11. Hukuk Dairesi 2019/4518 E. , 2020/3059 K.
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Rize 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 13/12/2018 tarih ve 2016/399 E.- 2018/563 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin reddine dair Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nce verilen 12/06/2019 tarih ve 2019/676 E.- 2019/748 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl-birleşen davacı vekili asıl davada; davalının müvekkili bünyesinde diğer ortak yanında %20 hisseli ortak olduğunu, sonrasında ortaklar arasında alınan karar doğrultusunda ortaklığının sonlandırıldığını, bu karar kapsamında 01.01.2013 tarihli protokol imzalandığını, anılan protokol uyarınca davalının ayrılış tarihi öncesinde şirkete ait borç yahut alacak çıkması halinde ortakların hisseleri oranında paylaştırılacağının düzenlendiğini, müvekkilinin çalışanlarından olup işyerindeki kaza nedeniyle vefat eden dava dışı ...’ün mirasçılarının müvekkili aleyhine açtıkları Rize Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/55 esas sayılı dava sonucunda verilen karar ve anılan kararın icrası kapsamında müvekkilince 17.11.2015 tarihinde 325.988,00 TL ödendiğini, olay tarihinde davalının %20 hissesi oranında zararın 65.197,60 TL’lik kısmından sorumlu olduğunu, bu miktarın müvekkilince fazladan ödendiğini ileri sürerek 65.197,60 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep ve dava etmiş, birleşen davada yukarıda anılan protkol kapsamında müvekkili bünyesinde çalışan dava dışı ... tarafından açılan Rize İş Mah. 2016/53 esas sayılı tazminat davası ve bu davaya ilişkin icra takibi sonrasında müvekkilinin anılan kişiye 07.06.2017 tarihinde 3.000,00 TL, yine aynı kişi tarafından açılan Rize İş Mah. 2016/54 esas sayılı tespit davası ve bu davaya ilişkin icra takibi sonrasında müvekkilince anılan kişiye 07.06.2017 tarihinde 1.000,00 TL ödeme yapıldığını, müvekkili çalışanı olan dava dışı ... tarafından Rize İş Mah. 2016/55 Esas sayılı tazminat davası ve bu davaya ilişkin icra takibi sonrasında müvekkilinin anılan kişiye 07.06.2017 tarihinde 20.000,00 TL ödendiğini, yukarıda anılan protokol kapsamında davalının ödenen bedelden hissesi oranında (%20) 4.800,00 TL ile sorumlu olduğunu, belirtilen miktar kadar müvekkilince fazla ödeme yapıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 4.800,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl-birleşen davalı vekili; görev itirazında bulunarak, iş yerinde meydana gelen ölümlü kaza neticesinde açılan tazminat davası sonucunda müvekkilinin payına hissesi oranında 65.197,60 TL düştüğünü, davacı tarafın dilekçesinde belirttiği ortaklık yönüden beyanlarının doğru olduğunu, ancak alacaklı olduğu beyanlarının doğru olmadığını, davacı tarafın ileri sürdüğü protokol sözleşmesinde sadece kendi lehine olan kısmı ile ilgili maddeleri ileri sürdüğünü, protokolün 3. maddesinde Rize Köydes ile Ak-İş Şti arasında mahkeme konu olan 450.000,00 TL tutarındaki alacağın %80 ... ve %20 ...'ya paylaştırılacağını, bu dosyanın Rize 2. ASHM 2012/208 Esas 2015/441 Karar sayılı dosyası ile karar bağlandığını ve dosyanın temyiz aşamasında olduğunu, müvekkilinin alacaklı olduğu halde aleyhine tazminat davası açılmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, yine aynı protokol kapsamında müvekkilinin alacaklarının bulunmasına rağmen işbu davanın kötü niyetle ikame edildiğini, şirketin diğer ortağın babası tarafından fiilen yönetildiğini, diğer ortağın usulsüz işlemleri nedeniyle müvekkilinin ortaklıktan ayrıldığını, müvekkilinin imzalanan protokol kapsamında alacaklarının olduğunu, birleşen davada müvekkilinin alacaklarının mahsup edilmesi gerektiğini savunarak asıl ve birleşen davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; dava dışı ...’ün mirasçıları tarafından davacı aleyhine 14.06.2016 tarihinde Rize 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/55 Esas 2015/487 Karar sayılı tazminat davasında hükmedilen 325.988,00 TL tazminatın Rize İcra Müdürlüğünün 2015/6160 Esas sayılı icra takibi ile ödendiği, dava dışı ... tarafından davacı aleyhine 08.03.2016 tarihinde Rize İş Mahkemesinin 2016/53 esas 2017/112 karar sayılı tazminat davasında hükmedilen 3.000,00 TL tazminatın ödendiği, dava dışı ... tarafından davacı aleyhine 08.03.2016 tarihinde Rize İş Mahkemesinin 2016/54 Esas 2017/113 Karar sayılı tazminat davasında hükmedilen 1.000,00 TL tazminatın Rize İcra Müdürlüğünün 2017/3975 Esas sayılı icra takibi ile ödendiği, dava dışı ... tarafından davacı aleyhine 08.03.2016 tarihinde Rize İş Mahkemesinin 2016/55 esas 2017/106 karar sayılı tazminat davasında hükmedilen 20.000,00 TL tazminatın, Rize İcra Müdürlüğünün 2017/3968 esas sayılı icra takibi ile ödendiği, anılan ödemelerin tamamının davacı şirket adına yapıldığı, ortak kararları neticesinde davalının ortaklığı sona ermiş olsa da ... ve davalı ... arasında imzalanan 01.01.2013 tarihli ortakların ayrılmasından sonra uygulanacak hususları düzenleyen sözleşmede ortaklıktan ayrılma tarihinden önce doğmuş olan borçlardan hisseleri oranında sorumlu olacağının düzenlendiği, bilirkişi raporu uyarınca asıl dava kapsamında ödenen 325.988,00 TL'nin %20'sine denk gelen 65.197,60 TL'nin ödenmesinden davalının sorumlu olduğu, birleşen dosya yönünden yapılan ödemelerin toplamından davalının %20 hissesi dikkate alınarak 4.800,00 TL ile sorumlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, 65.197,60 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline, birleşen davanın kabulüyle 4800,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı asıl-birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; asıl-birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun, taraflar arasındaki sözleşme tarihi ve hükümleri ile işçi ...'ün mirasçılarına ödenen tazminat tarihleri göz önüne alındığında zamanaşımının gerçekleşmediği, davalı açıkça takas mahsup iddiasında bulunmadığı, takas mahsup savunmasının dinlenebilmesi için davalı alacağın muaccel hale gelmesi gerektiği, ancak alacaklarının muaccel olmadığı gibi, davalının kolektif şirketteki payının sözleşme hükümlerine göre tasfiye edilmesi karşısında davacının izaleyi şuyu davasına konu olan taşınmazın satışından elde edilen parayı ve Rize 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/208 Esas sayılı dosyasında hükme bağlanan alacak konusu miktarı da her zaman davacıdan talep edebileceği, ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas bakımından kanuna uygun olduğu gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, asıl-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Asıl ve birleşen davalar alacak istemlerine ilişkin olup, her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin asıl ve birleşen dava bakımından vermiş olduğu karara ilişkin olarak, asıl ve birleşen davaların bağımsızlıklarını koruyor olmalarına rağmen, her dava bakımından ayrı ayrı hüküm tesisi yerine, tek bir dava varmışçasına asıl ve birleşen davanın tamamı bakımından tek bir hüküm tesisi doğru olmamış ise de, bu husus sonuca etkili olmadığından 6100 sayılı HMK’nın 371/1-ç maddesi gereğince bozma nedeni yapılmamıştır.
2-) Bu çerçevede asıl dava yönünden asıl-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; asıl davada yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
3-) Birleşen davaya yönelik asıl-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; birleşen dava alacak istemine ilişkin olup 6100 sayılı HMK’nın “Temyiz Edilemeyen Kararlar” başlığını taşıyan 362/1-a maddesiyle, Bölge Adliye Mahkemelerince verilen ve miktar veya değeri 40.000,00 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin olarak verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu miktar, karar tarihi olan 12.06.2019 tarihi itibariyle 58.800,00 TL’dir. Bölge Adliye Mahkemesince, esastan reddedilen istinafa konu ilk derece mahkemesinin birleşen davaya ilişkin kararında hükmedilen alacak tutarının 4.800,00 TL olduğu nazara alınarak anılan miktarın yukarıda yazılı madde hükmüne göre temyiz sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK'nın 366. maddesi delaletiyle kıyasen uygulanması gereken aynı Kanunun 346/2. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bu yolda karar verilebileceğinden, asıl-birleşen davalı vekilinin birleşen davaya ilişkin kesin olan karara yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (2) numaları bentte açıklanan nedenlerle, asıl-birleşen davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz isteminin reddi ile asıl dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl-birleşen davalı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz isteminin miktar yönünden REDDİNE, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 3.339,65 TL temyiz ilam harcının temyiz eden asıl davada davalıdan alınmasına, 22/06/2020 tarihinde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, bu kararında temyiz incelemesi sonucunda onanması durumunda gerek Bölge Adliye Mahkemesi ve gerekse Yargıtayca hükmedilecek istinaf red harcı ile temyiz onama harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağına ilişkindir.
492 sayılı Harçlar Yasası'nın 2. maddesinde 'Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı',
(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde 'Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı',
1/e maddesinde de 'yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı' düzenlenmiştir.
Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen 'istinaf başvurusunun esastan reddi' kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen 'esas hakkında' karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.
Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki 'esastan' ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)
Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir.(Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)
1) Sayılı Tarifenin III-1-e maddesi tasdik (onama) edilen kararlar için nisbi karar ve ilam harcı alınacağını düzenlemiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kararı niteliğine göre nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi mümkün olmayıp bu nedenle de maktu harç alınmalıdır.
Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası'nın 73/3 maddesindeki 'Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına' ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan birleşen davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.
Diğer taraftan davalı, istinaf başvurusunun esasdan reddi kararını temyiz etmiş olup, red kararının temyiz incelemesi sonucunda alınması gereken onama harcı (1) sayılı Tarifenin 2.a maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Kararına, alınan harcın niteliğine göre maktu olmalıdır.
Bu halde, asıl dava yönünden Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki nisbi karar ve ilam harcının maktu karar ve ilam harcı olarak düzeltilmesi suretiyle HMK 370/1. maddesi gereğince kararın onanması, Daire onama ilamında da nisbi yerine maktu onama harcına hükmedilmesi gerekirken karar ve ilam harçları konusunda yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.