüyle görevli olduğu, görev alanındaki konuların niteliğine göre hızlı ve özellikle emeğiyle geçinen kesimin ekonomik güçsüzlüğü gözetilerek, mali yük getirilmeksizin çözümlenmesinin amaçlandığını, 08.12.1982 gün 4-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iş mahkemelerinin görevleri istisnaî nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulmasının esas olduğu, somut uyuşmazlıkta, dava dilekçesinde iş sözleşmesi veya İş Kanunu hükümlerinin ihlalinin iddia edilmediği; ödünç para vermeye ilişkin mevzuat kapsamında banka yönetimince açılan tazminat davasının İş Mahkemesi görevi kapsamında kaldığını kabul etmenin İş Mahkemelerinin kuruluş amacıyla bağdaşmayacağı, emsal kararlarda da, iş mahkemelerinin görev kurallarının yorumunda, özel düzenlemelerin gözetilmesi ve İş Mahkemelerinin görevi konusunun, kesin nitelikli görev kurallarını göz ardı etmeyecek biçimde yorumlanması gerektiğinin belirtildiği, davalıların kamu görevlisi konumunda başlayan çalışması hizmet sözleşmesine dönüştürülmekle birlikte, sosyal güvenlik yönünden 5434 sayılı Kanun kapsamında ilişkilendirilen bir çalışma niteliğinde sürdüğü gerekçesiyle ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve buna göre de davaya bakma görevinin iş mahkemelerine ait olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Devletin, iş ilişkilerini düzenlerken nasıl işçiyi koruma amacıyla özel mahiyette maddi hukuk kuralları vazetmesi gerekiyorsa, bir hukuk uyuşmazlığı olarak iş uyuşmazlıklarının çözümünü de genel yargıdan ayırması, İş Hukukuna has yani bu hukukun amacına hizmet edecek şekilde kolay, hızlı ve ekonomik usul kurallarıyla yargılayan uzman özel (spesifik) bir yargıya bırakması gerekmektedir. İşte bu gerek, çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de iş davalarının, bu alanda uzman, özel mahkemelerde; iş mahkemelerinde ve genel yargılama usullerinden farklı bir usule göre görülmesini, yani bir iş yargısının varlığını, zorunluluğunu ifade eder (H. Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, Turhan Yayınları, 2004, S:103).
Bilindiği üzere, özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş söyleyişle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup, özel kanunlarında belirtilen davaları yürütür.
Nitekim, T.C. Anayasası'nın 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Bu nedenle, mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda, görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 gün E.1977/4, K:1977/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden). Ayrıca, 23.5.1960 günlü ve 11/10 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi, ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanması yoruma ilişkin temel bir kuraldır. Şu duruma göre, İş Mahkemelerinin görevleri istisnaî nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil, dar yoruma tabi tutulması esastır ( YİBK 8.12.1982 gün, E:4).
İş Mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini düzenleyen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi ve 29.6.1960 gün, 1960/13-15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda; işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2 nci maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözüm yerinin İş Mahkemeleri olduğu düzenlenmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince; 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
5521 sayılı Kanun uyarınca; bir uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülebilmesi için, işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerekir.
Somut olayda; davalıların, zararın doğduğu iddia edilen dönemde iş sözleşmesi ile çalıştırıldıkları konusunda uyuşmazlık bulunmamakta olup, davalılardan, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde yer alan görev tanımlarına dahil olan ve dolayısıyla iş görme borcu ile yüklenen görevi ihmal ettikleri gerekçesiyle tazminat isteminde bulunulmaktadır.
İşçinin özen borcu, iş görme borcu içinde yer alan ve onu tamamlayan bir yükümlülüktür. Özen derecesinin belirlenmesinde, herşeyden önce, iş akdi esas alınır. İş akdinde bu konuda açık veya örtülü herhangi bir hüküm yer almıyorsa, bu takdirde işçinin dahil olduğu meslek dalında veya faaliyet alanında bir işin görülmesi için geçerli olan kurallara uygun olarak iş görme borcunu yerine getirmesi gerekecektir. Diğer deyimle işçi, her somut olayın özelliğine göre, yaptığı işin niteliğine uygun bir özen göstermelidir. Ayrıca özenin derecesinin saptanmasında sözkonusu işle ilgili mesleki gelenekler veya işyerindeki uygulamalar da dikkate alınır (Süzek Sarper, İş Hukuku, 2005 2. Bası, s.271).
Belirtildiği üzere, davalılar ile davacı Banka arasında hizmet akdi bulunduğu çekişmesizdir. Bu yön ve uyuşmazlığın hukuki niteliği birlikte değerlendirildiğinde, olayda 5521 sayılı Kanun'un yukarıda değinilen 1. maddesi hükmünde öngörülen tüm koşulların mevcut olduğu, dolayısıyla, eldeki davaya bakma görevinin İş Mahkemesine ait bulunduğu açıktır.
Öte yandan, davalıların sorumluluğunun kapsam ve miktarının bankacılık mevzuatına göre belirlenmesi, aradaki hizmet ilişkisini, taraflarının işçi ve işveren olması ile talebin yasal dayanağının iş sözleşmesinden doğan özen borcuna aykırı davranış olmasını değiştirmeyecektir.
Açıklanan nedenlerle, taraflar arasında, işçi işveren ilişkisinin bulunması, uyuşmazlığın konusunu banka personelinin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranışın oluşturması, iş sözleşmesi devam ederken; özen borcuna aykırı davranış nedeniyle verilen zararın tazmini talep edildiğinden, davaya bakmanın iş mahkemesinin görevi içerisinde kalması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.