Hukuk Genel Kurulu 2022/461 E. , 2022/1138 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “İstirdat' davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara yönelik davacı şirket vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi kararının davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesinde duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı şirket vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı maddesi uyarınca %5 Hazine teşvikinden yararlandığını, 25.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 38. maddesindeki düzenleme ile kamu ihaleli işlerin teşvik kapsamı dışında bırakıldığını, davalı Kurumun da 01.03.2011 tarihinden itibaren 6111 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesi gereğince müvekkili şirketin mevcut olan kazanılmış hakkını göz ardı ederek teşvikten yararlandırmayıp fazla prim tahsil ettiğini, Kuruma yapılan başvurudan sonuç alınamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100TL’nin hakkın doğduğu tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... İş Mahkemesinin 17.04.2019 tarihli ve 2018/315 E., 2019/161 K. sayılı kararı ile; 6111 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesindeki hükmün 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’ndaki değişikliklere ilişkin olduğu, Hazine yardımının ise 5510 sayılı Kanun’da düzenlendiği ve bu yardımın benzer şekilde devam ettirileceğine dair hiçbir ifade bulunmadığı, bu nedenle davacı şirketin 01.03.2011 tarihinden sonra %5 Hazine teşvikinden yararlanmasının mümkün olmadığı, ayrıca davacı vekili beyan dilekçesinde 01.01.2011 tarihinden itibaren talepte bulunmuş ise de Ocak ve Şubat aylarında teşvikten yararlandığı, öte yandan 7103 sayılı Kanun ile 5510 sayılı Kanun’a eklenen Ek 17. maddede herhangi bir teşvik bakımından hak sahibi olup Kurumca bu haktan yararlandırılmayan işverenlerden bahsedildiği, davacı şirketin 01.03.2011 tarihinden sonraki dönemde %5 Hazine yardımından yararlanma hakkı olmadığından eldeki davada 7103 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına imkân bulunmadığı, ek 17. maddenin 4. fıkrası uyarınca davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği takdirde davacının kanunda yer almadığı hâlde yargılama gideri ve vekâlet ücretinden yararlanması sonucunun doğacağı gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı şirket vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 19.11.2020 tarihli ve 2019/1660 E., 2020/1664 K. sayılı kararı ile; Anayasa Mahkemesince 7103 sayılı Kanun’un 70. maddesi ile eklenen 5510 sayılı Kanun'un Ek 17. maddesinin 4. fıkrasının iptaline karar verilmekle davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilemeyeceği de gözetildiğinde ilk derece mahkemesi kararının maddi vakıa ve hukukî değerlendirme yönünden usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.06.2021 tarihli ve 2021/26 E., 2021/8320 K. sayılı kararı ile; '...V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Eldeki davanın, sosyal güvenlik mevzuatında prim teşviki, destek ve indirim uygulamalarından kaynaklanan uyuşmazlığa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
4447 Sayılı Yasanın geçici 10. Maddesinde yer alan teşvik indiriminden faydalanma hakkının tespiti istemine ilişkin olarak açılmış olan davada, davanın kabulüne dair karar verilmiş ise de, yargılama ve temyiz aşamasında 01.04.2018 tarihi itibari ile 5510 sayılı Yasanın ek 17. maddesi yürürlüğe girmiş, olup, bu maddenin ilk fıkrasında aynen:
“Bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlerde gerekli tüm koşulların sağlanmış olması ve yararlanılmayan ayı/dönemi takip eden altı ay içerisinde Kuruma müracaat edilmesi şartlarıyla, başvuru tarihinden geriye yönelik en fazla altı aya ilişkin olmak üzere, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşviki, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” Hükmü ve ikinci fıkrasında ise;
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlere ilişkin olmak üzere tüm şartları sağladığı halde bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanmamış işverenler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yararlanılan prim teşviki, destek ve indirimlerin değiştirilmesine yönelik talepte bulunan işverenler tarafından en son bu maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından itibaren bir ay içinde Kuruma başvurulması halinde, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşvik, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” şeklinde belirtilmiş hükümleri mevcut olup, bu yeni madde hükümleri ile tüm teşvik unsurlarından faydalandırılma veya fazla ödemelerin iadesi veya değiştirme istemleri hakkındaki uyuşmazlıklarda ek 17.maddede yer alan hükümlerin irdelenmesi gerektiği açıktır.
Değinilen Ek 17. maddenin üçüncü fıkrasında ise; “Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında talepte bulunan işverenlere iade edilecek tutar, maddenin yürürlük tarihinden önce talepte bulunanlar için maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından, yürürlük tarihinden sonra talepte bulunanlar için ise, talep tarihini takip eden aybaşından itibaren kanuni faiz esas alınmak suretiyle hesaplanarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak üç yıl içinde ödenir. Ödeme, öncelikle bu Kanunun 88 inci maddesinin on dört ve on altıncı fıkralarına göre muaccel hale gelmiş prim ve her türlü borçlardan, sonrasında ise ilgili kanunlar uyarınca yapılandırma veya taksitlendirme de dâhil olmak üzere müeccel haldeki prim ve her türlü borçlarından mahsup yoluyla gerçekleştirilir. Ancak, üç yılsonunda ilgili kanunları gereği yapılandırılma veya taksitlendirilme sebebiyle vadesi gelmemiş taksit ödemelerinden peşinen mahsup edilir. Kuruma borcu bulunmayan işverenlere altı ayda bir eşit taksitlerle iade yapılır.” Hükümleri mevcuttur.
Eldeki davada ise, Ek 17. Maddenin yürürlüğe girmesi ile birlikte “5510 Sayılı Yasa veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlere ilişkin olarak 5510 sayılı Yasa ile birlikte anılan ilgili kanunların teşvik veya destek hükümlerinde yer alan yararlanma şartlarının mahkemelerce irdelenmesi gerekmekle birlikte, değiştirme veya oluşabilecek fark prim tutarlarının iadesi istemleri hakkında yapılacak değerlendirmede; aynı maddenin ikinci veya üçüncü fıkrasındaki hükümlerin de uygulanıp uygulanmayacağı hususunda bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Diğer taraftan Ek 17.Maddenin 4. Fıkrası hükmündeki “Görülmekte olan davalarda, ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar üçüncü fıkra hükümlerine göre mahsup veya iade edilir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretinin dörtte birine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu'nca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan kanun yolu başvurularından vazgeçilmiş sayılır.” İbaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunulmuş ve Anayasa Mahkemesince 19.02.2020 gün ve 2018/139 E. 2020/12 K. Sayılı karar ile bu hükmün iptaline karar verilmiş olup, karar 05.05.2020 tarih ve 31118 sayılı Resmi gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi hükümlerine göre, Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlü olan mahkemelerin ve giderek Yargıtay’ın iptal kararı ile yok hükmünde olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulü doğal olup, bu yönde bir uygulama yapılmasına imkânı yoktur. Belirtilmelidir ki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları, bozma kararları ile oluşan usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Buna göre; usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği takdirde artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ortaya çıkan yeni hukuki duruma göre karar verilir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı karşısında, yeni oluşan durumun kesin hüküm halini almamış derdest tüm davalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Eldeki davada ise, mahkemece, yazılı şekilde karar verilmiş ise de, Ek 17. maddenin gelmesi ile oluşan bu yeni durumun dikkate alınması ile davaya konu uyuşmazlığa ilişkin yasal tüm dayanaklar ve teşvik hükümlerinden faydalandırılma, fazla ödenen tutarların iadesi/mahsubu istemleri bakımından ek 17. Maddenin ilk üç fıkrası da dâhil olmak üzere yasal tüm dayanaklar irdelenmeli, teşvik veya destekten faydalandırılma şartlarının varlığı ile birlikte incelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır...' gerekçesiyle karar bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
11. ... İş Mahkemesinin 13.12.2021 tarihli ve 2021/224 E., 2021/308 K. sayılı kararı ile; bozma ilamındaki gerekçelerin hiçbirinin eldeki dosya ile ilgili olmadığını, nitekim bozma ilamında ilgili hukuk kuralları ve inceleme başlığı altındaki değerlendirmelerde davanın 4447 sayılı Kanun’un geçici 10. maddesinden kaynaklandığı belirtilmiş ise de davanın, dava dilekçesinde de açıkça yazılı olduğu üzere 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı maddesinde yer alan ve 6111 sayılı Kanun ile değişikliğine uğrayan düzenleme kapsamında teşvikten yararlandırılıp yararlandırılmayacağı, bu tespite bağlı olarak da fazladan ödediği miktar varsa bunların faizi ile tahsil edilip edilmeyeceğine ilişkin olduğu, ayrıca mahkemece davanın kabulüne değil, reddine karar verildiği gibi 7103 sayılı Kanun ile ilgili değerlendirme yapıldığı, davacı şirketin 01.03.2011 tarihinden sonraki dönemde %5 Hazine teşvikinden faydalanması mümkün olmadığı, 7103 sayılı Kanun’un ise açıkça teşviklerden yararlanması mümkün iken bu konuda talepte bulunmayanlar için yeni bir başvuru hakkı getirdiği ya da daha önce başvuruda bulunup talepleri karşılanmayanlar için yeniden başvuru hakkı tanınması ile ilgili düzenlemeler içerdiği, 3. fıkrada bu kapsamda yapılacak iadelerin geri ödemesinin ne şekilde yapılacağının belirtildiği, mahkeme tarafından bu şekilde yapılan değerlendirme ile davanın reddine karar verildiği, sonuç itibariyle davacının 01.03.2011 tarihinden sonrası için teşvikten yararlanma imkânı olmadığından 7103 sayılı Kanun ile ilgili değerlendirme yapılmasını öngören bozma ilamının yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararını Temyiz:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı şirketin 01.03.2011 tarihinden sonraki dönemde de %5 Hazine teşvikinden yararlanması gerektiğinden bahisle fazla ödendiği ileri sürülen primlerin istirdadı istemiyle açılan eldeki davada; 01.04.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7103 sayılı Kanun ile eklenen 5510 sayılı Kanun’un Ek 17. maddesinin ilk üç fıkrası kapsamında irdeleme ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği, mahkemece bu yönde değerlendirme yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında öncelikle direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
15. Öncelikle belirtmek gerekir ki tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan nihai (son) kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
16. Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın kısa karar doğrultusunda ve gerekçesiyle birlikte yapılmasıdır. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı kararı).
17. Esasen gerekçeli kararın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294. ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
18. Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
19. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı ise HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
20. Ne var ki uygulamada HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
21. İşte bu gibi hâllerde tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukukî varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HMK'nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki hükümlerine aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, yargı kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
22. Diğer taraftan HMK'nın 305. maddesinde, hükümlerin tavzihi, hükmün müphem olması veya birbirine aykırı (çelişik) fıkralar ihtiva etmesi hâlinde hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yol olduğu belirtilmiş olup hükmü değiştirecek nitelikte tavzih kararı verilmesi mümkün değildir.
23. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince tefhim edilen kısa kararda, “Mahkememizce verilen 17/4/2019 tarih 2018/315 esas 2019/161 karar sayılı hükümde DİRENİLMESİNE, Davacının davasının ESASTAN REDDİNE,” karar verildiği hâlde gerekçeli kararın hüküm sonucunda sadece; “Mahkememizce verilen 17/4/2019 tarih 2018/315 esas 2019/161 karar sayılı hükümde DİRENİLMESİNE,” yazıldığı ve bu şekilde kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm sonucu arasındaki meydana gelen uyumsuzluk nedeniyle çelişki oluştuğu anlaşılmıştır.
24. Hâl böyle olunca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişki giderilerek usulüne uygun direnme kararı verilmesi için karar bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı ... Temizlik İnşaat Tekstil Eğitim Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi uyarınca sair temyiz itirazları incelenmeksizin usulden BOZULMASINA,
Dosyanın aynı Kanun'un 373/1. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.09.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.